Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2008 17 yıl "HRW, Türkiye'de mahkemelerin hak ihlali ve görevi kötüye kullanma ile suçlanan güvenlik güçleri mensuplarına karşı müsamaha göstermeye devam etmekte olduğunu belirtirken, bunun cezasızlık ortamına ve işkence ve öldürücü nitelikte güç kullanımının devam etmesine katıda bulunduğunu savundu" İnsan Hakları İzleme Örgütü, (Human Rights Watch) dün yayımladığı yıllık raporunda Türkiye'de insan hakları standartlarında bir gerileme yaşandığını vurguladı. Örgüt, yılın ikinci yarısında ihlallerin arttığına vurgu yaptı Örgütün raporunda, 2007 yılının Türkiye için ifade özgürlüğündeki kısıtlamalar nedeniyle yargılanan ve cezalandırılan kişilerin sayısında artış yaşanan bir yıl olduğu belirtiliyor. Gazeteci Hrant Dink cinayeti öncesi ve sonrasındaki gelişmelerin ayrıntılı biçimde değerlendirildiği raporda, devlet yetkililerinin farklılıklara ve muhalif fikirlere karşı hoşgörüsüzlüğü, azınlık gruplarına karşı çeşitli şiddet eylemlerinin yaşanabildiği bir ortam hazırlandığı savunuluyor. 'AKP reform sürecini başlatmakta başarısız' İfadenin suç sayılmasının, Türkiye'de insan haklarının korunmasının önündeki en büyük engel olduğu görüşü dile getirilirken," 2007 yılında aralarında gazeteciler, yazarlar, yayımcılar, akademisyenler ve insan hakları savunucularının bulunduğu yüzlerce kişi ve Kürt siyasi parti ve derneklerinin yetkilileri hakkında çeşitli davalar açılmıştır." denildi. Temmuz ayında seçimlerden galip çıkmasının ardından, yeni Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin ifade özgürlüğü önündeki engelleri kaldırma ve duraksayan reform sürecini yeniden başlatmak için gerekli adımları atma konusunda başarısız kaldığı ifade edildi. Hrant Dink'in 2006 yılında yazılarından ve konuşmalarından dolayı sık sık kovuşturmaya uğradığı ve Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi uyarınca yargılandığı için olumsuz bir şekilde gündeme geldiği belirtildi. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hrant Dink'in ölümü ardından kendisinin bir röportajındaki bazı sözleri haber yapan, Agos gazetesi editörü ve imtiyaz sahibi ceza alırken, aynı sözleri haber yapan başka hiçbir gazeteye dava açılmadığına vurgu yapıldı. Güvenlik güçleri ve ölümler Güvenlik güçleri tarafından sivillilere yönelik öldürücü nitelikte ateş açılmasının 2007 yılında da ciddi kaygı uyandırmaya devam ettiğini belirten örgüt, polisin veya jandarmanın "genellikle öldürme olayının kişi dur ihtarına uymadığı için gerçekleştiğini iddia etse de, bazı vakalarda yargısız infaz olarak nitelendirilebilecek durumlar yaşandığını" savundu. Bu duruma örnek olarak, Tunceli ili Hozat ilçesinde Bülent Karataş adlı kişinin öldürülmesi, Van'ın Özalp ilçesinde bağlı bir köyde Ejder Demir'in öldürülmesi örnekleri verildi. Ayrıca, 2007 yılı Ağustos ayında İstanbul'da gözaltına alınan Nijeryalı sığınmacı Festus Okey'in gözaltı sırasında vurularak öldürülmesine de vurgu yapıldı. Örgüt, raporunda PKK tarafından gerçekleştirildiğinden şüphelenilen ve sivilleri hedef alan saldırıları da hatırlatarak, sivillere yönelik silahlı şiddetin devam ettiğine vurgu yaptı. Kolluk kuvvetlerine cezasızlık İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye'de mahkemelerin hak ihlali ve görevi kötüye kullanma ile suçlanan güvenlik güçleri mensuplarına karşı müsamaha göstermeye devam etmekte olduğunu belirtirken, bunun cezasızlık ortamına ve işkence ve öldürücü nitelikte güç kullanımının devam etmesine katıda bulunduğunu savundu. Kolluk kuvvetleri mensuplarının ölümle sonuçlanan hak ihlalleriyle suçlandığı tartışmalı mahkeme kararlarına örnek olarak 2005 yılında Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde bir kitapevine yapılan bombalı saldırı davası; Mardin Kızıltepe'de vurulan Ahmet Kaymaz ve 12 yaşındaki oğlu Uğur Kaymaz'ın davası ve 2006 Mart ayında Diyarbakır'da yaşanan şiddet olayları sırasında sekizi vurularak hayatını kaybeden 10 kişinin ölümü soruşturması verildi.
Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2008 17 yıl Yazar HRW'nin İnsan Hakları Raporu-Türkiye Türkiye Ülke Özeti Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümeti, geçtiğimiz yıllarda insan hakları alanında gösterilen ilerlemeyi pekiştirecek reformları gerçekleştirmedi. Ordu da dahil olmak üzere değişime karşı çıkan devlet içinde bulunan kadrolar, reformlara direnmeye devam ediyor. Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’nin Ekim ayında ateşkes ilan etmesinden sonra çatışmalar azaldı. Ancak, yasadışı silahlı grupların yanısıra, güvenlik güçleri içindeki başına buyruk unsurlar da reform sürecini tehdit eden şiddet eylemlerine devam ettiler. Ölümcül Kuvvetin Gerekçesiz Kullanımı Güvenlik güçlerinin, hem genel polislik görevlerinde hem de protestoculara müdahalesi sırasında ayrım gözetmeyen ve gerekçesiz ölümcül kuvvet kullanımında keskin bir artış gözlendi. Mart ayında PKK militanlarının cenazesine katılan gençler polisle çatışarak taş ve petrol bombaları attılar. Diyarbakır’da ve diğer şehirlerde bunun ardından devam eden sokak savaşları sırasında polis, taş atan ayaklanmacılara ateş açmak ve gaz bombası atmak suretiyle, olaylarla ilgisi olmayan vatandaşlar ve 10 yaşından küçük dört çocuk dahil olmak üzere toplam sekiz kişiyi öldürdü. 2006’daki başka olaylarda polis, yanlışlık sonucu ya da dur ihtarına uymadıkları için 13 kişiyi öldürdü. Hükümet, bu ölümlere yol açan ölümcül kuvvet kullanımları hakkında soruşturma açmak yerine, Haziran ayında Anti-Terör yasasını değiştirerek, güvenlik güçlerinin “doğrudan ve gecikmeden silah kullanımına” yetki verdi. Polis Karakollarında İşkence ve Kötü Muamele İşkence ve kötü muamele bildirimleri, 1990’ların ortasındakine kıyasla çok daha düşük seyretmeye devam etti. Ancak, Mart ayında Diyarbakır’da çıkan karışıklıklar sırasında, yaklaşık iki yüzü çocuk, yüzlerce kişi gözaltına alındı ve kötü muameleye tabi tutuldukları iddiasında bulundular. Bu dönemde göz altına alınanların tamamına yakınının dövüldüğü, elbiselerinin çıkarıldığı, soğuk suyla ıslatıldığı ve/veya aç bırakıldığı bildirildi. İfade Özgürlüğü Elliden fazla kişi, din, etnik köken ve ordunun rolü gibi tartışmalı konuları sorgulayan ifade ya da konuşmaları nedeniyle yargılandı. Hükümet ifade özgürlüğünü sınırlayan kanunları kaldırmadı. Nisan ayında Adana’da bir mahkeme, yayıncı Sabri Ejder Öziç’i, parlamentonun yabancı birliklerin Türk topraklarında faaliyet göstermesine izin veren bir kararı “terör” olarak nitelendirdiği için, Türk Ceza Yasasının 301. maddesine göre “meclise hakaret etmek”ten dolayı altı ay hapse mahkum etti. Öziç temyiz kararını beklediği şu sıralarda tutuksuz. Yargıtay Temmuz ayında, Agos (Saban İzi) gazetesi editörü Hrant Dink’e, 1915 yılında Anadolu Ermenilere karşı toplu öldürmelere dair bir yazısından dolayı, 301. maddeye göre “Türklüğe hakaret ettiği” gerekçesiyle verilen altı ay hapis cezasını durdurdu ama Dink hakkında başka yazıları nedeniyle yapılan suçlamalar devam ediyor. Eylül ayında İngiliz sanatçı Michael Dickinson, Başbakan Erdoğan’ı ABD Başkanı Bush’un finosu olarak gösteren bir kolaj yayınladığı için iki hafta tutuklu kaldı ve ardından sınır dışı edildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk eşi Latife Uşaklıgil’in biyografisini yazan İpek Çalışlar, Atatürk’ü koruma kanununa göre mahkemeye verildi. Çalışlar’ın bir gazete röportajı sırasında, Mustafa Kemal’in 1923 yılında silahlı bir hasmından kurtulmak için eşinin çarşafını giydiğini aktardığı hikaye, savcıya göre utanç vericiydi. Azınlık Hakları Radyo Televizyon Üst Kurulu, günde bir saatle sınırlı da olsa, nihayet özel Kürtçe radyo ve televizyon yayınına izin veren önemli adımı attı. Azınlık dilleri ile ilgili diğer dillerin kamusal alanda kullanımı ile ilgili sınırlamalar devam ediyor. Örneğin bir mahkeme Nisan ayında, dernek içi işlerini Kürtçe yaparak Dernekler Kanununu ihlal ettiği gerekçesiyle Kürt Demokratik Kültür ve Dayanışma Derneği (Kürt-Der)’i, kapattı. İnsan Hakları Savunucuları İnsan Hakları Savunucuları sürekli olarak gözetim altın alınıyor, çoğu zaman halka açık toplantılar yapmalarına engel olunuyor ve sık sık konuşma ve toplanmayla ilgili suçlar nedeniyle haklarında soruşturma açılıyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul şubesi başkanı Eren Keskin Mart ayında, askerlerin kadınları cinsel olarak taciz ettiğini açıkladığı için 10 ay hapis cezasına çarptırıldı ve bu ceza sonra para cezasına dönüştürüldü. Diyarbakır Ceza Mahkemesi Ekim ayında, İHD Bingöl şubesi eski başkanı Rıdvan Kızgın’ı, 2003 yılında Bingöl’ün Yumaklı köyünde beş köylünün iddiaya göre güvenlik güçleri tarafından öldürülmesiyle ilgili bir rapor hazırladığı için, “yasadışı bir örgüte yataklık yapmak” suçuyla üç yıl dokuz ay hapis cezasına çarptırdı. Sağcı gruplar, Temmuz ayında Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı(TESEV) tarafından yerinden edilenler hakkında yapılan bir basın toplantısı da dahil olmak üzere, insan hakları örgütleri tarafından yapılan faaliyetlere müdahale etti. Yine Temmuz ayında, İnsan Hakları ve Mazlumlarla Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) başkanı Ayhan Bilgen, 1998 yılında İHD başkanı Akın Birdal’a yapılan ve Birdal’ın neredeyse ölümüyle sonuçlanan saldırıdan önce yapılan tehditlere benzer şekilde, Türk İntikam Tugayı (TİT) tarafından ölümle tehdit edildiği gerekçesiyle polis koruması istedi. Yerinden Edilenler Türk hükümeti, 1980’li ve 1990’lı yıllarda PKK ile yapılan silahlı çatışmalar sırasında ordu tarafından köylerini terk etmeye zorlanan, yerinden edilmiş tahmini 378.335 köylünün geri dönüşünü sağlamakta yeterli gayret göstermedi. Hükümet, çatışmalar sırasında ordu tarafından tahrip edilen köylerin çoğunda, temel alt yapıyı rehabilitasyon çalışmalarını gerçekleştirmedi. Bir çok köyün hala elektriği, telefonu, yolu ve okulu yok. Dahası, bazı bölgelerdeki güvenlik koşulları hala kötü; hükümet tarafından PKK ile savaşmaları için silahlandırılan ve maaş verilen Kürtlerden oluşan 58.000 köy korucusu birlikleri, sık sık terkedilen arazileri işgal ediyor ya da kullanıyor ve son dört yılda, içlerinde geri dönmek isteyenlerin de bulunduğu 18 kişiyi öldürdüler. Yerinden edilenlerden köylerine geri dönenler, evlerini yeniden yapacak ya da yeniden tarıma başlamalarını sağlayacak maddi imkanlardan yoksunlar. 2004 yılında çıkarılan Tazminat Kanunu’nun amacı, yerinden edilenlerden köylerine geri dönenlere maddi imkan sağlamak idi, ancak bazı yerel zarar tespit komisyonları, yerinden edilenlere (3.000 $ gibi) alay edercesine düşük miktarlarda tazminat verdi ya da tazminat taleplerini tümden reddetti. Ordu ve Yasadışı Silahlı Gruplarının Bombalamaları 2005 Kasım’ında Hakkari ili Şemdinli’de bir kitapçı dükkanına atılan bir el bombası, bir kişiyi öldürdü, sekiz kişiyi de yaraladı. Yerel halk olay yerinde bulunan üç jandarmayı yakaladı. Olay yerine gelen bir jandarma zırhlısı, kalabalığa ateş açarak bir kişiyi daha öldürdü. Haziran ayında Van Ceza Mahkemesi bu jandarmalardan ikisini, adam öldürmek ve çete oluşturmak suçuyla 39 yıl hapis cezasına çarptırdı. Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) tarafından Türkiye’nin batısında nuhtelif yerlere yerleştirilen bombalar sekiz kişiyi öldürdü, çok sayıda kişiyi de yaraladı. Diyarbakır’da yedisi çocuk 11 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalamanın sorumluluğunu ise sağcı TİT üstlendi. Bu grupların kimlikleri ve statüleri belirsiz ama Türkiye’nin kırılgan reform süreci üzerinde ciddi bir tehdit oluşturuyorlar. Din Özgürlüğü Dini sebeplerle başörtüsü takan kadınların yüksek öğrenim, kamu hizmeti ya da siyasi hayata erişimi hala yasak. Ancak, 2006 yılında yasak devlet kurumlarının ötesinde çok daha yaygın şekilde uygulandı. Danıştay 2005 sonunda, öğretmen Aytaç Kılınç’ın, okul dışında da olsa başörtüsü taktığı için terfi edemeyeceğine hükmetti. Görevliler, okul törenleri ya da yüzme havuzuna giden çocuklarına eşlik eden annelerin başörtülerine de yasak getirdiler; avukatlar ve gazeteciler, başörtülerini çıkarmayı reddettikleri için mahkeme salonlarından ve üniversitelerdeki toplantılardan çıkarıldılar. Uluslararası Kilit Kurumlar Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) adaylığı, ülkede insan haklarına saygıyı geliştirmek için en etkili uluslararası faktör olmaya devam ediyor. AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, reformlardaki yetersizliği açıkça dile getirirken, Türkiye’nin Avrupa’yla bütünleştirilmesi konusunda Komisyon’un kararlılığını tekrar tekrar vurguladı. AB’nin Kasım ayında yayınlanan Türkiye İlerleme Raporu, ordunun “belirgin siyasi nüfuzu”na dikkat çekti ve ordu mensuplarının kamuoyu açıklamalarının askeri ve güvenlikle ilgili konularla sınırlı kalmasını önerdi. Rapor, ifade özgürlüğü ile ilgili süregiden ihlalleri eleştirdi ve Türkiye’nin azınlık haklarının sağlanması konusunda çok az ilerleme kaydetmesine dikkat çekti. Eylül ayında Avrupa Konseyi’nin İşkenceyi Önleme Komitesi (İÖK), Aralık 2005’te Türkiye’ye yaptığı ziyaretle ilgili raporunu açıkladı. Rapor, işkenceyle mücadele konusunda “umut verici” gelişmelere dikkat çekti ama bazı polis karakollarındaki dayak ve hayaların sıkılması vakaları da dahil olmak üzere, süregiden ihllaller konusunda endişelerini de dile getirdi. İÖK, psikiyatri kurumlarında anestetik ve kas gevşetici ilaçlar verilmeksizin yapılan elektrokonvulsif terapi uygulamalarının yaygınlığına dikkat çekti ve kapsamlı bir ruh sağlığı kanunu çıkarılmasını önerdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2006’da işkence, adil olmayan yargılama, ifade özgürlüğü ve yasadışı infaz ve başka ihlallerden dolayı Türkiye aleyhine yaklaşık 200 karar verdi. Örneğin Ocak ayında mahkeme, Türkiye’nin, 1996 yılında polis tarafından evlerinden alındıktan sonra “ortadan kaybolan” evli çift, Fahriye ve Mahmut Mordeniz’in yaşam hakkını ihlal ettiğini hükme bağladı. (Mordeniz-Türkiye davası). Türkiye 2006 yılında BM insan hakları izleyicileri tarafından üç kez ziyaret edildi. BM’nin terörle mücadele sırasında insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması özel raportörü Martin Scheinin, Şubat ayında ülkeyi ziyaret etti. Scheinin, güneydoğudaki durumla ilgili yorumlarında, Türkiye’deki tecrübelerin, “terörle mücadele çerçevesinde devletin önlemlerinin bazılarının, insan haklarıyla uyumsuz sonuçlara yol açabileceğini” gösterdiğini ifade etti. Scheinin, Türkiye’nin terörle mücadele yasasındaki terör tanımının çok geniş kapsamlı tutulmasıyla ilgili endişelerini de dile getirdi. Kadınlara karşı şiddet kullanımı özel raportörü Yakın Ertürk, ülkenin bazı bölgelerinde sıkça yaşanan kadın ve genç kız intiharlarını özel olarak araştırmak üzere Mayıs ayında Türkiye’ye geldi. Ertürk, “ataerkil aile yapısı ve bundan kaynaklanan insan hakları ihlallerinin—örneğin genç yaşta aile zoruyla yapılan evliliklerin, hane içi şiddetin ve üreme haklarının esirgenmesi—el ele gittiğini ve Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda kadın ve kızlar arasında görülen intiharlarda en belirgin etkenlerın bunlar olduğunu tespit etti. BM’nin keyfi gözaltı çalışma grubu, Ekim ayında Türkiye’ye yaptığı ziyaretin sonuçlarını açıklarken, işkence ve keyfi gözaltılara karşı 2005 yılında yapılan yasal düzenlemelerin, terörle ilgili suç işlediğinden şüphelenilen bireyleri kapsamaması ve “uygulamada Türkiye’de iki ayrı cezai adalet sistemi” yaratacağı hakkındaki “ciddi endişelerini” dile getirdi.
Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2008 17 yıl Yazar AP Komisyonu: 301 ve İşkenceden Şikayet Arttı Bir hafta boyunca gazeteci, hukukçu, aktivist ve hükümet üyeleriyle görüşen Avrupa Parlamentosu İnsan Hakları Alt Komisyonu üyeleri, “BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye ek Seçmeli Protokol onaylanmalı” dediler. Türkiye’de sivil toplum örgüt temsilcileri, gazeteciler ve hükümet üyeleriyle görüşen Avrupa Parlamentosu (AP) İnsan Hakları Alt Komisyonu üyeleri, bir basın toplantısıyla Ceza Yasası’nın 301. maddesi ve işkence vakalarından artıştan endişe ettiklerini açıkladılar. Heyete başkanlık eden Hélene Flautre, dün (5 Aralık) düzenlediği basın toplantısında, “İşkencenin vahim düzeye geldiğine dair istihbarat aldık” sözlerine yer verdi. Flautre, Türkiye’de toplumsal ortamda bir gerilme ve şiddet ortamının tırmandığına dair işaretler aldıklarını ifade etti. “İşkence şikayeti arttı, ek Seçmeli Protokol imzalanmalı” Türkiye’de işkencenin yaygın olduğunu ve buna dair şikayetlerin cezasız bırakıldığına dair çok sayıda şikayet bulunduğunu savunan AP heyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) çağrı yaparak, milletvekillerinden bir an önce Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek Seçmeli Protokol'ün imzalamalarını talep etti. TCK’nin 301. maddesi kapsamında açılan davaların yazar ve gazetecileri otosansüre ittiğini bildiren Avrupalı parlamenterler, Bakan Mehmet Ali Şahin’in 301. maddede yapılacak değişikliklerin en kısa sürede TBMM gündemine geleceği bilgisini verdiğini ifade ettiler. 3 Aralık’ta İstanbul’da hukukçular, gazeteciler ve insan hakları savuncularıyla görüşen AP heyeti, 4 Aralık’ta da Adalet Bakanı Şahin ve diğer hükümet yetkilileriyle bir araya gelerek, sorunları konuşmuştu. Heyette, Yeşiller’den Flautre’nin dışında, yardımcıları Richard Howitt (PSE), Patrick Gaubert (EPP) ve Sarah Ludford (ALDE) ile Laima Andrikienne (PPE-ED), Marco Cappato (ALDE), Jas Gawronski (EPP-AFET), Ria Oomen-Ruijten (EPP-AFET) ve Antonio Tajani (EPP-AFET) bulunuyordu. (EÖ)
Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2008 17 yıl Yazar 2007 İçinde İşkence Gören 314 Kişi TİHV'ye Başvurdu TİHV 2007'de tedavi ve rehabilitasyon sundukları 450 kişiden 314'ünün 2007 içinde işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını belirtti. 2006 yılı için bu rakam 222'ydi... Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) 2007'de işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı için başvuran toplam 450 kişiye tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sunulduğunu, bu kişilerin 314’ünün 2007 içinde işkence ve kötü muamele gördüklerini aktardıklarını açıkladı. 2006'da vakfa aynı nedenle 337 kişi başvurmuştu. Bu kişilerin 222'si o yıl içinde işkence ve kötü muamele gördüklerini söylemişlerdi. Bu rakamlar 2007'de işkence ve kötü muameleye maruz kalarak TİHV'ye başvuran kişilerin sayısının yüzde 50'ye yakın bir artış kaydettiğini gösteriyor. Türkiye işkenceyi önleme protokolünü hâlâ onaylamadı TİHV 2007'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) Birleşmiş Milletler İşkencenin Önlenmesi Seçmeli Protokolü’nü (OPCAT) onayıp uygulamaya koyması yönünde kampanya başlattı. Ayrıca TİHV, ana projelerinden biri olan dokümantasyon çalışmalarını 2007'de de sürdürdüğünü, başta işkence olmak üzere insan hakları ihlalleri, demokrasi ve barış konularında yaşanan olumsuzluklara dair basın açıklamaları yaparak kamuoyunu bilgilendirdiğini belirtti. Vakfın 2007'deki çalışmalarından biri de “Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu”nda değişiklik yapan yasanın TBMM’den çıkmaması, daha sonra yasanın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamasını sağlamaya çabalamak oldu.
Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2008 17 yıl Yazar İnsan haklarında yine sınıfta kaldık Türkiye "10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü"nü insan hakları ihlalleri ile karşılıyor. İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği'nin 2007'nin ilk 8 ayına ilişkin verileri içeren raporu ise insan hakları ihlallerine ilişkin önemli bilgiler ortaya koyuyor. Rapora göre bu yılın ilk 8 ayında 216 kişi faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Aynı dönemde 40 töre cinayeti işlendi. Raporda, Türkiye'de işkence ve kötü muamele devam ettiği, 8 ayda 121 işkence ve kötü muamele olayının olduğu, bu olaylarda 8 kişinin öldüğü de ifade edildi. Rapora göre, 146 çatışma olayı meydana geldi, bu olaylarda 288 kişi öldü. Bomba ve mayın padaması sonucu 68 kişi yaşamını yitirdi. KESİNTİ İHLALLERİ ARTIYOR Mazlum-Der Genel Başkanı Ömer Faruk Gergeroğlu ise raporla ilgili BirGün'e yaptığı değerlendirmede, Türkiye'nin AB üyeliği sürecinin kesintiye uğradığı dönemlerde insan hakları ihlallerinin arttığını ve devletin eski reflekslerine döndüğünü söyledi. "Tartışmalı bir konu olsa da AB üyelik süreci Türkiye'nin demokratikleşmesine hizmet ediyor" diyen Gergeroğlu, Türkiye'nin insan hakları konusunda iyi durumda olmadığını dile getirdi, hükümetin sadece AB üyeliğini değil gerçek demokratikleşmeyi hedeflemesi gerektiğini ifade etti. Türkiye'nin demokratikleşmesi önündeki en önemli engelin Kürt sorunu olduğunu belirten Mazlum-Der Genel Başkanı Gergeroğlu şunları kaydetti: "Kürt sorununun çözülmesi için hükümetin ve halkın empati yapması gerekiyor. Son zamanlarda devletin yarı resmi görevlilerinin Kürt sorunu konusunda itiraflarda bulunması da aslında olumlu bir adım sayılabilir. Ayrıca Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu ile polise verilen geniş yetkiler sonucu devlet görevlilerinin yetkilerini olumsuz kullandıklarını gördük. Bunun için söz konusu kanunun yürürlükten kaldırılması gerekiyor." Raporda şu bilgiler de yer aldı: » Yılın ilk 8 ayında kadın hakları konusunda 101, çocuk hakları konusunda da 123 İhlal olayı meydana geldi. Cinsel taciz ve tecavüz konusunda ise 32 olay yaşandı. » Çalışma yaşamına yönelik 256 ihlal olayı gerçekleşti. Örgütlenme özgürlüğüne yönelik 255 olay oldu. » 4 bin 403 kişi insan tacirlerinin istismarına uğradı, Avrupa ülkelerine kaçırılmak istenirken yakalandı. » Basın özgürlüğüne ilişkin 65 olay gerçekleşirken, 20 gazeteci gözaltına alındı. Düşünce özgürlüğüyle ilgili 228 dava açıldı, 9 kişi düşünce suçlusu olarak cezaevine girdi. » Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) açılan çok sayıda dava tazminat cezasıyla sonuçlandı. ** Çiçek: İnsan hakları vazgeçilmez unsur 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle Meclis Başkanı Koksal Toptan ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek de birer mesaj yayınladı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, "Bütün Türk vatandaşlarının, kendi vatanlarında korku ve tedirginlik duymaksızın, mutluluk ve güven içinde, hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın, birinci sınıf vatandaş olarak yaşamaları en büyük arzumuzdur ve bu doğrultuda yoğun bir çaba gösteriliyor" dedi. Çiçek, Türkiye'nin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni ilk kabul eden ülkeler arasında bulunduğunu anımsattı. HALKIN DESTEĞİNDEN MEMNUNUZ Çiçek, hükümetin, insan hakları konusunu, "Türkiye'nin kalkınması, demokratikleşmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için vazgeçilmez bir unsur" olarak değerlendirdiğini belirtti. Çiçek, reformların halk tarafından desteklenmesi ve kamu görevlilerinden, medyaya, yargıdan sivil toplum örgütlerine kadar toplumun her kesimince süratle benimsenerek hayata geçirilmesinin kendilerini çok memnun ettiğini belirtti. KÖKSAL TOPTAN: KUTSAL PAYDA TBMM Başkanı Koksal Toptan da, "Ülkemiz, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ilk onaylayan ülkeler arasındadır. Bugün, bildirgede yer alan konuların hemen hepsi Anayasamızca da güvence altına alındı" dedi. Toptan, mesajında, her bir şahsın doğuştan kazanılmış ve devredilemez haklarının ifadesi olan insan hak ve özgürlüklerinin, tüm dünyada bir günlüğüne de olsa kutlanmasının çok anlamlı olduğunu belirtti. İnsan haklarının, geçmişten günümüze, tüm bireylerin en büyük ve en kutsal ortak paydası olduğunu vurgulayan Toptan, iki büyük Dünya Savaşı'nda yaşanan trajedi üzerine harekete geçen uluslararası topluluğun, insan hak ve özgürlüklerinin, hukukun üstünlüğü yoluyla korunmasını sağlamak amacıyla çok büyük bir adım attığını bildirdi.
Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2008 17 yıl İnsan haklarında yine sınıfta kaldık Allah Allah sinifta kalmadik sinifta birakildik ..hani cok bilmis ögretmenlerimiz varya astigim astik kestigim kestik.. biri paris sevdalisi biri ,wasingtonn biride elharabi sevdalisi... onlar varya onlar !!!!! ATAM UYAN ARTIK emanetini yedik icdik bitirdik ,,üzerine soguk su icmek üzereyiz Efendi Türkler
Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2008 17 yıl Insan haklari evrensel bir haktir,hickimsenin bir digerine iskence etmesi,hakkini ihlal etmesi bu resmi bir görevlide olsa kabul edilemez.Insan haklarinin sadece 301 de aranmasina gelince,neden bizim ülkemiz sinifta birakiliyor da baska ülkeler degil.Cünkü baska bir ülkede bir irka hakaret etme hakki hem yoktur hemde bunu yapan varsa gereken islemler yapilir ve kimsede kalkip bunu düsünce özgürlügüne adapte edemez.Ama nedense bizim ülkemizde belirli bir kesim,böyle bir hakki kendisinde gördügü icin bunu her zeminde bir insan hakki olarak öne sürer.Komiklige bakinki,ben Türk'lere küfredemiyorum,bu insan haklari ihlalidir diyede haklilik mücadelesi verirler.Avrupa kendisinde olmayan bir özgürlügü Türkiye'den istemekle zaten ikiyüzlülügünü itiraf etmektedir.Ve buda yetmiyormus gibi birde Türkiye'yi sinifta birakabilmektedir.Kalkin Fransiz halkina Alman halkina bir küfredin bakalim acaba sizi bastacimi ederler.Böyle sivri akillar bizde mevcuttur.Avrupanin bizden böyle seyleri istemesini ben dogal karsiliyorum,siz adamlarin eline vermissiniz makasla kumasi kesin diyorsunuz onlarda kendi kafalarina göre kesmektedirler.Isvicre ERMENI SOYKIRIM olmadi demeyi suc sayiyor,bu insan hakki kapsamina alinmiyor ama Türk'ler E rmenilerin katilidir diyene sorusturma acilinca 301 hemen insan haklarina aykiri bulunuyor.Yeni düzenlenen yasa ilede Türk'lere küfretme özgürlügü verilecegi icin heralde yasanin cikmasindan sonra artik sinifta kalmayacagiz. saygilarla
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.