Φ bekir Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Evet, doğru soru bu. Sözkonusu gazete tarafını belli etmiş bir gazete. Ben hayatta güvenmem. Delil olarak kullanılan görüntüler, örneğin Aktütün binasından yükseldiği iddia edilen dumanların olduğu görüntü gibi insansız hava aracı görüntüleri netliği çok düşük siyah beyaz görüntüler. Üzerinde oynamaya son derece müsaittir bu gibi pikseli düşük görüntüler. Hatta hiç oynamadan başka alakasız bir görüntüye, "ahana burası Aktütün, bakın dumanlar yükseliyor" deseniz, yine olur. Görüntüyü de medyadan aldıysanız sadece kanal logolarını filan silmeniz gerekebilir, ki bu çok kolaydır özellikle böyle pikseli düşük görüntülerde... Hayır yani Aktütün'ün binası vurulmuş olsa, bu bilgiyi gizlemenin hiç bir olanağı yok. Orada askerlik yapan onca kişi, karakolun dibindeki köyde yaşayan onca kişi hep karakol binasının isabet aldığını görecek ve bu saklanacak! Akıl dışı, yalan olduğu apaçık. Çünkü böyle bir bilginin gizli tutulabilmesi düşünülebilir bir şey değil... Evet, böyle bir bilgi gizli tutulabiliyordu eskiden. Şimdi biraz daha zorlaştı ama tutulabiliyor. Eh, şimdi de yayın yasağı konulmuş iyice gizlenecek. Askeriye içerisinde "kol kırılır yen içinde kalır" mantığı hakim bir mantık. Ancak; son birkaç yıldır asker fazlaca açıklama yapma gereği hissetmeye başladı. Bu belki hemen her bilgiye bir şekilde ulaşılabileceğinden hareketle oldu belki de başkaca nedenlerle. Ama askeriyede olan birçok şey biliyoruz. JİT-JİTEM'in varlığından haberdar dahi olamıyorduk...Olamıyorduk derken etkili-yetkili kişiler dahi bilmiyordu. Hasılı; gizlenip gizlen/e/meyeceği bu zamana kadar sadece askerin istemesiyle alakalıydı. Ancak görünen o ki; şu anda asker içerisinde de bu konuda büyük (veya orta boy) bir bölünmüşlük var. Sabah Star Televizyonu görüntülerden ilk ikisinin kordinatları doğrultusunda bazı basın ve yayın kuruluşlarının gösterdiği görüntülerden ilk ikisinin Aktütün ve Bayraktepe değil de başka yerler olduğunu belirtiyordu. Taraf, daha önceki bir haberinde Dağlıca için haber yasağı koymasaydınız belki Aktütün/Bayraktepe gerçekleşmezdi imasında bulunan bir haber yapmıştı. Şimdi Aktütünle ilgili haber yapma yasağı konulmuş. Genel Kurmay Başkanlığı keşke çıkıp da ilk iki görüntünün Bayraktepe ile hiç alakasız koordinatlara sahip bir yerin olduğunu, Taraf Gazetesinin yayınlamış olduğu Raporların sahte olduğunu açıklasaydı da yüreklere su serpseydi. Bu kadar ihmal ancak kasıtla mümkündür. Cümle bu kadar serttir. Eğer Taraf'ın yaptığı haberlerden Jandarma Raporları dahi gerçekse ortada inanılmaz bir garabet var demektir. Bu garabetin bir nedeni olmak zorundadır. Daha önce; bu bilgiyi ilgili yerlere ulaştırmayanlar mı var demiştim. Bu bilgi ilgili yerlere ulaştırılmadı ise ulaştırmayanın kastı vardır. Ulaştırıldı da gereği yerine getirilmedi ise bunun nedeni nedir? Kişi yapması gerektiği halde bir şeyi yapmıyor ve bu birilerinin hayatına mal oluyorsa "ihmal suretiyle ölüme sebebiyet vermek" suçunun oluşup oluşmadığına bakmak gerekir. Şu anda tartıştığımız her şey komplo teorisidir. Tek sorun mantığa ne kadar yakın ne kadar uzak olduğudur. Yine komplo teorisi olması onların olduğu/olmadığı manalarını barındırmamaktadır. Nihayetinde teoridir. İspat henüz yok. Olacak mı? Hiç sanmıyorum. Yayın yasağı koymak benim nezdimde örtmek ile eş anlamlıdır. Keşke yayın yasağı olmasaydı da yalan haber yapanlar hakkında kanuni işlem yapılsaydı. Taraf yalan haber yapmış olabilir ama tüm medyaya hatta artık bize dahi yasak gelmiş vaziyettedir. Büyük ihtimal yazdıklarımız tek tek inceleniyordur. Kendinize iyi bakın. Selamlar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=735076 Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Emre Aköz-Sabah Ev kadınları bile tepki gösteriyor Taraf gazetesi geçen gün Aktütün saldırısıyla ilgili bazı önemli belge ve görüntüler açıkladı. Bu verilere göre saldırı bir ay önceden beri, militanların adları dahil biliniyordu. Ancak gereken tedbirler alınmamıştı. Sonucu biliyoruz: 17 şehit ve yaralılar. Habere çeşitli tepkiler geldi. En dikkate değeri hiç kuşkusuz Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un yaptığı açıklamaydı. 8 Orduda Gruplaşma Var: Özellikle son bir yılda TSK'den çok sayıda belge sızdı. Bu belgelerin bir kısmı toplumu rahatsız edecek nitelikteydi: Fişlemeler, psikolojik operasyon planları, andıçlama faaliyetleri. Taraf'ta yayınlanan son belge ise PKK ile mücadelenin, kamuoyuna söylendiği gibi olmadığını gösteriyordu. Komutanların açıklamaları ile belgelerde yazılanlar ve görünenler çelişiyordu. Bütün bunlar TSK'de " en az " iki grup olduğunu gösteriyor. Bir grup " toplum ve siyaset mühendisliği " yapmaya çalışıyor, diğer grup bunu deşifre ediyor. -Niye Sinirliydi: Org. Başbuğ, belgeleri yayınlayan Taraf'a ve eleştirilere kızıyor. Ama bence onu asıl sinirlendiren, teşkilata hakim olamamak. Yukarıda sözünü ettiğim gruplaşma engellenebilmiş değil. Başbuğ'un açıklamasını, sadece "bize" değil, " kendi kamuoyuna " da yapılmış bir uyarı ve "teessüf" ifadesi diye de okumak gerek. -Yanlış Hedef: Org. Başbuğ dünkü açıklamasında, genel olarak medyaya, özel olarak da (isim vermeden) Taraf'a yüklendi. İyi ama ordudan sızan belgelerin sorumlusu medya değil ki! Gazeteciler hırsızlık yapmıyor. Kendilerine ulaşan belgeleri yayınlıyor. Not: Başbuğ herhalde en çok, Aktütün belgelerinden dün hiç söz etmeyen Hürriyet gazetesini seviyordur. -İnternet Çağını Kavramamış: Bir gazeteyi suçlamak işin kolay yönü. Eğer Taraf olmasaydı bu belgeler internetten yayınlanırdı. Not: Bu satırları yazmadan önce PKK militanlarının hazırlıklarını ve Aktütün/Bayraktepe saldırısını internetten izledim. Ve hatırlatırım: Resmi verilere göre, şu anda Türkiye'de 16 milyon internet kullanıcısı var! -Bürokrat 'Teknik' Açıklama Yapar: Hangi statüde olursa olsun, bir bürokrat kamuoyuna " teknik " düzeyde açıklama yapar. Yani: Yayınlanan belgeler gerçek mi, değil mi? "Teknik" açıklama bu sorunun cevabını vermektir. Org. Başbuğ ise suçlamayı ve tehdit etmeyi seçti. Bu da belgelerin gerçekliğini " dolaylı olarak kabul ettiğini " gösteriyor. -Kıssadan Hisse: Türkiye eski Türkiye değil. İletişim araçlarının gelişmesi, okuryazarlığın artması, orta sınıflaşma, dünyaya açılma gibi etkenler, mevki makam sahiplerinin her dediğini kabul etme anlayışını değiştirdi. İnsanlar sorguluyor! ' En pasif kesim' sanılan ev kadınları dahi internet ve cep telefonu aracılığıyla tepkilerini dile getiriyor. " Vatan için ölmeye hazırım " diyenler bir şart koşuyor: " Ama komutanların doğru yaptığına, samimi olduklarına inanmam gerek. " O halde kurumların da otoriter zihniyeti terk etmesi gerek. Devir, bağırıp çağırma devri değil. Ruşen Çakır Yazara ulaşmak için : [email protected] Medya-TSK ilişkilerinde yeni bir dönem Org. Başbuğ’un, önceki gün Taraf Gazetesi’nde yayınlanan, dün de birçok gazete ve TV kanalı tarafından alıntılanan Aktütün saldırıyla ilgili haberlere cevap vermesi şaşırtıcı olmadı, fakat aşırı sert üslubu birçok açıdan şaşırtıcıydı. Önce Org. Başbuğ’un neden cevap verme noktasına gelmiş olabileceğine bakalım: 1) Üst düzey subaylara yönelik telefon ve ortam dinleme faaliyetlerinin son dönemde tırmanması ve bunların youtube başta olmak üzere bazı internet sitelerinde, hatta bazı gazetelerde yayınlanması 2) Org. Büyükanıt ve Org. Başbuğ başta olmak üzere üst düzey bazı subayların özel hayatları ve sağlık durumlarıyla ilgili doğru ya da yanlış bilgilerin medyada yer bulması 3) Genelkurmay’a ait çoğu gizli birçok kritik belge ve bilginin medyaya sızması 4) Bu belge ve bilgilerin, TSK’nın, özellikle terörle mücadelede başarısız olduğunu ya da yeterince başarılı olmadığını göstermek için kullanılması. Herkes yayınlıyor Org. Başbuğ’un Kara Kuvvetleri Komutanı’yken bu tür yayınlardan epey rahatsız olduğu biliniyordu. Genelkurmay Başkanı olmasından sonraysa yayınların durmadığını, tam tersine daha arttığını söyleyebiliriz. Özellikle Aktütün saldırısı medyada çok geniş ve özgür bir biçimde tartışıldı Org. Babaoğlu’nun golf oynarkenki fotoğrafları bu tartışmanın akışında epey etkili oldu nihayet Taraf Gazetesi istihbarat fotoğrafları ve raporlarını yayınlayarak, saldırının önceden bilindiğini ve anbean izlendiğini yazdı. Dolayısıyla Org. Başbuğ’un dünkü basın açıklamasını ilk olarak, “anlaşılan asker için bardak taşmış” şeklinde değerlendirebiliriz. Fakat burada çok önemli bir detayın altını çizmek gerekiyor: Örneğin Ergenekon soruşturmasının ilk aşamalarında Taraf Gazetesi bazı belge ve bilgileri yayınlar ertesi gün bunların aynılarını Taraf referansıyla Sabah, Star, Yeni Şafak, Zaman gibi gazetelerde görürdük. Yani bu tür yayınlar sadece “hükümete yakın” bilinen gazetelerle sınırlı kalırdı. Ancak son dönemde işin rengi değişti. Örneğin golf olayını ilk olarak Ertuğrul Özkök büyüttü ve diğerleri takip etti. En son Aktütün haberini de Milliyet, Vatan, Akşam gibi gazeteler sayfalarına taşıdı. Yani Org. Başbuğ “askeri yıpratma” olarak nitelediği yaklaşımın medyanın geneline sirayet ettiğini düşünüp buna engel olmak istemiş olabilir. Şaşırttı Org. Başbuğ TSK’ya yönelik bazı yayınlardan şikayet etmekte haklı mı, haksız mı? Bu tartışmayı, demokrasilerde basın özgürlüğünün hayati konumunu aklımızdan hiç çıkarmadan tabii ki yapmalıyız. Kimimiz yazılıp çizilenleri tamamen basın özgürlüğü kapsamında bulabilir kimimiz yayınlarda amacın üzüm yemek değil bağcı dövmek olduğunu düşünebilir kimimiz de bazı haber ve yorumlarda çizginin aşıldığını ileri sürebilir. Her ne olursa olsun, dünkü şaşırtıcı ölçüde aşırı sert üslubu nedeniyle Org. Başbuğ haksız bir pozisyona gelmiş gözüküyor. Terör, laiklik gibi konularda “şahin” olduğu kabul edilmekle birlikte yeni Genelkurmay Başkanı sakin ve soğukkanlı bir profil çiziyordu. Dün bu imajı ciddi olarak yara aldı. Yine dünkü kısa açıklamasında, Org. Başbuğ’un entelektüel birikiminin izlerini pek göremedik. En önemlisi, “bölücü terör örgütünün yaptığı eylemleri başarılı gibi gösterenler akan ve akacak olan her damla kanın sorumluluğuna ortak olurlar. Bunu herkesin iyi anlamasını istiyorum” ve “herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya davet ediyorum” sözlerini basın özgürlüğüyle bağdaştırabilmek imkansızdır. Dönüm noktası Dün medya-TSK ilişkilerinde yeni bir dönem başlamış olabilir. Tabii bugün gazetelerin bu olayı nasıl sunup yorumlayacakları çok önemli olacak. Buna bağlı olarak, Genelkurmay’ın genellikle olumlu tepkiler alan yeni medya stratejisinde de değişiklikler gündeme gelebilir. Şimdi soru şu: Medya Aktütün sonrası olduğu gibi TSK’yı tartışmaya devam mı edecek ya da askeri eleştirmekten geçmişte olduğu gibi genellikle uzak mı duracak? Yoksa arada bir formül mü geliştirilecek? Her ne olursa olsun Türkiye’nin terörle mücadelesi bütün bu gelişmelerden doğrudan ve olumsuz etkilecektir. ***** İç içe iki hayati soru Taraf Gazetesi’nin gizli Genelkurmay bilgi ve belgelerinden hareketle yaptığı yayınlar iki temel soruyu beraberinde getiriyor: 1) Bu belgeler sahici mi gazetenin bunlardan hareketle yaptığı, Dağlıca ve Aktütün saldırılarının önceden saptanmış olduğu gibi değerlendirmeler doğru mu? 2) Bu belgeleri kimler, hangi amaçla sızdırıyor? TSK’nın şu ana kadarki tepkilerinden belgelerin sahici olduğunu anlıyoruz. Ancak dün Org. Başbuğ’un da açıkça gösterdiği gibi, ordu üst kademesi, Taraf’ın bunlardan hareketle yaptığı yorumları, vardığı sonuçları yalanlıyor ve bunlara çok kızıyor. Genelkurmay, Dağlıca ve Aktütün baskınlarını kendi içinde inceliyor, fakat bunların sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmaları söz konusu olmayabilir. Veya yine birileri sızdırırsa o zaman belki öğrenebiliriz. Her ne kadar bu tür yayınları yapan meslektaşlarımız, “kaynağı değil içeriği tartışalım” deseler de bu belgeleri kimlerin, neden sızdırdığını bilmek de “vatandaşın bilgi edinme hakkı” kapsamına giriyor. Taraf Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar bir yazısında “Birkaç İyi Adam” adlı Amerikan filmine atıfta bulunarak bu bilgileri “ordu içindeki birkaç iyi kişi”nin sızdırdığını söylemişti ancak bu açıklamanın tam olarak tatminkâr olduğu söylenemez. Bu derece üst seviyede kritik bilgi ve belgelerin sistemli bir şekilde sızdırılması “birkaç kişi”den ziyade “birkaç odak”ın söz konusu olabileceğini düşündürtüyor. Bu noktada birçok spekülasyon yapıldı, daha da yapılacağa benziyor. Bu tartışmalara katkıda bulunmak için, ne zamandır polisi zor durumda bırakacak herhangi bir gizli belgenin, örneğin Hrant Dink Davası’ndaki “devlet sırrı 76 sayfa”nın medyaya sızdırılmadığını hatırlatalım. Dikkate değer iki yazıyı buraya aldım. Benzerleri onlarca var. Mehmet Barlas; Sorun bilgi sızması değil çok başlılık var demiş. Orada garip birşeyler var. Ruşen Çakır'ın yazısı farklı vecheleri ile olayı değerlendirmeyi hakediyor. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Aşağıda akşam gazetesinden bir alıntı var. Doğrusunu isterseniz bu bayanın henüz okuduğum ilk yazısı bu. İsmi de pek hoşuma gitmedi. Lakin yazı hayli önemli tespitlerle dolu. Buraya bugün üçüncü kez bir yazardan alıntı yapıyorum. Kendim yazmaya korktuğumdan değil ancak en az benim kadar etkili sözler edildiği için onlara bırakıyorum meseleyi. Belki de korkmuşumdur ne bileyim. Dünkü o açıklamalar bir de bugün Başbakan aynı tonda bir konuşma yapmış. Fazla sinir kişinin kendine zarar verir. Yanlış; ya o ya bu kadar yanlış. Başbakan büyük bir hata daha yapmıştır. Bana kalırsa Şemdinlideki Savcının görevden alınması hadisesindeki tavır alışla bugünkü arasında hata bakımından bir fark yok. Bir Başbakan, tabiki TSK'yı (biliyorum yazım yanlışı ama güzel oluyor) korumak zorundadır ama bu koruma ortada bir yanlış varsa onu yok sayma şeklinde olmamalıdır. Yanlışın sebebi dikkate alınarak birşeyler yapmalıdır. Şimdi insanları taraf olmaya çağırmak abesle iştigaldir. Ya onlardansınız ya bizden. Eee, biz onlardan değil sizdeniz o halde hiçbir hatanızı eleştiremeyecek miyiz? Açıklamaları okuduğunuzda; onları eleştirdiğimizde PKK'nın ekmeğine yağ sürmüş oluyoruz bu sebeple eleştiremezsiniz. Bu aynı zamanda bizde yanlış olsada olmaz manasına gelmemekte midir? Hasılı her iki açıklamada hoş olmamıştır. Önce Aktütün saldırısı olduğunda, Hava Kuvvetleri Komutanı’nın golf oynaması... Sonra ‘insansız keşif uçakları’ndan alınan görüntülerle, telsiz konuşmalarıyla, saldırı hazırlığının tespit edildiğinin ortaya çıkması... TSK, son zamanların en ağır eleştirileriyle karşı karşıya... Yalanlama da yok. Ancak yapıcı bir özeleştiri, tatmin edici bir açıklama yapmak yerine bu haberleri yayınlayanlar ‘terörist’ ilan ediliyor. ‘Tarafınızı seçin’ deniyor. Bu ne demek? Ya PKK’nın ya TSK’nın tarafındasın demek! Böyle bir anlayış hangi muasır medeniyette var? Org. İlker Başbuğ’un sert sözleri üzerine soğukkanlılıkla düşünelim: 1. ‘Dağlıca’dan sonra Aktütün baskını da biliniyordu’ demenin, teröristleri başarılı ilan etmekle ne alakası var? Asıl bu bilgiyi saklamak ‘akan ve akacak olan kanın sorumluluğuna ortak olmak’ değil midir? 2. Bu ülkede radikal Kürt milliyetçileri dışında kimsenin PKK’yı başarılı gösterme derdi olamaz. Başarı-başarısızlık kriterinden bakacak olursak, 28 yıldır süren bu savaş, sonlanmadığı için başarısızlıktır. 3. Elbette Aktütün’de bir kahramanlık destanı yazılmıştır, Dağlıca’da da yazılmıştır, Şırnak’ta da, Hakkari’de de... Askerlerin kahramanlığını ve kendini güvenini -haşa!- sorgulayan yok. Ancak siyasi yahut askeri, yönetimde ve istihbaratta sorunlar varsa, bunların ortaya çıkarılmasını ve çözülmesini istiyoruz. Bu istek, bizi terörist mi yapıyor yani? 4. ‘Sınırları aşan eleştiriler’ nedir, eleştirinin dozunu TSK nasıl belirleyecek, en önemlisi bu eleştiriler ‘doğru bilgiye’ dayanmıyorsa, gerçek nedir? Bunun cevabını da alamadık. 5. Başbuğ, ‘sistemli saldırılar karşısında, her ordunun vereceği cevap bellidir’ dedi. Ordunun ‘yanıtı’ genelde silahlı olur, bu durumda tanklar medya kurumlarına mı yönelecek demek? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak ne olup bittiğini öğrenme, sorgulama hakkımız olmalı. Ancak kol kırılır, yen içinde kalır hesabı, ‘söz konusu TSK olunca hiçbir şey sorgulanamaz’ deniyor. Nokta. Doğrusu Org. Başbuğ’un göreve gelmesiyle, TSK’nın daha farklı, daha modern ve yenilikçi bir iletişim stratejisi yürüteceğini umuyorduk. Sadece şeklen değil, içerik olarak da. Olamadı... Mehveş Evin Bugün Taraf'ın yapmış olduğu haberi eleştiren Salih Tuna; Taraf'ın haberi verişinin bir noktasındaki hataya değinmişti. Genel Kurmay, 25 kadar PKK'lının öldürüldüğü (etkisiz hale getirmek dedikleri şeyden nefret ediyorum öldürüldüyse öldürüldü deyin) nü söylüyor ancak orada ölen gerçek 5 kişiymiş diye belirten Taraf'ın bu noktada büyük bir hata yaptığını ve amacını bir nebze olsun belli ettiğini beyan ediyordu. Yani ki bu sayının olduğundan az gösterilmesi verilen mücadeleyi olumsuz etkiyeleyebileceği ve bu haberin herhangi bir olumlu getirisinin olmadığını Taraf'ın bileceğini belirtiyordu. Ama Salih Tuna'da bütün bunlara rağmen Taraf'ın haberinin yalanlanmadığına dikkat çekiyordu. Sabahleyin Star Televizyonunca ilk iki görüntüde belirtilen yerlerin koordinatlarının hesaplanması sonucu farklı yerler olduğu belirtildi demiştim. Bugün, Timetürk'ten açıklama gelmiş Star'ın bu haberine ve Star ve Kanal 1'in kullandıkları görüntülerin Tarafça ortaya konulan görüntüler değil farklı görüntüler olduğu belirtilmiş. Ve süper bir başlıkla veda... Nuh Gönültaş başlığın sahibi... BİRİNCİ TEHDİT ARTIK TARAF! Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Bekir COŞKUN [email protected] Bize ağlamak düşer... TASALANMAYIN birazdan geçecek. Gazetelerdeki "Yüreklere ateş düştü" manşetleri unutulacak, televizyondakiler "gazoz kapaklarını" konuşmaya dönecekler, siyasetçiler içlerinden "işte unutuldu gitti" diyerek ve sırıtarak dolanacaklar, Genelkurmay yine Kuzey Irak?a kaç sorti yaptıklarını açıklayacak. Sizler unutacaksınız... Ben unutacağım... Sadece orada bir yığma evde, bir gelin gizli gizli ağlayacak, bir anne sabahlara kadar acı çekecek ve bir çocuk okulda "Bu şehit çocuğudur" diye başının okşanmasını boşu boşuna bekleyecek. * Niçin?.. Çünkü kimliğini yitirmiş toplumlar böyle yaparlar. O şanlı-şerefli savaşları bile inkár eden, bir ulusun şahlanışını dahi küçümseyen... Kutsal savaşının yiğit komutanı Mustafa?sına küfredenleri başına taç yapan... İslam áleminin son asırlarda kazandığı tek şanlı zaferin kurduğu cumhuriyetini tekmeleyen halklar... İşte böyle olurlar... Silik... Ezik... Çaresiz... * PKK Kuzey Irak?ta, Genelkurmay?ın yaptığı açıklamaya göre asıl saldırı oradan yapıldı. Kuzey Irak ABD?nin, Kuzey Irak ordusu ABD?nin, cumhurbaşkanları ABD?nin, başbakanları ABD?nin, hükümetleri ABD?nin, bize verilen istihbarat ABD?nin, kurşun atacaksak o yana izin ABD?nin... ABD; bu utanmadan şehit cenazelerine gidenlerin strateji ortağı. Yapıştıkları kuyruk... Sıkıysa Türkiye?yi yönetenler, ağızlarını açıp birkaç laf dahi etseler ya ABD?ye... Ne gezer?.. ************* * O zaman bize ağlamak düşer. Ve unutmak... Yolunu kaybetmiş milletlerin yazgısıdır bu... Kaybettiği değerlerden, unuttuğu tarihinden, büyük kahramanlarına ihanetlerinden, varlık nedenlerine vefasızlıklarından sonra, geriye bu kalır: Ağlamak ve unutmak... Fazla söze gerek yok! Bulduğu her fırsatta ordumuza sataşanlara cevaptır bu yazı, kasıt mı var diye sorup, o kasıtı açıklamayıp, ortada bırakanlara, her ne cenahtan olursa olsun, her ne veche ile olursa olsun! Acı ama ne yazık ki gerçek! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Davut, Bekir Coşkun abinin bu buruk/enfes yazısını ben de okumuştum, eklenecek bir şey yok... Fakat ben bu alt başlığında artık bana öğürtü getirten bazı paçavra isimlerinin geçtiği başlığa yorum yazmayacağım. Bazı paralel gazetelerden alıntılar da hayret verici: Mehveş Evin imzalı yazının dikkate neresi değer anlamadım. Söz konusu olan YALAN HABER! DÜZMECE, UYDURMACA, KURMACA HABER YAHU! Hangi eleştiri hakkı, hangi haber alma hakkı? Emre Aköz imzalı alıntı daha da feci. Başbuğ Aktütün "belgelerinden" söz etmeyen gazeteyi seviyormuş. Ne belgesi yahu? Düzmece, kurmaca, montaj, sahtecilik ürünü yalanlara "belge" dendiği nerde duyulmuş? Arkadaşa bu yazıların nesini beğenip buraya aldığını sormuyorum, çünkü cevap beklemiyorum, çünkü yanıt yazmayacağım! Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Fazla söze gerek yok! Bulduğu her fırsatta ordumuza sataşanlara cevaptır bu yazı, kasıt mı var diye sorup, o kasıtı açıklamayıp, ortada bırakanlara, her ne cenahtan olursa olsun, her ne veche ile olursa olsun! Acı ama ne yazık ki gerçek! Dolaşıp duruyoruz aynı kapıya çıkıyoruz.Dolaşıp durmayı bıraksak ta o kapının önünde dursak o kapıyı açsak fena olmaz mı? Bı yazıyı olduğu gibi kabul edenlerin fikir savaşı neden oluyor o zaman? Demek ki birbirimizi hala anlayamıyoruz. Gönlümüz bir,duygularımız bir ama bir türlü onu istediğimiz gibi yazamıyoruz. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Dolaşıp duruyoruz aynı kapıya çıkıyoruz.Dolaşıp durmayı bıraksak ta o kapının önünde dursak o kapıyı açsak fena olmaz mı?Bı yazıyı olduğu gibi kabul edenlerin fikir savaşı neden oluyor o zaman? Demek ki birbirimizi hala anlayamıyoruz. Gönlümüz bir,duygularımız bir ama bir türlü onu istediğimiz gibi yazamıyoruz. Sn.Gugukçuk, Buyrun, siz yazın o zaman olay neymiş bizde bilelim. Edebiyat parçalamaya gerek yok, bilmece çözdürmeyin bana. Saygılar. Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 gunlerdir askerimize saldıran bu arkadasları merak ediyorum.. simdi siyaset meydanını izliyorlar mı show tvde yayınlanan? amacları sorularına cevap bulmak mı? yoksa onlara emredileni yapmak mı? ******* bugun malum medyanın her yazdıgnı buraya tasıyanlar, savunanlar ne yaptıgını biliyor diye dusunuyorum... yoksa papaganlardan farkları kalmazdı... bilincli yapıyorsunuz ne yapıyorsanız... bu vatan bunu unutmaz..!!!! Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2008 yıllardır bizzat pkk ya yardım ve yataklık yapan barzani-talabaniyle masaya oturanlar pazarlık yapanlar kim? apyla masaya oturup pazarlık yapan vatan haini olmazmıydı? simdi barzani apo talabani arasında ne fark var? ama sizin derdiniz bu değil.. sizin derdiniz pkkyla masaya oturanlara hesap sormak değil.. sizin derdiniz cephede canını veren askere komutanına hesap sormak..!!!! 1 senedir elinde savş acma yetkisi olan hukumet bu yetkiyi bir kez olsun kullanmadı.. gitti abdeden izin istedi sonucta hicbirsey alamadı.. bugune kadar son bir yılda onlarca sehit verdik sorumlusu olarak simdi askeri gosteriyorlar... kalkmıslar barzaniyle masaya oturacaklarını söyluyorlar.. bu vatana ihanet eden kimdir? bu ülkenin ordusumu? yoksa ona saldırmayı fırsat bilip elinden gelnei ardına koymayanlar mı? bugun Türk ordusuna saldırmak icin elinden geleni yapanlar, agzına geleni soyleyenler bu hırslarını akp iktidara geldiginden beri akpnin yapmadıklarını neden sorgulamadılar, akpnin 2002 yılında tamamen bitirebilecegi bir terörü bitirmemsini neden sorgulamazlar? neden gercek suclular bu kadar bariz ortadayken kör sagır dilsizler ama Türk Ordusunu karsısında bulunca hepsi demokrasi havarisi kesilirler? amacınız ne? Durmak Yok Yola Devam..!!!!!!! cevap mı istiyorsunuz? amacınız gercekleri ogrenmek mi? Siyaset meydanını izleyin... ama sanmıyorum orda konusulanlara bile bir kulp bulursunuz siz... Türk tarihinin hangi döneminde vardı sizin gibiler merak ediyorum... Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Fazla söze gerek yok! Bulduğu her fırsatta ordumuza sataşanlara cevaptır bu yazı, kasıt mı var diye sorup, o kasıtı açıklamayıp, ortada bırakanlara, her ne cenahtan olursa olsun, her ne veche ile olursa olsun! Acı ama ne yazık ki gerçek! Dahası Bekir Coşkun'un yazısının bir yerinde çok pis bir şey var ve tutup ta bana bu yazı cevaptır dediğinizde onunla da nitelemiş olursunuz. ****************** Kasıt mı var diye sorduğunuzda ben kasıtı açıkladım. Raporların sızdırılması kasıtsız mı? O halde raporlar ve görüntü nasıl/niye sızdırıldı. İçerde bir çekişme mi var diye sormadım mı? Yukardaki Bekir Çoşkun'un yazısının başlangıç kısmı gerçekten çok hoş. Ama orduya sataşmayla ne alakası var benim yazdıklarımın. Ordunun içerisinden birileri birşeyleri yanlış yapıyorlar bu orduya sataşmak değil yanlışı yapana sataşmaktır. Davut, Bekir Coşkun abinin bu buruk/enfes yazısını ben de okumuştum, eklenecek bir şey yok... Fakat ben bu alt başlığında artık bana öğürtü getirten bazı paçavra isimlerinin geçtiği başlığa yorum yazmayacağım. Bazı paralel gazetelerden alıntılar da hayret verici: Mehveş Evin imzalı yazının dikkate neresi değer anlamadım. Söz konusu olan YALAN HABER! DÜZMECE, UYDURMACA, KURMACA HABER YAHU! Hangi eleştiri hakkı, hangi haber alma hakkı? Emre Aköz imzalı alıntı daha da feci. Başbuğ Aktütün "belgelerinden" söz etmeyen gazeteyi seviyormuş. Ne belgesi yahu? Düzmece, kurmaca, montaj, sahtecilik ürünü yalanlara "belge" dendiği nerde duyulmuş? Arkadaşa bu yazıların nesini beğenip buraya aldığını sormuyorum, çünkü cevap beklemiyorum, çünkü yanıt yazmayacağım! Genel Kurmay çıkıp da haberlerin yalan/düzmece olduğunu belirtebilirdi. Ne oldu. Tehdit. Herkes Tarafını seçsin oldu. Ne tarafı, neyin tarafı. Ortada rapor var doğru mu yanlış mı? Ortada görüntüler var doğru mu yanlış mı? Ben; iki cenahın da dile getirdiği şeyleri belirtip star aksini söylüyor taraf aksini söylüyor dedim. Ama yazıları okumayan, kendilerine malum olanlar buraya çıkıp da bana cevap vermeye kalkıyorlar. Neyse kapasitenize veriyorum. gunlerdir askerimize saldıran bu arkadasları merak ediyorum.. simdi siyaset meydanını izliyorlar mı show tvde yayınlanan? amacları sorularına cevap bulmak mı? yoksa onlara emredileni yapmak mı? ******* bugun malum medyanın her yazdıgnı buraya tasıyanlar, savunanlar ne yaptıgını biliyor diye dusunuyorum... yoksa papaganlardan farkları kalmazdı... bilincli yapıyorsunuz ne yapıyorsanız... bu vatan bunu unutmaz..!!!! Hayır, siyaset meydanını izlemiyorum. Ve askere bir daha saldırdığımı söylerseniz kötü ***** edeceğim. Bana birşey emredildiği yok size var mı? Malum medya derken anlaşılıyor ki siz sadece bir kısım medyayı takip ediyorsunuz. Milliyet, Sabah, Hürriyet, Yenişafak, Bugün, Taraf, Radikal, Star gazetesi yazarlarından birçoğu ortada garabet olduğunu ve Genel Kurmay'ın açıklamaları (hele de son açıklaması) nın yanlış olduğunu belirttiler. Bunlar malum medya olduğuna göre ; sahi kuzum siz hangi gazeteleri okuyorsunuz. Ya da şöyle sorayım. Bir aydınlık bir Cumhuriyet mi? Malum medyaya bakın. Bir daha adam gibi okuyup, adam gibi antitezlerinizi ortaya koyarsınız. Ben, konunun bütün vechelerini ortaya koymaya çalışıyorum ancak yine de gördüğüm garabete yakın yorumları fazlasıyla dikkate alıyorum. Ancak siz körü körüne itaat ediyorsunuz anlaşılan ve her defasında askere saldırılıyor yok şuraya saldırılıyor yok buraya saldırılıyor... Yıpratmamaya ordudan başladık Hocam, Aktütün Karakolu'nda 17 askerimizi şehit eden PKK'lıların saldırı hazırlıkları bir ay boyunca casus uçaklar sayesinde dakika dakika izlenmiş. Silahları katırlarla taşımışlar. Görüntüleri televizyonda seyrettik... Bunun üzerine Genelkurmay Başkanı bir basın toplantısı düzenledi ve bu konulara ilişkin bilgileri sızdıranlar ile o gizli bilgileri kullananlar hakkında adli işlemler başlatıldığını söyledi. Çok sinirliydi konuşurken. Şimdi benim kafam karıştı. O görüntüleri yayınlamak mı suç, yoksa... ? Lafı uzatma Çekirge! Askerimizi yıpratmayalım! Ordu bizim gözbebeğimiz! * * * İşkenceye sıfır tolerans denmesine rağmen bir gencimiz işkence yüzünden hayatını kaybetti. Cezaevlerinin durumu nedir Hocam? ? Tek olayı genellemek doğru olmaz. Nitekim ülke tarihinde ilk defa devlet bu cinayet dolayısıyla özür diledi. Cezaevlerini yıpratmayalım! * * * Hocam, araştırmacı gazeteci Uğur Dündar ve ekibinin ve o yöntemle çalışan diğer programcıların, yıllar boyunca yaptığı yıldırım baskınlar sayesinde, merdiven altı üretimlerin sağlıksız şekilde yapıldığı, toplum sağlığını tehdit eden gıda maddelerinin piyasaya fütursuzca sürüldüğü defalarca ortaya serildi. Bu tür uygulamalar caydırıcı bulunmuyor olmalı ki merdiven altı tabir edilen üretimler devam ediyor. ? Üreticilerimizi yıpratmayalım Çekirge! * * * Polis önüne gelene dayak atma yetkisine sahip midir Hocam? Daha geçenlerde saldırı sonucu yaralanıp kucağında şehit olan polis eşini toprağa veren ve kendisi de polis olan kadın bile, kardeşleriyle birlikte şehitlikten dönerken, Vatan Caddesi üzerinde polisler tarafından dövüldüler. ? Çekirge, belli ki yanlışlık olmuş. Polisimizi yıpratmak doğru değil! * * * Hocam, galiba müşteri velinimetimizdir anlayışı kaybolmuş artık. Alışveriş yaparken dikkat ediyorum, kimi esnaf müşterisini kandırmak için... ? Esnafı yıpratacaksan hiç ağzını açma Çekirge! * * * Hocam okullarda... ? Eğitim camiamızı yıpratmak için söze başladığını sezer gibiyim Çekirge! * * * Efendim doktorlar... ? Sağlık camiamıza laf söyletmem Çekirge! Yıpratamayız! * * * Ama Hocam... ? Uzatma Çekirge! * * * Hocam ben diyorum ki... ? Bak, sözümü dinle! Yıpratmak yok! Uzatmak yok! Bir uzatırsın, iki uzatırsın, üçüncüde kısaltırlar Çekirge! * * * Tamam, anladım Hocam. Kimseyi yıpratmayalım... Yalnız, böyle böyle vatandaş yıpranıyor, bütünüyle ülke yıpranıyor, haberiniz olsun... Bu arada hiddetle öğüt verirken, yoldaki köpek pisliğine bastınız Hocam... Söylemeye çalıştım ama sözümü kestiniz, dinlemediniz. ? Hay aksi! Ben de ayağımın altındaki o yumuşaklık neydi diyorum! İnsan âmâ olunca... Kim temizleyecek şimdi bu pisliği? * * * Son durumu açıklamak için bilgi notu: Çekirge o pisliği temizlemeyi düşünmüştür lakin aldığı derslerden dolayı, hocasının ayakkabılarını yıpratmaktan çekindiği için dokunmamıştır. Mehmet Şeker/YeniŞafak/Dün Ordu kendini yıpratmazsa kimse onu yıpratamaz. Ordunun içinden birileri haber sızdırıyor. Birileri kendilerine ulaştırılan bilgiyi dikkate alıp birşey yaptı mı yapmadı mı açıklama yapılmıyor, görüntüler doğru mu açıklama yapılmıyor, raporlarda yazılanlar doğru mu açıklama yapılmıyor ondan sonra da orduyu yıpratıyorsunuz tarafınızı seçin. Orduyu sizin gibiler yıpratıyor farkında mısınız. Çürük yumurta varsa temizlemezseniz çürük yumurta ile dolu bir sepetle bir şeyler yapmanız gerektiğinde yapamazsınız. Akil adamlar karşısındakinin amacını sormazlar. Cephede canını veren askere yardım etmeyenler varsa onlardan hesap soracağız. Yanlış yapan bir ****** varsa onun yüzünden ölen gencecik kardeşlerimin hesabını sormaktır. Siz neyin hesabını soruyorsunuz. Soru: O cephede savaşıp da canlarını veren kardeşlerimiz; istihbaratın dikkate alınmaması, yeterli destek gönderilmemesi nedeniyle şehit olduysalar siz hesap sormayacak mısınız? Kol kırılıp yen içinde mi kalacak? Kırılan kol kimin kolu? Siz bunun cevabını verin. Askere (bazılarına) laf veriliyor diye böylesi bir hata cezasız mı kalacak ve böylesi hatalara daha da yol verebilecek insanlar hala orada barınacaklar mı? NOT: Başından beridir askerin herşeyi doğru yaptığına itibar ediyorsunuz ve yazdıklarınızı buna göre yazıyorsunuz. Tersini bir saniye düşünün ve 17 şehidimizi hatırlayın. Bu gençlerin boşyere (hiçbir şehit boşa ölmez ama...) ölmüş olabileceğini düşünün. Şimdi ondan sonra adam gibi bir cevap verin. Ordu orada o gün tamamen doğru şeyler de yapmış olabilir. İstihbaratı doğru değerlendirip vakti ve zamanında doğru şeyleri kesinlikle yapmış olabilir. O zaman çıkıp bunları açıklayacak. Zira doğru olmadığını söyleyenler var ve bu sesleri tüm dünya duydu. Ordu tehdit ediyor. Tehdit savunacak birşeyleri olmayanların başvuracağı bir yöntemdir. Nefret ederim. Bir kısmı doğruysa bir kısmı doğru desin hepsi yanlışsa tek tek yanlışlar ortaya konsun. Ve bizlerin kafasındaki soru işaretleri giderilsin. Soru işaretlerini gidermeyip de bir de yayın yasağı (bir yazar hayır bu yayın yasağı değil demiş ancak neyin bu yasağın kapsamına girip girmediğini tam olarak bilmek mümkün olmayacağı için bu aslında tam manasıyla bir yayın yasağıdır) konulması iyice içinden çıkılmaz bir noktaya götürmüştür işi. ******* Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Şu anda önemli olan bu bilgilerin sızması değil. Yada birinci öncelik bu değil. Bu bilgiler doğru mu? Görüntüleri izleyip haberi okumuş olsanız gerektir. O görüntüler ve bahse konu haber bilgilerin sızmasından çok daha büyük bir önemi hakediyor. Birileri görevini yapmıyor ve bizim çocuklarımız ateşin içinde kalıyor. Bunun böyle olmasını Fetullahçılar da sağlamış olabilir (komplo teorisinin bu kadarı-varya işler iyice zıvanadan çıktı) veya inanılmaz bir ihmalkarlık vardır. Bu kadar ihmal ancak kasıtla mümkündür demiştim bir tarihte. İnşallah haber yasağı filan alınmaz. İşkence ile ilgili Mahkeme haber yasağı koymuş bugün. Daha önce de Dağlıca hakkında başka bir mahkeme haber yasağı koymuştu. İnşallah olay, sarahate kavuşturulur ve varsa çürük yumurtalar ayrılır. ? Pardon dostum. Bir ülkenin ordusunun subaylarının telefon görüşmelerinin, başbaşa yaptıkları görüşmelerin dinlenmesi, askeri gizli belgelerin kimi yayın organlarına servis edilmesi mi öncelikli değil ? Sadece orduyu yıpratmak için bir yayın kuruluşu bulunmasıda mı öncelikli değil ? İnsansız uçakların PKK'lıların hergün cirit attığı kandil dağında çektiği görüntüleri, bayraktepe mevziinin önünde çekilmiş gibi yayınlayıp biliçli ve sistematik bir ordu karşıtı kampanya yürütülmesi mi öncelikli değil ? Yalan haberlerle ordunun yıpratılması da mı öncelikli değil ? askerlerin şehit olmasının, orduyu yıpratmak için bir fırsat olarak görülmesi mi önemli değil? Bu önemli değilse. PKK niçin eylem yapıyor ki? PKK'nın temel hedeflerinden birisi bu değil mi ? Bir ülkenin ordusuna karşı sistematik bir operasyon yürütülüyor olması mı öncelikli değil ? Fatih Altaylı'nın dediği gibi hiçbir demokratik ülkede, orduya karşı böyle bir kampanya yürütülmez. yürütülemez. Ordu içinde şeriatçı yapılanmalarla bağlantısı olan kadrolar ya da istihbarat servisleri tarafından belgelerin, sadece orduyu yıpratmak için kurulduğu, bu amaçla gazetecilik mesleği boyunca ABD'de görev yapmış kadroların bile Türkiye'ye getirildiği, finans kaynakları meçhul bir gazeteye servis edilmesi. En öncelikli ve önemli sorunlardan birisidir. Zira bu, ana gündemi ordu olan, TSK görüşleriyle temelden tabana tabana zıt olan bir gazeteye servis ediliyorsa, pekala PKK'ya da servis edilebilir. ediliyordurda. Yabancı bir gizli servis tarafından servis edildiği uç bir komplo teorisi olduğuna göre. Yüksek Askeri Şura'da, bir tarikat şeyhinin ayaklarını öpen bir subayın görüntüleri kendisine izlettirildiği halde, o subayın ordudan ihracının altına bile başbakan sıfatıyla "muhalefet şerhi" şerhi düşüldüğünü unutmamak lazım. Sızmaların Jandarma'yan yapılıyor olması ile şeriatçı kadrolaşmanın içişleri bakanlığında ayyuka çıkmış olması birbirinden bağımsız değildir. Gerek ordunun gerekse devletin teröre karşı silahla mücadele etmesine karşı olan bir gazeteye servis ediliyor olmasıda bilgilerin, sistematik bir yıpratma harekatının göstergesidir. Eski Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt söylemişti ;"Dünyada bu kadra saldırıya uğrayan başka bir silahlı kuvvetler var mı". gerçekten Sırf ona muhalefet etmek için bir gazete kurulan. Subaylarının telefonları ve mekan görüşmeleri dinlenen. Generallerinin atalarının ırkları dini inançları üzerine araştırmalar yapılan. Futbolcu, manken, oyuncular hakkında yapılan paparrazi tarzı haberlerle belden aşağı vurmaya çalışılan. böyle başka bir ordu var mıdır gerçekten ? Bu kampayanlar o kadarki artık. Kampayanları kendilerini okuyanlarda öyle bir başarı sağlamışki. Düne kadar tümden destekledikleri, her açıklamasını sür manşetten yayınladıkları Erdoğan'ın orduyu yıpratmaya yönelik söylediği sözlere, okuyucu tepkilerine bakıyorum ; KÖRLE YATAN SASI KALKARMIS; yazıklar olsun!!!!!!! SANA OY VEREN ELLERİM KIRILSIN!!!!! Erdoğanda diğerleri gibi asker ****** çıktı korkak başbakan Başbakanın askere sahip çıkması kendisine yakın olan gazetelerin okuyucularında bile böylesine öfke uyandırıyorsa. Bu kampanya baya yol katetmiş demektir. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 birinci öncelik bu değil Birinci öncelik ne demektir CYRANO, Dostum 17 şehit var ortada ve 2 öncelik sıralaması yapıyor olduğunuzda 17 şehitin şehadetinin nedeni mi sorgularsın ilk önce (şehadetlerinden hemen sonra) yoksa ordu içerisinde oluşmuş bulunan karşıt görüşlülerin varlığını mı? İkisi birbirinden bağımsız mı? Bağımlı olabilir ancak ilk önce veya birinci öncelik olarak 17 şehidit şehadetinin nedeni bana kalırsa birinci önceliktir. Diğerlerine gelince; Taraf ilgili haberi yayınladıktan sonra hepimiz beklemedik mi bu haberlerin Genel Kurmay Başkanlığınca yalanlanmasını. Beklemedik mi haaa...Çıkıp, haberler yalan, kadrajla dolu şurada belirtilen görüntü ora değil şuradır. Jandarma raporlarında belirtilen yalandır. İstihbarat raporlarının gereği yapılmıştır deseydiler ölürler miydi? Şimdi insanlar 17 genç boşu boşuna ölmüş diye düşünmüyorlar mı? Biri çıkıp da insanların içine bir damla su serpse olmaz mıydı? Star ve Kanal 1 çıkıp kendilerince o görüntüler oraya ait değil dedi. Ertesi gün timetürk ve Taraf biz haritacılara ilgili koordinatları incelettik Bayraktepe dediler. En güvenilir bilgiyi Genel Kurmay Başkanlığı verecekti onlarda üstün körü yalan yanlış bilgilerle TSK'ya saldırıldığını söylediler. Yahu arkadaş hangi bilgiler (veya hepsi yalansa da belirtin) yanlışsa ortaya koysanıza. Bir gazete veya yayın kuruluşu tamamen ordu karşıtlığı için kurulmuş olabilir. Ordunun buna karşı alacağı tavır yasaklamak değil hata yapmamaktır. Ordunun bilmediği birşey midir yıpratılmak istendiği. 28 Şubat gibi bir sürecin mimarı olmuş bir orduyu yıpratmak isteyecek birçok yer vardır. Bu bilinen birşeydir. Şimdi oturup şunu düşünmemiz lazım. Evet ordu yıpratılmak isteniyor birileri tarafından pekiyi ordu kendini yıprattırmamak için ne yapıyor. Asker çıkıp açıklama yapmalıdır. Yürütülen bir soruşturma var deniyor. Şu an asker ne olup bittiğini bilmiyor mu orada. Haa, soruşturmanın sonuna kadar açıklanamaz haa... PKK'nın temel hedeflerinden birinin orduyu yıpratmak olduğunu düşünmüyorum. Sadece amaca yönelik bir araç olabilir. Haa, bu çok şeyi mi değiştiriyor. Aslında değiştirmiyor. İnsansız uçakların kandil dağıyla ilgili çektiği görüntüden bahsetmişsin. Bak, o açıklamayı Genel Kurmay yapmıyor yada düne kadar yapmamıştı bugün yaptı mı bilmiyorum. Niye o açıklamayı Star veya Kanal 1 yapıyor da Genel Kurmay olarak sen ilgili koordinatları görüntüleri nereye tekabül ettiğini belirtmiyorsun. Kusura bakma CYRANO, ikimiz de ordunun PKK'ya karşı ne çetin bir mücadele verdiğini biliyoruz. İkimiz de PKK'dan nefret ediyoruz. Ancak; ben Genel Kurmay Başkanlığının 17 şehit askerimizle ilgili bu meselede sınavı veremediğini düşünüyorum. Sen, bunun nedeninin Taraf gibi bazı yayınlar olduğunu söylüyorsun ben de hayır Taraf zaten yapacağı haberi yapıyor ancak Taraf hangi haberi yaparsa yapsın eğer yaptığı yalan/yanlış ise Genel Kurmay olarak sizin yapacağınız doğruları belirtmektir diyorum. Şimdi anlaşılmayan bir durum var mı? Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 ...Şimdi anlaşılmayan bir durum var mı? Belgeler,bilgiler,görüntüler gönderildikten sonra açıklama geldi. Şimdi anlaşılmayan durum var mıdır, varsa nedir? Zamanlaması mı? Ezbere cevap verilmemesi mi? Veya birbaşka şey mi? Merak ettim. Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2008 17 ŞEHİT BİR PAŞA EDER Mİ? Dünya tarihinde görülmüş birşey mi bir savaşta 17 er için bir paşanın feda edildiği? Edilmez. Bilmemiz gerekirdi. 17 basit asker için o kadar yıldıza kıyılmaz. Savaşın mantığına aykırı. Yine bilmemiz gerekirdi. Türkiye'de siyaset savaşın boyut değiştirimiş halidir. Tüm siyasal pozisyonlar da savaş koşullarına uygundur. Cepheler kazılmıştır, ilk siren sesinde herkes siperine koşar ve savaşta artık her şey meşrudur. Hakikatler ikiye ayrılır burada. İşinize yarayanlar yaramayanlar, sizinkiler, onlarınkiler. Hakikat kurşun gibi, havan gibidir. Bizim hakikatimiz değilse, üzerimize, üzerimize gelir, tehlikelidir. Hakikat üzerinize geliyorsa ona karşı elinize ne geçtiyse, balta, kazma, orak, çekiç, iftira, komplo, dezenformasyon, saldırmak sonuna kadar meşrudur. TARAF RUTİN DIŞINA ÇIKTI Rutin dışına çıktı bu gazete, boş yere gerginlik çıkardı. Ağızların tadını bozdu. Rutin şuydu. 17 şehit haberini alınca birinci gün kahrolmak, dövünmek, varsa gözlerinden iki damla gözyaşı dökmek. İkinci gün bu gariban çocukların hayat hikayelerini, en sevdiği şarkıları, sevgilileri ile ilgili ne varsa gezetenize koymak. Kahramanlık destanlarını tüketmek. 'Siz olmasanız biz burada olamazdık' edebiyatının dibine vurmak. Üçüncü gün cenaze günüdür. Hep hor görülmüş o gencecik erlerin bedenleri bayrağa sarılı tabutlar içinde taht misali o soğuk musalla taşlarında bir namazlık saltanat yaşar. Sonra.. ÜÇ GÜN SONRA UNUTULUR Üç gün sonra kimse onları hatırlamaz. Acılı anneleri, babaları öyle ortada kalır. Meclis köşelerinde diğer çocuklarına iş için gidep gelirken horlanır. İşte bu kez öyle olmadı. Bir gazete rutin dışına çıktı. Bir gazete o çocukları, görkemli cenazeleri dağılınca, arkalarından söylenen kahramanlık türküleri kesilince, medyadaki hamaset tükenince hatırladı. Ve sadece onlar için hiç bilmediği, el yordamıyla hereket ettiği tehlikeli yasaklı askeri bölgeye girdi. Şehit ailelerinin bile alınmadığı o yasaklı alana. 'Çocuğum nerede, nasıl ve neden öldü' sorularının ağza tıkıldığı, çocuklarına otopsi yaptırmak isteyen annelere hain gözüyle bakıldığı, çocuklarının gömüleceği mezara bile devletin karar verdiği yasak bölgeye. Bugüne kadar kimsenin girmeye cesaret edemediği, mayınlarla, örümcek ağlarıyla kaplı, bilinmez, akıl sır ermez, korkutucu askeri alana. Öyle şeyler gördük ki orada, öyle karanlık işbirlikleri, öyle iktidar ilişkileri, öyle vurdumduymazlıklar, öyle basiretsizlikler, ihanetler, ihmaller. Öfkeden deliye döndük. Bekledik ki bizim gibi bunları görenler de öfkeden deliye dönsün, bir kereliğine olsun kafalarını cephelerinden çıkarsınlar, hesap sorsunlar, bir açıklama beklesinler. AHMET HAKAN BENİ ŞAŞIRTTI Ve bir sürpriz oldu. Bunca garip ilişki ağına, üzerimize çökmüş iktidar bloklarına rağmen medyadan cesur sesler çıktı. Hürriyet'ten Ahmet Hakan, Milliyet'ten Sedat Ergin beni en çok şaşırtanlardı. Sonra birileri yine savaşta oludğumuzu hatırladı ve savaşta 17 er için bir paşanın feda edilemeyeceğini hatırladı. Savaş baltalarını çıkardı. Kabuslarına giren o 17 şehidi bağırıp çağırarak başından savabileceğini zanneden bol yıldızlı, kudretli beş paşanın arkasında saf tuttu. Fatih Altaylılar, Uğur Dündarlar, Yılmaz Özdiller işte bugün için doğmuştu. Gerektiğinde paşalar için fedailik yapmak, en akla gelmedik iftiralarla gözü kalapı saldırmak, dezenformasyon yapmak, montaj, komplo, iftira diye bağırmak, bağırlarını açıp kendilerini ortalara atmak için. Necip fazıl hayranı, Milli Türk telebe Birliği sempatizanı, Milli Görüşçü günlerinden Tayyip Erdoğan'ın, Abdullah Gül'ün beyinlerine yerleştirilmiş 'devlet ebed müddet', 'Allah devletimize zarar vermesin', ' peygamber ocağı ordu' çiplerinin zamanlaması da kudretli paşanın haşmetli bağırtılarıyla devreye girdi. Erdoğan'ın öfkeli gözlerinin içine bakarak muhafazakar-demokratlık tezleri uyduran kişisel akademisyeni, liderinin en savunulmayacak böyle bir gününde bile bokundan boncuk çıkarsın diye vardı. Memleketin dindarlarının basiretinden fersah fersah geride kalmış, Akif'i bir çağ geriden izleyen, 3.dünyacı İslamcılardan 'sivil servislerle' Başbakan-Başbuğ muhabbetinin örselendiği komplo teorilerinden başka ne beklenebilirdi ki? KURUMLARI YIPRATMAMAK LAZIM GEYİKLERİ AKP'lilik ile demokratlık arasında sıkışan için tek çare 'Ama kurumları yıpratmamak lazım' geyiklerindeydi. Bu savaşa kendini fena halde kaptırmış, bütün siyaseti güç meselesi şeklinde okumaktan hakikate karşı duyarsızlaşmış bazı demokratlar için de 'Taraf iyi paşa Başbuğ'u zor durumda bırakmaya çalışan Ergenekoncu askerlerin oyununa gelmişti.' Görüyorsunuz. Bu kadar büyük bir kavgada, böylesine büyük hesaplaşmalarda, akıl sır ermez uluslararası komplolarda, dünya düzeni, derin devlet analizlerinde kimin umurundaydı 17 çocuğun ölümünde ihmal olup olmadığı? Hakikat terazileri şaşırmış, 'siperlere borusuyla' vicdanlarını atkarının terkislerine atan kurşun askerler için sahici Mehmetçiklerin kısa ve değersiz ömürlerinin bir kıymeti olabilir miydi? '17 ÖLÜ ÇOCUK İÇİN BUNLAR DEĞER MİYDİ?' O 17 çocuk için on bin yıllık devlet geleneğimizin köküne kibrit suyu dökmek caiz miydi? O 17 ölü çocuk için medyada gerginlik çıkarmak, hükümet-ordu ilişkilerini bozmak, orduyu yıpratmak, paşaların tatlı canlarını sıkmak, onları öfkelendirmek reva mıydı? O 17 çocuk için beş paşaya kıyılır mıydı? O 17 çocuk için cumhuriyetimizin temeli ordunun yıpratılmasına göz yumulur muydu? O 17 çocuk bu kadar mesele yapılıp, ekonomik kriz gibi meseleler ikinci plana atılır mıydı? KAPATALIM KONUYU ÖNÜMÜZDEKİ ŞEHİTLERE BAKALIM 17 çocuk için 10 gündür konuşuyoruz işte. Yeter bu kadarı onlara. Ölene çare bulunmaz. Çok uzadı, koordinatlar falan. Ne yapalım ordu bizim ordumuz atsan atılmaz, satsan satılmaz. Başbakan bizim başbakanımız, arada bağırıp çağıracak öyle, kaderimiz, çekeceğiz. Hadi kapatalım artık bu mevzuyu burada. Kapatalım üstünü ve önümüzdeki şehitlere bakalım. Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 Sn.Gugukçuk, Buyrun, siz yazın o zaman olay neymiş bizde bilelim. Edebiyat parçalamaya gerek yok, bilmece çözdürmeyin bana. Saygılar. Çok sığ bir cevap dostum.Burada edebiyat değil, yürekler parçalanıyor. Bilmeceye benzer bir hali yok.Yazdıklarınız ile içiniz aynı ise bilmece olarak görmeniz zaten mümkün değil. Konuyu eklektik formatlara dönüştürüp,polemikleştirmekle sadece foruma katılan arkadaşlarımızı üzeriz. saygılarımla, Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2008 Çok sığ bir cevap dostum.Burada edebiyat değil, yürekler parçalanıyor.Bilmeceye benzer bir hali yok.Yazdıklarınız ile içiniz aynı ise bilmece olarak görmeniz zaten mümkün değil. Konuyu eklektik formatlara dönüştürüp,polemikleştirmekle sadece foruma katılan arkadaşlarımızı üzeriz. saygılarımla, Sn. Gugukçuk, Valla ben sizin kadar bilgili değilim kusura bakmayın. Şimdi, bakalım eklektik neymiş: "Kurulmuş olan dizgelerden değişik düşünceleri seçip alma ve kendi öğretisinde birleştirme yöntemi ve bu yöntemle çalışan filozofların öğretisi, °eklektizm. " ( Wikipedi ) Şimdi, konuyu değişik filozoflardan ( Etyen Mahçupyan vs. ) postmodern düşünceler (!) seçip kendi öğretisinde birleştirerek polemik yapan ben miyim ? Sürekli Taraf benzeri yayınlar okuyan sizler mi ? Bu kadar acı bir olayı dahi, terör konusunda kararlı davranmayan hükümeti suçlamak yerine, kanıtlanmamış iddialarla, terörü sizden benden fazla bir an önce bitirmek amacını taşıyan TSK'nın suçu gibi göstermeye kalkan Taraf vb. gazetecilerinin ve malum TV kanallarının beyin yıkamasıyla yorumlar yazan yazarken de aslında tam anlamadığı felsefi yorumlar, postmodern laflar kullananlar mı ? Kasıt var mı diye soru sorup, o kasıtı bütüncül biçimde, nedeniyle, nasılıyla ortaya koymayıp kafalarda soru işareti bırakmaya çalışıp polemiğe girenler mi ? Atatürkçülüğü savunan beni, konuyu eklektik formatlara dönüştürmekle suçlayıp yine bilmece çözdürmeye çalışan mı ? Lütfen konu ile ilgili fikir belirtin Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2008 Amerika ve TSK'nin Görüş Ayrılıkları ABD'nin Türkiye ve Ortadoğu'ya yönelik politikaları, 2000'li yıllarda daha da netleşmeye başladı. Açık ve örtülü politikaları gerçekleşen uygulamaları göz önüne aldığımızda bunu, kuşkuya meydan vermeyecek bir biçimde görebiliyoruz. Öte yandan TSK'nin BOP, Kürdistan, mikro milliyetçilik, laiklik, sosyal devlet, dinci oluşumlar, AB süreci, Türkiye'nin bütünlüğüne yönelik politikalar, Atatürkçülük ve Kıbrıs konularındaki görüşleri de biliniyor. TSK; bazen 'resmi açıklamalarıyla, bazen yarı resmi beyanlarıyla', kimi zaman da fiili tutumu ile görüşlerini kamuoyuna ve ilgili kurumlara yansıtmaktadır. ABD'nin politika, uygulama ve tutumu ile TSK'ninkileri karşılaştırdığımız zaman çok önemli ayrılıkların ortaya çıktığını görüyoruz. Bunların başlıcalarını aşağıda sıralayalım; 1) Ilımlı İslam (siyasal İslam) ve dinci yapılanmalar konusundaki farklar çok büyük.. ABD Türkiye'de,'Ilımlı İslam devletini' resmi politikası haline getirmiştir. Köktendinci siyasal partiler aracılığı ile Cumhuriyetin çağdaş değerleri yerine,'İslamcı değerleri ve yapılanmayı' tercih ettiğini açık olarak göstermiştir. Bu seçenek, 'ABD, İngiltere ve İsrail'in' ortak tutumunu yansıtır. ABD ve İngiltere'nin 'telkinleri ile', Avrupa Birliği de 2004'ten beri bu çizgiye iyice yakınlaştı. ABD'nin siyasallaşmış İslam (Ilımlı İslam) modeline,TSK şiddetle karşı çıkmaktadır. NATO içinde, 'nesnel ve teknik anlamda Batılılaşmak isteyen TSK', ABD'nin 'öznel olarak İslamcı tercihi karşısında' zorlanmaktadır. (*) 2) TSK, ABD'nin BOP'sine karşıdır. Özellikle 2003-2008 döneminde Bağdat'ta ve Irak'ın kuzeyinde izlenen Amerikan politikalarının,'Türkiye'yi hedef almaya başlaması karşısında', TSK'de rahatsızlık artmıştır. BOP'nin esasında, Lozan'ı ve Türkiye Cumhuriyeti'ni hedef almakta oluşu, bu rahatsızlığı derinleştirmektedir. Washington; Ankara'yı Irak'ın kuzeyindeki ayrılıkçı oluşumu tanımaya ve onu desteklemeye zorluyor. TSK, buna karşı tavır alıyor. 3) ABD PKK'nin siyasallaşmasını ve DTP'nin 'kabullenilmesini' istiyor.TSK aynı görüşte değildir. Çekiç Güç'te değişim 4) Pentagon Çekiç Güç'ün daha kapsamlı hale getirilmesini istiyor. Buna karşılık TSK, Çekiç Güç'ün kabulünün büyük hata olduğunu açık açık söylemeye başladı (Büyükanıt'ın 2003 ve 2007'deki konuşmaları). 5) ABD Ankara'dan NATO çerçevesinde asker istiyor. Afganistan, Lübnan, Baltık ve Afrika'da kullanmak amacıyla yapılan bu taleplere TSK karşı çıkıyor. Lübnan kararı TSK'ye rağmen AKP tarafından Meclis'ten geçirildi. 6) 'AB sürecine' karşı TSK'nin duruşu AKP, Brüksel ve Washington'dan farklı. - Büyükanıt Nisan 2007'de yaptığı konuşmalarda,'AB'nin Türkiye'ye karşı bölücü ve ayrıştırıcı politikalar izlediğini' ifade etti. İlker Başbuğ ise, 'AB Türkiye için bir amaç değil sadece bir araçtır' dedi (Eylül, 2008). 7 Mart 2002'de, 'AKP'nin iktidar hazırlıkları, ABD tarafından yapılırken' MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç tarihi açıklamasını yaptı: 'AB bizi bölecek, dış politikada denge gerekiyor' dedi. 7) ABD İran'a saldırı konusunda, 'Ankara'nın kendi yanında olmasını' istiyor. TSK ise buna karşı çıkıyor. 8) Kıbrıs konusunda, TSK'nin ABD planlarına sıcak bakmadığını iyi biliyoruz. AKP ile dengeleme TSK üzerinde önemli bir oyun oynanmaktadır. - Bir yanda ABD, TSK'yi 'içerde AKP ile sıkıştırmak istiyor'. - Dışardan da Talabani, Barzani ve PKK'yi kullanıyor. - Ayrıca, 'AB süreci' ile TSK'yi etkisiz duruma getirmeye çalışıyor. Kamuoyu yoklamalarına bakıldığında halkın büyük çoğunluğunun TSK'ye destek verdiği görülür. 'Güvenilirlik açısından' TSK en ön sırada bulunuyor. Buna karşılık halkın yüzde 90'ı, ABD'nin Ortadoğu ve Türkiye operasyonlarına karşı. ABD (ve AB) açısından çözüm 'TSK'nin güvenirliğinin ortadan kaldırılmasından geçiyor'. Bölgede, 'haritaların değiştirilmesinin ve Amerikancı sivil darbelerin yapılmasının önündeki en büyük engel olarak', TSK'yi görüyorlar. İşte bu nedenlerle; - Siyasal İslam TSK'yi hedef almış durumda - 'AB süreci' ile TSK köşeye sıkıştırılıyor - Talabani, Barzani ve PKK kullanılarak TSK yıpratılıyor. ABD'nin Türkiye planları ile TSK'nin tutumu arasındaki farklar ülkemizdeki kutuplaşmaları derinleştiriyor. Çünkü bir kesim, Amerikan planlarının savunucusu durumuna gelmiş bulunuyor. (*) Erol Manisalı, 'Batı'nın Yeni Türkiye Politikası', Cumhuriyet Kitap, 2008 www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2008 .. . Şimdi anlaşılmayan bir durum var mı? Belgeler,bilgiler,görüntüler gönderildikten sonra açıklama geldi.Şimdi anlaşılmayan durum var mıdır, varsa nedir? Zamanlaması mı? Ezbere cevap verilmemesi mi? Veya birbaşka şey mi? Merak ettim. Foruma uzak kaldığınızı anlıyorum. Ancak cevabınızı da bekliyorum. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2008 Belgeler,bilgiler,görüntüler gönderildikten sonra açıklama geldi.Şimdi anlaşılmayan durum var mıdır, varsa nedir? Zamanlaması mı? Ezbere cevap verilmemesi mi? Veya birbaşka şey mi? Merak ettim. Şu soruyu tam olarak sorarsanız veya açarsanız memnun olacağım. Gönderildikten derken nereye gönderilmekte, hangi açıklama...Veya zamanlama derken, ezbere cevap derken... Aslında yukardaki soruya hiçbir anlam veremediğimi söyleyeyim. Can Taylan'ım biraz açıklarsan memnun olacağım... Gelelim şu Doğrucu Davut meselesine. Etyen Mahçupyan'ı benden 10larca kez fazla okuduğunuz anlaşılıyor. Gugukçuk'a yazı yazarken bir daha ima yoluyla başkalarını da hedef almayın. Kafamızda soru işaretleri var ki biz onları belirttik. Kasıt varma sorusunun cevabı olarak da bu kadar ihmal ancak kasıtla mümkündür dedik. Ki, bu bizim kitabımızda yazandır. Eğer o ihmaller gerçekse kasıt sorumluluğuna gidilmeledir diyeydi bu da. Taksir nedir bilir misiniz? Hukuk nazarında taksir neticeyi öngörmeye rağmen istememektir. Hatta gerçekleşmeyeceğine güvenmektir. Pekiyi askerin böyle güven duymasının nedeni olabilir mi? Ya da askerin taksiri mümkün olabilir mi? Olmamalıdır. Ve dahası 2-3 tane Jandarma raporunda PKK'nın planları belirtilmiş ve buna önlem alınmamışsa bu önlemi almayanlar kasıt sorumluluğuna tabii tutulmalıdır. İhmal suretiyle ölüme sebebiyet vermekten bu yüzden bahsettim. Taksir durumunda ihmal suretiyle ölüme sebebiyet suçu oluşmaz. Pekiyi bunları anlayabilecek misiniz? Yok...Ondan sonra da düz mantıkla ikide bir çıkıp kasıt varsa ortaya koy diyeceksiniz. Konunun başında da belirttim. Asker; PKK ile işbirliği içinde olarak bu olayın gerçekleşmesine izin vermiş değildir. Dahası asker PKK'ya karşı en önemli savunma noktasıdır. Ancak; bir ihmal varsa bu kasta eşdeğerdir. Pekiyi şimdi bunu anladınız mı? Kastı şöyle anlarsanız haklı konumuna gelirsiniz. Askerin içinden bazıları tutup PKK ile iş çevirmiş ve mahsus bu kadar gencin ölmesine izin vermiştir. Hukuk nazarından baktığınızda ispatsız konuşmanın hiçbir manası yoktur. Dahası bunu söylemek akla zuldür. Bunu söyleyen yok ve sürekli olarak bu konuda yürekten konuşuyoruz. Diyoruz ki; bu kadar can göstere göstere verilmez (Taraf'ın yaptığı haberin 2 tanesi doğru olsa dahi ) ve bir ihmali olanlar varsa kasıttan sorumlu tutulsunlar. Haa, sonunda geldik Atatürkçülük'e...Size iyi Etyen Mahçupyan okumalar... Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2008 Şu soruyu tam olarak sorarsanız veya açarsanız memnun olacağım. Gönderildikten derken nereye gönderilmekte, hangi açıklama...Veya zamanlama derken, ezbere cevap derken... Aslında yukardaki soruya hiçbir anlam veremediğimi söyleyeyim. Can Taylan'ım biraz açıklarsan memnun olacağım... .. Yahu arkadaş hangi bilgiler (veya hepsi yalansa da belirtin) yanlışsa ortaya koysanıza. . . . Asker çıkıp açıklama yapmalıdır. Yürütülen bir soruşturma var deniyor. Şu an asker ne olup bittiğini bilmiyor mu orada. Haa, soruşturmanın sonuna kadar açıklanamaz haa... . . Şimdi anlaşılmayan bir durum var mı? Bekirim ben de nasıl anlaşılamadığını merak ettim doğrusu. Resmen kendini yırttın asker açıklama yapmıyor/yapmalı diye. Yapılmadı mı o istediğin açıklama? Taraf'tan görüntüler istenmedi mi? Taraf görüntüleri Genelkurmay'a vermedi mi? Genelkurmay tek tek görüntüleri deşifre edip, nerelere ait olduğunu söylemedi mi? Taraf'ın yalanı kabak gibi ortaya çıkmadı mı? Genelkurmay açıklama yapmak için ÖNCE görüntüleri Taraf'tan istemedi mi? Bu askerin hiçbirşey bilmemesi midir? Öyle mi yorumlamak istiyorsun? Sen belki bu açıklamanın daha erken yapılmasını istiyorsun, ancak 'ezbere mi konuşsalardı?' diyorum. Bilinen yöntem ile anam babam usulü "TSK'ya saldırılıyor" diye açıklama yaptıklarında beğenmiyorsun, incelemelerden sonra yapılan açıklamaları takip etmiyorsun, ortada cayır cayır patinaj yapıyorsun gibi geliyor bana. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2008 Taylan Kardeş, patinajla falan hiç işim olmaz. Zaten burada da doğrudan hedef alınan kimse yok. Sadece yanlışlıklar dile getiriliyor dikkat ettiyseniz. Askerin görüntüleri isteme nedeni biraz daha farklı gibi gelmişti bana. Hasılı aynı görüntüler her yerde de vardı. Görüntülerin gerçek olup olmadığını asker bilmezken nasıl o kadar sert bir açıklama yapmıştı bunun izahı var mı? Madem, o tarihte (Açıklama yapılmadan önce henüz Tarafın elindeki görüntüler Genel Kurmay'a ulaşmamıştı) henüz Taraf'tan görüntüleri istememişsiniz ve ancak istedikten sonra deşifre edebiliyorsunuz o sert açıklamanın anlamı nedir? Herkesin ulaşabildiği görüntüler için Taraf'tan mahkeme kararıyla istemek mi gerekiyordu. Haa, şunu da söyleyeyim. TSK'nın internet sitesinde bu açıklamaları bulamadım. Hemen her konuda açıklama yapılırken bu açıklamalar yok. Ancak, Cuma öğleden sonra ve Cumartesi/Pazar günleri haber-internet/televizyon ile alakamı kesiyorum. Hangi açıklamalar yapılmış tam olarak bilmiyorum. Pazartesi dönüp tekrar hepsini baştan inceliyorum. Yani pazartesi mesaisi çok sert başlıyor. Bunlara rağmen ben açıklamaları göremedim. Eğer; bahse konu açıklamaları ve çözümlemeleri belirtirsen memnun olurum. En azından içimize su serpmiş olursun. Selamlar... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2008 Yanıtı bilinen sorular: Etyen Mahçupyan Tarafta yazmıyor mu?? Cevap: Evet Taraf okuyanlar belli mi ? Cevap: Tarafta çıkan her yazıyı yapıştırdıklarına göre belli. Kasıtı, Taksiri bilmek için Avukat olmak gerekli mi ? Cevap: Hayır. Bir gazete makalesini anlayamayıp gereksizce alınanlar belli mi ? Cevap: Evet Hala yanıtlanmamış sorular: Bu kasıt neden olabilir, bunu yapan kimlerdir ? Kasıt da olsa, Taksir de olsa, Genelkurmay gereğini yapmayacak mı ? Taraf neden sanki bu kastı yapanları Genelkurmay önemsemiyormuş gibi yazıyor ? Taraf neden bazı uydurma görüntülerle Genelkurmayın sanki bir şeyleri sakladığı havasını yaratmak istiyor ? Soruşturma tamamlanmadan Askerin açıklama zorunluluğu olmadığı halde neden açıklama beklenmeden, Taraf, Genelkurmayın olayı örtbas etmeye kalktığını ima etmeye çalışıyor ? Jandarma raporlarını sızdıranların neden 'Bir kaç iyi adam' olduğu düşünülüyor ? Olayın adi bir suç olmayıp, siyasal ve uluslarası boyutları olduğunun bilindiğine göre, bazı şüpheleri dile getirirken neredeyse CIA dan belge getirilmesini isteme mantıksızlığı neyle açıklanır ? Bilenler yanıtlarsa memnun olurum. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2008 Bu başlıkta yazmak istemediğimi belirtmiştim ama, başlık çırpındıkça batıyor ve bir iki kelam etmek zorunlu oldu: Bahsedilen taraf hain, bölücü ve satın alınmış taraftır, bu kesin belli oldu. Genelkurmay'ın açıklamasının "sert" olduğu tamamen yorum. Dokununca dağılan yalanlar için tabii sert gelir. Yoksa açıklama gayet doğal. Sen operasyon sonrası cesetleri saymış, rapor tutmuş ve otuzbeş PKK lı cesedi belirlemiş, kayda geçirmiş, resmi açıklamanı da yapmışsan "yok, yalan. Beş tane anca öldü" dendiğinde gözünle gördüğün sayıya mı, yalan yanlış düzmecelere mi inanırsın ve nasıl bir açıklama yaparsın? Pazarlık mı yapsaydı, "eh hadi yirmi diyelim şuna" mı deseydi? Bu sadece örnek. Diğer apaçık yalanlar için de aynı şey geçerli... Şunu ekleyeyim, genelkurmay soykırım iddialarına yol açmamak için PKK lı ölü sayılarını asgariden vermektedir. Yani tutulan resmi rapora dayanarak kesin cesedi tespit edilmiş olanları duyurmaktadır. Dağda taşta kalan cesetler sayılara dahil değildir. Bu, terör örgütünün korkunç bir şekilde sırıtan yüzüdür. Kendi militanlarının cesetlerini, kemiklerini yarın propaganda aracı olarak kullanacak, bunu bilin. Ölüm tüccarı ve kan satıcılarıdır bu örgüt. Halen varlığını sürdüren dünyanın en korkunç terör örgütüdür. Kendi adamlarının kanı ile beslenmekte, kendi adamlarının kemiklerine dayanmaktadır. KÜRT HALKININ EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR, KÜRT KANI İLE BESLENMEKTEDİR! Genelkurmayımızın ne ile savaştığını herkes iyi anlamalı... Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 24 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 24 Ekim , 2008 Yanıtı bilinen sorular: Etyen Mahçupyan Tarafta yazmıyor mu?? Cevap: Evet Taraf okuyanlar belli mi ? Cevap: Tarafta çıkan her yazıyı yapıştırdıklarına göre belli. Kasıtı, Taksiri bilmek için Avukat olmak gerekli mi ? Cevap: Hayır. Bir gazete makalesini anlayamayıp gereksizce alınanlar belli mi ? Cevap: Evet Vakit-Taraf Gazetesinin Haber7'den alınan soruları Konunun girişi bu cümlelerdir. Bu aslında bir bildiridir ancak görüyorum ki anlaşılmamıştır. Bir gazetenin bir dosyasının okunması, takip edilmesi bütün yazıların ve bütün yazarların takip edildiği anlamına gelmez. Hatta öyle durumlar var ki; o gazetenin yazılarını takip etmediğiniz halde Etyen Mahçupyan (veya benzeri birini) okumaya çalışabilirsiniz. Ben, Mahçupyan okumuyorum ama bazıları adamın felsefi derinliğine kadar biliyor. Tarafta çıkan her yazı denilmiş. Eh, gözlere izan gerekir. Gelelim kasıt-taksir meselesine. Bilmek için avukat olmak gerekmez zaten avukatlar ile ilgili de: 2+2 kaç eder sorusunun kime göre diye cevap verenlerin avukatlar olduğunu belirtmiştim. Avukatların konuya yaklaşımı ile hiç işim olmaz. Lüzumsuz alınganlık ve gazete makalesini anlayamamak… Öyleyse soruyorum. Hangi makale, neresini anlamamışız, alınganlık nedir, gerekli midir gereksiz midir? Burada tek tek buna cevap verin… Hala yanıtlanmamış sorular: Bu kasıt neden olabilir, bunu yapan kimlerdir ? Kasıt da olsa, Taksir de olsa, Genelkurmay gereğini yapmayacak mı ? Taraf neden sanki bu kastı yapanları Genelkurmay önemsemiyormuş gibi yazıyor ? Taraf neden bazı uydurma görüntülerle Genelkurmayın sanki bir şeyleri sakladığı havasını yaratmak istiyor ? Soruşturma tamamlanmadan Askerin açıklama zorunluluğu olmadığı halde neden açıklama beklenmeden, Taraf, Genelkurmayın olayı örtbas etmeye kalktığını ima etmeye çalışıyor ? Jandarma raporlarını sızdıranların neden 'Bir kaç iyi adam' olduğu düşünülüyor ? Olayın adi bir suç olmayıp, siyasal ve uluslarası boyutları olduğunun bilindiğine göre, bazı şüpheleri dile getirirken neredeyse CIA dan belge getirilmesini isteme mantıksızlığı neyle açıklanır ? Bilenler yanıtlarsa memnun olurum. Başından beridir buradaki ihmal kasta eşdeğerdir diyorum. İhmali olanların kasıt sorumluluğuna gidilmelidir diyorum. Ama mahsus özellikle kasıt nedir diyorsunuz. Bunu yaparak birilerine suç atmamı bekliyorsunuz. Soru bu: ihmalin nedeni ne olabilir. Cevap; bilmiyorum. Pekiyi ihmal var mı? Asıl soru budur ve cevabı beklenen soru da budur. Jandarma raporları doğru ise ortada bir ihmal var demektir. Yalan ise Genel Kurmay bunları ortaya koysun diyorum. Eğer bir ihmal varsa, Taraf bunu ortaya koyuyorsa her ne saikle olursa olsun; Genel Kurmay’ın yapacağı o ihmali yapanları cezalandırıp içerisindeki çürük yumurtaları kırıp çöpe atmaktır. Tarafınızı seçin demek değil. Taraf, Genel Kurmay’ın olayı örtbas etmeye kalktığını ima ediyor. Evet; Eğer ortada böyle bir ihmal varsa 2. Gün yapılan açıklamalar ile Taraf’ın verdiği haberlerin hiç alakası yok. Hatta Taraf gönderilen helikopter sayısıyla Genel Kurmay’ın belirttiği sayının farklı olduğunu da söyledi. Mesele de. Taraf bir örtbas meselesi olduğunu düşünüyor ve başlangıç olarak da Dağlıca’yı gösterip o zaman yayın yasağı olmasaydı bugün bu olmazdı demişti hatırlarsanız. Soruşturma tamamlanmadan askerin açıklama zorunluluğu yok mudur? Soruşturma açıklamaları yasaklamaz. Haddi zatında 2. Gün teferruatlı bir açıklama yapılmıştır. Pekiyi soruşturma tamamlanmamış henüz rapor yok; neye göre Taraf’ın haberlerinin yalan olduğunu söylüyorsunuz ve dahası herkes tarafını seçsin diyorsunuz. Bunu derken de bir gazeteyi teröre destek veren insanlar olarak konuşlandırıyorsunuz. Böyle bir şey söylediğinizde otomotik olarak o haberin doğru olma ihtimali olan insanları teröre destek verenler olarak konumlandırmıyor musunuz? Dahası böylesi bir cümleden sonra kim doğruları araştırabilir. 11 Eylülde aynısı olmadı mı: Ya bizdensizin ya da terörist. Bu yaklaşım doğru değildir. Birkaç iyi adam. Güzel filmdir ancak ordunun içerisinden haber sızdıranları birkaç iyi adam olarak asla telakki etmedim hatta ordunun içerisinde bir ikilik olduğunu belirterek çift başlılık var dedim. Yazılar dikkatli okunmayınca böyle oluyor. Kendinize bir tartışma noktası belirleyip; gerçekte onunla hiç alakası olmayan karşınızdakini oraya çekmeye çalışıyorsunuz ve bunu kaç defadır yapıyorsunuz. Eğer; belirtilen makaledeki yazıyı anlamayıp da foruma taşıyıp bana cevap verdiyseniz kastınız olmadığı için; sadece ihmaliniz olduğu için affedip, yazdıklarım için özür dileyebilirim. Ancak özellikle belirtilen bir konu hakkında hala makaleyi anlayamayanlar dediğiniz için; makalenin ilgili kısmının ne anlama geldiğini bilenlere sormanızı temenni ediyorum. Bu başlıkta yazmak istemediğimi belirtmiştim ama, başlık çırpındıkça batıyor ve bir iki kelam etmek zorunlu oldu: Bahsedilen taraf hain, bölücü ve satın alınmış taraftır, bu kesin belli oldu. Genelkurmay'ın açıklamasının "sert" olduğu tamamen yorum. Dokununca dağılan yalanlar için tabii sert gelir. Yoksa açıklama gayet doğal. Sen operasyon sonrası cesetleri saymış, rapor tutmuş ve otuzbeş PKK lı cesedi belirlemiş, kayda geçirmiş, resmi açıklamanı da yapmışsan "yok, yalan. Beş tane anca öldü" dendiğinde gözünle gördüğün sayıya mı, yalan yanlış düzmecelere mi inanırsın ve nasıl bir açıklama yaparsın? Pazarlık mı yapsaydı, "eh hadi yirmi diyelim şuna" mı deseydi? Bu sadece örnek. Diğer apaçık yalanlar için de aynı şey geçerli... Şunu ekleyeyim, genelkurmay soykırım iddialarına yol açmamak için PKK lı ölü sayılarını asgariden vermektedir. Yani tutulan resmi rapora dayanarak kesin cesedi tespit edilmiş olanları duyurmaktadır. Dağda taşta kalan cesetler sayılara dahil değildir. Bu, terör örgütünün korkunç bir şekilde sırıtan yüzüdür. Kendi militanlarının cesetlerini, kemiklerini yarın propaganda aracı olarak kullanacak, bunu bilin. Ölüm tüccarı ve kan satıcılarıdır bu örgüt. Halen varlığını sürdüren dünyanın en korkunç terör örgütüdür. Kendi adamlarının kanı ile beslenmekte, kendi adamlarının kemiklerine dayanmaktadır. KÜRT HALKININ EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR, KÜRT KANI İLE BESLENMEKTEDİR! Genelkurmayımızın ne ile savaştığını herkes iyi anlamalı... O sizin hüsn’ü kuruntunuzdur. Genel Kurmay Başkanının açıklamasının sert olup olmadığını İlker Başbuğ’un açıklamalarını dinleyen herkes görmüştür. Ahmet Hakan bile balkona bayrak asarken buldum kendimi diyordu bu konuşmanın üstüne. -Taraf, Jandarma raporlarına dayanarak (hala doğru mu yanlış mı bilmiyorum Can Taylan haberler yalanlandı dedi ancak ben bir türlü ulaşamadım-Belirtilirse memnun olacağım) o kadar ceset yok demişti. Ve ben bu söylemin yanlışlığını Yeni Şafak’tan Salih Tuna’nın söylemi ile dile getirmiştim. Bekir.Bugün Taraf'ın yapmış olduğu haberi eleştiren Salih Tuna; Taraf'ın haberi verişinin bir noktasındaki hataya değinmişti. Genel Kurmay, 25 kadar PKK'lının öldürüldüğü (etkisiz hale getirmek dedikleri şeyden nefret ediyorum öldürüldüyse öldürüldü deyin) nü söylüyor ancak orada ölen gerçek 5 kişiymiş diye belirten Taraf'ın bu noktada büyük bir hata yaptığını ve amacını bir nebze olsun belli ettiğini beyan ediyordu. Yani ki bu sayının olduğundan az gösterilmesi verilen mücadeleyi olumsuz etkiyeleyebileceği ve bu haberin herhangi bir olumlu getirisinin olmadığını Taraf'ın bileceğini belirtiyordu. Ama Salih Tuna'da bütün bunlara rağmen Taraf'ın haberinin yalanlanmadığına dikkat çekiyordu. Gelelim soykırım meselesine. Teröristlerin hepsi öldürülse de bu soykırım olmaz. Aradaki güç dengesizliği de silahlı mücadeleyi yöntem olarakseçmiş bir örgüte karşı verilen mücadelenin soykırım olarak telakki edilmesini sağlayamaz. Bütün PKK’lıların ölülerinin üst üste yığılarak teşhir edilmesi de soykırım olmaz bu isterse 100000 terörist olsun. Soykırım olmaz, müstehak olur. Hatta; böylesi bir manzara terör örgütüne katılan ve katılacaklarla mücadele açısından süper bir korkutma vesilesi de olur. Bu nasipsizlerin (neyden nasibini almamış oldukları bellidir) en fazla korkacakları şey kendi ******* . Kaybedecek bir şeyi olmayanlar gidip terörist oluyorlar ama kaybedecek bir şeyi olmayanların da bir hayatları vardır. Soykırım olmaz derken aynı zamanda hem uluslar arası sözleşmelerde hem de TCK’daki soykırımın tanımı belirli olup teröristlere karşı girişilen eylem asla ve asla soykırım olarak telakki edilemez. Bunu soykırım olarak göstermek kimsenin harcı değildir. Soykırım bir halkı hedef almaktır. PKK bir halk olmadığı gibi halkı hedef alan bir örgüttür. Asker öldürdüğü her PKK’lının **************. *******. Bana kalırsa…Bunu yaptığında yanlış anlamalar olabilir o ayrı hikaye…Asker sayıları vermezken soykırımı filan düşünmez, düşünmesine de gerek yoktur. Nihayetinde;Yukardaki yazıları okuyunca ben sanki askere karşıymışım ve diğer arkadaşlar da askeri koruyormuş izlenimi uyanıyor. Yazdıklarım okunmayınca da bana cevap verenler beni asker karşıtı olarak görüp/konumlandırıp kafalarındaki imgeye göre cevap yazıyorlar. NOT: Bu konu aslında iki farklı konuda da aynı tartışıldı daha önce söylediğim bazı sözler diğerinde bazıları da burada yer aldı. Avukatların 2+2 sorusuna cevapları ile Salih Tuna’nın yazısı burada bulunmaktadır. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.