Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"Yüzde 34" ve "yüzde 47" şiddetinde iki patlama oldu...Olan 18 yoksul Konyalı küçük kıza oldu...


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

* * *

18 küçük ölü kız için otopsi raporu

 

* * *

Eskiden "İsmailağa cemaati", çarşaf giymeyen ile sarık takmayanı, "patates dini"nden sayar ve bu yaklaşımından zerre kadar ödün vermezdi... İslamcı aydınlar ise "İsmailağa cemaati"ni, "Bunlar da bizim gettomuz" falan diyerek hafiften küçümserlerdi...

 

Eskiden "İskenderpaşa Cemaati" mensupları, "Bizde çok mühendis var" diye hava atarak biraz "elitist" takılırlardı... "Menzil cemaati" ise olaya daha "halk işi" yaklaşır, taşralı zıpırlardan "kurban" adı verilen müritler çıkarırdı...

 

Eskiden "Birlik Vakfı" üyeleri, Turgut Özal'ın arkasında hizalanmıştı... "Aydınlar Ocağı"yla birlikte "Türk İslam Sentezi" ideolojisini egemen kılmaya çalışırlar, "Erbakan hareketi"ne mesafe üstüne mesafe koyarlardı...

 

Eskiden Fethullah Gülen, "Ülke idare etmek belediye idare etmeye benzemez" diye demeçler verip Tayyip Erdoğan'ın başbakan olma hevesine iğne batırır, "Aman beni Tayyipçi sanmasınlar" diye kaygılanırdı...

 

Eskiden "Süleymancılar", hem Diyanet İşleri Başkanlığı'na, hem de imam-hatip mekteplerine karşı savaş verirdi... Diyanet İşleri Başkanlığı da "Süleymancı saldırısı"na, "Ben bir Süleymancı idim" başlıklı "itirafçı" kitaplarını cami bahçelerinde ücreti mukabilinde sattırarak yanıt verirdi...

 

Eskiden "Nurcular", yedi ayrı zümreye ayrılmıştı... "Yazıcılar Grubu", "Okuyucular Grubu"na ifrit olur; "Okuyucular Grubu", "Med-Zehra Grubu"na gıcık olurdu... "Yeni Asyacılar" ise hafiften palazlanmaya başlayan "Fethullahçılar Grubu"na kıl olurdu...

 

Eskiden acayip çeşitlilik vardı memleketimizin "Tarikatlar, cemaatler, gruplar evreni"nde... "Radikaller" vardı... "Selefiler" vardı... "Tefsirciler" vardı... "Gruplar üstü entelektüeller" vardı... "İbn-i Teymiyyeciler" vardı... "Tasavvufçular" vardı... "Mutezileciler" vardı... "Sezai Beyciler" vardı... Hatta "İsmetçiler" bile vardı...

 

* * *

 

Sonra bir şey oldu, tuhaf bir şey...

 

"Yüzde 34" ve "yüzde 47" şiddetinde iki patlama oldu...

 

Ve bu patlamalardan sonra... Cemaatler, gruplar, tarikatlar... Aynı safta buluşuverdi...

 

O "muazzam çeşitlilik" söndü... O "muhteşem farklılıklar" bitti...

 

En gelenekselinden en özgününe...

 

En kuvvetlisinden en güçsüzüne...

 

En sıra dışından en statükocusuna...

 

En dava delisinden en fırsatçısına...

 

Alayı bir anda AKP'li olup, "Allah razı olsun Tayyip Bey'den" demeye başladı...

 

Ve şimdi...

 

"Süleymancılar" ile "Diyanetçiler"...

 

"İsmailağacılar" ile "Menzilciler"...

 

"Yeni Asyacılar" ile "Fethullahçılar"...

 

Aralarındaki tüm ihtilafları, çekişmeleri, savaşları, itirazları kocaman bir paranteze alarak omuz omuza geçinip gidiyorlar...

 

"Şikayet" yok... "Gammazlama" yok... "Denetim" yok... "Teftiş" yok... "Baskın" yok... "Çekememezlik" yok... "Balans ayarı" yok...

 

O onun tavuğuna "kış" demiyor, bu da onun tekerine çomak sokmuyor...

 

O onun "imam-hatip mektebi"ne karışmıyor, bu da onun "yurt" adı altında işlettiği kaçak "Kuran Kursu"na...

 

* * *

 

Velhasıl-ı kelam...

 

Eskiden adamakıllı bir "denetim mekanizması" olmasa da...

 

Bir "ihtilaf" vardı...

 

Bu ihtilaftan da "rahmet" doğardı...

 

Biri birinin mektebini şikayet eder, öbürü diğerinin "yurt" adı altındaki kursunu gammazlar ve böylece iyi kötü bir "denetim mekanizması" işletilirdi...

 

Fakat ne yazık ki... Artık bu kadarı bile kalmadı...

 

Ve maalesef... Olan 18 yoksul Konyalı küçük kıza oldu...

 

* * *

Gönderi tarihi:

Dinle beni bre gafiil Müslüman

 

SEN beni "Kafir oldun", "Deccal oldun", "Salman Rüşti oldun" falan diye terörize ederek susturacağını mı sanıyorsun?

 

Senin idraksiz, şuursuz ve saplantılı dindarlığının ürettiği bu şapşal ithamlardan tırsıp, o "17 günahsız küçük kız"ın hesabını soramayacağımı mı zannediyorsun?

 

"Aman bunların çarpık dindarlığına ses etmeyeyim... Aman tekere çomak sokmayayım... Yoksa bana Salman Rüşti derler" diyerek köşeme çekileceğimi mi sanıyorsun?

 

Nasıl ki...

 

Bazı aşırı laiklerin, içinde "Kuran kursu" geçen her olayda, meseleyi bir "insanlık meselesi" olmaktan çıkarıp, "Bu çağda Kuran mı öğrenilirmiş?" noktasına taşımasına şiddetle karşı çıkıyorsam...

 

Senin sorumsuzluğuna, vurdumduymazlığına, ahlaksızlığına, çarpık kader anlayışına da şiddetle karşı çıkacağım elbet...

 

* * *

 

Galiba sen beni 17 küçük kızın ölümünün sorumluluğunu, "Bütün suç tüpçüde!" şeklindeki manşetiyle tüpçüye yükleyen, ahlaksızlığı kendisine şiar edinmiş "Vakit" tayfasındakilerle karıştırıyorsun...

 

Sakın karıştırma!

 

Unutma ki:

 

Onların işlerine ya "sütçü" karışır, ya "tüpçü"...

 

"Vakit" tayfasındakilerin "Hüseyin Üzmez vakası"nda neler yazıp çizdiklerini şöyle biraz kafanı çalıştırarak hatırlasana...

 

"İslam davası" adına küçük bir kız çocuğunun taciz edilmesine sahip çıkan zihniyet, "İslam davası" adına 17 küçük kızın enkaz altında can vermesini tabii ki "tüpçü"ye ya da "sütçü"ye yükler...

 

Onlardan başka ne beklenir ki?

 

* * *

 

Birileri çaresizlik ve yoksulluk içinde çırpınan köylülerin kızlarını, "Kuran öğreteceğiz" diye evlerinden alıp götürecek...

 

Ancak...

 

O kızların can güvenliğini sağlayamayacak... Barınma koşullarını yerine getirmeyecek... Doğru dürüst hiçbir önlem almayacak...

 

Sonra bir gün, sabah namazı vakti, kızların barındırıldığı bina korkunç bir gürültüyle çökecek...

 

17 kız o binanın enkazı altında can verecek...

 

Ve ben de, bu durum karşısında...

 

"Bu kızlar orada Kuran öğreniyordu... Namaza kalkmışlardı... Bu yüzden onlar şehit olmuştur... Ne mutlu onların anne ve babalarına" diye yazacağım, başka da bir şey yazmayacağım, öyle mi?

 

O kızlar şehit olmuş olabilir... Bu Allah'ın takdiridir... Ben bir şey diyemem...

 

Ben onlara "şahadet şerbeti içirmek" yerine...

 

Neden önlem alınmadığını, neden denetimsiz kurs açıldığını, neden izinsiz iş yapıldığını, neden koruma altında tutulan küçük kızların can güvenliklerinin sağlanmadığını sorarım...

 

Bunu yaparken de...

 

Ne "Bütün suç tüpçüde" diye İslami fırlamalıklara yüz veririm...

 

Ne de "Şehit oldular" tarzında metafizik rahatlamalara...

 

Ben hesap sorarım...

 

Çünkü bu benim hem insanlık, hem de kulluk vazifemdir...

 

* * *

 

Bir şey daha var ey gafiil Müslüman...

 

Sen zannediyor musun ki...

 

Konya'nın o kuş uçmaz kervan geçmez bölgesinde "yurt" adı altında kaçak Kuran kursu açan o adamlar, salt "Kuran öğretmek" gibi kutlu bir işe soyunmuşlardır...

 

Sen zannediyor musun ki...

 

Adamların tek amacı, Allah rızasını kazanmaktır...

 

Eğer öyle olsaydı...

 

"Kuran öğreticiliği" gibi dokunulmaz bir gücü ellerine alıp, türlü çeşitli politik oyunlar çevirmezlerdi...

 

Sen "Süleymancı" denilen grubun kaç liderinin, kaç partiden milletvekilliği kaptığını biliyor musun?

 

Düne kadar Demirel'in, Mesut Yılmaz'ın, Erbakan'ın listelerinin en tepesine oturan bu adamların, şimdi AKP listelerinde yer bulabildiğinden haberdar mısın?

 

Küçük köylü kızlarının cesetlerinin üzerinden yürütülen bu kirli güç mücadelesine neden destek verecekmişim ki?

 

* * *

 

Bak, benim gafiil mütedeyyin arkadaşım...

 

Bunları yazıp çiziyorum diye...

 

Sen benim için...

 

"Salman Rüşdi oldu", "Kafir oldu", "Deccal oldu" mu diyeceksin?

 

De birader, de...

 

Hiç gocunmam...

 

"Bütün suç tüpçüde" diye yazıp "İslam mücahidi" olacağıma...

 

Alınmayan önlemlerden zerre kadar söz etmeyip, sadece "Melekler cennete uçtu" ya da "Şehit oldular" diye etliye sütlüye dokunmayan başlıklar atıp, "Bu Ahmet Hakan ne kadar takva sahibi bir adamdır" diye takdir kazanacağıma...

 

Hesap sorarak...

 

"Deccal" olmayı yeğlerim...

 

Tamam mı? Anlaştık mı?

 

ALINTI: 131b.jpg

Gönderi tarihi:

Bence Başbakanı kimi AKP'liler mi daha çok uğraştırıyor diye sorsam ne cevap verirsiniz....

Bu AKP liler maalesefüst yazıda bahsedilen her dönemde yukarılara oynayan o ya da bu dergahdan bildik isimler ..

Mesela eski Meclis Başkanı Bülent Arınç.

Partisi hakkında açılmış kapatma davası görülürken 19 Mayıs'ta Manisa'da üniversite öğrencilerinin kıyafetlerine takıldı.

Jeton hemen düşmüş olmalı ki; Arınç'ın rahatsızlığını gazetecilere açıklayan Manisa Belediye Başkanı hemen yalanlandı.

AKP Hüsrev Kutlu da Arınç'tan pek farklı değil.

Anayasa Mahkemesi türban kararını verdiği gün "Hakimler Oligarşisi" teşhisini koyup,parlamentoyu kapatmaktan söz etti.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve Cumhurbaşkanı Gül'ün söz ve eylemlerinin de Erdoğan'a fatura edildiğini hatırlatmak isterim...

Ya AKP Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen'in hazırladığı "Gençleri Koruma Kanun Tasarısı" na ne demeli Başbakan'ın başını ağrıtacağa benziyor. :wub:

Tasarıdan bir madde:

Devlet gençlerin sağlıklı ve dengeli gelişimi için her seviyedeki okulda her dine mensup öğrenciler için ibadethane alanı kurmakla yükümlü olacak.Özel okul ve vakıf üniversitelerinde bu görev işletme sahibi/ mütevelli heyetine verilecek"

Burada sorulması gereken çok soru var:

Mesela okulların tek eksiği ibadethane mi?

Ders verecek öğretmen,spor yapılacak salon,deney yapılacak laboratuar,gösteri yapılacak salon olmayan okullar için öncelik ibadethane mi?

Hadi ibadethaneleri kurdunuz diyelim,buranın başına kim geçecek,sadece ibadethane inşaa edilerek gençler sağlıklı ve dengeli gelişir mi?

Her seviyedeki okul demek yasanın ilköğretim okullarını da kapsadığını gösterir.

6 yaşındaki öğrenciden de ibadet etmesi mi beklenecek ya da ibadet ederken başını kapatan kız öğrenciler,okul kapısından da aynı şekilde mi geçecek?

Tasarıda bana göre en tehlikeli madde pornografik dergi,dvd ve vcd'lerin T.C. Kimlik Numarası ve imza karşılığı satılmasının öngörülmesi.

Bu düpedüz fişlemedir.

Üstelik sonuç da vermez, zira yayına ulaşmak istemeyen bunu para karşılığı başkasına yaptırır ya da internete yönelir.

Bunun ikinci adımı internet sansürü olacaktır.

Gazeteler için öngörülen yasaklar oldukça düşündürücü.

Buna göre gazete ve dergilerin şiddet ve cinsel içerikli yayın yapmaları durumunda 6 aylık cirolarından az olmamak üzere para cezası verilmesi öngörülüyor.

İyi de şiddet ve cinsel içeriğin kıstası ne olacak?

Mesela Trabzon'da erkek arkadaşının cinsel organını kesen kadın bu kapsama girer mi?

Ya da bir mankenin erkek arkadaşının yaydığı tecavüz görüntüsünün davasıyla ilgili haber?

Bu madde çok tehlikeli zira hükümete muhalefet eden yayın organları üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanıp duracak.

Bir yasa tasarısının akla uygun olup olmadığını anlamak için uygulanabilir olmasına da bakmak gerekiyor.

Bu tasarıya göre yanında velisi olsa bile 18 yaşından küçüklerin disko,müzikhol,taverna ve saz evlerinde saat 24.oo'ten sonra oturmalarına izin verilmeyecek.

Bunu kim denetleyecek? Polis mi?

İstanbul'da ne kadar polis açığı olduğunu Edibe Sözen biliyor mu?

Polis sokakta tinerci,kapkaçcı,mafya ve çete üyesi mi kovalayacak yoksa disko gezip yanında velisi olsa bile 18 yaşından küçük olan var mı yok mu diye denetleyecek?

Tekrar başa dönecek olursak,Başbakan Erdoğan'ın 22 Temmuz gecesi yaptığı konuşmanın içini doldurmak istediğinden eminim.

Aksi takdirde Cumhurbaşkanlığı için "Gül'ün iradesini bekliyorum" demezdi.

Erdoğan yumuşama ve normalleşme sürecinin başlamasını istiyor ama çekirdek tabandan gelen tepki ve hırsı aklının önüne geçen partililer buna pek meydan vermiyorlar.

Medya ile ilişkileri yürüten Edibe Sözen'in hazırlıdığı tasarı da bu havayı taşıyor.

Akademik ünvanı profesör olan ve iletişim konusunda gerçekten dolu bir kariyere sahip olan Edibe Sözen'e tek bir sorum var:

Türkiye'de ilköğretimden üniversiteye kadar eğitimin tek eksiği okullara ibadethane kurulması mı?

Yanıtınızı dört gözle bekliyorum...

Alıntı :Özay Sendir

İşte ne kadar güzel açıklamış syn.Gece Kuşunun aktardığı gibi çekirdek kadroda mutlaka değişikliğe gidilmesi lazım....yoksa aynı tas aynı hamam...

neşe ile kalın ;)

Gönderi tarihi:
Bu tekne kimin?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 45 metrelik bir tekne ile tatil yapıyormuş.

Özal’dan beri kullanılmayan Okluk Koyundaki Cumhurbaşkanlığı yazlık konutu da hazırlanmış,

Gül ailesi tatilini orada sürdürecekmiş.

Dünya nimetlerinden faydalanmayı seven bir Cumhurbaşkanımız var.

Anladığım kadarıyla lüksü de seviyorlar.

Benim merak ettiğim Cumhurbaşkanı Gül’ün tatilini geçirdiği 45 metrelik motoryatın kime ait olduğu.

Hiç bir fotoğrafta teknenin adını göremedim.

Kimse yazmamış da.

45 metrelik tekne megayat sınıfına girer.

Öyle çok bulunan bir şey değildir.

Acaba Gül’e teknesini veren kim?

Yok eğer Cumhurbaşkanı bu tekneyi kiraladıysa o da ayrı bir mesele.

Çünkü 45 metrelik bir teknenin bir haftalık kirası en az 100 bin avro civarında.

Yani 180 bin YTL.

Eski parayla 180 milyar.

130-150 bin avroya kadar tekneler var, o ayrı.

Bu nedenle merak ediyorum.

Bu yüzen saray kimin?

Hakaret yok, yalan yok.

Sadece bir soru.

Köşk’ten bir yanıt gelir mi acaba?

 

Alıntı: 08 AĞUSTOS 2008 http://www.fatihaltayli.com.tr/

 

Halk çocukları 45 metrelik yatta

Reisi Cumhur Hazretlerinden tık yok.

Her yazımıza anında yanıt yollayan Riyaseti Cumhur mabeyincileri bu kez derin bir sükunet içinde.

Oysa sualimiz oldukça basit.

Diyoruz ki;

"60 arşın boyunda olduğu söylenen ve Rixos otellerinin sahibi Fettah Bey'in uhdesinde bulunan yatla yaptığınız tatil için bir ödeme yaptınız mı?

Yaptınızsa kaç lira ödediniz?

Ödediyseniz bunun faturası Riyaseti Cumhur makamına mı kesildi yoksa şahsen mi ödediniz?"

 

Böylesine basit bir soruya yanıt verilmemiş olması ilginç.

Bazıları hala diyor ki “Cumhurbaşkanı yatta tatil yapamaz mı?"

Ben de hala diyorum ki;

"Yapar. Ama Cumhurbaşkanları onun bunun yatında avanta tatil yapmaz. Parasını cebinden verir,

hatta Cumhurbaşkanlığı bütçesinden verir ama Cumhurbaşkanları işadamlarına bir tatil uğruna borçlu kalmazlar. "

 

Ama bunu bile anlamayanlar var.

Vahim olan da bu zaten.

Partizanlık, rövanşizm gözleri öylesine kör etmiş ki, "Bizim Cumhurbaşkanımız ne isterse yapar çatlayın" havasındalar.

 

Anlamadıkları şu:;

Abdullah Gül sadece sizin reisi cumhurunuz değil, bizim de Cumhurbaşkanımız.

Kişilik olarak beğenmesem de, tavırlarına saygı duymasam da, içten pazarlıklı olduğunu düşünsem de benim de Cumhurbaşkanım.

Cumhurbaşkanlığı sırasında Evren’i de sevmezdim.

Demirel'i hiç sevmezdim.

Sezer'i de sevemedim.

Bunu da sevmiyorum.

 

Ama sevsem de sevmesem de hepsi benim de Cumhurbaşkanım.

O makama saygım var.

O makama saygımızı korumamız için o makamın "Ahlaki geleneklere uygun" bir şekilde kullanılması lazım.

Hele hele kendilerini "Halkın ihtilalinin ürünü" olarak görenlerin, 45 metrelik yatla avanta tatilleri hiç yapmaması lazım.

 

Bilmem anlatabildim mi!

Yoksa hala anlamadınız mı?

 

Alıntı:http://www.fatihaltayli.com.tr/

Gönderi tarihi:

Basit sorulara yanıt gelmez

 

Geçen haftanın son günü Cumhurbaşkanı Gül’ü gezdiği tekne için “Bu yat kimin?” diye sorduk.

 

08 AĞUSTOS 2008 Web Siteme Git

Adını gazetelerde görememiştik.

Bir iki gazete yazmış.

Fettah Tamince’ye aitmiş.

Cumhurbaşkanı Gül daha önce de bu yatla gezermiş.

Bir araba küfür yedik...“Sana ne lan. Cumhurbaşkanı sandala mı binsin” diyen...

Böyle tepki veren “Danalar” bilmez ama ben Türkiye’de milletvekillerinin,

Başbakanların,Cumhurbaşkanlarının yüksek maaş almasını savunan belki de tek yazarım.

Hatta isterim ki, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın,

Türkiye’nin ölçülerine yakışır boyutta kendi teknesi de olsun.

Yabancı misafirler gerektiğinde onda ağırlansın.

Ama o ayrı bu ayrı.

Daha önce duymadıkları bir kelime olan demokrat kesilenlerin,

daha önce karşı oldukları AB’yi referans alanların kültürü yoktur ama bilsinler ki,

demokrasilerde ve AB’de böyle işlerin hesabı sorulur.

Oralarda da Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların onun bunun teknesiyle,

onun bunun parasıyla yaptıkları tatiller “Rezalet” olarak tanımlanır.

Ben basit bu sual soruyorum.

Haftalığı yaklaşık 100 bin avro olan bir tekneye Cumhurbaşkanı kaç lira ödemiştir.

Ödemiş midir?

Ödediyse bu para Cumhurbaşkanlığı bütçesinden mi karşılanmıştır?

Ödemediyse bu durum Cumhurbaşkanlığına yakışan bir durum mudur?

Bu bir anlamda rüşvet sayılmaz mı?

Soruyorum ama biliyorum ki, bu sorularıma yanıt gelmeyecek.

Aynen Suudi Kralı’ndan ne hediyeler geldi sorusuna yanıt verilmediği gibi.

Sayın Cumhurbaşkanı’na Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolü ne olmalıdır diye zor bir soru sorsaydım, sayfa sayfa yanıt gelirdi.

Çünkü o sorunun yanıtı hikaye...

Ama dediğim gibi bu soru da, hediye sorusu da basit bir sorular.

Ama yanıt gelmez...

Çünkü bilirim ki, en zor sorular aslında en basit sorulardır.

 

Alıntı : http://www.fatihaltayli.com.tr

 

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
Basit sorulara yanıt gelmez

Gül'ün tekne arkadaşı kimdi?

 

Reisicumhurumuz, Abdullah Gül Beyefendi, riyaseti cumhur makamına oturmasının 1. seneyi devriyesinde NTV ekranına çıktı.

Haliyle izledik.

Genel anlamıyla vakit kaybıydı diyebilirim.

Beyfendi 1 yıllık icraatından memnun ve mesut.

Hata yapmamış.

Her şeyi iyi yapmış.

Pişmanlığı yok.

Rektörleri kendi atamasa iyi olurmuş ama Anayasa böyle emrettiği için istemeden yapmış.

Madem öyleydi niye aldıkları oya göre atamadınız da, kafanıza göre atadınız diye bir soru gelmedi.

Zaten pek öyle dişe dokunur bir soru da yoktu.

Mesela aylardır tartışılan Suudi Kralı'nın hediyeleri de sorulmadı.

Belli ki, "O konuya girilmesi" yasaklanmış.

Abdullah Gül'le yapılan sohbette en ilgimi çeken yanıt, benim haftalardır eleştirdiğim "45 metrelik yatla gezi" kosunda verildi.

Konu yat gezisine gelince Abdullah Gül, "Dışişleri bakanlığım boyunca hiç tatil yapmamıştım* diye girdi söze.

Ben de güldüm.

Tıpkı bazı köşe yazarları gibi.

"Bilmem kaç yıldır ilk kez tatil yapacağım" diye yazarlar.

Oysa bir yıl önce de benzer bir yazıyla tatile çıkmışlardır.

Tatil yapmak sanki ayıpmış gibi yaparlar.

Gül de aynen öyle girdi söze.

Sonra da yat tatiliyle ilgili bilgi verdi: "Bu tatilin masraflarının kendi payıma düşen bölümünü ödedim"

Şaşırdım.

Biz 45 metrelik yatta Gül ailesinin tatil yaptığını düşünüyorduk.

Meğer durum farklıymış.

45 metrelik yatta Cumhurbaşkanı ailesinden başka tatilciler de varmış.

Yanıttan çıkan sonuç bu.

"Kendi payıma düşeni ödedim" demenin başka anlamı olabilir mi?

Abdullah Gül kendi payına düşeni, Hayrunnisa Hanım kendi payına düşeni ödemiş olamaz.

Abdullah Gül'ün, "Hayrunnisa hesap 100 bin dolar geldi. Ver bakalım kendi payına düşen 50'yi" diyeceğini zannetmiyorum.

Bu durumda benim merak ettiğim bir başka durum ortaya çıktı.

Reisicumhurla birlikte tatil yapan ve faturanın geri kalanını ödeyen kimdi?

NTV ekranında bu soru da sorulmadı.

Gerçekten merak ediyorum, Cumhurbaşkanı'nın tatil arkadaşı kimdi?

 

NOT: Abdullah Gül yat tatilinin kendi payına düşen bölümüyle ilgili bir ödeme yaptıysa bunun mutlaka bir faturası vardır.

Koskoca Cumhurbaşkanı KDV'den kurtulmak için faturasız iş yapmayacağına göre...

Şu faturayı bir görmemiz mümkün olur mu acaba?

Yanlış anlaşılmasın fiyat uygunsa seneye biz de Fettah Tamince'nin yatını kiralamak isteriz.

 

Gönderi tarihi:

Gecekuşu, bir şeyler ekleyeyim dedim, ekleyecek bir şey bulamadım. Yeterince açık, yeterince açıklayıcı yazmışsın. First leydi'nin ahtapot yüzüğü aklıma bir de, nedense?

 

Eee, ahtapot yüzüğe balina yat, yakışır yakışır... Fazla söze hacet yok.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.