Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Biyoloji her şey değildir. Fizyolojik olarak baktığımızda ise, uzun süren yorucu araştırmalar, insan türünün bir anda sadece bir tek eşe aşık olabildiğini gösterdi. Yüzlerce gönüllü denek üzerinde uzun süren araştırmalar yapılarak, hormon düzeyleri sürekli izlenerek bu sonuca ulaşıldı. Bir insanın hormon düzeyini ancak bir tek kişi zıplatabilmektedir. Hiç bir deneğin hormon düzeyini birbirine eşit miktarda zıplatan iki kişiye rastlanmamıştır.

 

Hormon derken belli bir tip hormondan değil, bir kokteylden söz ettiğimi belirtmek isterim. Örneğin sadece testesteron ya da östrojenden, yani cinsellik hormonlarından söz etmiyorum. Serotonin, dopamin...vs... Aşkın kimyasını bunların ve başka bir çok hormonun kokteyli oluşturuyor. Her birinin ayrı etkileri var. Kimi olumsuzlukları gözardı ettiriyor, körleştiriyor, kimi aktivite artırıyor, ayrıntısına girmek için araştırmayı olduğu gibi aktarmak gerek, bu da sıkıcı olacağı için özetliyorum. Geçenlerde çok ilginç bir hormonun keşfi duyuruldu: Bu hormon olumsuz deneyimleri silip, yok ediyormuş. Bu hormonu salgılayamamak, ciddi bir sorunmuş.

 

İkinci bir belirleme bu araştırmada, bir aşk insanın hormonlarına tavan yaptırdıktan sonra bu düzeyi bir daha elde etmek çok ama çok zayıf bir olasılık. Araştırmacılar bunun olanaksız olduğunu söylemekten çekinmişler, ama bu neredeyse olanaksız. Söylemekte zorlanmalarının nedeni, elde edilen tavan değerlerin gerçekten o kişinin maksimum kapasitesi mi olduğunu bilmenin olası olmayışı. Yani onun aşkı gerçekten hayatının aşkı mı? Belki henüz değil. Belki henüz tavanı yakalayamadı.

 

 

Sonuç olarak aşkın hayatta tek kişi ile ve sadece bir kez yaşanan bir şey olduğu sonucu çıkıyor. Aynı kişi ile bile aşkı sürekli yaşamak olası değil. Araştırmacılar hormonal düzeyin maksimum altı ay anlamlı olacak düzeyde korunabildiğini saptamışlar. Diğer o olağanüstü duygular yaşatan hormonlar azalıp gidiyor ve geriye sadece cinsellik hormonları kalıyor. Onlar ise gerçekten aşk açısından önemsiz, çünkü siz uyurken bile artış gösterebilirler. Duygusallıkla hiç bağlantıları yok! Acı bir durum ama gerçek bu...

 

Aşk tek atımlık bir tabanca ve bu yüzden yanlış hedefe yöneltildiğinde sonuçları yıkıcı oluyor. Aşk acısı ile hayatı bir daha hiç eskisi gibi olamayan çok insan vardır. Arabesk kültürden nefret etsem de, her şeyde bir gerçek payı vardır.

 

Tüm bunların evlilikle bir ilişkisi var mı... Evlilik=aşk mıdır?

 

Hayır değildir. İlişkisi var yok, o kişiye göre değişir. Kimsenin işine karışmam ve dışardan hüküm kesmem.

 

Ancak evlilik kurumu yapay, insan kültürünün yarattığı bir kurumdur. Doğada yoktur. Geleceğinin olmadığını düşünüyorum. O yüzden dini açıdan evliliği tartışmam, üzerinde düşünmem bile. İslamın en son tartışılacak yanı evlilik kurumudur.

bir aşk insanın hormonlarına tavan yaptırdıktan sonra bu düzeyi bir daha elde etmek çok ama çok zayıf bir olasılık. :clover:

Arkadasim katiliyorum bende hayatimda birkere Tavan yapabildim :lol: hani derler ya Türkcemizde gerisi maymun istahlilik..

 

 

gelelim diger iletindeki soruna

 

Benim kişisel birkaç yorumum: Ne dersiniz;

 

1. Türk insanı fazlaca oksitosin salgılayan bir ırk olabilir mi? burda takilip kaliyorum :) hele Avrupadan anlatilacak okadar gercek hikaye varki bu konuda...

Gönderi tarihi:

Bir ekleme yapmak isterim...

 

Uzun süreden sonra ilk defa bu başlıkta bazı gerçeklikler üzerinde uzlaşıldığını gördüm; mesela en önemli adım olarak artık hemen herkes kadın-erkek, evlilik meselesine pembe boyalı duygusal camdan bakmaktan vazgeçmiş... :)

 

Somut gerçeklikleri tam anlamıyla ortaya koyduktan sonra zaten ahlak, felsefe, inanç vb. meseleler devreye gireceğinden bundan sonrasında ayrılık daha güzel bir ifadeyle çeşitlilik olması doğaldır...

 

Bu arada tartışma içinde geçen "ikinci dünya savaşı sonrası Almanya'daki duruma" dair kaynak ve mümkünse ayrıntı rica etsem çok mu olur???

Gönderi tarihi:
Dünyada işler, ideal hukuk dersleri vermekle halledilmiyor. İnsanların sorunları çözülmüyor. Şöyle şöyle yapsaymış, şöyle olsaymış şeklindeki akıl yürütmeler işe yaramıyor.

 

Hukuk ve akılcılığa alternatif olarak göstereceklerimiz din ulemalarının buluşları(!) mı olacaktı?

 

Hukuk binlerce yıllık insan ilişkilerinin bilimsel tahlilinin sonuçlarından çıkartılmış evrensel hükümlerdir. Akılcılıkta hakeza öyle. Medeni hukukun ayrıca savaş mağdurlarının yatakta korunacağı gibi bir ayrıcalığı olmadığı gibi. Kadın sevgisininde savaş koşullarında eşiyle yatağını paylaşma seçeneği yoktur. Böyle bir alternatifi kadına teklif etmek onun kişiliğini aşağılamaktır. Bu olsa olsa ortaçağ düşüncesidir. Tekrar söylüyorum savaştaki kadını korumaya almak yatak paylaşmakla olmaz. Bu sadece erkeğin ********* düşünmesinin neticesidir. Kadını korumak sözkonusu ise her aile onu evlatlık olarakta bakıma alabilir. İş te verebilir. Tıpkı şimdiki öğrenci okutan aileler gibi. Sağ duyu sadece yatağa atmakla gösterilmez.

 

Şöyleki, kadın nüfusundaki aşırı artışa çözüm olarak çağın dünyasında, kadınların köle olarak satılması, kız çocuklarının toprağa gömülmesi, kanalizasyona atılması gibi uygulamalar varken. Bunlar arasında erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi en insancıl ve bulunabilecek en iyi çözüm olduğu için yasaklanmamıştır.

 

Bütün bu ortaçağ yaşam tarzı yine ortaçağın dini ve ahlaki törelerince korunmuşlar ve teşvik edilmişlerdir. Ortaçağın köleci üretim tarzı onu gerektiriyordu. Ortaçağın ******* ahlaki anlayışını savaş ta olsa şimdilerde savunmanın anlamı, ortaçağ törelerini savunma gayretidir.

 

Günümüzde uzaktan akıl yürütmelerlede hiçbir sorun çözülmemektedir. Örneğimiz olan Irak'ta savaş mağduru kimsesiz kadınların, organ tüccarlarından, uluslararası fuhuş çetelerinin eline düşeceği müneccim olmaya gerek bırakmayan bir akıbetse. yaşamlarını bir erkeğin ikinci, üçüncü eşi olarak sürdürmeleri, var olan konjonktüre göre değerlendirilmesi gereken bir olaydır.

 

Forumlarda yazıp çizerek Irak'ın iç işlerine don biçmek uzaktan akıl yürütmek değilmidir? Oradaki insanlara tavsiyede bulunulacaksa ******* ortaçağ arap hükümleri değil, yine ve daima evrensel hükümler tek alternatiftir.

 

Israrla şartlara ve konjonktüre göre değerlendirmeyi reddedip. Sanki en ideal, normal bir çözüm gibi sanılıyormuşçasına yorumlar yapmak. sadece çarpıtmaktır.

 

Aslı çarpıtma, medeni hukuk kurallarını savaş mağdurları bahanesiyle, uçkur düşkünlüğü ile kadın şerefini yok saymaktır. Asıl çarpıtma, kadının şerefini erkeğin şerefinden ******** görerek ona yatak ve sevgi özelini paylaşmasını teklif etmektir. Bunu anlayabilmenin tek yolu ise yatağı başka erkekle paylaşma yoludur. İşte ancak bu şekilde evrensel anlayışla karar verilmiş olacaktır. (kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamalısın)

 

Bilimselci arkadaşımızın söz konusu örneğimizdeki kadınların durumuna daha evla bir çözümü var mıdır? "çalışsınlar", kadınların ekonomik hayatta varlığının azami %10 bile olmadığı bir ülkede. Erkeklerin %60'ı işsizken ülke savaş, açlıkla boğuşurken kimsesiz kalan kadınların önünde çalışarak tek başlarına hayatlarını idame ettirebilmeleri gibi bir imkan varda. o kadınlar keyiften fuhuş çetelerinin eline düşüyor. Bu kadınlara akrabaları bile sahip çıkamamaktadır, açlık yüzünden.

 

Böyle bir olumsuzluğa önce devlet sahip çıkmalı. Yok eğer devlet sahip çıkamıyorsa, bu olanakları zayıflamışsa mağdur aileye katılabilir evlatlık olarak. Sizlerin bulduğu tek "ideal çözüm" yatakmıdır? Bir kadın ancak yataktamı korunur? Bu ******* arap erkeği ahlakından başkası değilde nedir? Dünyadaki her hangi bir bayan eşe sorulmalıdır; "savaş mağdurunu aile bireyi olarak korumayamı alalım, yoksa yatağını paylaşırmısın?" sorusunu.

 

"Gerçek" bu kavram sanırım yabancı gelmiyordur. Irak'ta eşlerini, ailelerini kaybeden kadınlar, organ mafyasının, fuhuş çetelerinin eline düşüyor. Bu konjonktürde, erkeklerin kimsesiz kalan kadınları ikinci üçüncü eş olarak almalarını biz sanki normal bir ülkede yaşanan çok eşlilik gibi değerlendirip mi yargılayacağız?

Ben evimde oturuyorum, rahatım, aç değilim, çok güzel akıl yürütürüm. Çok güzel insanlara akıl veririm. Ondan kolay ne varki?

 

Söz konusu yaptığın insan evinde oturup kendi buluşlarını alternatif olarak sunmuyorki. Aksine arap ************ ahlakına alternatif olarak evrensel medeni yasaları gösteriyor.

 

Savaş normal birşey mi ki? Savaş yıkım döneminde olanları normal şartlarda gerçekleşen olaylar gibi değerlendirelim?

İkinci dünya savaşından sonra Almanya, erkeklerin birden fazla kadınla evlenebilmelerini sağlayan yasayı, kadınları aşağılamak için mi çıkardı? Yoksa, milyonlarca askerin öldüğü bir savaştan sonra, kadın erkek nüfusundaki aşırı ortansızlığın olduğu Alman toplumunda başlayan çok eşliliği daha iyi bir çözüm olmadığı için yasaklamak yerine, ikinci, üçüncü eş olan kadınların haklarını korumak için mi?

 

Böyle bir yasa çıkarılmışsa eğer (bana göre anormal bir yasa) kadının sevgi ve yatak özelini aşağılamak için yapılmıştır. Bu yasa için bence, yatağını paylaşma teklifini alacak kadınların görüşü alınarak çıkartılmalı idi. Bence bilimsel veya adil olanı da bu olmalı.

 

Sosyal sorunlara daha iyi bir çözüm yoksa, var olan çözümlerden en insancıl olanını yasaklamak sorunu ortadan kaldırr mı? Hayır kaldırmaz. aksine yasaklayarak mağdurları daha korkunç akıbete sevk etmiş olursunuz.

 

"En insancıl olanını yapmak", diğer bir insanı aşağılayarak yapılamaz. Savaş mağdurunu yatağa sokmak yerine onlarca daha alternatif vardır. Onlar uygulanmalıdır. Kaldıki savaş mağdurluğu sadece cinsel mağdurluk değildir. Mağdurun savaşta ölen eşi dahamı az haksızlığa uğramıştır. Önemli olan emperyalizmin savaş zihniyetine karşı mücadele olmalıdır. Emeperyalizm ve onun savaşları zaten her kötülüğün kaynağıdır.

 

 

Bir erkeğin başka kadınla para karşılığı ilişkiye geçmesi dünyada kadını aşağılayan en büyük olgudur. Ancak bu vardır, bu yaygındır. Modern devletler bunu yasaklamak yerine, belli şartlara bağlayarak izin vermektedir değil mi? Ülkemizde dahil. Şimdi bu devletler kadınları aşağılamak için mi bunu yapmaktadır?

 

Evet. Kadınlara para ile cinsel işçilik yaptırmak emperyazlizmin bir utancıdır. .

Gönderi tarihi:
Hukuk ve akılcılığa alternatif olarak göstereceklerimiz din ulemalarının buluşları(!) mı olacaktı?

 

Hukuk binlerce yıllık insan ilişkilerinin bilimsel tahlilinin sonuçlarından çıkartılmış evrensel hükümlerdir. Akılcılıkta hakeza öyle. Medeni hukukun ayrıca savaş mağdurlarının yatakta korunacağı gibi bir ayrıcalığı olmadığı gibi. Kadın sevgisininde savaş koşullarında eşiyle yatağını paylaşma seçeneği yoktur. Böyle bir alternatifi kadına teklif etmek onun kişiliğini aşağılamaktır. Bu olsa olsa ortaçağ düşüncesidir. Tekrar söylüyorum savaştaki kadını korumaya almak yatak paylaşmakla olmaz. Bu sadece erkeğin ********* düşünmesinin neticesidir. Kadını korumak sözkonusu ise her aile onu evlatlık olarakta bakıma alabilir. İş te verebilir. Tıpkı şimdiki öğrenci okutan aileler gibi. Sağ duyu sadece yatağa atmakla gösterilmez.

 

kaç tane savaş mağduru kadını evinde barındırıyorsun?

 

İdeal hukuk nutukları, Irak gerçeği hakkında deva ilaç olmuyor. Hala şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır.

 

Biz savaşta kimsesiz kadınlar, başka bir erkeğin üçüncü, dördüncü eşi olsun demiyoruz. Böyle bir davranış varsa, daha iyi bir alternatif çözüm olmadan bunu yasaklamanın mesnetsizliğinden bahsediyoruz.

 

Irak, benzeri durumda olan afrika ülkeleri. Bu ülkelerde savaşta yakınlarını kaybeden kadınlar, açlıktan ölmekte, organ mafyasının, fuhuş mafyasının eline düşmektedir. Bunun yanında çok eşlilik gibi bir kurum vardır bu ülkelerde. Böyle bir konjonktürde çok eşliliği yasaklamak sorunu çözer mi?

 

Yok sen evinde 3-4 savaş mağduru kadını barındıran yardımcı olan Örnek Vatandaşsan o ayrı tabi. feyz veriyorsun demektir örnek olarak.

 

 

Biz sağduyudan, yardımseverlikten bilmemneden bahsetmiyoruz. Var olan durumdan bahsediyoruz. Savaş mağduru kadınların, tek başına yaşamlarını sürdürebilmelerinin mümkün olmadığı ülkelerde çok eşli evliliği hangi gerekçeyle yasaklayabilirsin. Şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır birşey çözmüyor.

 

Diyorum ya rahat evinden, akıl vermek kolaydır diye. Savaş normal birşey mi, katliamlar , açlık, kıtlık normal birşey mide? ona göre değerlendirelim.

 

Öyle olmalıdır böyle olmalıdır yok. Ortada bir durum var.

 

Örnek ülkemiz Irak'ta, savaşta kimsesiz kalan kadınlar. Ya açlıktan ölmekte, ya organ mafyasının eline düşmekte, ya fuhuş mafyasının elinde seks kölesi olarak çalıştırılmadakta, ya da başka bir erkeğin ikinci üçüncü eşi olmakta.

 

Bu konjonktürde, çok eşli evlilik üzerine vaazlar verip, yasaklanmasını savunmak sadece, kadınların diğer alternatif akıbetlerden birisine maruz kalmasını savunmaktır. Şöyle olabilir, böyle olabilir şeklindeki vaazlar yetmiyor GERÇEK söz konusu olunca.

 

Bunu yasaklamak ancak kimsesiz kadınların tek başlarına hayatlarını sürdürebileceği bir ortam sağlandığında mantıklı olur. Emperyalizmle mücadele gibi genel geçer reçeteler mi çözüm olacak. Yarın akşama kadar yiyecek bulamazsa açlıktan bitap düşecek bir insanın sorununu uzun vadeli "emperyalizmle mücadele" argümanı çözmez.

 

Biz yeni bir durum yartmaktan bahsetmiyoruz. Var olan bir durumu yasaklamanın o kadınların iyiliğine mi, yoksa kötülüğünemi sebep olacağından bahsediyoruz.

 

.....

 

Aman neyse ya. Şartlanmışlığa, bir olguyla alakalı ne varsa herşekilde karşı çıkmaya, fazla ayıracak vaktim ve enerjin yok.

Gönderi tarihi:

Öncelikle söyleyeyim yıldızlanan kelimelerin anlamı, "cinsel çıkarcılık" anlamında bir halk deyimi idi. Argo değildi.

 

kaç tane savaş mağduru kadını evinde barındırıyorsun?

 

Söz konusu olan savaş mağdurları kadınlar. Benim barındırmam meselesi değil. Böyle bir şey söz konusu olduğunda ben ve eşim yatakta korumayı düşünemeyiz. İşimizi ve aşımızı paylaşırız o kadar.

 

İdeal hukuk nutukları, Irak gerçeği hakkında deva ilaç olmuyor. Hala şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır.

 

Medeni hukuktan başka çözüm yolu aramak, ulemaların, cinsel çıkarcılığın taraftarı olmaktır.

TEŞVİKTİR. Ortaçağ töreleri de Irak gerçeği için çözüm değil. Ne geldi ise bu yüzden geldi başlarına. Demokratik yapı tek çözümdür.

 

Ortaçağ Arap törelerinin, savaş mağdurlarını koruma bahanesiyle gündemde tutulması hiç te doğru olmuyor.

 

Biz savaşta kimsesiz kadınlar, başka bir erkeğin üçüncü, dördüncü eşi olsun demiyoruz. Böyle bir davranış varsa, daha iyi bir alternatif çözüm olmadan bunu yasaklamanın mesnetsizliğinden bahsediyoruz.

 

Teşvik ederim diyen sensin. Daha iyi alternatif çözüm evrensel yasalarla koruma altına almaktır. Diğer bayanın yatağına değil.

 

Irak, benzeri durumda olan afrika ülkeleri. Bu ülkelerde savaşta yakınlarını kaybeden kadınlar, açlıktan ölmekte, organ mafyasının, fuhuş mafyasının eline düşmektedir. Bunun yanında çok eşlilik gibi bir kurum vardır bu ülkelerde. Böyle bir konjonktürde çok eşliliği yasaklamak sorunu çözer mi?

 

Emperyalizmin müdahale ettiği dünya içler acısıdır. Çözüm ortaçağ töreleri olamaz. Çözüm ler evrensel medeni hukukta aranmalıdır. Bu alternatif elbette törecilerin kabul edebileceği alternatif olmaz.

 

Biz sağduyudan, yardımseverlikten bilmemneden bahsetmiyoruz. Var olan durumdan bahsediyoruz. Savaş mağduru kadınların, tek başına yaşamlarını sürdürebilmelerinin mümkün olmadığı ülkelerde çok eşli evliliği hangi gerekçeyle yasaklayabilirsin. Şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır birşey çözmüyor.

 

Akıl fikir cinsellikte, evlilikte olursa elbette çözüm yatakta aranır. Bir nevi cinsel sömürünün yardımseverlik maskesi. Evde koruma altındaki tüm bireylerle evlilik düşünülmüyor. Onlarla iş aş ve aile ve insan sevgisi de paylaşılıyor.

 

Diyorum ya rahat evinden, akıl vermek kolaydır diye. Savaş normal birşey mi, katliamlar , açlık, kıtlık normal birşey mide? ona göre değerlendirelim.

 

Aynı şeyleri tekrarlayıp durmayalım. Kimse savaş hali için evden akıl vermiyor. Aksine ev hükümlerine karşı, savaş için de evlilik yaşamı için de evrensel yasaların tek alternatif olduğunu belirtiyorum. Savaşların son bulması bilimsel görüşlerle mümkündür.

 

Örnek ülkemiz Irak'ta, savaşta kimsesiz kalan kadınlar. Ya açlıktan ölmekte, ya organ mafyasının eline düşmekte, ya fuhuş mafyasının elinde seks kölesi olarak çalıştırılmadakta, ya da başka bir erkeğin ikinci üçüncü eşi olmakta.

 

Bu bahsettiklerinin hepsi de kadın insanının sömürüsüdür. Hepsi de erkek egemenliğinin dolayısıyla emperyalizmin kötü niyetleridir.

 

Bu konjonktürde, çok eşli evlilik üzerine vaazlar verip, yasaklanmasını savunmak sadece, kadınların diğer alternatif akıbetlerden birisine maruz kalmasını savunmaktır. Şöyle olabilir, böyle olabilir şeklindeki vaazlar yetmiyor GERÇEK söz konusu olunca.

 

Bunu yasaklamak ancak kimsesiz kadınların tek başlarına hayatlarını sürdürebileceği bir ortam sağlandığında mantıklı olur. Emperyalizmle mücadele gibi genel geçer reçeteler mi çözüm olacak. Yarın akşama kadar yiyecek bulamazsa açlıktan bitap düşecek bir insanın sorununu uzun vadeli "emperyalizmle mücadele" argümanı çözmez.

 

Biz yeni bir durum yartmaktan bahsetmiyoruz. Var olan bir durumu yasaklamanın o kadınların iyiliğine mi, yoksa kötülüğünemi sebep olacağından bahsediyoruz.

 

Hep aynı şeyleri söylüyorsun. Evet savaş mağduru kadınların, acı GERÇEK'ler le mücadelenin tek yolu genel geçer kurallardır. Toplumlara ait ulemaların çözümleri o topluma ait törelerdir. Törecilik kafasını bırakıp, emperyalizme karşı bilimsel görüşe adapte olmamızın zamanının çoktan geçtiğini hatırlatmak isterim.

 

.....

 

Aman neyse ya. Şartlanmışlığa, bir olguyla alakalı ne varsa herşekilde karşı çıkmaya, fazla ayıracak vaktim ve enerjin yok.

 

Asıl şartlanmışlık ortaçağ törelerine bağlı kalmaktır. Zamanın nasıl değerlendirileceği konusu elbette kişinin kendi tasarruflarıdır.

Gönderi tarihi:

Muhammedin 11 karisi da mi savas maduru imis.

 

Ya savası din adına çıkaran kendisi ise.

 

Safiye nin kocasını babasını ve kardeşlerini öldürdükten sonra...

 

Safiye yi öldürülmüş kabilesinin yanına göndermek, yada yatağına almak seçeneği ile karşı karşıya bırakan kendisi ise.

 

Beni Kureyza olayındaki gibi , yetişkin erkekleri öldürerek , kendi taraftarlarına BOŞTA KALMIŞ SAVAŞ MADURU KADIN yapan kendisi ise.

 

Zeynep te mi savaş maduru imiş.

 

Hakkında ayet nazil eden kendisi ise.

 

Ayşe nin dediği gibi... Bakıyorum da Allah senin hevanı-şehvetini düşünüyor... dedirten kendisi ise.

 

Görmek istemedikten sonra...

 

Ne yapsak fadası yok.

 

Şartlanmış bakışa yapacak bişey de yok.

 

Bir defa sorguladınız mı.

 

Bir defa da dediniz mi ki , bu yazılanlar doğru olabilir mi diye.

 

Bir defa da araştırdınız mı. Bu bakışi açısı ile.

 

Oysa biz iki taraftan da baktık.

 

Müslüman olarakta.

 

Ve bunu saçma bulan bakış açısı ile de baktık ve sorguladık.

 

Ve beynimizi özgür bıraktık.

 

Artık tüm bu saçmalıkları rasyonelleştirmek zorunda değiliz.

 

Bir kulp bulmak zorunda değiliz.

 

İnsanca yaşamak yeter.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Bu arada tartışma içinde geçen "ikinci dünya savaşı sonrası Almanya'daki duruma" dair kaynak ve mümkünse ayrıntı rica etsem çok mu olur???

 

İkinci dünya savaşı, Almanya'da nüfusun cinsiyetlere göre dağılım oranlarında kadınlar lehine büyük bir fark yarattı. Gerek savaş sırasında hayatını kaybeden milyonlarca genç Alman, gerek esir kamplarında bulunan alman askerleri, gerekse müttefiklerin berline girmesiyle savaş suçlarından yargılanma korkusuyla Almanya'dan kaçan nazi partisi üyesi yüzbinler (genellikle erkekler tabiki) zaten savaşın son yılında harabeyi dönmüş şehirler, günlük ekmek tüketimini bile üretmeyen bir ekonomiye sahip Almanya'da büyük bir soruna yol açtı.

 

Bir yanda yıllardır cephede savaşan Rus, Amerikan, İngiliz askerleri, öbür yanda savaşta ve savaş sonrasında yakınlarını kaybetmiş işsiz Alman kadınları. Tabi tahmin edilen şey oldu. Yaygın bir fuhuş furyası başladı. Milyonlarca Alman kadınının tek geçim kaynağı, müttefik ordularının Almanya'da bulunan askerleri oldu. Tabi bilimselci arkadaşımızın "evrensel hukuk" nutukları savaş sonrası işgal edilen ülkelerde kimsenin aklından geçmediği, savaş ve evrensel hukuk kavramlarının aynı anda , aynı yerde olmasının teorik olarak dahi mümkün olmadığıda bilindiği için. Alman kadınlarının savaş sonrası yaşadıkları dram (üstüne yaygın tecavüz vakalarıda var) Gerek Alman yöneticileri gerekse, askerler arasında zührevi hastalıkların yoğun şekilde görülmeye başlamasıyla müttefik komutanları acil çözüm aramaya sevk etti.

 

1948'e kadar devam eden dram, kanunlarda düzenleme yapılarak önünün açılması tavsiye edilen poligami teklif edildiğinde, yoğun ve şiddetli tepkiler çeksede iler gelenler tarafından. Sonunda başka bir çözüm bulamadıkları için kabul edildi.

 

Yani, çok eşli evlilik yapan erkeklerin, ikinci, üçüncü eşleride,o kişinin eşi sıfatıyla hak sahibi oldu.

 

bizim üstüne basa basa söyeldiğimiz, daha ideal bir çözümün olmadığı konjonktürde , var olan çözümlerden en insancıl olanı tercih edilir lafımız. Soyut hukuk nutuklarıyla karşılanamaz.

 

Şöyle yapılmalı, böyle yapılmalı şeklindeki genel akıl yürütmeler. acil ve yakıcı sorunlar yöneticileri tercih yapmak zorunda bırakacak şekilde başgösterdiğinde pek işe yaramaz. Plan yapmak ile tercih yapmak zorunda kalmak aynı şeyler değildir.

Gönderi tarihi:
Ancak evlilik kurumu yapay, insan kültürünün yarattığı bir kurumdur. Doğada yoktur. Geleceğinin olmadığını düşünüyorum. O yüzden dini açıdan evliliği tartışmam, üzerinde düşünmem bile. İslamın en son tartışılacak yanı evlilik kurumudur.

 

Evliliğin geleceğine kadınlar karar verecekler. Diğer deyişle kadınlar söz sahibi olduğunda evlilik kurumunun kaderi belli olacak. İnsan kulıuçkalıkları olmadan kadının eşitliği yakalayabileceğini sanmıyorum. Kuşlara bakın: Eşitliğin ve tek eşe ölesiye sadakatin en göz yaşartıcı örnekleri ile doludur. Neden? Dişi yavrusunu karnında taşımadığı için. Kuşlar dünyası bir efsanedir, kuşlara özel ve yakıcı bir hayranlık beslerim. Ne yazık evrim acımasızdır. Uyum yeteneği yüksek bir metabolizma için memeli evrimi kaçınılmazdı ve öyle oldu. Felsefede yeni bir ilke: Olası olan kaçınılmazdır.

 

İnsanoğlu açısından evlilik kurumu kültürlere göre nitelik, büyüklük açılarından değişiklik göstersede. Temelde karşı cinsten bir veya birden fazla kişiyle sadece çiftleşmeyle sınırlı kalmayan, çocukların birlikte yetiştirildiği, hayatın her anlamda paylaşıldığı bir ilişkidir.

 

Doğada evlilik olmadığını nasıl söyliyebiliriz. Bu şekilde yaşayan memeliler yok mudur?

 

Dişi ve erkeğin sadece çiftleşme döneminde birlikte olduğu, çiftleşme gerçekleştikten sonra yolların ayrıldığı. Yavruların dişi tarafından yetiştirildiği memeliler vardır. Fakat ;

 

Bir dişi ve bir erkeğin eşleştikten sonra, taraflardan birisi ölene kadar, birlikte yaşadıkları, birlikte avlandıkları, birlikte yuva yaptıkları, yavruları birlikte büyüttükleri memelilerde vardır. İnsanların evliliğinin hukuki unsurlarını çıkardıktan sonra kalanla, bu şekilde yaşıyan memelilerin ilişkisinin bir farkı var mıdır?

 

çakallar, sincaplar, tilkiler şimdi aklıma gelmesede, insanoğlu gibi, eşiyle olan ilişkisi salt çiftleşme ile sınırlı kalmayan, birlikte yaşama ve yavruları beraber yürütme şeklinde olan daha bir çok memeli türü vardır. İnsanoğlunun evliliğinin doğadaki karşılığı budur.

 

Bunun yanında bir alfa erkek ve bir kaç dişiden oluşan memeli sürülerinin durumuda poligaminin karşılığıdır. Yine bir evlilik söz konusudur. Aslan sürüleri gibi

 

iki durumdada ortada bir aile vardır. Çakallar, sincaplar ve tilkileri örnek olarak verdiğim aile türleri, erkek dişi ve henüz yetişkin olmayan yavrulardan oluşur. Yavrula yetişkinliğe erişince aileyi terkeder.

 

Aslan sürüleriyle örnek verdiğim ailelerde, alfa erkek, onun eşleri, dişi yavruları, ve henüz yetişkin olmayan erkek yavrularından oluşur. Yavrular yetişkin olunca dişiler eş olarak kalır erkekler aileyi terkeder.

 

iki yaşam biçimide evliliktir. Yani kısaca, dişisiyle ilişkisi çiftleşme döneminde buluşup çiftleşmekle sınırlı kalmayan memelilerin tümünün eşleriyle olan ilişkisi evliliktir. İnsanoğlunun evliliğide hukuki unsurları çıkarınca bundan ibarettir. Birlikte yaşama, hayatı paylaşma, çocukları birlikte büyütme.

 

Her insan bugüdüye sahiptir aslında. Aile kurup, çocuk sahibi olma güdüsüne.

 

Zaten , eğer insanoğlu bu güdüye sahip olmasaydı. "Aileler>klanlar>toplumlar>kültür>devlet "kurumları oluşmazdı. İnsanlık tarihi "aile" kurumunun çevresinde gelişmiş bir tarihtir.

Gönderi tarihi:
Doğada evlilik olmadığını nasıl söyliyebiliriz. Bu şekilde yaşayan memeliler yok mudur?

Haklısın Cyrano. Yorumumda "Doğada yoktur." cümlesi fazla olmuş. O cümlenin olmaması gerekiyordu. Hatta anlamı bozuyor bile o iki sözcük. Belirlemen için teşekkür eder, düzeltirim... "Doğada yoktur" u siliyoruz.

 

Ayrıca kuşlar ve memelilerle ilgili kesin genellemelere gitmek de istemem. Doğa genellemelere pek izin vermez. Daima ayrıntıda şaşırtıcı sürprizler çıkarır. Kuşlar ve memelilerle ilgili kesin ayrımlar iddia etmem yanlış olur. Bu konuda söylediklerim yüzeysel genellemelerdir.

Gönderi tarihi:
İkinci dünya savaşı, Almanya'da nüfusun cinsiyetlere göre dağılım oranlarında kadınlar lehine büyük bir fark yarattı. Gerek savaş sırasında hayatını kaybeden milyonlarca genç Alman, gerek esir kamplarında bulunan alman askerleri, gerekse müttefiklerin berline girmesiyle savaş suçlarından yargılanma korkusuyla Almanya'dan kaçan nazi partisi üyesi yüzbinler (genellikle erkekler tabiki) zaten savaşın son yılında harabeyi dönmüş şehirler, günlük ekmek tüketimini bile üretmeyen bir ekonomiye sahip Almanya'da büyük bir soruna yol açtı.

 

Bir yanda yıllardır cephede savaşan Rus, Amerikan, İngiliz askerleri, öbür yanda savaşta ve savaş sonrasında yakınlarını kaybetmiş işsiz Alman kadınları. Tabi tahmin edilen şey oldu. Yaygın bir fuhuş furyası başladı. Milyonlarca Alman kadınının tek geçim kaynağı, müttefik ordularının Almanya'da bulunan askerleri oldu. Tabi bilimselci arkadaşımızın "evrensel hukuk" nutukları savaş sonrası işgal edilen ülkelerde kimsenin aklından geçmediği, savaş ve evrensel hukuk kavramlarının aynı anda , aynı yerde olmasının teorik olarak dahi mümkün olmadığıda bilindiği için. Alman kadınlarının savaş sonrası yaşadıkları dram (üstüne yaygın tecavüz vakalarıda var) Gerek Alman yöneticileri gerekse, askerler arasında zührevi hastalıkların yoğun şekilde görülmeye başlamasıyla müttefik komutanları acil çözüm aramaya sevk etti.

 

1948'e kadar devam eden dram, kanunlarda düzenleme yapılarak önünün açılması tavsiye edilen poligami teklif edildiğinde, yoğun ve şiddetli tepkiler çeksede iler gelenler tarafından. Sonunda başka bir çözüm bulamadıkları için kabul edildi.

 

Yani, çok eşli evlilik yapan erkeklerin, ikinci, üçüncü eşleride,o kişinin eşi sıfatıyla hak sahibi oldu.

 

bizim üstüne basa basa söyeldiğimiz, daha ideal bir çözümün olmadığı konjonktürde , var olan çözümlerden en insancıl olanı tercih edilir lafımız. Soyut hukuk nutuklarıyla karşılanamaz.

 

Şöyle yapılmalı, böyle yapılmalı şeklindeki genel akıl yürütmeler. acil ve yakıcı sorunlar yöneticileri tercih yapmak zorunda bırakacak şekilde başgösterdiğinde pek işe yaramaz. Plan yapmak ile tercih yapmak zorunda kalmak aynı şeyler değildir.

 

Teşekkürler...

 

:thumbsup:

Gönderi tarihi:

Bellı ki Muhammed de Zuhrevi hastalıklar yayılmasın diye ,

 

Aılesındekı erkekleri katlettiği Safiye yi yatagına almıs.

 

Zeynep hakkında ayet uydurmus. Zeydin elinden almış.

 

Ayşeyi de 9 yasında koynuna almıs. Bir başkası ile olan nişanını iptal ettirmiş.

 

Tüm bunları savaş maduru kadınları düşünerek yapmış.!!!!!!!!

 

Yapmayın... Etmeyin...

 

Kıvranıyorsunuz. Bocalıyorsunuz.

 

Bu adamın akıl almaz sacmalıklarını rasyoneleştirme uğruna , insani değerlerden bile taviz veriyorsunuz.

 

Biraz KENDİNİZ OLUNUZ.

 

AKIL ve MNANTIĞI öne alıp... Düşününüz.

 

Ne kaybedersiniz..

 

O adam öldü gitti. Yalnları ile.

 

Bari siz kurtulun.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Bellı ki Muhammed de Zuhrevi hastalıklar yayılmasın diye ,

 

Aılesındekı erkekleri katlettiği Safiye yi yatagına almıs.

 

Zeynep hakkında ayet uydurmus. Zeydin elinden almış.

 

Ayşeyi de 9 yasında koynuna almıs. Bir başkası ile olan nişanını iptal ettirmiş.

 

Tüm bunları savaş maduru kadınları düşünerek yapmış.!!!!!!!!

 

Yapmayın... Etmeyin...

 

Kıvranıyorsunuz. Bocalıyorsunuz.

 

Bu adamın akıl almaz sacmalıklarını rasyoneleştirme uğruna , insani değerlerden bile taviz veriyorsunuz.

 

Biraz KENDİNİZ OLUNUZ.

 

AKIL ve MNANTIĞI öne alıp... Düşününüz.

 

Ne kaybedersiniz..

 

O adam öldü gitti. Yalnları ile.

 

Bari siz kurtulun.

 

Saygılar.

 

Rabbim bir an önce sizi kurtarsın bence, işin cinsellik kısmına o kadar takılı kalmışsınız ki diğer hiç bir açıklamayı kabul dahi etmiyorsunuz, 9 yaşında değildi Hz. Ayşe en az 17 yaşında idi kendi savınız kabul görsün diye 9da ısrarcı olmak anlamsız, evliliklerini sade cinsellik üzerine kurduğunu kabul edip insanlara yanlış bilgiler verip yönlendirmek daha da anlamsız, azıcık bilgisi olan ve derinlemesine araştırma yapmayan birinin bu foruma girip yazılarınızı okuyup iyice karışmasından korkarım valla. Bütün kitabı hatmedip, önce iman edip onun için dua edip, ona inanıp sonrada onu kötülemek durumların en vahimi olsa gerek. Evet öldü, tıpkı sizin de beniğm de öleceğim gerçeği gibi, umarım öldükten sonra gerçeği görmeden tekrar bu dünyada iken gerçeği görürsünüz.Saldırmaktan vazgeçseniz siz ne kaybedersiniz?

Gönderi tarihi:
Zeynep hakkında ayet uydurmus. Zeydin elinden almış.

 

Ayşeyi de 9 yasında koynuna almıs. Bir başkası ile olan nişanını iptal ettirmiş.

 

Tüm bunları savaş maduru kadınları düşünerek yapmış.!!!!!!!!

 

Yapmayın... Etmeyin...

 

ayse ve zeynep konusunda bende sana katiliyorum. Cok dusundum ama bir cevap bulamadim. Arap arkadaslarimlada konustum bu konuyu verebildikleri tek cevap, o zamanin kizlarinin yaslarindan cok cok buyuk gozuktugu. Ama tabiyki benim icin yeterli bir cevap degil... Yani amaci kadinlari korumaksa, nikahina gecirmedende koruyabilirdi. Ama tabiyki o zamani, bugunun sartlariylada dusunmemeliyiz. Kadin duskunu olsa kendinden buyuk bir kadinla evlenmezdi, ve onunla uzun bir sure evli kalmazdi, hatta olmesini bile beklemezdi.

 

Ama bunun yaninda, Peygamberin hakkini yiyemem, cok konustum, cok dinledim. Gercekten zamanina gore cok cok zeki bir adammis. Arap milleti cok zordur, ******. Belkide cogu isgence metodlarini, yanmalari, insanlari yola getirebilmek icin soylemistir.

Gönderi tarihi:
ayse ve zeynep konusunda bende sana katiliyorum. Cok dusundum ama bir cevap bulamadim. Arap arkadaslarimlada konustum bu konuyu verebildikleri tek cevap, o zamanin kizlarinin yaslarindan cok cok buyuk gozuktugu. Ama tabiyki benim icin yeterli bir cevap degil... Yani amaci kadinlari korumaksa, nikahina gecirmedende koruyabilirdi. Ama tabiyki o zamani, bugunun sartlariylada dusunmemeliyiz. Kadin duskunu olsa kendinden buyuk bir kadinla evlenmezdi, ve onunla uzun bir sure evli kalmazdi, hatta olmesini bile beklemezdi.

 

Ama bunun yaninda, Peygamberin hakkini yiyemem, cok konustum, cok dinledim. Gercekten zamanina gore cok cok zeki bir adammis. Arap milleti cok zordur, ******. Belkide cogu isgence metodlarini, yanmalari, insanlari yola getirebilmek icin soylemistir.

 

Bir konuya açıklık getirilse iyi olur,sanırım.İnanmayanların direk olarak Araplar'a değil,arapçılığa karşı bir savaş verdikleri unutulmamalı.Arap olmayıp da Araplar'dan çok arapçılık yapanların akıllarını başlarına almaları gerekir.

 

O günün şartları/bugünün şartları söylemi de uzaktan yakından gerçeği yansıtmamaktadır.Nafile bir kaçış yoludur,defalarca ortaya konmuştur.Kendinden büyük bir kadınla evlenmesini kadın düşkünü olmadığına yorarken,galiba onunla evlendiğinde henüz peygamberlik ilan etmemiş olduğunu gözden kaçırıyorsunuz.O yaşlarda kadın düşkünlüğünü bastıran bir para ve mevki düşkünlüğü kendisi için oldukça cazip gelmiş olmalı.40'ından sonra da plan tıkır tıkır işlemeye başlamış.

Gönderi tarihi:
Bir konuya açıklık getirilse iyi olur,sanırım.İnanmayanların direk olarak Araplar'a değil,arapçılığa karşı bir savaş verdikleri unutulmamalı.Arap olmayıp da Araplar'dan çok arapçılık yapanların akıllarını başlarına almaları gerekir.

 

O günün şartları/bugünün şartları söylemi de uzaktan yakından gerçeği yansıtmamaktadır.Nafile bir kaçış yoludur,defalarca ortaya konmuştur.Kendinden büyük bir kadınla evlenmesini kadın düşkünü olmadığına yorarken,galiba onunla evlendiğinde henüz peygamberlik ilan etmemiş olduğunu gözden kaçırıyorsunuz.O yaşlarda kadın düşkünlüğünü bastıran bir para ve mevki düşkünlüğü kendisi için oldukça cazip gelmiş olmalı.40'ından sonra da plan tıkır tıkır işlemeye başlamış.

 

 

Anlamadigim neden benim yazimi alinti ettiniz, ben kadin duskunu gibi bir cumle kurdugumu hatirlamiyorum. Yazimi eger dikkatle okursaniz sadece dusuncelerden ibarettir.Kendinden buyuk kadinla evlenmesi vs.. vs... ben bunlari zaten dedim. Agresifliginizin nedenini anlamis degilim?

 

O gunun sartlari ve bugun gercegi cookk ilgilendirir. O gunlerde dolap yokmus, bugunlerde var... O gunlerde su her evde yokmus bu gunlerde var. O gunlerde insanlari zap etmek zormus, bu gunlerde daha da zor. Daha sayayim mi??? Bunlarin hepsi onemli...

 

Araplara gelince, sanirim araplari tanimiyorsunuz. Ben taniyorum, size anlatayim. ZOr bir millet. ******. Biliyorum. Paristeyim, iclerindeyim. Dinle korkutulmasalar, dinle durdurulmasalar, kork derim...

Gönderi tarihi:
Anlamadigim neden benim yazimi alinti ettiniz, ben kadin duskunu gibi bir cumle kurdugumu hatirlamiyorum. Yazimi eger dikkatle okursaniz sadece dusuncelerden ibarettir.Kendinden buyuk kadinla evlenmesi vs.. vs... ben bunlari zaten dedim. Agresifliginizin nedenini anlamis degilim?

 

O gunun sartlari ve bugun gercegi cookk ilgilendirir. O gunlerde dolap yokmus, bugunlerde var... O gunlerde su her evde yokmus bu gunlerde var. O gunlerde insanlari zap etmek zormus, bu gunlerde daha da zor. Daha sayayim mi??? Bunlarin hepsi onemli...

 

Araplara gelince, sanirim araplari tanimiyorsunuz. Ben taniyorum, size anlatayim. ZOr bir millet. ******. Biliyorum. Paristeyim, iclerindeyim. Dinle korkutulmasalar, dinle durdurulmasalar, kork derim...

 

Önceki iletinizin hem inançsız bir temelde yazılıyormuş gibi olmasına karşın Muhammed'e peygamber nitelemesi yapıyor olması,alttaki cümleyi içermesi ve bana agresif nitelemesi yaparken Araplar için kullandığınız ifadeler bana gerçekten ilginç gelmeye devam ediyor.Zaten tüm uluslar dinle korkutuluyor,o zaman korkutulmadan yaşayamayanların,zaptedilemeyenlerin insan türünden olduklarını da söyleyemeyeceğiz herhalde.

 

Kadin duskunu olsa kendinden buyuk bir kadinla evlenmezdi, ve onunla uzun bir sure evli kalmazdi, hatta olmesini bile beklemezdi.

Burada ne yazmış olduğunuz yeterince açık.Buna karşılık,benim iletimde yazdıklarım da.

 

Ayrıca o günün/bugünün şartları söylemleri dini tartışma alanı olmaktan kaçırmaya çalışma taktiğidir.Ama sonuçta,yazdığım gibi,nafiledir.Direk size karşı yazılmış ifadeler değil yazdıklarım.Din konuları yoğun ve zor geçer.Agresiflik olarak algılamayınız.Öyle bir niyetim olamaz.

Gönderi tarihi:
Önceki iletinizin hem inançsız bir temelde yazılıyormuş gibi olmasına karşın Muhammed'e peygamber nitelemesi yapıyor olması,alttaki cümleyi içermesi ve bana agresif nitelemesi yaparken Araplar için kullandığınız ifadeler bana gerçekten ilginç gelmeye devam ediyor.Zaten tüm uluslar dinle korkutuluyor,o zaman korkutulmadan yaşayamayanların,zaptedilemeyenlerin insan türünden olduklarını da söyleyemeyeceğiz herhalde.

 

Inancsizimki o temelde yaziyorum, inancsiz olunca Hz.Muhammet'e ne demem gerekiyor? Araplar icin kullandigim ifadeleride son derece sakin bir sekilde yazdim, onlar yalan, yada suclama degil. Hepside dogru ifadeler. Yok bana yazdiiginiz yalan diyorsaniz aksini ispat edin. Ve son olarak, bir ulusa korkuyla birseyleri asilamaya calisirsan, hic birsey elde edemezsin. Hz. Muhammet'in olumunden sonrasi gibi mesela...

 

Burada ne yazmış olduğunuz yeterince açık.Buna karşılık,benim iletimde yazdıklarım da.

 

kadin duskunu olsa- diye yazmisim... Olsa demisim. Sanirim Turkceniz pek anlamaya elverisli degil. Eger olsa'yi kullaniyorsam, peygambere kadin duskunu demis olmuyorum, eger oyle olsaydi diyorum. Ingilizcede if'li cumleyle basliyoruz, fransizcada si'li cumleyle... Bilmem acik olabildin mi...

 

Umarim bu seger anlarsiniz, aksi halde benden bukadar....

Gönderi tarihi:
Inancsizimki o temelde yaziyorum, inancsiz olunca Hz.Muhammet'e ne demem gerekiyor? Araplar icin kullandigim ifadeleride son derece sakin bir sekilde yazdim, onlar yalan, yada suclama degil. Hepside dogru ifadeler. Yok bana yazdiiginiz yalan diyorsaniz aksini ispat edin. Ve son olarak, bir ulusa korkuyla birseyleri asilamaya calisirsan, hic birsey elde edemezsin. Hz. Muhammet'in olumunden sonrasi gibi mesela...

 

 

kadin duskunu olsa- diye yazmisim... Olsa demisim. Sanirim Turkceniz pek anlamaya elverisli degil. Eger olsa'yi kullaniyorsam, peygambere kadin duskunu demis olmuyorum, eger oyle olsaydi diyorum. Ingilizcede if'li cumleyle basliyoruz, fransizcada si'li cumleyle... Bilmem acik olabildin mi...

 

Umarim bu seger anlarsiniz, aksi halde benden bukadar....

 

Sayın candide,sizin sinirlenmenize sebep oldum ne yazık ki.Bunu da gösterdiniz fena halde :unsure:

 

İnançsız olarak,kullanmak istiyorsanız,belki Hz. ifadesini kullanırsınız,sizin bileceğiniz iş.Fakat 'peygamber' yazdığınız zaman mantıkdışı bir durum ortaya çıkar.Sanırım anlatabiliyorumdur.

 

Benim Türkçe'm anlamaya elverişlidir.Aksini sanmayınız lütfen :) Ben cümlenizde Muhammed'in kadın düşkünü olmadığını,çünkü kendisinden büyük bir kadınla evlendiğini yazmanıza karşılık başka şeylerin düşkünü olduğu için evlendiğini belirttim.Yoksa,sizin için Muhammed'in kadın düşkünü olduğunu yazdığınıza dair hiçbir ifadem olmadı.Şanssız bir yanlış anlama olmasını istemem durup dururken.

Gönderi tarihi:
Haklısın Cyrano. Yorumumda "Doğada yoktur." cümlesi fazla olmuş. O cümlenin olmaması gerekiyordu. Hatta anlamı bozuyor bile o iki sözcük. Belirlemen için teşekkür eder, düzeltirim... "Doğada yoktur" u siliyoruz.

 

Ayrıca kuşlar ve memelilerle ilgili kesin genellemelere gitmek de istemem. Doğa genellemelere pek izin vermez. Daima ayrıntıda şaşırtıcı sürprizler çıkarır. Kuşlar ve memelilerle ilgili kesin ayrımlar iddia etmem yanlış olur. Bu konuda söylediklerim yüzeysel genellemelerdir.

 

aynı familyalar içindeki canlılar bile bu konuda farklılık gösteriyor. Evrim süreçlerinde hangi ihtiyaçlar üzerine şekillendi çiftleşme, üreme ritüelleri bunu bilemeyiz. Ama dediğin gibi genellemeler ve ayrımlar yapmak kolay değil. Ki kuşlar arasındada farklılıklar var.

 

Kedigillerin birbirine en yakın akrabaları bile benzerlik göstermiyor, aslanlar aile olarak yaşarken, diğer kediler çiftleşme işlemi haricinde dişilerle bir araya dahi gelmiyor.

 

Ama insanoğlunun gerek tarihinin şekillenmesinde aile kurumunun merkezde olmasını. gerek insanoğlunun tarihine ilişkin ne kadar eskiye dayanırsa dayansın yapılan araştırmalarda mutlaka "aile" yaşamına rastalandığını. Gereksede çocukların tek ebeveyn tarafından yetiştirildiğinde, eksik olan ebeveyn modelini başka yetişkinlerde aradığını gözönüne aldığımızda. Tek eşli veya çok eşli tam olarak bilemesekte tür olarak birlikte yaşayan ve çocukları birlikte yetiştiren bir yapıya sahip olduğu sonucunu çıkarabiliriz.

 

Tek eşlilik ve aile, farklı konular tabiki canlılarda tek eşlilik üzerine bir yazı alıntılayayım ;

 

 

 

'Ölüm bizi ayırıncaya kadar'

Bu sözler Batı uygarlığının evliliğe bakış açısını özetliyor.

Eğer insanoğlu tekeşli ise niçin İngiltere'deki evliliklerin üçte biri, ABD'dekilerin yarısı boşanmayla sonuçlanıyor?

Çocukların yüzde 15'inin babası niçin evlilik cüzdanlarındaki kayıtlı eş değil?

 

Bazı insanlar bunu aile değerlerinin çöküşü, toplumun dağılması veya ilişkiler dahil herşeyi yenileme hastalığının bir yansıması olarak görse de biyologlar konuya farklı bir açıdan yaklaşıyorlar.

 

Biyologlar, son yıllarda gerçekleştirilen araştırmaların ışığı altında tekeşliliğin önceden sanıldığı gibi bazı hayvan türlerinin beyinlerine kazınmış bir içgüdü olmadığını, sadakat simgesi olarak kabul edilen bazı hayvanların fırsatını yakalar yakalamaz eşine ihanet ettiğini ortaya koyuyor.

 

Güney Amerika'da yaşayan ipek maymun denilen ''tamarin'' maymunu çoğunlukla tekeşlidir ve çocukların bakımını erkekler üstlenir.

Bazı durumlarda erkekler çokeşliliği seçer ve dişiden dişiye gezerek gönül eğlendirir. Son yıllarda maymun çiftlerinin ''boşanma'' eğilimlerinde görülen artış, büyük ölçüde dişilerin ölüm oranlarındaki artıştan kaynaklanır.

Buna bağlı olarak dişi maymun nüfusundaki azalma, her erkeğe bir dişi düşme olasılığını ortadan kaldırdığı için açıkta kalan erkekler, ''yuva yardımcısı'' olarak, kurulu yuvalara 3.kişi olarak yanaşır.

Yuva yardımcıları, bir dişi ve bir erkekten kurulu yuvada, kendisinin olmadığı halde, çocukların bakımını üstlenir. Yuvada bir bakıcının bulunması en çok çiftin erkeğinin işine yarar. Çocuklara bakmak zorunda kalmadığı için rahatça başka dişilerin peşine düşecek zamanı bulur ve ''karısının'' kızışma zamanını bekleyeceğine başka dişilerle çiftleşerek üreme şansını arttırır. Bu arada yardımcının da emekleri karşılıksız kalmaz. Yuvanın dişisi kızışma döneminde, gerçek eşi yanında değilse, yardımcıyla çiftleşir.

İşin ilginç tarafı yuvadaki dişi eşinin ne yaptığı ile fazla ilgilenmez; dişi için önemli olan yavruların bakımını bir erkekle paylaşmaktır. Bu erkeğin kim olduğu önemli değildir.

 

Ne olup bittiğini anlamak için çiftleşme stratejisindeki bu değişikliğin yol açtığı avantajlara bir göz atmak gerekir. Matematiksel bir modelden yola çıkılırsa, yuvasının dışında çapkınlık yapan erkek, tekeşli bir düzeni bozmadan sahip olduğu yavru sayısını iki katına çıkartabildiği için kazançlıdır.

Dişilerin bu durumda ne kaybı ne de kazancı vardır; onun için önemli olan kızışma döneminde çiftleşecek birini bulmaktır. Dolayısıyla yavruların sayısında bir değişiklik olmaz. Yardımcı, en kötü durumda bile çiftleşecek bir dişi bulduğu için haline şükreder.

Tamarin maymunlarında ortaya çıkan bu yeni davranış şekli, değişen koşullara bir tepkidir.

 

Kuralları Çiğnemek

 

Tekeşlilik doğada seyrek rastlanan bir durumdur.

Başta primat ve köpekler olmak üzere memelilerin yalnızca yüzde 5'i tekeşlidir.

Ancak bir grup hayvan için tekeşlilik bir kuraldır. Kuş türlerinin yüzde 90'ı çiftleşme döneminde tekeşli bir düzen kurar. Dışarıdan bakıldığında birbirine bağlı, mutlu bir çift görünümü veren kuşların, ihanete ne denli yatkın oldukları bilimsel çalışmalarla su yüzüne çıktı. Bilimsel çalışmaların özünü oluşturan DNA tetkikleri, tekeşli kuş çiftlerine ait olan yumurtaların beşte birinin ''yuvadaki babaya'' ait olmadığını ortaya çıkarttı.

Dolayısıyla pek çok erkek kuşun başka kuşların yavrularına babalık ettiği anlaşılmış oldu.

Tekeşli hayvanlar eşlerine nasıl ihanet ediyor?

Tekeşliliğe yol açan etmenlerin başında işbirliğinin geldiğine inanan davranış bilimcileri, son bulgular karşısında çiftleşme stratejileri hakkındaki görüşlerini yeniden gözden geçirmek zorunda kaldılar; sonuçta gerçeğin hiç de düşündükleri gibi olmadığını anladılar.

İşbirliğinin kaçınılmaz olarak sömürü tehlikesini de beraberinde getirmesi, tekeşliliğe duyulan güveni temelinden sarsıyor. Tekeşli bir erkek hiçbir zaman, evdeki çocukların gerçek babası olup olmadığından emin olamaz. İşbirliğinin geçerli olduğu sistemlerde, aile dışı kaçamaklar hep bir çıkar uğruna yapılır. Bu noktada biyologların ''tekeşlilik ikilemi'' dedikleri açmaz ortaya çıkar.

Erkek, karısının yanında kalıp ''boynuzlanma'' tehlikesini mi göze almalıdır? Yoksa, aile yaşamına veda edip, kendi yavrularının telef olmasına mı göz yummalıdır? (Çünkü dişi yavrulara tek başına bakamaz).

Bu arada erkek hem yuvada kalıp yavrularına göz kulak olmak, hem de dışarıda gönül eğlendirmek ister.

Bilim adamları bu açmazı evrimsel açıdan incelediklerinde, erkeğin başka dişilerle çiftleşmek için sinsi yöntemler geliştirdiğini; diğer taraftan da diğer erkeklerin yavrularına bakmakla zaman yitirmemenin yollarını aradığını ileri sürüyor.

 

İnsanlar Da Güvenilmez

İnsanlar da evlilik dışı ilişkiler konusunda güvenilir yaratıklar değil. Boşanmış bir erkeğin çocuklarına nafaka ödemeden önce DNA tetkikleri istemesi, bu güvensizliğin dışa vurumundan başka bir şey değil.

Kaldı ki DNA tetkiklerinin sonuçlarına bakarak, erkeğin kuşkularında haksız olduğunu söylemek biraz zor.

İnsanoğlunun evlilik kurumu içindeki durumu ile diğer tekeşli türlerin durumu arasında hiçbir fark yok. Erkek, eşinin şimdiki ve gelecekteki üreme faaliyetlerini tekeli altına almak isterken çok dikkatli olmak zorundadır, çünkü çiftleşme zorlama veya baskı ile değil, işbirliği ile gerçekleştirilen bir faaliyettir. Erkek, dişiyi baskı altında tutmak için güç kullanırsa dişinin kaçmasına yol açabilir. Örneğin, Kaliforniya'da yaşayan bir çeşit kertenkelenin saldırgan ve huysuz erkeğinin çiftleşme şansı çok düşüktür, çünkü dişiler korkudan erkeğin yanına yaklaşamaz. Michigan Üniversitesi'nden Barbara Smuts, babunlar üzerinde yürüttüğü bir çalışmasında, aşırı saldırgan erkek babunun da aynı kaderi paylaştığını kaydediyor. Smuts'a göre dişi babunlar yumuşak başlı ve arkadaş çevresi geniş olan erkekleri tercih ediyor.

Benzer bir tutum aşırı şüpheci erkekler için de geçerli; dişilerin kıskançlığa tahümmülleri çok az. Erkek, her zaman, kendisinden olmayan çocukların bakımını üstlenmek gibi bir zorunluluk ile karşı karşıyadır.

Ancak eşinin doğurduğu çocukların tümünü benimsemekle pek çok açıdan çıkarlarını koruyabilir: Hem eşi ile aralarındaki ilişki bozulmaz, hem de yeni bir eş bulma zahmetinden kurtularak üreme şansını arttırır.

 

Erkeğin, yuvası dışındaki faaliyetlerden neler kazandığı biliniyor.

Peki, eşine ihanet eden dişiler ne kazanıyor?

Biyologlara göre ihanet eden dişiler iki açıdan kazançlı. Dişiler, eşlerinden yavruların geleceğini garanti altına almalarını beklerler. Dolayısıyla ideal bir erkeğin cüzdanı kabarıktır; ideal bir erkeğin genleri mükemmeldir; ideal bir erkeğin dış görünüşü caziptir vs...

Ancak akıllı bir dişi, karşışındaki erkeğin mükemmel olamayacağını bildiği için beklentilerini mantıklı bir çerçeveye oturtur; bazı isteklerinden vazgeçer. Beklentilerine en yakın olan erkeği eş olarak seçerken, daha az beğendiklerini de sevgili olarak yedekte tutar. Böylece dişinin tüm beklentileri, tek bir erkek tarafından olmasa da, karşılanmış olur.

 

Dişilerin ihanetinin altında yatan ikinci neden de eşlerinin kendileriyle daha yakından ilgilenmelerini sağlamaktır.

Stockholm Üniversitesi'nden Magnus Enquist ve çalışma arkadaşları, matematiksel örnekleme yöntemiyle, dişilerin erkeklerini yuvaya bağlamak için başka erkekleri devreye soktuğunu meydana çıkarttı. Ancak bu konuda da dişilerin attıkları adıma dikkat etmeleri gerekiyor, çünkü son yapılan araştırmalar aile içi cinayetleri pek çoğunun ihanet yüzünden işlendiğini gösteriyor.

Dişinin de, erkeğin de ihanete karşı tepkileri genellikle saldırganlık şeklinde ortaya çıkmakla birlikte erkeğin tepkileri çoğunlukla fiziksel olarak daha yıkıcı olabiliyor.

Erkek ile dişi arasında gelişen kıskançlık, çiftler arasındaki ilişkinin kopmaması için başvurulan en önemli savunma mekanizması.

Güney Afrika'da yaşayan ve adına titis denilen bir cins tekeşli maymun türünde dişiler, yabancı dişilere karşı son derece düşmanca bir tutum takınırlar. Aynı tavır Afrika'da yaşayan antiloplarda da görülür.

 

Tekeşlilik Ve Baskı

 

Tekeşlilik genellikle baskı altında korunan bir ilişki şeklidir. Esnek davranışlar kişileri fırsatlardan yararlanma eğilimine sokar. Dolayısıyla doğada ikili ilişkilerin sıklıkla bozulup yenilerinin kurulmasını normal karşılamak gerekir.

''Boşanma''nın doğada çok sık rastlanan bir olgu olduğuna dikkat çeken bilim adamları, başta kuğular olmak üzere kuşların ikili ilişkilerinde sık sık eş değiştirdiklerini belirtiyor. Kuşlarda boşanma nedenlerinin başında ''kısırlığın'' geldiğini ileri süren Cornell Üniversitesi'nden Andre Dhondt , yuvaya yanaşan ''üçüncü'' kuşun (dişi veya erkek) da yuvayı dağıtmakta oldukça başarılı olduğunu kaydediyor.

 

Bütün bunlardan çıkartılacak ders, tüm türler için geçerli bir kuralın olmamasıdır. Evrensel olarak bazı anahtar ilkelerden yola çıkarak tüm türler için bir genelleme yapmak mümkün değildir. Tekeşlilik, boşanma ve çokeşlilik, yerel ekolojik ve demografik koşullara göre her tür için farklı bir yapı sergiler.

 

Ne var ki çiftleşme sürecinde strateji değişikliği ancak seçeneklerin varolduğu ortamlarda gerçekleşir.

 

 

 

Reyhan Oksay

New Scientist 21 Kasım 1998

Robin Dunbar, Liverpool Üniversitesi

Evrimsel Psikoloji Profesörü

Gönderi tarihi:
Anlamadigim neden benim yazimi alinti ettiniz, ben kadin duskunu gibi bir cumle kurdugumu hatirlamiyorum. Yazimi eger dikkatle okursaniz sadece dusuncelerden ibarettir.Kendinden buyuk kadinla evlenmesi vs.. vs... ben bunlari zaten dedim. Agresifliginizin nedenini anlamis degilim?

 

O gunun sartlari ve bugun gercegi cookk ilgilendirir. O gunlerde dolap yokmus, bugunlerde var... O gunlerde su her evde yokmus bu gunlerde var. O gunlerde insanlari zap etmek zormus, bu gunlerde daha da zor. Daha sayayim mi??? Bunlarin hepsi onemli...

 

Araplara gelince, sanirim araplari tanimiyorsunuz. Ben taniyorum, size anlatayim. ZOr bir millet. ******. Biliyorum. Paristeyim, iclerindeyim. Dinle korkutulmasalar, dinle durdurulmasalar, kork derim...

 

Dinle ilgili celiskilerimin en büyük nedenlerinden biri dediginiz gibi araplardir..bende Paristeyim, allah muhammed dedikleri halde böylelerse (ki bütün araplari kastetmiyorum), o allah peygamberi aradan kaldirsak nasil olur acaba...

 

Ayrica bazi konulari o günün sartlarina baglamissiniz..

O günün sarti, insanlarin durumu diye birsey olamaz, olmamaliydi..4/4lük birseyse her caga uymaliydi ki sürekli degisen dünya'ya uyacak kurallarin tek bir kitapta bulunmasi imkansiz..Bugün kanunlarla dolu bir kitap yazilsa ve 20 asir sonra bu kitaba uyulabilir denilebilir mi? Bu imkansizdir..

 

Yani eger farkindaysaniz "kuran evrensel degildir" demis oldunuz..

Gönderi tarihi:

Açıkçası insanlar "Tek Eşlilik/Çok Eşlilik" konusunda doğaları gereği bir kaçınılmaz bir çelişki içersindedirler...

 

"Eş Olma Durumu"ndan kastımız, insan için, "Birlikte Yaşama" olgusu ise eğer, insan medenileştikçe ve kadına verilen değer "Kadın-Erkek" ayrımı gibi bir düşünceyi ortadan kaldıracak derecede, gereği gibi arttığında "Tek Eşliliğe" yöneliyor, fakat bu Toplumsal ve Yasal olarak böyle...

Fakat yine de insanlar "Birlikte Yaşama" olgusu dışında, "Cinsel-Tatmin" açısından tek eşli değiller...

 

Ben öyle düşünüyorum ki, evlilik denilen kurumun ortadan kalkacağı bir zamanda gelecektir.

Zira Evlilik kurumu, tarafların haklarını birbirlerine ve topluma karşı güvence altına alabilmek için yapılan bir anlaşmadır.

Bu, insanların toplumsallaşma süreçlerinde öncelikle Dinsel Kutsama ile ve sonra Anayasal Güvence ile teminat altına alınmıştır.

Öz olarak temelinde, evlilik sözü veren bireylerin birbirlerinin haklarını koruma altına alan, dolayısı ile başka bir açıdan bakarsak, çiftlerin haklar konusunda birbirlerinin haklarını gözetemeyecekleri, koruyamayacakları güvensizliğine dayalı bir antlaşmadır.

Yani taraflar bu akt ile birbirlerinin haklarını güvence altına almalarının yanında, bir taraftan da bu birbirlerinin haklarını devlet hukuku olmadan koruyamayacaklarının itirafıdır.

Şu halde, toplumlar eğitildikçe ve kendi ve karşılarındaki insanların haklarını gözetebilecek derece de erdem sahibi oldukça, evlilik sözleşmeleri yapmayı gerekli görmeyeceklerdir, bugün böyle bireyler vardır zaten.

Atılan bir imzanın atılmamış olmasının, aile denilen birlikteliği zedeleyeceğini düşünmüyorum.

Fakat yine de "Çocuk için evlenme" düşünesini desteklerim ve gerekli olduğunu düşünüyorum.

Çünkü çocuk yapmak, toplumsal bir olgudur, topluma bir birey kazandırmaktır ve ebeveynler kadar toplumda o çocuktan sorumludur.

 

Fakat tarihsel süreç içersinde büyük bir anlam değişikliğine sahne olmuştur Çok Eşlilik.

Yani Kapitalist Popüler Kültür'ün yarattığı bireyler, daha çok "Fantazi-*****-Erotizm" diyebildiğimiz, Cinselliğin Pazarlanması ile çok eşliliğe sahne olmaktadırlar, ki bu birlikte yaşama azminden çok tatmin olmaya dayalıdır.

Fakat geçmişte çok eşlilik, ihtiyaca dayalı olarak ortaya konuluyordu.

Ve yine bu ihtiyacın belirlenimi, toplumdan topluma değişiyordu.

Örneği Araplar çok eşliliği uygularken, Türkler uygulamayabiliyorlardı.

 

Konu ile alakasına gelince, o da şudur ki:

Pek belli ki Evlilik ile ilgili kabuller, toplumlara, kültürlere, olgulara ve hatta gelecekle ilgili ütopyalarda göre bile değişiklik göstermektedir.

 

Şu gerçeklik vardır ki:

Evlilik, Kapitalist Popüler Kültürden önce bir ihtiyaç olarak, bireylerin birbirlerinin haklarını temin etmek, korumak ve kollamak amacıyla yapılan bir toplumsallaşma aracı idi.

 

Bugün ise, artık evliliğe gerek duymayacak kadar haklarından haberdar ve karşısındakinin haklarını da kollayabilecek kadar dürüst ve erdemli bireyler yetiştirebiliyoruz...

 

Yine de "Ben oldum" diyebilen büyük çoğunluktan böyle birşey beklemek için çok çok çok erken...

Gönderi tarihi:
O günün şartları/bugünün şartları söylemi de uzaktan yakından gerçeği yansıtmamaktadır.Nafile bir kaçış yoludur,defalarca ortaya konmuştur.

 

O günün şartları / bugünün şartları, tarih yorumlamanın birinci kuralıdır. Tarihteki uygulamalar, yaşananlar kendi çağlarının konjonktürüyle değerlendirilir.

 

Tarihsel olaylar, uygulamalar, yasalar, gerçekleştiği çağın değerleri ile ölçülür. Buna göre olumlu/olumsuz, ileri/geri , iyi/kötü gibi anlamlar kazanırlar.

 

Murat Bardakçı'nın çok güzel özetlediği gibi, "tarihi, tarihsel olayları, uygulamaları değerlendirirken gerçekleştirildikleri çağın şartlarına göre değerlendireceksiniz. Eğer bu ön şartı kabul etmiyorsanız. Tarihle uğraşmayı bırakacaksınız"

 

Şöyleki, özgürlükçülük, M.Ö 2. yyda sadece özgür yurttaşları kapsayacak şekilde herkesin yönetimde söz hakkı sahibi olmasını savunmak iken. 19. yy da herkesin statüsü ne olursa olsun yönetimde söz sahibi olmasını savunmaktır. 15. yy da kralın yetkilerinin sınırlandırılmasını istemek iken. 20. yy da bırakalım krallığı herkesin hukuk önünde eşit olmasını savunmaktır.

 

Bugünün değerleri ve anlayışıyla, tarihteki uygulamaları değerlendirip not vermeye kalkmak tarih yorumlamak falan değildir.

Gönderi tarihi:
Fakat tarihsel süreç içersinde büyük bir anlam değişikliğine sahne olmuştur Çok Eşlilik.

Yani Kapitalist Popüler Kültür'ün yarattığı bireyler, daha çok "Fantazi-*****-Erotizm" diyebildiğimiz, Cinselliğin Pazarlanması ile çok eşliliğe sahne olmaktadırlar, ki bu birlikte yaşama azminden çok tatmin olmaya dayalıdır.

Fakat geçmişte çok eşlilik, ihtiyaca dayalı olarak ortaya konuluyordu.

Ve yine bu ihtiyacın belirlenimi, toplumdan topluma değişiyordu.

Örneği Araplar çok eşliliği uygularken, Türkler uygulamayabiliyorlardı.

 

[/b][/size][/font]

 

Aslında bu noktadada yakın zaman kadar yanılgı vardı. Yaygın görüş türklerde poligaminin islamiyetten sonra başladığı yanılgısı. Zaten hint, çin, arap toplumlarında yaygın olan poligaminin, aynı coğrafyada ortaya çıkan türk toplumlarında olmaması fazla iddialı bir savunuydu. Yakın zamanda eski türk toplumlarının cinsel yaşamıyla ilgili araştırmalarda, haremin, poligaminin ve hatta, ölen akrabaların eşleriyle evlenme zorunluluğunun olduğu anlaşıldı.

 

Sonra "sınırlıydı yalnızca yöneticiler ve zenginler çok eşli evlilik yapardı" şeklinde bir savunu geldi Ziya Gökalp'in tezlerine. Ancak zaten tüm toplumlarda parası olanların yapabildiği birşeydi çok eşlilik.

 

"Konçuy" ve "kuma" kelimeleri türkçeye ne arapçadan, ne farsçadan, ne de başka bir dilden girdi. Eski Türkler ülkeleri dışından bir kadını ikinci eş olarak aldıklarında (genelde çinli kadınlar) buna "konçuy" derlerdi. Kendi ülkelerinden yani bir Türk kadını ikinci eş olarak aldıklarında ise "kuma" derlerdi.

 

hatta yanlış hatırlamıyorsam Gökalp konçuy ve kumalar arasındaki hiyerarşik hukuk üzerinede çalışmalar yapmıştı.

 

"Kuma" kelimesi dilimizde halen aynı anlamda kullanılmaktadır. Dolayısıyla Türk tarihindeki poligami biçimi olan kuma olarak ikinci üçüncü eş alma, Türklerin eski bir alışkanlığıdır pre-islam dönemlerinden kalma bir alışkanlığıdır.

 

Hattı zatında poligaminin görülmediği toplum ve coğrafya çok enderdir.

Gönderi tarihi:
Aslında bu noktadada yakın zaman kadar yanılgı vardı. Yaygın görüş türklerde poligaminin islamiyetten sonra başladığı yanılgısı. Zaten hint, çin, arap toplumlarında yaygın olan poligaminin, aynı coğrafyada ortaya çıkan türk toplumlarında olmaması fazla iddialı bir savunuydu. Yakın zamanda eski türk toplumlarının cinsel yaşamıyla ilgili araştırmalarda, haremin, poligaminin ve hatta, ölen akrabaların eşleriyle evlenme zorunluluğunun olduğu anlaşıldı.

 

Sonra "sınırlıydı yalnızca yöneticiler ve zenginler çok eşli evlilik yapardı" şeklinde bir savunu geldi Ziya Gökalp'in tezlerine. Ancak zaten tüm toplumlarda parası olanların yapabildiği birşeydi çok eşlilik.

 

"Konçuy" ve "kuma" kelimeleri türkçeye ne arapçadan, ne farsçadan, ne de başka bir dilden girdi. Eski Türkler ülkeleri dışından bir kadını ikinci eş olarak aldıklarında (genelde çinli kadınlar) buna "konçuy" derlerdi. Kendi ülkelerinden yani bir Türk kadını ikinci eş olarak aldıklarında ise "kuma" derlerdi.

 

"Kuma" kelimesi dilimizde halen aynı anlamda kullanılmaktadır. Dolayısıyla Türk tarihindeki poligami biçimi olan kuma olarak ikinci üçüncü eş alma, Türklerin eski bir alışkanlığıdır pre-islam dönemlerinden kalma bir alışkanlığıdır.

 

Hattı zatında poligaminin görülmediği toplum ve coğrafya çok enderdir.

 

Uygulanmış olabilir Türklerde fakat genel itibarıyla o kadar yaygın ve uygulanır olduğunu pek sanmıyorum.

Madem sen söyledin, tekrar bir araştırma yapıp, o şekilde emim olmak lazım öyleyse...

 

Fakat Hakanların Çinli kadınları ikinci eş olarak almaları olası.

Çünkü bir kimsenin Hakan olabilmesi için annesinin Türk olması gerekirdi, ancak Çin ile ilişkiler neticesiyle de Çin'den eş alıyorlardı.

Böylelikle iki eş almak durumunda kalmış olunabilmesi muhtemel.

Bir taraftan hakan olacak bir şehzadenin Türk anneden doğup yetiştirilmesi,

Diğer taraftan da Çin ile iyi ilişkiler sürdürmek.

O yüzden "Konçuy" adı da Çince kaynaklı olabilir...

 

Fakat "Kuma" uygulamasının da benzeri bugüne kadar Yörüklerde de görülüyordu ama bu yine keyfi değil.

Evli çiftler çocukları olmazsa ikinci bir eş alabiliyorlar, ama çocuk sahibi olmak için...

Ölen kardeşin eşini sahiplenmek uygulamasının varlığını reddetmiyorum ama bu çok eşlilik olarak mı değerlendirilir emin değilim.

Netice de evlenmemiş kardeşle de sürdürebilir kadın evliliğini...

Bundan başka bir uygulamaya rastlamadım ben açıkçası...

Bu uygulamaların da Arapların Çok Eşlilik uygulamalarından yine toplumsal ve kültürel olarak farklılık gösteriyor diye düşünüyorum.

 

Dediğim gibi Evlilik Anlaşmaları; toplumlara, kültürlere, çağlara göre farklılık gösterir.

Gönderi tarihi:

sevgili tengeriin, kısır olduğu için, erkek çocuk doğuramadığı için (boğaç han destanı) , kocasına bakamadığı için, daha bir çok sebeple eski türklerin çok eşli evlilik yaptığı biliniyor. Eski türkler birinci eşlerinden sonra aldıkları eşler için kullanıyordu neticede "kuma" sözcüğünü.

 

Her toplumda çok eşliliğin biçimi farklılık gösterir, türklerin, çinlilerin, arapların, afrikalıların, hinduların, kızılderililerin. Yani kriter poligami için arapların çok eşlilik uygulamaları değil ki.

 

her toplumda bu farklı ihtiyaçlara göre, farklı törelere göre yaşanıyor olabilir.

 

Bize eskiden nasıl anlatılırdı zaten eski Türkler. Köle kullanmazlardı, ataerkil değillerdi, tek eşliydiler. Biraz bu tarihimizi idealize etme çabası.

 

Daha önce anlatmıştım Suat Yalaz tvdeki bir röportajında "siz karaoğlan tiplemesiyle Orta Asya Türk'ünü sevdirdiniz insanlara" şeklinde bir değerlendirme gelmişti spikerden. Suat Yalaz " insanlar Karaoğlan'da bir Orta Asya Türk'ünü sevmediler. Benim Orta Asya Türk'ü mü sevdiler. Ben eğer Karaoğlan'ı gerçek bir Orta Asya Türk'ü olarak çizseydim, O'nu sevmezlerdi nefret ederlerdi" demişti. Ve hatta islamiyet daha doğmadan yüzlerce yıl önce yaşamış Karaoğlan'a seviştikten sonra gusül abdesti aldırdığından bahsetmişti.

 

Ki Karaoğlan'ın düşmanı olan Camoka tam bir Orta Asya Türküdür. Ve insanlar ondan nefret etmiştir.

 

Suat Yalaz'ın Orta Asya Türk'ü olan Karaoğlan, mecbur kalmadıkça adam öldürmeyen, aman dileyene dokunmayan, kadınlara ve çocuklara asla zarar vermeyen bir karakter.

 

Orjinali olan Orta Asya Türk'ü ise, ne kadar çok adam öldürürse o kadar yiğit görülen, düşmanını bozguna uğratınca şan için ailesini kılıçtan geçiren, kadınlarını sırtlayıp götüren bir adam. Ki binlerce yıl sonra bile Moğolları düşünürsek. Bırak başka toprakları Anadolu'da yaptıklarını.

 

Aynı şey dede korkut hikayelerine getirilen sansürdede yok mu? Bamsı Beyrek'in , düşman köyünü nasıl bastığını, çoluk çocuk kim varsa vucut üstünde baş bırakmadığını, düşmanın kadınlarının nasıl pay edildiğini ballandıra ballandıra anlatırken destanında. TRT 1 de izlediğimiz Bamsı Beyrek Battal Gazi gibi bir şey.

 

Eski Türkler çağlarının insanlarıydı. Ama işte toplumları, insanları, olayları yaşandığı çağa göre değerlendirme anlayışı oturmadığı için. Tarihi idealize etme çabaları var ne yazık ki.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.