Φ Muallim-i Âli Gönderi tarihi: 20 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 20 Kasım , 2007 Prof. Dr. Alparslan Özyazıcı Malûmdur ki bütün Peygamberlere, kendi zamanlarında revaçta ve gözde olan nesneler ile ilgili mu’cizeler verilmiştir. Meselâ cahiliyye asrında güzel söz söylemek ve şiir, en rağbette olan meta olduğu için, Peygamber Efendimize (asm.) o cihetten mu’cize gelmiştir. Fevkalâde beliğ olan Kur’an âyetleri inmeye başladığı vakit, şâirlerin şiirleri hükmünü kaybetmiş ve bu şâirlerden bir kısmı, imana gelmiştir. Hz. Mûsa (as.) zamanında sihir revaçta olduğundan, Mûsa’nın (as.) mu’cizesi, elindeki asâ ile sihirbazların sihirlerini yutması tarzında olmuştur. Hz. İsa (as.) zamanında da tıp ilmi revaçta olduğundan, en büyük mu’cizeleri o nev’iden olmuş, İsa (as.), Allah’ın izniyle ölüleri diriltmiştir. İşte yukarıda belirtilen Hz. İsa’nın (as.) mu’cizesine dair, Asrımız alimlerinden Bediüzzaman'ın Sözler isimli kitabında geçen aşağıdaki pasaj, bir hayli zihnimi meşgul etmişti. Mevzu şöyle belirtiliyordu: “Kur’an, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın nasıl ahlâk-ı ulviyyesine ittibaa, beşeri sarihan teşvik eder. Öyle de, şu elindeki san’at-ı âliyeye ve tıbb-ı Rabbânî’ye, remzen terğib ediyor. İşte şu âyet işaret ediyor ki: “En müzmin dertlere dahi derman bulunabilir. Öyle ise ey insan ve ey musibetzede benî Âdem! Me’yus olmayınız. Her dert, -ne olursa olsun- dermanı mümkündür. Arayınız, bulunuz. Hattâ ölüme de muvakkat bir hayat rengi vermek mümkündür.” Acaba ölüme muvakkat hayat rengi nasıl verilebilirdi? Hemen hatırıma kalbin değiştirilmesi mes’elesi geldi. Acaba ölmek üzere olan şahsın kalbi değiştirilince hayatı biraz daha uzuyor ve eceli geciktiriliyor mu? Ancak son senelerde, bilhassa vücudun yabancı organı red mekanizması yüzünden başkasının kalbi alınıp, diğerine pek takılamıyor. Bu işin reklâmcıları gibi, biz de bir cihette ümitsizliğe düştük. Sonra, hâtırıma, kalbe yapılan masajlar geldi. Kardiyoloji dersi hocamız derste bir vak’ayı nakletmişti. Bir kalb hastası, doktorunu ziyaret ettikten sonra muayenehaneden çıkarken, tam o esnada kalbi sıkışır. Doktor gelir ve hiç bir uyuşturma muamelesi yapmadan, hastanın göğsünü yarar, kalbe masaj yapar ve hastanın kriz hali geçer. Hasta hâdiseden sonra epey bir müddet daha yaşar. Demek şahsın eceli dolmamış ki, Cenâb-ı Hak o anda doktoru onun yardımına koşturdu. Gene aynı hocamızın beyanına göre, bu tip masaj çok rizikolu ve her zaman da tatbiki imkânsız olduğundan vazgeçilmiş, daha pratik ve rizikosu az bir hâle düşünülmüştür. Onun için de, hasta sırt üstü sert bir yere yatırılacak; göğüs kafesine var gücüyle basılacak ve zemin ile göğüs kafesi arasında âdeta sıkışan kalb, kriz anında çalışmaya başlayacak. Bu bahsettiğimiz metod, hastanelerde ölmek üzere olan bazı hastalara, son bir ümit olarak yapılmaktadır. Kalb Ameliyatlarında, Kalbe Yapılan Masaj Açık kalb ameliyatları yapılırken, kalb âdeta durdurulmakta ve ana damarların bağlandığı başka bir cihaz, kalbin vazifesini üzerine almaktadır. Bu tip ameliyatlarda veya başka kalb ameliyatlarında kalpte âni bir durma hâsıl olsa, kalb elle sıkıştırılmakta, masaj yapılmakta, âdeta şahsın hayatiyeti muvakkaten kaybolup, tekrar gelmektedir. Bu mevzu ile alâkalı hâtıra gelebilecek diğer bir mes’ele de, kalbe takılan pil mevzuudur. Kalb, bazı hallerde tam blok diye adlandırılan hale girer. Kalbin çalışması, kendi başına değildir. Bir merkeze, yani sinir sistemine bağlıdır. Kalb, çalışmasını sağlayan uyarıcılara karşı âdeta lâkayt hale gelirse, kalbin durması mümkündür. İşte bu gibi hallerde, kalbe takılan pil bu ikaz vazifesini üzerine alır ve şahsın bir müddet daha hayatını devam ettirmesi ümid edilir. Pekâlâ, bütün bu mes’eleler, ecel birdir, tagayyür etmez hakikati ile bir zıtlık teşkil etmiyor mu? Bilâkis, bütün bu yardımlar, gene insanın belli olan eceline kadar yaşamasını te’min eden vasıtalardır. Zira aynı ameliye, bir hastayı ölüme götürüyor, bazısına da biraz daha yaşama fırsatı veriyor. Hastanede dipdiri dolaşan bir hasta akrabamın, daha iyi olurum ümidiyle yattığı ameliyat masasından kalkamadığını öğrendiğim vakit, şahsın mukadder olan eceline yetişmek için hastaneye gelmiş olduğunu anladım. Nice böyle hastalar vardır ki, “ecel birdir, tagayyür etmez” hakikatinin tecellisine mazhar olmuşlardır. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 muayenehaneden çıkarken, tam o esnada kalbi sıkışır. Doktor gelir ve hiç bir uyuşturma muamelesi yapmadan, hastanın göğsünü yarar, kalbe masaj yapar ve hastanın kriz hali geçer. Gerisi değil de bu şehir efsaneleri nasıl anlatılıyor, nasıl inanılıyor, ona hayret ediyorum. "Ben bunu yaparım" diyecek tek bir doktor doğruyu söylemiş olamaz, yalancının dik alasıdır. Hakkaten din, efsaneye inanma bağımlılığına, hatta efsane duyma nöbetlerine yol açıyor olmalı... Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Bir kalb hastası, doktorunu ziyaret ettikten sonra muayenehaneden çıkarken, tam o esnada kalbi sıkışır. Doktor gelir ve hiç bir uyuşturma muamelesi yapmadan, hastanın göğsünü yarar, kalbe masaj yapar ve hastanın kriz hali geçer. Hasta hâdiseden sonra epey bir müddet daha yaşar. Sayın demirefe de bahsetmiş zaten "şehir efsanelerinden". Merakımı bağışlayın, bu hastanın göğsü fermuarlı mıymış, düğmeli miymiş? Bu hasta kansız mıymış? İnsan anlattığı hikayeler masal mı, olabilirliği var mı birazcık akıl süzgecinden geçirir de, öyle anlatır. İnsan dinini bilmiyorsa bile, hiç olmazsa böyle şeyler anlatıp, dinini fıkra malzemesi yapmaz. Saygılar. Alıntı
Φ Muallim-i Âli Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Sayın demirefe de bahsetmiş zaten "şehir efsanelerinden". Merakımı bağışlayın, bu hastanın göğsü fermuarlı mıymış, düğmeli miymiş? Bu hasta kansız mıymış? İnsan anlattığı hikayeler masal mı, olabilirliği var mı birazcık akıl süzgecinden geçirir de, öyle anlatır. İnsan dinini bilmiyorsa bile, hiç olmazsa böyle şeyler anlatıp, dinini fıkra malzemesi yapmaz. Saygılar. Mecaz anlamları nasıl algıladığınza bağlı olarak sorunuzu çözebilirsiniz Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Prof. Dr... İsa (as.), Allah’ın izniyle ölüleri diriltmiştir... Bu iki ibare bir metin içinde buluşabiliyorsa, yazıklar olsun diyebilirim, esefler hatta daha ağırını kullanmak gerekiyor ama modlanma korkusu var... Bilim etiketi taşıyıp da bilimin içine turp suyu sıkanları görmeye dayanamıyorum en çok. Daha az önce de saf saf "bilim ölüme çare bulmaya çalışmaz yav, bunu asıl din yapar "diye bir şey anlatmaya çalışıyordum. Saf olan asıl bizleriz galiba Brain, baksana proflar ne cevherler döktürürken biz kimlere laf anlatmaya uğraşıyoruz? Bunu Muallim kendi yazmış olsa içim yanmazdı. Bu bir proftan alıntıysa gerçekten, vah ki ne vahhh... Yemin ediyorum şu canım ülkeme içim sızım sızım sızladı, gerisi değil... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Prof. Dr... İsa (as.), Allah’ın izniyle ölüleri diriltmiştir... Bu iki ibare bir metin içinde buluşabiliyorsa, yazıklar olsun diyebilirim, esefler hatta daha ağırını kullanmak gerekiyor ama modlanma korkusu var... Bilim etiketi taşıyıp da bilimin içine turp suyu sıkanları görmeye dayanamıyorum en çok. Daha az önce de saf saf "bilim ölüme çare bulmaya çalışmaz yav, bunu asıl din yapar "diye bir şey anlatmaya çalışıyordum. Saf olan asıl bizleriz galiba Brain, baksana proflar ne cevherler döktürürken biz kimlere laf anlatmaya uğraşıyoruz? Bunu Muallim kendi yazmış olsa içim yanmazdı. Bu bir proftan alıntıysa gerçekten, vah ki ne vahhh... Yemin ediyorum şu canım ülkeme içim sızım sızım sızladı, gerisi değil... Sayın DemirEfe... Net'te arayayım ve belki İlahiyat Profesörü ise yüreğinize su serpeyim demiştim ama daha kötü bir tabloyla karşılaştım... Ne de olsa İlahiyat Profesörlerinin ünvanları kendi alanlarındaki profesyonellikleri ile ilgili idi ama Prof. Dr. Alparslan Özyazıcı bakınız Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Akademik Kadrosunda yr alıyor... Hiç birşey demiyorum... Alıntı
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Acaba ölüme muvakkat hayat rengi nasıl verilebilirdi? Hemen hatırıma kalbin değiştirilmesi mes?elesi geldi. Acaba ölmek üzere olan şahsın kalbi değiştirilince hayatı biraz daha uzuyor ve eceli geciktiriliyor mu? Ancak son senelerde, bilhassa vücudun yabancı organı red mekanizması yüzünden başkasının kalbi alınıp, diğerine pek takılamıyor. Bu işin reklâmcıları gibi, biz de bir cihette ümitsizliğe düştük. Muallim-i Ali kalp nakli ve diğer organ nakilleri günümüzde çok başarılı sonuçlar vermeye başladı örneğin, her kalp nakli ölümü erteliyor, hemde bu ölümü erteleme işi insanların akıl ve elinden sağlanıyor saygılar Alıntı
Φ Muallim-i Âli Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 hemde bu ölümü erteleme işi insanların akıl ve elinden sağlanıyor Madem ölümü erteleme işi akıl ile ve insan eliyle sağlanabiliyor neden ölümsüz kimse yok. Neden hepsi ölüyor günün birinde. Kendinizin hiç ölmeyeceğinizi söyleyebilir misiniz ? Akıl ve insan elinde ya ölümü erteleme işi o bakımdan...Sürekli erteleyin ölümü de ölümsüz olun biz de görelim Alıntı
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Madem ölümü erteleme işi akıl ile ve insan eliyle sağlanabiliyor neden ölümsüz kimse yok. Neden hepsi ölüyor günün birinde. Muallim-i Ali Ne alakası var söylediklerimle ? Ölümsüz olmakla, ölümü ertelemek (kalp nakli yapılmazsa o insan ölecek konusu) fiillerinin ne demek olduğunu dilbilgisi ve bilimsel kaynaklarından öğrenmenizi tavsiye ederim Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Mecaz anlamları nasıl algıladığınza bağlı olarak sorunuzu çözebilirsiniz "Doktor gelir ve hiç bir uyuşturma muamelesi yapmadan, hastanın göğsünü yarar" diyorsunuz, bunun neresinde mecaz? Ele iğne batsa bile acıyor. Siz adamın kalbini uyuşturucusuz yarmaktan bahsediyorsunuz!. Saygılar. Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 "Doktor gelir ve hiç bir uyuşturma muamelesi yapmadan, hastanın göğsünü yarar" diyorsunuz, bunun neresinde mecaz?Ele iğne batsa bile acıyor. Siz adamın kalbini uyuşturucusuz yarmaktan bahsediyorsunuz!. Saygılar. Benzeri bir hurafe sanırım Arena isimli tv programına konu olmuştu. Bıçaksız amelyat yapılıyordu hem de kameranın önünde... Meğer tam bir düzenbazlıkmış. Kan bile akıtılıyordu (baş parmağa gizlenen bir kan). Hastalar bu şekilde kandırılıyordu. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Benzeri bir hurafe Endonezya'da yıllardır bıçaksız aletsiz, çıplak elle ameliyat yapıldığı söylenirdi. Hatta bu işin turizmi bile çıktı, şifa arayanlar Endonezyalara kadar gitti. Bir gazete Endonezya'daki bu ameliyatlarla, şifa bulanlarla ilgili yazı dizisi yaptı. Sonunda bu işin tamamen illüzyon ve sahtekarlık olduğu ortaya çıktı. Yine bir adam oldukça maddeci ve gerçekçi olduğu iddia edilen Avustralya halkını şifacılık konusunda kandırabileceğine dair bahse girmiş. Bunu başardı ve sonunda bahsi açıklayınca bir daha Avustralya topraklarına ayak basması yasaklanmıştı. İnsanlar kandırılmaya eğilimlidir. Gerçekler yerine hayalleri tercih etmeye hazırdırlar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 ... daha kötü bir tabloyla karşılaştım...Hiç birşey demiyorum... İnanılmaz... Benim de nutkum tutuldu. Yazarsam kesin modlanacağım... Ya sabır... Aklıma bir olay geldi. Bir üniversitemizde matematik dalında doktora vermek isteyen bir öğretim elemanı bir profesörün kitabını kaynak göstermeden "intihal" ediyor. Yani bilimsel hırsızlık. Olay ortaya çıkınca profesör şikayetçi oluyor. Sonuç: Tez kabul ediliyor, profesör ücra bir kampüse sürgün ediliyor. Yani suçlu mükafatlandırılıp mağdur cezalandırılıyor. Profesör gerçek bir bilimci ve laik, demokrat kişiliğiyle tanınıyor. Uluslararası saygınlığı olan bir bilimci. İntihali yapan ise iktidara yakınlığıyla tanınıyor. Savunması ise şu: "Öğrencime vermiştim çalışmayı, intihal yaptığını bilmiyordum!" Hani "Merdi kıpti" hikayesi. Güler misin, ağlar mısın? E, hazret Risale-i Nur, tefsir, hadis okuyup yorumlamaktan çalışmaya zaman bulamıyordur zahir. Dünya ilmi için kafirleri Allah istihdam etmiş, akıllı müslüman da elbet intihal yapacak! O matematik profesörüne de aşkolsun yani. Ne var şikayetçi olacak? Müslüman kardeşin doktorasını veriversin, ne olacak, bu işler böyle yürüyor. E niye bütün değerlerimiz ABD ve AB'ye gidiyor sanıyoruz ki? Milli duygularıyla direnenlere ne çektirdiğimiz de ortada... Yeri gelmişken laboratuar ve paraya gereksinim duymadığı için Türkiye matematikte iyidir, uluslararası bilim dergilerinde yayınlanan makalelerimiz vardır. Para gerekse o da olmazdı... Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2007 Sayın DemirEfe...Net'te arayayım ve belki İlahiyat Profesörü ise yüreğinize su serpeyim demiştim ama daha kötü bir tabloyla karşılaştım... Ne de olsa İlahiyat Profesörlerinin ünvanları kendi alanlarındaki profesyonellikleri ile ilgili idi ama Prof. Dr. Alparslan Özyazıcı bakınız Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Akademik Kadrosunda yr alıyor... Hiç birşey demiyorum... Eline sağlık TangeriinBoşig, Bu manzara içimin kararmasına ve umudumun yara almasına neden oldu... Ağla sevgili yurdum... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.