Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Yaşanılan savaş bahane edilerek insanlar siyasal, sosyal ve kültürel haklarından mahrum edilmektedirler. Bölgenin doğal kaynakları yıllardır bölge dışına taşınmaktadır. Bu durumda bu kaynaklardan oluşan katma değerden bölge halkı yararlanamamaktadır.

 

Batıdaki Kürt işadamının kalkınmakta öncelikli bir bölgede verilen teşvik, kredi ve vergi muafiyetlerine rağmen kendi köyüne bile yatırım yapmadığı üstelik el altından PKKya maddi yardım yaptığı, devletin 'Haydi Kızlar Okula' kampanyasına karşı çıkılıp çocukların okula gönderilmediği, bölgede sömürüyü engelleyecek toprak reformuna karşı çıkıldığı, okulların, sağlık kuruluşlarının yakıldığı, öğretmenlerin öldürüldüğü, batıda Tıp, Öğretmenlik okuyan Kürdün kendi köyünde dahi öğretmenlik, doktorluk yapmayı istemediği, töre cinayetlerini engellemeye çalışanlara, "Kürdün kültürünü yok etmeye çalışıyor" diye saldıranların, sağlık ocaklarının dağıttığı prezervatifleri din alimleri(!) şeyhlerin etkisiyle balon yapıp dalga geçerek, güçlü olmalıyız diye 10-15 çocuk yapanların, öncelikle kendi ağasına , şeyhine karşı gelmeyip herşeyi kabullenenlerin sonra da devlete karşı olanların olduğu bir ortamda, insanların siyasal, sosyal ve kültürel haklarından mahrum edildiğini söylemek hangi insafa sığar. Kürt nüfusunun çoğu da batıdadır. Bölgenin sömürülecek bir kaynağı da yoktur. Olsa bile, bu yine batıdaki Kürt’e de yaramaktadır. Yada kaçak elektrik kullanımının en fazla olduğu güneydoğuda asıl batı insanının ürettiği kaynağı sömürenler Kürtlerdir. Dolayısıyla, bu da gerçekler çarpıtılarak söylenmiş sadece bir slogandan öteye gitmeyen zırvalardır.

Gönderi tarihi:
Sorun Operasyonlar değildir sadece.

Devlet bir adım attıktan sonra PKK da Ateşkes ilan edecektir muhtemelen

ve Kürtler için birşeylerin yapılmasını bekleyecektir.

Devlet, Kürtlerin haklarını verdikten sonra PKK dağdan inmiş olacak.

Toprak meselesi diyorsunda, buna ne kadar eminsin?

Takip etmiş olduğum kadarıyla PKK 15 seneden beri bağımsız devlet

amacından vazgeçmiştir.. Temel Sorun Kürtlerin üzerindeki baskıdır.

Bunu göremiyorsan ne yapabilirim.

Daha önce PKK 6 defa ateşkes ilan etti biliyorsunuz belki?

Ama Devlet Kürtler için birşey yapmadı.

En uzun ateşkes 5 sene sürmüştü. 2000-2005 yılları

arasında ilan edilmişti bu ateşkes

 

:) Nerden Biliyosun ? Nasıl bu kadar eminsin ? Devlet, Kürtlerin hakkını verecek ve PKK dağdan inecek. Demek ki PKK Kürtlerin hakları için terör yapıyor, insan öldürüyor, öyle mi ? Bugün, PKK'nın toprak talebi olduğunu beş yaşındaki çocuk biliyor. O haritalar, o bayrak dediğin bez parçası neden var ? Sonraları, AB'yi arkalarına alarak, Kürt hakları, demokrasi diye tutturması federasyon talebinin ön hazırlıklarıdır. Sonra konfederasyon gelir ve en sonunda da bağımsız devlet. Ateşkesler de bu oyunun gerekleri. O 5 senelik ateşkes de AB'nin emri ile oldu. AB'nin bastırmasıyla yayın yasağı kalktı (2001), kurslar açıldı. E neden PKK tekrar teröre başladı? Düşün bakalım.

 

Bak ben buraya yazıyorum:Ergenekon'da.

Hemde önemli bir lider olarak çıkacaktır.

MHP'nin sağı solu belli olmuyor..

AK Parti'nin Politikasından beslenmeye çalışıyor sanki?

 

AKP doğru yolu buldu, askerden zılgıtı yiyince. Yanlış bilgi: Baykal daha geçenlerde bölgeye gitti, ileri gelenlerle görüştü ve daha sonra Seçmeli Kürtçe ders için kanun teklifi verdi. Jitem nedeniyle Ergenekondan nefret etmeni anlıyorum. Ama hukuksuz da olsa, yetki dışında yapılmışsa da öldürülenler Kürt halkı değil, PKK'lı teröristler dikkatini çekerim.

 

 

Yeşülyurt Köyü olayını biliyormusun?

Jandarmalar 1993'te Köylülere Dışkı Yedirmişti.

Detayını araştırmanı tavsiye ederim..

 

Köyler ve yemyeşil ormanlar öyle yada böyle yakıldı/yıkıldı.

Köylüler çok eziyet çekti.

Yurtlarından edildiler.

Suçları Kürt olmaktı, ve PKK ya yardım etmesinler diye boşaltılmuştı.

Halbuki bu durum, köylülerin yüzünü dağlara, PKK'ya çevirmişti.

 

!2 Eylül döneminde yaşanan Yeşilyurt olayını kimse savunmuyor zaten. AİHM'den de ceza geldi biliyoruz. Tekrar üstüne basa basa söylüyorum: Terörle mücadele bile olsa devletin görevlileri, yetki dışı, hukuk dışı yollara başvuramaz, bunları tasvip etmiyorum. Terörist ile halkı ayırd etmelidir. Ben ne demişim bu devletin ayıbıdır demişim. Ama bu Kürtlerin tümüne bunlar yapıldı anlamına da gelmez ve bunları ön plana çıkarmanız da PKK terörü, vahşetini gerçeğini değiştirmez.

 

Savaş bitsin denildiği zaman, ve bunun için yürüyüşler

yapıldığı zaman neden izin verilmiyor? PKK yandaşları mı oluyor onlar?

Kaç milyon kişi bu yandaşlar? Ve bu yandaşları ne yapacağız?

Ülkeden mi kovacağız, yoksa bu savaşı durdurmak için operasyonlar dışında

birşeyler mi yapmalıyız?.. İnan çözüm diyalog'tan geçiyor.

DTP neden öcü gibi görülüyor hayret ediyorum.

Sözünü ettiğin Kürtler 7-8 milyonu aşmaktadır.

Baskıları kaldığın zaman bu Kürtler 15 Milyon'u aşacaktır.

Tabii her taraftaki Kürtlerden söz ediyorum, sadece Türkiye'deki Kürtler değil.

Zaten en çok Türkiye'de bulunuyor bu Kürtler.

 

Peki, neden DTP savaş bitsin çağrısını PKK'ya yapmıyor ? 'Baskıları kaldığın zaman bu Kürtler 15 Milyon'u aşacaktır.

Tabii her taraftaki Kürtlerden söz ediyorum, sadece Türkiye'deki Kürtler değil. Zaten en çok Türkiye'de bulunuyor bu Kürtler.' demekle ne demek istiyorsun ? Dialog, dialog diyorsun, öyleyse gel konuşalım. Senin Kürt hakları dediğin şeyler nedir ? Bana madde madde sırala. Başkasının yazısından değil, senin Kürt istekleri dediğin şeyler nedir, bana anlat.

Öyle yada böyle, DTP Kürtlerin en büyük temsilcisidir.

Avrupa Birliği ne oluyor, bana anlatırmısın?

Kaç Ülkeden oluşuyor? Kaç Ülkesinin ne kadar sorunu var?

Biz Avrupa'dan dahamı Demokratız? Hayır, koskoca bir yalan.

Avrupaya meraklı olduğumdan demiyorum ben bunu,

zira görünen köy klavuz istemez

arada çok fark var..

Bugün Avrupa yeni bir çağa atlamaya yakın

ama biz henüz onların şu an bulunduğu çağdan uzaktayız.

 

Çağdaş demokrasilerde, ırkçı, bölgesel temsiliyetli partiler olmaz. Temsiliyet fikir bazında olur ve tüm milleti kapsar, sadece bir bölgenin, bir ırkın partisi olmaz demokraside. Avrupada bana DTP gibi bir parti göster dişimi kırayım.

 

 

Ben doğuda kalıyorum :)

Öyle bir şeye bu güne kadar tanık olmadım.

İnanmıyorsan gel kendi gözlerinle gör.

1990'lı yıllarda çok felaketti buralar biliyorsun sanırım?

O yıllarda her taraftan ölüm ve zulüm haberleri duyuluyordu.

İnsanlar kim vurduya gidiyordu, ve faili "Belli"

kişilerce öldürülüyordu çoğu zaman..

Ama şu anda öyle bir şey hiç yok sayılır.

Öyle her okuduğuna ve duyduğuna inanma istersen.

 

Ben doğuda kaldım, bilirim. Senin yaşın herhalde 20'lerde. Jitem konusunda yukarda yazdım zaten tekrarlama gereği duymuyorum. Ben de sana PKK'dan, DTP'den duyduğun her şeye inanma diyorum

 

Demokrasinin gelmesi için insanlar birbiriyle diyaloga girmelidir.

Batıda, doğudan çekinen, yada doğu ve doğu insanını yanlış görenler

doğuya bir kereliğine gelmelidirler. Gelip nasıl bir coğrafya olduğunu

insanların nasıl yaşadıklarını görmelidirler.

Ön yargıları kırmak için bunlar gerekli gerçekten..

Doğu insanları ve Doğu bölgesi dolaylı olarak yıllarca karalanmıştır/karalanıyor.

Özelliklede Medya ve Basın tarafından..

Halbuki beyinlere empoze edilenin neredeyse tam tersidir buralar.

 

Doğuda bulundum, yaşadım. İnsanlarını da severim. Bu ayrı konu, biz terörden bahsediyoruz. Peki, sen büyükşehirler dışında bir Egenin, İç anadolunun, Karadenizin, Akdenizin, Trakya'nın bir köyünü gördün mü ? iç misafir oldun mu ? Oralardaki insanları tanıdın mı ? PKK'nın medyası Türkleri kötülemiyor mu ?

 

PKK Dağdan indikten sonra korucuya ne gerek olacak artık?

12 Eylül'ün zararlarından birçok kişi etkilenmiştir.

Ama Kürtler kadar asla kimse haksızlığa uğramamıştır.

Yaşayanlar bilir. Diyarbakır Askeri cezaevi en basit örneğidir bunun.

Dünyada 5. Sırada seçildi, en kötü cezaevi diye.

Ve, Kürt Sorunu 12 eylülde başlamadı dikkatini çekmek isterim.

PKK bitecektir elbette, ama eğer devlet isterse.

DTP ile bu konu hakkında diyaloga geçirilirse.

Ve Asker siyasetten uzak durursa.

 

Dağdan ineceğini nerden çıkardın ki ? 12 eylül, sanal 'Kürt Sorunu' na argüman oldu, onu da biliyoruz. Siyasetçiler ülke çıkarlarını gözetmez de dış güçlerin güdümüne girerse, asker elbette siyastten uzak duramaz. Seni rahatsız eden, AKP'nin 180 derece dönüşü mü ? Sence, teröristlerle mücadele edilmemeli mi ?

 

Başka bir çözüm yolu var mı?

Hep böylemi devam etsin herşey.

İnsanlar ölmeye devam mı etsin?

Tabii bizim tuzumuz kuru, ondan bu kadar rahat konuşuyoruz herhalde.

Kürt Sorununu göz ardı etmeden düşün istersen.

Kürt Sorunu olmasaydı PKK'da olmazdı..

 

Çözüm, senin gibi Kürt vatandaşların PKK'yı haklı bulmaması, fikirsel olarak destek vermemesidir. Bu ülkede yaşayan kimsenin tuzu kuru değildir. Herkes bu terörün etkisini hissediyor, yoksa ben niye senle uğraşayım ki ? Bir düşün bakalım.

 

PKK'yı ve bu sorunları ortaya çıkaranlar yargılansın denmek istemiş bu noktada.

PKK'yı ortaya çıkaran "Ergenekon"un ta kendisidir,

yada en azından zihniyetidir.

Kürtler asimile edilmeye çalışıldığı için

hor görüldüğü için

ikinci sınıf karekteri muamelesi gördüğü için

yerinden yurdundan edildiği için

türküsünü rahatça söyleyemediği için

şiirini rahatça yazamadığı için

yıllarca sömürüldüğü için

bu savaş var olmakta.

Sadece eğitim-televizyon ve gazeteden ibaret birşey değil bu sorun.

Belki eski baskı yok ama yinede ülke hala ciddi bir sorun yaşamakta.

Sen bunları yaşamadığın anlayamazsın tabii.

Sallayıp, bir cevap yapıştırıp geçersin.

 

Kürtle hiç bir zaman asimile edilmek istenmedi. İstenseydi yapılırdı. İkinci sınıf da değildir, nesi sömürülmüş, hangi kaynak var da sömürülmüş, öyle bir şey yok. Ayrıca, benim ne yaşadığımı ne yaşamadığımı sen nerden biliyorsun.Senin neler yaşadığını ise tahmin ediyorum.

 

BOP Meselesini sen düzgün okuyamamışsın galiba?

Dünyayı yönetenler,

Barışı isteyen Katolik ve Müslümanlara karşı çıkmaktadır, BOP için..

Kürtler bugün barışı istemektedir.

Ama devlet Kürtleri anlayamıyor/anlamak istemiyor sanki.

 

BOP'u bir daha oku bence. Öyle konuşalım.

 

Keşke sende anlayıp görebilseydin.

Bunlardamı Vatan Haini oluyor yoksa?

Kendin araştırırsan, gerçekten bazı gerçekleri sende görürsün.

İnsanların içine, her kesimin içine girmelisin.

Anlamaya çalışmalısın. Neden böyle herkes öcü gibi görülüyor?

Düşmanın bile olsa, onu takip et ve hep daha iyi tanımaya çalış.

Bu, bir dost tavsiyesidir..

 

Kesin bir şey söyleyemem. İnsan bilmeden de, taksiren de bazı şeyleri yapabilir. Benim öcü olarak gördüğüm PKK teröristidir, karıştırma. Ben, Kürtleri tanırım, severim, hem de senden fazla. Bana teröristi de savunma, hata ediyorsun.

Gönderi tarihi:
Mustafa Kemal milli mücadele döneminde Kürt ileri gelenleriyle girdiği dayanışma sonucu olarak Ruslarla ilk anlaşma olan Gümrü Anlaşması imzalanıyor.

 

Gümrü Anlaşması

 

Rusya'nın durumundan yararlanarak kendi devletlerini kuran Ermeniler ve Gürcüler, Wilson İlkeleri'ni kendilerine göre yorumlayarak, Doğu Anadolu'nun kendilerine verilmesini istemişlerdi. Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra, Osmanlı Orduları önce Kafkasları ardından Doğu Anadolu'nun sınır bölgelerini boşalttılar. Türk birliklerinin çekilmesinden sonra işgal hareketlerini hızlandıran Ermeniler, yerli Müslüman halka insanlık dışı davranışlarda bulundular. Bunun üzerine Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Ermenilere savaş açtı. TBMM, Mondros Mütarekesi kararı gereği boşaltılan Kars, Artvin ve Ardahan'ın tekrar geri alınması için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki verdi. 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir komutasındaki Türk Birlikleri. 28 Eylül 1920'de taarruza geçti. 29 Eylül'de Sarıkamış'ı, 30 Ekim'de Kars'ı, 7 Kasım'da Gümrü'yü geri aldı. Ermeniler barış istedi. Görüşmelerde TBMM'ini Kazım Karabekir, Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey, Erzurum Valisi Hamit Bey, Ermenistan'ı ise Başbakan Aleksandr Katisyan ve beraberindekiler temsil etti.

 

2-3 Aralık gecesi imzalanan Gümrü Antlaşması şöyleydi:

 

* Kars ve yöresi Türkiye'ye geri verilecek;

* Ermenistan'ın Türkiye'ye karşı diğer devletlerle yaptığı tüm antlaşmalar kaldırılacak;

* Aras Nehri Çıldır Gölüne kadar uzanan hat Doğu sınırı olarak çizilecek,

* Sevr antlaşmasını ve Türkiye çıkarlarına uygun olmayan antlaşmaları Ermenistan hükümeti de kabul etmeyecek;

* Türkiye'deki Ermenilerle, Ermenistan'daki Müslümanların diğer yurttaşlar gibi eşit haklardan yararlanacak;

* İki ülke arasında en erken vakitte diplomatik ilişkiler, telgraf ve telefon ulaşımları kurulacak;

* Türk koruyuculuğu altında yerel özerklik verilecek olan İtur ve Nahçıvan illeri kendi kaderlerini kendileri tayin edecekler;

* Ermenistan saldırıya uğrar ve yardım isterse, Türkiye ona askeri yardım da bulunacak;

* Ermenistan silah ithal etmeyecek;

* Her iki taraf birbirinden savaş ödeneği istemeyecek;

* Türk ordusu, Ermeni ordusu Antlaşmada saptanan sayıya indirildiği taktirde Ermeni topraklarını boşaltacaktır.

 

Gümrü Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün sonra, Ermenistan Cumhuriyeti Kızılordu'nun işgaline uğradı ve Erivan'da Sovyet Ermeni Cumhuriyeti kuruldu. Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti'nin kurulması ile Gümrü Antlaşması'nın onaylanması askıya alınmış, antlaşmanın yürürlüğe girmesi mümkün olmamıştır. (Wikipedi)

Gönderi tarihi:
Başta verilen sözlerden vazgeçilerek uygulanan bu politikalar karşısında 1925’de Şeyh Sait isyanı başlamıştır. Şeyh Sait isyanın bastırılmasından sonra Takrir-i Sükun Kanunu ve Şark Islahat Planı çıkarılarak yürürlüğe konuyor. Kürt dili yasaklanıyor, Kürtler’in Türk olduğu savı ortaya atılıyor, Kürtler topraklarından zorla çıkartılarak Anadolu’nun değişik yerlerine sürülüyor. Devletin bu politikalar karşısında 1925-1938 yılları arasında başlıcaları Ağrı ve Dersim isyanı olmak üzere 20 civarında isyan yaşandı. 74 yıllık Cumhuriyet Dönemi’nde bölgede ret, inkar, sürgün ve asimilasyon gibi uygulamaları hayata geçirmek için örf-i idare, Umumi Müfettişlik, Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal uygulamaları yürürlüğe konulmuştur.

 

İyi niyetinden kuşkum yok

fakat Kütlere yapılan baskı bunu yalanlıyor.

Mesela 1925'lerde neden Kürtçe yasaklandı?

 

 

Şeyh Said İsyanı, (dönemin adıyla: Genç Hâdisesi, Şubat - Nisan 1925), Doğu Anadolu'da merkezi yönetime karşı girişilen geniş çaplı ayaklanma.

 

Cumhuriyet'in ilk yıllarında uygulanan politikalar ve özellikle Mart 1924'te Hilafet'in kaldırılması Doğu Anadolu'da çeşitli muhalefet odakları doğurmuştu. Bu muhalefet odaklarından Kürt İstiklal Komitesi'nin çalışmaları açığa çıkarıldıktan sonra, örgütün önde gelen yöneticilerinin çoğu tutuklandı.

 

Örgütle yakın ilişki içinde olan ve aynı doğrultuda çalışmalar yürüten Şeyh Said'e bağlı kişilerin Diyarbakır'ın Eğil nahiyesine bağlı Piran köyünde arama yapan bir jandarma müfrezesiyle girdiği çatışma (13 Şubat 1925), kısa sürede genişleyerek yaygın bir ayaklanmanın kıvılcımını oluşturdu. Genç vilayetinin merkez kazası Darahini'yi basarak (16 Şubat) valiyi ve öteki görevlileri tutuklayan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Bu bildiride 'din uğruna savaşanların lideri' anlamına gelen mührünü kullandı ve herkesi din uğruna savaşa çağırdı. Mistan ve Botan aşiretlerinin desteğini aldıktan sonra Genç ve Çapakçur (bugün Bingöl) üzerinden Diyarbakır'a yöneldi. Maden, Siverek ve Ergani'yi ele geçirdi. Şeyh Abdullah'ın yönettiği başka bir ayaklanma kolu da Varto üzerinden Muş'a doğru harekete geçti. Varto'yu ele geçiren isyancılar, Muş'a ilerledilerse de halktan toplanan yardımcı kuvvetlerle Murat Köprüsü civarında mağlup edilip, Varto'ya geri çekilme­leri sağlandı. Gelişmeler üzerine hükümet doğu vilayetlerinde sıkıyönetim ilan etti (21 Şubat). Ayaklanmacıların üzerine gönderilen ordu birlikleri Kış Ovası'nda Şeyh Said kuvvetleri karşısında tutunamayarak Diyarbakır'a çekilmek zorunda kaldı (23 Şubat). Ertesi gün Elazığ'a giren Gökdereli Şeyh Şerif yönetimindeki başka bir ayaklanma kolu kenti kısa süre de olsa denetim altına aldı. 7 Mart'ta Şeyh Said'in emrindeki 5000 kişilik bir kuvvet Diyarbakır'a saldırdı.

 

Olayın başlangıcında Mustafa Kemal ciddiyeti anlayıp, Heybeliada'da rahatsızlığı nedeniyle dinlenen İsmet İnönü'yü acilen Ankara'ya çağırdı. İnönü ve ailesini bizzat Ankara Gar'ında karşılayan Mustafa Kemal, olayları anlatmak için İsmet Paşa'yı Çankaya'ya götürdü. Çankaya'da, İsmet Paşa'ya "Doğuda din elden gidiyor bahanesiyle İngiliz destekli provokatif ama ciddi bir ayaklanmanın başladığını" söyledi. İsmet Paşa'nın Ankara'ya gelmesi dedikoduların başlamasına neden oldu. Ali Fethi Bey'in görevden ayrılacağı, yeni hükümeti İsmet İnönü'nün kuracağı ve önlemleri onun alacağı konuşulmaya başlanmıştı. Ayrıca Ali Fethi Okyar ile İsmet İnönü'nün arası açıktı. Ali Fethi Bey olayı isyan olarak tanımlamamış ve sıkıyönetimle durdurulacağına inanıyordu. Ancak, olayların hızla tırmanması karşısında Başbakan Ali Fethi Okyar'ın istifasını isteyen Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü'yü yeni bir hükümet kurmakla görevlendirdi (3 Mart). Bir gün sonra TBMM hemen Takrir-i Sükun Kanunu'nu kabul ederek hükümete olağanüstü hal yetkileri tanıdı. Ayaklanmayla ilgili yayınlara konan yasak daha sonra başka önlemleri de kapsayacak biçimde genişletildi. Ayrıca Ankara ve Diyarbakır'da İstiklal Mahkemeleri kurulması kararlaştırıldı. Bu sırada Diyarbakır'ı kuşatma altına alan Şeyh Said kuvvetleri, hükümet kuvvetleri tarafından püskürtülerek geri çekilmeye başladı. Geniş çaplı bir sevkıyatın ardından toplu saldırıya geçen (26 Mart) ve bir bastırma harekatıyla ayaklananların çoğunu teslime zorlayan askeri birlikler, İran'a geçmeye hazırlanan ayaklanma önderlerini Boğlan'da (bugün Solhan) sıkıştırdı. Şeyh Şerif ve yanındaki bazı aşiret reisleri Palu'da yakalanırken, Şeyh Said de Varto yakınlarında yakın bir akrabasının ihbarıyla Carpuh Köprüsü'nde ele geçirildi (15 Nisan 1925).

 

Ayaklanmayı destekleyen eski Şuray-ı devlet reislerinden Kürt Teali Cemiyeti reisi Seyit Abdülkadir ve 12 arkadaşı İstanbul'da tutuklanarak yargılanmak üzere Diyarbakır'a getirildiler. Yargılanma sonucunda Seyit Abdülkadir ve 5 arkadaşı ölüme mahkûm olarak, idam edildiler (27 Mayıs 1925).

 

Diyarbakır'daki Şark İstiklal Mahkemesi önceden verilen emre itaaten Şeyh Said ve 47 ayaklanma yöneticisi hakkında da ölüm cezası verdi (28 Haziran). Cezalar, başta Şeyh Said olmak üzere, ertesi gün infaz edildi.

 

Şeyh Said Ayaklanması'nın bastırılması Cumhuriyet yönetiminin Doğu Anadolu'da denetimi sağlamasında önemli bir dönüm noktası oldu. Öte yandan ayaklanmayla ortaya çıkan gelişmeler, bir süre önce çok partili yaşama geçiş yönünde atılan adımların kesintiye uğramasına yol açtı. Ayaklanmaya karıştığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, çok geçmeden hükümet kararnamesiyle kapatıldı. (Wikipedi)

 

Kaynaklar [değiştir]

 

* Metin Töker, Şeyh Sait ve İsyanı, İkinci bakım, Bilgi Yayınları, Ankara, Temmuz 1994.

* Uğur Mumcu, Kürt - İslam Ayaklanması 1919-1925, Tekin Yayınları, İstanbul, 1991.

* Faik Bulut, Devletin Gözüyle Türkiye'de Kürt İsyanları, Yön Yayıncılık, İstanbul, 1991.

* Tahsin Sever, 1925 Kürt Hareketinin Yapısı ve Hedefleri, Payamaazadi, 2006

* PDF dosyası 1925 Hareketinin Yapısı ve Hedefleri

Gönderi tarihi:
Sonra 1980'de yasaklandı.

 

Kürtçeyi anadil olarak yasaklayan, "Türk vatandaşlarının anadili Türkçedir" gibi bilim dışı ve mantık dışı bir anlayışla hazırlanan, 12 Eylül yönetiminin, halka zorla onaylattığı 1982 Anayasasındaki "Türkçeden Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun" başlığı altındaki yasadır.Bu yasaya göre, "Türk vatandaşlarının anadili Türkçe" ydi ve "Türkçeden başka dillerin anadil olarak kullanılmasına ve yayılmasına yönelik her türlü faaliyette bulunmak yasak" tı Ayrıca bu yasa, özünde, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası hukuksal varlığının temelini oluşturan Lozan Antlaşması'nın, "Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyruklarından" ayrı olarak "herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel ve gerek ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği gibi konuşmasına hiçbir kısıtlama konulamayacağı" koşulunu içeren 39'uncu maddesine de aykırıydı.

Geçende, Kenan Evren, Milliyet gazetesine "12 Eylül'de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak dedik. Ben devlet başkanıyken, bir köyde ilkokula gittim. Açtım kitabı, oku şunu dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor. Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor. Kızdım. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Ama, biraz ağır yasak koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonradan anladım" demiş.

Benim hatırladığım, o dönem ve sonraki dönemlerde de, yasak, sadece o bölgede uygulanmıştı. Büyükşehirlerde, Kürtçe, trende, vapurda, otobüste kürt vatandaşlar arasında gayet rahat, hatta üst perdeden konuşulabilmekteydi, Bakanlar ve hatta Cumhurbaşkanı bile halkla Kürtçe konuşmuştu.

Daha sonra, Türkçeden Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun, Terörle Mücadele Kanunu'nun geçici maddesiyle 12 Nisan 1991'de yürürlükten kaldırıldı, Türkçeden başka anadillerde "düşüncelerin açıklanmasını ve yayılmasını", "yayın yapılmasını" yasaklayan anayasanın 26. ve 28'inci maddeleri ise 3 Ekim 2001'de anadille ilgili yasaklamalardan arındırılarak değiştirildi. Bu nedenle, sorun Kürt Sorunu değil, terör sorunudur.

 

Yani, 3 Ekim bu yana 2001’den beri dil yasağı yok. Kürtçe, olması gerektiği gibi, doğal olarak serbest.

Zaten, Kürtçe yayın yasağı, bu ülkenin birliğine sadece zarar vermiştir.

Bölgedeki Kürtler haberleri Barzaninin, Talabaninin TV'sinden, Roj TVden izledi, yanlış bilgilendi. Şimdi TRTde yayın var, yani Kürtçeye bir iltimas var, olsun. Çoğunluk olmak, 20 milyon olmak bir ayrıcalık tanır mı, eşitlik ilkesine aykırı mı, Türkiyedeki 27 etnik dil için de olması gerekir mi? o da ayrı tartışılır.

 

Neden Kürtlere onlarca baskı yapıldı?

Bu ne anlama geliyordu? Aidiyet meselesi olmaktan çıkıyor..

 

PKK yüzünden, terör yüzünden. Onun için, çözüm olabilmesi için, PKK'yı haklı , belirsiz 'Kürt hakları'nı savunuyormuş gibi göstermeye çalışmaktan vazgeçmelisin.

Gönderi tarihi:

Bu sabah bana verdiğin yanıtlara tek tek cevap veriyorken

ve tam bitiyorken elektirikler kesildi!!

Bu durum beni cevap yazmaktan soğuttu, ve vazgeçtim cevap yazmaktan.

Zaten boşuna tartışıyoruz bir bakımdan.

Çünkü anlamıyoruz birbirimizi..

Sen kendin bir takım gerçekleri öğrenmek istersen görürsün.

İnternet elinin altında zaten. Tüm kaynaklardan araştırmalar

yapabilirsin..

 

Elbette Kürtlerin önemli bir kısmı durumundan memnun olabilir.

Onların çoğu da zengin olanlardır, haksızlığa uğramayanlardır.

Ana dil-eğitim ve televizyon bazıları için pek önemli değildir.

Hatta Kürt olmamak bile bir çoğu için önemli olmayabilir.

Ama haksızlığa uğramış, zulüm gören Kürtlerin bu büyük sorunu göz ardı edilemez.

 

Ahmet Altan'ın dünkü güzel yazısıyla son cevabımı vermek istiyorum.

Sakin bir şekilde yazıyı okuyup idrak etmeni rica ederim.

Ahmet Altan'ın kişiliği üzerinde durmadan yazıyı okumanı isterim.

Vatanınızı

Seviyor Musunuz..?

 

s1%20altan1.jpg

 

Diyelim ki hiç kimse gerçekleri açıklamadı, hiç kimse eleştirmedi.

Her şey aynı şekilde devam etti.

Önümüzdeki yirmibeş yılda da elli bin Kürt çocuğu öldürüldü, yirmibeş otuz bin Türk çocuğu vuruldu...

Yüzlerce milyar lira, bomba, mermi, roket olarak havaya savruldu.

Epeyce bir para silah satışlarının komisyonu olarak onun bunun cebine girdi.

Kürtlerin anadilde eğitim yapmalarına izin verilmedi.

Sokak gösterileri sürdü.

Polisler sokaklarda insanları vurdu.

Türbanlı kızlar üniversitelere sokulmadı.

Anayasa Mahkemesi keyfince anayasayı çiğnedi.

Siyasi partiler kapatıldı.

Devletin içinde çeteler kuruldu.

Nobelli yazarlar ülkeden kaçırıldı.

Ermeni yazarlar sokaklarda öldürüldü.

Katillerle hatıra fotoğrafları çektirildi.

Üniversite önünde yapılan bombalı katliamlar ?zaman aşımına? uğratıldı.

Diyelim ki bugünkü durum aynen sürdürüldü...

Eee, ne olacak?

Avrupa?nın en fakir ve en geri kalmış ülkesi olarak yaşayacaksınız.

Çok mu mutlu edecek bu sizi?

Çok sevdiğiniz ?vatanınızın? gelecek yirmibeş yılı için planınız bu mu?

Aferin size, nasıl da çok seviyorsunuz ülkenizi.

Bir nebze olsun gelişmesini istemiyorsunuz.

Zenginleşmesini, özgürleşmesini istemiyorsunuz.

Vatan sevgisi diye ben buna derim işte.

?Cinayetler, katliamlar, işkenceler sürsün vatanımda? diyen vatanseverler.

Ya vatanınızı sevmeseydiniz?

O zaman ne yapacaktınız?

?İşkenceler, haksızlıklar, cinayetler, çeteler, adaletsizlikler, eşitsizlikler, zulümler dursun? mu diyecektiniz?

Siz bu ?vatan sevgisi? denen şeyin ne olduğunu bildiğinizden emin misiniz?

Yoksa dindarlardan ve Kürtlerden nefret etmeyi, silaha ve orduya tapınmayı vatan sevgisi mi sanıyorsunuz?

Cumhuriyet Bayramı?nda, ?başörtülü bir kızı? cumhurdan saymayan albay sizin vatanseverliğinizi mi okşuyor?

Anadolu başı örtülü, türbanlı kadınlarla dolu, biliyor musunuz?

Hepsinden nefret mi edeceksiniz?

Nefret ederseniz ne yapacaksınız?

Vatanın Anadolu bölümüne gidemeyecek misiniz?

Bağdat Caddesi, Nişantaşı, Tunalı Hilmi mi ?vatanınız? olacak?

Hele Güneydoğu...

Ben gittim gördüm, biliyor musunuz oradaki herkes Kürt.

Şimdi ne olacak?

Onlardan da mı nefret edeceksiniz?

Vatanın o bölümüne de gidemeyeceksiniz demek ki.

Gidemeyeceğiniz yerler çoğalıyor, bilmem farkında mısınız?

Siz ?vatanı sevdiğinizi? söylerken tam olarak hangi bölgeyi söylüyorsunuz?

İstanbul, Ankara, İzmir civarını mı?

O şehirlerin de bazı bölümlerini tabii.

Varoşlar pek size uygun değil, ben size söyleyeyim.

Oralara gidemezsiniz.

Başörtülülerle Kürtler var oralarda.

Hatta duyduğuma göre Çankaya?da da bir başörtülü hanım varmış.

O hanım oradayken CHP?lilerle generaller Çankaya?ya da gidemiyorlarmış.

Çankaya da pek ?vatan? sayılamıyor anladığım kadarıyla.

Gidemediğiniz yer vatanınız değildir çünkü.

Siz nerelere gidebiliyorsunuz?

Bir saysanıza gidebildiğiniz yerleri.

Sizin önümüzdeki yirmibeş yıllık planınız, elli bin Kürt öldürüp, karakolları bastırıp, işkenceler yapıp, davalar açıp, çeteleri alkışlayıp gittikçe daralan küçük bölgelerde, kendi halkınızdan nefret edip korkarak yaşamak mı?

Ne plan ama...

Ne vatansever bir plan.

Çok da zekice.

Zeki bir vatansever kendi ülkesinin geleceği ile ilgili böyle planlar kurmalı işte.

Allah muhafaza bir albay başörtülü bir kıza ödül verirse, generaller türbanlı bir kadının elini sıkarsa, Kürtlere eşit haklar verilirse, insanlar özgür olursa, düşüncelerini söyleyenler serbest kalırsa ülke mahvolur biliyor musunuz?

Öyle güzel bir cumhuriyet kurmuşsunuz ki...

Cumhur özgürleştikçe kurduğunuz cumhuriyetin batacağını düşünüyorsunuz.

Cumhur özgür olmasın o zaman.

Cumhurun özgür olmadığı bir cumhuriyet...

Her vatansever böyle bir cumhuriyet hayal eder, öyle değil mi?

Aslında padişahlar da böyle bir cumhuriyet hayal ediyorlardı herhalde.

Onlar tam istedikleri gibi bir baskı kuramadılar.

Siz kurdunuz.

Kutlarım sizi.

Cumhursuz bir cumhuriyetiniz...

Hiçbir yerine gidemediğiniz bir vatanınız var.

Ne de çok seviyormuşsunuz vatanınızı...

Ya bir de sevmeseymişsiniz?

 

Ahmet Altan - 30.10.2008

 

DostçaKal</SPAN></SPAN>

Gönderi tarihi:

Kurt sorununu anlayabilmek oncelikle Kurt feodal yapisini anlayabilmekten gecer. Iste Kurt Feodalizmi dedigimiz olay

kürt feodalizmi bu ülkenin en büyük sosyal sorunlarından birisidir. ne yazık ki, ülkenin toplum bilimci akademisyenleri bu konuya pek ilgi göstermemiştir. bu konunun sahipsizliğinin bir diğer ispatı da, bu başlığının sözlük açıldıktan tam 6 sene sonra dolmasıdır. üstelik de sözlükteki onca sosyoloğa rağmen bir mühendis tarafından. neyse amacımız tereciye tere satmak değil o da biline. sözlüğün ersatz yuppie akademisyenleri (bu başlığın dolu olması ise ayrı bir trajedi, bir çeşit özeleştiri herhalde) konuyla ilgilenmiş olsalardı ben de haddimi bilecektim elbette.

 

feodalizm hakkında bilgi için (bkz: feodal toplum:http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=feodal+toplum) , (bkz: feodalizm:http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=feodalizm)

kürt feodalizmine girmeden evvel kürtleri tanımak gerek. (bkz:http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=kurtler/@galatyphoon )

 

yine de kısaca bahsetmek gerekirse, kürtler tahmini olarak m.s. 6-10.yy arası kuzey ve orta iran’dan anadolunun güneydoğusuna göç ettiği düşünülen hint-aryan kökenli bir ırktır. kürtler büyük oranda hayvancılıkla uğraşırlar. bu yüzden yüksek düzlüklerde ve dağlarda yaşarlar. dağ olgusu o kadar güçlüdür ki, kürt mitolojisine dahi girmiştir. kürtlerin dağlık bölgelerde yaşamaları, onları merkezi yönetimin etki alanından bir nebze olsun çıkarmış ve yerel feodal güçlerin etkin olmasına sebep vermiştir.

 

coğrafik sebepler dışında feodalizmin etkin olmasının en az onun kadar etkili başka sebepleri de vardır. hint aryan ırklarının sosyokültürel olarak feodalizme yatkın olmaları, tarihte stratejik sebepler ile bölgede hiçbir devletin tam olarak hakimiyet kuramaması diğer etkenlerdir.

 

son maddeyi açmak gerekir. kürt aşiretleri osmanlı ve safeviler (iran’da kurulu alevi/şii türk hanedanlığı) arasındaki anadolya hakim olma mücadelesini çok iyi değerlendirmiş böylece osmanlı hanedanının bölgede merekezi yönetmi etkin hale getirmesini engellemiştir. (merkezi yönetim ile feodalizm tezat şeylerdir. çoğu zaman birinin olduğu yerde diğeri olamaz yada güçlü olamaz.) kürtler tam olarak anadolu ile safeviler arasında sınır gibiydiler. osmanlı, safevilerin anadoluda mukim alevi türkmenler üzerinde etkili olması engellemek için sünni kürt aşiretleri ile ittifak yapmış, onları safeviler ile alevi anadolu türkmenleri arasında doğal bir tampon olarak kullanmıştır. bunun karşılığında osmanlı aşiret liderlerinin bölgedeki hegomanyasına karışmamış böylece aşiret düzeni bölgede iyice semirmiştir. bu üç adet oyucunun olduğu oyuna çok iyi dikkat etmek gerekir. bu basit bir tarihsel vaka değildir. sırayla gidersek;

 

osmanlı – aşiretler – safeviler

osmanlı veya türkiye – aşiretler – emperyalist güçler

türkiye – aşiretler – pkk

 

görüldüğü üzere aşiretler ne yapıp ne edip bu oyunda merkezi hükümet ile teke tek kalmamayı başarmış böylece dengeyi sağlamıştır. merkezi hükümetler bu oyuna ister istemez gelmiş, aşiret düzeni bir türlü yıkılamamıştır. bu konu için (bkz: kürt sorunu:http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=kurt+sorunu/@galatyphoon)

 

konuya geri dönersek, feodal güçler yöre halkı üzerindeki hegomanyalarını kaybetmemek için faydalı olası her stratejiyi kullanmıştır. töre baskısı yada dini baskı bunların arasındadır.

 

kürt feodal sistemi o kadar etkin olmuştur ki, töre denilen sosyal olgu dahi feodalizmi desteklemek üzere inşa edilmiştir. kürt toplumu için töre herşey demektir. gündelik yaşamdan, evliliğe, ticaretten, bir babanın çocuğunu toplum içinde nasıl sevmesi gerektiğine kadar her alanda yazılı olmayan feodal kurallar işler. bölgede herşey feodal sisteme uygun işler, en ufak uyumsuzluğa tahammül gösterilmez. söz gelimi hayvancılık için çok önemli olan otlakların nasıl paylaşılacağı tamamen aşiret düzeni içinde belirlenir. hiçbir istisanaya müsade yoktur, mesela vaktinde hakkari yüksekova’da nehil ırmağın etrafındaki bataklıkların kurutulup otlak olarak bazı köylülere verilmesi gündemdeydi. aşiret liderleri ne yapıp ne edip bunu engellediler. çünkü bu bölgedeki iktidar yapısını değiştirecekti.

 

töre namına ne kadar kural varsa hepsinin feodal yapıyı güçlendirdiğini kolayca görebiliriz. misal kürtlerde amca kızı yada baba tarafı kuzenleri ile yapılan evlilikler bütün evliliklerin % 40’ı kadardır. amca kızı yada kuzen olmasa dahi evliliklerin nerdeyse tamamı aşiret içinden olur. kürt olmayan (misal bir türk) biri ile yapılan evliliklerin oranı o kadar düşüktür ki, bu tür bir evlilik çevrede sansasyon yaratır (kasabalarda bu evliliklerin oranı bir miktar daha yüksektir). bunun sayesindedir ki, belirli bir bölgede mülkiyet aşiret içinde kalır, yabancılaşma ve asimilasyon engellenmiş olur. böylece feodal yapı dağılmaz.

 

kürt feodal düzeninde hiyerarşiyi tanımlarsak (sömürü piramidi);

 

aşiret ağası

melalar, şıhlar (dini liderler)

kabile reisi (aşiretin bir alt birimi kabiledir)

hane reisi

hanenin yetişkin/evli erkekleri (malxo)

evin en kıdemli kadını (kebani)

küçük erkek çocuklar

evlenmemiş kızlar (çocuk yada genç)

evin gelinleri

bebekler

 

genel kanı bu düzenin tek sömürücülerinin aşiret reisleri olduğu yönünde olsa da, bu çok büyük bir yanılgıdır. zannımca hane reisi ve daha üstte bulunan birimler, bu düzende verdiklerinden çok daha fazlasını alıyorlar. yani bir erkek doğduktan sonra hane reisi oluncaya kadar sömürülen, hane reisi olduktan sonra da sömüren statüsüne geçiyor. bu yüzden genç kürt erkekleri olabildiğince çabuk hane reisi olmak, hane reisi olanlarda evli oğullarının, evlerini ayrımasını olabildiğince uzatmak gayesindedirler. (klasik bir kürt hanesinde, anne-baba, evli erkek çocuklar, eşleri ve bunların çocukları, evlenmememiş kızlar ve diğer çocuklar hep beraber otururlar. çoğu zaman amca tarafı da bu haneye katılabilir)

 

kürt feodal sisteminde en tepede aşiret liderleri varsa an aşağıda kürt kadınları (bebeklerden sonra) vardır. bu bahsedilmesi gereken bir konudur. kürt kadınlarının kendilerine yönelik bu baskıdan kurtulmak için, en kabul gören yeteneğini yani doğurganlığını bir silah olarak kullanır. aslında bu da dolaylı olarak feodalizme hizmet eder. gerçekten de feodalist düzende bir çok kere üremek/çoğalmak desteklenir. eve yeni gelin gelmiş ve evde en düşük sosyal statüde (çocuklardan bile düşük) olan gelin statüsünü yükseltmek ve kebani yani en yüksek statülü kadın olmak için çok çocuk özellikle de erkek çocuk sahibi olmak zorundadır. çok çocuk sahibi olmak feodal düzende;

 

- hane reisi için daha çok hizmetkar yada bir nevi işçi anlamına gelir. tıpkı aşiret ağasının haneleri sömürmesi gibi hane reisi de kendisinin altındaki bireyleri sömürür. onları kendi malı gibi görür. erkek yada kız fark etmez. erkek çocuk olsanız dahi babanız için çalışmak zorundasınızdır. bu anlayış her türlü sosyal yaptırım ile desteklenir. mesela bir kürt atasözü “kureki ku ji bo bavê xwe dixebite, ji bo nefsa xwe dixebita” der ki, “babası için çalışan oğul, kendisi için çalışıyordur”. bu sebeple baba olabildiğince evlenen oğlunun evini ayrımasına izin vermez. bir adamın erkek çocuğu ne kadar çabuk yetişkin* çocuğu olursa o kadar işlerden kaytarır. kendisini köy kahvesine daha fazla atabilir, daha fazla aylaklık yapabilir.

 

- hane reisi ve aşiret için çok nüfus güç demektir. ne kadar çok nüfusunuz varsa olası bir çıkar çatışmasında o kadar çok arkanız var demektir. tamamen fiziksel şiddete dayalı olan bir sistemde arkası olmamak acınası, zavallı bir halde sömürülmek demektir.

 

- aşiret düzeninin sömürücüleri, nüfus fazla oldukça merkezi hükümetin bölgede daha fazla zorlanacağını iyi bilirler. çok çocuk demek, eğitimsizlik yani cahillik demektir. cahillik ise düzenin devamı demektir.

 

- en temelde evin gelini için çocuk bir nevi rütbe demektir. hiyerarşinin en altında bulunan kadın için baskıdan biraz olsun kurtularak, saygı duyulmanın tek yolu olabildiğince çocuk yapmaktır. esasında bu da bir çeşit sömürüdür. bu sebeple bebeğin yeri piramitte annesinin altıdır. gerçekten de, yeni doğan çocuk 2-3 yaşına gelinceye kadar aileden sayılmaz, kendisine isim dahi verilmez.

 

- söz konusu piramitte her zaman için aşağı doğru indikçe nüfus artar. yani bir aşirette, sadece bir tek aşiret reisi varken, bir kaç tane kabile reisi ve şıh, yüzlerce hane reisi, daha aşağı unsurlardan ise, aşağı doğru gittikçe artmak ana kural olmak üzere binlerce vardır. bu kural unutulmaması gereken bir kuraldır, her zaman için sömürülenler, sömürenlerden sayıca daha fazla olmalıdır. bu yüzdendir ki, çok çocuk yapmak sömürülen sayısının artması için gerekli şarttır.

 

bütün bu sebepler birleşince, bölgede % 3,5’lara varan inanılmaz düzeyde bir nüfus artışı ortaya çıkıyor. bırakın bu kadar fakir bir bölgeyi, bu oran bir çok petrol zengini ülke olan ortadoğu bölgesinde dahi bir rekordur. sürdürülmesi imkansızdır.

 

 

 

bir süre sonra ülke bütçesinde çok büyük gedikler açılacak. daha da önemlisi çok büyük sosyal sorunlar çıkacaktır. bu da kürt feodalizminin zararlarının artık bölgesel nitelikten çıkıp ulusal bir sorun olduğunun kanıtıdır.

 

feodalizmin batıya ihracı, üzerinde durulması gereken çok önemli bir konudur. 1980 sonrası feodal kürtlerin batıya göçleri hızlandı. giderek daha fazla bireyselleşen ülkenin batısına feodal bir ailenin göçmesi tam anlamıya züccaciye dükkanına giren fil misali gibidir. doğuda aşiretlerin çıkar çatışmaları söz konusu olduğunda en azından bir aşiret aşirete karşı mücadele eder. fakat batıya göçmüş bir aşiret karşısında aşiretleri değil savunmasız ve şiddetin değil hukuğun üstünlüğüne inanmış bireyleri bulur. eğer türkiye’de hukuğun bu gibi durumlarda zayıf kaldığını düşünürseniz, aşiret ile yüzyüze kalmış bireyin haklarından vazgeçmesi ve bir nevi serf durumuna düşmesi kaçınılmaz sondur. gerçekten de bu süreç bir çok bölgede yaşanmıştır. mesela güney bölgelerdeki turistik kasabalarda orta ve küçük çaplı turistik işletmelerin (küçük oteller, restoranlar, plajlar vs vs) çoğu baskı ve tehdit ile bu aşiretlerin eline geçmiştir. hatta yerel halk işten tamamen çekilmiş, tıpkı güneydoğu anadoluda olduğu gibi aşiretler artık kendi aralarında çatışır olmuştur.

 

http://www.hurriyetim.com.tr/...~2@nvid~610390,00.asp

 

güneydoğuda kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretinin kürt feodal sistemini besleyen bir damar haline geleli 25 seneden fazla oluyor. batıya göç eden aşiretler ise mafyalaşarak sadece üretimi yada kaçakçılığı değil sokakları da ele geçirmek için çabalamaktadırlar. bu çaba sadece türkiye’de değil avrupa’da da görülmektedir. ayrıca kapkaç, hırsızlık, değnekçilik gibi adi suçlarda aşiretler olmasa bile yine bölgedeki feodal sistemin sonucu olarak ortaya çıkan sokak çocukları sorunu ile ilintilidir. güneydoğuda bir çok aile çocuklarını bu tür çetelere para karşılığı vermekte yada çeteler çocukları kaçırıp kapkaça ve hırsızlığa zorlamaktadır.

 

http://www.sabah.com.tr/2004/12/08/gnd101.html

http://www.tempodergisi.com.tr/...lum_politika/06149/

http://www.aksiyon.com.tr/...=14434&yorum_id=1820

http://www.hurriyetim.com.tr/...~1@nvid~552793,00.asp

 

bütün bu olaylar her geçen gün şiddetlenerek devam etmektedir. batı insanının bu insanlara tepkisi ırkçılık olarak olmakta bu ise aşiret bireylerinin aşiretten çözülmesini engellemekte feodal düzenin şehirlerde de devam etmesine neden olmaktadır. bu da biz ve siz kavramını her iki taraf için de güçlendirmekte ve batıya göç eden kürtlerin bile asimile olmasını engellemektedir. hatta bu ayrım o kadar şiddetlidir ki, çoğu zaman büyük şehirlerde kürt milliyetçiliği güneydoğuya göre daha güçlüdür.

 

son olarak kürt milliyetçiliği yada pkk ile kürt feodalizmi arasındaki ilişkiyi incelersek, kürt feodalizminin hem kürt milliyetçiliğini beslediği ve desteklediğini hem de bu vakte kadar bölgede bağımsız bir kürt devletinin kurulmasının önünde en büyük engel olduğunu görüyoruz. bunda şaşılacak bir şey yoktur. yazının başında bahsedilen 3 kutuplu oyunda ne ankara ne de pkk tam anlamıyla başarılı olacaktır. bu oyunda nash dengesi şu anki düzenin devamı üzerine kurulmuştur. oyunun şartları değişmediği sürece yeni bir denge kurulmasını beklemek oyun teorisine aykırıdır. bu düzen sadece aşiretlerin yararınadır. ayrıca giderek daha fazla ülkenin batısında çıkar elde eden aşiretler için türkiyeden kopmak çıkarlarına terstir (bu durum değişebilir). öte yandan pkk’nın yada kürt milliyetçilerinin mücadeleyi kaybetmesi yada yok olmaları da işlerine gelmez çünkü böyle bir durumda merkezi hükümet ile pazarlık kozunu kaybetmiş olacakları için merkezi yönetim feodal düzeni yıkarak onları yok edecektir. ayrıca kürt feodalizmi hizipçilik üzerine kurulmuştur. bölgedeki aşiretlerin her birinin çıkarları çatışır. bu sebeple ne hepsi kürt milliyetçisi olur ne de devlet yanlısı olurlar. bu feodal sistem gereğidir. hatta bazı aşiretler zaman zaman kürt milliyetçisi (barzanici) rolüne bürünmüş, başka zaman da sıkı şekilde devlet tarafına geçmiştir. bunda şaşılacak bir şey yoktur, aşiretler söz konusuysa kaypak bir zemine alışmak gerekir.

 

türkiye yöneticileri ne yazık ki, bu oyuna gelmişlerdir. bölgedeki korucu uygulaması buna örnektir. halbuki bizim politikamız feodal sistemin olabildiğince çabuk yıkılması, bölge insanının medenileşerek ulus devlet içinde hızlı bir asimilasyonu üzerine olmalıydı. fakat ne yazık ki türk eğitim sistemi feodal çarklar sebebiyle bölgeye girememiş, bölge türkiye’ye bağlı olmasına rağmen çoğu yerde türkçe bilen insan sayısı 15-20 %’yi geçmemiştir. neredeyse 1000 senedir (bunun 500 senesi türk yönetimi altında) beraber yaşadığımız insanlara türkçe öğretememişsek çuvaldızı (hatta mümkünse daha kalın bir şeyi) kendimize batırmamız gerekir. aşirete karşı aşiret politikası artık iflas etmiştir. bu politikanın terk edilmesi gerekmektedir....

 

Tespit yukarida simdi de cozum arayislari...

 

özellikle kürt feodalizmini anlamadan bu sorunu çözmek mümkün değildir.

 

kürt sorunu, kürt feodalizminin, merkezi yönetim ve kendi arasındaki mücadelede, merkezi yönetimin elini zayıflatmak için bizzat emperyalist devletler ve kürt feodalleri tarafından icat edilmiş bir sorundur. böylece kürt feodalleri merkezi yönetimin gazabından kendilerini korumuş, sömürüye dayalı düzenlerinin devamını sağlamıştır. bu düzen dolaylı da olsa kürtlerin asimile olmasını ve ulus devlete entegre olmalarını engellemiştir.

 

türk tarafı da, bu düzene hizmet edecek yanlış politikalar gütmüş, hem feodal düzenin devamını sağlamış hem de dolaylı da olsa kürt milliyetçiliğinin gelişmesine sebep olmuştur.

 

aşiretler, merkezi yönetim ne zaman bölgede aşiret çıkarlarına ters hareket etse kürt milliyetçiliği kisvesi altında isyan çıkarmış böylece merkezi yönetimi bölgede sindirmiştir. merkezi yönetim de, bu oyuna gelmiş, güya kürt milliyetçisi aşiretlere karşı yine güya devletçi aşiretleri kollamıştır. mesela korucular bu politikanın bir eseridir. bir aşiretin kürt milliyetçisi (barzanici) yada devletçi olması tamamen konjonktüre bağlıdır. bu seçimin altında fikri derinlik aramak bölgeyi tanımamak demektir. şöyle ki;

 

söz gelimi hakkari’de 6 tane büyük aşiret vardır*. bunlar;

 

baskê çep (sol kanat)

ertuşi

jirki

diri

 

baskê rast (sağ kanat)

pinyanişi

oramari

dorski

 

burada sol-sağ siyasi anlamda sol-sağ değil, aşiret gruplaşmasını gösterir(milan-zilan hikayesi). pinyanişi aşireti isyanlara katılmamış bunun karşılığında devletten çıkar elde etmiştir. buna karşılık diğer cenahtaki aşiretler ise zaman zaman kürt milliyetçiliği gütmüşlerdir. fakat zaman zaman devletçi göründükleri de olmuştur. pinyanişi aşireti ile aynı tarafta olan oramari aşireti 1930’da oramar isyanını çıkartmış olsa da artık devlete bağlıdır. işte bu nokta bize aşiretlerin devlet tarafında yada pkk tarafında olmalarının tamamen konjontürel nedenleri olduğunu gösteriyor. oramari vaktinde isyan etmiş bile olsa şimdi devlet tarafında olabilirken, ertuşi şimdi kürt milliyetçisi olarak bilinse bile duruma göre her an devlet tarafına geçebilir. yani ne devlet ne de pkk hiçbir zaman aşiretlerin tamamını kendi taraflarına çekemeyecektir. bu düzenin tabiatına aykırıdır. çünkü aşiretlerin çıkarları çatışır. bu yüzden hiçbir zaman hepsi aynı tarafta olamazlar. işin ilginç yanı pkk da, devlet de bunu bilir ama her ikisi de sadece kahrolsun aşiret düzeni diye slogan atsalar da, düzenin devamına politikaları ile destek verirler.

 

görüldüğü gibi sorunun çözümü için bölgede feodalizmin yıkılması gerekir. kürt feodalizmi yazısında, bu düzenin en altında kadınların olduğu belirtilmişti. işte bu nokta kilit noktadır. aşiret düzenini yıkmak isteyenler (gerek devlet gerek diğer güçler) hep piramidin en tepesine yani aşiret liderlerine odaklanmıştır. halbuki bir lider gider diğeri gelir. eşek çok olduktan sonra ona semer vurmak isteyen eksik olmaz. aşiret düzenine karşı uygulanacak strateji kadınlar üzerine ve sülale tipi aile yerine çekirdek aileyi kurmak üzerine olmalıdır. yani kadınlar statü atlatılmalı, böylece piramidin yapısı bozulmalıdır. bu beslenme piramidinin en altında bulunan bitkilerin yok edilmesi (benzetmede kadın sömürüsünün durması) ile bütün ekosistemin yok edilmesine benzer. aslanları tek tek öldürerek, aslanlar yok edilemez. bir aslan gider diğeri gelir. aslanlar azimle yok edilse bu sefer sırtlanlar meydana çıkar. fakat bitkileri yok ederseniz, geyikler yok olur. geyikler yok olursa, aslanlar da yok olur. benzetecek olursak burada bitkiler kadınlar, geyikler hane reisi erkekler, aslanlar ise aşiret liderleridir.

 

kadınların bu çarktan çıkarılması ve düzeninin yıkılması için bölgenin hayvancılık ekonomisinden kısmen sanayi ekonomisine geçirmemiz gerekir.

 

bu amaca ulaşmak için artık elimizde daha önce olmayan bir silahımız var. tekstil sektörü ve diğer emek yoğun sektörler !

 

bu sektörlerin yapısı itibariyle maliyetleri daha çok emek bedelidir. bu yüzden çok büyük istihdam sağlarlar (türkiye genelinde 3 milyon kişi, 10 milyon kişiye de dolaylı ekmek) türkiye’nin batısında kurulmuş bu sektör artık emek maliyetlerinin artması yüzünden tabir caizse can çekişmekte, diğer ülkelere* kaçmaktadır. halbuki, bu ülkenin doğusu halen söz konusu ülkeler ile emek maliyeti bazında rekabetçidir. fakat asgari ücretin, sanki bütün ülke aynı kalkınmışlık seviyesindeymiş gibi her yerde aynı seviyede olması, bu bölgenin istikrarsız olması ile de birleşince yatırım için cazip olmaktan çıkarmaktadır eğer asgari ücret, die tarafından her şehrin şartları gözetilerek açıklanır ise bir çok tekstil yatırımı yurtdışı yerine bu bölgeye gidecek ve bölgenin sanayi toplumuna geçiş süreci başlatılacaktır. bu sürecin bir kere başlaması yeterlidir. kendi kendine yeterli bir süreç olacaktır. asgari ücretin her yerde eşit olmaması bir çok eleştiriye yol açacaktır. kesinlikle bu eleştirilere kulak tıkamalı, politik doğruluk zaman zaman sonuca ulaşmanızı engeller. unutmamalı ki, cehnneme giden yol iyi niyet taşları ile döşelidir. bazen pragmatik olmakta fayda vardır.

 

devlet bölgede tekstil fabrikaları için merkezi yerlerde (şehir merkezlerinde) organize sanayi siteleri kurmalı ve bu sitelerin güvenliği ne olursa olsun sağlanmalıdır. zaten pkk’nın da artık bu sitelere eskisi gibi ağır silahlar ile saldırması pek mümkün değildir. saldırsa bile bu onları 20 yıl geriye götürecek tekrar bölge halkı ile karşı karşıya kalacaktır.

 

1- kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalı, fabrikalarda kadınlara 50-60 % kontenjan şartı getirilmelidir. böylece kadınların para kazanması onların toplum içinde statüsünü artıracak, eskisi gibi statülerini artırmak için doğurganlıklarını kullanmayacaklardır. çekirdek tipi aileye dönüşüm başlayacaktır.

 

2- fabrikalar aynı zamanda birer eğitim merkezi olmalı, fabrikalarda türkçe kursları, aile sağlığı ve doğum kontrol dersleri düzenli olarak işçilere verilmelidir. böylece bir şekilde feodal düzen tarafıdan bypass* edilmiş türk eğitim sistemi ve medeniyet arka kapıdan bölgeye girecektir.

 

3- koruculuk sistemi mümkün olan en kısa zamanda kaldırılmalı, silahlar toplanmalıdır. koruculara maaş verileceğine, türkçe kurslarına** gitmiş ve akabinde sınavlarda başarılı olmuş insanlara tek seferlik ücret verilmelidir. (bu tip uygulamalar avrupa’da da vardır)

 

4- fabrikalarda ve bölgede çocuk işçi çalışıtırılmasına kesinlikle engel olunmalıdır. bu hayati bir meseledir. bölgede tam bir çocuk sömürüsü vardır. eğer çocuk işçi sorunu çözülmez ise, kontrolsüz çocuk yapmak bütün bu önlemlere rağman yine de cazip kalacaktır. çocuklar medeni dünyada olduğu gibi okutulmalıdır, sömürülmemelidir. bu da çocukların haneye gelir getirici halden, gider sebebi haline getirecek, feodal sistemin altını oyacaktır.

 

5- zamanında batıya göç etmiş yada köyleri boşaltılan insanlara, bölgeye geri dönmek şartı ile fabrikalarda işe girmek konusunda öncelik verilmelidir. böylece hem köy boşaltma sonucu mağdur olan insanların mağduriyeti giderilir hem de batıya göç etmiş kürtlerin batıda feodalleşip, tepki olarak, ırkçılığın ülkede gelişmesi önlenir. bu da gayet önemli bir maddedir

 

6- toki bölgede konut projeleri gerçekleştirmelidir. böylece köyden kente göç eden insanlar için medeni yerleşim imkanı sağlanmalıdır. bu konutlar çoğu zaman 2 odalı olmalı dolaylı olarak yine çekirdek aile dikte ettirilmelidir.

 

görüldüğü üzere bölgede insanlara türkçe öğretmek en çok üzerinde durduğumuz konulardan biri. bu çok önemli. tek bir ulus olacaksak, aramızda dil birliğinin bulunması şarttır. sakın yanlış anlaşılmasın, kürtçe yasaklansın demiyorum ama desteklensin de demiyorum. yasaklar ile asimilasyon olmaz. kürtçe serbest olmalı ama türkçe devlet eliyle desteklenmelidir.

(eğer birisi olurda “ba ba ba, resmen asimilasyon istiyor, ayıp ayıp” diyecek olursa, seni kiniyorum ve sana laflar hazirladim, haberin olsun.)

 

peki, bu yol garantili mi ? hayır değil. açıkçası bu süreç çok zorlu bir süreçtir. daha önce, kürt feodalizminin hem kürt milliyetçiliğinin ana damarı olduğunu ama aynı zamanda da bir kürt devleti önündeki en büyük engellerden olduğundan bahsetmiştim. eğer, kürt feodalizmi yıkılırsa ve kürt toplumunun ulus develete entegrasyonu ve sanayi toplumu olma süreci başarılı olmaz ise işte o zaman tam bir felaket olacaktır. bu sürecin sonu http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=7928096 `daki yazıda belirtilmiştir. kürtler, kürt milliyetçliğinin kucağına itilecek, tabir caiz ise, eskiden sadece elimiz kangren iken kangren tüm vücudumuza yayılacaktır.

 

böyle bir risk varken, bu yola girmek toplumun bütün kesimlerinin onayının alınması gereken bir konudur. giderek bu yapının içinde olmadığı halde mağdur konumuna düşen batı insanı ödeyebileceği bedeli bilmeğe hakkı vardır. zira tek çözüm yolu bu değildir !....

Gönderi tarihi:

Değişik Bakış ile Kürtler

 

20. yüzyılda belkide hiçbir topluluk hakkında Kürtler kadar çok yazı yazılmamıştır. Araştırma yapılmamıştır. Kürtler’in kökenleri, dili, dini, diğer kültürel özellikleri bu denli didik, didik edilmemiştir. Bu yüzyılda Kürtler hakkında binlerce eser yazılmıştır. Son 10 yılda Türkiye’de sadece bu satırların yazarının kütüphanesinde biriken kitap sayısı 1000’i bulmuştur. Yayınlanan dergi sayısının çeşidi onlarca, çıkan sayılar ise yüzlerce olmuştur.

Kürtlüğe ilk ilgi Rusya kaynaklıdır. V. Miorsky, B. Nikitin, Jaba gibi Rus kürdologlar konuyu iyi araştırmak için Urumiye ve Erzurum konsolosluklarında bile görevlendirilmişlerdir. Ruslar, 1856 Paris Antlaşması ile sıcak denizlere boğazlar yolu ile inme umudunu kaybedince hemen 1860’da St. Petersburg Üniversitesi’nde bir Kürdoloji bölümü kurmuşlar Jaba, Nikitin, Bazinin ve Minorsk’i Kürtlüğü İncelemek için görevlendirmişlerdir.

General Maslofsky Rus projesini şöyle anlatır. “Rusların bu uğurdaki gerçek niyet ve ülküleri Fırat boylarında Rus-Kazakları ile Mujiklerini yerleştirmek, yani buralarda Kırım ülkesi, Kuban boyları ve Karadeniz’in doğusu gibi Ruslaştırarak, İskenderun ile Basra Körfezi’ne çıkmaktı.”(1)

B. Nikitin Kürt tarihi ile ilgili olarak; “Tarih ve dilbilim alanında yaptığımız bu gezi henüz bir çok noktayı karanlıkta bırakıyor ve Kürtlerin kökenleri üzerinde ancak bazı varsayımlar öne sürmemize imkan veriyorsa, antropolojide bize bu konuda fazla yardımcı olamayacaktır” diyor: Yani Kürtler’in kökeninin belirsiz olduğu, tartışmalı olduğu vurgununu yapıyor.

Nikitin gibi Minorsky’ninde Kürtler hakkında yazdıkları bazı Kürtler tarafından bayrak gibi algılanır. Ama bakın Minorsky; “Kürtlerin menşei meselesinin hallini, Kürt, ananeleri ve İslam kaynakları kolaylaştırmamaktadır.” diyerek Kürtlerin kökeni konusunda çok iddialı konuşmamak gerektiğini yazıyor. “Kürtlerin Kökeni” kitabı ile Kürtler arasında önemli bir ün edinen İhsan Nuri bile kitabında Kürtlerle, Kürtlerin ataları kabul edilen Medler hakkında bir ilişki kurmanın tarihsel zorluklarında bakın nasıl sözediyor: “Bugün Med diye bir aşiret de yoktur. Medistan’ın merkezinde Kürt milletinin ortaya çıkması nasıl olmuştur?” Kemal Burkay’da, tıpkı İhsan Nuri gibi; Araplar’ın fethinden önce Kürt Tarihi, sanatı ve diğer kültürel özellikleri hakkında yeterli bilginin mevcut olmadığını ifade ediyor.

Kürtlere ısrarlı tarih oluşturma çabaları çok parlak sonuçlar oluşturmamıştır. Çünkü bu konuda araştırma yapanların çabası Kürtlüğü binlerce yıl öncesine götürmek ve Mezopotamya coğrafyasında Kürtlere bir tarih bulmaktır. Halbuki, her etnik kimlik belirli bir dönemin ve belirli şartların oluşturduğu bir olgudur. Tarihin belirli bir döneminde farklı bir çok toplumsal yapı belirli şartlar altında toplumsal harman oluş surecinden geçerek yepyeni bir etnik kimlik oluşturabilir. Tarihte Etiler, M.Ö 200 li yıllarda, Hunlar M.S. 4.5. yüzyılda oluşmuş etnik kimliklerdir. Bugün bunlar toplumsal olarak tarihe mal olmuşlardır. Silinmiş gitmişlerdir.

Kürtlere ilgi, Ruslar’dan sonra tarihi olarak Batılı büyük güçler tarafından olmuştur. Geleceğe yönelik planlarında tesadüflere yer bırakmak istemeyen Batılılar hazırlık olmayı kendilerine ilke edinmişlerdir. Onlar işe, dünyann başlıca petrol yatakları olan Orta Doğu’nun etnik haritasını en ince detaylarına kadar araştırmakla başlamışlardır.

Türk, Fars, Arap dışında kendi denetimlerine tabi yeni bir toplumsal gücün Orta Doğu’da olması kendileri için gereklidir. Orta Doğu’da oynanacak satrançta böyle bir taş hayati önemde olabilir. İşte bu yeni unsuru keşfetmek için ilk yol ve en masum, barışçı yol “bilim aşkı ile yanıp tutuşan” sosyologları, antropologları yani araştırmacıları bölgeye yığmaktır. Kürt milliyetçileri ise, “mal bulmuş mağribi” misali bu araştırmacıların ardından ütopyalarını oluşturmaya çalışırlar.

Sonuçta; bu maksatlı, dışarıdan belli bir amaç için yönlendirilen duygusal çabalar sosyal bilimlerin şaşmaz, taviz vermez nesnel yaklaşım ilkeleri karşısında yenik düşer.. Ortada varsayımları aşmayan birbirleriyle ve zaman zaman kendi ile çelişen çok farklı “tezler” ortaya çıkar. Ve hala Kürtlerin kökeni aydınlatılmadı. Nikitin’in, Bazinin’in, Minorsky’nin, Bruniessen’in v.s. tezlerinin hem Kürtçülüğü savunanlara, hem Türkçülüğü savunanlara, hem Zazalığı savunanlara, hem karşı tezlere referans oluşturmasının sırrı burada aranmalıdır. Bu yoğun çalışmalar, iyi ayıklanmak ve bilimsel nitelik gözeterek yine de önemli veri birikimlerini sağlamayı gerçekleştirmiştir. Doğru sonuç çıkarmak sağlıklı bakış açısına bağlıdır.

Kürtler’de, Osmanlı’dan bugüne kalan mirastır.Kürtler’in tarihini bir kısım yazarlar Mezopotamya’da 5.000 yıllık geçmişe götürür. İlk Kürt ya da Kürdistan adının, Mısır Firavunları’nın yazılarında görüldüğü, Zebur’da, Tevrat’ta görüldüğü, Babil’in çamur tabletlerinde okunduğu, Ksenefon’un “Onbinler’in Dönüşü”nde “Karduhi” adına rastlandığı bilinenler arasındadır.

Kürtler’in tarihi konusunda 3 görüş vardır. Bunlardan birincisi; Kürtler’in 5 bin yıldır Mezepotamya’da yaşayan bir halk olduğu, atalarının da Medler olduğu savunur. Bu düşünce bazı Batılı Kürdologlar tarafından ve Kürt siyasileri tarafından savunulur. Bu konuda ikinci geniş; Kürt diye bir halk yoktur. Kürtçe diye bir dilde yoktur. Kürtçe’nin varlığına dayanarak Kürtler’in varlığı ispatlanmaya çalışılıyor. Kürtçe diye bir dil yoktur. Kırmanci, Sorani, Gorani gibi bazı kabile dilleri var. Her dil ille de etnik bir kimlik olmadığına göre Kürt diye bir etnik kimlik te yoktur. Ya da dil sayısı kadar etnik kimlik var ise Kürtçe diye bir dil yoktur. Kurmanciye, Goraniceye, Soraniceye, Dimiliceye v.s. ayrı etnik toplum demek gerekir. Bu diller boy, aşiret v.s. dilleridir. Kürtler daha milliyet, millet, ulus v.s. olmuş bir toplum değildir. Millet, milliyet v.s. oluşumu öncesi toplumlardır. Kürtçe denilen dil; Farsça ve Arapça’dan oluşmuş bir lisandır. Kürtler önce Rus daha sonra da Batılı güçlerin manipüle ettikleri bir toplumdur. Alfabesi, sözlüğü, yazım kuralları v.s. bile batılı Kürdoloji Enstitüleri tarafından oluşturulan bir lisandır. Alfabesi, sözlüğü, yazılı edebiyatı, yazılı tarihi olmayan bir dildir. Her şey Batılıların talebine göre oluşturulmaktadır.

Bu konuda üçüncü görüş ise; Kürt diye bir toplum yoktur. Batılı araştırmacılar Kürt dedikleri Zağros kavmine ve Mezopotamya ülkesine bağlama saplantısı vardır. Kürtlükle ilgili pek çok veri başka bir coğrafyayı Asya Steplerini göstermektedir. Örneğin; Yenisey Elegeş anıt taşında Alp Urunga “Ben Kürt İlhanıyım” diye dünyaya seslenmektedir. Prf. Dr. Aydın Taneri bu düşünce tarzını yazdığı kitabın başlığına taşımak suretiyle; “Türkistan’lı Bir Türk Boyu Kürtler” demiştir.(1)

Bu tartışmalar basınımızda son 100 yıldır yapılıyor. Toplumumuzda önemli tahribatlarda yapmıştır. Bu nedenle çok kan kaybıda olmuştur. Kürtler’in Kürtlüğü-Türklüğü artık geçmişte kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyeliği çerçevesinde oluşan konsept sonucu Kürtler’in “Kürt” olduğu devleti temsil eden en yetkili ağızlardan da ifade edilmiştir. Süleyman Demirel Başbakanlığı döneminde Diyarbakır ziyaretinde; “Kürt realitesini tanıyoruz. Kürtler 1. sınıf vatandaştır” derken, Mesut Yılmaz’da başbakanlığı sırasında AB görüşmeleri ardından bir Diyarbakır ziyareti sırasında; “Avrupa Birliği”nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diye ifade etmiştir.

Kürtçe, AB uyum yasaları Kopenhag kriterleri çerçevesinde “anadilde yayın” kapsamında Kürtçe’nin kırmançi lehçesinde ilk yayınını 9 Haziran 2004 de TRT’de yapmaya başladı. Aynı kapsamda; Çerkesçe, Arapça, Boşnakça ve Zazaca yayında başlamış bulunuyor.

KÜRTLER’DE DİN

Kürtler’in dini yapısını incelerken 2’ye ayırarak incelemek gerekir. Bunlar;

1) Sûnni (Şafii+Hanefi Kürtler)

2) Alevi Kürtler

3) Hıristiyan Kürtler

Sûnni Kürtler’i, Şafi ve Hanefi Mezhebi diye bölmek gerekir. Sûnni Kürtler toplam Kürtler’in %70’ini oluşturuyor. Şafii Kürtler ise Sünni Kürtler’in %80’ini oluşturuyor. Alevi Kürtler denilen Kürtler toplam Kürt nüfusun %30’unu oluşturuyor. Ama bu kesim Kürt olmaktan çok Kürtçe’yi 1. dil ya da 2. dil olarak konuşan kesimdir. Sosyologların ve Alevi toplumunun kanaat önderlerine göre, Kürtçe konuşan Aleviler Osmanlı’da Yavuz S. Selim-Şah İsmail arasında olan Çaldıran Savaşı’ndan sonra can güvenliği nedeni ile Kürt bölgelere 1516 lardan sonra zorunlu göç eden Türkmen Alevilerdir. Süreç içinde önce Kürtçe öğrenilmiştir ardından ise yüzyıllar sonra kürtleşmişlerdir. Aleviliği kabul eden Kürte tarihsel olarak rastlamak olanaksızdır. Kürtleşen toplumsal kesimdir.

Bu durumu; P. A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar” kitabında; “Bugün Kürtleşmiş gruplar arasında önceden bir Türk kimliğine sahip olduğunu hatırlayan veya bir Türk kimliği atfedebilecek olanlarda vardır.” Dedikten sonra, “Ayrıca Kürtler’in Türkleştiği durumlara dair belgelerde mevcuttur.” Diyor. Tunceli ve Erzincan yaylalarında hala kenar-göçer bir aşiret olarak yaşayan Şavak Aşireti için ise; “Tunceli’de yaşayan ve farklı bir kültüre sahip yarı göçebe bir grup olan Şavak bir çeşit Kurmanca konuşur, fakat konuştukları dil Kurmanca konuşan diğer insanlar tarafından anlaşılamaz, lehçeleri çok benzer olanlar bile aynı güçlüğü” yaşarlar.” tesbitini yapmıştır.

Alevi Kürtler denilen kesimin son yüzyıldır Şafii Kürtler ile hiçbir toplumsal ilişkisi nerede ise yoktur denilirse abartı sayılmaz. Şafii İslam, İslam dininin en katı yorum tarzıdır. Şafii Kürtler; Ağalık, Şeyhlik sistemenin en katı olarak yaşadığı yörelerdir. Tutucu feodal ilişkiler olan Ağalık-Şeyhlik sistemi ile İslam’ın en katı yorumu olan Şafiilik birleşince daha tutucu bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır. Alevilik ise, İslam’ın en hümanist en liberal en özgürlükçü yorumudur. Bu iki yorumun birbiri ile barışık yaşaması çok zordur.

Bu nedenle Aleviler ile Şafiiler’in diyalogu nerede ise hiç yoktur. Evlilikler nerede ise asla olmuyor. Olanlar ise başarısız oluyor.

Hanefi Kürtler, Hanefi İslam anlayışından kaynaklanan bir özellik olması nedeni ile Şafiiliğe kıyasla daha liberal bir İslami anlayıştır. Hanefi olan Kürtler’in daha çok Kürtleşen Hanefi Türkmenler olduğu savı var. Toplumsal ilişkiler ve Kültürlerin birbirini etkilemesi sonucu Kürtleşen Türkler’in direk Şafiiliği benimsemeyip Hanefiliği muhafaza ettikleri söz konusu cemaat tarafından savunulmaktadır.

KÜRT NÜFUSU

Batı ve Türkiye kamuoyunda Kürtler denilince en çok nüfus sayıları merak ve tartışma konusudur. Türkiye’deki diğer azınlık nüfusların yaptırım gücü zayıfır. Türkiye’de Türkler’den sonra en büyük nüfusu Kürtler oluşturuyor. Kendi aralarında ise Şafii Kürt nüfusun oranı en yüksek orandır. Şafii Kürtler tüm Kürtler’in % 70’ini, Hanefi Kürtler tüm Kürt nüfusun % 10’unu, kendilerine Alevi diyen nüfus %20’sini oluşturur. Hıristiyan yani Yezidi Kürt sayısı orana giremeyecek kadar küçüktür.

1965 Genel Nüfus sayımında Kürt Nüfus; 2.219.502 dir. 1982 de Genel Nüfus sayımına göre; 3.800.000 dir. 1984 de; Genel Nüfus Sayımına göre; 6.200.000 dir. Bugün il ilçe köy düzeyinde HADEP, DEP, DEHAP’ın seçimlerde aldığı oylara göre v.s tahminen, 9-10 milyon arası Kürt nüfus bulunuyor. Bu oranın içinde 1 milyon civarında da Zaza nüfus bulunuyor.

İllere göre dağılım ise şöyledir: Şafii Kürtlerin veHanefi Kürtler’in nüfusları; Van, Hakkari, Ağrı, Siirt, Bitlis, Batman, Şırnak, Muş, Diyarbakır, Urfa illerinin nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyor. Bir kısmında bu oran %70-80 civarındadır. Kars, Mardin, Bingöl, Erzurum, Elazıg, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Maraş, Tunceli, Erzincan, Sivas’ta ise seyrek olarak bulunuyor.

Tunceli, Erzincan, Sivas’ta Şafii Kürt hiç yoktur. Osmanlı dönemindeki sürgünler nedeni ile; Cihanbeyli, Haymana, Kulu, Tokat gibi ilçelerde de vardır. Son yıllarda ki göçler nedeni ile ise; Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere, Bursa, Adana, Antalya ve Mersin’de çok önemli bir Kürt nüfus bulunmaktadır. Bu iller dışında seyrekte olsa bazı illerde de vardır.

Alevi olup Kürtçe ya da Zazaca konuşan nüfus ise; Tunceli, Erzincan, Sivas, Elazığ, Malatya, Antep, Maraş, Bingöl il merkezlerinde ve Elbistan, Pazarcık, Kürecik, Akçadağ, Sarız,Çayırlı, Tercan gibi ilçelerde bulunuyor. Kürtçe konuşan ya da Zazaca konuşan Alevi sayısı ise yaklaşık 1 milyon civarındadır.

Güneydoğu illerinden Batı illerine İstanbul, Ankara, İzmir hatta Antalya, Adana, Mersin gibi illere gelen Kürt nüfus kısa zaman sonra bölgede yapılan seçimlerde gösterdiği siyasal davranışı göstermiyor. Bölgede “Kürtçü” bilinen partiye oy verdiği halde Batıdaki kentlere göçtükten sonra aynı davranış görülmüyor. Oylar başka partilere gidiyor.

Kürtler’de grup kimliğini oluşturan ortak koşul etnik kimlikten ziyade dinsel hatta mezhepsel kimliktir. Etnik kimlik ikinci planda kalır.Örneğin; seçimlerde geleneksel Şafii Kürt seçmen, önce dinimin partisi diye ifade ettiği Refah-AKP çizgisi, sonra milliyetimin partisi diye ifade ettiği etnik kimliğe öncelik vermektedir. Kürt bölgesinde feodalizm ağırlıklı olarak kendini toplumsal hayatta hissettirmektedir. Bölgede merkezi otoriteden çok mahalli otorite olarak ağanın otoritesi hakim olan otoritedir. Mahalli otorite olarak “Ağalık Sistemini” karşısına alan merkezi otorite temsilcisinin adeta yönetim şansı yoktur. Tüm bölgedeki düzenleme adeta bölgedeki bu “denge” üstüne oluşturulur.

Osmanlı döneminde bu durum “ağalık-şeyhlik” lehine daha hakimdi. Cumhuriyetle birlikte kısmen bu otorite sarsıldı. Osmanlı’da tüm mülk Allah adına padişahındı. Özel mülkiyet yoktu. Ama bu kural Güneydoğu bölgesi için bir istisna teşkil ediyordu. Bu bölgede Aşiret reisi olan ağalara, şeyhlere gerektiği zaman Osmanlı sarayı toprakları babadan oğula miras yolu ile geçmekte dahil verliyordu. Bu bölgede tımar sistemi uygulanmıyordu. Osmanlı sarayı Kürt feodallerine adeta rüşvet dağıtıyordu. Kürt feodalleride bölgede Osmanlı’nın adeta ileri karakolu idiler.

Kürt feodalleri Osmanlı’dan elde ettiği bu ayrıcalıklar nedeni ile Cumhuriyet’i benimsemedi. Cumhuriyete karşı Osmanlı’nın yanında yer aldı. Osmanlı’da kurulan Hamidiye Alayları kurulacak Kürt devleti için ordu oluşturuyordu. Kürtlere devlet yönetimini öğretiyordu. Bazı Kürt ağalarının çocukları Londra’da okutuluyordu. Kürt Teali Cemiyeti İngilizler’in desteklediği örgütlediği işbirlikçi bir örgüt idi.

Kürt feodalleri ile laiklikten demokrasiden, insan haklarından, kadın-erkek eşitliğinden ve kanun önünde eşitlikten yana olan Cumhuriyet yönetimi arasında kan uyuşmazlığı vardı. Başta Kürt Teali Cemiyeti kanalı ile hilafeti saltanatı, şeriatı savunan Kürtler, Cumhuriyet kurulunca da yaptıkları isyanlarla Cumhuriyet karşıtlıklarını sık sık gösterdiler.

Cumhuriyet yönetimine karşı, 1925’de Şeyh Sait önderliğinde Bingöl’de ardından Raçkotan ve Raman’da, Sason’da, Ağrı’da, Mutki’de, Bicar’da ayaklandılar. Asi Resul, Tendürik, Savar, Zeylan, Oramar ayaklanmalarıda bu ayaklanmaları izledi. Yaklaşık 20 ayrı ayaklanma ile Kürt feodalleri emperyalizme, işbirlikçilerine ve Osmanlı sarayı artıklarına karşı mücadele eden Kuvay-i Milliye ordusuna karşı ayaklandılar.

Cumhuriyet’e karşı gerçekleşen bu ayaklanmaları o günkü dünya siyaset tablosundan ayrı düşünmemek gerekir. Sadece Şeyh Sait isyan Türkiye’ye Musul-Kerkük Petrollerini kaybettirmiştir. Bu ayaklanmalar hala paylaşılamayan Orta-Doğu petrol yataklarının hakimiyetini elde etme yarışından başka birşey değildir. Bugünden düne bakıldığında aradan geçen 80 yıldan sonra yine başa dönülmüş bulunuluyor. Değişen sadece hakimiyet mücadelesi veren güçler dengesi oluyor.

Osmanlı döneminde Kürtler Türkler’den daha imtiyazlı bir toplumsal kesimdi. Türkler “edraki bi idrak” iken Kürt feodallerinin tapu hakkı vardı. Türk bölgelerinde mülk Allahın ama Kürt ağalarının hakimiyetinin olduğu yerlerde mülk ağanındır.

Cumhuriyet yönetimine karşı Kürt feodallerinin en büyük tepkisi kanun önünde eşitliği kabul etmemeleridir. Onlar Osmanlı’daki imtiyazlarının devamını istiyorlardı. Bu nedenle “Toprak Reformu”na, Doğu’ya kadın-erkek eşitliğinin, eğitimin, yolun, suyun, okulun, seçme ve seçilme hakkının özgürce kullanılmasına hep karşı oldular. Cumhuriyet vatandaşlarına kanun önünde eşit olma ilkesini getirdi ve uyguladı. Kamuoyunun bildiği gibi 1. TBMM’nin üçte biri Kürt milletvekillerinden oluştu. Bu oran adeta gelenekselleşti. Bugünkü TBMM’nin de üçte biri Kürt kökenli milletvekillerinden oluşmuş bulunuyor. Şimdiye kadar kurulan 50’yi aşkın TBMM hükümetinde yüzlerce Kürt kökenli milletvekili bakan olmuştur. Şu andaki Başbakan baş danışmanı Cüneyt Zapsu 1925 deki isyanın elebaşısı Şeyh Sait’in torunudur. İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve 10’a yakın bakan Kürt kökenlidir. Atatürk’ten sonraki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Malatya’lı olup Kürt kökenlidir. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Özal Malatyalı ve Bülent Ecevit Kürt kökenlidir. Türkiye’de önemli bir sermayedar kesim Kürt kökenlidir. Halis Toprak, Ağa Ceylan, Tatlıcılar v.s. bunlardan sadece bir kaçıdır. DEP’li Ahmet Türk Güneydoğu’da Mardin’de “Kanco Kale” denilen malikanesinde 5 bin özel koruması ile korunan şatosunda yaşıyor. DYP eski milletvekili Sedat Bucak ve aşiretinin 15 000 silahlı adamı bulunuyor.

Tüm bunlara karşın Kürt eksenli siyaset ile seçimlere katılan HADEP, DEP, DEHAP adları %10 Kürt nüfusun ancak %4’ünü alabilmektedir. Özellikle kentlere göçen Kürtler, Kürt eksenli siyaset yapan partiye oy vermede ekonomik davranıyorlar. Alınan oy; genel seçimlerde 1,5 milyon yani, %4’ü %5’i geçmiyor. Bu sonuçlarda bu tür siyasallaşmaya halkın ilgisinin ölçüsü sayılabilir. Toplam Kürt Nüfus 10 Milyon ise bu oran yaklaşık % 10’u sayılır. Yani Kürtlerin yüzde 90'ı Kürtleri desteklemiyor.

Uzun yıllardır her uluslararası toplantıda Türkiye’den Kürtlerle ilgili olarak; Kürtçe yayın ve Kürtçe anadili öğrenebilmesi için öğrenme hakkı isteniyordu. Mayıs 2004 de devlet televizyonu ve radyosu ile yayın başladı. Yaklaşık bir yıldır da Kürtçe kursları açıldı. Ama ne yazık ki, ne Kürtçe öğretmek için açılan dershaneler yeteri kadar öğrenci bulabildi. Ne de TRT’nin TV ve radyo kanalı ile başlattığı Kürtçe ve Zazaca yayın yeterli ilgiyi topladı.

Batman’da bile açılan Kürtçe kursuna 480 kişilik dersaneye 80 kişilik öğrenci kayıt yaptırdı. Dersane öğrecisizlikte kapanmak üzere bulunuyor. Bu durum bu talebin halktan kaynaklanmadığını, halkın somut durumuna hitap etmediğini kabul edene de etmeyene de göstermiş oldu. Demek ki talep önemli ölçüde siyasi bir talepmiş, ya da küçük bir azınlığın talebi olduğunu gösteriyor. İngilizce kursu açılmış olsaydı daha çok talep olacağı tartışmasız bir olgudur.

KAYNAKLAR

Nitikin, Kürtler 1995 İstanbul

Bazinin, Kürt Tarihi 1992 İstanbul

Minorsky, Kürtler 1978 İstanbul

İ. Beşikçi Bütün Kitapları 1995 Ankara

Kemal Burkay, Kürt Tarihi 1996 İstanbul

Yalçın Küçük, Kürtler Üstüne Tezler, 1988 Ankara

Kürt İsyanları (Genel Kurmay Belgeleri 3 Cilt) 1992 İstanbul

P. A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar

M. Bayrak, Kürdoloji Belgeleri, 1997 Ankara

M. Bayrak, Alevilik ve Kürtler 1997 Ankara

Birikim dergisi S. 71. 72

  • 2 ay sonra...
Gönderi tarihi:
kürtlere siyasi haklarının verilmesi tarafındayım..yani doğu anadoluya büyük bi yatırım yapılması..Sundan korkuyorum ki ne zman bir ülkeye ıslahat yapılırsa ardından dokunulmazlık onun ardından da bağımsızlık ilanı geliyor..İnsallah bu kürt sorunu da boyle olmaz...

 

yatırım kelimesi geçince bir anı paylaşmak istedim.Babam kamu emeklisi, teknisyen.Bir gün doğunun bir ilinin ilçesine (isim vermeden yazmak daha mantıklı) elektrik yüksek gerilim hattı projesi için ölçüm yapmak için gittiğinde beni de yanında götürdü.Gittiğimiz köyün elektrik hattı komşu bir köyden yan AG (AG=alçak gerilim) hattından geldiği için evde ister istemez özgürce elektrik kullanamıyorsun.Bu durumun ortadan kalkmaası için bir proje hazırlamış kurum.(Hani deniyor ya devlet doğuya hiç bir yatırım hiç bir katkıda bulunmuyor).Neyse ben bu olay olduğunda lise 2 talebesi idim.Şuanda 27 yaşındayım.

İşin raconun da şu vardır eğer devlet bir yere iş yapıyorsa ordaki kendini temsil eden mülki amiri kendine muhatap alır.Eğer şehire bir yatırım varsa Vali veya Belediye, İlçeye bir yatırım icraat söz konusu ise kaymakam veya belediye eğer köye icraat yapıyorsa MUHTAR'dır devleti yönetimsel olarka temsil eden organ.

Herhangi bir şeyh,ağa,reis....v.s. devlet bu insanı otoritesi ve saygınlığı ile sayar hakketiği hürmeti gösterir ancak kurumsal olarak kendine muhatap saymaz.Gelelim konuya biz araçla köye geldik babam şef olduğundan dolayı önce kendini tanıttı ne için geldiklerini anlattı sonra babamın icraatleri anlattığı adam biranda

"ya tamam anladım elektirk getireceksiniz.Peki ben bunun yapılmasına izin verirsem devlet bana ne kadar pay verecek" dedi !!!!

babam ne payı dedi haliylen

"devletin yaptığı icraattan pay verdiğini nerden gördün muhtar" diyince adam :

"ben muhtar değilim" dedi

babam muhtara dönerek

" arkadaş benim muhatabım sensin sen niye arkaya saklanıyorsun" diyince muhtar ağa ne diyorsa kabuldür abi dedi

 

tabi bu projeyi babam biraz kızgınlıkla ve sinirle yapmadı ama başka teknisyen yaptımı bilmiyom çünkü daha sonraları duyduğum kadarı ile aynı ağa köye gelen nivo ekibine iş yaptırmamış veya köye sokmamış tam bilmiyom ama yapılmadığını biliyom .Babam emekli oldu o köy hala yarım elektrikle mi yaşıyo bilmiyorum ama devlet doğuya ne zaman yatırım yapmaya kalksa işte bunun gibi sorunlar oluyordu.Bu benim kendi gözlerimle gördüğüm.Daha nicelerinide gördüm ama bu kafidir sanırım

Gönderi tarihi:
yatırım kelimesi geçince bir anı paylaşmak istedim.Babam kamu emeklisi, teknisyen.Bir gün doğunun bir ilinin ilçesine (isim vermeden yazmak daha mantıklı) elektrik yüksek gerilim hattı projesi için ölçüm yapmak için gittiğinde beni de yanında götürdü.Gittiğimiz köyün elektrik hattı komşu bir köyden yan AG (AG=alçak gerilim) hattından geldiği için evde ister istemez özgürce elektrik kullanamıyorsun.Bu durumun ortadan kalkmaası için bir proje hazırlamış kurum.(Hani deniyor ya devlet doğuya hiç bir yatırım hiç bir katkıda bulunmuyor).Neyse ben bu olay olduğunda lise 2 talebesi idim.Şuanda 27 yaşındayım.

İşin raconun da şu vardır eğer devlet bir yere iş yapıyorsa ordaki kendini temsil eden mülki amiri kendine muhatap alır.Eğer şehire bir yatırım varsa Vali veya Belediye, İlçeye bir yatırım icraat söz konusu ise kaymakam veya belediye eğer köye icraat yapıyorsa MUHTAR'dır devleti yönetimsel olarka temsil eden organ.

......

 

tabi bu projeyi babam biraz kızgınlıkla ve sinirle yapmadı ama başka teknisyen yaptımı bilmiyom çünkü daha sonraları duyduğum kadarı ile aynı ağa köye gelen nivo ekibine iş yaptırmamış veya köye sokmamış tam bilmiyom ama yapılmadığını biliyom .Babam emekli oldu o köy hala yarım elektrikle mi yaşıyo bilmiyorum ama devlet doğuya ne zaman yatırım yapmaya kalksa işte bunun gibi sorunlar oluyordu.Bu benim kendi gözlerimle gördüğüm.Daha nicelerinide gördüm ama bu kafidir sanırım

 

Birilerinin pay alması,bu ülkenin kaderidir;sadece doğunun değil.

 

Yalnız,bölgede ki ağaların,şeyhlerin... gücü yadsınamaz.

 

Elektiriğin olmadığı köyler var hala ülkemizde.Ama şu da bir gerçek ki;Doğu gerçekten de her zaman bir adım daha geri.Orada yaşananlar,orada ki yokulluk vs sadece birilerinin payı ile de açıklanamaz.

Gönderi tarihi:
Birilerinin pay alması,bu ülkenin kaderidir;sadece doğunun değil.

 

Yalnız,bölgede ki ağaların,şeyhlerin... gücü yadsınamaz.

 

Elektiriğin olmadığı köyler var hala ülkemizde.Ama şu da bir gerçek ki;Doğu gerçekten de her zaman bir adım daha geri.Orada yaşananlar,orada ki yokulluk vs sadece birilerinin payı ile de açıklanamaz.

 

"Birilerinin pay alması,bu ülkenin kaderidir;sadece doğunun değil." bu bir savunma değildir kötüden örnek olmaz düzende yanlıştan bahsediyorsun yapılan bir yanlışı olağan kabul ediyorsun.Bu bir çelişki.

 

Elektiriğin olmadığı köylere gelince sen muhtarını seçersin muhtarın il özel idaresi köye yönelik hizmetler müdürlüğüne gider ben şu köyün muhtarıyım köyüme elektrik getirin der dilekçesini verir ve bekler.geriye kalan ise muhtarın azimi ve bürokrasinin negatif dışsallığıdır.Anacak senin muhtarın yukarıya yazdığım gibi bir muhtar ise ağ kalk derse kalkan otur derse oturan biri ise şikayet etmeye gerek yok önce muhtarını değiştireceksin çünkü onunda köy halkı seçer yada ağanız atar.Ha ozamanda ağanı devireceksin.Yapabilirse tabi....

 

Bir ağayı ağa yapan da vezir yapanda kendine ilah yapan ve kendini ona kul köle edende halkın kendisidir.Bölgedeki ağaların, şeyhlerin gücü yadsınamaz diyorsun.Zaten sorun burda.Cumhuriyet tarihinde çıkan isyanlar hep bu sindirilmeyen ağarların halkı kendine çekmesinden olmuştur.Halkın ağa karşısında her zaman boynunu bükmesinden olmuştur.

 

Orada yaşananlar yokluk diyorsun da.Bir insan aç kalmayı yokluk içinde yaşamayı kendine yakıştırıyorsa ben böleyim diyorsa ona yapacak bir şey yoktur.Hakkına düşen muameleye razı olaacak demektir.YOksa sistem işlemez hep o kişiye hep o noktaya takılı kalır ve ilerleme olmaz.Aslında benim gördüğüm kadarı ile pekte fakir değiller ya kayıt dışı olduğu için o olmayan fakirlik bir şey iddia edemem

Gönderi tarihi:
"Birilerinin pay alması,bu ülkenin kaderidir;sadece doğunun değil." bu bir savunma değildir kötüden örnek olmaz düzende yanlıştan bahsediyorsun yapılan bir yanlışı olağan kabul ediyorsun.Bu bir çelişki.

 

Elektiriğin olmadığı köylere gelince sen muhtarını seçersin muhtarın il özel idaresi köye yönelik hizmetler müdürlüğüne gider ben şu köyün muhtarıyım köyüme elektrik getirin der dilekçesini verir ve bekler.geriye kalan ise muhtarın azimi ve bürokrasinin negatif dışsallığıdır.Anacak senin muhtarın yukarıya yazdığım gibi bir muhtar ise ağ kalk derse kalkan otur derse oturan biri ise şikayet etmeye gerek yok önce muhtarını değiştireceksin çünkü onunda köy halkı seçer yada ağanız atar.Ha ozamanda ağanı devireceksin.Yapabilirse tabi....

 

Bir ağayı ağa yapan da vezir yapanda kendine ilah yapan ve kendini ona kul köle edende halkın kendisidir.Bölgedeki ağaların, şeyhlerin gücü yadsınamaz diyorsun.Zaten sorun burda.Cumhuriyet tarihinde çıkan isyanlar hep bu sindirilmeyen ağarların halkı kendine çekmesinden olmuştur.Halkın ağa karşısında her zaman boynunu bükmesinden olmuştur.

 

Orada yaşananlar yokluk diyorsun da.Bir insan aç kalmayı yokluk içinde yaşamayı kendine yakıştırıyorsa ben böleyim diyorsa ona yapacak bir şey yoktur.Hakkına düşen muameleye razı olaacak demektir.YOksa sistem işlemez hep o kişiye hep o noktaya takılı kalır ve ilerleme olmaz.Aslında benim gördüğüm kadarı ile pekte fakir değiller ya kayıt dışı olduğu için o olmayan fakirlik bir şey iddia edemem

 

Bu ne savunmadır ne de çelişki,ülke gerçeği.

 

Varsa farklı bir iddianız,yazın!

 

Ayrıca,kimse ne açlığı ne köleliği ister,ne de bunları hakkeder.

 

Kardeşim,halk masum değil de sadece halk mı suçlu tüm bu yaşananlarda.

 

Sonuçta ağa,şeyh vs devletin üstünde herhangi bir güç değil,devlet isterse bunları bertaraf edemez miydi?

 

Kusura bakmayın,bana sadece halk suçlu dedirtemez kimse,çünkü öyle değil.

 

Çok basit değil mi,bunları yazmak,bir de bölgede yaşananlara dönelim isterseniz. :)

Gönderi tarihi:
Bu ne savunmadır ne de çelişki,ülke gerçeği.

 

Varsa farklı bir iddianız,yazın!

 

Ayrıca,kimse ne açlığı ne köleliği ister,ne de bunları hakkeder.

 

Kardeşim,halk masum değil de sadece halk mı suçlu tüm bu yaşananlarda.

 

Sonuçta ağa,şeyh vs devletin üstünde herhangi bir güç değil,devlet isterse bunları bertaraf edemez miydi?

 

Kusura bakmayın,bana sadece halk suçlu dedirtemez kimse,çünkü öyle değil.

 

Çok basit değil mi,bunları yazmak,bir de bölgede yaşananlara dönelim isterseniz. :)

 

 

arkadaşım senin ifadelerinde ki çelişkileri çözmek CIA şifresi çözmek gibi.ağa dediğin insanlarla devlet zamanında bertaraf etmek istedi çıkan isyanlarla boğuştu ve bertaraf etmek sözcüğünü savunanlar siz şimdide kalkıp devlet onları bertaraf edemezmiydi diyorsun.......

 

Ordaki ağayı ağa yapanda halktır şeyh yapanda halktır halk istere o ağayı da yok eder şeyhide indirir.Nerdeyse devleti bizi yağmaladı diceksin.Bölgede yaşananlara dönelim isterseniz diyorsun ben senin dediğin o bölgelerde 5 sene at koşturdum ailemde de yıllardır koşturanlar oldu yaşadılarım gördükleerimi anı olarka yazayım istersen forumun hostu yetmez ama onu söyliyim.....

 

*****

Gönderi tarihi:
arkadaşım senin ifadelerinde ki çelişkileri çözmek CIA şifresi çözmek gibi.ağa dediğin insanlarla devlet zamanında bertaraf etmek istedi çıkan isyanlarla boğuştu ve bertaraf etmek sözcüğünü savunanlar siz şimdide kalkıp devlet onları bertaraf edemezmiydi diyorsun.......

 

Ordaki ağayı ağa yapanda halktır şeyh yapanda halktır halk istere o ağayı da yok eder şeyhide indirir.Nerdeyse devleti bizi yağmaladı diceksin.Bölgede yaşananlara dönelim isterseniz diyorsun ben senin dediğin o bölgelerde 5 sene at koşturdum ailemde de yıllardır koşturanlar oldu yaşadılarım gördükleerimi anı olarka yazayım istersen forumun hostu yetmez ama onu söyliyim.....

 

*********

 

çelişki mi,hangi çelişki?

 

Size asıl çelişkiyi yazayım;devlet bir taraftan ağalarla mücadale ederken,diğer taraftan feodalizmi bugüne taşıyan koruyucuları alasından başımıza ağa yaptı.İşte,çelişki budur.

Gönderi tarihi:
çelişki mi,hangi çelişki?

 

Size asıl çelişkiyi yazayım;devlet bir taraftan ağalarla mücadale ederken,diğer taraftan feodalizmi bugüne taşıyan koruyucuları alasından başımıza ağa yaptı.İşte,çelişki budur.

 

o koruyucular senin milletinden unuttun galiba

Gönderi tarihi:
Unutmadım,eğer milleti konuşacaksanız,o benim milletimden olmayanların nasıl onları kullandığını da yazarım,milet polemiğine girmeyeceğim,herşey açık.

 

eğer bunu yazıyorsan bağıra bağıra o polemiğede gireceksin arkadaşım

yada o yazıyı yazmayacaksın kafandaki gerçeği iyice bir tartacaksın

Gönderi tarihi:
aa,bağırdığımı da nerden çıkardınız :)

 

kafamda ki tartılacak gerçen ne ola ki?

 

Buyrun,sorun cevaplayayım...

 

arkadaşım evde çelik çomak oynadığın arkadaşınla karıştırdın heralde beni ifadelerine dikkat birincisi

ikincsi ortaya tabak koyan sensin yemek diyerek içini doldurda görelim neler var

Gönderi tarihi:
arkadaşım evde çelik çomak oynadığın arkadaşınla karıştırdın heralde beni ifadelerine dikkat birincisi

ikincsi ortaya tabak koyan sensin yemek diyerek içini doldurda görelim neler var

 

Ben burada sistemin getirisi olan koruyucu derken,milletini hatırlatan sizdiniz.

 

Çelik çomak oynamasını da bilmem,lütfen karşınızda basit biri yok.

Gönderi tarihi:
Ben burada sistemin getirisi olan koruyucu derken,milletini hatırlatan sizdiniz.

 

Çelik çomak oynamasını da bilmem,lütfen karşınızda basit biri yok.

 

senin karşında da çorçocuk tayfası yok basit kelimesini kullanmadan önce kullandığın ifadelere sen dikkat et

 

o koruyucular oraya koyulurlken babamızın hatrına koyulmadı devlete hizmet etsinler diye koyuldu sonra o koruyucular naptın askeri PKK ya gambazladı onlarca askerin şehit olmasının sebebinden biri oldu hem devlete kurşun sıktırdı hemde devletten maaş aldı hemde illegal işini gördü zaten doğuda doığru düzgün legal iş göremessin ne hikmetse de

ben koruyucukluk sistemine karşı biriyim bu arada bip not belirteyim

Gönderi tarihi:
senin karşında da çorçocuk tayfası yok basit kelimesini kullanmadan önce kullandığın ifadelere sen dikkat et

 

o koruyucular oraya koyulurlken babamızın hatrına koyulmadı devlete hizmet etsinler diye koyuldu sonra o koruyucular naptın askeri PKK ya gambazladı onlarca askerin şehit olmasının sebebinden biri oldu hem devlete kurşun sıktırdı hemde devletten maaş aldı hemde illegal işini gördü zaten doğuda doığru düzgün legal iş göremessin ne hikmetse de

ben koruyucukluk sistemine karşı biriyim bu arada bip not belirteyim

 

ayrıca,insanları canından bezdirdi,yaptıklarının hesabı sorulmadı...yani ters tepti.

Gönderi tarihi:
senin karşında da çorçocuk tayfası yok basit kelimesini kullanmadan önce kullandığın ifadelere sen dikkat et

 

o koruyucular oraya koyulurlken babamızın hatrına koyulmadı devlete hizmet etsinler diye koyuldu sonra o koruyucular naptın askeri PKK ya gambazladı onlarca askerin şehit olmasının sebebinden biri oldu hem devlete kurşun sıktırdı hemde devletten maaş aldı hemde illegal işini gördü zaten doğuda doığru düzgün legal iş göremessin ne hikmetse de

ben koruyucukluk sistemine karşı biriyim bu arada bip not belirteyim

 

bu sekil kürt soruu cözülürmü sizce?

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.