Φ Dayı Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Haklısınız en kutsal varlık insandır, ancak Allah yaratmasa idi ne insan ne de din olmazdı, bu açıdan bakınca daha güzel görünüyor sayın Dayı... Yaratmasaydı..evet..yaratmasaydı..fakat yarattı..yarattı değilde VAR etti,varlığından VAR etti..bu Allah için Mecburiyet değildir asla..''O''nun için KEYFİYETTİR..keyfi istedi ve İNSAN,ı var etti.. ..bakın İnsandan başka hiç bir canlının umurunda değildir Allah..tek İNSAN..Allah ile haşır neşir olan.. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Demirefe, sizinle daha önce galiba demokrasi başlığı adı altında düşünce alışverişinde bulunuyorduk;ama son başlıkta sizi ve dine bakışınızı az da olsa tanıma fırsatı buldum. burada tartıştığınız kavramlarda birşeyler paylaşabilmek;ancak karşınızdaki düşüncenin sınırları ile belirlenir;yapıcı olduğunuz için ve bana kendimi anlatma fırsatı verdiğiniz için ayrıca teşekkür ederim. din demiştik;özeli ile İslamiyeti anlamaya çalışmıştık.Az önce arkadaşlarımla Şeriatinin din anlayışını konuştuk.Arkadaşlarım inkilabi olan din anlayışını çok ilginç buldular ve şirk dini kavramından,ki bende okumadan önce böyle yormlamıştım, Allaha ortak koşma gibi düşünceler ürettiler. şunu baştan belirteyim;inanç gerçekten özeldir.İnanan inanır,inanmayan inanmaz.başkasına ait olan inanç anlayışında beni bağlayan nedir?tabi ki benim yaşama alanım. İnkilabi olan din;ben bu kavramı gerçekten çok sevdim benim için olması gereken dindir.İslam bu olmalı.Daha önce yazdıklarımı tekrar etmeden;ama yine yazdıklarımı hatırlatarak;ben insanı yok sayan bir din anlayışını red ediyorum.Din insan için ise içerisinde barındırdığı tüm kavram ve kurallarında insanı ölçüt almalıdır. dini eleştirelerin en can alıcı tartışmalara dönüştüğü arena;dindar insanlar ve onların davranışları.Daha öncede belirttiğim gibi;din de (İslam örneği ile yola çıkıyorum) tek ve üstünden başka bir güç olmayan varlığı koşulsuz kabul etme ve ona ibadet vardır.Birey bunu kabullenecekse;bırakalım kabul etsin.Bunun yanında kutsal kitapta o bireyin kendisi ile yaşadığı toplum,devlet ile ilişkilerini belirleyen kurallar vardır.İşte biz bu noktada yargılama hakkına sahibiz. din bence de doğma olmamalı,eleştirilebilmeli,araştırılmalı,önkoşulsuz tartılmalıdır.Bunun olmadığı yerde yobazlık vardır;bakın altını çizerek yazayım;yobazlık dindar olmak değil;doğmalarla dini beslemektedir. din kendi özünde değişmeyeni barındırır;onu kendisine dönüştüren birey ve onun davranışları ile ölçülemez. din insanlık tarihinde yerinde oynatılmayacak birer yapı taşıdır.Kültürünü,ekonomisini,sınırlarını....belirleyen bu kavramı insan hayatında çıkarmak imkansızdır. siz zaten ben ateizmi değil;Laikliği savunurum demişsiniz...saygı duyarım.... kedilere gelince;ben gerçekten kedilerden korkarım bu korkuyu yenmek için çok uğraştım;ama olmadı.Bakın bunun nedenlerinden biri de büyüklerimiz tarafından anlatılan cin öyküleri ve ona bürünen kedi masalları... biraz da korkaklığımı eklersek...kedilere bakışınız çok ilginç;belli ki bu konuda çok şey biliyorsunuz...evet Mısırda kutsal olan,dinler de masum bir hayvan olan;insan için nankör olan kediler.Bu konuda yazdıklarınızı okuyunca;yıllar önce okuduğum bir kitap aklıma(GORKİ-İNSANLARIMIZ) geldi;orada da ateş o kadar çarpıcı anlatılmıştı ki;biran psikolojim bozulacak diye kitaba ara vermiştim.Gerçekten ilginç tespitler. ve ne olduğumuza karar verememek;bu konuda Simalyıldızı(nicki eksik yazmışsam özür dilerim) hem fikiriz.Biz kimiz? Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Ritüeller ilk uygulayan kişinin yani peygamberin yaşayıp, (inanç yönünden)hissettiklerini beden diliyle topluluklara ifade etmesidir..kişiyi vardıracağı bir yer vardır..örnek..güncel bir ibadet olan oruçtan olsun..ilk oruç tutulmasını söyleyen her kimse,ilk olarak bu emri tebliğ eden yani,yani peygamber..öyle bir hal yaşamış,öyle bir hissedişi deneyimlemişki..bu halin bu durumun ancak sabahtan akşama kadar yemeden içmeden durulduğunda anlaşılabileceği için oruç tutun demiş..hissedilenlerin yaşanan HAL,in diğer insanlar tarafındanda aynen idrakı için.. Gerçek ibadet,en büyük ibadet ALLAHI bilmek,tanımak için yapılan çalışma ve tefekkürdür..bu ibadetin kısa yoluda kişinin KENDİSİNİ bilip kendisini tanıması(Rabbini bilen nefsini-kendini-bilir)(Nefsini,kendini bilen Rabbini bilir)..kişi kendinden habersiz ise ne bilecek Allahı..değilmi İbadet bir diğer bakış açısı ile incelendiğinde,deneyimlenen yaşam içerisinde canlılar ile olan ilşkilerdeki dürüst davranış..hayatı kolaylaştırıp güzelleştirecek işlere imza atmak..buda büyük sayılacak ibadetlerdendir.. Ritüeller ayrıca şu yöndende önemlidir..taraftarların aynı inanç sahiplerinin bir araya gelmeleri,sayılarının çokluğunun görünmesi,kişilerin inançlarını açıkça ortaya koydukları ibadet haneler,platformlar(cemaat)..vs..vs..kılık kıyafetinde günümüzde bir çeşit ritüel olarak algılanıp bulunduğu tarafın FORMASInı giymeden olmaz anlayışının ibadetten sayılması.. Nasihatten ibaret olan Dinleri asla anlaşılmayacak,anlaşılması imkansız hale getirmişiz..Allahın huzurunda durup namaz kılıp sonrada başka bir Allahın huzuruna dönen,yani namaz bitti huzurdan ayrıldı..Allah kendi işine bakacak insanda kendi işine..işte gündede beş defa bu olay yaşanacak..neticeyede varılacak..namazdan sonra nasılsa huzurda değil,her türlü hergeleliği yapacak..sonrada ben namaz kılıyorum ya hu diyecek..iyi Allah kabul etsin.. Değerli arkadaşım, ibadet kavramı içerisine yerleştirilen düşünceleriniz;ibadeti gerçek anlamda yaşamak ve amacına belirleme açısından oldukça isabetli. özellikle ibadeti,peygamberin inançlarını beden dili ile çıkışa bağlamak(umarım yanlış anlamamışımdır) ve sünnetleri bu şekilde açıklamak. nasihatten ibaret olan ibadet anlayışı derken ne demek istediğinizi anlamadım işi doğrusu...namaz örneğinden yola çıkmışsınız;bence İslamı diğer dinlerden ayıran ve ona gerçek bir din özelliğini kazandıran Tanrı'nın kullarına daima kendisini hatırlatması;günde beş vakitte olsa bireyin bunu yaşaması,özel ve kul olma açısından faydalıdır... ama yine de bu sadece iş olsun diye yapılıyorsa hiçbir anlamı yok;Allah kabul etsen değil mi Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 ŞİRK DİNİNİN HAREKET BİÇİMİ Şirk dini tarih boyunca iki şekilde hareket etmiştir: 1-Dinler tarihinde görüldüğü gibi şirk dininin, kendine mahsus bir hareket çizgisi vardır. Bu hareket, Totem,[14] tabu,[15] mana,[16] grup tanrısı, çok tanrıcılık ve ruhlara tapınma şeklinde bir seyir çizmiştir. Dinler tarihindeki bu şirk dinleri, aslında şirk dininin farklı tezahür biçimleridir. 2-Şirk dininin en tehlikeli, en sinsi olan ve insana ve hakikate en çok zarar veren şekli gizli şirktir. Bu, tevhid perdesi altında gizlenen şirk biçimidir. Tevhid peygamberleri şirke karşı çıktığı sürece şirk dini de onlara karşı çıkmıştır. Ne zaman ki peygamberler, muzaffer olmuşlar ve şirk dinine diz çöktürmüşlerse, şirk dini, tevhid dininin takipçileri arasında gizli bir şekilde varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Mesela Musa’ya (a.s) ve onun davasına karşı çıkan Bel’am-i Ba’ur, Musevî din adamları olan hahamlar ve İsa’yı (a.s) öldürmeye teşebbüs eden Ferisiler kılığında ortaya çıkıp iş yapmıştır. İsa’yı (a.s) öldürmek isteyen, ona karşı çıkan ve putperest Rum Kayseri ile el ele, omuz omuza, tevhide karşı mücadele eden güruhun içinde, Musa’ya (a.s) inananların takipçisi olan kimseler de vardı. Bel’am-i Ba’ur ve Sâmirî, Musa’nın (a.s) getirdiği dinin kisvesi altında sahneye çıkmışlardır. Orta çağdaki Hıristiyan keşişlerin, sevgi, dostluk, vefa ve sabır dini olan Hıristiyanlık ve barış ve affın timsali olan İsa (a.s) adına işledikleri cinayetleri, Moğollar rüyalarında bile işlememişlerdir. Peki, bunlar İsa’nın (a.s) izleyicileri ve havarîleri miydiler, yoksa şirk dininin mensupları mıydılar? Aynı Ferisiler, bu sefer keşişler kılığında sahnedeydiler, Musa’nın dinini şirk ile öldürmek istediler ve bunu başardılar da. Hal böyle olunca 19. yüzyılda din hakkında söylenen şu sözün doğruluğunda hiçbir şüphe yoktur: “Din, insanların, ölümden sonraki hayat ümidiyle bu dünyadaki fakirlik ve mahrumiyete karşı tahammül edebilmeleri ve yaşadıkları her sıkıntının ve kendilerine sunulan her durumun tanrının iradesi ile olduğuna, dolayısıyla da bu durumu değiştirmelerinin mümkün olmadığına inanmaları için bir afyondur.” Yine 18 ve 19. yüzyıldaki bilginlerin söylediği şu sözler de doğrudur: “Din, insanların, bilimsel gerçekler konusundaki cehaletlerinden doğmuştur.” “Din, insanların mevhum korkularının ürünüdür.” “Din, feodal yapıdaki ayrımcılık, sermayedarlık ve fakirlik sonucu ortaya çıkmıştır.” Peki, bu hangi dindir? Bu din, gizli kalmayan hemen tümüyle tarihe geçmiş olan şirk dinidir. Bu din, kimi zaman tevhid, Musevilik, İsevîlik adlarını kullandığı gibi hilafet, Abbasîlik ve Ehl-i beyt[17] adlarını da kullanmıştır. Aslında bunlar, tevhid, cihad ve Kur’an kisvesi altındaki şirk dinleridir. Üstüne üstlük bu dinlerin mensupları, Kur’an’ı mızraklarının ucuna takmak suretiyle bu konuda önde görünmekten de geri durmamışlardır. Kur’an’ı mızrağının ucuna takıp sokağa çıkanlar, Lât ve Uzzâ için Hz. Peygambere karşı çıkan Kureyşliler değildi. Zira onlar, durumlarını o dönemde açıkça ortaya koyamıyorlardı. Bunun için mızraklarının ucuna Kur’an’ı takarak dâhilde Ali, dolayısıyla da Allah ve Muhammed (s) ile savaşıyorlardı. Halife, cihada ve hacca gidip Peygamber (s) ve onun ailesi adına Kur’an esasına dayalı İslâm devletini yönetirken aslında şirk dinini yönetiyordu. Şirk dini, orta çağda Musa (a.s) ve İsa (a.s) adına hüküm sürmüştür. Musa (a.s) ve İsa (a.s), tevhid dininin kurucuları oldukları halde şirk dini onların adını kullanarak varlığını sürdürmüştür. Evet, yukarıdaki alıntılarda sözü edilen din, saptıran, uyuşturan, duraklatan, sınırlandıran ve insanların durumlarına karşı lakayt davranan şirk dinidir. Bu din, tarih boyunca da insanlara musallat olmaktan geri durmamıştır. Demek ki, “Din, korkudan doğmuştur; insanları uyuşturur ve sınırlandırır; feodalitenin ürünüdür.” diyenler doğru söylemişlerdir. Bu tespitleri yapanlar, tarihi esas almaktadırlar; oysa bunlar, din konusunda da tarih konusunda da uzman kimseler değiller. Dolayısıyla tarihe bakan herkes gibi onlar da, tevhid-şirk ayrımı yapmadan din hakkında genel değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Gerçekten de İbrahimî dinlerdeki ve şirk dinlerindeki tanrı isim ve sıfatlarını karşılaştırdım ve şirk dininin, korku ve cehaletten doğduğunu gördüm. Bundan dolayıdır ki müşrikler, insanların, uyanmasından, okur-yazar ve bilgi sahibi olmalarından korkarlar. İsterler ki, belli konulardaki bilgiler her zamanki gibi sabit kalsın, o konularda ilerleme kaydedilmesin ve bu bilgiler de kendi tekellerinde olsun. Zira bilginin artması, insanların uyanması, tenkidi bakış açısı, ideal sahibi olma ve adalet talebi, şirk dinini sarsar ve yok eder. Bunun içindir ki, şirk dini feodalizm öncesinde, sırasında, sonrasında, Doğu'da ve Batı'da daima mevcut durumu muhafaza yoluna gitmiştir. Şirk dinlerindeki tanrıların bütün isim ve sıfatları, korku, vahşet ve zorbalık gibi istibdadın farklı boyutlarını içeren isim ve sıfatlardır. Oysa üç bin yıl önceki dinler dâhil, İbrahimî dinlerin isimlerinin manaları şu iki mana ile bir şekilde bağlantılıdır: 1-Aşk, güzellik, celal ve cemalin yegâne sahibine kulluk 2-Koruma, dayanak noktası, baba şefkati, lider ve sığınak Öyleyse tarih boyunca dünyada hüküm süren şirk dininin, cehaletten ve insanların doğa olaylarından kaynaklanan korkularından doğduğu düşüncesi doğrudur. Hâlbuki İbrahimî dinler aşktan, insanın, tek hedefe ve kâinattaki tek rabbe kendisini adamasından, varlıktaki tek kıbleye yönelmesinden, ruhî, fikrî ve sosyal her tür ihtiyacına cevap veren mutlak cemal, kemal ve celal sahibine olan bağlılığından doğmuştur. İbrahimî dinlerin peygamberleri, maddî, manevî ve sosyal bütün egemen güçlere ve -F. Bacon’un ifadesiyle- zihnî, beşerî, ekonomik ve maddî her tür puta karşı çıkmışlardır. Kendilerini ve mensuplarını, statükoyu değiştirmek ve Kur’an’da peygamberlerin gönderiliş amacı olarak gösterilen adaleti sağlama ve sürdürme konusunda sorumlu görmüşlerdir. Bütün bunlardan hareketle varmak istediğimiz nokta şudur: Tarih boyunca din, dinsizliğe karşı değil, dine karşı olmuş ve dinsizlikle değil, din ile savaşmıştır. Bilgi, basiret, aşk ve insanlığın fıtrî adanmışlığı üzerine kurulmuş olan tevhid dini, cehalet ve korkudan doğmuş olan şirk dininin karşısında yer almıştır. İnkılabî bir din olan tevhid dini daima, sahih inançları tahrif etmek ya da sahte inançlar ve tanrılar üretmek suretiyle statükoyu koruyan tağutperestliğe karşı çıkmıştır. Tevhid peygamberi, insanları, Allah’ın iradesinin tecellisi olan varlıktaki kanunlara ve evrensel gidişata uymaya çağırır. Tevhid dininin gereği, Allah dışındaki her güce ‘hayır’ demektir. Allah’a kulluğun karşısında, tağutperestlik vardır. Tağut ise insanı, evrene ve insan hayatına egemen olan hak nizama karşı çıkmaya ve toplumdaki farklı güç odaklarının tezahürleri olan çeşit çeşit putlara köleliğe ve onlar karşısında zelil olmaya davet eder. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gökyüzü, şimdi anlaşıldı, dine karşı savaşan din ve "inkilabi din" söylemlerinin altındaki maksadın bütün kabahati şirk dinlerine yıkıp, "tevhid dini" ni piripak aklamakmış! Ali Şeriati deyince anlamalıydım. Bu onun ikincil taktik adımıdır. İlki dediğim gibi. Kurân anlatımlarına temsili deyip eleştirilerden kurtarmak. İşin inanç yönünden bu manevrayla sıyrıldıktan sonra da sıra gelir işlem (dinde amel dedikleri) kısmına. Din adına işlenen suçları da "tevhidden sapmalara" yıkıp ikinci temizliği yapmak. Oldu mu İslam sana tertemiz, piripak! Sonraki adımı da söyleyeyim: İslamın sosyal yönünü ortaya çıkarıp büyüyen insanlık sorunlarına çare olacağı propagandasını yapmak, yani bir "inkilap" gerçekleştireceğini savunmak. Ali Şeriati'yi bayağı okumuş ve özümsemişsiniz. Fakat bütün bunların olamayacağını, bunun "cici din" kandırmacası olduğunu, tıpkı aslında kara çarşaf ve kadını hapsetme olan tesettür anlayışını, cicili bicili ipekli yaldızlı türban şeklinde, süslü sunmak gibi olduğunu forumun her yerinde açıkladık. Dinin şirkisi, tevhidisi filan olmaz. Dogma dogmadır, bilim dışı bilim dışıdır, mantık dışı mantık dışıdır. İster bir tanrısı olsun, ister beş, isterse yetmişbeş... Tüm forumu tekrarlayamam. Tek bir şey söyleyeyim: Bir kölelik sistemini ilga edememiş bir din, sizin bu insanlık inkilabınızı başarmak bir yana, insanlığı ortaçağa döndüren bir inkilap yapar ancak... Öyle sosyal sorunlara çare olacak bir din, nasıl faizi yasakladıysa, "bundan böyle faiz kaldırılmıştır, her çeşidi ayaklarımın altındadır" dediyse, "bundan böyle tüm köleler hürdür, iş yaptıran ücretini ödeyecektir" der, işi bitirirdi. Cinsiyet ayrımı, sınıf ayrımı, inanç ayrımı yapan bir sistemden inkilap beklemek boşunadır. Çağdaş değerler bunların tam tersini benimser... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gökyüzü, şimdi anlaşıldı, dine karşı savaşan din ve "inkilabi din" söylemlerinin altındaki maksadın bütün kabahati şirk dinlerine yıkıp, "tevhid dini" ni piripak aklamakmış! Ali Şeriati deyince anlamalıydım. Bu onun ikincil taktik adımıdır. İlki dediğim gibi. Kurân anlatımlarına temsili deyip eleştirilerden kurtarmak. İşin inanç yönünden bu manevrayla sıyrıldıktan sonra da sıra gelir işlem (dinde amel dedikleri) kısmına. Din adına işlenen suçları da "tevhidden sapmalara" yıkıp ikinci temizliği yapmak. Oldu mu İslam sana tertemiz, piripak! Sonraki adımı da söyleyeyim: İslamın sosyal yönünü ortaya çıkarıp büyüyen insanlık sorunlarına çare olacağı propagandasını yapmak, yani bir "inkilap" gerçekleştireceğini savunmak. Ali Şeriati'yi bayağı okumuş ve özümsemişsiniz. Fakat bütün bunların olamayacağını, bunun "cici din" kandırmacası olduğunu, tıpkı aslında kara çarşaf ve kadını hapsetme olan tesettür anlayışını, cicili bicili ipekli yaldızlı türban şeklinde, süslü sunmak gibi olduğunu forumun her yerinde açıkladık. Dinin şirkisi, tevhidisi filan olmaz. Dogma dogmadır, bilim dışı bilim dışıdır, mantık dışı mantık dışıdır. İster bir tanrısı olsun, ister beş, isterse yetmişbeş... Tüm forumu tekrarlayamam. Tek bir şey söyleyeyim: Bir kölelik sistemini ilga edememiş bir din, sizin bu insanlık inkilabınızı başarmak bir yana, insanlığı ortaçağa döndüren bir inkilap yapar ancak... Öyle sosyal sorunlara çare olacak bir din, nasıl faizi yasakladıysa, "bundan böyle faiz kaldırılmıştır, her çeşidi ayaklarımın altındadır" dediyse, "bundan böyle tüm köleler hürdür, iş yaptıran ücretini ödeyecektir" der, işi bitirirdi. Cinsiyet ayrımı, sınıf ayrımı, inanç ayrımı yapan bir sistemden inkilap beklemek boşunadır. Çağdaş değerler bunların tam tersini benimser... Demirefe, ben dini konuda çok fazla bilgi sahibi olan biri değilim;benim için dini özümseyende özümsemeyende aynı değerdedir.Ve Ali Şeriati,yeni yeni İslami, olarak tanıdığım biri...şimdi onu tamamiyle özümseme;hayır ben tam anlamıyla tanımadığım biriyi sırf bir yazısından dolayı özümsemem. din doğmalardan beslenir;bu sizin düşünceniz saygı duyuyorum...peki inanan nasıl düşünür;o doğma olsa bile kabul eden midir?onlar yerine cevap veremem,çünkü ben yeni yeni dini anlamaya çalışıyorum...şimdi sadece inanıyorum...bakın en kısa zamanda şeriati araştıracağım;belki o zaman kural ve inanç sistemiyle bir dini daha iyi değerlendirebilirim. bakın ben dinde ki savaş gerçeğini kabullenemeyen biriyim;bunu hala soruuyorum...savaş *********tir ve bence din hiçbir zaman savaşı meşru görmemelidir...ben inkilabi din dedim;kimbilir belki de benim dini böyle görme çabamdandır yada din budur...anlamaya çalışıyorum sadece... Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Değerli arkadaşım, ibadet kavramı içerisine yerleştirilen düşünceleriniz;ibadeti gerçek anlamda yaşamak ve amacına belirleme açısından oldukça isabetli. özellikle ibadeti,peygamberin inançlarını beden dili ile çıkışa bağlamak(umarım yanlış anlamamışımdır) ve sünnetleri bu şekilde açıklamak. nasihatten ibaret olan ibadet anlayışı derken ne demek istediğinizi anlamadım işi doğrusu...namaz örneğinden yola çıkmışsınız;bence İslamı diğer dinlerden ayıran ve ona gerçek bir din özelliğini kazandıran Tanrı'nın kullarına daima kendisini hatırlatması;günde beş vakitte olsa bireyin bunu yaşaması,özel ve kul olma açısından faydalıdır... ama yine de bu sadece iş olsun diye yapılıyorsa hiçbir anlamı yok;Allah kabul etsen değil mi Önce İBADETİ ayrı ayrı açılardan ele alıp incelemek gerekiyor..ilk ibadet dendiğinde yapılan ritüeller gelir akla..fakat ibadet bu ritüellerden ibaret değil.. hatta bu yapılan ritüeller asıl yapılması gereken ibadete yol gösterir..her yolunda mutlaka vardığı bir yer vardır..o yere varıldıktan sonra yol geriden gelenlere yoldur artık.. ..namaz Allahı hatırlamak..iyi güzelde hangi Allahı,nerede gördü,hatırlamak için aralarında birşeyler yaşanmış olmalı yani hatıraları olmalı Allah ile..ki..Allahı hatırlasın.. ..taklitten öteye gitmeyen ritüeller yüzünden bakın İslam alemi denilen garabete..bu İslam değil..Merkezinde İNSAN olmayan bir İslam! uygulanıyor bu gün bir çok islam! ülkesinde.. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gökyüzü, çok fazla özümsememiş olabilirsin, ama okuduğunu anlamışsın. Çünkü ben biliyorum, Şeriati bunları söylüyor. Alıntı bile yaptıysan, nirengi noktalarını alıntılamışsın. Tabii ki Şeriati önemli bir düşünür. Kendine göre bir düşün sistematiği var. Ama bu, düşüncelerinin doğru olduğu anlamına gelmiyor. Nedeni de şu: Dogmatik düşünceleri ılımlı bir düzeyde tutmanın hiç bir garantisi yoktur. Çünkü somut verilerle geliştirilen bir düşünce değil. Belirli mantık kriterlerine uymak zorunda hissetmiyor kendini. "Tanrı sonsuz kudretli değil mi, ister olur" dedikten sonra her şeyi olası görebilirsiniz. Ama sonsuz güç mantık açısından imkansızdır. Böyle bir varsayımla mantıksal bir düşün yapısı geliştirilemez. Sonsuz güçlü tanrının cini insan kılığına girer, cinayet işler diyelim. Şimdi tanıklar katili teşhis ettiği halde, "yok, o masumdur, cinayeti onun kılığına giren bir cin işledi" diyerek sanığı beraat ettirebilir misiniz? Bu örnek, soyutun somut dünyaya uygulanamayacağını anlatır. Hukuk, cinin insan kılığına filan girdiğine ihtimal bile vermez. Bilim de öyle. Cin hastalığı diye bir şey kabul etmez. Tüm olguların nedensellikleri vardır, ama bu nedensellik karmaşıktır, daha ayrıntılı çözüm bekler, ayrı. Ama bu böyle diye belirsiz, dogmatik nedenler varsayılamaz. (*) Dolayısıyla, soyut varsayımları somut dünyaya uygulamanın hiç bir türü kabul edilemez. Bu yüzden de din yoluyla bilimi, hukuku, yönetim biçimini belirleme yönünde her girişim, kaosa yol açar. Bırakın mevcut bir dini reforme edip düzeltmeyi, iyi bir kılığa sokmayı, isterseniz yepyeni, kusursuz bir din icat edin. Barışçı, hoşgörülü, her şeyiyle mükemmel olsun. Çatlak seslerin çıkmasını asla önleyemez ve farklı yorumlamaların önüne asla geçemezsiniz. Çıkan kaosu bastırmanın tek yolu kalır: Şiddet ve despotizm. "Bu dinin yorumu budur, başka türlü yorumlayamazsınız, farklı yorumların hepsi infaz edilip cehenneme gönderilecektir" demekten başka yol kalmaz. Hiç bir iyi niyet, bu kaosun fitilini ateşlemek için gerekçe olamaz. İnsanlar tanrı, cehennem korkusuyla iyi olur, ahlaklı olur, bilmem ne... Bunlar hayaldir. İnsanlar evrensel, insancıl ve mantığa dayalı hukuksal eşitlik ilkelerinden başka hiç bir şeyle düzelmez. İnsanları somut şeylerle suçlayacak ve yargılayacak, cezasını vereceksiniz, soyut suçlamalarla değil. Ama dini sistemlerde inanç eksikliği, münafıklık, bozuk fikir yayma gibi soyut suçlamalarla insan yargılanmasından kaçınılmasının bir yolu yoktur. Çünkü temel, çıkış noktası soyut ve dogmatik. Savaş dinin icat ettiği bir şey değil, doğada var olan bir gerçektir. Ama bu dini temize çıkarmıyor. Çünkü incelerseniz, dinler ve tabii İslam dini de yayılmacılık üzerine kuruludur. "Yeryüzünde Allahın dini hakim oluncaya kadar" savaşmakla yükümlü tutar. Tarafsız, önyargısız okuyunca bunu hemen görürsünüz. Süleyman niye Belkıs'ın Sebe ülkesini savaş açmakla tehdit eder? Güneşe taptıkları için. Allah'tan başka bir şeye tapmak savaş sebebidir. Yani farklı inanan, düşmandır. Derhal tevhide davet edilir, reddederse savaş açılır. İlke budur İslam'da. Muhammed de açık şekilde bunu yapmıştır. Tabii çağdaş dünyada böyle bir şeyin kabul görmesi imkan dışıdır, düşünülemez bile... Böyle bir düşünce ortaya çıkarsa tüm dünya birleşir, onu yok eder. Yok ama dünya ilkel bir çağa döner, o ayrı. O zaman dinsel yönetim uygulanabilir... Not: (*) Modern batılı dünyada yapılmış bir filmde bile, tanrının emrini yerine getirdiğini söyleyerek cinayet işleyen bir adamın infazında bir vicdan karmaşası ortaya çıkıyor ve idamın durdurulması için dini gruplar sokağa dökülüyordu. Dini fanatizm bugün gelişmiş toplumları bile tehdit etmekten geri durmuyor. Özgürlüğün ülkesi diye tanınan ABD Evangelistlerin etkisi altında. Yaratılış varsayımının biyoloji kitaplarına sokulması, son anda "Fly Spagetti Monastery" girişimi ile önlenebilmiştir. On emir'i Anayasa Mahkemesi'nin duvarına yazdırmayı başarmışlardır. Belki de dünya bir kez daha küresel din savaşlarına sahne olabilecek. Bazıları sinsi bir üçüncü dünya savaşının zaten yürütülmekte olduğunu söylüyorlar. Bu, din üzerinden bir, ırkçılık üzerinden iki, bu iki referans üzerinden yürütülmektedir. Dünyayı gerçekten bir kaos bekliyor da olabilir. Batı dünyasının bazı çirkin çifte standartları, buna yol açabilir. Yani, evrensel normlar da sapmalardan kutsanmış değil sonuçta... Böyle bir iddia, yeni bir dogma olur. Başarabildiğimiz ölçüde insan olabileceğiz... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Önce İBADETİ ayrı ayrı açılardan ele alıp incelemek gerekiyor..ilk ibadet dendiğinde yapılan ritüeller gelir akla..fakat ibadet bu ritüellerden ibaret değil.. hatta bu yapılan ritüeller asıl yapılması gereken ibadete yol gösterir..her yolunda mutlaka vardığı bir yer vardır..o yere varıldıktan sonra yol geriden gelenlere yoldur artık.. ..namaz Allahı hatırlamak..iyi güzelde hangi Allahı,nerede gördü,hatırlamak için aralarında birşeyler yaşanmış olmalı yani hatıraları olmalı Allah ile..ki..Allahı hatırlasın.. ..taklitten öteye gitmeyen ritüeller yüzünden bakın İslam alemi denilen garabete..bu İslam değil..Merkezinde İNSAN olmayan bir İslam! uygulanıyor bu gün bir çok islam! ülkesinde.. O zaman namaza şöyle bakabilir miyiz;Allahın kulu kendisine bağlaması(hatırlatma yerine girecek bir cümle oldu galiba) çok farklı bir yaklaşım;Allah'ı hatırlamak,onunla hatırlanacak bir anınız olmasa da onun gücünü hissedebilmek olabilir mi? burada kafam karıştı. ibadet yapılması gerekenlere bir yol mu demek mi istiyorsunuz,yoksa ibadet kavramı şimdi ki kavramların çok ötesinde mi? İnsan olmayan bir ibadet anlayışı,taklit ve şimdi yaptığımız ibadetler. açarsanız sevinirim. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Demirefe, insan inanma gereği hisseder mi?hisetmeyen olabilir.ben inanma gereği hissettim.bunu tüm insanlar inanma gereği hisseder kanısından değil,kendime yetememe düşüncesi ile açıklarım. iletiniz insan ve insani olan evrensel hukuk yasalarından,savaşın meşru sayılamayacağından ve dinin taşıdığı soyut ve doğmatik yanı ile ilgili gerçekten de güzel aç.ıklamara kaynaklık etmiş. ben belki de bir insan olarak,dünya üzerinde var olan bireyin yaptığı haksızlıklar ile kalmasını vicdanıma yediremediğimden inanma gereği hissettim;öyle ya bunun bir cezası olmalı. din doğma mıdır?buna şimdi cevap vermeyeceğim;önce bunun cevabını kendimde bulmalıyım.İslam benim için özel bir din demiştim;çünkü Peygamberinde insanı yakaladım.Mücadale eden,açlığı çeken,olağanüstü olmayan. ve beni de bu konuda sadece düşündüren,bu dönemde yapılan savaşlar.Savaştan tahmin edemeyeceğiniz kadar nefret ediyorum. bunu ilk sorduğumda;İslamda bu dönemde yapılan savaşlar müdafaa amaçlıdır gibi cevaplar aldım.Kendi adıma şunu da belirteyim ben Peygamber dönemi dışında ki hiçbir uygulamayı İSLAMİ olarak kabul etmiyorum.Ne Emevi ne de Osmanlı benim için ölçüt değil. İşte o zaman sizin dediğiniz noktalara dönmem gerekiyor.Kutsal kitapta savaş nedir,insan nedir,gerçeklik payı nedir...? kaynağına yönelmek,işte bu ara bunu yapmaya çalışıyorum. Dinde ki Cihat anlayışından başlayacağım,bu Cihat hangi şartlarda savaşı,dini yaymayı zorunlu kılıyordu? bakın bir din,düşünce taraf toplamak ister,hele ki evrenselim diyorsa;ama dediğiniz şekilde bu şiddet ile yapılacaksa,o zaman bu tartışılmalı derim. doğmalara dayanan din,somut olan bir dünyada ne kadar gerçekçidir,bana göre duyguların gerçek olduğu kadar.Peki din gerçekten doğmalara dayanan mıdır her zaman? insanları yola getirmenin en iyi yolu tabi ki evrensel olan hukuklardır,somut olan cezalardır.Bu tartışılamaz.Ama ben evrensel yasa ve hukuğun kimler için var olduğunu düşündüğümde bu da benim için bir hayal oluyor. Saddam Hüseyine bakın,evrensel ve somut olan bir çözüm.İDAM.Peki bu tartıyı elinde tutan.ABD gibi demokrasi adı altında Irak'a işgali götüren bir güç. Şeriatı özümsememek ile beraber dediklerini anladığım doğrudur.Dikakt ederseniz,bazı kısımları özellikle kırmızılaştırdım.Onları okuyun,göreceksiniz ki burada yine beni bağlayan ve özellikle belirtmek istediğim insan ile ilgili olan kısmıdır. Dinin şu an dünya üzerinde ki egemenliğini verdiğiniz örnek çok iyi açıklıyor.ABD de en son ortaya çıkan videolar,dinin nasıl düşman yaratma çabasına dönüştüğünün en iyi kanıtı. Dediklerinize ne doğru ne de yanlış diyemiyorum.Haklısınız,gerekçeler insanı ve düşmanlaştırmayı haklı kılamaz.Ama bunu gerçekten dinin özü barındırır mı?Buna cevap vermem için önce bunu anlamam lazım. Bir hırsızlık vakası,kesinlikle cezayı gerektirir;yanlış olan davranıştır.Yargılayan tabi ki hırsızın bunu ne için yaptığını değil,hukuku baz alır.Bu hukuki olnadır;insani olan ise onu bunu neden yaptığıdır? Saygılar! Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Allahı hatırlamak,bağlanmak yani ibadetlerin tamamı bu gezegendeki yaşamın kolaylaştırılıp güzelleştirilmesi amacının dışında başka bir amaç gütmüyor.. Allah bizim için İDRAK,tan başka bir şey değildir..kim ne kadar ''O''nu İDRAK edebiliyorsa o kişi ''O''na o kadar yakındır..bu mesafe sadece düşüncedeki mesafedir..99 ismi kayıtlarda var..YÜZüncüsü neden yok acaba.. ANI,HATIRA ancak bir şeyler yaşanırsa oluşur..bu oluşumda bu gezegendeki olup bitenlerden başka bir şey değildir..anılarımızın MUHATAPLARInın büyük çoğunluğuda İNSAN..(arada evcil hayvanlarda var ) Bu anı ve hatıraların toplamıdır İNSAN..bu anı ve hatıraların ne kadarı güzel ve hoş ise biz o kadar İBADET etmişiz..kötü anılar ise bizim ibadetten kaytardığımız AN,ların anılarıdır.. Bu yorumlar tamamen dayıya özeldir..dayının ZEVKİ,dir..umumu asla bağlamaz..dayı paylaşıyor sadece.. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 O zaman değerli arkadaşım,yaptığımız ibadetler cennet yada cehennem için ölçüt değil midir? Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Güzel ANILAR Cennet..acı ve azap dolu ANIlar Cehennem..bu gezegendeki deneyimi cennet ve cehennemin.. ÖTE,deki cennet ve cehennem derseniz..yollarımız ayrılır..bu gün bu gezegendeki olan bitenleri çözmeden çözemeden ÖTEsi bulunmaz bilinmez.. Yapılan ritüelleri cennet ve cehennem ayarları olarak gördüğünüzü söylemeyin lütfen.. Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 ALINTI En yüce en kutsal VARLIK İNSAN,dır..olmasa İNSAN ne ALLAH nede DİN vardır..birde bu açıdan bakın lütfen.. Bu yoruma da katılmıyorum...AliO_1 Sizinde katılabileceğiniz bir yorum yapalım.. Allahın kutsallığı İnsandan yansır.. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Güzel ANILAR Cennet..acı ve azap dolu ANIlar Cehennem..bu gezegendeki deneyimi cennet ve cehennemin.. ÖTE,deki cennet ve cehennem derseniz..yollarımız ayrılır..bu gün bu gezegendeki olan bitenleri çözmeden çözemeden ÖTEsi bulunmaz bilinmez.. Yapılan ritüelleri cennet ve cehennem ayarları olarak gördüğünüzü söylemeyin lütfen.. Doğru diyorsunuz;öte bilinemez.ama cennet ve cehennem Kuran da geçen kavramlar. Yapılan ibadetler eğer ceza ve mükafaat kavramları için yapılıyorsa;dürüst değilsinizdir... yok inanılana ulaşmak için yapılıyorsa... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 ALLAH VE İNSAN Tevrat ve İncil’in tahrif edilmemiş olan bölümlerinde ve Kur’an’ın istisnasız hemen her yerinde insan ile Allah kelimeleri aynı çizgide zikredilmektedir. Yani ilmî ve yaradılışa dair ayetlerde değil, sosyal, siyasî ve ekonomik meseleleri açıklayan bütün ayetlerdeki en-nâs kelimesini kaldırıp yerine Allah kelimesini koymak, Allah kelimesinin yerine ise en-nâs kelimesini koymak, cümlede hiçbir değişikliğe neden olmaz.[18] Mesela “Kim Allah’a güzel bir borç verirse…”[19] Ayetinin manası, Allah’ın ihtiyacı olduğu için Ona borç vermek demek değildir; onun manası, “insana borç vermek” demektir. Sosyal konularla ilgili ya da sosyal bir yönü olan bütün ayet ve hadislerde Allah ile insan aynı safta yer almaktadırlar. Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 ALLAH VE İNSAN Tevrat ve İncil’in tahrif edilmemiş olan bölümlerinde ve Kur’an’ın istisnasız hemen her yerinde insan ile Allah kelimeleri aynı çizgide zikredilmektedir. Yani ilmî ve yaradılışa dair ayetlerde değil, sosyal, siyasî ve ekonomik meseleleri açıklayan bütün ayetlerdeki en-nâs kelimesini kaldırıp yerine Allah kelimesini koymak, Allah kelimesinin yerine ise en-nâs kelimesini koymak, cümlede hiçbir değişikliğe neden olmaz.[18] Mesela “Kim Allah’a güzel bir borç verirse…”[19] Ayetinin manası, Allah’ın ihtiyacı olduğu için Ona borç vermek demek değildir; onun manası, “insana borç vermek” demektir. Sosyal konularla ilgili ya da sosyal bir yönü olan bütün ayet ve hadislerde Allah ile insan aynı safta yer almaktadırlar. Evet..evet..işte bu..İNSAN,a SINIRSIZ İMAN.. Allah için uygun olan sıfatlar aynen İNSAN,a da uyar.. ..İNSAN,a uymayan hiç bir sıfat zikredilmemiştir.. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 TAĞUTA TAPANLAR Hak din safının karşısında kimler vardır? Tağuta tapanlar; peki tağuta tapanlar kimlerdir? Tağuta tapanlar, Kur’an’da mele’ ve mütref[20] olarak geçen toplumdaki aç gözlü oburlar ve her yetkiye sahip olup hiçbir sorumluluğu olmayan kimselerdir. Mele’ ve mütref dini, ya kendi adıyla açık bir şekilde ya da ‘Allah ve insan dini’ olan hak dinin perdesi altında kendisini gizleyerek tarih boyunca egemen olmuştur. Oysa tevhid dininin hükümranlığı tarihte gerçekleşmemiştir. Bana göre Şianın gurur duyulacak özelliklerinden biri, orta çağda İslâm yönetimi adına dünyaya sunulan hiçbir şeyi kabul etmemesi, sömürgeci emperyalistlere karşı mücadeleden geri durmaması ve söz konusu yönetimleri Allah Resulü'nün hilafeti olarak değil Kayser ile Kisra yönetimleri olarak kabul etmesidir. Zaten İbrahimî ve tevhidi din, daima, tağuta tapınmaya, mele’ ve mütref dinine karşı çıkmış, insanları da bu cepheye karşı çıkmaya davet etmiştir. Tevhid dini şunu söylemiştir: Allah, siz insanların safındadır; Onun muhatabı insandır ve amacı, adaleti sürekli bir hale getirmektir. Tevhid dini, insanı, kâmil hale getiren bilgi, sevgi, yüce kudrete kulluk ve bilinç dinidir. Ne yazık ki, tarihe ve mevcut duruma karşı eleştiri ile ortaya çıkan tevhid dini, tarihte hiçbir zaman tam olarak hayata geçememiştir. Tağuta yani mele’ ve mütrefe tapınmayı öneren muhafazakâr ve uyuşturucu şirk dini ise her zaman var ve egemen olmuştur. Bana, “Bir aydın olarak sen, nasıl dine bu kadar sarılıyorsun?” diyen aydınlara da şunu söylemek istiyorum: “Ben bir dinden söz ediyorsam, bilin ki, geçmişte topluma hükmetmiş olan herhangi bir dinden değil, bu dini ortadan kaldırmayı hedefleyen dinden söz ediyorum. Peygamberleri, her tür şirki ortadan kaldırmak için çalışmış olan dini kastediyorum. Ancak sözünü ettiğim din, hiçbir zaman sosyal hayat bakımından tam olarak toplumda hayat bulamamıştır. Benim dile getirmek istediğim bu konudaki şu sorumluluğumuzdur: Tevhid peygamberlerinin yaptığı gibi, muhafazakâr ve uyuşturucu şirk dinini kaldırıp yerine tevhid dinini ikame etmek için çaba göstermek, bizim ve gelecekteki insanların insanî sorumluluğudur.” Öyleyse benim dine sarılmam, geçmişe dönmek değil, tarihteki bu mücadeleyi devam ettirmek demektir. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Evet..evet..işte bu..İNSAN,a SINIRSIZ İMAN.. Allah için uygun olan sıfatlar aynen İNSAN,a da uyar.. ..İNSAN,a uymayan hiç bir sıfat zikredilmemiştir.. Zaten Allah kendi sıfatlarını insanda göstermemiş midir?İnsan,yaratılanların en özeli... Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Doğru diyorsunuz;öte bilinemez.ama cennet ve cehennem Kuran da geçen kavramlar. Yapılan ibadetler eğer ceza ve mükafaat kavramları için yapılıyorsa;dürüst değilsinizdir... yok inanılana ulaşmak için yapılıyorsa... İNANAN ve İNANILAN..ikiside aynı KAPTA..beden denilen kadavrada..mesafe yok aralarında..her şey düşünce ve İDRAKTA.. mesafeler ve yakınlıklarda.. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 İNANAN ve İNANILAN..ikiside aynı KAPTA..beden denilen kadavrada..mesafe yok aralarında..her şey düşünce ve İDRAKTA.. mesafeler ve yakınlıklarda.. Sizin bu yaklaşımınız aklıma;ENEL HAK diyen HALLAC-I MANSUR'u getirdi kendimi hakta bulmak...güzel:) Alıntı
Φ EVDEYOKUZ Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Gelin arkadaşlar gelin. Ötede korkacak bişey yok. Bakın bize , buradayız... Öte güzel bi yermiş... Geç farkına vardık. sn TAKLAMAKAN sana katılmamak elde değil BAŞKA DÜNYA YOK! BAŞKA YAŞAM YOK! KURAN MASALLARI TEK PERDELİK OYUN... iyi seyirler... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 sn TAKLAMAKAN sana katılmamak elde değil BAŞKA DÜNYA YOK! BAŞKA YAŞAM YOK! KURAN MASALLARI TEK PERDELİK OYUN... iyi seyirler... patlamış mısır ister misiniz?perde kapanmadan yetiştireyim... Alıntı
Φ EVDEYOKUZ Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 patlamış mısır ister misiniz?perde kapanmadan yetiştireyim... çok naziksiniz sn mavi olmayan gökyüzü ama tiyatroda patlamış mısır yenmez ki... gerçi her yasak delinmek içindir, küçük boy olsun bari tesekkürler, mersi... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 çok naziksiniz sn mavi olmayan gökyüzü ama tiyatroda patlamış mısır yenmez ki... gerçi her yasak delinmek içindir, küçük boy olsun bari tesekkürler, mersi... yasaklar çiğnenmek için vardır benim ülkemde doğru olan genelde yasak olduğu için ayrıca bu söze uygun davranmalıyım rica ederim,kaptım...az sonra küçük boy orda;afiyet olsun! Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.