Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Doğru cevabı kendime sakliyorum onu kimseye kullandirtmam Sevgiyle kal. olmadı ama Hocam paylaşalım ki,yanlışlarımız görülsün değil mi? neyse paylaşırsanız,yarın okurum artık...herkese iyi geceler,herkese yürekten selamlar! Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 bugün saklayanlar varsa onlarin bizim cumhuriyetimizin kara çarşaf´iyla alakasi yoktur hem seklen hem kullanma anlayışıyla Bizim Cumhuriyetimizin deme hakkı kimsede olamaz olayı tekelleştirip ortak paydamızı katagorize etme hakkına kimse sahip değil üstelik kara çarşaf denilerek İnsanları giysi üzerinden küçük görmek kimsenin harcı değildir,isteyen istediği gibi giyinir ve asl olan her vatandaş gibi çarşaf giyenlerinde bu vatanın evladı aynı ülkede,aynı vatandaşlık bağıyla bu Ülkeye bağlı olmasıdır yoksa modern giyimli olupta? çarşaflıdan daha fazla bu ülkeyi seven,savunanı ölçen bir aletmi geliştiridide haberimiz yok. Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Karışık işler... Bunlara girersek çıkamayız. Celal Bayar vatansever, mert adamdı. Menderes de kibar, beyefendi bir adamdı. Niye o hatalara düştüler bilmem. Çok ama çok aşırı bir kutuplaşma dönemi, kayıp yıllar... Yazık... Ben okuduğumda üzülüyorum, o dönemi yaşamış yaşlılardan dinlediğimde yazık diyorum. İnsanlar mezarlıklarını bile ayırmışlar, CHP li ile DP li yan yana gömülmek istemiyormuş. Çok yazık... Muhalefet Garp tarruzu, Cenup taarruzuna kalkıyor, iktidar vatan cephesi açıyormuş. Bunlar duymaktan bile üzüntü duyulacak derin ayrımlar. Ne yazık yaşanmış... Bu yaralar hala kapanmış değil. İdamları Cumhuriyetin en vahim hatası olarak gördüğümü de söyledim daha önce... Bu ülke biraz da bu çelişkilere mahkum bir coğrafya... Bir ezanın Türkçe mi Arapça mı okunacağı dünyanın en büyük sorunu haline gelmiş, kıran kırana bir mücadeleye dönüşmüş bir mesele! Bugün tamam yani Arapça okunsun hadi, global bir şey olsun madem olmuşken diyoruz ama, bu bile "yok ya? Sulu yerinden tarla mı bağışlıyorsun?" diye algılanacak, biliyorum. Hele o dönem bu algılar çok daha şiddetliymiş. Bu coğrafya çelişkiler coğrafyası, ben onu bilir onu söylerim... Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne? Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine: Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya! Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; .......... Lafa bakma, adam doğru söylüyor aslında... Doğru bir tesbit teşekkür ederim... Alıntı
Misafir Domuzbağı Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Bizim Cumhuriyetimizin deme hakkı kimsede olamaz olayı tekelleştirip ortak paydamızı katagorize etme hakkına kimse sahip değil üstelik kara çarşaf denilerek İnsanları giysi üzerinden küçük görmek kimsenin harcı değildir,isteyen istediği gibi giyinir ve asl olan her vatandaş gibi çarşaf giyenlerinde bu vatanın evladı aynı ülkede,aynı vatandaşlık bağıyla bu Ülkeye bağlı olmasıdır yoksa modern giyimli olupta? çarşaflıdan daha fazla bu ülkeyi seven,savunanı ölçen bir aletmi geliştiridide haberimiz yok. Çarşaflı tabi ülkeyi, hatta Atatürk'ü sevebilir. Ama kıyafet devrimini sevdiğini ya da nedenini anladığını söylemek zor. Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Çarşaflı tabi ülkeyi, hatta Atatürk'ü sevebilir. Ama kıyafet devrimini sevdiğini ya da nedenini anladığını söylemek zor. Kıyafetin devrimi olmaz modası olur veya bu devrime gardrop devrimi derler. Alıntı
Misafir Domuzbağı Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Kıyafetin devrimi olmaz modası olur veya bu devrime gardrop devrimi derler. Şapka Kanunu, 28 Teşrinisani (Kasım) 1341 (1925) tarihli ve 671 No'lu Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun). Mustafa Kemal Atatürk ülke halkını her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için değişiklikler tasarlarken, dış görünüşüyle de bunu vurgulaması gerektiğine inanıyordu. 25 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya yaptığı bir gezide başına şapka giyip, "Buna şapka derler" diye halkı şapka giymeye özendirmesinden sonra, 25 Kasım 1925'te şapka giyilmesi hakkındaki kanun çıkarılıp, dinsel giysilerle sokakta gezilmesi yasaklandı. 1925 - Şapka giyilmesi konusundaki kanun, TBMM'de kabul edildi. Kanun, 28 Kasım'da yürürlüğe girdi. Kanun kabul edilirken, Rize'de şapka ve diğer inkılaplara karşı gösteriler yapıldı. Göstericilerden 8'i idama mahkûm edildi. Kıyafet Devrimi Kıyafet devrimi ile birlikte, kadınlar çarşaf giymekten vazgeçerek, modern kadın elbiseleri giymeye başladılar. Erkekler ise fes yerine şapka giymeye başladılar. Atatürk, 23 Ağustos 1925’te Kastamonu ve İnebolu’ya yaptığı seyahatlerde şapkayı halka göstererek giysi devriminin ilk işaretini verdi. “Biz her nokta-i nazardan medeni insan olmalıyız. Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa kadar medeni olacaktır. Medeni ve beynelmilel kıyafet milletimiz için layık bir kıyafettir onu giyeceğiz.” diyen Atatürk, 27 Ağustos 1925’te de İnebolu’da “Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeye mahal yoktur. Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir.” diyerek, medeni yaşayışa uyan kıyafetin kabulü gerekliliğini belirtmiştir. Atatürk’ün uyarması üzerine 25 Kasım 1925 tarih ve 671 Sayılı Şapka Kanunu çıkmadan önce vatandaşlar şapkayı giymiş ve bu yenilik, medeni kıyafet değişimi olarak halk arasında iyi karşılanmıştı. Bundan sonra, 3 Kasim 1934 'deki kiyafet kanunu ile cüppe ve sarık giymek yasaklanmış, bu kıyafetleri giyme hakkı yalnız din adamlarına tanınmıştı. Konya, Maraş, Giresun, Rize, Erzurum, Kayseri gibi şehirlerde halkın şapkaya direnmesi buralarda gezici İstiklal mahkemelerinin dolaşmasına sebep oldu. Bu mahkemeler sadece Erzurum’da 30 kadar idam hükmü verdi. Kanun No: 2596 Madde 1 Herhangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin (din görevlilerinin) mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır. Hükümet her din ve mezhepten münasip göreceği yalnız bir ruhaniye mabet ve ayin haricinde dahi ruhani kıyafetini taşıyabilmek için muvakkat müsaadeler verebilir. Bu müsaade müddetinin hitamında onun aynı ruhani hakkında yenilenmesi veya başka bir ruhaniye verilmesi caizdir. Madde 2 Türkiye’de kanuna tevfikan teşekkül etmiş ve edecek olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar, cemiyet ve kulüp gibi heyetler ve mektepler mahsus kıyafet, alamet ve levazım taşımak istedikleri zaman yalnız nizamname ve talimatname ile muayyen tiplere uygun kıyafet, alamet ve levazım taşıyabilirler. Madde 3 Türkiye’de bulunan Türklerin ve yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teşekkülleri ile münasebetli kıyafet ve alametlerini ve levazımını taşımaları yasaktır. Madde 4 Ecnebi teşekkül mensuplarının kendi kıyafet, alamet ve levazımları ile Türkiye’yi ziyaret etmeleri, İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tayin olunacak mercilerin müsaadesine bağlıdır. Madde 5 Türkiye Devleti nezdinde memur bulunanların kıyafetleri beynelmilel mer’i adetlere tabidir. Madde 6 Bu kanunun tatbik suretini gösterir bir nizamname yapılır. Madde 7 Birinci maddenin hükümleri, bu kanunun neşri tarihinden altı ay sonra ve diğer maddelerin hükümleri bu kanunun neşri tarihinden itibaren mer’idir (geçerlidir). Madde 8 Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur. Şapka Kanunu Kanun No: 671 Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun, 28 Teşrinisani 1341 (Kasım 1925): Madde 1 Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve mahalliye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin, Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedirler. Türkiye halkının da umumî serpuşu şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükümet men eder. Madde 2 İşbu kanun neşir tarihinden itibaren muteber (yürürlükte) dir. Madde 3 İşbu kanun Büyük Millet Meclisi ve icra Vekilleri Heyeti tarafından icra olunur. Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 1925 - Şapka giyilmesi konusundaki kanun, TBMM'de kabul edildi. Kanun, 28 Kasım'da yürürlüğe girdi. Kanun kabul edilirken, Rize'de şapka ve diğer inkılaplara karşı gösteriler yapıldı. Göstericilerden 8'i idama mahkûm edildi. Muhteşem bir kanun ve İdamlarda modernliğin icaplarından şu varki günümüzde pek bir önemi kalmadı havalar çok sıcak oldu halk denize koştu vatandaş denize giremedi gibi... Nede olsa yavru kurt giysimizde vardı üstelik Modern İtalyadan... Ha Türkiye radyolarında bir dönem Türk müziğide çalmadı modernliğin icaplarından... Sonra kamu buyrum tüz bölemi gibi güneş dil teorisi uygulandı... Birde Mimar Sinan'ın kafatası ölçüldü ve kafatası hala kayıp nedendir bilinmez... Belki modernliğin icaplarındandır... Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2009 Bizim Cumhuriyetimizin deme hakkı kimsede olamaz olayı tekelleştirip ortak paydamızı katagorize etme hakkına kimse sahip değil üstelik kara çarşaf denilerek İnsanları giysi üzerinden küçük görmek kimsenin harcı değildir,isteyen istediği gibi giyinir ve asl olan her vatandaş gibi çarşaf giyenlerinde bu vatanın evladı aynı ülkede,aynı vatandaşlık bağıyla bu Ülkeye bağlı olmasıdır yoksa modern giyimli olupta? çarşaflıdan daha fazla bu ülkeyi seven,savunanı ölçen bir aletmi geliştiridide haberimiz yok. Sayin sarıgöl' bu yaziniza tepki veremem ortak noktamiz bu.. İnsanları giysi üzerinden küçük görmek tabi ki olamaz bakin disarda icerde cevremizde veyahut ayni masayi paylastigimizda bir aile ortaminda.. örnegin bakiyorsun bir aile gayet cagdas a dan z ye.. giysiye ele aldin mi anne kara carsafli kizlari gayet sevimli giysiler icinde..ve yahut kapali.. tabiiki bunlari degerlendirerek aile ortami yaratmiyoruz veyahut arkadas cevremizi giysilere göre sekillendirmiyoruz öyle yapanida rastlamadim yok öyle birsey! laik cumhuriyetimizin bu seklini kimsenin bozacagini zannetmiyorum? laiklik karsitlari haric? Saygilarimla Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 "demirefe" Diğer hiç bir konuya şimdilik girmeyeceğim de niye tırnak içinde oluyorum onu anlamıyorum. Bu çok önemli biri olduğumun göstergesiyse teşekkür ederim ama, değmez... Bu avatar adımı tırnak içine alma işini bir kaç forumdaş daha yapıyor, doğrusu merak ettim nedenini... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Kıyafetin devrimi olmaz modası olur veya bu devrime gardrop devrimi derler. Atatürk devrimlerine gardrop devrimi demek bir zamanlar da pek bir moda idi... Bunu da aşırı zıt uçların kavuşması olarak görüyorum. Birbirinin can düşmanları nasıl da buluşuveriyorlar bir noktada! Atatürk'e gardrop devrimcisi demek dünyada bir lidere yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Atatürk iddia ediyorum dünyanın gelmiş geçmiş en büyük lideridir. Olmazı, mucizeyi başarmıştır. Tarih böyle büyük bir lider kaydetmemiştir. Bunu son nefesime kadar da söyleyeceğim... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Diğer hiç bir konuya şimdilik girmeyeceğim de niye tırnak içinde oluyorum onu anlamıyorum. Bu çok önemli biri olduğumun göstergesiyse teşekkür ederim ama, değmez... Bu avatar adımı tırnak içine alma işini bir kaç forumdaş daha yapıyor, doğrusu merak ettim nedenini... Her insan özeldir,saygıyı hakeder. Saygının yanında,avatar isminiz küçük harfle başladığı için,özellikle tırnak içine alıyorum.Bu,özel ismi bir şekilde vurgulamak için kullanılan bir yöntem...en azından benim için. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 avatar isminiz küçük harfle başladığı için,özellikle tırnak içine alıyorum. Hmm.. Anladım. Hiç düşünmemiştim. Tırnak işareti, eğer bir alıntıyı göstermiyorsa vurgu anlamına gelir. Hani bazıları iki elleriyle ikişer parmaklarını bükerek özellikle bir kelimeyi tırnaklarlar konuşurken. Tırnak işaretinin en bilinen anlamı budur. Avatar isimlerinin imla kurallarına uydurulması da çetrefil konu. TDK'nın bu konuda çalışma yaptığını sanmıyorum. Ben avatar adımı özellikle küçük harfle başlattım, özel isim değil diye... Yani bu avatar kelli felli, belli başlı bir şahsiyeti simgelemektedir algısından kaçınmayı amaçladım. Gerçi faydası olmadı, yine de "Demirci Efe" çağrışımı yaptı. Şimdi avatar isimleri özel isim midir, TDK bu konuda bir görüş bildirir mi acep? Avatar olarak sıradışı sözcükler kullanılabiliyor. Örneğin "kördüğüm" gibi bir avatar adının büyük harfle başlaması uygun değil düşüncesindeyim. Çünkü avatarlar genelde soyut, çağrışımlı sözcüklerden seçilir. Nesnel bir ad, bir cisim adı olsa da simgesel bir durumdan bahseder. Ha şimdi ben de tırnak içine aldım ama, burada gerekli. Çünkü forumda "kördüğüm" diye bir kimse yok. Belirsizliği kaldırmak için burada tırnak gerekli. Hatta avatar isimlerinde özellikle imla kurallarını ihlal etme geleneği de var. Ben şimdi hem de avatarınızı kısaltarak: gökyüzü; öyle diyorsun ama, şöyle bir durum... şeklinde bir ileti yazsam, size söylediğimi anlarsınız. Neyse, amma da uzattım değil mi? Gökyüzünüzden gri bulutlar dağılsın, mavi olsun, dilerim... Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Evvel zamanda Osmanlı'da Yeniçeriler ayaklanmış sebebide hoşaf'ın yağının kesilmesi imiş. Şimdi hoşaf'ın yağının kesilmesi nasıl olur derseniz şöyle; Yeniçeri aşçıbaşı yemek pişirdiği kazanı Yıkamadan hoşafıda aynı kazanda pişirirmiş bu aşçının yerine gelen başka bir aşçı kazanı yıkamaya başlamış dolayısı ile yıkanmayıp yağlı kalan kazandan dolayı yağlı olarak servis edilen hoşaf yeni aşçının kazanı yıkamasıyla yağsız servis edilmeye başlanmış bu durumda'da yeniçeriler hoşafın yağı kesildi yağlı hoşaf isteriz diye ayaklanmış. Kıssadan hisse... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Sayin sarıgöl' bu yaziniza tepki veremem ortak noktamiz bu.. İnsanları giysi üzerinden küçük görmek tabi ki olamaz bakin disarda icerde cevremizde veyahut ayni masayi paylastigimizda bir aile ortaminda.. örnegin bakiyorsun bir aile gayet cagdas a dan z ye.. giysiye ele aldin mi anne kara carsafli kizlari gayet sevimli giysiler icinde..ve yahut kapali.. tabiiki bunlari degerlendirerek aile ortami yaratmiyoruz veyahut arkadas cevremizi giysilere göre sekillendirmiyoruz öyle yapanida rastlamadim yok öyle birsey! laik cumhuriyetimizin bu seklini kimsenin bozacagini zannetmiyorum? laiklik karsitlari haric? Saygilarimla Giyim kusam hikayeleri ile Ergenekon hikayeleri ayni seyler,nasil ki giyim kusam üzerine Türkiye'de herhangi bir sorun yok Ergenekon'da ayni,öyle bir örgüt yok.Bir haham yardimcisinin ücbes teröristin,ve arkadas arasi telefon konusmalarindan bir dag yaratmislar ve dag yakinda fare yutacak. Türkiye'de hic kimsenin harci degildir,carsafa,türbana,veya ona benzer kiyafetlere yasak getirmek,kavganin asli degisik de bunu carpitip giyim kusama getiriyorlar ve giyim kusam üzerinden siyaset yapiyorlar,ne oldu Canakayada türbanli oturuyor,ordu Cankayayimi isgal etti yoksa.Hayir Cankayaya türbani cikarmak icin cirpinan art niyete karsi bir mücadele verildi hepsi o. saygilarla Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Hmm.. Anladım. Hiç düşünmemiştim. Tırnak işareti, eğer bir alıntıyı göstermiyorsa vurgu anlamına gelir. Hani bazıları iki elleriyle ikişer parmaklarını bükerek özellikle bir kelimeyi tırnaklarlar konuşurken. Tırnak işaretinin en bilinen anlamı budur. Avatar isimlerinin imla kurallarına uydurulması da çetrefil konu. TDK'nın bu konuda çalışma yaptığını sanmıyorum. Ben avatar adımı özellikle küçük harfle başlattım, özel isim değil diye... Yani bu avatar kelli felli, belli başlı bir şahsiyeti simgelemektedir algısından kaçınmayı amaçladım. Gerçi faydası olmadı, yine de "Demirci Efe" çağrışımı yaptı. Şimdi avatar isimleri özel isim midir, TDK bu konuda bir görüş bildirir mi acep? Avatar olarak sıradışı sözcükler kullanılabiliyor. Örneğin "kördüğüm" gibi bir avatar adının büyük harfle başlaması uygun değil düşüncesindeyim. Çünkü avatarlar genelde soyut, çağrışımlı sözcüklerden seçilir. Nesnel bir ad, bir cisim adı olsa da simgesel bir durumdan bahseder. Ha şimdi ben de tırnak içine aldım ama, burada gerekli. Çünkü forumda "kördüğüm" diye bir kimse yok. Belirsizliği kaldırmak için burada tırnak gerekli. Hatta avatar isimlerinde özellikle imla kurallarını ihlal etme geleneği de var. Ben şimdi hem de avatarınızı kısaltarak: gökyüzü; öyle diyorsun ama, şöyle bir durum... şeklinde bir ileti yazsam, size söylediğimi anlarsınız. Neyse, amma da uzattım değil mi? Gökyüzünüzden gri bulutlar dağılsın, mavi olsun, dilerim... "demirefe" inanın ki,tam bu gramerden kurtuldum derken,TDK demeniz bana yine kurtulamayacaklarımı hatırlattı.Benim asıl amacım,dediğim gibi kendinizi burada ifade ettiğiniz kullanıcı adını,özellikle belirtmem. Kullanıcı adı,burada sizsiniz.TDK'nın bu konuda bir çalışması var mı diye sorarsanız,genel itibari ile evet.Şöyle ki;isimler bildiğimiz gibi özel ve cins isimler olmak üzere ikiye ayrılır.Cins isimler,kavramları karşılar.Soyut veya somut...ama avatar,yazanın kendisidir.Özel isimdir yani. tabi bunları yazan,ama uygulamayn biri olarak kendimden utanıyorum.Neyse konuyu dağıtmadan teşekkürler 'demirefe'...(yine mi özel diye sorarsanız,alışkanlık) Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Ergenekon senayo olabilir'de ki kastım; farklı düşünen arkadaşlarımıza,Ergenekon,kendisiyle senaryo olsa da yaşananlar;yani zihniyet,kesinlikle gerçeğin kendisidir,demek istegimdendir. . . . Askere gelince,özür dilerim ama;her darbenin gerekçesi ve sonucu aynıyken,darbe yapan bir ordunun,yenilişme ile yanyana getiremiyorum...Ne demişti Özden;darbe için ortam hazırlanmalı. O darbe günlükleri doğruysa, neden Ergenekon davasında, Özden Örnek paşa içeri alınmadı ? Adam her şeyi açık açık yazmış üstelik ve zaten günlüklerin kendisine ait olmadığını, Nokta dergisine açtığı davada teknik inceleme sonucu kendi bilgisayarından çıkmış olduğu kanıtlandığı halde basın açıklaması ile kendisine ait olmadığını beyan etti. Bu günlüklere göre Ergenekon başlıyor ama günlüklerin sahibi nerede ? Yine ortaya attığı iddialara göre ididaname hazırlanan Tuncay Güney adlı şahıs nerede ? Faili mechuller, Susurluk davası ile ilgili, İbrahim Şahinle birlikte Ergenekonla birleştirilmiş olması aynı olduğunu kanıtlamaz. Bunları sahiplenenler, Tansu Çillerdi, Mehmet Ağardı, evet nerede onlar ? Bin kere yazdık, 12 Mart, 12 Eylül Süper Natonun darbeleridir, hem solcuya hem sağcıya sıkılan mermiler aynıdır. Zihniyet, Nato, ABD, emperyalizm zihniyetidir. Şimdi ise, aynı zihniyet, Ergenekon masalı ile, halkın, Türk ordusuna, Türk devletine güvenini sarsmaya çalışıyor. Amaçlanan, tamamıyla ABD çıkarları yönünde bir Turuncu devrimle gelecek federatif Ilımlı İslam Cumhuriyeti kurmaktır. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Milli şef İnönü dönemi paralarında ATATÜRK resmi yoktu o zamandamı ufak tefek yoklama çekiliyordu... Hayır, ufak tefek değil, hasosu çekiliyordu... Bravo,bravo nihayet... Görüyorum ki Menderesçiler aynı noktada buluşmuş Başbakan Erdoğan’ın dün, 1939 yılına dönerek “CHP zihniyetinin, vefatından hemen sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün resimlerini Türk parasından nasıl çıkardığını gayet iyi biliriz” demesi yeni bir tartışma başlattı. Erdoğan’ın sözlerine, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kızı Bilgehan Toker yanıt verdi. VATAN’a konuşan Toker, paralara Atatürk resmi yerine İnönü resminin konulmasının, dönemin Merkez Bankası Kanunu nedeniyle yapıldığını belirterek, “Amaç Cumhuriyet yönetimi sürecek mesajı vermekti” dedi. Toker şu değerlendirmeyi yaptı: “Atatürk’ün ölümünden sonra yurt içinde ve dışında Cumhuriyet yönetiminin devam edip etmeyeceği konusunda söylentiler vardı. Bu endişeleri ve beklentileri ortadan kaldırmak için Atatürk’ten sonra gelen cumhurbaşkanlarının resimlerinin paralara girmesi kararlaştırılmış. Dolayısıyla bu uygulama kanun gereği yapılmıştır. Ayrıca dönemin koşulları gereği ülkenin her yanına ulaşan iki şey vardı. Biri para diğeri posta pulları. Gazeteler bile günler sonra ulaşabiliyordu. Türk milletine Cumhuriyet yönetiminin devam ettiğini, devletin devamlılığı olduğunu göstermek için böyle bir kanun bilinçli olarak çıkartılmış. 1950’den sonra ise bu kanun değiştirilerek, Türk parasına sadece Atatürk resimlerinin girmesi düzenlendi.” Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Kıyafetin devrimi olmaz modası olur veya bu devrime gardrop devrimi derler. Muhteşem bir kanun ve İdamlarda modernliğin icaplarından Şapkaya karşı çıkanların tepkileri ve gerekçeleri, Atatürk’ün bunlara cevabı ve alınan önlemler: Şapkaya tepkiler din örtüsü altında geldi. Yenilik karşıtları gülünç denebilecek iddialar ileri sürerek, İslam savunucusu rolü üstlenerek şapkayı Atatürk’ün, dolayısıyla genç Cumhuriyetin “dinsizliğini” belgeleyen en önemli delil olarak ileri sürdüler. Şapka devrimi, 1925 yılından beri muhalif kitlelerin sembolü haline gelmiş, Atatürk devrimlerini benimsemeyenler, geleneksel yapının devamından yana olanlar, din adamları ve "gerici" çevreler, şapkayı batılılaşmanın, dolayısıyla Hıristiyan kültürünün simgesi olarak değerlendirmişler, şapka giymeyi de İslam’dan çıkmak, Hıristiyanlaşmak, hatta dinsizleşmek olarak yorumlamışlardır. Oysa ki Atatürk tüm devrimlerinde olduğu gibi, Türk toplumuna “çağdaş olan”ı göstermek ve iddiaların aksine başa örtülen şeyin dinle herhangi bir ilgisi bulunmadığı gerçeğini topluma anlatmak amacındaydı. “(...) Şapka giydirdim anlasınlar ki insan, kisve ile din değiştirmez ve dini, herhangi bir kisveye alet etmez! Kısa bir zamanda bunu anlayacaklardır. Din ile kisvenin farkının ne olduğunu idrak edeceklerdir. Ben bu hesapları bir “gardrop” mevzuu üzerinde duracak kadar basit görmüş veyahut üzerinde durarak, onu inkılap kabul etmiş bir insan değilim. Şapka giydikten sonra bu iş ayrı, o iş ayrı diyecekler. Anlayacaklar ki, şapka giymekle kimse dinini değiştirmez”. Atatürk, “ Din ve şapka arasında bir bağlantı yoktur” dese de onun gibi düşünmeyenler halkı örgütleyip “şapka geldi, din elden gidiyor” yaygarası çıkardılar Bu kanun elbette hemen benimsenmedi. Şapka Kanununun çıkmasıyla birlikte Erzurum, Rize, Sivas, Maraş, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon ve Gümüşhane gibi illerde protesto olayları yaşandı. İstiklal Mahkemeleri, TBMM’nin çıkardığı laiklikle ilgili iki yasaya karşı yükselen tepkileri kovuşturmaya başladı. Bunlar, şapka iktisası (giyilmesi) ve tekke ve zaviyelerin seddi (kapatılması) kanunlarıydı. Yasaya göre, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası üç aya kadar hafif hapis iken, kanunu protesto hareketleri, sistemin meşruluğuna karşı yönelen idamlık suçlar sayıldı . Şapka aleyhinde olanlar veya her ne gerekçeyle olursa olsun şapka giymeyenler mahkemeye sevk edilir. Birçok kimse sürgün veya on-onbeş yıla varan hapis cezalarına çarptırılır. Rize’de 8, Maraş’ta 7, Erzurum’da 4 kişi idam edilir. Bir başka kaynakta da, Rize’de 8, Sivas’ta 3, İskilip’te 2, Menemen’de 28, toplam 78 kişinin idam edildiği geçmektedir. ( Vikipedi ) Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Müslüman giybet etmez diye bir ayette vardir Kuranda,ama gelgelelim tanidigim ve ben müslümanim diyen herkes giybet etmektedir,ya Müslümanlikta giybet günahtir hemde büyük günahlardan dedigimizde cevap hazir;YA ISTE ALISKANLIK! Demek ki bu dinci kesimde bir aliskanlik olusmus,ölmüs insanlarin icinde sevmediklerinin arkasindan atip tutmak karalamak ve hatta küfre varana kadar densizlesmek.Atatürk'e demediklerini birakmadilar,halbuki onun sayesinde bir ülkemiz var,bayragimiz özgürce dalgalaniyor,minarelerde ezanlar özgürce okunuyor,siz bakmayin Islama baski var dediklerine. Ismet Inönü Atatürk'ün sadece silah arkadasi degil,mili mücadelenin önde gelen isimlerinden,ve ikinci Cumhurbaskani.Bu ve bunun gibi adamlar kendilerini bir dava ugruna feda etmisler,canlarini önemsemeyip yurt savunmasini yapmislar,simdi bunlara demediklerii birakmiyorlar aslinda onlarin en büyük hatasi,hazir Ingiliz ve Yunanlilar bizi iclerine almistilar,biz onlari disari atmasaydik simdi Erdogan AB icin bu kadar fedakarlik yapmayacakti!Cünkü otomatikman AB üyesi olacaktik,evet Kurtulus savasini böyle görenler olduguna eminim. Tarihi gercekler ve olaylar siyasi ideolojilerle carpitilip yerine dogru olmayan tezler üretiliyor.Inönö paralardan Atatürk'ün resmini kaldirmista kendi resmini koydurmus.Inönüye düsmanlik nasil yapilacak ki?Riza Nur'un tamamen Atatürk ve Inönü karsiti olarak yazmis oldugu ve gercek olmayan onlarca sacma iddia bu dinci kesimin elindeki kozdur.o günün sartlarina göre uygulanan radikal önlemler nedeniyle ihanet kapsamina girenlerin idam edilmeleri dinci kesimin hazmedemedigi konulardir,dün neye karsi cikildiysa bugünde ayni seylere karsi cikilmaktadir.Yani 80 küsur yilda bir adim dahi ilerleyememisler.karsi ciktiklari bir noktada vermis oldugumuz Kurtulus savasidir,onu bile hazmedemeyip yanlis yönlere cekerek o savasi vermis olanlari karalamaktadirlar.Sapka devrimine karsi cikilmis olmasini gururla anlatanlar sapka takmayanlari ise kahraman olarak tanimlarlar. O günün sartlarinda bazi radikal önlemler alinmaliydi ve alindi da bunda gocunacak bir taraf yok. saygilarla Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Demek ki bu dinci kesimde bir aliskanlik olusmus,ölmüs insanlarin icinde sevmediklerinin arkasindan atip tutmak karalamak ve hatta küfre varana kadar densizlesmek.Atatürk'e demediklerini birakmadilar,halbuki onun sayesinde bir ülkemiz var,bayragimiz özgürce dalgalaniyor,minarelerde ezanlar özgürce okunuyor,siz bakmayin Islama baski var dediklerine. Sn.Politika, İslama baskı var diye Türkiyeyi Amerikalara şikayet edenlerin zihniyeti, zamanında Mandacılığı savunanların zihniyetinden faklı mı ki ? Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Sn.Politika, İslama baskı var diye Türkiyeyi Amerikalara şikayet edenlerin zihniyeti, zamanında Mandacılığı savunanların zihniyetinden faklı mı ki ? İnsan inandığı ideolojiyi eğer araştırmadan her söylenene,yazılana baştan olur derse zaten inandığı ideolojide bir yanlışlık olduğunun resmidir. Sonra her olayı Türkiye bağlamında getirip Atatürk'e bağlayıp buradan fikri bir üstünlük sağlamak zaten İnsanın ezberci bir zihni olduğunun'da resmidir... Gerisi teferruat... Not. Nutuk'un 1927 baskısı piyasada varmıdır. Hıfzı veldet velidedeoğlu niye Nutuk'u "SÖYLEV" yapma ihtiyacını hisseti ve ne kadarını "nutuk" söyleve aldı yani nerelerini yazdı,nereleri yazmadı. Doğrucudavut yazsada öğrensek. Alıntı
Misafir Yakisikli Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Ataturkun kiyafet devrimini neden ve nicin yaptigini anlamak icin evvela Ataturkun Islam dini hakkinda neler dusundugunu arastirip okuyup ve ona gore karar vermek gerek Gunumuz sartlariyla Ataturkun devrimlerini gerceklestirdigi donem cok farklidir cunku ozamanlar insanlar yillardir kullandiklari kiyafetleri bir yana atip hic gormedikleri bilmedikleri yeni kiyafetler getirildi ve buna tepkiler verildi bugun dahi gunumuzde birileri bize cikip istemedigimiz bir seyi onumuze koyduklarinda tepki vermiyormuyuz bu gayet dogaldir alismalari icin zaman ve Ataturkun nekadar oldugunu anlamak gerek Assagida alintiladiklarim kaynaklariyla birlikte Buyuk Onder Ataturkun din ve islam hakkindaki dusunceleri Kaynak :http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=430 Saygilar Atatürk “bilimsel tarihçilik”ten yanadır. “Tasviri bilgiler ilmi” olarak gördüğü tarihin “gerçeğin yansıdığı ayna” olduğunu ifade eder. Tarihçileri de “ilkeli, gerçekçi, bilimsel ve tarafsız anlayış”la tarih yazmaya çağırır. Ona göre, bu ilkeler ve yöntemlerle tarih yazmak, tarih yapmak kadar zordur. Tarihi yazan tarihi yapana sadık kalmazsa aranan hakikat insanı şaşırtacak bir durum alır. O, başlıca özelliklerini böylece zikrettiği tarihin hangi anlayış ve yöntemle yazılması gerektiğini şu sözleriyle açıklar: “Biz tarihi yazdığımız zaman, olayların ve eylemlerin yapılarını birlikte ararız. Eğer bunu yapamazsak, bilinmeyen birşeyle karşı karşıya olduğumuzu ve bilginin bizi yanılttığını kabul ederiz. Havariler ihdas etmeye çalışmayalım. Bu bizim tipimiz değil. Biz mutlak gerçeği arayıp bulmaya çalışmalıyız ve onu tanıtmaya gayret sarfetmeliyiz.” “Bir milletin ne yapabileceğini göstermek için tarih en güvenilir rehberdir”2. M. KEMAL ATATÜRK’ÜN İSLÂM TARİHİ ANLAYIŞI Mustafa Kemal Atatürk, İslâm tarihini okumuş, öğrenmiş ve değerlendirmiştir. Gerek Nutuk”ta gerekse “Söylev ve Demeçleri”nde İslâm tarihine dair görüşlerini ifade etmiştir. Özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra, “Teşkilat-i Esasîye Kanunu” ve “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”, doğrultusunda, “kaldırma” (ilga) ve “yeniden yapma” (ibda) ilkeleri çerçevesinde Çağdaş Türkiye’nin Yapılanması’nda İslâm Tarihi ve Osmanlı Tarihinden sözetme gereği duymuştur. Millî devlet, millî kültür ve millî egemenlik konuları mevzubahis olduğunda da Türk İslâm Tarihi ve Arap İslâm tarihleri, örnekleme ve açıklama, karşılaştırma ve sentez yapma amaçlarıyla, çeşitli yönlerden ele alınmıştır. Mustafa Kemal’in İslâm tarihi ile ilgili görüşleri, esas itibariyle, “İslâm Dini” ve “İslâm Peygamberi” konularını kapsar. Ancak saltanat ve hilâfet kanunlarının Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ndeki durumları müzakere edilirken Atatürk gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerekse yurt gezilerinde yaptığı konuşmalarda İslâm tarihinin “raşid halifeler devri”ni ve “Osmanlı Devleti Dönemi”ni “hilâfet-saltanat” ekseninde değerlendirmiştir. Ancak o, İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’den, “Mazhar-ı nübüvvet ve risalet olan Efendimiz” sözcüğünde olduğu gibi, övgü ve saygıyla söz ederken, yaptığı işleri iftiharla açıklarken, İslâm Tarihinin önemli iki konusunu oluşturan hilâfet ve saltanat hakkında Cumhuriyet’in ilanından sonra olumlu ve takdiredici ifadeler kullanmamıştır.. Atatürk’ün İslâm Dini İle İlgili Görüşleri Mustafa Kemal, İslâm’ı bilen ona bağlı olan bir insandır. Bir çok konuşmasında İslamiyeti övmüş; akıl, mantık ve ilim dini olduğunu belirtmiştir11. “Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur - tefsirler, hurafeler binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez- Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır. “Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için, akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır”. “Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı ilerlemeye mâni hiç bir şey ihtiva etmiyor... (1923) “Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz (1923)”12. “... İslâmiyetin ilk parlak devirlerinden mazi mahsulü olan sakim âdetler bir zaman için kendini göstermeye, nüfuz ikama muktedir olmamışsa da, biraz sonra İslâm hakâyıkına temessük, İslâm esaslarına teyfik-ı hareket etmekten ziyade, mazinin miraslarından olan âdet ve itikadları, dine karıştırmaya başlamışlardır. Bu yüzden İslâm cemiyetlerine dahil birtakım kavimler, İslâm oldukları halde sükûta, sefalete, inhitata mâruz kaldılar. Mazilerinin bâtıl itiyad ve itikadlarıyla İslâmiyeti teşvik ettikleri ve bu suretle hakikat-ı Islâmiye’den uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar.” “Bizim dinimiz milletimize aşağılık, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şereflerini muhafaza etmelerini emreder” 13. Atatürk, İslâm dininin siyasallaştırılması; siyasi anlayışların ve esasların dinileştirilmesi, hilâfetin saltanata dönüştürülmesi konularına da temas eder ve şöyle der: “Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, ********* kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz... (1930)”14. “... İslâm dinini, yüzyıllardan beri alışageldiği üzere bir siyaset aracı durumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve ilâhi inançlarımızı ve vicdani değerlerimizi, karanlık ve kararsız olan ve her türlü menfaat ve ihtiraslara görünüş sahnesi olan siyasetlerden ve siyasetin bütün kısımlarından bir an önce ve kesin olarak kurtarmak milletin dünyevi ve zührevi mutluluğunun emrettiği bir zarurettir. Ancak bu suretle islâm dininin yüceliği belirir”ıs. Alıntılanan görüşlerinde görülmektedir ki Atatürk, İslâm’a içtenlikle bağlıdır ve Din’in özgün haliyle korunup yaşanılmasını istemektedir. İslâm’ın akıl, ilim, fen ve mantık dini olduğunu, insanlara ve milletlere kimlik ve kişilikleriyle yaşama anlayışı telkin ettiğini belirtmektedir. Bu sebeple, Türk Milleti’nin dinini öğrenmesi ve daha dindar olması gerektiğini söylemektedir. Ancak Din’den uzaklaşmaya ve din istismarı yapmaya şiddetle karşıdır. Siyasî ve şahsî nedenlerle din istismarı yapılmasına, Din’in siyasete alet edilmesine asla tahammülü yoktur. Müslüman oldukları halde çöken ve yıkılan milletlerin, geçmişlerinin yanlış alışkanlıklarına ve inançlarına İslâm’ı dayanak yaptıkları ve İslâmî gerekçelerden uzaklaştıktan için, yok olduklarını söyler. Din’in hurafelerden ve bâtıl inançlardan arındırılmış olarak insanlara sunulmasını ister. Bu bakımdan Atatürk din eğitim-öğretiminin çok ciddi olarak ele alınması gerektiği, kadın ve erkek olsun bütün vatan evladının Dini’ni öğrenmesini zaruri olduğu düşüncesindedir. Ülkede yüksek din bilginleri yetiştirecek kurumlar olmasını zaruri görmektedir16. Nitekim kendisi bu işle yakından ilgilenmiş; İmam Hatip Okulları ve İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin açılmasını sağlamıştır. Böylece devlet eliyle, resmi kültür ve eğitim-öğretim politikası doğrultusunda, din görevlisi ve din bilgini yetiştirilmesine gayret etmiştir. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Atatürk'ün kendisi fikri bir üstünlüktür,benim o anlamda inkar edecegim bir sey yok. Nutuk veya SÖYLEV bu bile bazi kesimlerde hep carpitilmaya calisilan bir kavramdir.Kimisi Atatürk'ün Kürtlere özerklik verilecegini Atatürk'ün söylemis oldugunu ama Kemalistlerin bunu ortadan kaldirdiklarini iddia eder,kimisi,Nutuk'un bilmem hangi yilinin baskisindan bahseder,bunlar polemik olmaktan öte gecmeyen ve kusura bakmayin ama hazimsizlik olarak niteliyebilecegim basit iddialardir. Atatürk ve Inönü Islamci kesimin iddia ettiklerinin aksine ne din düsmanidirlar,ne isbirlikcidirler.Onlar Osmanli'nin son dönemlerindeki basiretsizligin meydana getirdigi felaketi bu milletin sirtindan kaldirmak icin mücadele etmis yüce insanlardir.Onlar ve onlarla birlikte ayni dava icin kendilerini feda etmis insanlara saygi duymak insanlik borcudur. Inönü'yü din düsmani yapanlar aslinda Allahin dinini kendilerine cikar icin kullanan yobaz kesimidir,Fevzi Cakmak icin kimse birseyler söylemez neden acaba,yoksa onun tarikatci olmasimi hakkinda konusulmasini engelliyor. Tekrar ediyorum olaganüstü sartlarda yapilmasi gereken ne varsa o dönemde yapilmistir.yapilmasida gerekiyordu. saygilarla Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2009 İnsan inandığı ideolojiyi eğer araştırmadan her söylenene,yazılana baştan olur derse zaten inandığı ideolojide bir yanlışlık olduğunun resmidir.Sonra her olayı Türkiye bağlamında getirip Atatürk'e bağlayıp buradan fikri bir üstünlük sağlamak zaten İnsanın ezberci bir zihni olduğunun'da resmidir... Gerisi teferruat... Not. Nutuk'un 1927 baskısı piyasada varmıdır. Hıfzı veldet velidedeoğlu niye Nutuk'u "SÖYLEV" yapma ihtiyacını hisseti ve ne kadarını "nutuk" söyleve aldı yani nerelerini yazdı,nereleri yazmadı. Doğrucudavut yazsada öğrensek. Durup, durup ortaya bir laf atmakla, kendi ideolojini haklı çıkarmak olmaz. Sarıgöl, adam gibi iddiasını, düzgün cümlelerle yazsa da ne diyormuş anlasak. Kimin ezberci olduğunu herkes biliyor. Gerisi ayrıntı... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2009 O darbe günlükleri doğruysa, neden Ergenekon davasında, Özden Örnek paşa içeri alınmadı ? Adam her şeyi açık açık yazmış üstelik ve zaten günlüklerin kendisine ait olmadığını, Nokta dergisine açtığı davada teknik inceleme sonucu kendi bilgisayarından çıkmış olduğu kanıtlandığı halde basın açıklaması ile kendisine ait olmadığını beyan etti. Bu günlüklere göre Ergenekon başlıyor ama günlüklerin sahibi nerede ? Yine ortaya attığı iddialara göre ididaname hazırlanan Tuncay Güney adlı şahıs nerede ? Faili mechuller, Susurluk davası ile ilgili, İbrahim Şahinle birlikte Ergenekonla birleştirilmiş olması aynı olduğunu kanıtlamaz. Bunları sahiplenenler, Tansu Çillerdi, Mehmet Ağardı, evet nerede onlar ? Bin kere yazdık, 12 Mart, 12 Eylül Süper Natonun darbeleridir, hem solcuya hem sağcıya sıkılan mermiler aynıdır. Zihniyet, Nato, ABD, emperyalizm zihniyetidir. Şimdi ise, aynı zihniyet, Ergenekon masalı ile, halkın, Türk ordusuna, Türk devletine güvenini sarsmaya çalışıyor. Amaçlanan, tamamıyla ABD çıkarları yönünde bir Turuncu devrimle gelecek federatif Ilımlı İslam Cumhuriyeti kurmaktır. Sorularınız çok güzel.Ben de diyorum;nerede,nerede,nerede? Yalnız,Ergenekon bir masal değil.İşin aslı devletin bu yapılanmaları deşifre etmesinde yatan tasfiyeyi bende sezebiliyorum.Çıkar falan herneyse...Ama Ergenekon kesinlikle masal değil,ha halk yıllardır bilerek yada bilmeyerek uyutulmuş olarak bakarsak,masalın tam kendisi.Yoksa bu zihniyetin varlığından aklı selim düşünen herkes haberdar. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.