Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Hz Muhammed hakkındaki iddialar


Misafir 4mevsim

Önerilen İletiler

Herhangi bir siteden birşey kopyaladığımı göster, ispat et, yazmayı bırakacağım!

 

arkadaşım çocukmu var senin karşında ? Yıllardır misyoner sitelerinde okuduğumuz iddialar ve aynı argümanlar. Bu iddiaların aynısının yazılı olduğu siteden alıntı yapacaktım. Mahkeme kararıyla erişim engellenmiş.

 

Daha önce ünlü bir misyoner sitesinden. Direk copy-paste edilerek forumda açılmış bir topic baş yazısı için. "bu yazının altına imzamı atarım, kesinlikle misyoner metni falan değildir" diyordun bozmadık.

 

birde beni inancımdan dolayı tarafsız olmamakla vesaire itham ediyorsun. "Müslümanlık ka ka dır, Hristiyanlık cilloptur" saikiyle misyoner sitelerinin argümanlarını bu foruma taşıyan insanların iletilerinin altına "imzasını attığını" göğsünü gere gere belirten kişi söylüyor bunu bana :)

 

Israrla tartışmadım bunuda sahi siz milleti çocuk falanmı sanıyorsunuz? Sen bravo ne kadar objektif, tam bilimsel dediğin kimi topicdaşlarına Hristiyanlık hakkında ne düşündüklerini sorsana :)

 

Hristiyanlık propagandalarının altına imza atıp. Bir yandan "tanrısal dogmalarla savaşan adam" imajına oynamak. Yersen dimi.

 

Birde kalkıp benim bilimsel bakışımı sorgulayacaksın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 261
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Ohoo HY yöntemi tam oturmuş. Cımbızlama. Ben bu forumda ayetleri neden tartışmadığımı gerekçeleriyle çok güzel açıklamışım:

 

"Ayetleri tartışmıyorum, çünkü "cımbızlama" denilen yöntemle ayetler tartışılamaz. Tüm din kitapları aynı yasa kitapalrı gibidir. Ve bütünlük arzederler, onlar üzerinde parçadan bütüne varılamaz. Bir maddesi üstünde içtihat yapabilmek için, daha başka onlarca maddesinide içtihat yapmak gerekir. Maddeler tek tek bütünü veremezler. Tüm maddeler yani tüm kitabın ortak anlattığıdır esas olan tıpkı anayasalar gibi.

 

Nasılki anayasada bir maddeyi tartışabilmek için, onlarca maddeyide incelemek ve içtihat etmek gerekir. Çünkü o maddede geçen şeyler başka maddelerde tanımlanmış ve açıklanmıştır. O maddeden nelerin muaf olacağı, nelerin dahil olacağı vs.

 

Örnek vereyim. diyelimki Bir ayette , "düşmanlarınızla savaşın onları öldürün" der.

 

Bunu tek aşına cımbızlayıp alırsan, o dinin düşmanlığı emrettiği hükmüne varırsın.

 

Oysa başka bir ayette düşmanı tanımlar "topraklarınıza saldıran, topraklarınızı yağmalamaya kalkan, canınıza kasteden"

 

Bunuda işin içine katınca, anlatılan şey değişir, nefsi müdafaya döner.

 

ayetlerin tartışıldığı kısır tartışmalara katılmam çünkü, bu tartışmalar "cımbızlama" yöntemiyle yapılmaktadır. İddia sahibi iddiasında haklıda olsa haksızda olsa, tüm maddelerin birbirine bağlı olduğu ve ancak tümü değerlendirildiğinde gerçek anlamı ortaya çıkan bir kitap bu şekilde tartışılamıyacağı için. "

 

Birde kalkıp benim bilimsel bakışımı sorgulayacaksın.

 

Hukukun yasaları bilimseldir. İçerisindeki maddeleri bütünlüğü ile çelişmez. Tarihte kültürlerden etkilenipte çelişen maddeleri olmuşsada, bilimsel bütünlüğüne, insan değerine bağlı kalmak şartı ile değiştirimiştir. Bilimsel, evrensel tartışmaya ve analize açık olması değişimi zorunlu tutar. İçerisindeki her hangi bir madde bir diğeri ile asla çelişmez.

 

Dinler ise dogmatik ve değişmez olduklarından, arkadaşımızın yukarda söylediği gibi tutarlı değildir. Hem kendi aralarında, hem de kendi içersinde çelişirler. Fizik ötesi kavramları büyük ölçüde biribirlerinin kopyası olmasına rağmen, sosyal tarafları yerel kültürlerden etkilenerek aralarında çelişmişlerdir. Birisi, size vurana diğer yanağınızı dönün demesine rağmen, diğerisi sizden olmayan babanız dahi olsa reddedin demektedir.

 

Dogmatik ve fizik ötesi olguları kabullenerek bilimselliği savunmak, HY yöntemiyle bilime metafizik kavramları kılıflamaya çalışmak demektir. Bir başka deyişle, gerçek olguları cin şeytan kavramlarıyla bağdaştırmaya çalışmak demektir. Böyle bir zihniyetin bilimselim, gerçekçiyim demesi daha baştan çelişkidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Daha önce ünlü bir misyoner sitesinden. Direk copy-paste edilerek forumda açılmış bir topic baş yazısı için. "bu yazının altına imzamı atarım, kesinlikle misyoner metni falan değildir" diyordun bozmadık.

 

birde beni inancımdan dolayı tarafsız olmamakla vesaire itham ediyorsun. "Müslümanlık ka ka dır, Hristiyanlık cilloptur" saikiyle misyoner sitelerinin argümanlarını bu foruma taşıyan insanların iletilerinin altına "imzasını attığını" göğsünü gere gere belirten kişi söylüyor bunu bana :)

 

Israrla tartışmadım bunuda sahi siz milleti çocuk falanmı sanıyorsunuz? Sen bravo ne kadar objektif, tam bilimsel dediğin kimi topicdaşlarına Hristiyanlık hakkında ne düşündüklerini sorsana :)

 

Hristiyanlık propagandalarının altına imza atıp. Bir yandan "tanrısal dogmalarla savaşan adam" imajına oynamak. Yersen dimi.

 

Senin bilimsel bakışını öğrendik artık: İlahlardan gelen değişmeyen, sorgulanamayn kesin doğrulara sahip olan bir bilimsellik (!)

 

*

 

Sayın hoppa burada açılan bir konuda, başkalrının sizin dininizi eleştirirken kullandıkla ifdeleri bir kayıt cihazı ile kaydedin, sonra kendinizin başkalarının dinini eleştirirken kullandığınız ifadeleri kaydedin ve karşılaştırın ve ne kadar benzediğini göreceksiniz şeklinde bir öneride bulunmuştu.

 

Hristiyanların, kendilerinin dini dışındaki inançlara karşı herhangi bir kutsallık kaygısı olmadan yöneltmiş oldukları eleştiriler ile, benim yine kutsallık kaygısı taşımadan yöneltmiş olduğum eleştiriler örtüşüyorsa, ben hristiyanlaradan kopya mı çekmiş oluyorum??? Bu nasıl mantık?

 

Mümkün olduğunca "semitik dinler" ifadesini kullanarak, bütün semitik dinlere (Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet) bakışımın aynı olduğunu vurgulamaya özen gösterdim.

 

Sen benim, herhangi bir yazımda, "Hristiyanlık cillop gibidir" dediğimi duydun mu?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşım gerçekten bir karar ver. Kim bu insan. Kimsenin tanımadığı ve varlığından bile haberdar olmadığı bir insanmı. Yoksa herkesin tanıdığı ve ithamlarda bulunduğu bir insanmı?

 

Her iletinde bir önce iddia ettiklerini çürütüyorsun. Yeni faraziyeler ama biraz tutarlılık olsun.

 

Hz Muhammed'in cinlendiği iddiası o kabedeki tanrıları reddettikten sonra ortaya atılmıştır. Daha önce ona böyle ithamlar yapıldığın dair bir bilgin, dayanağın herhangi bir tarihsel kaynağın varsa buyur. Yoksa sürekli faraziye üreterek böyle bir sonuça varamazsın.

 

Aile üyelerine haber verirlerde aile üyelerine haber verenler görmezmi duymazmı?

 

Artı anlamıyorumki, bir yandan köyün delisiydi diyorsun, bir yandan ailesi saklamış diyorsun.

 

 

Bu kadar zorlama. Senin, önce kimsenin varlığından haberi olmadığı, sıradan, fakir cahil. Sonra köyün delisi, herkesin zavallı olarak gördüğü acıdığı dediğin kişi. Tanrıları reddetmeden önce Mekke'nin en entellektüel, en zengin ve en soylu adamlarından birisinin kızıyla evlenmiş. Oturup "yahu gerçekten benim böyle tanımladığım bir adam böyle bir evliliği nasıl yapar" diye kendi iddialarını gözden geçirmek yerine. İddayı kurtarmak için tamamen saçma faraziyeler öne sürüyorsun

 

Durumu kurtarmak için ürettiğin faraziyeye bak "Kimse kızını vermemiş, oda kendinden 15 yaş büyük dul bir kadınla evlenmiş"

 

Sanırsınki o çağda bu kötü veya anormal bir şey. Ve Tengeriin'in dediği gibi Mekke'nin en zengin, en soylu, en entellektüel adamlarından birisinin kızı. Hasta, zavallı, deli, tanınmayan bir adamdan başkasını bulamamış evlenecek. Ha yaş farkı yada dul olup olmamak bir kriter değildi o çağlarda. Ama soyluların sadece soylularla evlenmesi çok önemli bir kriterdi.

 

Birde mantıklı düşünmekten bahsediyorsun.

 

Arkadaşım senin tek yaptığın. Bir önceki iletiyi kurtarmak için. Hem kendi söylediklerini çürüten hemde gitgide faraziyenin dozunu arttıran iletiler yazmak. Ama olmuyor. İnan bana.

 

Okuduklarını anlamakta güçlük çektiğini, Engin Ardıç'a bile anlayamayıp, "dinci partinin demogogu" demenden öğrenmiş oldum.

"Bu çemişliğiniz sayesinde yine AKP kazanacak diye tespit yapmanın neresi "dinci parti demogogluğu"?

 

Muhammed ve sara hastalığı konusundaki yazılarımı da anlamayı başaramamış olman normal geliyor bana artık.

 

Hiç umudum kalmadı ama, senin bile anlayabilmen için, başka bir ifadeyle yine anlatmayı deniyeyim. Sen de, bu yazdıklarımı da, "önceki yazdıklarımı kurtarma teşebbüsü" diye nitelendir, boşver beynini yorma.

 

*

 

İnsan statik değildir kardeşim, taş da değildir, büyür, değişir.

 

Muhammed dünyaya 40 yaşında gelmedi!

 

Bir bebeklik dönemi, b.r çocukluk dönemi, bir gençlik dönemi, bir orta yaş dönemi, bir yaşlılık dönemi oldu.

 

Muhammed ölürken çok ünlüydü, ama doğduğunda, çocukluğunda, gençliğinde aynı üne sahip olduğunu iddia edemezsin.

 

Sara hastalığı genellikle genetik kaynaklı olup, çocuklukta ortaya çıkar.

 

Sıradan bir çocuğun herkes tarafından tanındığını mı sanıyorsun?

 

Çocuğun sara nöbetlerini ailesi hemen "aaa bu çocuk cinlenmiş" diye ilan mı ettiler?

İnsanların işi gücü yokyu da hergün Muhammed'in rahatsızlığını mı düşünüyorlardı?

Sürekli onun rahatsızlığı düşünüp, "Hipokrat öğretisinde eğitim almış bir doktor bulalım" mı dediler?

Dedesinin, amöcasının klendi işleri güçleri yoktu da, tek ilgilendikleri şey Muhammed miydi?

Belki çocuğun rahatsızlığına gerekli ilgiyi göstermediler, belki dikkate değer bulmadılar, belki işleri başından aşkındı.

 

Sen heralde o dönemin Mekke'sinde her köşede bir klinik vardı sanıyorsun.

 

Halk arasında bu dedikodular yavaş yavaş yayılır. Bu sırada da çocuk büyür.

Dedikodular yayıldıkça dallanır budaklanır.

Önce aile içinde, sonra mahallede, sonra kentte dedikodular yayılırken, Muhammed hiç büyümüyor muydu?

 

Bunlara Muhammed'e çobanlık yaptırılarak toplumdan uzaklaştırılmasını, asosyalleştirilmesini de ekleyin.

Ne görürsünüz?

 

Hakkında cinlenmiş dedikoduları olan, çobanlık yapan, asosyal bir adam.

 

Sonra evlenmiş.

 

O kadınla neden evlenmiş?

Zengin olduğu için mi, güzel olduğu için mi, soylu olduğu için mi?

 

Zengin, soylu ve güzel kendi yaşında kadın yokmuymuş şu senin "asilzade Muhammed"e talip olan?

 

Zengin, çoru çocuğu olan, dul ve dominant bir kadın, tutup o saatten sonra malını yiyecek, ona talimat verecek, onun üstünde egemenlik kurmaya çalışacak bir erkek arar mı sanıyorsun?

 

Afedersein, kontol edilebilecek, söz geçirilebilecek, yönlendirilebilecek, elalemin kervanlarıyla birlikte sağa sola gidebilecek dinçlikte/gençlikte bir adam ister.

Muhammed'den daha uygun bir aday mı var?

 

Daha sonra, 35'inden sonra çoruna çocuğuna da bakmamış zaten.

 

Çocuğunun rızkı için uğraşmayan, çor çocuk ne yer ne içer diye düşünmeyen, eve yuvaya gelmeyen, dağlara kapanan, "Muhammed ilahına aşık olmuş" diye tarif edilen, saç sakal birbirine karışmış bir adamı, halkın "normal" gördüğünü mü sanıyorsun?

 

Bu kişinin "bu yönü ile" artık Mekke'de tanınır hale gelmediğini mi iddia ediyorsun?

 

Yazdığım şeylerin nerseinde kendimle çelişmişim, neresinde iddialarım yersiz?

 

Senin "ilahlardan gelme, değişmez, sorgulanamaz doğrularınla" çeliştiği için mi "çelişkili" benim tezim?

 

Saygılar, sevgiler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Muhammed ve sara hastalığı konusundaki yazılarımı da anlamayı başaramamış olman normal geliyor bana artık.

 

Yada yazdığı şeyleri sadece kendisi anlıyan bir adam :)

 

 

İnsan statik değildir kardeşim, taş da değildir, büyür, değişir.

 

Muhammed dünyaya 40 yaşında gelmedi!

 

Bir bebeklik dönemi, b.r çocukluk dönemi, bir gençlik dönemi, bir orta yaş dönemi, bir yaşlılık dönemi oldu.

 

Muhammed ölürken çok ünlüydü, ama doğduğunda, çocukluğunda, gençliğinde aynı üne sahip olduğunu iddia edemezsin.

 

Sara hastalığı genellikle genetik kaynaklı olup, çocuklukta ortaya çıkar.

 

Sıradan bir çocuğun herkes tarafından tanındığını mı sanıyorsun?

 

Çocuğun sara nöbetlerini ailesi hemen "aaa bu çocuk cinlenmiş" diye ilan mı ettiler?

İnsanların işi gücü yokyu da hergün Muhammed'in rahatsızlığını mı düşünüyorlardı?

Sürekli onun rahatsızlığı düşünüp, "Hipokrat öğretisinde eğitim almış bir doktor bulalım" mı dediler?

Dedesinin, amöcasının klendi işleri güçleri yoktu da, tek ilgilendikleri şey Muhammed miydi?

Belki çocuğun rahatsızlığına gerekli ilgiyi göstermediler, belki dikkate değer bulmadılar, belki işleri başından aşkındı.

 

Sen heralde o dönemin Mekke'sinde her köşede bir klinik vardı sanıyorsun.

 

Halk arasında bu dedikodular yavaş yavaş yayılır. Bu sırada da çocuk büyür.

Dedikodular yayıldıkça dallanır budaklanır.

Önce aile içinde, sonra mahallede, sonra kentte dedikodular yayılırken, Muhammed hiç büyümüyor muydu?

 

Bunlara Muhammed'e çobanlık yaptırılarak toplumdan uzaklaştırılmasını, asosyalleştirilmesini de ekleyin.

Ne görürsünüz?

 

Böyle faraziyelerden ne görürüz biliyor musun? Üçüncü sınıf bir Türk filminin senaryosunu :) Başkada bir şey göremeyiz. Hatta bu senaryoyu ben tamamlayabilirim "sonra genç adam bir gün O'nu gördü, O'nun gözlerinde bla bla bla" şeklinde.

 

 

"Şöyle olmuştur, böyle olmuştur" tarzı faraziyeler. Tarih aksinimi söylüyor ? Önemli değil. Tarih haksız çıkarıyorsa zaten Tarih yanlıştır, güvenilmezdir.

 

Hz Muhammed'e yönelik dinini ilan etmeden önce, "deli, cinlenmiş" vs tarzı ithamlar yapıldığına dair herhangi bir kaynağı falan geçtim duyum varmı tarihte ? Yok ama senin senaryon var.

 

Net soruyorum' başlıyayım

"fakir, zavallı, köyün delisi, hastalıklı, cinlenmiş" bir adam Mekke'nin en asil ailelerinin çocuklarıyla arkadaşlık edebilir mi?

 

Mekkelilerin en büyük itibar kaynakları, en büyük dini mabedleri yani en çok değer verdikleri yapıya Hacel-ül Esved'i yerleştirme görevini Hz Muhammed'e vermelerini "deli diye ona verdiler" şeklinde yorumlayacak kadar.

 

Her mantıklı insan. Bir kavmin en kutsal saydığı yapıyı revize edip, en önemli parçasını sembolunu yerine yerleştirme görevini kime verirler. İtibar sahibi, saygı duyulan birisinemi? Yoksa bir deliye mi ? Bunun ayrımına varabilir. Yeterki Misyoner zırvalarını savunmak için tarihi, mantığı bir kenara bırakmamış olsun.

 

"Belki" lerle "olabilir" lerle savunmaya çalıştığı iddialarda çok ısrarcı olmaksa ancak dediğim saikte geçerli olabilir.

 

Artı her tarih bilmeyen insanın ağzında dolaşan "resmi tarih" sakızı gibi. Birde "ezber bilgi" sakızı var.

 

İnsan bir kişinin sara hastası olduğunu misyoner sitelerinden okuyup ateşli savunmadan önce Sara hastalığı hakkında az biraz bilgi sahibi olur dimi.

 

Sara hastalığı 20. yya kadar bilinmiyordu, hastalık statüsünde değildir diye başlar. Doğrusunu söyleriz.

 

Sara hastalığı genellikle genetik kaynaklı olup, çocuklukta ortaya çıkar.

 

Gerçekten, arkadaşım sen niye bilgi sahibi olmadığın konularda bu kadar ısrarcısın. Bir insanı sara hastası olmakla itham ediyorsun. Bari önce biraz Sara hastalığı hakkında bilgi sahibi ol.

 

Daha Sara hastalığının ne zaman teşhis edildiğini bilmezsin, ona göre senaryo yazarsın. 2500 yıllık bir hata yaptığını söyleriz. Bu sefer senaryonu revize edersin. Bizden aldığın yeni bilgiye göre yeni bir senaryo yeni bir faraziye üretirsin.

 

 

Sara hastalığı genellikle genetik kaynaklıymış,

 

Sara genellikle genetik sebepli falan değil. Doğum sırasında veyahut doğum sonrasında yaşanan zedelenme, travma, hastalık, yaralanma anne karnında gerçekleşen hasarlar gibi çevresel faktörlerden kaynaklanır.

 

Epilepsi vakalarının sadece %10-20 arası bir bölümünün ırsi kaynaklı olduğu varsayılır. Varsayılır diyorum çünkü, idiopatik epilepsi denilen bu türünün adı üstünde "idiopatik" yani sebepsiz epilepsi vakalarının kalıtımsal sebeplerden kaynaklandığı varsayılır. Buda henüz bunlara bir açıklama getirilemediği için son ihtimal olarak genetik sebepler varsayılmaktadır.

 

Bırakalım Genellikle genetik kaynalı olduğunu iddia etmeyi. Sara hastalığı genetik kaynaklı bir hastalık mıdır ? sorusuna tüm uzmanlar hayır cevabını verir. %10-20 arasındaki vakaların ise genetik kaynaklı olup olmadığı konusunda uzmanlar arasında çeşitli fikirler vardır.

 

Birde daha önce Çocuklarınında bu yüzden öldüğünü, genetik hastalığının bulaştığınıda iddia etmiştin. Genetik kaynaklı olduğu varsayılan idiopatik epilepsi vakalarında bile. Epilepsi hastası bir kişinin çocuğununda epilepsi olma ihtimali 1/40 tır. ikinci çocuğununda epilepsi olma ihtimali 1/80 dir. Üçüncü çocuğununda epilepsi olma ihtimali 1/160 tır. Buda son faraziyede bir tahmindir.

 

Yine epilepsi kalıtımsal olarak ebeveynden çocuklara geçermi sorusuna uzmanlar " hayır, kalıtımsal olarak geçmez ve bulaşıcı değildir" cevabını verirler.

 

 

 

Hakkında cinlenmiş dedikoduları olan, çobanlık yapan, asosyal bir adam.

 

A sosyal dediğin adamın en yakın arkadaşları Mekke'nin en asil ailelerinin çocukları. Dinini ilan edene kadar hakkında cinlenmiş dedikoduları yapıldığına dair bir bilgi, bir kaynak var mı?

 

 

Sonra evlenmiş.

 

O kadınla neden evlenmiş?

Zengin olduğu için mi, güzel olduğu için mi, soylu olduğu için mi?

 

Zengin, soylu ve güzel kendi yaşında kadın yokmuymuş şu senin "asilzade Muhammed"e talip olan?

 

Zengin, çoru çocuğu olan, dul ve dominant bir kadın, tutup o saatten sonra malını yiyecek, ona talimat verecek, onun üstünde egemenlik kurmaya çalışacak bir erkek arar mı sanıyorsun?.

 

Yine bilgi sahibi olmadan iddia sahibi oluyorsun. Sende bunu görüyorum arkadaşım. Sen bilgiye dayalı iddia geliştirmiyorsun. İddaya bilgi yaratmaya çalışıyorsun.

 

"O kadın" Hz Muhammed'le evliliği öncesi iş ortağıdır. Ama senin iddia ettiğine göre, Hz Muhammed, deli, fakir, a sosyal, zavallı gözüyle bakılan bir adamdı. Tabi sen şimdi, Mekke'nin en zenginlerinden birisi neden bu özelliklere sahip bir adamla iş ortaklığına girişir. Onun içinde elli tane faraziye ve senaryo üretirsin :)

 

Ben, kalkıp, fakir, a sosyal, hasta, deli, tanınmayan bir adamla kalkıp iş ortaklığı kurmazdım. Yıllarca beraber ticaret yapmışlardır. "O kadın" senin böyle böyle dediğin bir adama güvenip iş ortaklığı kurarmı ?

 

Tarihe bakış film senaryosu yazmaya benzemez. Daha öncede söyledik, yaş farkı, dul olmak gibi değerler yeni değerlerdir. O çağlarda kimse bu özelliklere bakmazdı evlenirken.

 

Yine biraz mantıklı olmayı denemek yerine iddianı kurtarmak için akla hayale sığmayacak faraziyeler üretiyorsun.

 

Net soruyorum:

 

Bir asil , bir pleble evlenir mi ?

 

Zengin, soylu bir tüccar, "sosyal, hasta, fakir, köyün delisi" bir adamla ortak ticaret yaparmı. Ona güvenip sermaye yatırır mı ?

 

Afedersein, kontol edilebilecek, söz geçirilebilecek, yönlendirilebilecek, elalemin kervanlarıyla birlikte sağa sola gidebilecek dinçlikte/gençlikte bir adam ister.

Muhammed'den daha uygun bir aday mı var?

 

Mekke'nin nufus kaydını çıkardın. Bütün koca adaylarını değerlendirdin ve Hz Muhammed'den daha iyi aday bulamadın değil mi :)

 

 

 

 

Tamamen tarihle, mantıkla çelişen faraziyeler. Misyoner iddialarını savunmak için faraziyeler üreterek bilimsel olunmuyor. Bilimsel bakış, tarihsel ve bilimsel gerçeklerle desteklenir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sara hastalığı genellikle genetik kaynaklıymış,

Sara genellikle genetik sebepli falan değil.

 

Ooo Cyrano, işte buna müdahale edeceğim. Seni tarih bilgisi olan biri diye tanıdık, öyle kabul ettik. Bunu nasıl söylersin? Epilepsi "kralların hastalığı" olarak adlandırılır. Çünkü saltanat ailesine yabancı sokmak istemeyen hanedanlar sürekli kendi içlerinde evlenerek gittiklerinde, bu hastalık tüm soyu etkiler konuma gelmiştir. Tüm hanedanlar böyle yapmadı, dostluk kurma amacıyla yabancı gelin alma geleneği de vardı. Veya Osmanlı gibi "ana önemli değil, kadın tarladır, asıl önemli olan tohumu ekendir" anlayışıyla cariye çocuklarını da şehzade kabul etme geleneği de vardı. Ama sanıyorum Roma dönemi ve ortaçağda epilepsi kral soylarında daha sık görülen bir hastalık olmuştur. Bu konu Gladyatör filminde de temanın önemli bir parçasını oluşturur. Filmi baz göstermiyorum da, genelde adamlar tarihi gerçekleri baz alarak senaryo yazarlar, o bakımdan bir ölçüt olabilir.

 

Epilepsi büyük oranda genetiktir, veya genetik yatkınlık içerir. Zaten genetik dediğimiz şeylerin hepsi "yatkınlık"tır, kanser geni taşıyan bir insan kanser olmayabilir, sadece riski genetiğinde olmayana göre daha yüksektir. Soyunuzda akciğer kanseri görülmüşse, sigaradan kesinkes uzak durmalısınız. Ha soyunuzda yok diye için de denemez, bilim asla yüzde yüzü öngörmez, öngöremez, daima olasılıkları hesaplar. Genetikçilerin genin "çalışması, kapanması" gibi tabirleri vardır. Genetiğimizde milyonlarca yıldır uykuya geçmiş öyle çok gen var ki, hiç çalışmayan. Bunların hangi koşullarda aktif olacağı evrimin kendisi kadar karmaşık bir konudur. Canlılar bir kere edinilmiş genleri bir daha atmıyorlar, saklıyorlar. Böyle bir mekanizma var. Hücrelerimiz gen hurdalığı gibi. Bunlar son derece nanoskopik yapılar, baz dizilimini çözmek her şeyi çözmek anlamına gelmiyor. Bir gen dizilimini belli bir etkinliğe göre ayrımsayıp tanımlamak çok uzun deneyler ve çalışmalar sonucu ulaşılabilecek bir bilgi. Gen dizilim (TAACTGGATTGTAAC....... gibi) haritasını bile bilgisayarlar yıllarca çalışarak çıkarabiliyor.

 

Fakat sıklıkla başvurulan genler uyanmaya daha hazır oluyor. Bunları uyandıran bir çok koşul oluyor. Genetik harita, sadece olasılıkları belirleyebilir. Ama bazı basit testler, çok yüksek riskleri belirleyebiliyor. Bu da işte Down sendromu, fenilketonüri gibi iyi belirlenmiş riskler. Down sendromunun belirtisi zaten çok açık, genin ötesinde koskoca kromozom hatası, yani bu artık nanoskopik değil, biraz gelişkince, orta halliden iyice yüksek çözünürlükte bir mikroskop altında görülebilecek mikroskopik bir bulgu.

 

Kısacası konu oldukça karmaşık...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Karışık dediğin konu epilepsi vakalarının %10-20 arasında değişen bir oranıyla ilgili. Yani net olarak Epilepsi %80 tamamen çevresel faktörlere bağlı. Genetik faktörlerede bağlı değil, Genetik yatkınlıkta içermiyor. Semptomatik epilepsi. Bunun oranı %80 dir.

 

 

 

%10-20 arasındaki oranda ise genetik kaynaklı olup olmadığı hakkında hiçbir kesin bilgi bulunmayan faktörlere bağlı. Zaten adamlar buna ne isim vermişler idiopatik yani sebebi bilinmiyor. Bu türde kalıtımsal yatkınlık veya etkiler olabileceği tartışılıyor. Bu tür kalıtımsalda olsa, olmasada oranı %10-20

 

Nasıl genellikle genetik faktörlere bağlı diyeceğiz arkadaşım ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yazar Selda Demir

Epilepside belli değişiklikler gösteren kalıtım şekilleri rol oynamaktadır. Bu sorumlu olan gen veya genlerin kuşaktan kuşağa geçişi ile ilgilidir. Otozomal dominant (OD), otozomal resesif (OR), X'e bağlı kalıtım ve mültifaktöryel kalıtım ismi verilen, anne-babadan çocuğa aktarımın belli özellikler gösterdiği kalıtım şekilleri vardır. Bu kalıtım şekli aile ağacının doktor ve genetik uzmanı tarafından hazırlanmasıyla belirlenmeye çalışılır. Böylece risk belirlemeleri yapılır. Önemli olan otozomal resesif kalıtım şeklinin akraba evliliği, hatta hastalığın sık görüldüğü aynı köy ve bölgedeki evlilikler ile artmasıdır. Ülkemizde sık yapılan akraba evlilikleri sonucu hastalıkların görülme sıklığının arttığının bilinmesi önem taşımaktadır.

 

Yazının tamamı için: epilepsiveben.com

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Epilepsi kalıtımsalmıdır? (sorumuz bu değilmi arkadaşım )

 

Hastaların büyük çoğunluğunda epilepsi kalıtımsal değildir

 

Selda demir epilesi ve ben.

 

Aynı kişinin, kalıtımsal epilepsi türleri ile ilgili yaptığı bir yorum yerine. Doğru soruya verdiği cevabı almak doğru yöntem olmazmı ?

 

Yanlış: Epilepsi kalıtımsal, aileden geçicidir.

 

Gerçek: Hastaların BÜYÜK bir bölümünde hastalık kalıtsal değildir. Sadece epilepsinin belli türlerinde, % 2 ? 4 kalıtımsal epilepsi görülebilmektedir ki bu da epilepsinin kalıtımsal olduğunu söylemek için çok düşük bir orandır

 

epilepsi ve ben. Selda Demir.

 

www.epilepsiveben.com/epilepsi_hakk_nda_s_k_sorulanlar/yanl_bilinen_ger_ekler_nelerdir_.html

 

Senin kaynağının konumuz olan soruya net olarak verdiği cevap bu. %2-4 oranında dediği kalıtımsal epilepsiyle ilgili söylediklerini almayacağız herhalde. Gereksiz bir polemiğe gerek var mı ?

 

"yanış bilinen gerçekler" diyor.

 

Not: "BÜYÜK" kelimesini ben büyük harfle yazmadım. Orjinalinde böyle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sözkonusu yanıt, epilepsi olan birinin "ben bu hastalığı kesinlikle ailemden aldım" dememesi için veya epilepsi olan biriyle evlendiğinde çocuklarında epilepsinin kesin ortaya çıkacağını düşünmemeleri için verilmiş bir yanıttır ve doğrudur. Epilepsi= pozitif ise git köprüden atla psikolojisini ortadan kaldırmak için yapılmış bir belirlemedir. Bilimsel olan, ilk alıntıladığım yazıdır. Özellikle EEG testleri ailesel yatkınlık belirlemesinde dikkat çekmektedir. Işık duyarlılığı bu konuda belirgin bir ölçüt oluşturmaktadır. Bilgi olarak: Epilepsi yatkınlığı en çok hızlı parlayıp sönen ışıklara duyarlılıkla test edilir.

 

%2-4 oranı hiç azımsanacak bir oran değildir. Üstelik bu, bugün yapılabilmiş araştırmaların ortaya koyabildiği bir rakamdır. İlk alıntıladığım metinde bulgulara erişimin zor olduğu ve çalışmaların yürütüldüğü söylenmiş. Akraba evliliği geleneğinin riski artırdığının belirlendiği söylenmiş. Daha ne söylesin? "Gereksiz polemik" bu konuya senin koyduğun isim.

 

Sana 100 kapı gösterseler. Bunlardan dördünün arkasında çok sevimsiz bir durumla karşılaşacağını, hatta belki bu sayının daha yüksek olmasının da mümkün olduğunu söyleseler, dönüp mü gidersin, yoksa ne olacak canım, adrenalin olur deyip şansını mı denersin?

 

Yirmi kapıdan biri olsa örneğin? (Sadece %5 eder) Bence iyi düşün derim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsan ezberciliğin ötesinde, google ile ezber yarıştırmaya girişmenin ötesinde, biraz aklını kullanır, irdelemek, analiz etmek, okuduğunu anlamak gibi fiiller ne işe yarar, ne demek bu fiiller, onu öğrenir.

 

*

 

Sorduğun soruların cevaplarını veriyorum:

 

Hz Muhammed'e yönelik dinini ilan etmeden önce, "deli, cinlenmiş" vs tarzı ithamlar yapıldığına dair herhangi bir kaynağı falan geçtim duyum varmı tarihte ? Yok ama senin senaryon var.

 

Kuran var. Kuran'da insaların ona nasıl baktıkları var.

Hadisler var. Hadislerde "vahy anı" denen anda, ne tür travmalar geçirdiği var.

Bu tarvmaların modern tıptaki tanımının ne olduğuna ilişkin bilgiler de var elimizde.

 

Bu kaynaklar yeterli mi?

 

Net soruyorum' başlıyayım

"fakir, zavallı, köyün delisi, hastalıklı, cinlenmiş" bir adam Mekke'nin en asil ailelerinin çocuklarıyla arkadaşlık edebilir mi?

 

Ben Muhammed'in arkadaşlık ettiği asilzadelerin adlarını bilmiyorum.

 

Kimmiş bu Muhammed'in arkadaşlık ettiiği Mekkenin asil ailelerinin asil çocukları? Ben sallıyorum ve faraziye üretiyorum ya, sen yaz da öğrenelim.

 

Muhammed'in çocukluk, gençlik ve ortayaş döneminde, yani peygamberlik iddiasında bulunmadan önceki dönemde, arkadaşlık ettiği insanların listesini yaz şuraya.

 

Bir asil , bir pleble evlenir mi ?

 

Zengin, soylu bir tüccar, "sosyal, hasta, fakir, köyün delisi" bir adamla ortak ticaret yaparmı. Ona güvenip sermaye yatırır mı ?

Ben, islam tarihinde, Arapların "soylu ve pleb" diye ayrıldıklarını hiçbir yerde okumadım. Sen nerden okudun onu da bilmiyorum. Roma ve Avrupa tarihini fazla ezberlediğin için, oradaki şablonları başka uluslara da uygulamaya çalışıyorsun heralde.

 

Arap kültüründe köle ve köle olmayan diye bir ayrım var. Kölelik de, atadan evlada geçen bir şey değil. Özgür bir adam, savaşta yenilirse, esir alınır ve köle olur.

 

Ben hiçbir yazımda Muhammed köle idi demedim. Muhammed sıradan bir ailenin çocuğuydu demek ayrı şeydir. Muhammed hakkında hiçbir yerde köle dememişken, ona köle dediği iddia etmek için hayali yazılar okumuş olman, halüsinasyon görmüş olman lazım.

 

Önce bunun ayrımına var: Köle olmak ayrı şeydir, sıradan olmak, zengin olmamak ayrı şeydir.

 

Sen heralde, Muhammed'in kervanlara liderlik ettiğini, büyük tüccar olduğunu falan düşünüyorsun.

Muhammed, bir kervanı oluşturan onlarca kişiden sadece birisi. Süper bir zekaya sahip olmasına gerek yok. "El alem ne yapıyorsa, sen de yap, develerimize iyi bak, kazık yeme, başkaları kaça satıyorsa, sen de o fiyata sat" talimatını yerine getirebilecek kadar akla sahip olmak yeterli.

 

Hatice, daha önce iki kere evlenmiş ve dul kalmış bir kadın. Hali vakti de yerinde. Ücretle adam tutup onunla gönderiyor mallarını.

Neden ona hükümranlık edecek, ona talimat verecek, malını yiyecek bir adamla evlensin ki?

Onun sözünden çıkmayacak, ona mihnet duyacak bir adam lazım.

Mekke'deki herkesin işi gücü kervancılık değildi heralde.

Şam'a gitmiş, Yemen'e gitmiş, oraları az-çok bilen, söz dinleyen, verilen talimatlara uyacak bir adam lazım.

Genç ve bu yolculuklara dayanabilecek bir adam.

Muhammed de vakti zamanında gitmiş. Genç.

Bir Patron-ücretli ilişkisi var.

 

Bu Patron-Ücretli ilişkisi sırasında zamanla bir tanışıklık olması normal. (Bu arada, asilzade muhammed'in ücretli çalışması da ilginç! Ezbercilik dışında, bilgiyi okumasını bilene yani.)

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben de Sana soruyorum Sayın CYRANO

 

Tamamen tarihle, mantıkla çelişen faraziyeler. Misyoner iddialarını savunmak için faraziyeler üreterek bilimsel olunmuyor. Bilimsel bakış, tarihsel ve bilimsel gerçeklerle desteklenir.

 

Mekke'nin asil adamlarının asil çocuklarıyla gezen asilzade Muhammed'e neden ailesi okuma-yazma öğretmemiş?

 

Tamamen tarihle, mantıkla çelişen faraziyeler. Misyoner iddialarını savunmak için faraziyeler üreterek bilimsel olunmuyor. Bilimsel bakış, tarihsel ve bilimsel gerçeklerle desteklenir.

 

Bu Mekke'nin asil adamlarının asil çocuklarıyla gezen asilzade Muhammed'e neden çobanlık yaptırmış zengin-asil ailesi de, bir köleyi görevlendirmemiş davarlarla ilgilensin diye??

 

Tamamen tarihle, mantıkla çelişen faraziyeler. Misyoner iddialarını savunmak için faraziyeler üreterek bilimsel olunmuyor. Bilimsel bakış, tarihsel ve bilimsel gerçeklerle desteklenir.

 

Sana Süleyman Ateş'in kitabından alıntı yaptım, bir inzivaya çekilmiş adam dedin.

 

İnzivaya çekilen adam, dışarıdan bakılınca nasıl görünür, bunun cevabını vermedin. Bekliyorum.

Azık ve su alıp mağaralara giden ve orada birkaç yıl geçiren bir adam. Sadece azığı ve suyu bitince eve dönen bir adam. Yıllarca eve yuvaya azık ve su almaktan başka uğramayan bir adam. Mağarada hamam ve kuaför de yoksa, saç sakal birbirine karışmış, toz toprak ve pis kokular içinde bir adam.

Bu adam dışarıdan nasıl görünür? Ona dışarıdan bakanlar, onu nasıl tanımlarlar?

 

Tamamen tarihle, mantıkla çelişen faraziyeler. Misyoner iddialarını savunmak için faraziyeler üreterek bilimsel olunmuyor. Bilimsel bakış, tarihsel ve bilimsel gerçeklerle desteklenir.

 

Bazen, buhranlı anlar geçiren, vücudu titreyen, soğuk günlerde bile terleyen, nefes alırken horultuya benzer sesler çıkaran, yüzü kızaran/moraran, vücudu kasılan, çan sesine benzeyen sesler duyan, çıngırak sesine benzeyen sesler duyan bir adamın bu durumunu nasıl açıklıyorsun?

 

*

 

Sana şu soruyu kaç kez sorduğumu hatırlamıyorum artık, cevap alamadım, yine soruyorum:

Bilimsel değerlendirme yaptığını iddia eden bir adamın, ilahlardan gelmiş, değişmeyen, kutsal, sorgulanamayan, kesin doğruları olur mu, olmaz mı?

 

Bunun cevabını da ver.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sözkonusu yanıt, epilepsi olan birinin "ben bu hastalığı kesinlikle ailemden aldım" dememesi için veya epilepsi olan biriyle evlendiğinde çocuklarında epilepsinin kesin ortaya çıkacağını düşünmemeleri için verilmiş bir yanıttır ve doğrudur. Epilepsi= pozitif ise git köprüden atla psikolojisini ortadan kaldırmak için yapılmış bir belirlemedir. Bilimsel olan, ilk alıntıladığım yazıdır. Özellikle EEG testleri ailesel yatkınlık belirlemesinde dikkat çekmektedir. Işık duyarlılığı bu konuda belirgin bir ölçüt oluşturmaktadır. Bilgi olarak: Epilepsi yatkınlığı en çok hızlı parlayıp sönen ışıklara duyarlılıkla test edilir.

 

%2-4 oranı hiç azımsanacak bir oran değildir. Üstelik bu, bugün yapılabilmiş araştırmaların ortaya koyabildiği bir rakamdır. İlk alıntıladığım metinde bulgulara erişimin zor olduğu ve çalışmaların yürütüldüğü söylenmiş. Akraba evliliği geleneğinin riski artırdığının belirlendiği söylenmiş. Daha ne söylesin? "Gereksiz polemik" bu konuya senin koyduğun isim.

 

Sana 100 kapı gösterseler. Bunlardan dördünün arkasında çok sevimsiz bir durumla karşılaşacağını, hatta belki bu sayının daha yüksek olmasının da mümkün olduğunu söyleseler, dönüp mü gidersin, yoksa ne olacak canım, adrenalin olur deyip şansını mı denersin?

 

Yirmi kapıdan biri olsa örneğin? (Sadece %5 eder) Bence iyi düşün derim...

 

Efe, kalıtsal hastalıklar vardır. Kalıtsal olmayan hastalıklar vardır.

 

Aynı kaynağın konumuz olan soruya verdiği cevabı, bilimsel değildir, başka sebeple söylenmiştir şeklinde açıklamak çok yanlış ve yöntem olarak sana yakıştıramadım. Ben yazımda bir şey söylemiştim. Bunu hangi uzmana sorarsan sor. Aynı yanıtı verir. Epilepsi kalıtımsal bir hastalık değildir.

 

Ki bu soruya aynı cevabı veren daha onlarca uzmanın yanıtınıda yazabilirim.

 

"cyrano yanılıyorsun, epilepsi genellikle genetik olarak geçer" demek için %2-4 çok ama çok az bir orandır. Eğer Genellikle kelimesini ben yanlış bilmiyorsam

 

İlk alıntıladığın yazı %2-4 olarak verdiği kalıtımsal epilepsi türleri ile ilgili bir yazıdır. Eğer o uzmana "kalıtsal epilepsi türleri nasıl geçer" diye bir soru sorarsan elbette onu yazar anlatır.

 

Ama Epilepsi kalıtsal bir hastalıkmıdır diye sorulduğunda verdiği cevap ortadadır.

 

"Epilepsi hakkında yanlış bilinenler" diye bir başlık açıp. "Epilepsi katısal bir hastalıktır" ibaresini yanlış ibare olarak belirtip doğrusunu yazmış değil mi ?

 

Bizim konumuz Epilepsi genellikle kalıtsalmıdır değil midir? %2-4 kalıtsallık oranı için "Genellikle" demek mümkün olmadığı için. Kanımca bu konu nettir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu çan veya çıngırak sesi bence yersiz, hatta komik. Yani bu sesi sadece kendisi mi duyuyordu, etrafındakiler de mi duyuyordu? Bence kendisi duyuyordu ve böyle duyduğunu söylediği için "duyulurdu" diye nakletmişlerdir. Yani şimdi düşünüyorum. Yanımda biri terliyor, horluyor, yüzü kızarıyor ve cıngıl cıngıl cıngıl bir sitkom efekti var. Ya da çannn çannn çannn... Komik olmuyor mu biraz arkadaşlar, lütfen ya?

 

Hayır zamanında çobanlık yaptığı için koyunlar mı geçiyor, ticaret yolları üzerindeki kiliselerin çanları mı çalıyor, ne oluyor?

 

Transa geçse, hipnoz benzeri bir durum olsa, bilinçsiz olarak farklı bir ses tonuyla duyduklarını fasih, apaçık tekrarlar gibi konuşsa filan anlarım da, bu söylenen belirtiler... Ne bileyim. Örtünün altında titreyerek vahiy alan biri bana tuhaf geliyor.

 

Yani vahiy anında duyduklarını net ve tok bir sesle tekrarlasa, daha inandırıcı olur. Halbuki "la tuharrik bihi lisaneke" diye yani "vahyi ezberleyeceğim diye "dilini oynatıp durma" diye azarlandığı söyleniyor Kur'anda. "İnne aleyna cemahu" yani "onu toplamak bize ait" yani biz onu sonra toparlarız sana, sen sadece dinle" gibi. Muhtemelen gelen vahyin ne olduğunu veya daha doğrusu ne olması gerektiğini kafasında tartmadan metni açıklamıyordu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mekke'nin asil adamlarının asil çocuklarıyla gezen asilzade Muhammed'e neden ailesi okuma-yazma öğretmemiş?

 

Ben Hz. Muhammed'in okuma yazma bilmediğine inanmıyorum açıkçası.

Bu "Tanrı cahilden peygamber yapmış, ahanda mucize" safsatası ile din propagandası yapmak ve halkı daha çok etkilemek için uydurulmuştur. Bugün bile hala etkiyle kullanılır.

Hz. Muhammed döneminde Mekkede Arapların yanı sıra Hıristiyanlar ve Yahudiler de vardı. Onlarda Tek Tanrılı inanca sahiptiler.

Kur'an-da ilk inen İkra-Oku kelimesi işte bu Tek Tanrılı inanca sahip ve Kur'anda yine "Ehl-i Kitap" olarak geen kitaplara yöneliktir. Bundan dolayıdır ki Kur'an-ın referansı bu kitaplardır.

O dönemde Yahudilerin ve Hıristiyanların Tevrat ve İncil'i Kıraat edenleri yani Okuyucuları vardı. Hz. Muhammed'e de o kitapları okuması öğütlenmiş, kısaca o kitapları referans olarak almasının önü açılmıştır.

Bu konuda Sayın Hoppa bir konu açtı daha yeni;

Hakikaten de Kur'an hiç bir zaman o kitapların değiştiğini söylememiştir...

Ve hep onları referans almıştır...

 

Kısaca Hz. Muhammed'in okuma yazma bildiğini söyleyebiliriz.

Aksi halde kendi kendisine bile vermiş olsa "Oku" emrini yerine getirmesi mümkün olmazdı.

Bu Mekke'nin asil adamlarının asil çocuklarıyla gezen asilzade Muhammed'e neden çobanlık yaptırmış zengin-asil ailesi de, bir köleyi görevlendirmemiş davarlarla ilgilensin diye??

Geleneksel ve Örgün olmayan yani bugün İnFormal diye bildiğimiz Geleneksel eğitimden olsa gerek.

Bu bir çok toplumda görülürdü. Çocuklar toplumun yapısına göre hangi sınıfta iseler o sınafa uygun bir birey olarak en düşük seviyeden başlayarak eğitilirdi.

Hz. Muhammed'de ticarete önce hayvanlara göz kulak olmayı öğrenerek atılmış olmalı. Yoksa bir deve kervanını Mekke'den Suriye'ye götürmek kolay iş değildir...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Peki Cyrano, epilepsi konusunu farklı yorumladık. Kararı daha derinlemesine araştıranlar versin. Yalnız kabul edeyim ki "epilepsi genellikle genetiktir" sözüm abartılı olmuş. Bunu geri çekiyor ve düzeltiyorum. Bu yargım epilepsi hastalarına da bir haksızlıktır çünkü. Yanıma damdan düşen gelsin demiş. Hatta oturup ahkam kestiğim için tüm epilepsiden muzdarip insanlardan özür diler, acil şifalar dilerim. Sen yine de yirmi kapıdan birinden girer miydin, dönüp gitme şansın olduğu halde, düşün bir kez daha istersen.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben, islam tarihinde, Arapların "soylu ve pleb" diye ayrıldıklarını hiçbir yerde okumadım. Sen nerden okudun onu da bilmiyorum. Roma ve Avrupa tarihini fazla ezberlediğin için, oradaki şablonları başka uluslara da uygulamaya çalışıyorsun heralde.

 

Artık gelince cevap yazarım ama. Gözüme ilişen bir iki yanlışı yine düzelteyim:)

 

Plebler, asiller, imtiyazlı tüccarlar patriçler ve köleler arasında kalan sınıftır. Kölelerden sonra en alt sınıftır yani. Buna Romalılar plep der. Yunanlılar hahoy der. Araplar kendi dillerin başka bir şey der.. Konumuz isim değildir. Toplumsal tabakadaki konumlarıdır.

 

Arap toplumu, islamiyet öncesinde mutlak mülkiyet ve toprak sahibi olan Asiller, Asillerin topraklarında yaşadıkları ve ticaret yaptıkları için onlara vergi ödeyen, ne köle nede asil sınıfına dahil olmayan imtiyazsız sıradan plebler. İmtiyazlı ve Asiller'e vergi değil prim ödeyen faizcilikle uğraşan kuveyşli patriçler ve kölelerden oluşurdu.

 

Sadece islam tarihinde değil. Çağın arabistanı üzerine yapılan tüm tarihsel incelemelerde İslamiyet öncesi arap toplumunun yapısı anlatılır. Ve Hz Muhammed anlatılırken, onun ilk toplumsal desteğini mekke pleblerinden aldığı belirtilir.

 

Asil, Pleb, Köle sistemi köleci çağın en yaygın toplumsal sistemidir. Çağın araplarındada, batılılarındada, çerkeslerindede, ruslarındada bu sistem vardır.

 

Arap kültüründe köle ve köle olmayan diye bir ayrım var. Kölelik de, atadan evlada geçen bir şey değil. Özgür bir adam, savaşta yenilirse, esir alınır ve köle olur..

 

Tabi sadece köleler ve köle olmayanlar var sistemde. O çağda dünyada böyle bir sistem görülmüşse bir tane örnek verde bizde bilelim :)

 

Kölelik atadan evlada geçer. Kölelerin çocukları köledir.

 

 

 

Bu Patron-Ücretli ilişkisi sırasında zamanla bir tanışıklık olması normal.[/b] (Bu arada, asilzade muhammed'in ücretli çalışması da ilginç! Ezbercilik dışında, bilgiyi okumasını bilene yani.)

 

Hz Muhammed ücretli değil ortaktır. Ücretli ve ortak arasındaki farkı bilmediğinide düşünmüyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kısaca Hz. Muhammed'in okuma yazma bildiğini söyleyebiliriz.

Aksi halde kendi kendisine bile vermiş olsa "Oku" emrini yerine getirmesi mümkün olmazdı

 

-"Oku"

-"Ben okuma bilmem"

-"Oku"

-"Bilmiyorum!

-"Oku!"

-"....."

 

Senaryo uydurma mı? Anlatılanlar üzerinde bayağı bir seçici olmak gerekiyor anlaşılan.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Peki Cyrano, epilepsi konusunu farklı yorumladık. Kararı daha derinlemesine araştıranlar versin. Yalnız kabul edeyim ki "epilepsi genellikle genetiktir" sözüm abartılı olmuş. Bunu geri çekiyor ve düzeltiyorum. Bu yargım epilepsi hastalarına da bir haksızlıktır çünkü. Yanıma damdan düşen gelsin demiş. Hatta oturup ahkam kestiğim için tüm epilepsiden muzdarip insanlardan özür diler, acil şifalar dilerim. Sen yine de yirmi kapıdan birinden girer miydin, dönüp gitme şansın olduğu halde, düşün bir kez daha istersen.

 

demirefe bana sorduğun sorunun konumuzla bir alakası yok.

 

Ben epilepsi asla kalıtsal olarak geçmez falanda dememişim. Epilepsi kalıtsal bir hastalık değildir. Ve Epilepsi genellikle kalıtsal etkenlerle geçer ifadesinin yanlış ve geçersiz olduğunu söylemişim.

 

"Hz Muhammed'in soyunda hastalık vardır, Epilepsi genellikle genetik yollarla geçer, o yüzden çocukları yaşamamıştır" iddiaları vardır değilmi burada.

 

Bende Epilepsinin genellikle genetik olarak geçmediğini. Kalıtsal epilepsi olan türlerde bile anne babadan çocuğa geçme oranının 1/40 olduğunu. Yani baktığımız kaynağa göre %2-4 oranındaki kalıtsal epilepside bile çocuklara geçme olasılığının 1/40 olduğunu. Dolayısıyla bu iddiaların tamamen asılsız olduğunu anlatmışım.

 

Sende yanıldığımı, Epilepsinin kalıtsal bir hastalık olduğunu ve genellikle genetik yollarla geçtiğini ifade etmişsin.

 

Ben şahsen doktor değilim. Dolayısıyla yorumlamıyorum bunu. Tıp bunu söylüyor. Yani kalıtsalmıdır diye sorunca açık olarak hayır diyor.

 

Ama bu kadar tartışma yaptık. Dolayısıyla bu kadar yazımı okudun. Cyrano'nun bilimsel konularda, kaynağından emin olmadan iddialar ortaya atmıyacağını bilmeni beklerdim açıkçası.

 

Ki benim burada neyi eleştirdiğim açıktır. Sara hastalığı hakkında, ne zaman teşhis edilmiştir, genetikmidir değilmidir, sebepleri nelerdir gibi temel bilgilere sahip olmadan. Hz Muhammed'i bu hastalığa sahip olmakla, soyunu bu hastalığa sahip olmakla, hatta çocuklarınında bu hastalık onlara geçtiği için öldüğünün iddia edilmesidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cyrano, uzmana epilepsi genetik midir? diye sorarsan elbette "hayır, değildir der, şimdi yüzde dört bir olasılığa adam nasıl evet desin? Ama bu rakamın yirmide bire çıkma olasılığı çok yüksek. Araştırmalar sürdürülüyor ve erişim öyle pat diye kolay değil. Dar toplumlarda akraba evlilikleriyle de arttığı biliniyorsa...

 

Yirmi kapıdan biri sorusu tabii ki geçerli bir soru.

 

Muhammed'in çocuklarının yaşamadığı konusunun genetik bir nedenden kaynaklandığı ise bir savlama. Ben bu konuya karışmadım. Ama bu olasılık gözardı edilemez. Kanıtlamaya gelince o biraz zor. Bunu kanıtlamaya kalkarsak bayağı bir işimiz var.

 

Sanırım Brain'in oradaki savı "çok karmaşık bilinen ve tanıtılan olguların altında çok basit nedensellikler yatıyor olabilir" idi ki ben bu sava katılırım, tersine de. Yani "çok basit bilinen olguların altında çok karmaşık nedenselliklerin yatıyor olabileceği"ne de...

 

Daha araştırılacak, öğrenilecek çok bilgi, var. Kalıplaşmış bilgileri kutsayıp değişmez kabul etmek bizi kısıtlar. Konu bu...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Söz konusu tıpsa tabiki kitaplaşmış bilgidir aslolan :)

 

Neyse net olan ortada sanırım. Bizide ilgilendiren ve konumuz olan zaten o soruydu. Epilepsi kalıtsal bir hastalık değildir. Genellikle genetik yollarla geçmez. Ve hz Muhammed'in soyunda bu hastalık vardır, çocuklarınada geçti o yüzden öldüler. Gibi bir şey söylemek şu anki kitaplaşmış tıp bilgisiyle mümkün değildir.

 

Yani %2-4 lük orandaki genetik epilepsiye sahip olacak. %2-4 lük orandaki hastalığa sahip olduğunu varsaysak bile bütün çocuklarına bulaşma olasılığıda sanırım 1/500,000 ler civarı.

 

Burada tek söylenecek şudur. Discovery Channel'daki efsane avcılarının söylediği:

 

Bu MİT kesinlikle çuvalladı :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cyrano, böyle bir konudan kesin bir sonuç çıkarımı bekleyemezsin. Olasılıklar çuvallamaz. Adı üstünde olasılık. Ama mitler tabii ki çuvallar. Mitin ne olduğu da çok belli.

 

Mit dediğimiz zaman ne olduğu belirsiz veriler üzerine inşa edilmiş hayaller akla gelir. Olasılık üretmek mit değildir, olasılık bu adı üstünde, gerçek olabilir de olmaya da bilir. Olasılık üretmeden sonuca gidemeyiz. Çuvallayacağız diye olasılık üretmekten de geri duramayız.

 

Ama mit üretiyorsak çuvallama kaderdir. Tüm mitler zamanla mutlaka çuvallar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bebeklerin çift başlı doğması diye bir ihtimal vardır. Ama "Bebekler genelde çift başlı doğar" demek olasılık üretmek değildir. Olasılıklarda genellikle diye başlamaz. Zira genellik ve olasılık kavramları bilimde birbirinin zıttıdır. Genellik denilecek bir oran varsa, karşısındaki oranda olasılıktır.

 

"İnsanlar genellikle bir doğumda bir bebek dünyaya getirir, beşten fazla bebek dünyaya getirmeleride olasıdır"

 

"Epilepsi genellikle genetik olarak geçer" ne idüğü belirsiz bir veridir. Bu veriyi dayanak olarak inşa edilen fikir ve tasavvurlar ise Mit tir. Efsanedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mal bulmuş mağribi diye bir deyim vardır. Geri çektiğimi söylediğim bir sözün üzerine gidip maden damarı gibi işletmeye çalışmak pek hoş olmuyor. Peki düzelteyim:

 

"epilepsi küçümsenmeyecek oranda genetik bir hastalıktır." Yani bu oranı küçümsememekte fayda vardır. Yani genetik olarak geçme riskini azımsamamak çok yerinde olur. Yani dar bir toplumda sürekli akraba evliliği yapılırsa bu oran oldukça yükselebilir. Yirmi otuzda bir risk bile küçümsenemezken bu riski yükseltecek akraba evliliklerinden kaçınmak en akıl karı iş olacaktır.

 

Böyle iyi mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşım üzeinde durduğum senin çektiğin geri söylemin değildir. Hz Muhammed'in soyunda böyle bir hastalık olduğu bütün çocuklarınında Hz Muhammed'den kalıtsal olarak geçen hastalıktan dolayı öldüğü iddiasıdır.

 

Ki benim burada neyi eleştirdiğim açıktır. Sara hastalığı hakkında, ne zaman teşhis edilmiştir, genetikmidir değilmidir, sebepleri nelerdir gibi temel bilgilere sahip olmadan. Hz Muhammed'i bu hastalığa sahip olmakla, soyunu bu hastalığa sahip olmakla, hatta çocuklarınında bu hastalık onlara geçtiği için öldüğünün iddia edilmesidir.

 

Sana verdiğim bir cevapta bunu yazmıştım ve daha öncesinde gereksiz bir polemiğe gerek olmadığını söyleyip o konuyu kapatmaya çalışmıştım. Topiğin konusuyla ilgilenmişim. Yani Hz Muhammed hakkındaki ithamlarla.

 

 

Yazdıklarına bakarsan ısrarla kalıtsalmıdır değilmidiri uzatan senmişsin gibi görünüyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.