Φ ÇarpışıkTümceler Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Ne diye hitap edeceğimi bilmediğim ey sen!.. Önce beni iyice bir dinle, eğer kendini dinliyormuş gibi olursan o zaman söylediklerimi ciddiye al. Yok eğer burada söylenenlerle hiçbir frekans tutturamıyorsan boş ver gitsin. Zaten birbirimize ihtiyacımız yok demektir. Ama benim birilerine ihtiyacım var (ki benim varsa başkalarının da bana, birilerine ihtiyacı var demektir). Niçin mi? 1- Çünkü; kendimi çok küçük (bir toz zerresi kadar) ve güçsüz hissediyorum. Beni her gün öğütmeye çalışan sistemle tek başıma, tek tek durumlarda savaşacak gücü kendimde bulamıyorum. Çoğu zaman kuyruğu toplayıp araziye uymak feci şekilde gururumu incitiyor. Gündelik hayatımda da güvenebileceğim dost insanlarla dayanışmaya girmek, bana her gün milyonlarca kez yeniden yeniden yaşatılan hiçlik duygusunu bertaraf etmek, varlık duygusunu tatmak istiyorum. 2- Çünkü; bu düzende, oyunun kurallarına uyamadım ve kelimenin tam anlamıyla başarısız oldum. Bu son derece doğal, çünkü bu oyunu sevememiştim. Derler ya "istemek başarmanın yarısıdır" işte ben bunu istemiyordum. Statüko ise seni, beni, hepimizi her şeyimizi istiyor. Eğer statükoya dahil olacaksan ona her şeyini vermelisin. Cismin bu dünyaya, zihnin ise başka bir dünyaya ait olacaksa sen, karşı taraftansın demektir. Yani ben, evet karşı taraftanım. 3- Çünkü; biliyorum ki sen de benim gibi bu zamanda ve bu mekanda yaşamaktan memnun değilsin. Hatta sen de kendini Anarşist, Liberter Özgürlükçü, Devrimci vb. gibi tanımlarla ifade etmeye çalışıyorsun. Sağda solda tartışıyorsun. Zaman zaman bir şeyler yapmak isteğiyle yanıp tutuşuyorsun, ama çevrene baktığında güvenecek bir - iki arkadaşından başkasını göremiyorsun, hatta kimisi bu kadarını bile bulamıyor. Ortada anarşist, özgürlükçü, bireyci vs. olarak geçinen bir sürü entelektüel karikatürünü görünce senin hevesin kursağında kalıyor. İnsanların bireysellik diye yücelttikleri, şeyin teorize edilmiş bencillikten, sevgiyi, hoşgörüyü, vermeyi, paylaşmayı unutmuş bir sefaletten başka bir şey olmadığını görüyorsun. Moralin bozuluyor ve kendini yine yalnız hissediyorsun. 4- Çünkü; ben bir muhafazakârım. Özgürlüğümü ve devrimci romantizmimi hâlâ muhafaza ediyorum. Özgürlükçü olmam liberalleşmemi gerektirmiyor. Aynı zamanda devrimci romantizmimi korumam sosyalist, kollektivist olmamı gerektirmiyor. Tıpkı bireyselliği savunmamın dayanışmaya ve cemaate karşı çıkmamı gerektirmemesi gibi. 5- Çünkü; şimdiye kadar sana toplumculuk, ortaklık, demokratlık ve eşitlik nutukları atanların, kendi kariyerizmleri uğruna insanları nasıl koyun gibi güttüğünü, ne kadar çıkarcı, bencil tahakkümcü olabildiklerini çok iyi biliyorsun. Yönetime karşı çıkanlar tarafından yönetilmek, hiç de cazip gelmiyor. 6- Çünkü; herhangi bir politik oluşum içinde yer almak daha baştan bireyselliğinden özgürlüğünden ve özgünlüğünden vazgeçmek olacaktır. Teorik olarak savunulan erdemler politik hareketlerin taktik manevralarında ezilir suyu çıkarılır, amaçlar araçlara feda edilir, sonunda ahlaki kaygılarla bir hareket içinde yer alan sen, kendini ahlaksız, kirlenmiş ve muhalif hissetmeye başlarsın. Sonunda depolitize olmayı seçersin, bir bakıma da iyi yaparsın. 7- Çünkü; geçmişte Marksizme sempati duymuş ya da ona bayağı inanmışsındır. Ama onun ne vaadleri cazip gelmektedir ne de düşleri eskisi kadar parlak ve kirlenmemiştir. Seni bunaltan tahakküm sistemi, büyük kent yaşamı, endüstriyel çılgınlık ve bunun sonucu olarak çevre kirliliği karşısında çok daha sempatik bulduğun yeşil harekete hatta feminizme ilgi duyarsın. Ancak bunları biraz tanıyınca, kafandaki sorunların onların varlık sahalarının sınırlarının çoktan dışına taştığını ve bu yapılarıyla ruhundaki kıpırdanışlara asla cevap veremeyeceğini anlarsın. Ve bu oluşumlardan da biraz uzak kalmayı tercih edersin. 8- Çünkü; her şeye rağmen bir şeyler yapmaya, kendini ifade etmeye çalışmışsındır. Söz gelimi birkaç arkadaşınla birlikte birkaç sayı dergi bile çıkarmışsınızdır. Hatta dergi parasızlıktan batmış olabileceği gibi dergide teorik takılan bazı heriflerin, dergiyi babalarının çiftliği gibi algılamaları yüzünden birbirinize girmiş ve bu yüzden bu macera da bitmiş olabilir. Ve bu yüzden ne yapacağını bilmeden hayat gailesiyle uğraşıp duruyorsundur. 9- Çünkü; "Çalışmayıp da ne yapacaksındır? Öğrencilik bir tür yaşam tarzı ama o da geçici. Öğrencilik bitince ne yapacaksın? Ya ticarete atılacaksın, ya da hiçbiri olmadı köprü altında yatıp kalkacaksın. Her birinin kendine göre iyi kötü yanları var tabii ki. Ama hepsinin dışında ve statükonun ötesinde bir şeyler olsaydı daha iyi olmaz mıydı." diye düşünüyorsundur. Hatta statükonun ötesinde olabilecek bir şeyler tasarlamışsındır da belki. Ama bunları şimdiye kadar hayata geçirmeyi ya hiç denememişsindir, ya da zaten denemeyi düşünmüyorsundur. (Niye?) 10- Ey sen hitapsız (kitapsız yani)! Bu muhtemelen sana çok benzeyen (muhtemelen de pek çok konumda benzemeyen) bir adamın çağrısıdır. Belki daha safça bir çağrıdır, ama yine de saflığın pek de kötü olmadığı düşünüldüğü için buna cüret edilmiştir. Ve der ki bu çağrının sahibi; "Yetmez mi, bu kadar bireysel takıldığın. Kollektivist toplumcu düşünceyi ve onun otoriter zeminini birçok konuda deşifre ettik. Hatta o kendisi deşifre oldu, itibar kaybetti. Artık bireyselleşmenin değil atomize olmanın sıkıntısını yaşıyoruz. Yaşamda (efervesant bir tablet gibi) eriyip gidiyoruz. Buna karşı bir şeyler yapalım. Tabiri caizse birbirimizin elini tutalım, bir araya gelip oturup konuşalım, neler yapabiliriz, neler yapamayız onu görelim. Birbirinden sorumlu ama birbirinden bağımsız bireyler olmayı deneyelim. Coşkularımızı, duygularımızı paylaşıp paylaşamayacağımızı görelim. Saygılar.. Alıntı
Φ c+nihal Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Böyle dönemlerim oluyor. İnsan yazarlığa, şairliğe tam da böyle dönemlerde başlamış oluyor da sonra anlamış oluyor bunu. Tolstoy muydu bilmem, "ne kadar zeka o kadar acı!" diyor. Yanarak pişmek bu aslında. İnsanın hikayesi kitaplı dinlerde bile ta baştan anlatılmıyor, cennet bölümü ve sonrası tasfir ediiyor. Adem, Havva ve şeytan diyaloğu ile başlatılıyor. Konu rahatlığın insana batması..şu ağaca yaklaşmayacaktın yaklaştın. o zaman çek git yeryüzünde bir süre oyalan. Oyalanmaya sonradan sınav diyor kitaplar. O sınav aşaması şu içinde bulunduğumuz / bulunduğunuz kitapsızlık hali. sınavlarda başarısızlık bana hep Adem ve Havvanın hatalarını hatırlatır. Lanet olası o ağaçtan uzak dursalardı ne güzeldi. Dünya serüveninde o yüzden rahat yüzü göremeyeceğimiz kesin. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.