Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kur'an-da ki Bilgiler, Hangisi ile Benzedir ya da Hangisinden kaynağını alır?  

20 üye oy verdi

  1. 1. Lütfen Açıklamalarınızı da yazınız...

    • Doğa'nın kendisinden...
      5
    • Kök-Tengri İnancı gibi Şamanist kaynaklardan...
      1
    • Zerdüştlük'ten...
      2
    • Yahudilik ve Hıristiyanlıktan...
      4
    • Eski Mısır İnancından....
      4
    • Sümer Dininden...
      6
    • Babil Dininden...
      3
    • Yukarıdakilerin Hepsi...
      8
    • Sadece Yerel Arap Kültürü'dür...
      3
    • Metafizik Bir Tanrı'dan alır...
      7


Önerilen İletiler

  • Cevaplar 93
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Kurandaki, diğer kutsal kitaplardaki veya tüm dini bilgilerin mantığı, "evreni ve beni yaratan üstün varlık (genellikle tanrı) en doğru bilgiye sahiptir, o halde doğru bilgi için kaynağım "o" olmalı" düşüncesinden kaynaklanır. Bu düşünce din üreticilerinin kurnazca bir buluşlarıdır. Nasıl olsa din bilgilerinin kesin doğruluğu olacaktır, şüphe duyulmayacaktır. Zira muhatap olunacak kişi, elçi değil tanrıdır. "Biz bilemeyiz o bilir" denilecektir.

 

Fakat her dini bilginin doğruluğu o bilgileri kabullenmiş toplum için geçerlidir. Başka dinlerin doğruluğu itibar görmez. Diğer dinlerin yanlışlıklarını düzeltmiş olmaktan da geri kalınmaz. Bu şekildeki bir değerlendirme elbette göreli (şartlara bağımlı) olacaktır. Din bilgilerinin doğruluğunun ölçüsü doğa bilgileri değildir. Yanlışlık varsa o doğadadır, bilgilerde değildir.

 

Din bilgilerinin aslı sosyal ihtiyaçlardan doğmuştur. Tüm toplumların sosyal ilşkilerinden dolayı da birbirlerine kaynak olmuşlardır.Sınıf olarak çıkar sağlayan taraftarları vardır. İnandırıcı olması içinde ilkeli olmasına önem verilmiştir. Üç ana ilke üzerinde türetilmiştir.

 

İnanç bilgileri: Yaratıcı ve evrene ait temel varsayımlar olacak, bu varsayımların tartışmasız ve şartsız kabul edilme zorunluluğu olacaktır. İnanç bilgileri dinin en doğru ilkesini oluşturur. İnanmayan kişi hem dışlanır hem de eşi emsali görülmemiş cezalara çarptırılır.

 

Tapınma bilgileri: Yaratıcıya kulluk görevinin bir şekilde gösterilmesi gerekir. Bu, davranışlar ve ibadetlerle mümkün olabilir. İbadet bilgileri kesin doğruluk taşımalıdır. Diğer dinlerdeki ibadet şekilleri saçmadır, hatta komiktir.

 

Sosyal kurallar bilgileri: Dinler, davranış ve ibadetin yanı sıra, kısmen dini üretenlerin isteklerine göre, kısmen de toplumsal kurallara göre bir düzen (adalet, ahlak) önerirler. Yaşama geçirmek için de zorlayıcı olurlar. Hukuk ve ahlak'a ait bilgiler, din bilgileri içinde yine en doğru ve değişmezdir. Yaygınlaştığı ölçüde, farklı toplumsal kültürlerin, üretim ilişkilerinin etkisiyle, değişirliği kaçınılmazdır. Ayakta kalması için bilimsel ilkelere sahip çıkılması zorunludur. Ancak ne var ki taban tabana zıt nitelikleri vardır.

Gönderi tarihi:
Kur'an-da ki Bilgiler, Hangisi ile Benzedir ya da Hangisinden kaynağını alır?

Lütfen Açıklamalarınızı da yazınız...

 

Boşig bey,yukarıdaki şıklarda bir hata yapmışsınız.Yukarıdakilerin hepsi şıkının altına sadece arap kültürü şıkkı,yetersiz. Çünkü kuran, yukarıda sayılanlarından bol mikta içermekle birlikte arap kültürüde bulundurur.

 

Ne ararsan bulacağın ***

Gönderi tarihi:
Boşig bey,yukarıdaki şıklarda bir hata yapmışsınız.Yukarıdakilerin hepsi şıkının altına sadece arap kültürü şıkkı,yetersiz. Çünkü kuran, yukarıda sayılanlarından bol mikta içermekle birlikte arap kültürüde bulundurur.

 

Ne ararsan bulacağın ***

Evet ya, yukarıdakilerin hepsi en altta olmalıydı galiba.

Gönderi tarihi:

Sayın Muki ve Sayın Hoppa...

O şıkkın orada olmasının nedeni, İslam dinini sadece Yerel bir Arap Kültürü olarak tanımlayanlar da olabilir diyedir.

Yoksa zaten ankette birden çok şık seçebiliyorsunuz...

 

Neyse,

Ben konu ile ilgili açıklamaları ve anket sonucunu çok merak ediyorum ama sanırım fikir beyan etmekten ve şık tiklemekten çekiniyoruz...

Gönderi tarihi:

Kaynak tamamen Tanrı dır,dünya üzerindeki her kavme bilgisini ulaştırdığı için de,sonradan ayrılan her din birbirine benzer,çünkü aslında bir din vardır ve kurallar değişmez.Evrensel bütün doğruların kökenini de bunlar şekillendirir.Öz kutsala hizmet eder.Özünün gücünü bilmeyen,O nun gücünü ve varlığını hiç kavrayamaz,Tanrı dan olmadığına inanan arkadaşlara,Tanrı'nın hayatlarına merhametiyle müdahalesi için dua edeceğim.Saygılar.

Gönderi tarihi:
Kaynak tamamen Tanrı dır,dünya üzerindeki her kavme bilgisini ulaştırdığı için de,sonradan ayrılan her din birbirine benzer,çünkü aslında bir din vardır ve kurallar değişmez.Evrensel bütün doğruların kökenini de bunlar şekillendirir.

 

Siz ne derseniz deyin :)

Kim demişti yaa, "Muhammed çıkıp gelse yahu o kitabı ben yazdım uydurdum" dese bile inanmazlar...

 

Saygılar efendim...

Gönderi tarihi:
Kaynak tamamen Tanrı dır,dünya üzerindeki her kavme bilgisini ulaştırdığı için de,sonradan ayrılan her din birbirine benzer,çünkü aslında bir din vardır ve kurallar değişmez.Evrensel bütün doğruların kökenini de bunlar şekillendirir.Öz kutsala hizmet eder.Özünün gücünü bilmeyen,O nun gücünü ve varlığını hiç kavrayamaz,Tanrı dan olmadığına inanan arkadaşlara,Tanrı'nın hayatlarına merhametiyle müdahalesi için dua edeceğim.Saygılar.

 

 

Seninle ayni fikirdeyim cok dogru ftoyd :thumbsup:

Gönderi tarihi:
Siz ne derseniz deyin :)

Kim demişti yaa, "Muhammed çıkıp gelse yahu o kitabı ben yazdım uydurdum" dese bile inanmazlar...

 

Saygılar efendim...

Aynen öyle Yersoy,gelenin Muhammed olduğundan şüphe duyarım da,okuduğum Kuran ın Tanrıdan olmadığına kimse beni inandıramaz bu dünyada.Öldükten sonra da yani ilk ölümden sonra, Tanrım neler öğretecek bakacağız artık.Öyle ya,ben Kurandan ötürü Tanrıma inanmadım,ben Tanrımdan ötürü Kuran a inandım.İyi ki beni bana bırakmıyor.Bu da onun merhametinden başka bişey değil."Allah ın sopası yok ki"diye bir deyim vardır ama ben sopasını bol bol hissedenlerdenim.Darısı başınıza...

Gönderi tarihi:

Arkadaslar kurani tam manasiylan arapcadan okursaniz anlarsiniz nasil bir kitap oldugunu.

Kisaca zaten kurani kerim canli larin tumune meydan okuyan bir kitap varsa kabiliyetiniz getirin gorelim diyor 3 ayetlik bir sureolsun farketnez hz Muhammed(s.a.s) zamaninda yokmuydu marifetli siir hocalari, hamde alasi vardi yapmaya kalkmadilari kurana benzerini kalktilar ama ilk cumlede durdular neden, neden olcak eger bu insan kelami olsay di bizde aynen boyle yazardik diye durdular,

Gönderi tarihi:
Arkadaslar kurani tam manasiylan arapcadan okursaniz anlarsiniz nasil bir kitap oldugunu

 

 

Arapça bilmeyenler ne yapacak?

Bilenler bile çeviri yaparken anlaşamıyor şimdi ne olacak?

 

hz Muhammed(s.a.s) zamaninda yokmuydu marifetli siir hocalari, hamde alasi vardi yapmaya kalkmadilari kurana benzerini kalktilar ama ilk cumlede durdular neden, neden olcak eger bu insan kelami olsay di bizde aynen boyle yazardik diye durdular,

 

Peki sana göre şiirselliği dışında ne var onu mükemmel kılan?

Saygılar...

Gönderi tarihi:
Arapça bilmeyenler ne yapacak?

Bilenler bile çeviri yaparken anlaşamıyor şimdi ne olacak?

 

 

 

Peki sana göre şiirselliği dışında ne var onu mükemmel kılan?

Saygılar...

 

 

DUnya zaten mahabbet uzerine kurulmamismisdir.Ben sana kuranin simdi ne oldugunu mu burda anlatan arakadasim ingilizceyi nasil ogerenip bir kamu kurulusunuda calisiliyorsa kuarani kerimide ogrenilebilir ben cocouklarima 3 hafta da sadece okumasin ogretim 1 sene icerisinde anlama kabileyetini de gelistire biliyor insan mesale benim anan hic okuma yazma bilmedi halde 55 yasinda manasiylan birlikte 15 ay surmedi ogrenmesi

ben cok zor buluyordum amma bende dunyanin en kolay dil imis

benin arapca haric 5 dil daha konusmam ragmen

hata ben ana dilimden daha iyi anliyorum simdi.yani ozel bir dil bence

Saygilarimlan

Gönderi tarihi:
DUnya zaten mahabbet uzerine kurulmamismisdir.Ben sana kuranin simdi ne oldugunu mu burda anlatan arakadasim ingilizceyi nasil ogerenip bir kamu kurulusunuda calisiliyorsa kuarani kerimide ogrenilebilir ben cocouklarima 3 hafta da sadece okumasin ogretim 1 sene icerisinde anlama kabileyetini de gelistire biliyor insan mesale benim anan hic okuma yazma bilmedi halde 55 yasinda manasiylan birlikte 15 ay surmedi ogrenmesi

ben cok zor buluyordum amma bende dunyanin en kolay dil imis

benin arapca haric 5 dil daha konusmam ragmen

hata ben ana dilimden daha iyi anliyorum simdi.yani ozel bir dil bence

Saygilarimlan

Yaa yapmayın Sayın Şevket63...

Arapça o kadar kolay bir dil değil, yani anlayabilecek kadar öğrenebilmek 15 ay sürmesi imkansız ...

Ya hu bu sorunsalı bırakın bir tarafa,

Tanrı'yı anlamak için yeni bir dil öğrenmek zorunda olmak sizce tuhaf ve ırkı bir düşünce değil mi?

Niye Arapça?

Tanrı her millete peygamber göndermemiş mi?

Hepsi kaçınılmaz olarak aynı şeyi tebliğ ettiğine göre, zaten kavrayamayacaklar mıdır Tanrı'dan geleni?

 

Hayır ya hu niye Araplar?

Neden?

 

Müslüman olacağım derken bakıyorsunuz ki kendinizi Arap Kültürünün tamamen içinde bulmuşsunuz.

"Arap Kültürü ayrı, İslam kültürü ayrı" deniliyor ve hatta bende diyordum ama öyle değil ne yazık ki...

 

Öncelikle Arapların dili dikte ediliyor: Babam 60 yaşında ve bilmediği, anlamadığı, öğrenemediği bir dilde ne söylediğini bilmeden yıllardır namaz kılıyor...

 

Arapların (1400yıl öncesinin) Medeni yasası dikte ediliyor: Dört Kadınla evlenebilmek, Zina karşısında öldürme, El kesme, Miras, İki kadının şahitlikte Tek erkeğe eşit olması, Baba-Erkil Bedevi kanunları vs. vs. vs... Oysa Türklerde bunlar yoktu daha öncesinde... Çok farklı bir Medeni kuralsallaşma vardı ve bunlardan daha ileri ve medeni bir seviyede idi...

 

Alfabeleri dikte ediliyor: İlkel şeklini Nebatiler kullanmış ve Hz. Muhammed döneminde işlevselleştirilmiş, hatta Hz. Ali "Kufi" yazı şeklini geliştirmiş. Hareke denen ibareler dahasonra eklenmiş mesela... Netice de "Arap Alfabesi"... Ve yüzlerce yıl onu kullanıp kendi öz Alfabemizi tamamen yitirmişiz. Öyle ki Mustafa Kemal Atatürk bile artık o alfabenin (Uygur ve GökTürk Abeceleri) dilin fonetiğinden çok çok geride kaldığını itiraf etmiş. Niye? Müslüman olup Arap Alfabesi kullanıp sevap işleyeceğim diye yapmışız bunu yüzlerce yıl... Kendi temsilimizi, kendimizi ifade edişimizi unutmuşuz... Araptan çok daha fazla Arap olmuşuz. Abdülhamit bile Osmanlılar için Latin Alfabesini kabul etmenin çok daha yararlı olacağını kabul etmiş ama eklemiş "İslam için Arap alfabesinde ısrar gerektir." diye ve vaz geçmiş. Enver Paşa bile "Enveri" adıyla yeni bir alfabe geliştirmiş ama tutmamış "Din Korkusu" nedeni ile... Yani bildikleri halde ket vurmuşlar kendilerine anlatabiliyor muyum?

 

Arap Giyimini dikte ediyorlar: Türban ya da Kara Çarşaf... Arap Bedevi, çölde su kaybını önlemek için Siyah Aba giyinirmiş ve bunu Arap erkekleri dahi giyermiş... Türkler Müslüman olunca bir bakıyorsunuz, hani Arap Kültürü değildi Müslüman olmak? Şimdi "Ben Müslümanım" diyen kim Eski Türklerin giyim kuşamını giymeye cesaret edebilir, günah olur mu olmaz mı diye? Tarkan filmlerini bilirsiniz, oradaki Türk Kızlarının giyimlerini yadırgamayın, çünkü kızlar, kadınlar erkekler gibi giyinebilirdi, neredeyse yarı çıplak. Çünkü kimse kimseyi "Arzulamak" niyetiyle bakmazdı. Erkeğin şeyinin üzerinde dönmüyordu dünya Türkler için. Kadınlar ile Erkekler birbirlerini azdırıcı yaratıklar olarak görmüyorlardı. Ama bakıyorsunuz Arap Kültürü, Müslümanlık diye geçmiş Türklere? Müslümanlığın Arap Kültürü olmadığını söyleyen hiç kimse "Türban" denen şeyi kabul edemez. Cemaatleşmeyi kabul edemez... Aksine şiddetle reddeder, reddetmeli... Yoksa açık açık söylüyorum; Yalan söylüyordur, ikiyüzlülük yapıyordur...

 

Ya hu daha onlarca örneği var bunun...

Hepsini sayfalarca yazabilirim şu an...

 

Benim karşıma geçip:

"Tamam kardeşim; Kur'an-ın kimi yasaları toplumsaldır, kimisi inanca dayanır. Toplumsal olanları o döneme aittir ve Arap Kültürünü yansıtır. İnanca dair olanları da kişinin kendi tercihidir, seçimidir, vicdan özgürlüğüdür. Kişinin kendi Tanrı anlayışıdır, idrakıdır, felsefesidir..." diyemeyen hiç kimse, Müslümanlığın Arap Kültürü demek olmadığını savunamaz...

Bunu diyebildikten ve uygulayabildikten ancak sonra her kavram daha da netleşir.

Yoksa bir buçuk yıldan yaptığım gibi havanda su dövmekten başka bir işe yaramaz.

Herkes için böyle bu;

Kim olursa olsun, kimsenin bunları kabul etmeye cesaret edebilmesi bir yana hatta bildiklerini ya da öğrendiklerini, kabul ettiklerini bir an bile olsun sorgulama cesareti gösterebildiğini dahi pek sanmıyorum...

Kusura bakmayın biraz acımasızca olacak ama her iki taraf için de bu böyle ne yazık ki...

 

Bilen bilir, ben doğru olanı her zaman kabul ederim...

Yanlışımı da itiraf edip düzeltmişimdir...

Ama nedense kendimi "Hep yanlış söyleyen kimse" olarak görmeye başladım...

Çünkü diğer herkes hep doğruyu söylüyor...

 

Ben açık açık söylüyorum:

Kur'an-ın iki yönü var...

- Birisi Arap Kültürüne has Toplumsal ve Kültürel Yasalarıdır...

- Diğeri de belli bir Tanrı anlayışıdır, felsefesidir...

 

Toplumsal kurallarının bugün (hatta Hz. Muhammed öldükten 30 yıl hatta hemen sonra bile uygulanmamıştır bunların çoğu, değiştirilmiş, yenileri kabul edilmiş ve uygulanmıştır) uygulanamayabileceğini, Türklerin bu yasalarla Araplaştırıldığını biliyorum... Ve o Kültürel kalıpları benimsemiyorum, şiddetle reddediyorum...

 

"Tanrı"ya yani "Tanrı"nın neliğine dair olan görüşlerinde Vahdet-i Vücut anlayışına dayandığını düşünüyorum ve tamamen kişisel ve vicdani bir tercihten daha fazlası olmadığını iddia ediyorum... Bence Hz. Muhammed "Doğa"nın kendisine bakmış ve ona "Allah - Al-İlah" demiştir. Buna dair bir çok niteleme var Kur'an-da açık açık. Tek tek verdim zamanında...

 

Bu kadar açık ve net kendisini ifade edebilecek olan etsin...

Yoksa lafı daha fazla uzatmanın bir anlamı yok...

 

Her neyse...

Ben artık tartışmak istemiyorum.

Yoruldum gerçekten, hep aynı şeyleri söylüyoruz artık.

Herkes hep doğru, kimse hiç yanlış değil nedense...

 

Açıkça söylüyorum;

Herkesin dürüstlük konusunda o kadar samimi olmadığını düşünüyorum.

 

Bazı şeyleri kabullenebileceğini,

En azından Evrensel bazda yanlışlarını görebileceğini düşünmediğim hiç kimse ile artık tartışmaya girmeyeceğim...

 

Sizlere faydalı tartışmalar...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
DUnya zaten mahabbet uzerine kurulmamismisdir.Ben sana kuranin simdi ne oldugunu mu burda anlatan arakadasim ingilizceyi nasil ogerenip bir kamu kurulusunuda calisiliyorsa kuarani kerimide ogrenilebilir ben cocouklarima 3 hafta da sadece okumasin ogretim 1 sene icerisinde anlama kabileyetini de gelistire biliyor insan mesale benim anan hic okuma yazma bilmedi halde 55 yasinda manasiylan birlikte 15 ay surmedi ogrenmesi

ben cok zor buluyordum amma bende dunyanin en kolay dil imis

benin arapca haric 5 dil daha konusmam ragmen

hata ben ana dilimden daha iyi anliyorum simdi.yani ozel bir dil bence

Saygilarimlan

 

"Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz." Her hangi bir kişi kalkıpta "ben allame-i cihanım" (dünyanın en büyük alimi) dese de, onun alimliğinin ölçüsü, yaptığı pratiktir (iş).

 

Kişinin bir konuda layiki vechile yeterli olabilmesi için, o konu hakkında yeterli bilgisinin olması gerekir. Yeterli bilgiye ulaşıp kavrayabilmenin en önemli etkenlerinden birisi de, yeterli dilbilgisi kurallarına sahip olmasıyla mümkündür. Yazarken de, okurken de dilbilgisi kurallarına dikkat etmeyen kişi, o konuyu tam anlamıyla kavrayamaz, kavratamaz. Yukardaki örnekte, dilbilgisi kurallarına dikkat edilmemş olduğu için anlaşılması da son derece güç olmaktadır.

 

Bu haldeki birisinin değil 5 dil bilmesi, 15 dil bilmesi halinde bile, o dili eksik biliyor demektir. Anlaması, anlatması da eksik olacaktır haliyle. Ben 5 dil bildiğim için diğer dillleri karıştırıyorum demesi de maazeret sayılmaz ayrıca. Zira bir konuda anlatacakları, anlayacakları yanlış olabilir. Bu aynen, öğrendiği tıp bilgileri ile, bir cerrahın kalkıpta pisikoloji konusunda ahkam kesmesine benzer.

 

Boşig arkadaşımız bu konuya atfen düşüncelerini o kadar güzel açıklamış ki, hak vermemek elde değil.

 

 

Yoruldum gerçekten, hep aynı şeyleri söylüyoruz artık.

Herkes hep doğru, kimse hiç yanlış değil nedense...

 

Açıkça söylüyorum;

Herkesin dürüstlük konusunda o kadar samimi olmadığını düşünüyorum.

 

Bazı şeyleri kabullenebileceğini,

En azından Evrensel bazda yanlışlarını görebileceğini düşünmediğim hiç kimse ile artık tartışmaya girmeyeceğim...

 

Sizlere faydalı tartışmalar...

Gönderi tarihi:

Tartışmalar yine saptırılıyor, konu başlıklarından uzaklaşılıyor gördüğüm kadarıyla...

Buradaki konu nedir? Kuran'da yer alan bilgilerin kökeni.

Bazı arkadaşlar bu konuda tarihi ve kültürel bilgileri içeren bilimsel yorumlar yaparken bazıları da olayı olmadık yerlere getiriyor ve konunun özünü dağıtıyor. Sonra aynı şeyi tartış dur. Sonuç ne? Vakit kaybı...

 

Forumlardaki konu başlıklarına uygun iletiler yazmak yerine konuyu başka yönlere çeken yazılar yazmanın amacı ortada tabii...

 

Buradaki konu Arapça'nın nasıl bir dil olduğu değil!

Buradaki konu Arapça'nın zorluğu ve basitliği de değil!

Buradaki konu kimin kaç dil bildiği de değil!

Buradaki konu kimin hangi dili ne kadar sürede öğrendiği de değil!

Buradaki konu Arapçadan kimin ne anladığ da değil!

 

Bir dil basit ya da zor olabilir..

Bir dilde kelimeler en az 40 anlama geliyor da olabilir.

Peki bu neyi değiştirir?

 

Şimdi düşünelim...

 

Kuran'ı Arapça okumak gerektiğini söyleyen arkadaşlar için yazıyorum:

 

İngilizce ya da Japonca bir romanın özünü anlamak için mutlaka o dilleri bilmek mi gerekir?

HAYIR!

Bu dilleri zaten iyi bilen ve hakim olan insanlar yine iyi bildikleri ve hakim oldukları başka bir dile çevirebilirler!

Atla deve değil ki bu?

 

Şimdi size soruyorum Şevket63,

Siz Arapçayı ve Türkçeyi çok iyi öğrenip bu dillere hakim olduğunuzda, bu dillerde yazılmış metinleri diğer dile çeviremeyecekmisiniz? Anladığınızı anlatamayacakmısınız?

 

Eğer anlatamıyorsanız ve hala inatla Arapça okumak lazım diyorsanız bir yerde sorun vardır:

 

1. İki lisanınızdan birinde (veya her ikisinde) sorun vardır...

2. Arapça'da sorun vardır...

3. Türkçe'de sorun vardır...

4. Ve eğer anlatılanlar farklı yönlere çekilebiliyor ve anlaşmaya varılamıyorsa kaynağın kendisinde, KURAN'DA sorun vardır!

 

 

Başka da aklıma gelen bir sorun yok. Şimdi bunlardan hangisini tercih edersiniz???

 

Bu kadar din adamı bu konu üzerinde çalışmış uğraşmış ve ortaya Kuran'ın Türkçe tercümesini koymuş; siz hkalkıp hala Arapça okumak lazım diyorsunuz!

 

Peki diyelim ki okuduk... Siz Arapça okumuş ve anlamış/özümsemiş biri olarak bizi aydınlatırmısınız: FARK NEYMİŞ? TÜRKÇE ALGILAYAMADIĞIMIZ NEYMİŞ?

 

 

Metinlerin şiirselliği mi? Yoksa içeriği mi?

 

Şiirsellik derseniz doğrudur, olabilir. Ama içerik derseniz buna şiddetle karşı çıkarım!!!!

 

 

Son olarak...

Hadi içerik de farklı çıkıyor ve farklı anlşaşılıyor diyelim!

 

Ben dilini bilmediğim bir kitap yüzünden nasıl sorumlu tutulabilirim? bu biiirrr...

 

Bu kitap evrensel olma çabasındaki bir kitapsa Allah bunu neden her milletin daha rahat anlayabileceği bir dilde göndermedi? bu ikiiii....

 

Bu dili bilmeyen ve anlamayanların suçu ne? bu üç....

 

Bu metni kendi diline çevirenler boşa mı uğraşmış? bu dört!

 

Şimdi konunun özüne dönelim. Kuranın içerdiği bilgilerin kökeni sizce nedir?

Gönderi tarihi:
DUnya zaten mahabbet uzerine kurulmamismisdir.Ben sana kuranin simdi ne oldugunu mu burda anlatan arakadasim ingilizceyi nasil ogerenip bir kamu kurulusunuda calisiliyorsa kuarani kerimide ogrenilebilir ben cocouklarima 3 hafta da sadece okumasin ogretim 1 sene icerisinde anlama kabileyetini de gelistire biliyor insan mesale benim anan hic okuma yazma bilmedi halde 55 yasinda manasiylan birlikte 15 ay surmedi ogrenmesi

ben cok zor buluyordum amma bende dunyanin en kolay dil imis

benin arapca haric 5 dil daha konusmam ragmen

hata ben ana dilimden daha iyi anliyorum simdi.yani ozel bir dil bence

Saygilarimlan

Konu dışı ama, sormadan edemeyeceğim: Sayın Sevket63, Arapça dil bilginiz de Türkçe dil bilginiz kadar mı?

Gönderi tarihi:

Arkadaşlar, konu hakikaten dağılyor...

Ya da dağıtılıyor...

 

Şunu teklif edeceğim:

Yukarıdaki şıklardan herhangi birisini işaretleyen kimse,

Niçin o şıkı işaretlediğini ifade etsin...

Dayanaklarını ve açıklamalarını versin...

 

Bende çok yakın zamanda yapacağım zaten seçeneğimin açıklamalarını...

 

Konu dağılmasın, yazıktır valla...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Samiri dini:

 

- Samiriler yahudiliğe benzer bir dine inanırlar. Ancak tüm dinlerde olduğu gibi yahudiler de samirileri yahudi olarak kabul etmezler. Yahudiler samirileri sürekli dışlamışlardır. Samimi görmezler.

 

- Samiri dini MÖ 722 yıllarında ortaya çıkmıştır.

 

- Müslümanlarda Mekke, Yahudilerde Kudüs, Samirilede ise Gerizim Kutsal mekandır.

 

- Değişik Tevratları 5 kitaptan oluşan kutsal kitaplarıdır. Peygamberleri Musa'dır.

 

- Musa Allah'ın son peygamberidir. Bütün devirlerin peygamberidir.

 

- Samiriler'e göre Tevrat mükemmeldir. Değişmez değiştirilemez ve Kurandaki gibi Nesih (hüküm değişikliği) yoktur.

 

- Samirilerde iyiler ve kötüler için cennet ve cehennem vardır.

 

- İbadet şekli Müslümanlara çok benzer. İbadet yerleri müslümanların mescitleri gibidir. Yahudilerin sinagogları gibi içinde sıra ve masa bulunmaz.

 

- İbadetlerinde ruku ve secde vardır. İslami namaza benzer namaz kılarlar.

 

- Abdestleri Müslümanlarınkine çok benzer. Sırasıyla elleri, ağzı, burnu, yüzü, kulakları, sağ ayak ve sol ayaklşarını yıkarlar. Abdest alırlarken tevrattan dualar okurlar. İbadet dilleri Aramcadır.

 

- Samirilik, yahudilikten ayrı bir dindir. Müslümanlık dinine çok benzediğiden müslümanlığın kaynak dini olabilir.

Gönderi tarihi:

Arapça konusu, İslamiyetin Arap kültür emperyalizmine hizmet ettiğinin en açık örneklerinden biridir. Aslında Sevket63 ün Arapçayı savunması haklı. Çünkü İslami kurallara göre bir müslümanın Arapça öğrenmesi, İslami bir devletin de Arapçayı resmi dil benimsemesi vaciptir. Nedeni de kısaca şudur:

 

.....Çünkü İslam’ın tek bir dili vardır, o da Arapça’dır. Bu Araplara ait bir dil oluşundan değil, Allah’ın indirmiş olduğu Kur’an-ı Kerîm ve Rasulullah [sallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in hadislerinin dili olduğu içindir. Kendi dili olmadan Allah’ın dinini hakkıyla anlamak mümkün olmayacağı gibi, ictihad yapıp ortaya yeni çıkan meselelere ait, Şer’î hükümleri anlamak da Arapça olmadan mümkün değildir. Gerek Nebî [‘Aleyhi’s Salâtu ve’s Selâm] zamanında, gerekse Sahâbeler [RadiyAllahu ‘Anhum] döneminden sonra gelen Tabiin’in devrinde, İslam Devleti, Arapça’dan başka bir dil kullanmamıştır. Hatta Arap olmayan kavimlerden, İslam’ı kabul eden herkes Arapça’yı öğreniyor ve Arap Edebiyatı’nda Arapları bile geçiyorlardı. Arap âlimlerden daha fazla eserler vermişler ve bu eserlerinin hepsini de Arapça ile yazmışlardır. Mesela, Buhârî, Ebu Hanîfe, Muslim, Sibeveyh ve daha yüzlerce Arap olmayan âlimin hepsi Arapça’yı öğreniyor ve eserlerini de İslam’ın dili olan Arapça ile yazıyorlardı. Arapça’nın İslam’dan ayrılması asla câiz değildir. İslam ve Arapça birbirinden ayrılmayan iki unsurdur. Bundan dolayı devletin resmî dilinin Arapça olması vâciptir.

 

Kurandaki bilgilerin kaynağı konusundaki görüşüm de, Kuran'ın temelinin Sabiilikten ve Yahudilikten etkilenerek oluşturulduğu fikrindeyim.

 

Sabiiler Ehl-i kitap olmamalarına rağmen, Kuran'da ehli Kitaplarla birlikte anılırlar. Bakara-62 ve Maide-69 surelerinde Ehl-i Kitaptan ve Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inananların tasalanmaması gerektiği vurgulanır. Sabiilerin ibadet biçimlerini incelediğimizde, namazlarında Kabe'ye, Beytül Haram'a doğru yönelirler, ayrıca 29-30 günlük farz ve 16-17 günlü nafile oruç ibadetleri vardır. Savm (oruç), alem, salat, melek, insan, nebi, Adem, Havva, Rahman gibi Kuranda geçen birçok kelimenin kökeni de Sabiilik dininin temel dili olan Süryanca'dan gelir.

 

Yahudilik konusuna gelince, o dönem hakkında anlatılan birçok rivayette Yahudilerin Arap yarımadasındaki en bilge halk oldukları tasvir edilir. Yahudi olmayan diğer halkların Yahudilere özendikleri vurgulanır. Muhammed de İslamiyetin ilk yıllarında Yahudileri kendi safına çekmeye çalışmıştır. Kıblenin yönünü Yahudilerin kıblesiyle aynı olacak şekilde belirlemiş olması buna örnektir. Ancak Yahudiler Muhammedin safına geçmemiş, tam tersine Mekkelilerle birlikte Müslümanlara karşı cephe oluşturmuşlardır. Bu durum Muhammed açısından bardağı taşıran son damlaydı, o zamana kadar yahudilere ılıman davranan Muhammed, daha sonrasında Yahudilere karşı açık bir tehcir ve katliam politikası izledi. Ancak bizi ilgilendiren konu Kuranda anlatılan pek çok hikayenin Tevratta da olduğudur. Aralarındaki tek fark Kurandaki hikayelerin Tevrattakilere oranla daha yalın olduğudur. Tevrattaki hikayeler ayrıntılarıyla tasvirlenir, Kuradaki hikayeler ise 10-15 ayet kadardır, sonunda da genellikle "hala ibret almıyor musunuz" benzerinde ayetlerle noktalanır.

Gönderi tarihi:
NASIL VE NEDEN...

 

:lol:

Bunun nesine gülüyorsunuz Sayın Sarıgöl?

Neyse,

Konuyu size getirmeyeyim...

 

"Nasıl ve Neden"e gelince...

 

Öncelikle "Bilginin Kaynağı Nedir?"den bir giriş yapayım:

 

İster İnançlar/Dinler/Metafizik Felsefe olsun,

İster Materyalist Felsefe olsun,

Sergiledikleri düşünceleri tek bir şeyden hareket ederek ortaya koyarlar:

"Maddi Varlık"

 

Siz ister bir Metafizikçi olun, ister Materyalist; hareket noktanız budur...

Materyalistlerin Madde'den hareket etmelerine değinmeyeceğim, çünkü biliyoruz bunu...

Gerçi hala forumda "Bilim niye yoktan var etmiyor?" diyebilecek kadar Felsefeden ve Bilimden bihaber arkadaşlarımız var ama olsun...

 

Metafizik Felsefede doğal olarak "Madde"den hareket eder önce,

Var olduğunu iddia ettiği Soyut Tanrı'dan hareket etmez.

 

Mesela Metafizik kavrama şu şekilde olur:

Somuttan Soyuta:

Yani kişi öncelikle bu maddi gerçekliği kavrar ve bu bilgiden Tanrı bilgisine ulaşır ancak.

Tanrı, Tekİlahlı dinlere göre ancak ve ancak bu şekilde kavranabilir.

Maddi dünyanın gerçekliği yordanır, kavranır, idrak edilir ve Tanrı bilgisine geçilir.

Hiç bir inanan demesin ki: "Bu dünya gelip geçici, öteki taraf nezdinde o kadar önemli değil!"

Öteki taraf içinde en önemli olan yer yine Maddi dünyadır.

Çünkü öteki tarafta nereye gideceğinizi belirleyecek olan şeyler bu dünyaya yani Maddi gerçekliğe aittir.

Burada sevap işlediğiniz için öbür tarafta Cennetliksinizdir...

Burada günah işlediğiniz için öbür tarafta Cehennemliksinizdir...

Nedenler, sonuçlardan daha az önemli olamaz...

Bu dünya, öteki taraftan daha az önemli olamaz...

Öyle olduğunu düşünebilmek çok ciddi bir mantık hatasıdır...

 

Buradan "Soyut Cennet-Cehennem" kavramlarını kabul ettiğim anlamı çıkmasın,

Bir mantığı ortaya koymaya çalışıyorum.

 

Mesela Hz. Muhammed, Kur'an-da Tanrı'nın varlığını yine Doğa'nın kendisinden örnekler göstererek ispatlar:

Gecenin gündüzü takip etmesi...

Rüzgarın esmesi...

Dağların konuşlandırılması...

İki su akıntısının kesişmesi...

Dağların yürümesi...

Örümceğin yuva yapması...

Hatta börtü böceğe yapılan (burada küçümsediğim sanılmasın. Bence börtü böceğe, üzerlerine yemin edecek kadar değer vermek saygı duyulacak bir harekettir... Bir Doğa'cı olarak...) yeminler...

 

Hep onları şahit gösterir Tanrı'nın varlığına ispat olarak...

 

Hz. Muhammed, Tanrı'yı ispat için Madde'den hareket etmiştir...

Doğa'nın kendisinden hareket etmiştir...

Aslına bakarsanız Hz. Muhammed, Doğa'dan başka bir şeyi de "Tanrı" diye nitelememiştir...

 

Neyse,

Gelelim yine konunun başına:

Kur'an-daki bilgilerin kaynağı nedir?

 

Bilim:

"Var olan bir şeyin yok edilemeyeceğini, Yok olan bir şeyin var edilemeyeceğini" söylüyor.

 

Bu yargıyı:

"Ama bilim bunda da yanılamaz mı?" sorusu ile egale etmemiz imkansız...

 

Bilim bir takım verilerde yanlış hesaplamalar yapabilir...

Bilim bir takım hesaplamalarda yanlış sonuçlara varabilir...

Bilim bir takım sonuçlardan yanlış çıkarımlar yapabilir...

Bilim bir takım çıkarımlardan yeniden yanlış teoriler ya da eksik veriler ortaya koyabilir...

 

Ancak Bilim'in yanılmadığı ve yanılamayacağı tek bir gerçek vardır:

Oda "Varlık" ile "Yokluk" üzerine vardığı bu kanıdır...

Çünkü eğer "Varlık"ın "Var olduğundan" emin olmasaydi, ortada araştırmasına ihtiyaç duyulacak bir şey olmazdı, olamazdı.

O yüzden "Hiçbir şey yoktan var edilemez, hiçbir şey vardan yok edilemez" yargısı, Bilimin kendisinin bile çürütemeyeceği belki de tek yargıdır...

 

O yüzden kaçınılmaz olarak kesin bir şekilde var olduğundan emin olabileceğimiz şey:

"Varlığın Kendisidir."

 

Ve bu yüzden "Yokluk" diye birşey pratikte, gerçekte aslında yoktur.

Çünkü herşey sadece ve sadece "Var"dan ibarettir...

"Yokluk" ise sadece bir kavramdır ve bana sorarsanız insanoğlunun Maddeyi tanımlamak için ortaya koyduğu kavramlardan en saçma, en akılsız, en mantık dışı ve en alakasız-ilgisiz kavramdır...

Umarım buraya kadar anlaşılmışımdır...

 

Öyleyse biz sadece neyi kabul edeceğiz?

Var olduğunu kanıtlayabildiğimiz,

Kendimize dahi kanıtlayabildiğimiz,

Sonra karşımızdakine kanıtlayabildiğimiz gerçeklikleri kabul edeceğiz...

 

Şu yargı çıkıyor karşımıza:

Var olan tek şey "Varlığın Kendisidir."

 

Öyle ise kim olursa olsun, ortaya koyulan her bilginin kaynağı da kaçınılmaz olarak "Maddi" gerçekliktir.

"Soyut Tanrı" bilgisi bile kaynağını Maddi gerçeklikten alan bir yanılsamadır...

Yani Metafizik Felsefe, bir yanılsamadan ibarettir.

 

İşte bu yüzden dolayı,

Kur'an-daki her bilginin kaynağı,

Kaçınılmaz olarak "Doğanın Kendisi"dir...

 

Çok bilmişlik yapmak istemem ama biraz Felsefe ve Din bilgisi olan kimselerin söylediklerimi çok rahat anlayabileceğini düşünüyorum...

 

Forumda birçok defalar sordum ama hiç cevap alamadım...

Ben açıkça söylemek gerekirse Kur'an anlatılan Tanrı'nın ve Kur'anda verilen bilgilerin Metafizik bir Tanrı'dan geldiğini hiç düşünmüyorum.

O bilgiler, daha önceki de Varlığı/Doğa'yı/Tanrı'yı anlama çabasındaki Filozoflar ya da Çağının entelektüelleri gibi (ki belki de bu yüzden İslam Filozofları hep Aristo'dan hareket ettiler...) Doğa'nın yani yine "Tanrı"nın kendisinden edinilmiştir.

 

2+2=4 bilgisi de bu yüzden Tanrısaldır...

 

Bir böceğin bile yaşamına saygı duymamız gerektiği gerçeği de Tanrısaldır...

 

Fazlası ile uzun olan yazım için arkadaşlar kusuruma bakmasın...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Forumda birçok defalar sordum ama hiç cevap alamadım...

Ben açıkça söylemek gerekirse Kur'an anlatılan Tanrı'nın ve Kur'anda verilen bilgilerin Metafizik bir Tanrı'dan geldiğini hiç düşünmüyorum.

O bilgiler, daha önceki de Varlığı/Doğa'yı/Tanrı'yı anlama çabasındaki Filozoflar ya da Çağının entelektüelleri gibi (ki belki de bu yüzden İslam Filozofları hep Aristo'dan hareket ettiler...) Doğa'nın yani yine "Tanrı"nın kendisinden edinilmiştir.

 

Sayın boşig.

 

Size bir kaç kez yazdım ama tekrarında fayda var "VAHDETİ VUCUD BAŞKA, VAHDETİ ŞUHUD BAŞKA" sonrada şuna biraz kafa yormanız gerekmezmi "İRADE" nedir ve niye yanlız " İNSANDA" vardır başka hiç bir şeyde yoktur (doğada) birde Aristo'nun İslam filozoflarına etkisi Eflatun kadar olmuşmudur yani uzun lafın kısası neye, nasıl inandığınız sizi bağlar bu itibarla her zamanki gibi size bir şey sorarak (nacizane) yazımı sonlandırmak isterim.

Kainat'ın bir sonu varmıdır? ve İnsan öldükten sonra dirilecekmidir yani İnsan'da bir MADDE olduğuna göre yok olmayacaktır " BİLİNCİ VE VUCUDU İLE" İnsan ne olacaktır...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.