Φ suheda Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 'Nâzım yaşasaydı Amerika'ya hak verirdi' diyor. 'Hiroşimalı Kız' şiirini hatırlatanlaraysa "Amerika yanlışlıkla 3-5 tane kız çocuğunu öldürdü belki. Ama milyonlarca kız çocuğunu diriltti" diyor "7 yaşındaki Afgan kızı ölüydü zaten" diyor. O yanlışlıkla öldürülen 3-5 Afgan kızının dâhi çocuk olmadıklarından emin nasılsa. Dolayısıyla onları 'tane'yle saymakta bir beis görmüyor. RAdikal gazetesi yazıyor bunu... http://www.ozgurhaber.net/modules.php?name...le&sid=1068 Tamam sevgili kaplan adam birşeylerin peşinde ama ne?gerçi çıkar yakında kokusu yaşadığı ülkeyi konserlerine giden üç-beş kişiden ibaret zannediyordu herhalde sonra nasıl olduysa Anadolu insanını fark etti ve bu ülke halkının müslüman olduğunu öğrendi!!!oysaki bu insanlar binlerce yıldır buradaydı... Birde ben 5 yıl önceki sansürün acısını yeni hissetti diye düşünüyorudum sebep oda değilmiş Cumhurbaşkanlığına davet edilmemiş o yüzden oynamıyormuş....Bu Afganistan yada Japonya gönüllüsü.. Yada sanırım sen kendi yaptığın alıntıyı okumuyorsun. Fazıl Say "Amerika yanlışlıkla 3-5 tane kız çocuğunu öldürdü belki. Ama milyonlarca kız çocuğunu diriltti" diyerek Afganistan işgalinden mi bahsediyor. Yoksa Hiroşima'dan mı ? Bırak Allah aşkına Cyrano nesini savunuyorsun söylediklerinin.. Adım gibi biliyorum ki sende onaylamıyorsun sözlerini,ama savunma ihtiyacı duymuşsun çok görmedikmi biz böylelerini.. Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Ben bazi insanlara hayret etmekteyim,bunlar görünüste demokrat ve objektif ayni zamanda vatanperver ve Atatürkcüdürler.Inanmiyorum desem haddimi asmis olmaktan korkuyorum,ama hayret etmektende kendimi alamiyorum.*Atatürk'ü anmak icin sap gibi ayakta durmaya gerek yok*Tayyib Erdogan *Askerlik yan gelip yatma yeri degildir*Tayyib Erdogan *Sayin ÖCALAN*Tayyib Erdogan *Demokrasi bizim icin bir tramvaydir duraga gelince ineriz*Tayyib Erdogan *Laiklik gidecek seriat gelecek*Abdullah Gül *Al ananida git*Tayyib Erdogan *Teröristlere analarina dönme firsati veriyoruz*Tayyib Erdogan Ve daha su anda aklima gelmeyen daha bir sürü söylemlerin sahibi adamlar,bugün Türkiye'nin yönetimini ellerinde tutuyorlar,biriside kavga dögüs Cankaya'ya yerlesti sefasini sürüyor. Fazil Say icin vatanperver Atatürkcü kesilenler ne hikmetse hala Türk devletine Türk devletinin kurucularina küfredenleri neredeyse alip bagirlarina basacak ve afferin keske daha fazla küfretseydiniz diyecekler.Ama ben bunun sebebini biliyorum.Bunun sebebi Faziol Say'in Atatürkcü olmasidir.Tayyib Erdogan'a dikkat edin kime saldirmissa o Atatürkcüydü.Fazil Say ayni zamanda alevidir buda ayri bir sebeptir.Iste bizim ülkemizdeki ayirimdan bir örnek.Birileri Atatürkcüyüz derler ama Atatürke küfredenlere toz konduramazlar ama gercek Atatürkcülere ise veryansin ederler. Sayin Fatih Altayli'dan esinlenerek diyorumki;"Biz ne zaman adam oluruz?Ne zaman düsünmesini becerebilirsek ozaman." saygilarla İyide bu yukarıdaki söylediklerinizi savunan kim?? Neden illa birşeye başka bir şeyle emsal göstermeye çalışıyorsunuz? Biliyorsunuz değilmi buna psikolojide hatayı örtbas etme duygusu derler... Şimdi adamın biri kalkıp boyundan büyük laflar etmiş kimisi kınamış kimisi destek olmuş falan filan,kınayanlara karşı sizin göreviniz başka birini örnek gösterip bakın buda şunu bunu demişti diye savunma yapmakmı?Ki yukarıda söylenen sözlere arka çıkanın olacağınıda sanmıyorum... İçinizin rahat etmesi için isterseniz o konuyla ilgilide yorum yapayım kendinizi paralamanızla kalmayın.. Ben Başbakanın "ananıda al git" sözüne hiç kızmadım nedenmi benide birisi o şekilde tahrik etseydi aynı şekilde konuşurdum,belkide daha ağır haa neydi yanlış olan sen bu ülkeninin Başbakanlık sıfatını taşıyorsun daha dikkatli olman gerekir.. Sonra çıkıp terörist başı için söyledikleri var kesinlikle af edilir birşey değil ben o günden beridir Başbakana karşı nefret besliyorum,çünkü bu bir hata değildir bu sinirle söylenmiş bir sözde değildir,bu ciddi bir kasıttır birilerine şirin görünme çabasıdır bu resmen ülkesinin askerini beş para etmez bir çapulcuya tercih etmektir...Çünkü ağzı çok iyi laf yapan müthiş bir hatip kalkıp orda öyle bir hataya düşmesi asla afedilir birşey değil ki ben yanlışlıkla söylenmiş olduğuna inanmıyorum. Amaaa konu burda Fazıl Say denilen kişi,siz her iletinin altına mevcut başbakan için birşeyler karalayıp sonra onun için olumsuz yazı yazılmayınca millete sataşıyorsun gözlemlediğim kadarı ile sizde ciddi anlamda bir Tayip Erdoğan ve AKP rahatsızlığı oluşmuş korkunun sebebinide anlıyorum fakat endişe edilecek birşey yok biri gelir biri gider bu devran böyle.. bence sen bu hususta uzman birilerinde destek al durumun gittikçe kötüye gidiyor çünkü,yalnız destek alırken yanına sardunyamıda almayı unutma Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 DTP'li Fatma Kurtulan: Yakınları dağa çıkan tek vekil ben değilim Radikal "Bir bakanın kuzeni de PKK'lıydı, çatışmalarda ölmüş. Toplumsal bir gerçeklik bu. Ben Kürt sorununun bir sonucuyum. Operasyonlarda nefesimi tutuyorum... Bu sözler, DTP'li Fatma Kurtulan'a ait.. DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan, seçildikten sonra ilk olarak eşi Salman Kurtulan'ın PKK sağlarına katılmış olmasıyla gündeme geldi. Daha sonra PKK kamplarında çekilen bir fotoğrafın Kurtulan'a ait olduğu ileri sürüldü. İzmir'de sorgulanan bir itirafçının ifadelerine dayanarak da PKK kamplarında eğitim gördüğü iddia edildi. Aynı zamanda DTP Grup Başkanvekili olan Fatma Kurtulan, son dönemde PKK'nın kaçırdığı sekiz askeri teslim almaya giden ekipte yer almasıyla tartışma yarattı. Fatma Kurtulan, 'Yaşıyor olması benim için çok önemli' dediği eşi Salman Kurtulan'la ilişkilerini, yakınları PKK'ya katılan diğer siyasileri ve Abdullah Öcalan'a bakışını Radikal'e anlattı. Bakan yeğeni Yakını dağda olan sadece ben değilim. Bir önceki kabinede bakan olan ve halen bakan olan AKP'nin etkili isimlerinden bir siyasetçinin amcasının oğlu da PKK içinde. Ancak Bakan'ın yeğeni çatışmalarda yaşamını yitirmiş. Aynı şekilde bir başka AKP milletvekilinin kardeşi var. O da yaşamını yitirmiş. Bu insanları ihbar etmek için söylemiyorum. Demek istediğim toplumsal bir gerçekliktir. O toplumun insanlarıyız ve böylesi bir durumla iç içeyiz. Başka vekillerin kuzenleri var. Eşim ölse duyardım Her operasyonda, her çatışmada televizyon karşısında, listeler açıklanırken acaba benim de soyadım okunacak mı diye nefesimi tutuyorum. Ateş düştüğü yeri yakar... Her operasyonda, her çatışmada televizyon karşısında 'Acaba o da var mı?' diyerek nefesini tutarak seyretme durumunu, ancak bunu yaşayanlar bilir. Sonuçta operasyonlar karşısında ben de kaygı duyuyorum. Acaba yaşıyor mu? diye bir endişeye kapılıyorum. Yani umut ediyorum, diliyorum, inşallah bir şey olmaz. Yaşadığını biliyorum. İsimler veriliyor. Roj TV'de kimi gazetelerde yaşamlarını yitirenlerin kimlikleri açıklanıyor. Dolayısıyla içinde yer almadığını biliyorum. Olsa duyarım... ................................... MAALESEF; Atatürk’ün çocukları her geçen gün bu ülkede kendilerini daha yalnız, daha sahipsiz,, öyleya daha ne yapsinlar bir yandan ordumuza hakaret edenlerle bir yandan hayatda sanatdan anlamayip anliyormus gibi görünüp sanatin icine edenlerle biryandan daga cikanlarla biryandan tarikat bohcasini sirtina vurup Abd yollarina düsenlerle biryandan onlara hayran bayram bayila ayila onlari savunanlarla ,,biryandan hayir bagisi altinda halkini soyanlarla hangi birinle ugrassin???? birakin Atatürk’ün çocukları biraz soluk alsin düsün yakalarindan Allah icin sizlerde bu ülke icin birseyler üretin üretinde görelim ne üretmissiniz.. onun bunun kapisina sahip cikacaginiza gidinde mezarlarimizdaki otlari temizleyin ,,temizleyinki sizinde eliniz birseye deysin. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Bırak Allah aşkına Cyrano nesini savunuyorsun söylediklerinin..Adım gibi biliyorum ki sende onaylamıyorsun sözlerini,ama savunma ihtiyacı duymuşsun çok görmedikmi biz böylelerini.. Söylediklerinin nesini mi savunuyorum ? Hangi konuda ? Ben dünyaya sizin gibi bakmıyorum. İnsanlarla her konuda aynı fikirde olmam gerektiği gibi bir şartım yok. Aynı fikirde olmadığım insanlarada saldırmıyorum. Başka şeylerle itham etmiyorum. Bir adamın bir başka olayla ilgili söylediğini çarpıtıp başka bir olaya yamama gayretlerini, heleki bir sanatçıysa bu asla tasvip etmiyorum. Biz böylelerini görmedik mi? Gördük "böylelerini" anca o adam öldürülene kadar rahatlayamazlar. Kendileri gibi düşünmeyen adam öldürülünceye kadar ona saldırmaya, sözlerini çarpıtmaya, hedef göstermeye doyamazlar. Hrant Dink'e yapılanın aynısı şimdi Fazıl Say'a yapılıyor. Yapanlar aynı ağızlar, aynı gazeteler, aynı kafalar. Adım gibi eminim hayatında bu adamı bir kez bile dinlemeyen tipler bir anda uzman kesilir. Gerçekten şu düşmanca kan sevdası sıktı artık. Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Söylediklerinin nesini mi savunuyorum ? Hangi konuda ? Ben dünyaya sizin gibi bakmıyorum. İnsanlarla her konuda aynı fikirde olmam gerektiği gibi bir şartım yok. Aynı fikirde olmadığım insanlarada saldırmıyorum. Başka şeylerle itham etmiyorum. Bir adamın bir başka olayla ilgili söylediğini çarpıtıp başka bir olaya yamama gayretlerini, heleki bir sanatçıysa bu asla tasvip etmiyorum. Biz böylelerini görmedik mi? Gördük "böylelerini" anca o adam öldürülene kadar rahatlayamazlar. Kendileri gibi düşünmeyen adam öldürülünceye kadar ona saldırmaya, sözlerini çarpıtmaya, hedef göstermeye doyamazlar. Hrant Dink'e yapılanın aynısı şimdi Fazıl Say'a yapılıyor. Yapanlar aynı ağızlar, aynı gazeteler, aynı kafalar. Adım gibi eminim hayatında bu adamı bir kez bile dinlemeyen tipler bir anda uzman kesilir. Gerçekten şu düşmanca kan sevdası sıktı artık. Öyle yaa Hrant Dink'i millete böyle yansıttılar ve öldürtüler öylemi örneğe bak hizaya gel 16 yaşındaki katilin söylediği sözler bunlar "okudum kızdım gittim vurdum......" peeehhhh ne kolay iş bizde inandık tabi.. öyle bir konuşuyorsun ki duyanda herkesin adamcağızı hedef gösterdiğini sanacak amma kara firarcısın ha yüzdeye dökülürse iş medyada savunanlar eleştirenlerden daha fazla... Eee ne olcak şimdi o zaman bu adam yaşayacak Ayrıca bende dünyaya senin gibi bakmıyorum bak ben ne kadar rahatım sense çok sinirlisin biraz sakinleş,politikaya yaptığım tavsiyeleri sanada yapmak zorunda kalmayayım.. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Ülkemizde gericiliğin elli yıllık saldırma taktikleride ortada. Bir adam hoşlarına gitmeyen bir şey söyledimi. Meslek hayatından, özel hayatına kadar iftiralar başlar. Sözleri söyledikleri çarpıtılır. Taki o adam ya ölene, yada ülkeyi terkedene kadar. Sonra o adam Aziz Nesin gibi yakılmaya çalışılınca aynı ağızlar "aa kesin komplodur, kınıyoruz" der. Hrant Dink gibi öldürülünce aynı ağızlar "kesin dış parmak vardır" der. Danıştay üyeleri gibi öldürülünce aynı ağızlar "kesin şunları işi" diyerek hiç üstüne alınmazlar. Öyle ya zaten. Hrant Dink'İn öldürülmesinde bu ülkenin mahkemelerinin bilirkişilerinin suçsuzdur kararı verdiği yazıları için suçludur, türk düşmanıdır, türklüğe hakaret etmiştir diyenler, mahkeme kapılarından şov yapanların falan hiç suçu yok. Tek yaptıkları var olan bir yasayı uyguladığı için danıştay üyelerinin resimlerini sür manşetten yayınlayıp, altında özel bilgileri, ev iş adreslerini verenlerin o üyelere yapılan silahlı saldırıda hiç suçu yok. yaz bir kurtlar vadisi menşeili komplo teorisi. At suçuda "dış mihrak" lara oldu bitti. Fazıl Say çıkıyor bir açıklama yapıyor. Ertesi gün bazı gazetelerde haberler "işte fazıl say'ın kirli geçmişi" zaten Afganistan işgali içinde şöyle demişti vs. not: beni sinirlendirecek kadar ciddi bir görüş görmedim henüz. Artı burası bir mynet chat kanalı falanda değilki böyle "sakinleş" vs tarzı argümanlarla tartışılsın. Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Dünyaya aynı şekilde bakmadığımız gibi olaylarıda çok farklı yorumluyoruz,bana sorarsan Hrant Dink'i burda bakıp koruyan ve konuşturan kimse ona kurşunu sıkanda aynı kişidir.. Sivasta Aziz Nesin ve arkadaşlarını oraya toplayıp müslüman bir ülkede gündem değiştirecek konuşmlar yaptırtan kimse o oteli ateşe verende aynı kişidir.. Danıştay üyelerine kurşun sıkan kimse bu ülkede şeriat tantanasını çıkart kişide aynı kişidir.. Fazıl Say olayının bunlarla hiç bir ilgisi yoktur.....Nedenini zaten açıklamıştım.. Söyleyeceğimi söyledim her sözümün her kelimesinin arkasındayım... Konular üzerinde uzun tartışmalara girmeyi sevmiyorum çünkü aynı şeyleri tekrarlamak hoşuma gitmiyor,siz devam edin ilgimi çeken bir yazı ilave edilirse katılırım.. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 İnsanların bir televizyon dizisi üzerinden dünyaya bakmaları ne garip şey. Bir adam çıkmış Hrant Dink'i vurmuş. cinayetin ardından, polislerden emniyet müdürlerine, şu an başkanı milletvekili olan bir partiden bilmem kaç derneğe kadar ilişkiler gözümüzün içine sokulmuş. Komplodur, dış mihrakların işidir. "Müslüman bir ülkede gündem değiştirecek konuşmalar yaptırmış" şimdi sorsan Sivasta aziz nesin'İn yaptığı konuşma hakkında en ufak bir fikrin var mı diye yoktur. Ancak bakar googla bulursa bir şey yazar. Orada ölen sanatçılarda gündem değiştirecek konuşmalar yapıyormuş. Sorsan neymiş o konuşmalar, ne konuşma yapmışlar? Camilerde günler öncesinden "kafir aziz nesin sivasa gelecek, sessizmi kalacaksınız ey cemati müslimin" diye vaazlar verenler, otel cayır cayır yanarken belediye hoparlöründen "gazanız mübarek olsun" diye bağıran refah partili belediye başkanı. Otele ateşe verenlerin en önünde yakalanan refah partili ilçe yöneticisi falan hikaye. dış mihraklardır. Artık kimse yemiyor bunları. Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 İnsanların bir televizyon dizisi üzerinden dünyaya bakmaları ne garip şey. Bir adam çıkmış Hrant Dink'i vurmuş. cinayetin ardından, polislerden emniyet müdürlerine, şu an başkanı milletvekili olan bir partiden bilmem kaç derneğe kadar ilişkiler gözümüzün içine sokulmuş. Komplodur, dış mihrakların işidir. "Müslüman bir ülkede gündem değiştirecek konuşmalar yaptırmış" şimdi sorsan Sivasta aziz nesin'İn yaptığı konuşma hakkında en ufak bir fikrin var mı diye yoktur. Ancak bakar googla bulursa bir şey yazar. Orada ölen sanatçılarda gündem değiştirecek konuşmalar yapıyormuş. Sorsan neymiş o konuşmalar, ne konuşma yapmışlar? Camilerde günler öncesinden "kafir aziz nesin sivasa gelecek, sessizmi kalacaksınız ey cemati müslimin" diye vaazlar verenler, otel cayır cayır yanarken belediye hoparlöründen "gazanız mübarek olsun" diye bağıran refah partili belediye başkanı. Otele ateşe verenlerin en önünde yakalanan refah partili ilçe yöneticisi falan hikaye. dış mihraklardır. Artık kimse yemiyor bunları. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 tam mynet tarzına geldik işte. Aziz Nesin'in sivasta yaptığı konuşmanın tam metni ; Hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunarım. Mahdum Kuli adında bir Azeri yazar var. Onun 100. doğum ya da ölüm yıldönümünde bir jübile yapılıyor Bakü?de. Nazım Hikmet?i de çağırıyorlar elbette. O toplantıya gidiyor. Ama Mahdum Kuli hakkında hiçbir bilgisi yok. Toplantıdan önce, resmi toplantıdan önce çağrılı yazarlar kendi aralarında konuşurlarken Nazım sık sık Mahdum Kuli hakkında bilgiler edinmeye çalışıyor. Ve her konuşmacıdan en canalıcı noktaları saptıyor. Ve ilk konuşmacı kendisi olduğu için orada öğrendiği Mahdum Kuli hakkında bilgileri dinleyicilere anlatıyor. Fakat dinleyicilerden Mahdum Kuli hakkında en canalıcı noktaları öğrendiği için, onları söylüyor. Zaten daha önceden başka bilgisi yok. Öbür konuşmacılara aşağı yukarı önemli söyleyecek bir şeyler kalmıyor böylece. Yalnız yanlış bir şey yapıyor. Türkçe?de ?Mahdum? adı olmadığı için, Mahdum yani ?oğul? adı olmadığı için, konuşmasında Mahmut Kuli diyor. Ve Mahmut Kuli?nin, dünyada olmayan Mahmut Kuli?nin hayatını anlatmış oluyor. Şimdi ben, Pir Sultan Abdal için buraya konuşmaya gelirken aynı durumda idim. Elbette Pir Sultan Abdal?ı genel olarak, bir aydın olarak biliyorum tabii, ama bu konuşmaya hazırlıklı gelmem gerekirdi. Ben programı da bilmiyordum doğrusu. Onun için başka çarem yoktu, kitap aramaya kalktım. Tam buraya geleceğim gün, havaalanında, sağa sola bakarken kitap yerine daha değerli olan Asım Bezirci ile karşılaştım. Aman dedim, bana bir Pir Sultan Abdal kitabı; hemen çantasından çıkardı, kendi kitabını bana verdi. Ben de Nazım gibi, yalnız tabii ?Mahmut Kuli? demek koşuluyla Pir Sultan Abdal hakkında onun kitabından öğrendiğimi kendi eski bilgilerime dayanarak sizlere aktarmak istiyorum. Önce Pir Sultan Abdal, bu Abdal adı nereden geliyor? Kitapta yazılı değil, ama ben de henüz bilmiyorum. Etimolojik olarak ?Abdal? sözü gezgin dervişlere verilen bir ad, ama çok aptal var, bizim öbür aptallar gibi değil, yüzde 60 aptallar gibi değil? 14 yaşımdaydım. Babam beni Cafer Ağa, Kadıköy?deki Cafer Ağa camisine götürürdü. Bir Cuma günü, demek 14 yaşımda olduğuma göre 64 yıl önce orada imam, hutbeden sonra vaaz ederken, bu abdal konusuna değindi. Onun yorumuna göre, ki ben bugün katılmıyorum ama bir yorumdur. Bimiyorum siz ne düşünüyorsunuz bu abdal sözü için, etimolojik anlamda nereden geldiği konusunda. ?abdal? dedi ?Ab-ü Dil?dir; Ab-ü Dil, gönlü su gibi akan anlamına gelir. Oradan doğmuştur, oradan yayılmıştır. Bu sözcük ya da deyim? demişti. Ben hala ona da inanamıyorum. Gönlü su gibi akan Ab-ü Dil?den abdal olduğu lafına inanmıyorum. Tıpkı şey gibi; bu bizim maydanoz midenovdan gelir, pırasa pürhasadan gelir gibi kaynakları hep Arapça?ya, Farsça?ya bağlamaktan gelen bir yorumdu. Ama böyle; bugün de ben henüz bilmiyorum, tabii içinizde bilenler vardır, niçin bu abdal sözü giriyor, ?ab-ü dil? doğru mudur, değil midir bilemiyorum, ama doğruluğuna pek inanmıyorum. Bana göre Pir Sultan Abdal?ın iki büyük özelliği var. Asım?ın kitabında 4 ağırlık gösteriliyor. Ama en önemli ağırlığı propagandacı olması, ki Asım buna katılmıyor, ama bana göre bir propagandacı. Ve iyi bir şairin ve iyi bir yazarın başlıca özelliği bulunduğu toplumun ve koşulların propagandasını, ilerici propagandasını yapmasıdır. Ancak bu propagandayı nasıl yaparsa iyi bir şair olabilir. Sanat va estetik değeri ağır basan propaganda olursa; yoksa alt propaganda olursa o kupkuru bir şair demektir. Propaganda şairidir, çünkü Türkiye İşçi Partisi bile kuruluşundan sonraki ilk Meclis?e 15 miletvekili gönderdiği zamanki toplantılarında, ev toplantılarında, özel toplantılarında, özel toplantılarında bile ?gelin dostlar bir olalım ve tevekketül Taala Allah? diye sonu, dörtlüklerin sonu böyle biten şiirini okurlardı. Demek ki 400 yıl propagandası sürebiliyor ve ona yeni bir yöntem getirmişler. Ama nasıl Allaha, şu koşullarla gelin dostlar bir olalım; efendim, kılıç çalalım filan o koşulda ne olursa olsun, yani sen eşeğini iyi bir yere bağla da sonra Allaha güven. O anlamda bir tevekkül. Propaganda birinci şeyi bence vasfı propaganda, bugün o propagandadan bize kalan ya da kalması gereken Alevilik propagandası değil, sanat değeri olan propagandadır. Öyle olması gerekir. İkinci büyük yanı kavga şairi olmasıdır. Ki, bu kavga şairi sürmüştür. Kavgalı, kavgacılığı sürmüştür, kendi ölümünden sonrada bugüne kadar sürmüştür. Kötüye karşı savaşım vermektir. Ve köylü başkaldırılarında, Türkiye?de köylü başkaldırılarında çok büyük etken olmuştur bu kavgacı şair. Pir Sultan Abdal?ın bir özelliği, birçok Pir Sultan Abdallar olması. Asım?ın kitabında 4-5 tane filan gösteriliyor. Bana kalırsa, nereden seziniyorum, çünkü bu kavgacılığı ve propagandasının sürmesi birçok Pir Sultan Abdalların yaşamış olduğunu gösteriyor. Ölümünden sonra da, ölümünden önce de. Ve lejander bir kahraman oluyor böylece. Yani halkın asıl malı olmak, özellikle o dönemde, 15-16. yüzyıllardaki bu anonim şairlerde güç buradan geliyor. Halk onu özümsüyor, halkın içinde eriyor ve birçok şairler çıkıyor. Aynı adı taşıyan, bu şu demektir. Aynı felsefi doğrultuda yazan şairler, oraya herhangi bir şair alınmaz, örneğin Nasrettin Hoca, söylememiş, yazmamış bile olsa, o doğrultuda o felsefe doğrultusunda -ki fıkralar girebilir bana göre- Pir Sultan şiirleri de bizzat tarihsel Pir Sultan?ın asılan Pir Sultan?ın şiirleri olamaz, onlardan fazla ek olarak da o doğrultuda, o felsefi doğrultuda, o inançta yazmış şairlerin şiirlerinden oluşur gibi geliyor. Bugün propagandası Alevilik üzerine, fakat bu Alevilik üzerine olan propaganda aslında bir araç olarak kullanmış bunu, yine benim yorumum. Aleviler doğru söyler Aslında insancıllığın propagandasını yapmış ve Alevilik ile hoşgörülük bu nedenle birleşmiş. Aleviğin Türkiye?de ve sürekli olarak hoşgörüyle ortaya çıkarmasının nedeni bana göre muhalefette olmuş olmasıdır. Çünkü muhalefetin şirketlerde olduğu gibi daima yüzde 50?den fazla şansı vardır. Yüzde 51, yüzde 52?dir. Türkiye de hiç bir zaman Aleviler iktidar olmamışlardır. Acaba iktidar olsalardı ne olurdu. Bu bir kuşkudur bende. Çünkü iş iktidarda olmayınca hep muhalefette kalıyor. Şirketlerde olduğu gibi yüzde 51 onda. Onun için muhalefette olan hep doğruyu, kendine göre hep doğruyu söylemişlerdir, hoşgörüde yanılmışlardır. İktidar olarak iktidar vermek zorundadır. Verebildiği ölçüde. Ama Aleviler hep muhalefette kaldıkları için hep istemişlerdir, isteyen daha çok haklıdır. En az yüzde 51 hak sahibi olmuşlardır. Tıpkı şirketlerde olduğu gibi bana göre. Aslında konu kaynağı, Aleviliğin kaynağı beni doğrusu hiç ilgilendirmiyor. Size aykırı gelebilir bu düşünce, ama ne yapayım ki böyle, ben Ali ile Muaviye arasındaki 1000 yıl önceki çekişmenin bugün hala sürmesini hiç anlayamıyorum? Biz ilkokulda iken, Darüşşafaka da okudum. 4. sınıfta Siyer-i Nebi ya da Siyer-i Enbiya denilen bir ders vardı. Din dersi vardı. Aslında din dersi değil de peygamberler tarihi Siyer-i Nebi; Peygamber Nebi, Muhammed Peygamber?in hayatı. Siyer-i Enbiya peygamberler tarihi. Orada bu Muaviye ve Ali çatışması bize çok uzun ders olarak anlatılmıştı, öğretilmişti. Ve bu dersi veren hoca tabii, Muaviye?yi haklı bulmuyordu, kendisi Alevi de değildi. Zaten Muaviye?yi haklı bulan Türkiye?de Sünniler arasında pek yoktur. Orada bağnaz, o zamanki bağnaz Alevilerin helalarını Muaviye adına benziyor diye maviye boyattıklarını söylemişti. Çok ilginç bir saptamadır bu. Yani helasının duvarını maviye boyarsa hiçbir ilişkisi yok Muaviye?ye hakaret etmiş olacak. İş bu noktaya kadar gelmiştir ve devam ediyor. Kahramanmaraş Olayları?nda bunu gördük, can almaya kadar bu düşmanlık varabiliyor. Benim çocuklarımdan, vakıf çocuklarımdan bir tanesi, bir kız, Akşehirli bir kız, öğretmen okulunu bitirdi. Sevdiği erkek Alevi. Çok büyük bir olay oldu Akşehir?de, bir Alevi delikanlıyı bir kızın sevmesi. Bir Sünni kızın sevmesi. Oysa o delikanlı ne Aleviliği biliyordu ne de gerçek Aleviydi. O Sünni denilen kız da ne Sünniydi ne de Sünniliği biliyordu. İki tane Türk insanıydı. Türkiyeli iki insandı. Ve bu, büyük şeylere birçok yerlerde varmıştır, cinayetlere kadar, ama o tatlıya bağlandı, aileler dargın kalmak koşulu ile onlar evlendiler ve üç tane çocukları oldu. Bu bende çok büyük bir izlenim bıraktı. Bu olay etkilemiştir beni. Bu şey hakkında, bu düşmanlık hakkında, doğrusu beni 12 imam da, bu size aykırı gelebilir, bağışlayın beni lütfen çünkü çoğunuz sanıyorum ki Alevisiniz ve benim de bütün inanmış insanlara saygım olduğu gibi Alevilere biraz daha çoktur saygım, neden söyleyim? ÖNEM VERİYORUM Çünkü? Hangi tarihsel neden olursa olsun en çok hoşgörüye dayanan bir inançtır. Ama dinsel inançlara karşı ve dinsiz bir insan olarak? Bu anlamda, Aleviliği tutmuyorum. İnsancıl yanını ve hoşgörü yanını tutuyorum. Ona çok değer ve önem veriyorum. Şii?likle ben onu da anımsıyorum ve muharemlerde 10 Muharrrem mi öyle bir şeydir, matem günündeki Şii?likle kaynak olarak Aleviliğin yakınlığı elbette vardır, hatta şöyle diyebilirim. Yanlış da olabilir, ama böyle yanlış bir düşünce var kafamda; Alevilik, Şii?liğin Türkiye?leşmesidir. Türkiye?leşmesidir, çünkü aslında bizim Türkiye Müslümanları, Arap Müslümanlarına benzemiyorlar. Türkiye Müslümanlığı başka bir çizgiye sokmuştur genelde, bunu anlamak için ?Cami-ül Eser??in içine girmek bile yetiyor, ben ?Cami-ül Eser??e birkaç kez girdim. Medreselerini de gezdim, gördüm. Örneğin caminin içerisinde, o büyük caminin içerisinde çocuklar koşmaca oynarlar ve entarili Arap yerde yatmıştır, uyuyordu, horlaya horlaya ve entarisi açılmıştır. Cinsel organı şişe şişe kabarmaktadır, onu ben gözümle gördüm. Türkiye?de camide böyle birşey olmaz, ister Sünni olsun ister başka şeyden olsun. Yani Türkiye İslamlığı Türkiyeleşmiştir, Alevilik de bana göre Şii?liğin Türkiyeleştirilmişidir. Türkleştirmek demek istemiyorum, çünkü Türk olmayan Aleviler de vardır, Kürt Aleviler vardır ama, Türkiyeleştirmiştir ve insancıllığı da buradan geliyor zannediyorum. Bir de başka birşey var, tabii ırk etkisini öne almayan bir insanım bildiğiniz gibi, ama en öz Türklerdir onlar; nereden anlıyoruz, çünkü gelenekleri, Türk gelenekleri, hala sürmektedir, gelenek ve görenekleri onlarda sürmektedir. Aleviliği yorumlamak Oysa Türkiye çok karışmış bir ülkedir. Çok iyi karışmış ayrıca ama, Aleviler o kadar, onlar kadar karışmamışlardır bulundukları daha çok toprak insanları oldukları için. Yani örneğin Bektaşiler gibi şehirleşmemiş, daha çok köy insanlarına dayandığı için daha gelenekleri ile Türklüğü sürdürmüş insanlar olarak görüyorum onları. Şimdi bugün Aleviliği nasıl yorumlamak gerekir. Ben düşüncemi söyleyeceğim. Önce Musa idi galiba bu saz çalan arkadaşımız, bu kohmirem kohmirem diyen Sabir?in yine Azerbeycanlı Sabir?in şiirini okudu, aslında korhiyir, kohmirim filan yalan?Hem de adam akıllı korhiyir, çünkü şurdan belli, Sabir?in şiirini bozdu, ?Nerede yobaz görirem korhirem?. Öyle değil ki ?Harda Müselman görirem korhirem?. Korktu Müslüman görmekten korkmaktan? Hatta bütün dillerde atasözü haline gelmiş bir deyim vardır. ?Kork Allah?tan korkmayandan? derler. Onun için Allah?tan korkmayan biri başa geldiği zaman ondan Türk Halkı korkar. O deminki Sebir?de de şiirini okuyan, şiiri okunan Sabir de Şia mezhebinden. Ben bizim din ateşleriyle konuştuğum ve tartıştığım zaman bana sık sık Aleviğin mezhep olmadığını söylüyorlar. Doğru, Alevilik mezhep değildir. Ama bir tarikat mıdır, bilmiyorum, siz daha iyi biliyorsunuz. Elbette, ne olduğunu doğrusu Aleviliğin; önemli, değerli bir şey olduğunu biliyorum. Ama tarikat desem tarikat değil, çünkü bir şeyhten şeyhe geçmiyor, Bektaşilik gibi bir ruhsat alınarak yeni bir şeyh olmuyor, efendim, haa, mertebe o filan böyle şeyler, yani biraz somut olarak fiilen var, olan, ama adı mezhep olmayan, tarikat olmayan bir şeydir. Ve daha çok tabii, Aleviler daha çok Türkiye?ye özgü bir durumdur. Mertebe derseniz deyin, ama adı bence adı pek konmamış gibi yanlış şeyler söyleyebilirim. Ama mezhep olmadığına, tarikat olmadığına göre, bünyesi bakımından olamadığına göre bir ad bulunması gerekir. Mertebe uygunsa mertebe denilebilir. Ama mertebe cumhurbaşkanlığı da mertebe, Alevi değil, ama onun için onlar başka bir şey vardır ya da vardı, belki ben bilmiyorum. Bugün nasıl yorumlanmalıdır. Ben genelde 400 yıl önce ne olursa olsun, en doğru sözler olsun, bugün aynen onların yürürlükte kalmasından yana değilim. 700 yıl önce, 750 yıl önceki Mevlana da öyle, tabii bunların içinde ölümsüz değerde sözler elbette vardır. Ama o felsefe bütünüyle bugüne ait uygulanamaz ve o yüzden ben Müslüman değilim, yoksa Kuran?da da güzel sözler var. 1300-1400 yıl önceki sözlerin, kimin sözü olursa olsun, eskiyeceğine inanmıyorum. Eskimiştir. Bugün Pir Sultan?ı yaşatmak, ondaki gerçeklerin çağcıllaştırılma, bugünkü çağa uyar hale getirebilsek, o zaman ondaki nedir onlar, insancılık başta olmak üzere bir de haksızlıga karşı ayaklanmak ya da karşı gelmek yoluyla olabilir. Bunu sazda, sözde, şiirde yeni Pir Sultan Abdallar, çağcıl Pir Sultan Abdallar, yeni demelerle yeni deyişlerle ortaya koyabilirler ancak. Aynen tekrarında bilimsel yararlar vardır, tarihsel yararlar vardır. Ama bugünün koşullarına hepsi uymaz, uyamaz zaten. Bu mümkün değildir nokta. Değişime aykırı bir olaydır. Onda değişmeyen özleri bulup onları sürdürmek gerekir. Şimdi çok aykırı gelecek size, zannediyorum ki aykırı gelecek, ben saza da karşı bir insanım. Bu saz böyle devam ettikçe Türk milleti bir adım ileri gidemez. Yunus zamanında bu saz böyle çalınıyordu, 770 yıl önce Pir Sultan Abdal zamanında da böyle çalınıyordu, bugün de böyle çalınıyor. Bu sazı alıp da Pir Sultan Abdal?ın demeleriyle bunu çalarsak bu olmaz; hiçbir ilerleme olmamış demektir. Türkiye bir adım ileri gitmemiş demektir. Sazda bir hamle, bir atılım, bir modernlik, bir çağcıllık yaratırsak şiirlerinde ve şarkılarında türkülerinde yaratabilirsek bunu başarabiliriz. Bu çok güç bir iştir. Ama bu çok güç işin altından kalkmak zorunda Türkiye. Kalkamıyor bugün kadar. Almanya?ya giden, Avrupa?ya giden delikanlıları görüyorum, hepsinin elinde bir siyah torba içinde saz. Düşünün ki bu saz hiçbir öğretim görmeden kendiliğinden öğreniliyor. Olabilir mi böyle bir şey? Haa sazda yenilik yapanlar yok mu? Bir kaç tane yenilik yapanlar var. Bunları tanıdık, yaşadık bunlarla. İşte o yenilikleri ya da başka yenilikleri getirmesek saza, bu saz kendimizin kendi ayak bağımız olacaktır gibi geliyor bana. Hiç çağcıl bir olay değildir bu. Tıpkı cami mimarisinde Süleyman, Mimar Sinan?ı taklit ederek onun yaptığı camiler gibi cami yapmaya benzer. Kocatepe Camii böyle bir örnektir. Bir zaman sonra bu camiler bir anıtsal ören olarak kalsa, yani cami kalmasa da diyelim ki 1000 yıl sonra 3000 yılında bunlar yerin altında kalsa, arkeologlar orayı kazıyıp çıkarsalar, bakacaklar bu ne camisi, Ankara?da Kocatepe Camisi. Allah Allah, bu cami diyecekler ki yahu Kanuni Sultan Süleyman?ın yaptığı caminin kötü bir kopyası, hiç Türkler ilerlememiş mi, bunu soracaklar, sazda da böyle Türküde de böyle, şiirde de böyle, biz nereye geldik, işte o zaman Pir Sultan ve onun gibi bunlar toplumsal ve lejander kahramanlardır, onun yoluna bağlı kalmış oluruz. Yoksa aynen yineleyerek değil. Aynen yinelemenin yeri tarihtir. Tarih dersidir, tarih bilgisidir. Bu atılımı yapmamız yine onlara dayanarak olabilir. Pir Sultan?ın gerçek değerini vererek. Örneğin etkinlik 4. ?süymüş galiba, burada görüyorum, 400 yıllık Pir Sultan?ın 4. kutlama töreni olabiliyor. Türkiye?de ağır siyasi baskılardan dolayı Pir Sultan Abdal Derneği?nin Başkanı?nı kutluyorum, candan çok güzel bir çok değerli bir konuşma yaptı, Sayın Vali?mizi de kutluyorum. Ondan ben Vali?yi kutlamaya alışık değilim, ama bu Vali?yi elbette kutlayacağım böyle bir Vali?yi?İşte benim kısaca Pir Sultan Abdal hakkında söyleyeceklerim bunlardır. Özet olarak tekrarlamak istediğim şu: Pir Sultan Abdal bir kişi değildir, Türk Halkı?nın büyük çoğunluğudur. O nereden belli, çünkü bir çok Pir Sultan Abdallar vardır, onu benimsemişlerdir, onun felsefesi doğrultusunda yazmışlardır şairler. Onlar hepsi, tıpkı bu şeylere benzer; market, mahalle bakallarını nasıl kaldırırsa bir tane Pir Sultan Abdal çıkar öbürlerinin aynı yolda olanlarının adını siler. İşte bizim tarihimizde çok var. Özellikle halk şairlerinde pek çok var. İkincisi de Pir Sultan felsefesinin doğrultusunda yenilikler ve atılımlar yapmak zorundayız. Yoksa biz gene biz oluruz, yüzde 60 mı yüzde 90 mı aptal oluruz belli olmaz. Sağolun teşekkür ederim? Şimdi bana burada peygamber hakkında ne söylemiş ağıza alınmayacak göster. Ondan sonra delikanlılık edebiyatı yaparsın. Mesela söylediğinin arkasında durarak. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Sivastaki konuşmasınıda geçtim. Göstereceksin Aziz Nesin hangi yazısında peygamber hakkınd ağıza alınmayacak şeyler söylemiş. Hangi kitabında, hangi makalesinde, hangi konuşmasında. Göstereceksin. Madem takip ettin madem biliyorsun. Arkadaşlar belki bilmeyen vardır. Bu iddianın orijini nedir biliyor musunuz ? Yani Aziz Nesin'in peygamberimize hakaret ettiği eşleri hakkında kötü konuştuğu iddiası. Sivas Katliamından 15 gün önce şeriatçıların dağıttıkları bir bildiri. İnsanları katliama davet eden bu bildiridir bu iddianın orijinidir. Aziz Nesin'in ise böyle bir ne konuşması, ne kitabı, ne yazısı vardır. işte bu : ydınlık gazetesi denilen bir ********, mel'un Rüşdi'nin figüranlığına soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü ****** Aziz Nesin, aynı şekilde, Kur'an'ın korunmuşluğuna dil uzatmış, Hazret-i Peygamber (S.A.V.)'in aile hayatını (hâşâ) ********** ortamına benzetmiş ve ümmetin anaları olan hanımlarına (hâşâ) ******* deme cür'etinde bulunmuştur. (...) "Salman Rüşdi ******** Müslümanlar'ın çok az olduğu kâfir bir ülkede korkudan sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli ****** Aziz Nesin *******, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar'la alay edercesine gezebilmek-tedir. (...) Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslâmın Peygamberi'ni ve kitab'ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür Kimin hangi ağızlar konuştuğu ortadadır. Sivasta insanları yakarak katledenlerin yalanları ve iftiralarını yineleyip birde delikanlı edebiyatı yapmak. Ne diyelim yakışır. Aziz Nesin hangi kitabında, hangi yazısında, hangi makalesinde peygamberimiz veya eşleri hakkında ağıza alınmayacak şeyler söylemiş. Bunu iddia eden önce arkasında duracak sonra delikanlı edebiyatı yapacak. Şeriatçı katillerin insanları katliama sevketmek için ortaya attıkları yalanları alıp birde "ben o günde okuyordum bunları" demek. Pes. Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Arkadaş bütün gooleyi taramış ne bulmuşsa buraya kopy paste etmiş hadi biraz daha..benim kast ettiğimide bulacaksın aslında çokta kolayda ama..... Dur ipucu vereyim şeytan ayetleri kitabını gönüllü olarak tercüme ettirmişti ya hani.... Az önce burada yazdığım bir ileti yüzünden kim olduğu hakkında en ufak bir bilgim olmayan birinden uyarı geldi bana şimdi baktım co adminmiş... Ne diyelim hayırlı olsun Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Sivasta Aziz Nesin ve arkadaşlarını oraya toplayıp müslüman bir ülkede gündem değiştirecek konuşmlar yaptırtan kimse o buyur arkadaşım konuşmanın tam metni göster bakalım neresi diye sorarız. Bir şey çıkmaz. Delikanlılık edebiyatı yapmak kolaydır. Ama iş söylediğinin arkasında durmaya geldimi o zor oluyor anladığım kadarıyla. "Benim terbiyem el vermez adamın Peygamberle ilgili yaptığı konuşmaları senin terbiyen el veriyorsa ve biliyorsan yaz hadi.. Ama ben bunları bugün değil ogün takip ediyordum bay herşeyi bilen...." der buyur deriz. Hangi yazısı, makalesi, konuşmasında peygamberle ilgili "terbiyenin" el vermeyeceği şeyler söylemiş buyur deriz. Yine söylediğinin arkasında durmak zor olur. Bir söylediğininde arkasında durabilsen taktir edicem. Şeytan Ayetleri'nin Yazarı Aziz Nesin midir ? Aziz Nesin laik bir ülkede ateist bir kitabın yasaklanamıyacağını söyleyerek kitabı çevirmiş ve değerlendirmiştir. Ateist bir yazar hakkında ölüm fetvası vermek normal bir şeymide bu fetvaya kitabı yasaklayarak destek verilsin. Bu forumda onlarca ateist arkadaşımız var. Ki Salman Ruşdi'nin söylediklerinin çok ötesinde şeyler söylüyorlar. Onlar içidne böyle mi düşünüyorsun ? Artı kitap var olduğunu kimsenin inkar etmediği "şeytan ayetleri" olayının irdelemesidir. O na ateist gözle bakıştır. Peygambere yönelik ağıza alınmayacak hakaretler falanda yoktur. Suheda arkadaşımızın Aziz Nesin hakkında bildikleri, sivasta insanları katleden şeriatçı katillerin bildirilerinde yazdıklarından ibaret gibi görünüyor. Argümanlarıda öyle. Aziz Nesin islamla ilgili söylediği ve yazdığı tek karşı şey "Allah'a inanmadığını" söylemektir. Bu arkadaşımızın iddia ettiklerinin orijini : Aydınlık gazetesi denilen bir *********, mel'un Rüşdi'nin figüranlığına soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü ****** Aziz Nesin, aynı şekilde, Kur'an'ın korunmuşluğuna dil uzatmış, Hazret-i Peygamber (S.A.V.)'in aile hayatını (hâşâ) ************* benzetmiş ve ümmetin anaları olan hanımlarına (hâşâ) ****** deme cür'etinde bulunmuştur. (...) "Salman Rüşdi ******* Müslümanlar'ın çok az olduğu kâfir bir ülkede korkudan sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli ****** Aziz Nesin *******, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar'la alay edercesine gezebilmek-tedir. (...) Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslâmın Peygamberi'ni ve kitab'ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür yukarıda sivasta insanları katliama çağıran şeriatçı katillerin bildirilerinde yazanlardır. Konu hakkında bilgisi ve dayanakları bu kadardır. Meseleye nasıl baktığınıda göstermektedir bu. Ve nereden baktığını. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Şeytan Ayetleri vakası : Şeytan Hz Muhammed'in kulağına cebrail kisvesinde bazı ayetler fısıldamıştır. Hz Muhammed'de bir mecliste bu ayetleri zikretmiştir. Daha sonra Allah kendisine ayetleri fısıldayanın cebrail değil şeytan olduğunu söylemiştir. Kuranda şeytan ayetleri vakasıyla ilgili ayette vardır ; şeytan ayetleri vakasıyla ilgili ayetler "ey muhammed! seni, sana vahyettigimizden uzaklastirip daha baskasini ileri sürerek bize iftira etmeye sürüklüyorlardi nerdeyse. o zaman seni dost bulacaklardi. eger seni pekistirmis olmasaydik andolsun ki onlara egilim gösteriyordun, az kalsin. o zaman sana yasami da, ölümü de kat kat azab biçiminde artirirdik. sonra da bize karsi bir yardimci bulamazdin" isra suresi. "(Ey Muhammed!) Senden önce hiçbir peygamber yoktur ki, şeytan onun okudukları arasına, bir şeyler katıp bırakmasın. TAllah, şeytanın bıraktığını bozar, kendi ayetlerini güçlendirir. Allah bilendir, hikmetlidir." (Hacc suresi, ayet:52) Bu olaya daha sonra müslümanlar tarafından "şeytan ayetleri" adı verilmiştir. Salman Ruşdi bu ayetlerin halen Kuran'da yer aldığını iddia etmektedir. İddia ve olay bundan ibarettir. Aziz Nesin ne Allah'a ne şeytana inanmaz. Onun için hiçbir ayetin birbirinden farkı yoktur. Söz konusu kitaptada peygambere yönelik ağıza alınmayacak hakaretler, küfürler falan yoktur. önce bilip sonra konuşmak ise çok büyük bir meziyet değildir. Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2007 buyur arkadaşım konuşmanın tam metni göster bakalım neresi diye sorarız. Bir şey çıkmaz. Delikanlılık edebiyatı yapmak kolaydır. Ama iş söylediğinin arkasında durmaya geldimi o zor oluyor anladığım kadarıyla. "Benim terbiyem el vermez adamın Peygamberle ilgili yaptığı konuşmaları senin terbiyen el veriyorsa ve biliyorsan yaz hadi.. Ama ben bunları bugün değil ogün takip ediyordum bay herşeyi bilen...." der buyur deriz. Hangi yazısı, makalesi, konuşmasında peygamberle ilgili "terbiyenin" el vermeyeceği şeyler söylemiş buyur deriz. Yine söylediğinin arkasında durmak zor olur. Bir söylediğininde arkasında durabilsen taktir edicem. Hiç yorulma. Söyleyebilecek sözü olan zaten tartışma etiği içerisinde hareket eder. Aksi bir tavır içine istese de giremez. Ancak suheda'nın yaptığı tam bir vur-kaç taktiği. "Ya tutarsa" sevdası. İnsanın söyleyecek sözü var ise söyler, yok ise böyle sağa sola yalpalar durur. suheda eğer ki atıp tutmuyorsa, şu sorularına bir cevap "buyursun" da biz de öğrenelim. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2007 Sivasta bir katliam yasandi,hemde insanligin haysiyetini yok eden bir katliam,bu katliami kimlerin yaptigi ve kimleri katletmek istedikleri biliniyor hemde gayet acik ve net olarak biliniyor ki beyinleri örümceklenmis yiginlari MadimaK otelinin önüne gönderenler gerici yobazlardi.Yani kendi yarim din bilgilerini insanlara din diye aktarip onlari kendilerinden olmayanlara karsi kiskirtanlar.Bu böyle oldugu halde hala onlari savunan ve insanliga sahip cikanlari bilmem ne gibi adlarla adlandiran kesimler hatta güruhlar var.Aziz Nesin inanmadigini inkar etmiyor fakat inaniyorum diyipte insanlari aldatanlarin sahtekarliklarindan bahsediyordu.Cünkü bir insanin inanmamasi ile inanir görünmesi cok farklidir.Inanir görünen dinimize göre münafiktir,cünkü insanlari aldatmaktadir.Iste insanlari aldatanlar tarafindan Madimak otelinde 37 insan diri diri yakildi,poliste seyretti. Insanlikla bir parca olsun alakasi olanlar bu katliami lanetler.Insan oldugunu sananlar ise bu katliama nedenler ararlar,katledilenleri suca ortak gösterirler veya daha ileri gidip onlari suclu durumuna sokarlar. Iste insan olanlarla insan oldugunu sananlar arasindaki fark inanmadigini söyleyenle inanir gibi görünenler arasindaki fark gibidir. saygilarla Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2007 İyide bu yukarıdaki söylediklerinizi savunan kim??Neden illa birşeye başka bir şeyle emsal göstermeye çalışıyorsunuz? Biliyorsunuz değilmi buna psikolojide hatayı örtbas etme duygusu derler... Şimdi adamın biri kalkıp boyundan büyük laflar etmiş kimisi kınamış kimisi destek olmuş falan filan,kınayanlara karşı sizin göreviniz başka birini örnek gösterip bakın buda şunu bunu demişti diye savunma yapmakmı?Ki yukarıda söylenen sözlere arka çıkanın olacağınıda sanmıyorum... İçinizin rahat etmesi için isterseniz o konuyla ilgilide yorum yapayım kendinizi paralamanızla kalmayın.. Ben Başbakanın "ananıda al git" sözüne hiç kızmadım nedenmi benide birisi o şekilde tahrik etseydi aynı şekilde konuşurdum,belkide daha ağır haa neydi yanlış olan sen bu ülkeninin Başbakanlık sıfatını taşıyorsun daha dikkatli olman gerekir.. Sonra çıkıp terörist başı için söyledikleri var kesinlikle af edilir birşey değil ben o günden beridir Başbakana karşı nefret besliyorum,çünkü bu bir hata değildir bu sinirle söylenmiş bir sözde değildir,bu ciddi bir kasıttır birilerine şirin görünme çabasıdır bu resmen ülkesinin askerini beş para etmez bir çapulcuya tercih etmektir...Çünkü ağzı çok iyi laf yapan müthiş bir hatip kalkıp orda öyle bir hataya düşmesi asla afedilir birşey değil ki ben yanlışlıkla söylenmiş olduğuna inanmıyorum. Amaaa konu burda Fazıl Say denilen kişi,siz her iletinin altına mevcut başbakan için birşeyler karalayıp sonra onun için olumsuz yazı yazılmayınca millete sataşıyorsun gözlemlediğim kadarı ile sizde ciddi anlamda bir Tayip Erdoğan ve AKP rahatsızlığı oluşmuş korkunun sebebinide anlıyorum fakat endişe edilecek birşey yok biri gelir biri gider bu devran böyle.. bence sen bu hususta uzman birilerinde destek al durumun gittikçe kötüye gidiyor çünkü,yalnız destek alırken yanına sardunyamıda almayı unutma Teşekkürler suheda size katılmamak mümkün değil... Başbakanın sözleri ile ne alakası varsa! Burada başbakan yada AKP yi savunan övgüler yazan olsa ! FAzıl sayın sözleri ve başbakanın sözleri...!!!! bir bağ kuramadım dorusu... Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2007 Söylediklerinin nesini mi savunuyorum ? Hangi konuda ? Ben dünyaya sizin gibi bakmıyorum. İnsanlarla her konuda aynı fikirde olmam gerektiği gibi bir şartım yok. Aynı fikirde olmadığım insanlarada saldırmıyorum. Başka şeylerle itham etmiyorum. Bir adamın bir başka olayla ilgili söylediğini çarpıtıp başka bir olaya yamama gayretlerini, heleki bir sanatçıysa bu asla tasvip etmiyorum. Biz böylelerini görmedik mi? Gördük "böylelerini" anca o adam öldürülene kadar rahatlayamazlar. Kendileri gibi düşünmeyen adam öldürülünceye kadar ona saldırmaya, sözlerini çarpıtmaya, hedef göstermeye doyamazlar. Hrant Dink'e yapılanın aynısı şimdi Fazıl Say'a yapılıyor. Yapanlar aynı ağızlar, aynı gazeteler, aynı kafalar. Adım gibi eminim hayatında bu adamı bir kez bile dinlemeyen tipler bir anda uzman kesilir. Gerçekten şu düşmanca kan sevdası sıktı artık. Sevgili dostum İstersen yorumları birdaha oku ve öyle yaz...kim olayları çarpıtıyor? Konu fazıl say iken adam başbakanın hatalarını(ne alakası varsa)yamama gayreti içine girerken hiç söz konusu etmiyorsunuz. Oysa hrant dink olayında hiç kimse olayı kabul etmezken,cinayeti kınarken, her kesime karşı yamama gayretleriniz ap açık ortadaydı.. hrand dink ''istiklal marşı ırkçılık yapıyor, değişmelidir''-''isatnbulun en işlek semtleri ermenilere aittir, geri verilmelidir'' derken bu sözleri duymasınız...Elbette insan öldürmek insanlık değildir,bunun önlemini hükümetler almazmı?bu sözlerin ulusu rahatsız edeceğini düşünmeniz gerekmezmeydi....bu konularda hükümeti eleştirmeniz gerkmemiydi... 301.madde kaldırılsın deniyor...kaldırılsınki cinayetler çoğalsın bumu ulusu düşünmek? saygılar.. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2007 Hiç yorulma. Söyleyebilecek sözü olan zaten tartışma etiği içerisinde hareket eder. Aksi bir tavır içine istese de giremez.Ancak suheda'nın yaptığı tam bir vur-kaç taktiği. "Ya tutarsa" sevdası. İnsanın söyleyecek sözü var ise söyler, yok ise böyle sağa sola yalpalar durur. suheda eğer ki atıp tutmuyorsa, şu sorularına bir cevap "buyursun" da biz de öğrenelim. Arkadaşımızın iddia ettiklerinin kaynağını gösterdik. Aziz Nesin'in yazdıkları, yaptığı konuşmalar, kitapları, makaleleri değil. Sivas Katliamını gerçekleştirenlerin katliamdan 15 gün önce insanları katliama davet eden bildirilerindeki yalanlar ve iftiralar. Böyle bir kaynak zaten insanın olaya nereden ve ne gözle baktığını verir. gerçekten "delikanlılık" dersi vermeye kalkanlar önce yazdıklarının arkasında bir durabilse. İddia ettiklerinin arkasında durabilse. Sivasta Aziz Nesin ve arkadaşlarını oraya toplayıp müslüman bir ülkede gündem değiştirecek konuşmlar yaptırtan kimse o oteli ateşe verende aynı kişidir.. Neymiş Sivas'ta Aziz Nesin ve arkadaşlar müslüman bir ülkede gündem değiştirecek konuşmalar yapmışlar. Yazarız konuşmanın tam metnini göster bakalım bu konuşmanın neresi diye. Birşey çıkmaz. "Aziz Nesin'in peygamberimiz hakkında söylediklerini yazmaya benim terbiyem el vermiyor sen yaz" denir. Sorarız göster bakalım bir tane yazı, bir tane konuşma deriz bir şey çıkmaz. Söyleyeceğimi söyledim her sözümün her kelimesinin arkasındayım... Görüyoruz bunu gerçekten. "Bu adam şunu şunu demiştir" deyip ardından "hani nerede demiştir" sorusu gelince söyleyeceği bir şeye sahip olmamak her sözün ve kelimenin arkasında olmak oluyor sanırım. Neyse arkadaşımız, iddia ettiklerine sivas katliamının faillerinin halkı katliama çağırmak için dağıttıkları yalan ve iftira dolu bildiriden başka bir kaynak bulursa görürüz. ........................................................................... Sevgili Taylan sivas katliamı topiğinde bir şey yazmıştım. "Sivas'ta insanları yakan zihniyetin hala hiç değişmediğini görmek te ayrı bir üzüntü vesilesidir" demiştim. Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2008 BAZEN GERCEK GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDEDIR AMA GÖREMEYIZ .......................................................................... ....... iran İslam devrimi kendi Fazıl Say'larına ne yaptı? Fazıl Say ın ortaya attığı iddiaları magazinleştirip üzerini kapattık. "Milli Eğitim Bakanlığı, müzik derslerine önem vermiyor mu?" sorusunu hiç tartışmadık bile. Ve her zaman yaptığımız gibi asıl konuyla yüzleşmedik; bizim dinimiz musikiye karşı mı? Müzik haram mı? Ya da hangi müzik türü günah? İran da, İslam Devrimi olduğunda bu soruların yanıtları bulunana kadar sanatçılar çok acı çekti. Yanıtlar bulunduğunda da bu acılar sona ermedi! İşte İranlı "Fazıl Say"ların yaşadıkları. AKİRA Kurosava adını duydunuz mu? Dünyaca ünlü Japon yönetmen ve senaryo yazarı. 1954 yılı yapımı "Yedi Samuray" filmi dünya sinema klasikleri arasındadır. Anımsarsınız belki; yoksul köylüler her yıl hasat zamanı köylerini basan haydutlardan bıkmıştır. Köyün güvenliği için yaşlı bir samuray ile anlaşırlar. Ancak haydutlara karşı bir samuray ne yapabilir ki? Yaşlı Samuray Kambai, ülkenin çeşitli yerlerine dağılmış eski samuray arkadaşlarının peşine düşer. Onları tek tek bulup ikna eder. Sonunda yedi samuray, haydutlara büyük bir ders verir. Ve film mutlu sonla biter. İran ın gelmiş geçmiş en büyük Klasik Batı Müzik üstadı; besteci, maestro Ali Aleander Rahbari yi, ben Samuray Kambai ye benzetirim. 1948 Tahran doğumlu Rahbari, daha dokuz yaşında beste yapmaya başladı. Viyana ya gönderildi. Tahran Müzik Konservatuvarı na yönetici olarak atandı. Şef olarak kariyerinin başlangıcında, İran ı terk etmek zorunda kalan ilk sanatçılarından biri oldu. Çalışmalarını ülkesinden uzakta sürdürmek zorunda kaldı. Herbert von Karajan ın dikkatini çekti; Berlin Filarmoni Orkestrası nı yönetti. 1985 yılında, Çek Filarmoni Orkestrası nın daimi konuk şefi oldu. 1996 da Virtuosi di Praga nın müzik direktörlüğüne getirildi. Ve gelelim; İranlı Rahbari nin "Samuray Kambai" olmasının öyküsüne... 1997 de Amerika, Avusturya, Belçika, Fransa, Almanya, Hollanda, İspanya, İsveç ve İsviçre de yaşayan 60 İranlı müzisyeni, tek tek bulup Bregenz de toplayan Rahbari, İran Uluslararası Filarmoni Orkestrası nı kurdu. Orkestradaki tüm sanatçılar İran İslam Devrimi nden kaçanlardı. Evet, "filmimiz" başlıyor... PİYANO GİREMEZ Yıl 1979. Ferhad Fahreddini, İranlı ünlü bir piyanistti. İran milli/ulusal müziğini Klasik Batı Müziği formatına sokarak çağdaşlaştıran sanatçıların başında geliyordu. (Tıpkı Fazıl Say ın; İsmail Dede Efendi nin "Gülnihal"ı, Aşık Veysel in "Kara Toprak"ı, Nasreddin Hoca nın "Danslar"ı ve Názım Hikmet, Metin Altıok oratoryosunu yaptığı gibi...) Piyanist Ferhad Fahreddini, İran Şahı aleyhine gösterilerin yoğunlaştığı o sıcak günlerde Azerbaycan Cumhuriyeti ne gitti. Bakü Radyo Televizyonu Senfoni Orkestrası yla bir dizi konserler verdi. O günlerde İran da büyük değişim yaşandı. Şah İran dan kaçtı, Humeyni Tahran a döndü. Piyanist Fahreddini, konserlerini bitirip ülkesine dönerken yaşamının en büyük sürpriziyle karşılaştı. Pasaport kontrolü yapan İranlı görevli, Fahreddini ye sordu: "Musiki helal midir?" Fahreddini yanıt veremedi. Bilmiyordu. Güvenlik görevlileri piyanoyu İran a sokamayacaklarını söyledi! MÜZİK HARAM İslam Devrimi, İran ı değiştiriyordu. İlk yasaklanan müzik oldu. Kuran-ı Kerim de müziği haram sayan bir ayet var mıydı? Yoktu. Ama yine de Nisa 140, En am 68, Furkan 72 gibi ayetlere göndermeler yapıldı. Önyargılar ve bilgisizlik sonucu bu ayetler musikiyi yasaklamak maksadıyla farklı yorumlandı. Artık İran da müziğin her türü yasaktı; hepsi müptezeldi; haramdı. Kültür emperyalizminin de aracıydı musiki. Müzik eğitim merkezleri kapatıldı. Sanatla uğraşmak "batıl" sayıldı. Yabancı müzisyenler ülkelerine geri döndü. Kaçabilen İranlı sanatçı yurtdışına kaçtı. Kaçamayanlar müziği bıraktı. Bestekár Ali Tecvidi gibi sanatçılar müzik aletlerini sakladılar; toprağa gömdüler. Evinin bodrum katında, gece yarıları gizli gizli çalmayı sürdürenler oldu. Yakalananlar devrim bekçileri tarafından falakaya yatırıldı. Müzisyenlere artık hiç iyi gözle bakılmıyordu; "şeytan"dı onlar! Müzik, İran düğünlerinde bile yasaktı. Radyo ve televizyon programları müzik olmadan yayın yapmakta zorlanıyorlardı, ama elden ne gelirdi? Mollalar, Emevi ve Abbasi dönemlerinde, kadın şarkıcıların bulunduğu müzikli, danslı, içkili toplantıları, İslam saltanatının yıkılmasına sebep olarak gösterdi. Koskoca bir ülke müzik dinlemeden yaşayacaktı. İBRAHİM TATLISES Toplum ilk şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra el altından kaset satışı başladı. İran dan kaçıp Los Angeles a yerleşen ya da Arap ve Türk ses sanatçıların kasetleriydi bunlar. Kaçak yollardan İran a sokulan bu kasetler arasında en çok rağbet gören İbrahim Tatlıses ti. Zamanla bir yumuşama oldu. Çünkü tartışmalar başlamıştı: Müzik toptan mı yasaklanmalıydı, yoksa müziğin eğlence türü mü yasaklanmalıydı? Devrim marşlarının, askeri musikinin ve dinlendirici, ruhu güçlendirici müziğin çalınabileceği söylenmeye başlandı. Tartışmaya noktayı 1988 de Humeyni koydu: Marş okunurken kullanmak gibi genel fayda sağlayacak işler için müzik aletlerinin alımı ve satımı yapılabilirdi. Önce tambur, ut ve neye izin çıktı! Belli ölçüler içinde musiki ile uğraşmak caiz sayıldı. Ama öyle müziğin her türü de serbest değildi. İslam Devrimi ve askeri marşlar ile dinlendirici müzik olacaktı! Tahran daki büyükelçiliklerin resmi davetlerde İran geleneksel müziğini çalmalarına engel olamayan İran yönetimi, zamanla geleneksel müziğe de izin vermek zorunda kaldı. Ancak yine şart vardı; sanatçılar musikiye teknoloji sokmayacaktı! Örneğin, yaptıkları müzikte teknoloji kullandığı ortaya çıkan dönemin sanatçıları Huşenk Zarif, Hüseyin Alizade, Celil Şehnaz, Feramez Payver in şarkıları yasak kapsamındaydı. EL ÇIRPMAK YASAK Belli sınırlar dahilinde izin verilen müzik, öyle her ortamda çalınmayacaktı Bir kere öncelikle, kadın, içki ve dans olmayacaktı. Erkekler sadece erkek topluluklara çalıp söyleyebilecekti. Ancak sazlar öyle insanı kendinden geçirir gibi hızlı ve fesada sürükleyici olmayacaktı. Sözler günah içermeyecekti. Şarkıcının görünüşü/kıyafeti ve davranışları da önemliydi. Harama yöneltmeyecekti. El çırpılmayacaktı. Zamanla kadınların şarkı söylemelerine de izin verildi. Tabii sadece kadınların bulunduğu ortamda söyleyeceklerdi. Radyoda Klasik Batı Müziği nin çalınmasına da bir ara sözlü izin çıktı. Ancak yine şart vardı: Hızlı tempolu olanlar çalınmayacaktı. Erkek ya da kadın sesiyle arya söylemenin mümkünü yoktu tabii. Klasik Batı Müziği ne göreceli izin çıkmasının nedeni, marşların ancak bu müziğin enstrümanlarıyla çalınıyor olmasındandı. Bu arada müzik aletlerinin televizyonda gösterilmesine izin yoktu. Radyo ve TV de belli müziklere izin vardı ama bunların kaset yapılmasına izin yoktu! Sonra bu yasak da kalktı. İran sanat musikisinin önde gelen bazı şarkıcılarına, (örneğin M. Rıza Seceryan, Hüsemaddin Saraç, Sıddık Tarif, M. Rıza Lütfi ye) kaset yapma izni çıktı. Fakat kasetlerini satma ya da dağıtma özgürlükleri yoktu! Zamanla bu yasak da aşıldı. Ama yine de zorluklar vardı; sansür kurulundan geçmeniz gerekiyordu. Her engele rağmen kaset satışlarında patlama yaşandı. Uzatmayayım: Bugün İran da rap gibi bazı müzikler hálá yasak. Klasik Batı Müziği ise bazen yasaklanıyor bazen serbest bırakılıyor. "Samuray Kambai" Ali Rahbari ve diğer "samuraylar" kısılmış İran sesini dünyaya duyurmak için mücadeleye devam ediyor. Laİk Türkİye, kendİ Osman YaĞmurderelİ sİne ne yaptI İran İslam Devrimi müziği yasakladı; "Fazıl Say"larına izin vermedi. Peki, son 30 yılda müzik konusunda laik Türkiye ne yaptı? Osman Yağmurdereli gibi isimleri hangi koşullar ortaya çıkardı? Neden onlar hep el üstünde tutuldu? Bu kültürel yozlaşma, Türkiye nin "İranlaşma sürecini" hızlandırmıyor mu? TARİH: 6 Şubat 1953. Yer: Trabzon. Osman Gazi Yağmurdereli dünyaya geldi. Selma-Zeki çiftinin üçüncü çocuğuydu. Faik Levent, Nesime Yasemen den sonra doğmuştu. Yağmurdereliler soyadlarını Gümüşhane nin Yağmurdere İlçesi nden almışlardı. Kökleri oralıydı çünkü. Sonra Erzurum Tortul ve Trabzon a dağılmıştı aile. Baba Zeki Bey, sorgu yargıcı Ahmet Kaşif in oğluydu. Kayınpederi Salih Bey kaymakamdı. Teyzesi, Türkiye nin ilk kadın sendika başkanı Nevber Yağmurdereli idi. Ailede Eşber Yağmurdereli gibi solcular; Nazmi Bilgin gibi gazeteciler; Lemi Bilgin gibi tiyatrocular vardı. Osman Yağmurdereli nin babası Zeki Bey memurdu. Trabzon un zengin armatör ailelerinden Deteoğlu ların kızı Selma ile evlendi. Aileye içgüveysi oldu. Zeki Bey zamanla memurluğu bıraktı; Trabzon da yerel gazetesi ve matbaası olan bir işadamı oldu. Siyasete atıldı. Demokrat Parti Trabzon İl Başkanı oldu. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi gelince Zeki Bey gözaltına alındı. Yine de siyasetten kopmadı; Adalet Partisi Trabzon İl Başkanı oldu. TBMM ye 12. dönem milletvekili olarak girdi. Aynı dönemde, halasının eşi Turan Bilgin de YTP den milletvekili oldu. Osman Yağmurdereli nin çocukluğu ve gençliği siyasetin merkezi Ankara da geçti. O, müziği seçti. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ne girdi. Siyasetten kopmadı. MHP ye yakındı. Ülkücüydü. Olaylara karıştı. Osman Yağmurdereli, 1973 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü nü bitirdi ve müzik öğretmenliği yapmaya başladı. Aynı zamanda gece kulüplerinde sahneye çıktı. Yeraltı dünyasıyla o dönemde tanıştı. Dündar Kılıç, Hüseyin Cevahir, İnci Baba gibi isimler artık onun "ağabeyi" idi. Ankara gazinolarında uzun süre kalmadı. Arkadaşı şarkıcı Faruk Tınaz ın ısrarlarıyla İstanbul un yolunu tuttu. Şişli de tek odalı bir evde türkücü Kamil Sönmez ve Faruk Tınaz la yaşamaya başladı. Bir süre sonra onlara Asım Ekren de katıldı. Hepsi de eğlence dünyasında çalışıyordu. Apolitik idiler. Osman Yağmurdereli, eski kabadayı ağabeylerine İstanbul da yeni bir isim ekledi: Alaattin Çakıcı. Yeraltı dünyasının pek çok ünlü ismi, Osman Yağmurdereli yi destekledi, kolladı, onun sahne aldığı gazinolardaki masaları doldurdu. Bu ilişkileri sayesinde, gazinolarda iş yapabilen az sayıdaki insandan biri oldu. Sesinin çok güzel olmadığı, diksiyon sorunları bulunduğu, hatta sık sık detone olduğu biliniyordu. Buna rağmen sık sık televizyonda boy gösteriyordu! Yeraltı dünyası onu bir yere taşıdı ama siyasal ilişkileri yıldızını parlattı. Arkadaşı Asım Erken in, Turgut Özal ın kızı Zeynep Özal la evlenmesinin ardından o da dönemin bakanlarından Veysel Atasoy un kız kardeşi Esin Atasoy ile evlendi. Bu evliliğin çöpçatanı, Özal çiftiydi. "Baba-oğul gibi olduk" dediği Turgut Özal ın iktidarı döneminde, yaşamının en parlak günlerini yaşadı. "110 kiloluk bir adam olarak tek başıma sahneye çıkıyorum ve alkışlanıyorum. Üstelik erkek şarkıcılardan hiçbirinin almadığı yevmiyeyi alıyorum" diyordu. Arkasına ANAP ın siyasal gücünü alan Yağmurdereli, oyunculuğa adım attı. "İz Peşinde" adlı televizyon dizisinde "Komiser Esat" oldu. Oyunculuktan yapımcılığa atladı. Yağmur Ajans ı kurdu. Kerime Nadir in "Samanyolu" adlı eserini bir dizi haline getirip TRT ye sattı. ANAP gitti DYP geldi, Yağmurdereli "baba ocağına" döndü. DYP gitti MHP geldi, Yağmurdereli "gençlik ülküsüne" döndü. Sonra AKP den milletvekili oldu. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi olarak 12 Eylül 1980 askeri darbe döneminde işkence yapılmadığını savundu: "İşkence var diyen de vardı, yok diyen de var. Var diyene inanmak istiyorsun da, yok diyene neden inanmak istemiyorsun? Birisi görmüş mü? Ben oradaydım, Mehmet i aldılar, yere yatırdılar, falakadan geçirdiler, hayalarını sıktılar diyen var mı?" Osman Yağmurdereli çevresinde hep sevildi. Zeki değildi; kurnazdı. Son yıllarda yakalandığı kanser hastalığını yendi. Magazinin popülerleştirdiği Osman Yağmurdereli, gün geldi magazini eleştirmeye başladı. Ve en acıklısı: İçkisini içen, káğıt oyunları ve at yarışı gibi hobileri olan Osman Yağmurdereli, bir gün tutup, "Eşimin türbanlı olmasını isterdim" deyiverdi. Bu "kültürel yozlaşma" sizce Türkiye yi nereye götürüyor? Siz solcu avukat Eşber Yağmurdereli yi yıllarca dövüp cezaevlerinde çürütür ve şarkıcı Osman Yağmurdereli yi el üstünde tutarsanız, bu son, işte böyle kaçınılmaz olur. Arayın bakalım bulabilecek misiniz bir "Samuray Kambai"? ................................... bazen gercek gözümüzün önündedir ama göremeyiz Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2008 ........................................................................... Sevgili Taylan sivas katliamı topiğinde bir şey yazmıştım. "Sivas'ta insanları yakan zihniyetin hala hiç değişmediğini görmek te ayrı bir üzüntü vesilesidir" demiştim. ********* ******** Ama izliyorum. Biliyor ve anlıyorum. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2008 ***** ***** Bu ülkede Kürt sorunu vardir diyen,bir iktidara,Kibrista Türk askeri isgalcidir diyen bir iktidara ben takarim arkadas,isinize gelmiyorsa bu sizin bileceginiz bir seydir.Bu ülke Tayyip Erdogan'in babasinin mali degildir.5 Yildir Türkiye'yi AB-ABD güdümünde yöneten bir iktidarin birileri cikmis savunuculugunu yapiyor ve beni AKP ye takmakla sucluyorlar.AKP yi yönetenlerin bu Cumhuriyete yaptigi saldirilari,Atatürk'e söylediklerini,sagir sultan bile duymus kulaklari acilmistir ama sizler isinize öyle geldigi icin bunlari önemsemiyorsunuz.AKP 5 yildir bu ülkede dis ve ic borcu ikiye üce katlamis,sabikali ve PKK li isimleri bünyesine almis,tarikat seyhlerinden AB-ABD den aldiklariicazetlerle bu ülkeyi yönetmektedirler.Demokrasi bizim icin bir tramvaydir gibi ciddiyetten uzak söylemlerle,Ne Mutlu Türk'üm demeyi elestirmekle iktidara atanan bu adamlara ben takarim,isinize gelmiyorsa bu sizi baglar.Eger yardima ihtiyaci olan var ise onlar,AKP NIN GERCEK YÜZÜNÜ sirf kendi ideolojileri nedeniyle saklamaya ve inkar etmeye calsanlardir. ********* saygilarla Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.