Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2008 Muzaffer halk Yüreğim bu kavganın içinde Kazanacak halkım Bütün halklar kazanacak bir bir. Bu acılar ıslak bir mendil gibi Kumlar arasından Şehit duraklarından. Çıkaracak her şeyi, Şanlı günler yakındır çünkü Kinler kusacak bir an Ceza veren elle Kızıl Bayrak/11 Temmuz 2004 Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Adonis Gibi Angela Bugün yattım masum genç bir kızın yanında beyaz bir okyanusun kıyısında gibi, korlu bir yıldızın yavaş yörüngesinin ortasında gibi. Sonsuz yeşil bakışından aktı ışık kuru su gibi berrak derin çemberlerinde taze gücün. İki alazlı ateş gibi göğüsleri parladı dikelmiş olarak iki bölgede, ve çifte bir akıntıda ulaştı ateş büyük ışıklı ayaklarına. Altın bir iklim olgunlaştı erkenden bedeninin gündelik uzantılarına ve doldurdu onu akın akın meyvelerle ve gizli korla. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Ağaçların Dallarında Niçin Kalır Güz Ağaçların dallarında niçin kalır güz yapraklar düşene dek? Ve nerede asar o kendi sarı pantolonlarını? Doğru mudur güzün beklemekte olduğu olacak olan bir şeyi? Belki bir yaprakta titreyecek ya da evren uğrayacak geçerken? Toprağın altında bir mıknatıs mı var, güzün kardeşi olan bir mıknatıs? Ne zaman emredilir toprağın altında gülün önceden belirlenmişliği. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Ağıt Yalnız başıma, ıssız yerlerde ağlamak istiyorum ırmaklarca, söndürülmek istiyorum, uyumak istiyorum, uyumak senin hayli yaşlı mineralsi gecen gibi. Neden düştü parıldayan anahtarlar haydut ellerine? Ayağa kalk, Ocllo, anatanrıça, bırak dinlensin gizliliğin bu gecenin sonsuz yorgunluğunda ve akıt öğüdünü damarlarıma. Henüz dilemiyorum senden Yupanquierne'nin güneşini. Uykuda konuşuyorum seninle, ülkeden ülkeye bağırarak, Peru'lu anne, sıradağların kasığı. Nasıl sızdı hançer yığınları senin kumul ülkenin içine? Ellerinde kımıltısızca duyumsuyorum metallerin yayılışını yeraltı damarlarınca. Senin köklerinden yaratıldım, ne ki anlayamıyorum, toprak sunmuyor bana hikmetini, gördüğüm geceden başka bir şey değil yıldız aydınlığı gök bölgeleri altında. Hangi anlamsız yılan düşü sürükledi kendini kankızılı o çizgiye? Acının gözleri, kasvetli gelişme. Nasıl geldin acaba bu kızgın rüzgâra, neden, gazabın kayaları arasında kaldırmadı havaya Capac parıldayan balçıktan tiara'sını? Bırak dayanayım acıya bayraklarının altında ve gömeyim kendimi bir daha parıldamayacak ölü kök gibi. Katı gecenin altında, katı gecede yeryüzüne inmek istiyorum altın'ın ağzına erişmeye. Yaymak istiyorum kendimi bu gecesel granitte. Oraya umutsuz yazgımla erişmek istiyorum. ('Los conquistadores'den - 'Canto General' Türkçeye çeviren: İsmail Aksoy) Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Ailelerdeki Melankoli İçindeki bir kulak ve bir resimle saklıyorum mavi bir şişeyi: gece mecbur ettiğinde baykuşun tüyünü, kısık sesli kiraz ağacı yolduğunda kendi dudaklarını ve deniz esintisi çoklukla delik deşik ettiği kabuklarla tehdit ettiğinde, bilirim bulunur batmış büyük yayılmalar, külçelerce kuvars, balçık, mavi sular bir vuruşa, onca sessizlikten, yenilgiden ve kâfur ağacından, kaybolmuş eşyalardan, madalyalardan, okşayışlardan, paraşütlerden, öpüşlerden çok sayıda damarlar. Tek bir günün adımları var yalnızca öbürüne doğru, yalnız bir şişe denizlerde yolcu, ve güllerin vardığı bir yemek odası, bir yemek odası, terk edilmiş bir diken gibi: konuşuyorum ezilmiş bir kadeh hakkında, bir perde hakkında, taşları sökerek akan bir ırmağın çağladığı ıssız bir odada bulunan derinlik hakkında, bu bir evdir yağmurun temelleri üzerinde duran, olmazsa olmaz pencereleriyle ve kayıtsız şartsız sadık yaban şarabıyla iki katlı bir ev. Gidiyorum akşamlar boyunca, ve dönüyorum eve kirle ve ölümle dopdolu, getirerek beraberimde toprağı ve köklerini ve cesedin buğdayla, metallerle, devrilmiş fillerle birlikte uyuduğu toprağın sınırsız karnını. Fakat her şeyden önce korku dolu, korku dolu ve ıssız bir yemek odası var kırılmış yağdanlıklarıyla ve akıyor sirke masaların altından, ve durdurulmuş bir ay ışığı, karanlık bir şey, ve arıyorum bir karşılaştırmayı kendimde: belki denizle çevrilmiş bir dükkândır bu ve hırpanî paçavralar damlıyor tuzlu sudan. Yalnızca ıssız bir yemek odası var ve etrafında sonsuz genişlikler, suyun altına konulan fabrikalar, sadece benim bildiğim enlemler, çünkü hüzünlüyüm ben ve yolculuktayım ve tanıyorum toprağı ve hüzünlüyüm. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Akışkan Kaymak Acayip, garip aristokratlar Amerika’mızda, yakın zamanlarda alçıyla kaplanmış memeli hayvanlar, kısır genç adamlar, kibirli budalalar, kötülük dolu toprak ağaları, Kulüp’te aşırı içkinin kahramanları, banka ve borsa soyguncuları, ahmaklar, züppeler, pısırıklar, kaygan aslanları elçiliklerin, solgun asil kızlar, et yiyen çiçekler, kokulandırılmış haydut mağaralarının zürriyeti, kan emen tırmanıcı sarmaşık, gübre ve ter, boğan sarmaşıklar, feodal boa yılanlarından zincir Stepler titrerken Bolívar’ın ya da O’Higgins’in dörtnallarıyla (yoksul askerler, acı görmüş halk, yalın ayaklı kahramanlar) , oluşturdunuz sizler yolu kral için, papaz çukuru için, bayraklarımıza karşı ihanet için, ve halkın korkusuz rüzgârı salladığında mızraklarını ve bıraktığında anayurdu kollarımıza, ortaya çıktınız sizler ve çevrimlediniz toprağı, ölçüp ayırdınız çitleri, yığdınız toprağı ve ruhları, bölüştürdünüz polise ve tekellere. Döndü halk evine savaşlardan, yitti aşağıda madenlerde, kıvrımların siyah derinliklerinde, düştü taşlı pulluk izlerine, kirli fabrikaları çalıştırmaya başladı, üredi kiralık kışlalarda, diğer acıklı yaratıklarla birlikte tıka basa doldu meskenlerde. Dibe vurana dek battı halk şaraba, terk edildi, vampirlerden ve bitlerden bir ordu tarafından saldırıldı, kuşatıldı duvarlarla ve devriye polislerle, ekmeksiz, müziksiz, yollarda sersem yalnızlığın içinde Orfeus bırakmaz herhalde oraya ruhu için bir gitarı, bir şeritle ve umutsuzlukla kendisini sarmalamış ve köylüklerin üzerinden yoksulluğun kuşu gibi şarkı söyleyecek bir gitarı. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2008 Ağır Ölüm Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar. Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler. Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler. Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar. Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar. Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir. Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına. Pablo Neruda Çeviren: İsmail Aksoy Çevirenin notu: Şiirin son tümcesini, Rimbaud’nun “A’laurore, armes d’une ardente patience nous entrerons aux splendid villes” (“Şafak kızıllığında, ateşli bir sabırla silâhlanmış olarak gireceğiz o muhteşem kentlere”) dizesinden esinlenerek yazmıştır Neruda. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Asma Çubuğu Ve Rüzgar Bir şarkıcıyım ben, Avrupa'nın bağlarında dolaştım; Gezindim rüzgarlar altında. Asya'nın rüzgarı altında. Yaşamlar içinde en iyisi Yaşam bile, Dünyanın tadı; Ak pak barış bile; Avareydi Devşirdim Evet devşirdim. Başka toprakların En iyisi Yüceltti şarkısını dudağımda; Bağların ortasında Barışın ve rüzgarın özgürlüğü! İnsanlar nefret ediyor gibiydiler Birbirleriyle. Yine de aynı gece Birbirlerinin üzerlerini Örtüyorlardı. Bizi uyandıran Tek ışık Dünyanın ışığıydı bu! Evlerine girdim, Yemek yiyorlardı masalarında; Fabrikadan çıkmıştılar, Gülüşüp ya da ağlaşıyorlardı. Ve de Hepsi birbirine benziyordu. Ve hepsi de Gözlerini ışığa çeviriyorlardı Yollarını arıyordu hepsi de. Hepsinin bir ağzı vardı Türkü çağırıyorlardı, Türkü çağırıyorlardı İlkbahara dönük! Hepsi. İşte rüzgarda Bağ çubuklarının arasında En iyi insanları devşirdim Şimdiyse dinlemeniz gerek beni Pablo Neruda Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Aşk Bunca gün, ah, bunca gün görmeyi seni böyle kırılgan, böyle yakın, nasıl öderim, neyle öderim? Uyandı kana susamış ilkbaharı koruların, çıkıyor tilkiler inlerinden çiylerini içiyor yılanlar, ve ben gidiyorum seninle yapraklarda çamlar ve sessizlik arasında, sorarark kendime nasıl, ne zaman ödeyeceğim diye şu bahtımı Bütün gördüklerim içinde yalnız sensin hep görmek istediğim dokunduğum her şey içinde senin tenindir hep dokunmak istediğim: seviyorum senin portakal kahkahanı hoşlanıyorum uykudaki görüntünden Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim bilmiyorum nasıl sever başkaları eskiden nasıl severlerdi, yaşıyorum, bakarak, severek seni, aşk tabiatımdır benim Her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun. Nerde o? Hep bunu soruyorum kaybolduğunda gözlerin Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum, yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi geliyorsun sen, bir esintisin şeftali ağaçlarından uçan. Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil o kadar neden var ki, o kadar az, böyle olmalı aşk kuşatan, genel üzgün, müthiş, bayraklarda donanmış, yaslı, yıldızlar gibi çiçek açan, bir öpüş kadar ölçüsüz. Pablo Neruda Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Bayraklar Nasıl Doğar Bayraklarımız her zaman böyle doğmuştur. Halk işlemiştir onları Tüm sevgisiyle Onun parçalarını dikmiştir Bütün yoksulluğuyla Ve yıldızı çivilemiştir Canı gönülden Gökte ya da gömlekte vatanın yıldızı için Bir mavi kesmiştir Ve damla damla Kırmızı doğmuştur Pablo Neruda Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Bio Bio Ama niçin benimle konuşmuyorsun artık Boi Bio? Ben söylüyorum şimdi Senin diyeceklerini Oysa ben konuşmayı Senden öğrendim Yağmur ve yaprakla karışık Gece türkülerini Senden öğrendim, Bio Bio Kimse bakmazdı bana çocukken Günün doğuşunu senden öğrendim Zorla toprağa gömülmüş gücün Durgun çanlar gibi sessizliğini Senden öğrendim, Bio Bio Senden öğrendim evreni Oysa sakız yaprakları Kırık oklar, Kırık, hüzünlü oklar Bin yılda öğrettiler onu bana Ama seni gördüm, Bio Bio Kendini usulca denize bırakışını gördüm Paramparça ağzını, göğüslerini Kanlı bir öykü anlatarak Büyük ve çiçekli Gördüm seni, Bio Bio. Pablo Neruda Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Atlar Pencereden atları gördüm. Berlin'deydim, kıştı. Işık Işıksızdı, gökyüzü yoktu gökyüzünde. Havanın aklığı ıslak bir ekmek gibi. Ve penceremden boş bir sirk Kışın dişleriyle kemirilmiş. Ansızın bir adamın yedeğinde On at göründe sislerin içinden Çıkarken titremediler, ateş gibi, O saate kadar bomboş olan Evreni doldurdular gözlerimde. Görkemli, yangınlı Uzun bacaklı on tanrı gibiydiler, Yeleleri tuzun düşlerini andırıyordu. Portakaldan ve evrenlerdendi sağrıları. Baldı derileri, amber, yangın. Boyunları gururun taşlarından Oyulmuş kulelerdi, Ve kızgın gözlerine güçlü bir dirim Eğilmişti bir tutuklu gibi. Ve orada, sessizlikte, ortasında Günün, kirli ve dağınık kışın Haşarı atlar kan, Uyum ve yaşamın kışkırtıcı gömüleriydiler. Baktım, baktım ve yeniden yaşadım: Kaynağın, altın dansın, gökyüzünün, Güzellikte yaşayan ateşin Orada olduğunu bilmeden. O kapanık Berlin kışını unuttum. Ama atların ışığını unutmam. Pablo Neruda Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Bir Bir Sayayım Onları Bu akşam onlardan söz etmeliyim bir bir Bu akşam, bu yerde anıma geliniz Manuel Antonio Lopez Kardaş Lizboa Calderon Diğerleri hayınlık ettiler biz yolumuza devam ediyoruz Alejandro Gutieerrez Seninle düşen bayrak Ayağa kalkıyor Bütün yeryüzünde Cesar Tapia Bu bayraklar üstünde yüreğin Bu gün Plaza'da çırpınıyor Filomeno Chavez, Elini asla sıkmadım, ama elin burada Bu ölümün öldüremediği temiz bir eldir Ramona Parra Genç parıldayan yıldız Ramona Parra Kahraman kadın Ramona Parra kanlı çiçek Dostumuz, ey yiğit yürek Örnek çocuk, altın gerilla Adına bu savaşı izleyeceğimize yemin olsun Yayılan kanın her yanda çiçekler gibi açsın Pablo Neruda Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2008 AĞIT Nehirler gibi, Ağlamak istiyorum, Garip bir başıma ben; Kaygılar almalı beni, Dalıp gitmeliyim, Eski maden gecelerin gibi. Neden, Pırıl pırıl anahtarlar, Neden harami elinde? Kalksana Oello ana, Aç sırrını, Bu bitmez gecenin Yorgunluğuna; Akıl ver damarlarına, Senin olsun, Yupanqui’ler güneşi Uyku hali konuşurum Seninle, Toprak toprağa. Sıradağların; Döl yatağı; Sen ey Perulu ana, Nasıl oldu nasıl oldu da Saplandı, Bu hançerler çığı, Senin gebe kumluğuna? Ellerin içindeyim, Kıpırdamam, Duyuyorum: Madenler yayılıyorlar, Yeraltı boğazlarına. Köklerinden olmuşum, Ben, senin; Bilmem neden, Toprak vermez bilgeliğini Bana. Geceden gayrı, Gördüğüm yok; Yıldızlı topraklar, Altında. Bu uyduruk, Bu cinli hayal da ne? Sürünür gider, Ta kızıl bir çizgiye? Yasın gözleri, Bitki, kapkara. Nasıl vardın, Bu acı rüzgara; Nasıl oldu, nasıl oldu da, Öfke taşları arasından, Kopak; Kaldırmadı kil tacını, O gözler kamaştıran? Yanayım kara bahtıma, Çadırlar altında, bırak! Kararmış ölü bir kök gibi, Ko batıp gideyim! Bu bitmez zalim gecede, Yerin dibine ineceğim, ben; Bir altın ağza kadar. Gecenin taşına uzanmalıyım. Burada ölmeliyim, derdimle. Pablo NERUDA Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2008 ANLATALIM Hani ya leylaklar, Diyeceksiniz? Hani ya diyeceksiniz, Gelincikler bürünmüş, Metafizik? Kuşlarla,boşluklarla elenmiş, Kelime yağmuru; Hani ya diyeceksiniz? Al buyur: Bir mahallesinde yaşıyordum, Madrid’in: Çanlı,çalar saatli,ağaçlı. Kocaman, Meşin bir okyanus gibi, Uzaktan görünürdü Kastil’in Kuru çehresi. Çiçekler Evi’ydi, Evimin adı. Itırlar fışkırırdı, Köşe bucak. Güzel evdi bu Köpekleri,bebeleriyle. Raoul,hatırında mı? Ya senin,Raphael? Sen Federico, Hatırında mı? Sen,yer altında yatan, Hatırladın mı, Balkonlu evimi? Haziran güneşi hani, Çiçekler basardı ağzına, Orda... Kardeş,kardeş, Ateşli seslerden ibaretti, Her şey; Mallardaki tuzdan, Çırpınan ekmek yığınından, İbaretti her şey; Donuk bir hokka gibi duran, Heykeliyle; Arguülles’deki mahallemin, Çarşıları... Yağ akardı kaşıklara, Caddeleri doldururdu, El ayak sesleri,derin.. Metreler, litreler, Kıvıl kıvıl hayat; İstif istif balık yığınları, Çatılar: Yorgun çan kulelerinin, Yüceldiği; Soğuk güneşle kaynaşan, Çatılar.. Patateslerdeki, Narin ve taşkın fildişi beyazlık; Yumak yumak dalgası, Domateslerin: Tıngır mıngır,haydi denize... Bütün bunlar, Tutuşuyorlardı, Bir sabah; Közler, İnsanları dağlayarak, Topraktan çıktılar, Bir sabah; Nah bu anda ateş, Nah,bu anda barut, Bu anda kan. Bebekleri öldürmek için, Göğün yücesinden geldiler, Göğün: Uçakları, Magriplileriyle, Haydutlar; Yüzükleri, kurumlu avratlarıyla, Haydutlar; Kara keşişleri, dualarıyla, Haydutlar; Ve, Çocuk kanları,caddelerden, Aktı tıpış tıpış, Çocuksu çocuksu. Çakallar, Çakalların tiksineceği Çakallar! Taşlar, Dalar dikenlerin dişlerken Tu diyeceği taşlar! Engerekler, Engereklerin kin güdeceği Engerekler! Sizleri, Gurur ve bıçaklardan bir dalgayla, Boğmak için; Önünüzde gördüm İspanya’nın, Kıyamet kanını. Generaller, Gelin de, Yıkılmış evimi görün. Görün, Yaralı İspanya’yı. Her göçük evden, Bir ateş metal çıkar ama, Çiçek yerine. Her yarasından, İspanya’nın; Doğar İspanya. Her ölmüş bebekten, Çıkar, bir mavzer: Gözleri de var,gözleri. Mermiler doğar, Her cürümden; Mermiler ki gün ola Kalbinizde yeri. Neden diyorsunuz şiirlerin, Söz açmaz, düşten yapraktan; Doğduğun yerin, Yüce volkanlarından? Gel de gör: Caddeler kan-revan. Gel de gör: Caddeler kan-revan. Gel de gör: Caddeler kan-revan. Pablo NERUDA Çeviren : Enver GÖKÇE Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2008 Buğday Türküsü Halkım ben, parmakla sayılmayan Sesimde pırıl pırıl bir güç var Karanlıkta boy atmaya Sessizliği aşmaya yarayan Ölü, yiğit, gölge ve buz ne varsa Tohuma dururlar yeniden Ve halk, toprağa gömülü Tohuma durur bir yerde Buğday nasıl filizini sürer de Çıkarsa toprağın üstüne Güzelim kırmızı elleriyle Sessizliği burgu gibi deler de Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde. Pablo Neruda Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2008 Denizkızı ile Sarhoşlar Masalı Bütün herifler içerdeydi Girdiğinde o çırılçıplak Herifler içiyordu, ona tükürmeye başladılar Daha yeni çıkmıştı nehirden, bir şey anlamıyordu Yolunu yitirmiş bir denizkızıydı Küfürler aktı parıldayan teninde Açık saçık sözler yağdırdılar altın memelerine Ağlamadı çünkü bilmiyordu ağlamayı Çıplaktı çünkü bilmiyordu giysileri Dağladılar gövdesini sigaralar, yanık mantarlarla Yerde yuvarladılar kahkahalar atarak Konuşmadı çünkü bilmiyordu konuşmayı Uzak bir aşkın rengindeydi gözleri Kolları ikiz safirlerdi Dudakları titriyordu mercan ışığında Sonunda çekip gitti Güçbelâ girdiği nehirde tertemiz oldu yine Yağmurda beyaz bir taş gibi pırıl pırıl Yüzdü bakmadan arkasına Yüzdü hiçliğe, yüzdü ölümüne. Pablo Neruda Şiiri Dilimize Kazandıran: Erdal Alova. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.