Φ bekir Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Benim anlamadığım sizin üslubunuz. Kime cevap vereceğime de ben karar veririm. Ona kalsa sizin de yorum yazma zorunluluğunuz yok. Burası açık bir forum. Futbol yorumlarınızı kendinize saklayın. Kimsenin moralinin bozulduğu filan yok. Askerin bir şey görmesine gerek filan da yok, asker her şeyi gayet iyi görüyor. Askerin çörekleneyim de bir daha gitmeyeyim hevesinde hiç bir zaman olmadığını söyledim. Tabii ki zaman değişiyor, demokrasi dünyada ve Türkiye'de bir bakımdan olgunlaşabilir, fakat yozlaşma olmayacağının garantisi de yoktur, yozlaşa da bilir. Ama değişimin esas olduğunu, doğruya doğru bir değişim için çaba gösterilmesi gerektiğini herkesten iyi asker biliyor. Asker hepinizden demokrat, çağdaş ve aydınlıktır, merak etmeyin. Asker de usandı artık ikide bir "Cafer yine yapacağını yaptı, koş yetiş" lerden. Rutine bağlamayı düşünüyordu mu sanıyorsunuz? Askere keşke iş düşmesin, demokrasi tıkır tıkır işlesin. Bu askerin de istediği şey... Niye Aktütün üzerinden bu tartışmayı açtınız? Hazır moraller bozukken diye mi? Bizi üzerimize salınan üç çapul kesmez. Efendileri, ağababaları gelsin. Moralimiz süper, çakı gibiyiz. Yedi düvele yeteriz! Asker, gidişatın neye doğru olduğunu anlamadığı için muhtırayı verdi ve arkasından halkın muhtırasına gark oldu. Asker maalesef görememişti. Futbol yorumları yaptığımı mı sanıyorsunuz. İyice okuyun neyin yorumu olduğunu anlarsınız. Asker kendine işin düştüğü zehabına kapılmasın yeter. Bu tartışma aktütün üzerinden açılmadı. Başlığı bir daha okuyun. Bizimkisi manzara koymak olmuş olabilir o kadar...Manzara koymanın ne demek olduğunu bilmeyenler "Olacak O kadar" ın giriş müziğini dinlesinler... Üslubum anlattıklarımdan bağımsız değildir. Anlattıklarım da üslubumdan ayrı değildir. Yine tekrarlıyorum anlamadığınız oranda yazmayın. Ben, benim açmış olduğum başlık altında bana söylenenlere cevap vermeyi saygının bir gereği olarak telakki ederim. Ancak; takdir edilmelidir ki her yoruma da cevap vermiyorum. Yorum yazmak ayrı bir şeydir yoruma cevap vermek ayrı birşeydir anlamadığınız yoruma yorum yazmak apayrı birşeydir... İyi akşamlar... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Selamlar... gerek Golf meselesi, gerekse bir ihmal olup olmadığı meselesi diğer başlığın meseleleridir. Buradaki konunun gitmekte olduğu yön ile başlama noktası farklı bir soru ve soruların meselesidir. Konu başlığında iki farklı mesele vardır. 1-Asker eskiyi istiyor derken; niye eskiyi istiyor, şimdi olmayıp da eskiden asker lehine olan ne vardı soruları yer bulabilir zihinlerde 2-Asker etkisizleştirilmek isteniyor derken; kim askeri etkisizleştirmek ister, hangi etkilerinin azalmasını ister, niye ister soruları akla gelmeledir. Hem birinci mesele ve hemde ikincisi etrafındaki sorular aslında birbirine geçmiş meselelerdir. Yani konu sanılanın aksine aşırı derecede girifttir, ve gelinen noktada "girift bir (veya bu) bilmeceyi çözemeyip kenara atmak" lüksüne artık sahip değiliz. Niye mi değiliz. Bu bilmece veya problem birbirimize bakış açımızın da negatif yönlü olmasına neden oluyor. Niye mi? Hayatın akışına ters bu bilmecenin çözülmemesi... Önce 1. meseleden başlarsak; askerin eskiyi istemek için bir nedeni var mı veya şimdi olmayıp eskiden asker lehine olan ne vardı sorusunun cevabını bilmemiz gerekir. Bu sorunun cevabı ak veya kara değildir. Fludur. Yada melezdir. Hegel'yen devlet anlayışında hikmetinden sual olunmayacak irade vardır. Tarihimizin çok da eski olmayan tarihinde;(ne başlangıç cümlesi ama) askerimizin hikmetinden sual olunmazdı. O ne yaptı ise doğrudur anlayışı hakimdi. Hakimdi diyorum, %95'in dışında kalanlar istisnadır. Yanlış da yapabilir inancında olanlar azılı/azınlık grubundandı. Hasılı; 28 Şubat süreciyle beraber bazı algılamalarda değişiklik yaşandı. Bugün gelinen noktada bir paşanın başı istenecek noktaya gelindi. Buraya şerh düşecekler olabilir. Yahu eskiden de vardı filan. Bu kez kazın ayağı öyle değil. Şu anda tüm medya neredeyse birlik olup; buradaki hatayı gözler önüne koyuyor ve hiç olmazsa bir özür beyanı bekliyor. Yahu ne Hegel'i! Hegel nerden çıktı! Nerden duyuyorsunuz bu lafları, Etyen Mahçupyandan mı ? Artık, evinde bilgisayarında savaş oyunu oynayan çoluk-çocuk bile, yok uçak şu açıdan müdahele edebilebilirdi yok kıyılara mayın döşeseydik yok laser sıkalım demeye başladı. İşin suyu çıktı sayenizde! Hasılı askerin artık hikmetinden sual olunuyor. Kahrolsun cep telefonu, kahrolsun globalizasyon, kahrolsun internet...Yine askerin, demoklesten aldığı kılıç elinden alındı bir tarihte. DGM'ler gitti. Ergenekon davası ile bir pıstırma harekatı başladı. Anlatımın akışını bozan cümle bu olsa gerek. Ohal kaldırıldı. Askerin elini en fazla genişleten şeylerden biriydi OHAL. Ama bunlar benim konumda ehemmiyeti çok da haketmiyor. Ehemmiyet kesbeden şey; bir bildiriye hükümetin direnmesi idi. Hatta o bildiriyi yayınlayan kuruma dönüp "Sen bana bağlı bir kurumsun" açıklamasının yapılmasıydı. Şapkanın alınıp gidilmemesi idi. Artık hiçbirşey eskisi gibi değildi askeri cenah açısından. Hatta; muhtıraya mesnet seçimde Cumhurbaşkanının istemedikleri birinin seçilmesi askerin kalesinde gördüğü roveşata golüydü. Asker istediğini Cumhurbaşkanı seçtirememişti. Bunlar konunun farklı farklı vecheleri. Pekiyi askerin gücü sıfıra mı indi. Hayır. Askerin hangi gücünden bahsediyoruz? Siyasi olmayan siyaset üstü gücünden. Ancak çok büyük ölçüde irtifa kaybetti bu güç hegemonya olmaktan çıktı. Ergenekon dosyasındaki telefon kayıtlarında da bu gücün artık askerin elinde olmadığı ikrarını içeren ifadeler vardı. Bu sevindirici mi? Cevabını bildiğiniz soruları sormaktan maksadınız nedir Sn.Bekir ? İstediğiniz kadar sevinebilirsiniz, sizi tutan yok! İkinci cenah açısından esker etkisizleştirilmek mi isteniyor sorusu etrafında sorduğumuz diğer soruları ele alırsak. Önce Millleti ikiye böl sonra da ikinci cenah de! Bu yaklaşımın PKKdan farkı ne? Asker niye etkisizleştirilmek istenir sorusuna farklı farklı cevaplar vermiştik. -Siyaset üzerindeki etkisini ortadan kaldırmak isteyebilirsiniz -Asker düşmanısınızdır. Niye; bu sorunun cevabı birkaç farklı cevap olarak verilebilir. 1-Cumhuriyet rejimine karşısınızdır ve onun tek koruyucusu olarak askeri görüyorsunuzdur. Hasılı geçitli suçta önde gelen yok edilmeli ki asıl amaca ulaşılsın. Bu savunmanın kimlere ait olduğu aşikar 2-Askerin hikmetinden sual olunmaz davranışlarından nefret etmektesiniz. 3-Dünya görüşünüzün karşısında yegane güç olarak askeri görmektesiniz 4-Bu zamana kadar askerce; sizin isteklerinize karşı takınılan negatif tavrın ancak onun etkisini kaybetmesiyle gönlünüze su serpileceğini düşünmektesiniz 5-Askerin siyasi etkisinin ortadan kaldırılarak asıl görev alanına dönmesi ve siyasi alanın siyasi aktörlere bırakılarak normalleşmenin yaşanması için askerin siyasi alandaki etkilerinin kaldırılmasının şart olduğunu düşünmektesiniz 6-Devlete düşmansınız, askere düşmansınız; bu da ya başka devlet yararına hizmet ediyorsunuz demektir veya ******. 7-Hadi yedinciyi uydur sana madalya. İlk altıyı birbirinden ayırabilen var mı? Olma mı? Uyduracağız bekleyin... İnsan kendini bu kadar iyi ifade edebilir. Özellikle kırmızılı ifadeler...Tebrik ederim, sizi Nobel Edebiyat ödülüne aday göstermeli! 5.madde de bunların kılıfı. 7.maddede de zaten bunu itiraf ediyorsunuz. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Hem birşey anlamıyorsunuz hem de anlamadığınız bir metin dolayımında bana yazı yazıyorsunuz. Yapmayın. Yazılarıma cevap vermek gibi bir zorunluluğunuz yok. Gelelim roveşata meselesine. Bilindiği üzere roveşata, futboldaki en zor hareketlerden biridir. Hele de iyi bir roveşata ile atılan gol hem seyirciyi coşturtur hem de golü yiyenin ,yediğinin basit bir gol olmaması nedeniyle, moralini bozar. Yani ki basketboldaki smaç gibidir roveşata. Yine roveşatanın yapıldığı an beklenmedik andır. Yine roveşata ters istikametteki topun sizin kalenize yönlenmesidir. Asker muhtırayı verdiğinde; tarihimizin bu zamana kadar gidişatına göre Tayyip Erdoğan'ın ikinci el bir şapka uydurarak alıp gitmesi gerekiyordu. Olmadı. Ve dönüp; sen bana bağlı bir kurumsun dedi. Yine muhtıraya mesnet seçim sürecinin sonunda istenmeyen iki şey gerçekleşti. Bir; seçim oldu ve halk tepkiyi ortaya koydu, iki seçilmesi istenilmeyen seçildi. Asker neyi görmüş oldu; böylesi çıkışlar artık halk tarafından bloklanıyor. Askerin o çıkışı demokrasinin gereği değildi. Size daha nice hayırlı Demireller dilerim. Sevgiler... Sn Bekir, Yorumlarınıza hayranım. Askerin gol yediğini sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Tayyip, Askere, bana bağlı kurumsun diyemedi. Çarpıtmayın. Kapalı kapılar ardında bir şekilde ödün verdi. Bu iş şimdilik kapandı sadece. Asker, istikrarsızlığı sevmez, memlekette kaosu, kafa karışıklığını sevmez, kaosu körükleyenleri de sevmez. Bu bilinen bir şey. Ayrıca kamuoyuna, halka dayanmak ister. Bu yüzden zaten iktidar medyası, acı bir olayı, sahte duygusallıklarla Asker üzerinden tartışmaya ve Türk Milletinin ordusuna güvenini sarsmaya çalışıyor. Nerdeyse PKKya dua edecekler. Saygılar. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Türkiye, 2.Dünya savaşı sonrası dünyada oluşan bloklaşmada kendi çıkarları gereği ABDnin, Natonun yanında yeralmıştır. Yalnız ilginç bir şekilde bu kararı alan hükümetin başındaki CHP ve İsmet İnönü, yeni kurulan robert kolej mezunu, toprak ağası Menderesin başında olduğu DPye karşı seçimi kaybeder. Ondan sonra Cumhuriyetin bütün devrimleri sorgulanmaya, değiştirilmeye memlekette karışıklıklar çıkmaya başlar ve bu durum, 1960 darbesine yolaçar. Ondan sonraki süreçte yani yeni anayasa ile gelen demokratikleşme ve aydınlanma ile birlikte, Sovyetlerin etkisiyle artan komünizm rüzgarıyla ortaya çıkan karışıklıklar yüzünden 1971de önce sol sonra anti-komünist, Amerikancı bir muhtıra verilir. 1971-1980 sürecinin sonunda da 12 Eylül darbesi gelir.Bu darbe de yine anti-komünist ve Amerikancıdır. Bu dönemde de Sahte Atatürkçü, cuntacı Evren paşa, müthiş bir zeka örneği sergileyip, yine Amerikanın bilgisi dahilinde, komünizme karşı bir formül bulur. Bulduğu ilaç, komünizme ve komünist fikirlere karşı dini kullanarak, tarikatçılığa prim vermekti. Öte yandan faşizan bir tutumla koyduğu dil yasağıyla da dolaylı olarak PKKnın filizlenmesini sağlamıştır. Daha sonra yükselen şeriatçı akımla birlikte gelen 28 şubat bildirisi ve tasfiyesi Refah partisine yapılmıştır. Ancak, bugün başımızdaki tüm sorunların kaynağı 80 cuntasıdır demek de gerekli olmasına karşın yeterli olmaz. Bu tarihi incelersek, 1950de bağımsızlıkçı, dış politikada onurlu bir çizgisi olan İsmet İnönünün iktidarda kalamadığını, Amerikan yanlısı Menderesin geldiğini, !971de seçilen Askerler tarafından başbakan yapılan Nihat Erim hükümetine askerlerin başka bir kanadının darbe yapıp sonunda iktidara Amerikancı Morison Süleymanın (AP ve Demirel) geldiğini görürüz. !973 seçimlerinde CHPnin birinci parti seçilmesiyle oluşan ve Kıbrısı kurtaran tam bağımsızlıkçı CHP-MSP koalisyonları ardından gelen Amerikancı milliyetçi cephe hükümetleri ve derin devlet-süper nato-galdio kanalıyla tırmandırılan sağ-sol olaylarının çığrından çıkmasıyla Amerikancı 80 darbesini görürüz. Tarihimiz neden-sonuç ilişkileriyle incelendiğinde, iki karşıt kutubun Asker-Şeriatçılar, Asker- Kürtçüler, Asker-Demokratlar, Asker-Solcular olmadığını, bu iki kutubu Amerikancılar ile Anti-Amerikancı, tam bağımsızlıkçılar oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu soğuk savaş döneminde Sovyet etkisini de unutmamak kaydıyla. Soğuk savaş döneminde Amerikanın planı olan Yeşil kuşak projesi, 90larda Sovyetlerin dağılmasıyla biçim değiştirerek yine ABD tarafından Büyük Ortadoğu Projesine dönüştürülmüştür. Tek kutuplu bir dünyanın her ülkede farklı yansımaları olmuştur. Ülkemizde, bu yeni durumda oluşan yeni kutuplaşma gereği, yine bir yanda devleti ele geçiren Amerikancı derin devlet ve uyumlu iktidarları, diğer yanda ise yine tam bağımsızlıkçı, onurlu dış siyasetten yana güçleri görürüz. Uzatmamak için araları geçiyorum siz tamamlarsınız. Önceleri Yeşil Kuşak sonraları ise BOP nedeniyle, Türkiyede 1980de Asker eliyle palazlandırılan ve doğası gereği Laik Cumhuriyete ve Atatürke düşman olan Fethi takımı, ABDnin bu planları hayata geçirebilmesi için kullanabileceği bir maşa, besleyip büyüttüğü bir canavar olmuştur. Bugün gelinen durumu bütünselliğiyle açıklayan tek teori budur. Hatta, anti-amerikancı Erbakana karşı yapılan 28 şubat da, Amerikan karşıtının öyle ya da böyle iktidarda kalamayacağının kanıtıdır. "Ergenekon destanı", 2002de iktidara gelen Amerikancı Fethi takımının eliyle derin devlet içindeki her ne kadar PKK terörü yüzünden yanlış işlere bulaşmış, hukuksuz eylemlerde bulunmuş olsa da ayağı bu topraklara basan, bağımsızlıkçı kanadın tasfiyesi işlemidir. Fethi takımı, bu arada ezeli düşmanı olan ve kendilerine sorun çıkaran Laik Cumhuriyetçi, tam bağımsızlıkçı, Atatürkçü aydınları da karambolde içeri tıkmıştır. Şimdi ise önlerindeki tek engel olan TSKyı, buldukları her fırsatta ABD parasıyla sahip oldukları medyayı kullanarak, basın özgürlüğüne sığınarak yıpratma yoluna girmişlerdir. Askerin bir şey yapacaksa kamuoyu desteğiyle yaptığını bildiklerinden bu yolla kamuoyunu şehitlerimiz üzerinden yönlendirmeye ve halkın TSKya güvenini sarsmaya çalışmaktadırlar. Bunlar zamanında 17 ağustos depremine de böyle bir yorum getirip depremin gölcükte içki içen komutanlar yüzünden olduğunu halka empoze etmeye de kalkmışlardı.( bkz.Cüppeli Hoca Hazretleri ) Öte yandan, PKK terörüne karşı ABDnin izlediği tutum hep iki yüzlü ve konjonktüre göre olmuştur. Bu günlerde ise ABD PKKnın teröristlerini Barzaniye katılmaya zorlamakta bu yüzden de bizimle işbirliği yapıp anlık istihbarat paylaşımı yapmaktadır. Ancak, bunun şimdi böyle olması zaman zaman iç politikayı yönlendirmek adına bu istihbarat paylaşımını farklı biçimde uygulamadığı anlamına gelmez demek çok paranoid bir yaklaşım olmasa gerek. ABDnin ortadoğudaki hegemonya kurma çabalarını endişeyle izleyen ABnin PKKya yaklaşımı ise olumlu olmuş ve el altından, özellikle siyasi alanda ve psikolojik savaş desteğiyle katkıda bulunmuştur. ABDnin amacı Ortadoğu petrollerine egemen olmak, bölgedeki hedefi ise kendisine bağlı Ilımlı İslam devletçikleri kurarak, bu yönetimler yoluyla, dini, özellikle İslamın Arap yorumunu kullanarak, halkları yönlendirmek, devletlerin ABD çıkarları doğrultusunda kararlar almasını sağlamaktır. Bu yolla bölge petrol kaynaklarındaki egemenliğini garanti almayı düşünmektedir. Tam bağımsızlıkçı, laik, demokratik, kökü bu topraklarda olan bir yönetim ve devlet, ne ABDnin, ne ABnin işine gelmez. Olay budur. Saygılar. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 anlamadığınız yoruma yorum yazmak apayrı birşeydir... Yani iyi ki bir deyim olarak anlamadığımızı söyledik... Bazı anlatımların deyimsel olarak yapıldığını hiç duymadınız mı? Yani iyi ki "benim aklım ermez böyle işlere" filan dememişim ha! "Demirefenin hem aklı ermiyor, hem konuşuyor" mu diyecektiniz o zaman? Sizin mantıkla gidersek hiç deyim kullanmayacağız, robot gibi tekdüze konuşacağız ve TDK sözlüğü bir kenarda açık duracak, sürekli bakacağız, ikincil anlamda kullanmayalım hiç bir sözcüğü diye! Anlamadığım sözcüğüne takılmak yerine biraz yanıt vermeyi deneseniz diyorum... Ha, demek Tayyip şapkaya sıkı sıkı sarıldı, gitmem diye diretti ha? Asker de "gideceksin işte, gideceksin" dedi, baktı gitmiyor, "yahu buna da söz geçmiyor, amma inatçı ha! Yapıştı bırakmıyor, gitmeyecek galiba" dedi ha? Eee, senaryoları geliştirin bakalım, asker kimi getirecekti Tayyip gidince? Büyükanıt kendisi mi oturacaktı koltuğa yoksa? İyi ki Levent Kırca'dan bahsetmişsiniz. Bir darbe parodisi vardı. General TRT yi ele geçirmiş, bildiri okuyor, fakat herkes özel kanalları izlediği için kimsenin darbeden haberi yok! Özel kanalın birine gidiyor, ikide bir reklam girdiği için bildiriyi bir toparlayıp bitiremiyor! Sevgili kardeşim, şakayı bırakalım da, asker gerçekten artık demokratikleşme istiyor. Vesayete gerek duymayan sağlam bir demokrasi istiyor. Bu gerçekleştiğinde ve asker vesayeti gerekmediğinde en çok asker sevinecektir, bana inanınız. Kesinlikle sizi komplocu ve art niyetli olarak lanse etmeye çalışmıyorum. Yalnız vakitli vakitsiz okuduğunuz taraflı tarafsız gazetelere kanmayın. Laikliği, onu aşmadan aşındıramayacaklarını iyi bildikleri ordumuzu yıpratma kampanyalarına alet etmek için sizin de beyninizi yıkayabilirler. Lütfen rahat olun, darbe marbe olmayacak, olmaz. Onlar geçmişte kaldı. Ordu yalvarsalar darbe yapmaz. Türk Silahlı Kuvvetleri şu an tarihinin en güçlü dönemindedir. Darbeye tenezzül bile etmez. Darbe heveslerine bizzat genelkurmay prim vermemiştir. Çünkü gerek yok. Bunu da Tayyip'in hatırına yapmış değildir. Demokrasi tökezleyince ordu hemen koşacak değil. Biraz da kendini çekip çevirmeyi bilsin de kişiliği gelişsin artık... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Sayın Davut, bu ABD konusunda genellikle görüşlerimin en paralel olduğu insanlarla bile biraz aykırı düşebiliyoruz. İzninizle biraz yanıldığınızı söylemeliyim. İsmet İnönü hiç ABD karşıtı değildir. Mecliste Sovyet tehdidine karşı ABD yi kastederek "büyük bir güce dayanmalıyız" dediğinde tümü CHPli olan milletvekilleri ayağa fırlayıp uzun süre alkışlamışlardır. Ayrıca İnönü pasif bir dış politika izlemiş, "bizim Kıbrıs diye bir sorunumuz yoktur" demiştir. İktidardan uzaklaştıktan sonra da DP nin Türkiye'yi Nato'ya sokmayı başaramayacağını iddia etmiştir. Yani NATO kendisi için bir amaçtır. Kıbrıs üzerinde garantörlük hakkını kopara kopara alan, Menderes'in kader arkadaşı ve dış işleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu'dur. Sert adamdı, Birleşmiş Milletler'de ünlü Hint diplomatı Nehru ile bile başa çıkmasını bilmişti. Polatkan ile birlikte üçünün idamı, Cumhuriyet tarihinin en derin yanlışıdır. Bence tüm sorunlarımız bu idamlarla başladı. Menderes ise Amerikancı değildir. Tersine ABD yi Sovyetler'e yakınlaşma ile tehdit etmiştir. ABD nin en azından idamını engelleme gücü olduğu halde bunu yapmamıştır. Morrison Süleyman da Amerikancı değildir. Yalnız ABD çok büyük bir güçtür. Askeri harcamaları, tüm dünya askeri harcamaları toplamından fazla olan devasa bir güç. Bu güç ile oynuyorsanız, her an kullanılabilirsiniz. Tabii ki çok dikkatli oynayacaksınız. Kesinlikle bu gücün emrine girmemelisiniz. Ama bu gücün paralelinde olarak da çok şey elde edebilirsiniz. Çok ince bir çizgi ve Kenan Evren örneğinde olduğu gibi yeşil kuşak derken bakmışsınız şeriata davetiye çıkarmışsınız. Bu tabii ki doğru, ama aynı hatayı koskoca ABD bile yaptı. İşte Bin Ladin, ABD'nin Sovyetlere karşı eğittiği adamıdır. Politikada çok küçük yanlış adımların sonu iyi hesap edilemeyebiliyor. Hatta Kenan Evren'i bile Amerikancı diye suçlamak haksızlık olur. O günün şartlarında öyle görünmüştü doğru olan. Onun o yanlışından sonra işin nereye gittiğini görmeyip dizginleri çekmeyenlerdedir hata. Örneğin Turgut Özal'dadır. Ben 12 Eylül cuntasından çok, onu suçlama eğilimindeyim. Fethullah Gülen'e gelince... ABD onu yaratmamış, fakat sonradan keşfetmiştir. Fikirlerinin yeşil kuşak projesine destek vereceğini görerek onu keşfetmiş ve desteklemiştir. Aslında böyle insanları değerlendirebilmek ve karşı tarafa itmemek gerekir. ABD politikaları akılcıdır. Gülen Arap tipi değil, Türk tipi bir İslam görüşüne daha çok ağırlık verir. (Bu da pek belirgin ve yeterli değilse de hiç yoktan, Mevdudi ve Kutup tipi İslam'dan iyidir.) Bu da ABD'nin Orta Asya politikalarına uygun düşüyor. Çıkar çatışma alanları kesinlikle Orta Doğu'dan Orta ve Ön Asya'ya kayacaktır. Bu da Türkiye'nin önemini artıracaktır. Şimdiden Karadeniz uluslararası otoyolu niye yapıldı sanıyorsunuz? Karadeniz'in o kadar büyük ve önemli bir ulaşım potansiyeli mi var? Hayır. Ama Batı ile Doğu'yu bu yol birleştiriyor. Politika çok taraflı, çok yüzlü, ince hesaplar üstünde yürütülen bir oyundur. Öyle kesin çizgiler, kesin ayrımlar içermez. İnanç gibi, ırk gibi, kardeşlik gibi dostluk gibi temelsiz argümanlar üzerinden yürütülmez. Bin Ladin örneği gibi... Dünkü müttefik, bugün can düşmanı oluverir... Son bir not: ABD ile AB yi tam müttefik ve aralarında hiç rekabet olmaz, çıkarları aynı mı sanıyorsunuz? Bence sanmayın. Fransa, ABD'nin en büyük düşmanı Humeyni'yi (onun büyük şeytan Amerika söylemini hatırlayın) yıllarca himaye etmiş ve İran'a sağ salim dönmesini sağlamıştır. O Fransa ki, Alman işgalinden ABD kurtarmış ve minnet borcu için Hürriyet heykelini inşa edip ABD'ye hediye etmişlerdi... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 ''Değerli arkadaşım, Em.Orgnrl. Özden Örnek'e ait olduğu söylenen darbe günlüklerinde yazılanlar bana pek bu yalana hizmet edecek gibi gelmiyor.Şurası muhakkak ki;Erdoğan bu süreçte olması gereken yerde;yani çıkarı neyi gerektiriyorsa,orada. İşin aslı benim için bu süreçte muhattab ne iktidar ne de ana muhalefet başta olmak üzere muhalif olamayanlardır.Yalan yanlış düzenlenmiş belgeler,dediğiniz gibi gözaltına alınması gerekenler,dışarda olanlar...bu iddialar basit değil.Konuşulması gerekendir.Ben yazdıklarınızı kelime kelimesine,anlamaya çalışarak okudum. Nokta dergisinde yayımlanan bu günlükler,nedense ilk yayımladndığı zaman konuşulmadı.Sonra iktidarın savcılığında ergenekonda yerini buldu. Bakın ben bu günlükleri hala saklarım;arada bir bakarım.Doğan medyasından tutun da önde gelen siyasetçilere uzanan bir ağ.Dikkatimi çeken diğer bir nokta;Özden'in deyimiyle tüm bunlardan haberdar olmayan askeri yetkililerin en önde gelen ismi. Şemdinli de devleti temsil edenlerin eliyle patlayan bombalar,ben bu çocuğu bilirim,iyi çocuktur demeçleri,Savcı Sarıkaya'nın tasfiyesi,öncesinde Susurluk,gece yarısı muhtıraları,darbe çığırtkanlığı,her an yapılabilecek bir darbenin korkuları,faili meçhul cinayetler,Hizbullah,PKK,Jitem,Koruyucular....tüm bu olanları da aynı mantıkla sorgulamak gerek. En basitinden;Hizbullah kimdi,kime karşıydı,etkili olduğu bölge neresiydi ve nasıl etkisiz hale getirildi?Jitem devlet eliyle yalanlanırken,sonra başka isimlerle meşrulaşırken,Erseverler ne yapmak istedi,Abdülkadir Aygan'lar kimdi? Ergenekon benim için baştan beri ''devletin kendi içindeki hesaplaşmasıdır'',sisteme ters düşenlerin,işlerliğin sistem içinde ki tasfiyesidir. Bakın Veli Küçük...ne yaptığı gün gibi aşina... Bu süreç iddianamalerle tartışılan,yargı süreci eleştirilen...tüm bunlar iken iktidar-medya-asker çatışmasını net gösteren olaylardır. Gözaltına alınan herkesin suçlu olmadığı,kimbilir değil eminim gerçek suçluların elini kolunu gezdiği bir zihniyetin ürünüdür. Ben bunu ulusalcılık diye etiketlendirenlere de şunu demeden geçemeyeceğim; ''ulusalcılık'' ulus için olandır ve bu zihniyeti taşıyanlar ulusalcı değildir. Gelelim yumurta ve tavuk meselesine... Şunu baştan belirteyim;benim için asker bu darbelerin tek nedeni,tek suçlusu değildir. 1980 darbesine bakın,ABD deyimiyle,''bizim çocuklar işi halletti''.Clinton'unun 21 yy da dünya siyasetinde etkili olacak Türkiye öngörüsü...AB ile çatışan çıkarlar.Bilgiden ve sağduyudan yoksun siyasetçiler... Bunlara eklenecek sağ-sol çatışmaları,ölümler,kutuplaşmalar,temsiliyetteki basiretsizlik... Asker tüm bunları istemeyen,bunun önüne geçmek için çabalayan da olsa;bu ülke bu çatışmaları durduracak güçteyken neden darbe;her darbe sil baştan aynı sonuçları veriyorken, neden darbe...? Soralım kim suçlu...,hayır soralım;hangimiz masum?'' lütfen değerli arkadaşlarım;beni düşüncelerimde eksik görenler...milliyetçilik yaptığımı düşünenler...ben sadece düşündüklerimi yazdım;buyrun varsa yanlış,düzeltin! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 komik ve anlamsız TV programları vardır... Cünkü saldırdıkları ordu Cumhurıyet ordusudur... ... askere saldırmaları bu nedenledir,türban kavgaları bundandır... PKK agır silah kullanmaya baslamıstır.... Bu gerceklerı bile bile askere dil uzatanlar samimi olamazlar ve art niyetlıdırler. Teşekkürler Sayın politika... Sizin gerçekçi bakışınızı biliyorum ve burada bir kez daha gördüm... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Teşekkürler Sayın politika... Sizin gerçekçi bakışınızı biliyorum ve burada bir kez daha gördüm... demirefe, dini konularda eleştiri şart diyen siz,sorgusuz doğmalara son diyen siz;burada neden herşeyi olduğu gibi kabullenmeyi yazıyorsunuz...?Sadece merak? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 buyrun varsa yanlış,düzeltin! Pek belirgin bir yanlışınız yok Sayın Gökyüzü... Yalnız bilin ki politika karışık bir iştir, uluslararası arenada çok karmaşıklaşır. Kimin eli kimin cebinde karışır, ipler birbirine dolaşır. Size tavsiyem, tepkilerinizi sıralamak yerine, bunları bütüncül bir görüşte toparlayın. Ne yapılmak isteniyor? Nereye götürülmek isteniyoruz? Buna odaklanın. Saygılar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 demirefe, dini konularda eleştiri şart diyen siz,sorgusuz doğmalara son diyen siz;burada neden herşeyi olduğu gibi kabullenmeyi yazıyorsunuz...?Sadece merak? Evet, dogma karşıtıyım ve bir diğer özelliğim; doğruya doğrucuyum. Doğru şey yazıldı mı hemen hakkını teslim ederim. Bunu bir çok forumcu bilir. En paralel gittiğimin yanlışını görürsem de es geçmem... En ters olduğumun doğrusunu da es geçmem... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Sn. Efe, Belki çok keskin tanımlamalarla, keskin saptamalarla yazmış olmam siz de bu tepkiyi yaratmış olabilir. Ben bu yazıyı, her şeyi din eksenli düşünen arkadaşlar için yazmıştım. Dikkat ederseniz ben İnönüye Amerikan karştı falan demedim. Sadece, sağlam duran, tam bağımsızlıkçı, ülke çıkarlarını öne alan kişiliğini vurguladım ve Sovyet toprak talepleri ve tehditi nedeniyle ABDye yakınlaştığını vurguladım.İnönünün, ülkeyi 2.Dünya savaşına sokmamak, zaten savaştan yeni çıkmış, kaynakları kıt bir ülkeyi maceralara sürüklememek için izlediği politikayı pasif olarak nitelemek kusura bakmayın ama insafsızcadır.”Bizim Kıbrıs diye bir sorunumuz yoktur diyen de” DP bakanı M.Fuat Köprülüdür. Karıştırmayalım. Menderesin elbette bu ülkeye hizmetleri de dokunmuştur, iyi niyetli de düşünmüş olabilir. Ancak, Siz isterseniz Türkiyeye Şeriatı da getirirsiniz” diyen de Menderestir, bir Cumhuriyet projesi olan ve demokrasi için gerekli bilinçli insan tipini yetiştirmeyi amaçlayan, kapatılmasaydı bugün Türkiyenin çok başka yerlerde olacağını söyleyebileceğim Köy Enstitülerini de Komünist Yuvası diyip kapattıran da Menderestir, kendisi de toprak ağası olduğu için, yine Cumhuriyetin en önemli projesi olan ve bugünki Güneydoğu sorununun ekonomik ve sosyolojik ayağını ortadan kaldırmaya yönelik Toprak reformlarına da karşı rafa kaldıran da Menderestir, tevhidi tedrisat kanununu işlevsiz kılıp, CHP döneminde açılmış olan, imam-hatip yetiştiren meslek liselerine Cumhuriyet karşıtı-Şeriatçı-Tarikatçı fikirlerin tesirine göz yuman da Menderestir, kamuoyu yaratmak için tararftarı olduğu gazetelerde “Selanikte Atatürkün evini bombalamışlar’ diye düzmece haber yazdıran ve Milli Gençlik teşkilatı vasıtasıyla Rum vatandaşlarımızın memleketleri olan İstanbulu terk edip Yunanistana kaçmalarına neden olan da Menderestir afedersiniz. Menderes, İzmir Amerikan kolejinden mezundur. Bu tür kolejlerden, misyoner okullarından mezun olanlar, ister istemez o ülkeye ve o dile hayran olur. İmam_hatipten mezun bir genç nasıl Araplara sempatiyle bakıyorsa bu da bunun gibidir.Biz de İngilizce öğrendik mesela, İngiltereye de gittik ve gayri ihtiyari bir dönem hayranlık duyduk bunu aşabilenler de sonradan gerçekten iyi bir eğitim almış aydın kişiler olmuştur. Bu benim gözlemimden çıkardığım sonuç sadece katılmayabilirsiniz. Tabiiki Menderesin idamı çok yanlış olmuştur o ayrı mesele. ABD de buna engel olamamıştır, çünkü Türkiye o sıkıyönetim döneminde dış siyasette sağlam durmuştur. Bilakis, Menderes ve arkadaşlarının idamını önlemeye çalışan bir İsmet İnönü vardır o dönem. Ben de egeliyim ama doğruya da doğru derim sn. Efe. Çok haklısınız, ABD ile müttefiklikte o ince çizgi her şeye rağmen sürdürülmüştür ta ki Tayibe kadar. Morison Süleymana gelince, o da “bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz”, diyerek ABDnin kurdurduğu sözde milliyetçileri desteklemiş, CHP ile inatla koalisyon yapmayıp, Milliyetçi Cephe hükümetleri kuran, döneminde çoğalan İmam-Hatip okullarıyla anılan “dün dündür, bugün bugündür” sözüyle siyasi literatürümüze yeni deyişler kazandırmış bir şahıstır. Kenan Evrenin akıldan yoksun uygulamaları belki basiretsizliğine verilebilir. Ancak, “darbeyi bizim çocuklar yaptı” diyen ses te Amerikadan çıkmıştır, sonucu değiştirmez. Neyse ki Özal da birleşiyoruz onun için detaya girmeyeceğim. Sn. Efe, ben Fethiyi Amerika yarattı demişmiyim bir bakın lütfen.Gülen, belki Seyyid Kutub veya Mevdudi gibi değildir ama Cumhuriyet ve Türk düşmanı Saidi Kürdinin yolundan etkilenmiştir. Bugün, Fethi takımından Tayyibin, Allah mı ? Tanrı mı ?, Şeker bayramı mı, ramazan bayramı mı tartışmalarını açmasının Türk tipi ile ilişkilendirilebilecek bir yanı yoktur.ABD Orta Asyada öncelikle Amerikan kültürü ve İngilizce öğretmiştir unutmayalım, Rus anne ve babalar trende uygun olarak çocuklarını bu tip okullara göndermeye başlamıştır. Çünkü İngilizce bilmeyene iyi bir iş yoktur. 1990’ların ortasından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nde önemli gelişmeler yaşandı. 90’ların başında güçlenen PKK terörünün arkasında ABD’nin fiili askeri yardımının olduğu biliniyordu. Bu nedenle Türk Devleti kendi içinde bir sorgulama dönemi yaşadı. O yıllar Türkiye açısından içerde terörle mücadele, dışarda ise özellikle Orta Asya’da yeni bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri ile ortaya çıkan potansiyel, Ortadoğu’da özellikle Irak ile geliştirilen olumlu ekonomik ilişkilerle birlikte dikkati çeker. Böyle bir Türkiye potansiyel bir tehdittir. Ortadoğu’da güçlenen, Orta Asya’da beliren bir Türk önderliğinin üzerinde dikkatle durulması gerekir. Türkiye bu gücünü ve potansiyelini tespit eder. Ama bu tespitle birlikte ülkede her gün onlarca asker ve yurttaşın ölümü ile sonuçlanan PKK terörü vardır. O halde güçlü Türkiye’nin Ortadoğu ve Orta Asya’da bir önderliği olacaksa öncelikle kendi içindeki teröre karşı gücünü göstermelidir. Terör, uluslararası bir organizasyon olduğu için bu uluslararası organizasyonla baş etmek için uluslararası bir mücadele gerekmektedir. 1994’ten itibaren Türkiye bu yönde bir kararlılık beyan eder. Bu tarihten itibaren Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik Irak devleti ile mutabakat içerisinde müdahalesi başlar. 1999’a kadar süren beş yıl boyunca Türkiye Cumhuruyeti ülke içine sızan teröristleri etkisiz hale getirmeyi başarır. Ancak başarı askeri alanda değildir yalnızca. Türkiye’nin güçlü sınırötesi operasyonu Kürt bölücülüğünün gelişme motivasyonunu kırar. Nitekim tüm bu dönem boyunca Kuzey Irak’ta sadece PKK değil, KDP ve KYB de güç kaybedecektir. Bunun böyle olması da çok doğaldır çünkü uluslararası bir Kürt hareketi vardır ve bu hareket Türkiye’nin etkin müdahalesiyle sinmek zorunda kalır. Fakat 99’a gelindiğinde Türkiye artık iyice dizginlenemez bir güç halini almıştır. Türkiye Şam’da yönetimi devirebilecek kadar güçlüdür ve bunu açıktan beyan eder. Türkiye’nin Irak’tan sonra Suriye’ye de girmesi bölgede Türkiye’nin mutlak üstünlüğünün sağlanması olacaktır. Bu durum ise, Körfez’e ilk müdahalesini gerçekleştiren ABD’nin uzun vadeli hedefi için en büyük handikaptır. Fakat tehlike bununla sınırlı değildir. Türkiye’de rejim içinde de bir değişiklik gözlemlenmektedir. Doksanlı yıllar boyu gelişen işçi hareketleri, laiklik eksenli mücadeleler toplumsal bir uyanışın habercisidir. Türk milleti adeta silkinmektedir. Bu silkinmenin en önemli yansıması ise Ordu’da gözlemlenmektedir. Türk Ordusu içinde komuta kademesi Kıvrıkoğlu ve Karadayı dönemleri boyunca sürecek olan sekiz senelik bir laik, bağımsızlıkçı ve ABD’ye mesafeli döneme girmiştir. Kısacası bunca yıllık sadık NATO müttefiki Türkiye’de ipler ABD’nin elinden çıkmaktadır. Özal’ın ölümü ile başlayan süreçte Türkiye’nin rota değiştirmesi ABD tarafından çok yakından takip edilir. Türkiye bu tür bir rota değişikliği nedeniyle çeşitli vesilelerle uyarılır. Sivas Katliamı, Gazi Mahallesi’ndeki ayaklanma, Uğur Mumcu’nun öldürülmesi olayları Türkiye’ye ABD müdahalesinin işaretleridir. ABD’nin kontrolünde PKK, bu üç büyük provokasyonda da başroldedir. Hedef ise, Alevi-Sünni ayrımı ile Kürt hareketine bir ihtiyat kuvvetinin kazandırılmasıdır. Bunun dışında doğrudan askeriyeye uyarıdır. Bugün Soros tarafından düzenlenen Turuncu Devrimler gibi, Türkiye’de operasyon yapılmaktadır. Fakat komuta kademesindeki sağlam duruş nedeni ile ABD her seferinde başarısızlığa uğrar. Türk Devleti açısından ise önemli bir karar alınmıştır. Birincisi uluslararası planda PKK’ya barınma şansı tanınmayacaktır. Özellikle Irak’a yerleşen Türk Ordusu uzun vadeli bir tedbiri almaktadır. İkinci tedbir ise PKK’nın ekonomik ağının çökertilmesidir. Bu amaçla, devlet içindeki belli bazı güçler Kürt işadamları ve uyuşturucu kaçakçılarına karşı infazlara başlar. Böylesine sistemli bir hareket ABD’yi iyice korkutur. PKK’nın gerek iç, gerek dış dayanaklarının çökertilmesi ABD’nin Ortadoğu’ya elveda demesi olacaktır. Bu aşamada ABD üç büyük tezgah kurar. Birincisi Susurluk olayıdır. Susurluk’la birlikte ABD’nin sadık ajanı, karanlık yayınlarla devlet içinde PKK’ya karşı mücadele eden ekibi tasfiye ettirir. Böylelikle PKK ile mücadelenin ekonomik ayağı kırılır. İkincisi Jandarma Genel Komutanı’nın bir suikastle öldürülmesidir. PKK ile mücadelenin dış askeri operasyon kısmını koordine eden ve bitirici bir askeri operasyon hazırlayan Eşref Bitlis uçağı düşürülerek öldürülür. Eşref Bitlis’in öldürülmesiyle birlikte hem bitirici dış operasyon engelenmiş olur, hem de Eşref Bitlis önderliğinde Güneydoğu’da PKK’nın şehir milislerine yönelik devlet mücadelesi durmuş olur. Susurluk’la başlayan ABD denetimindeki kampanya Güneydoğu’ya uzanır. Yine bölgede PKK’ya karşı mücadele eden bir binbaşının aynı karanlık medyada konuşturulduktan sonra öldürülmesi dikkat çekicidir. Bu iki büyük operasyondan sonra PKK biraz olsun rahatlar. Ama başta bu komutanlar olduğu sürece PKK ve ABD için işler kötüye gidecektir. O nedenle ABD-PKK ittifakı büyük bir kumar oynar ve son büyük provokasyonnu gerçekleştirir. Suriye’ye müdahale etmeye hazırlanan Türkiye’ye Apo teslim edilir. Teslimat danışıklı dövüştür. Teslim edilen Apo’ya yaşam güvencesi verilir. Apo da PKK’ya silah bırakma çağrısı yapar. Böylece ABD bir taşla iki kuş vurmuş olur. Hem PKK üzerindeki hakimiyetini sağlayacak Apo’nun yaşamasını sağlamış olur, hem de PKK’ya silah bıraktırarak Türkiye’nin sınırötesi hareketlerini gerekçesiz bırakmış olur. Bu dönemde de İktidarda olan yine Robert Kolej mezunu Ecevit, Fethi hoca ile yakınlığı konuşulmaktaydı dikkatinizi çekerim.Apo’nun İmralı’ya hapsedilmesiyle birlikte Türkiye yavaş yavaş Irak’tan çekilmeye başlar. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin Ortadoğu ve Orta Asya’daki açılma politikasının bitmesi demektir. Geri çekilen Türkiye yavaş yavaş Türkiye sınırlarına hapsolur. Şu an yaşanan durum bir hapsolma pozisyonudur. Türkiye, müttefiki ABD tarafından usta provokasyonlar ve hareketlerle kuşatılmıştır. PKK, ABD’nin Ortadoğu’daki operasyonel öncü gücüdür Apo’nun İmralı’da hapsedilmesi ile başlayan dönem Türkiye Ortadoğu ve Orta Asya’da açılma politikasını tümüyle terk ederek AB rotasına sapmıştır. AB süreci Türkiye açısından mutlak bir zayıflama dönemi olmuştur. Sürecin ABD-Türkiye ilişkileri düzleminde de tahlil edilmesi gerekir. ABD, Türkiye ile zayıflayan ilişkilerini bir süreliğine bu soğuma seviyesinde buzdolabında bekletmiştir. Böylelikle gerilen ilişkilerin düzeleceği ana kadar pusuya yatmıştır. Bu aşamada Kürt bölücülüğünü AB’ye havale ederek Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde yorularak güçsüz düşmesini beklemiştir. Şu an başlayan terör, tam da bu yorgun Türkiye’ye karşı başlatılmıştır. Geçen beş yıl içinde AB uyum yasaları ile elde edilen dil hakkı, örgütlenme hakkı, belediyelerde kazanılan seçimlerle güçlenen ve ülke içinde kendisine kendince demokratik bir taban oluşturan, kamuoyu yaratan PKK, yeniden ABD elinde eyleme sokulmuştur. PKK’nın eylemlerini ABD’nin eylemleri ile birlikte ele almak gerekmektedir. Türkiye’de başlayan terör tam da ABD’nin Irak’a müdahalesi ertesinde başlatılmıştır. Bunun anlamı açıktır, PKK ABD’nin müttefiki olarak ABD’nin yanında Irak savaşına dahil olmuştur. Bilindiği gibi Irak’a karşı savaş, dar anlamıyla Irak’a karşıdır, ama kapsamı geniştir, tüm Ortadoğu’yu içine almaktadır. ABD’nin açık hedefi İran ve Suriye’dir. Türkiye ise örtülü hedeftir. Bu noktada PKK, bu üç ülkeye karşı da aynı anda silahlı savaş başlatmıştır. Son bir ayda gerek İran’dan, gerek Suriye’den gelen çatışma haberleri dikkate alınmadan, PKK’nın Türkiye’de başlattığı terör kampanyası anlaşılamaz. PKK, doğrudan ABD’den aldığı direktifle öncü bir savaş başlatmıştır. Hemen ardındansa ABD’nin müdahalesi gelecektir. PKK’nın bölge ülkelerine karşı başlattığı savaşın bir de AB cephesi vardır. ABD için eline silah alan PKK, kaçınılmaz bir şekilde AB ülkelerinden de kopmaktadır. Bu aşamada PKK’nın bölge ülkelerine karşı başlattığı savaş, aynı zamanda AB ülkelerinin Ortadoğu çıkarlarına karşı da bir savaş anlamına gelmektedir. Saygılar. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2008 Son bir not: ABD ile AB yi tam müttefik ve aralarında hiç rekabet olmaz, çıkarları aynı mı sanıyorsunuz? Bence sanmayın. Fransa, ABD'nin en büyük düşmanı Humeyni'yi (onun büyük şeytan Amerika söylemini hatırlayın) yıllarca himaye etmiş ve İran'a sağ salim dönmesini sağlamıştır. O Fransa ki, Alman işgalinden ABD kurtarmış ve minnet borcu için Hürriyet heykelini inşa edip ABD'ye hediye etmişlerdi... Lütfen yanlış anlamayın. Ne Amerikan halkına, devletine, ne Rus halkına, devletine ne de herhangi bir halka karşı değilim. Hümanist bir insanım. Karşı olduğum her yurtsever, milliyetçi insan gibi emperyalizmdir. Saygılar. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Yani iyi ki bir deyim olarak anlamadığımızı söyledik... Bazı anlatımların deyimsel olarak yapıldığını hiç duymadınız mı? Yani iyi ki "benim aklım ermez böyle işlere" filan dememişim ha! "Demirefenin hem aklı ermiyor, hem konuşuyor" mu diyecektiniz o zaman? Sizin mantıkla gidersek hiç deyim kullanmayacağız, robot gibi tekdüze konuşacağız ve TDK sözlüğü bir kenarda açık duracak, sürekli bakacağız, ikincil anlamda kullanmayalım hiç bir sözcüğü diye! Anlamadığım sözcüğüne takılmak yerine biraz yanıt vermeyi deneseniz diyorum... Ha, demek Tayyip şapkaya sıkı sıkı sarıldı, gitmem diye diretti ha? Asker de "gideceksin işte, gideceksin" dedi, baktı gitmiyor, "yahu buna da söz geçmiyor, amma inatçı ha! Yapıştı bırakmıyor, gitmeyecek galiba" dedi ha? Eee, senaryoları geliştirin bakalım, asker kimi getirecekti Tayyip gidince? Büyükanıt kendisi mi oturacaktı koltuğa yoksa? İyi ki Levent Kırca'dan bahsetmişsiniz. Bir darbe parodisi vardı. General TRT yi ele geçirmiş, bildiri okuyor, fakat herkes özel kanalları izlediği için kimsenin darbeden haberi yok! Özel kanalın birine gidiyor, ikide bir reklam girdiği için bildiriyi bir toparlayıp bitiremiyor! Sevgili kardeşim, şakayı bırakalım da, asker gerçekten artık demokratikleşme istiyor. Vesayete gerek duymayan sağlam bir demokrasi istiyor. Bu gerçekleştiğinde ve asker vesayeti gerekmediğinde en çok asker sevinecektir, bana inanınız. Kesinlikle sizi komplocu ve art niyetli olarak lanse etmeye çalışmıyorum. Yalnız vakitli vakitsiz okuduğunuz taraflı tarafsız gazetelere kanmayın. Laikliği, onu aşmadan aşındıramayacaklarını iyi bildikleri ordumuzu yıpratma kampanyalarına alet etmek için sizin de beyninizi yıkayabilirler. Lütfen rahat olun, darbe marbe olmayacak, olmaz. Onlar geçmişte kaldı. Ordu yalvarsalar darbe yapmaz. Türk Silahlı Kuvvetleri şu an tarihinin en güçlü dönemindedir. Darbeye tenezzül bile etmez. Darbe heveslerine bizzat genelkurmay prim vermemiştir. Çünkü gerek yok. Bunu da Tayyip'in hatırına yapmış değildir. Demokrasi tökezleyince ordu hemen koşacak değil. Biraz da kendini çekip çevirmeyi bilsin de kişiliği gelişsin artık... Tek bir şeyi söyleyim bu metin dolayımında...Bir tarihde Çobanın birine askerler çıkıp "açıkca serzenişte" bulunmuşlardı. Çoban ne yaptı. Şapkayı aldı ve gitti. Aynı serzeniş (ne kelime ama ha) bir futbolcu eskisine yapılınca ne oldu!? Eeee, şimdi bana niye futbolcudan bahsediyorsun, muhtıraya serzeniş denir mi diye sorulmaz umarım. Roveşata da-futbolcu filan derken sanki golü tayyip atmış gibi mi anlaşılıyor ne? Yok, golü yanlışlıkla Anayasa Mahkemesi attı seçimin ucunu açarak...Eee, şimdi topa kim vurdu... Halk mı vurdu, asker mi vurdu, Tayyip mi vurdu, Abddullah mı vurdu, Anayasa Mahkemesi mi vurdu, CHP mi vurdu, Sabih Baba mı vurdu... Ne önemi var. Gol, goldür. Bir şey ne ise odur değil mi? Siyaseti konuşuyorsak olmuyor aslında. Yukarda 2+2='nin kime göre 4 ettiğine dair bir metin de mi vardı? Asker, vesayetin gerektiği zehabına kapılmasın yeter demiş miydim...Beynin yıkanması iyidir, temizlenir. Ne diyordu ünlü düşünür Cem Yılmaz...Arada bir ameliyat olun, içiniz açılır... Bu metni Doğrucu Davut da üzerine alınabilir. Yahu Hegel nereden çıktı diye sorulmuş. Bu sorunun cevabı "*******" dır. İnanılmaz bir laf etmişim galiba. Hegelyen devlet anlayışında hikmetinden sual olunmayacak irade vardır. Ehh, insan karşısındakinin donanımı hakkında bir malumata sahip olmayınca yazdığı sözlerin onun tarafından dile getirelemeyeğini mi sanıyor nedir? Konuya dikkat ettiğinizde çatışma ile ilgili burada birşey tartışmıyorum. Neyin tartışıldığı hakkında bir fikriniz var mı bu başlık altında. Kıyılara mayın döşenmesi ile ilgili metin de bana ait değildir. İsterseniz Gugukcuk'a yazacağınız metinleri bana postalamayın haa... Askerin darbe yapmaya muktedir olmaması kadar sevindirici şey bir ülke lehine azdır. Ama yine de bir sorunuza değineyim. Avukatlık stajımı yaparken; bir avukat ağabeyim; mahkemede sakın ha cevabını bilmediğiniz sorular sormayın demiş ve bir örnek vermişti. Örneği hatırlamıyorum ama söz baki kaldı... Milleti ikiye böl, PKK'dan daha beter. Oy gülüm, yaman oldu hallarımız neyleyim... Sosyolojik/psikolojik tespit yapıyoruz. Kürt halkı ne istiyor sorusunu sorduğumuzda halkı ikiye bölmüş olmayız. Kaldı ki; bu ayrımı yapanlar "bu yayın organlarını iktidar yanlısı medya" diye başlatanlardır bir tarihlerde de irticacı medya deniyordu onlara. Şimdi içlerine liberaller filan da dahil olunca ikinci cenah demek daha uygun geldi birinci cenaha göre. Sahi siz nasıl dersiniz... Edebiyat da iyi bir ödüldür ama Orhan Pamuk'a verilince bir anlamı kalmadı benim için. Barış ödülünü verebilirseniz daha çok sevinirim. Yada kimya...İnsan kimyası hakkındaki inanılmaz çıkarımlarıma karşılık...Bir güzellik yaparsanız memnun olurum... Tekrar neyi sevinmeyeceğimi söyleyim. Hz. Peygamber meramının iyice anlaşılması için bazı durumlarda sözlerini üç defa tekrarlarmış, bu da dini bilgi vermek babından olsun. Türkiye için çok güçlü bir asker bulunduğu coğrafya itibariyle şarttır. Bu benim gibi, bu devletin, bu milletin, bu toprakların aşığı olanlar için şarttır. Ancak; askerin asıl hizmet alanı güvenliğin sağlanmasıdır. Ne siyaseti yönetmek ne de hükümet etmek değildir. İktidar boşluğu varsa orayı dolduracak olan asker değil toplumun içinden çıkmış siyasi aktörlerdir. Halk bir şekilde yolunu bulur yönetimin. Herkes bu sebeple işine bakmalıdır. Kendi işine. Asker, güvenlik için çalıştığı müddetçe başımızın tacı (kavuğu mu olması gerek) dır. Ancak, asıl hizmet güzergahından çıktığı ölçüde de; bu güzergahtan çıkan kimler ise en ağır eleştiriyi hakedenlerdir. İnsanların bunu anlaması şarttır. Bir topluluğun içerisinde her zaman safra bulunur ve safranın atılması o kuruma zarar vermez, safranın eleştirilmesi kurumun eleştirilmesi anlamına gelmez. Safradan hareketle kurumu eleştirenler varsa onların niyetinin halis olmadığını bilmemek mümkün değildir. Ama bu zamana kadar her safra eleştirisinde sürekli olarak TSK'ya saldırıyorlar diye avazlar ayyuka çıkınca artık insanların gözünde nere eleştiriliyor ne eleştiriliyor anlaşılamaz konuma gelmiştir. Gözlüğü olanlar gözlüklerini silsinler. Olmayanlar da incelikle hareket etsinler...Bir çürük bütünü yok edebiliyor. Şaban Dişli örneğini de bugünlerde vermiştim hatırlayan var mı? Günaydın... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Toplummu yolunu bulacak,peki 12 Eylülde niye bulmadı?günde 30 insan hayatını sag sol catısmaları ıle kaybederken neredeydi bu bahsedilen yolunu bulur denilen toplum haa!Neredeydi Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit,kaldırın mezardan sorun ki ne yaptı o günlerde,Süleyman Demirel yasiyor hala kim soruyor ona günde 30 insan katledilirken ne yaptı diye?Darbeyi cagrıstıranları degilde Darbe yapanları tukaka etmekle zaten amac belli olmaktadır.Ufuk Aras sorsun ya Demirel'e neden darbe yaptırdı diye.Mehmet Altan sorsun ya o günkü siyasetcilere neden günde 30 kisi can verirken siz aylıklarınızı almaya devam ettiniz diye.Neden bu toplum Erdogana sormadı:sen nasıl demokrasiye arac dersin ve ıktıdar olursun diye,bumu yolunu bulacak olan toplum? Askere gıcıgı olanlar varki oldugu ortada,neden gıcık olduklarıda bilinmekte,bu nedenin asla darbe olmadıgı ise cocukların bile aklı kestıgı bir durum.Bu gıcıklıgın ucu Laıklıge Atatürke ve Cumhurıyete dayanır,isteyen hayır desin. Asker bu ülkede DP ile baslayıp bugünkü AKP ıktidarına kadar gelmis gecmis tüm iktidarlardan daha ileri görüslü ve daha yurtseverdir,darbeciler degil darbeyi davet eden iktidarlar sorguya cekilmelidir.Bu ülkede darbe oldu demokrasi aksadı diyenler yalan söylemektedirler,olmayan birsey aksamaz.demokrasiyi asker degil siyasi kadrolar igdis etmistir.Askere yapılan saldırıların ardında ıdeolojık nedenler yatar. saygılarla Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 İnsanlar bazen şu soruyu da sormalıdır. Acaba darbeyi yapanlarla darbeye zemin hazırlayanların ortak noktası nedir? Bu soru tehlikeli bir sorudur. Şartlar olgunlaştığında darbe yapmamak suçtur. Şartlar nasıl olgunlaşır kim olgunlaştırır. Sahi; darbecilerle böyle bir hesaplaşma olur mu? Darbecilerle hesaplaşma bağlamında başlattığım diğer tartışmayı sürdürmemiştim hatırlayanlar varsa. Zira; bırakın darbecileri halkla hesaplaşmak gerektiğinin fena halde farkına varmıştım. Halkın hepsiyle mi? Yok ya hu...Halkın, iyiyi/kötüden ayırt etmede kömürle kandırılacak kadar ap/tal olduğunu düşünenlerle dertliyim. Halkın yerine düşünmeyi bırakın...Herkes kendi yerine düşünsün. Bu kısmıda doğrucular üzerine alınsın. Hiçbir şart altında darbe savunulamaz. Herhangi bir şart altında darbeyi savunmaya kalktığınızda darbenin olmasını isteyenler o şartı yaratmak için ellerinden geleni sarf edecektirler... Demokrasi bana göre de bir araçtır. Sakın, demirefe...sakın. Bu sözün anlamı tüm yönetimler araçtırdırla sonuçlanır. Önem arzeden insanların mutluluğudur ve bunu sağlayacak herşey araçtır. Asker karşıtlığının çeşitli vecheleri olabilir kimse de tam olarak niye/neye/kime karşı olunduğu hakkında tam bir fikre sahip değildir. Yani ki o cevap sanıldığı gibi siyah veya beyaz değildir. Onun adı da asker karşıtlığı değildir... Alıntı
Misafir Yakisikli Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Benim fikrime gore asker eski gucunu terar istiyor, terorun yok oldugu surede asker gucunu bir hayli yitirmis ve ne ulke halki uzerinde nede siyasi yonden bir funktionu kalmamisti ve bu son olaylarda askeriye icin bir bakima kacinilmaz firsat oldu..Belki teror olaylari yeniden ulkede patlak vermeseydi Askeriyenin imkanlari dahada kisitlanacakti.. Turkiyede halen 12 eylul darbesinin izleri kol gezmekte bunun uzerine asker OHALi bolgeye yeniden getirmek istemesi ve 5 anayasa degisikligi istemeside askeriyenin eski saltanatini yeniden kuracaginin gostergesidir bugun halen hapishanelerde ve polis sorgulamalarinda iskenceler var iken bolgede polise yetkinin arttirilmasi iskencelerin artacaginin gostergesidir artik hersey polisin ve jandarmanin insafiyetine kalmistir.. Askeriye etkisizlestirilmek istenen diyenleri kesinlikle anlamiyorum cunku askeriye bugune kadar etkisiz degildiki bugun etkisiz olsun bunun en son ornegi e-muhtira olmadimi .. Ozaman arkadaslar neden acikca soylemiyorsunuzki biz demokrasiyi istemiyoruz hic bir partiyi istemiyoruz askeriyeyle yonetilmek istiyoruz .. Eger halen icimizde askeriyle yonetilmek isteyenler var ise bu zihniyeti anlamiyorum.... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 İnsanlar bazen şu soruyu da sormalıdır. Acaba darbeyi yapanlarla darbeye zemin hazırlayanların ortak noktası nedir? Bu soru tehlikeli bir sorudur. Şartlar olgunlaştığında darbe yapmamak suçtur. Şartlar nasıl olgunlaşır kim olgunlaştırır. Sahi; darbecilerle böyle bir hesaplaşma olur mu? Darbecilerle hesaplaşma bağlamında başlattığım diğer tartışmayı sürdürmemiştim hatırlayanlar varsa. Zira; bırakın darbecileri halkla hesaplaşmak gerektiğinin fena halde farkına varmıştım. Halkın hepsiyle mi? Yok ya hu...Halkın, iyiyi/kötüden ayırt etmede kömürle kandırılacak kadar ap/tal olduğunu düşünenlerle dertliyim. Halkın yerine düşünmeyi bırakın...Herkes kendi yerine düşünsün. Bu kısmıda doğrucular üzerine alınsın. O sizin kendi düşünceniz! Ben halkın doğruyu gösterilince ona sahip çıkacak kadar uyanık olduğunu düşünenlerdenim. Anayasa’sında “değiştirilmesi teklıf dahi edilemez” türünden bir madde bulunan “Demokratik Devlet”’in bir yasal partisinin kağıt üstündeki kuruluş felsefesinde ve parti programında “biz demokrasiyi yıkacağız, şeriat devletini kuracağız “ diye bir madde olamayacağından, asıl niyeti bu olan bir parti, ister istemez niyetini gizleyip, diğer partiler nasıl iktidar olabiliyorsa yani değişik ( popülist yada değil ) söylemlerle iktidara %99 oyla bile gelse ve iktidara gelince de “biz demokrasiyi yıkacağız bu halkın iradesidir” derse,bu halkı kandırma anlamına gelir ve bir dayatmadır. Buna halkın iradesi denemez, çünkü bu parti iktidara gelmeden önce seçim propagandalarında bunu açıkça söyleyemediğinden, ima dahi edemediğinden ( kanunen yasak ) sadece bu konu dışındaki söylemleriyle propaganda yapabilmiştir ve seçimde aldığı oylar bu söylemleri sayesindedir, yani iktidara gelebildiyse halkın iyi niyeti sayesinde gelmiştir. İktidara geldiğinde gerçek niyetini dile getirirse, buna, halkın iyi niyetini suistimal etmek, seçmenlerini kandırmak denir. Bu durumda, Anayasal kurumlar tarafından sorgulanması “halkın iradesine karşı gelmek” değildir. Hiçbir şart altında darbe savunulamaz. Herhangi bir şart altında darbeyi savunmaya kalktığınızda darbenin olmasını isteyenler o şartı yaratmak için ellerinden geleni sarf edecektirler... Darbeyi savunan yok, sadece tespit yapıyoruz. Adam olalım da, oyuna gelmeyelim de darbe olmasın diyoruz. Demokrasi bana göre de bir araçtır. Sakın, demirefe...sakın. Bu sözün anlamı tüm yönetimler araçtırdırla sonuçlanır. Önem arzeden insanların mutluluğudur ve bunu sağlayacak herşey araçtır. Bu anlamda doğru demeyecek olan yoktur zaten. Bizim kastımız farklı anlamda bunu dile getirenlere, yarası olan gocunur diyelim ve geçelim. Asker karşıtlığının çeşitli vecheleri olabilir kimse de tam olarak niye/neye/kime karşı olunduğu hakkında tam bir fikre sahip değildir. Yani ki o cevap sanıldığı gibi siyah veya beyaz değildir. Onun adı da asker karşıtlığı değildir... A'nın çeşitli vecheleri olabilir ve A'nın adı A değildir. Anlayabilen beri gelsin. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Sn. Efe, Belki çok keskin tanımlamalarla, keskin saptamalarla yazmış olmam siz de bu tepkiyi yaratmış olabilir. Hayır hayır Sayın Davut, ortada tepki filan yok. Mutabıkız, ben sadece bazı nüansları kendi bakış açımdan aktarıyorum. Takdir edersiniz ki her söyleneni okeyleyerek bir yere varılmaz. Tabii ki bazı farklı düşüncelerimiz olacak. Genel çizgilerde aykırı durmuyoruz. Öncelikle İsmet İnönü konusunu alayım. Ben onu pek savunma gereği hissetmem. İkinci adam tanımlamalarını abartılı buluyorum. Kıbrıs konusunda bir girişimini bilmiyorum. Halbuki Menderes Kıbrıs'a gizli silah sevkiyatı bile yapmıştır. Menderes'e gelince, idamı vahim ama, onu idama götüren hataları çok daha vahim. Yani diyorum ki idamı yanlış, ama hatalarını sorarsan çok ama çok fazla. Zaten hatalarını yazmışsınız, hepsine katılıyorum. Süleyman Demirel'in hatası da söylediği o sözdür. Yani "Bana sağcılar..." hikayesi. Ben bir hatasını daha ekleyeyim, kardeşini savunmaya kalkışması. Bunların hangi psikoloji altında yapılmış hatalar olduğunu tartışabilir ve haklı yanlarını bile gösterebilirim ama, kişilerin tartışmasını boşverelim isterseniz, önemli de değil... ABD karşıtlığı konusunda da siz dış politikanın kaotik, kolayca bir kanıya erişilebilecek kadar basit olmadığını söylediğinizde iş bitiyor, elbette ABD cicidir, iyidir hoştur muhabbeti yapacak değilim. Benim söylediğim, ABD karşıtlığı ekseninde bir dış politikanın bize yarar sağlamayacağı. Diğer verdiğiniz bilgilerden de çok yararlandım, teşekkür ederim. Bu bilgileri kafamın bir köşesinde tutacağımdan ve değerlendireceğimden emin olunuz... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Tek bir şeyi söyleyim bu metin dolayımında...Bir tarihde Çobanın birine askerler çıkıp "açıkca serzenişte" bulunmuşlardı. Çoban ne yaptı. Şapkayı aldı ve gitti. Aynı serzeniş (ne kelime ama ha) bir futbolcu eskisine yapılınca ne oldu!? Eeee, şimdi bana niye futbolcudan bahsediyorsun, muhtıraya serzeniş denir mi diye sorulmaz umarım. Roveşata da-futbolcu filan derken sanki golü tayyip atmış gibi mi anlaşılıyor ne? Yok, golü yanlışlıkla Anayasa Mahkemesi attı seçimin ucunu açarak...Eee, şimdi topa kim vurdu... Halk mı vurdu, asker mi vurdu, Tayyip mi vurdu, Abddullah mı vurdu, Anayasa Mahkemesi mi vurdu, CHP mi vurdu, Sabih Baba mı vurdu... Ne önemi var. Gol, goldür. Bir şey ne ise odur değil mi? Siyaseti konuşuyorsak olmuyor aslında. Yukarda 2+2='nin kime göre 4 ettiğine dair bir metin de mi vardı? Ortada gol mol yok. Ofsayta düşenler var. Asker, vesayetin gerektiği zehabına kapılmasın yeter demiş miydim...Beynin yıkanması iyidir, temizlenir. Ne diyordu ünlü düşünür Cem Yılmaz...Arada bir ameliyat olun, içiniz açılır... Bu metni Doğrucu Davut da üzerine alınabilir. Yahu Hegel nereden çıktı diye sorulmuş. Bu sorunun cevabı "******" dır. İnanılmaz bir laf etmişim galiba. Hegelyen devlet anlayışında hikmetinden sual olunmayacak irade vardır. Ehh, insan karşısındakinin donanımı hakkında bir malumata sahip olmayınca yazdığı sözlerin onun tarafından dile getirelemeyeğini mi sanıyor nedir? Donanımı kanıtlayan bir cümle. "Hegelyen devlet anlayışında hikmetinden sual olunmayacak irade vardır." diyenler sadece Etyen Mahçupyan gibi eski marksist şimdiki 2.Cumhuriyetçilerdir. Bunlar sadece Marksın bakış açısıyla her şeyi algılayan kıymeti kendinden menkul şahıslardır. Son zamanlarda Modernite eleştirileri yapan Daniel Bell, Francis Fukuyamları okuyup okuyup daha Moderniteye ulaşamamış Türkiye için modeller öneren aklı bir karış havada insanlardır. Sn. Bekir kardeşim uymayın bunlara. Hegelyen devlet anlayışı diye birşey yoktur, Hegelyen paradigma vardır.Hegel, tarihi birbirine rakip düşüncelerin mücadele alanı ve bu şekilde devam ettirilen diyalektik bir süreç olarak ele alır. Hegel, “Tüze Felsefesi”nde incelemesine konu edindiği Devlet için şu belirlemeleri yapar: “Devlet kendinde ve kendi için törel bütündür, özgürlüğün edimselleşmesidir ve özgürlüğün edimsel olması usun saltık ereğidir(hedefidir). “Devlet, Tinin (Ruhun) kendi için yapmış olduğu dünyadır.” der. Hegel’e yöneltilen eleştirilerin en yaygın olanlarından birisi de “Ussal olan edimseldir, Edimsel olan ussaldır” önermesidir. Eleştiriler zaman zaman, Hegel’in görüşlerinin Hitler’e esin kaynağı olduğunu ileri sürecek düzeye vardırılmıştır. Bu konuda söylenecek çok şey var da neyse yeri değil. Konuya dikkat ettiğinizde çatışma ile ilgili burada birşey tartışmıyorum. Neyin tartışıldığı hakkında bir fikriniz var mı bu başlık altında. Kıyılara mayın döşenmesi ile ilgili metin de bana ait değildir. İsterseniz Gugukcuk'a yazacağınız metinleri bana postalamayın haa... Ne bu tehdit mi Sn.Bekir, siz değilmiydiniz,Sn.Cyrano ile uçakların çatışmaya neden müdahale edemediğini tartışan. Bu tartışmalardan cesaret alan çoluk çocuk ta başlıyor laser sıkalım demeye okumadınız mı? Askerin darbe yapmaya muktedir olmaması kadar sevindirici şey bir ülke lehine azdır. Ama yine de bir sorunuza değineyim. Avukatlık stajımı yaparken; bir avukat ağabeyim; mahkemede sakın ha cevabını bilmediğiniz sorular sormayın demiş ve bir örnek vermişti. Örneği hatırlamıyorum ama söz baki kaldı... Burası mahkeme değil, burda doğruları bulmaya çalışıyoruz. Müvekkil savunma moduyla tartışıyorsanız zaten bir sonuç alamayız.Anlama oluşmadan önce yargıda bulunmak boş inancı doğurur, ideolojik bir tutumla düşünceyi donuklaştırır. Önce taraf olup sonra anlamaya çalışmak yerine anlayarak taraf olmak özneyi etkin kılar. Her anlama edimi insanı zevkli bir düşünsel yolculuğa çıkarır. Bu yolculuğun sonu yoktur, ama aşamaları vardır. Bir aşamadan bir sondakine geçmek insanın kendi emeğiyle olabilir. Suçlamak, beğenip-beğenmemek, taraf olup-olmamak gibi şeyler anlamak değil; ancak anlamanın sonuçları olabilirler. Eleştirmek anlamakla mümkündür, bir düşünce olumsuzlanmakla aşılmış olur. Ayrıca bir düşünce eğer gerçekliğe dair bir şeyler ortaya koymuşsa onu yok etmek olanaksızdır, ancak sınırı gösterilebilir; onu aşmak demek bu sınırın ötesine geçmek demektir. Milleti ikiye böl, PKK'dan daha beter. Oy gülüm, yaman oldu hallarımız neyleyim... Sosyolojik/psikolojik tespit yapıyoruz. Kürt halkı ne istiyor sorusunu sorduğumuzda halkı ikiye bölmüş olmayız. Kaldı ki; bu ayrımı yapanlar "bu yayın organlarını iktidar yanlısı medya" diye başlatanlardır bir tarihlerde de irticacı medya deniyordu onlara. Şimdi içlerine liberaller filan da dahil olunca ikinci cenah demek daha uygun geldi birinci cenaha göre. Sahi siz nasıl dersiniz... İşte o kamplaşmayı çıkaranlardan bahsediyorum zaten. Neden tüm gazetelere dağılmazlar da irtica medyasında toplanırlar bunu soruyorum. Edebiyat da iyi bir ödüldür ama Orhan Pamuk'a verilince bir anlamı kalmadı benim için. Barış ödülünü verebilirseniz daha çok sevinirim. Yada kimya...İnsan kimyası hakkındaki inanılmaz çıkarımlarıma karşılık...Bir güzellik yaparsanız memnun olurum... İnsan kimyası hakkındaki çıkarımlarınızı gerçekten merak ettim. Tekrar neyi sevinmeyeceğimi söyleyim. Hz. Peygamber meramının iyice anlaşılması için bazı durumlarda sözlerini üç defa tekrarlarmış, bu da dini bilgi vermek babından olsun. Dini bilgiyi sizden alacaksam işim yaş. Hz.Peygamber önce dinlemeye ve anlamaya çalışır ondan sonra konuşurdu. Bu da benden olsun. Türkiye için çok güçlü bir asker bulunduğu coğrafya itibariyle şarttır. Bu benim gibi, bu devletin, bu milletin, bu toprakların aşığı olanlar için şarttır. Ancak; askerin asıl hizmet alanı güvenliğin sağlanmasıdır. Ne siyaseti yönetmek ne de hükümet etmek değildir. İktidar boşluğu varsa orayı dolduracak olan asker değil toplumun içinden çıkmış siyasi aktörlerdir. Halk bir şekilde yolunu bulur yönetimin. Herkes bu sebeple işine bakmalıdır. Kendi işine. Asker, güvenlik için çalıştığı müddetçe başımızın tacı (kavuğu mu olması gerek) dır. Ancak, asıl hizmet güzergahından çıktığı ölçüde de; bu güzergahtan çıkan kimler ise en ağır eleştiriyi hakedenlerdir. İnsanların bunu anlaması şarttır. Bir topluluğun içerisinde her zaman safra bulunur ve safranın atılması o kuruma zarar vermez, safranın eleştirilmesi kurumun eleştirilmesi anlamına gelmez. Safradan hareketle kurumu eleştirenler varsa onların niyetinin halis olmadığını bilmemek mümkün değildir. Ama bu zamana kadar her safra eleştirisinde sürekli olarak TSK'ya saldırıyorlar diye avazlar ayyuka çıkınca artık insanların gözünde nere eleştiriliyor ne eleştiriliyor anlaşılamaz konuma gelmiştir. Gözlüğü olanlar gözlüklerini silsinler. Olmayanlar da incelikle hareket etsinler...Bir çürük bütünü yok edebiliyor. Şaban Dişli örneğini de bugünlerde vermiştim hatırlayan var mı? Günaydın... Sn.Politika güzel söylemiş 80 darbesi öncesi nerdeydi o siyasi aktörler! Kimse Asker eleştirilmesin demiyor zaten, Hıncal Uluç gibi akıl dışı, samimiyetten uzak eleştirilere tepkimiz. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gol, goldür. İşte bütün mesele bu, ortada gol diye bir şey yok. Bu sizin kişisel yanılsamanız. Demokrasilerde gol atmaya çalışılmaz. Mutabakatlar bulunmaya ve geliştirilmeye çalışılır. Herkes kendine rakip gördüğüne gol atmaya çalışırsa, ortalık panayıra döner. Aleviler - Sünniler, Kürtler - Türkler, hatta niye olmasın Lazlar - Kürtler, işçiler - memurlar, öğrenciler - öğretmenler... Uzat da uzat. Ortalık amigoların eline kalır. "Ne taktık ama..." "Merkepten düşen karpuza döndüler..." ve daha sayamayacağım ve moderasyonun yıldızlarından kurtulma şansı bulunmayan bir sürü argo slogana kapı açılır. Bu demokrasi kültürü değil, arka sokak ve tribün amigo kültürü olur. Bu Kasımpaşa ağızlarını siyasete taşıyan kişi, demokrasi kültürünün en ağır yozlaştırıcısı rolüne soyunmuştur. Ha sahi futbolcuydu da değil mi? Tabii ya, anlaşıldı şimdi. Hem futbolcu, hem Kasımpaşalı olunca demek ki, belli bir kültür düzeyi oluşmuş oluyor. Bence siz onu örnek almayın kendinize. Yarın "kelle hesabı" yaparsınız siz de, kahrolası terörü tartışmanın zaten tadı yok, iyice tadı kaçar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Demokrasi bana göre de bir araçtır. Elbette, bana göre de öyle, sakındırmanıza hiç gerek yoktu. Bu konu nerden çıktı anlayamadım ama, kısaca düşüncemi belirteyim. Tayyip Erdoğan'ın bu sözüne tepki verilmesi, demokrasiyi başka yönetim biçimlerine götürecek bir araç olarak gördüğünü söylediği düşünüldüğü içindir. Bir tek bu sözü söylemiş olsa da başka şey demese, herkes benim gibi doğal karşılar ve elbette derdi. Yani açıkçası bu sözü şöyle anlaşıldı: "Bizim amacımız şeriat. Ama demokrasiyi bu amaca gitmek için geçici olarak kullanabiliriz." Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Benim fikrime gore asker eski gucunu terar istiyor, terorun yok oldugu surede asker gucunu bir hayli yitirmis ve ne ulke halki uzerinde nede siyasi yonden bir funktionu kalmamisti ve bu son olaylarda askeriye icin bir bakima kacinilmaz firsat oldu..Belki teror olaylari yeniden ulkede patlak vermeseydi Askeriyenin imkanlari dahada kisitlanacakti.. Turkiyede halen 12 eylul darbesinin izleri kol gezmekte bunun uzerine asker OHALi bolgeye yeniden getirmek istemesi ve 5 anayasa degisikligi istemeside askeriyenin eski saltanatini yeniden kuracaginin gostergesidir bugun halen hapishanelerde ve polis sorgulamalarinda iskenceler var iken bolgede polise yetkinin arttirilmasi iskencelerin artacaginin gostergesidir artik hersey polisin ve jandarmanin insafiyetine kalmistir.. Askeriye etkisizlestirilmek istenen diyenleri kesinlikle anlamiyorum cunku askeriye bugune kadar etkisiz degildiki bugun etkisiz olsun bunun en son ornegi e-muhtira olmadimi .. Ozaman arkadaslar neden acikca soylemiyorsunuzki biz demokrasiyi istemiyoruz hic bir partiyi istemiyoruz askeriyeyle yonetilmek istiyoruz .. Eger halen icimizde askeriyle yonetilmek isteyenler var ise bu zihniyeti anlamiyorum.... Sn.Yakışıklı, Kimse OHALi de istemez, Askeri rejim altında yönetilmek de istemez. Asker ve Polisin yetkilerinin artırılması demek git işkence yap demek değildir. İşkenceler, hükümetlerin bilgisi dahilinde yapılan hukuk dışı, yetki dışı uygulamalardır. Herhangi bir vatandaş kendisine yapılan işkenceden dolayı savcılığa suç duyurusu yaptığında, şikayetçi olduğunda bu dosyaları rafa kaldırıp ya da mahkemede haksız çıkartacak olan siyasi iktidarlara bağlı mercilerdir. Asker ya da Polis bu tutumdan emin olursa zaten rahat rahat hukuk dışı yollara sapabilir. Burda konuşulanlar AB yasalarının bizim ilgili kanunlarımıza çarpık biçimde adapte edilip terör için dezavantaj haline gelen hükümleri ile ilgilidir. Mesela, bugün, Asker ve Polis, teröristi uyarmadan ateş açamıyor ya da ilk ateşi açan taraf olamıyor. Bunlardan bahsediyoruz. Sn.Cyranonun yazdıklarına bakınız lütfen. Saygılar. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Pek belirgin bir yanlışınız yok Sayın Gökyüzü... Yalnız bilin ki politika karışık bir iştir, uluslararası arenada çok karmaşıklaşır. Kimin eli kimin cebinde karışır, ipler birbirine dolaşır. Size tavsiyem, tepkilerinizi sıralamak yerine, bunları bütüncül bir görüşte toparlayın. Ne yapılmak isteniyor? Nereye götürülmek isteniyoruz? Buna odaklanın. Saygılar... Ben tepkilerimi sıralamadım,olanları yazdım sadece...mesela şemdinlide devlet eliyle patlayan bombalar,mesela Hizbullah tarafından sokak ortasında öldürülen insanlar;bunlar benim tepkim değil,bunlar olanlar,yaşananlar! Politikanın ne kadar da karışık bir iş olduğunun farkındayım,bunun farkında olduğum kadar şunun da farkındayım; politika benim için değil;kendi çıkarları için nerede olduğu belli olmayan kişiliksizliktir. Madem konumuz asker,o zaman devam edelim... Asker,takdir edersiniz ki;ülkemizde sadece güvenliğimiz konuşunca tartıştığımız değil maalesef;darbeleri yazarken asker vardır,politik yanlışlıkları konuşurken asker vardır;vardır da var!Siyasi olan bir askeri anlayış,düşünün tartışılması bile günah olan bir askeri anlayış...hemen milli duygularla arkasına sığınılan bir askeri anlayış... Darbeler demişken belirteyim,arkadaşımız ''bekir'' çok güzel bir soru sormuş...darbeleri yapanlar ile bu darbeleri meşrulaştıranlar arasında ki benzerlik nedir?Ben kendi cevabımı yazayım...İkisi de isteyerek/istemeyerek oynanan tüm oyunlara kanandır. Birilerinin sadece askeri suçlaması,diğerinin bunun akaibinde buna olanak sağlayanları suçlaması,dış güçleri bahane etmesi vs eksik ve yanlış olan bir yaklaşımın ürünüdür.Bugün siyasi,sosyal,ekonomik...yaşanan tüm olumsuzluklardan herkesin suçluluk payı vardır;vardır da...bu ülkenin güvenliğini sağlayacak olan askerlerimiz;aynı güçle,kuvvetle darbe öncesi yaşanan şiddet olayların önüne geçeçek iken neden darbe yapıldı.Ve darbeler hep aynı sonuçlarla başka darbeleri gerektirene dönüşürken neden yeniden darbe! PKK,ABD tarafından kollanan bir illegal örgüttür.Bu konuda tüm forumdaşlarımız hemfikir.PKK,ABD tarafından,ORTADOĞU daki ABD emperyalist düşüncelerin uygulamada oldukça önemli bir araç.Çok ilginç aynı ABD,PKK konusunda bize yardım eden istihbarat! Bunu baştan belirteyim ki;PKK benim için de kesinlikle masum değil,insan kanı ile beni temsil ettiğini söyleyen PKK muhattabım değil. Neden mi bunu yazdım;birileri kalkıp da yazdıklarıma PKK ile yanıt verebilir;adı üstünde terör diyorsanız,o zaman şunu da kabul edelim;biz burada PKK yada kirli çıkarlara hizmet edenleri eleştirme lüksüne sahip değiliz;tabi ki askerimiz,tabi ki bizi temsil edenler burada yazdıklarımız olacak. Onun için cesur olmalıyız,onun için eleştirirken,dürüst olmalıyız.Bakın arkadaşlar,PKK ne zaman kazanır biliyor musunuz?Bizler yapılan yanlışları kollladıkça.Bu sadece askeri anlamda değil;ülke yönetiminde etkili olan tüm kurumlarıyla,atanmış ve seçilmişleri ile budur. Asker,eskiyi ister mi;kimbilir...neden ister yada neden istemez...bunlar sizin cevaplamalarınızla farklılaşan olmuş zaten.Yalnız asker olması gereken yerde,olması gereken arena da değil.Yer de kastım;terörle mücadale ederken,terör adına yok sayılanlar...arenada ki kastım;olmaması gereken siyasi anlayışlarda ki söz sahipliği... Kim örnek verdi;tam olarak hatırlayamıyorum...Cumhurbaşkanını seçemeyen bir iktidarın seçememe nedeni de asker!Buyrun...!Saygılar! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Benim fikrime gore asker eski gucunu terar istiyor Askerin gücünden bir şey kaybettiği yok ki geri kazanmak istesin? Türk Silahlı Kuvvetleri şu an tarihinin en güçlü dönemindedir. Askerin geçmişte gücünü darbe yaparak gösterdiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Darbe bir çözüm değil, çözümsüzlüktür. Darbe çözüm tıkandığı için, çaresizlikten yapılır. Sorunu normal yoldan çözecek gücün olmadığı zaman şiddetle çözersin. Darbe de aynıdır. Asker gücünü ulusundan alır. Darbe dönemlerinde ülkenin gücü yoktu ki askerin olsun. Tek çare darbe idi. Darbe gücün değil, güçsüzlüğün göstergesidir. Şu an Türkiye'yi hiç bir güç Atatürkçü çağdaş uygarlık ülküsü yolundan çeviremez. Ancak yavaşlatmaya çalışabilirler ve hatta tökezletmeyi başarıyorlar. Bunun nedeni de Atatürk'ün mirasının geliştirilmesi yerine mirasının yenmesidir. 12 Eylül sonrası yağma hasan böreğine dönen ortalık, ne yazık ki "dinciler malı götürüyor, biz niye duruyoruz?" gibi bir anlayışa yol açmıştır. Bu yağma hasan böreği furyasına da ne yazık ki hiç kimse dur diyemedi ve bu günlere geldik. Ben Özal dönemini çok iyi hatırlıyorum, çocuk değildim. İnanılmaz bir köşe dönme kampanyası almış yürümüştü. İşbilirlik, bir kere anayasa delmekle bir şey olmaz, gemisini yürüten kaptan anlayışları inanılmaz revaç yapmıştı. Dini ağzından düşürmeyen tarikatçılar, akaryakıt kervanları düzüp mazot kaçakçılığı yapıyorlardı. "Darül harp" devletini kemirmek, tırtıklamak sevaptı! Bir şeyden haberi olmayan bir zavallı berber, adı üzerinden yapılan hayali ihracatlar nedeniyle yılın ihracatçısı ödülü alıyor da ödülünü almak için gitmeye korkuyor, zorla götürülüyordu! Onlar bunu yaparken "biz enayi miyiz, niye duruyoruz?" anlayışının ortaya çıkışı, her şeyden daha yıkıcı oldu... Sayın Gökyüzü, sizin de genelde asker ve darbe tezi üzerine kurduğunuz iletinize yanıt olur umudundayım, saygılar... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.