Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Şafak ve Tabaka Katman...MODERN IŞIK BİLİMİ...


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

HALDEN HALE GEÇECEKSİNİZ...

 

Allah Teâlâ İnşikâk suresinde şöyle buyurmaktadır:

16-Şafağa,

17-Geceye ve onda basan karanlığa,

18-Dolunay olmuş aya yemin ederim ki,

19-Siz, halden hale geçeksiniz.

20-Böyleyken onlar acaba neden îmân etmezler?

21-Onlar kendilerine Kur'ân okununca secde de etmiyorlar?

 

Yüce Allah, insanın halden hale geçmesine binâ'en niçin, şafağa, geceye, gecenin kapladıklarına ve dolunay olduğu zaman aya yemin etmiştir?

Modern ışık bilimi araştırmaları ışığın, herhangi bir cisimle karşılaştığı zaman şu halleri alacağını ortaya koymuştur:

Birincisi: Cisim, prizma gibi belirli bir şekle sahip ve şeffaf olduğu zaman ışık bu cisimden, belli bir açıyla asıl doğrultusundan kırıldıktan sonra geçer. Bilinmektedir ki; güneş ışığı gibi, beyaz ışık tek bir ışık değildir; aksine birbirine girmiş çeşitli renkteki ışıklardan meydana gelmektedir. Prizma gibi şeffaf bir cisme yansıdığı zaman kırılma olayı ışığı, en aşağısı kırmızı, en yükseği ise kahverengi olan asıl renklerine ayrıştırır. Bu, buluttaki su damlalarıyla karşılaştığı zaman güneş ışığı için meydana gelen hâdisedir. Işık, kemer şeklinde, bilinen renklerine ayrışır ve gökkuşağı diye isimlendirilir.

İkincisi: Cisim şeffaf olmadığı, kesîf/ışık geçirmez olduğu zaman. Bu durumda cisim, siyahsa, bütün renkleriyle ışığı emer; beyazsa, yine bütün renkleriyle ışığı yansıtır veya bir kısmını yansıtır, diğer bir kısmını da emer ve (o zaman) ışığın bize yansıyan tarafı görünür.

Yani ışığın üç çeşit görünümü vardır:

Kırılması ve kırılma ile birlikte yayılması, emilmesi ve yansıması.

Âyetler, bu üç olaya açık bir şekilde işaret etmektedirler. Bu sıralamaya göre açıklama şöyledir:

1. Işığın kırılması ve yayılması:

"Yemin ederim şafağa."

Kırmızı renkli şafak, batışın hemen arkasından güneş ışınlarının, şeffaf hava tabakasına doğru yayılması sûretiyle kırılmasından doğan bir ışık hâdisesidir. Bu itibarla güneş ışığı, çeşitli renklerine ayrılır. Kırmızı ışık, en az kırılan ışıktır. Bunun için o, kırmızı ışık, yerden uzaklaşarak daha çok kırılan ve bu nedenle de, kırmızı ışığı, yani şafağı görürken kendilerini göremediğimiz diğer ışıklardan yere en fazla yakın olandır. İşte bu şafaktır. O halde âyet, ışığın kırılmasına ve yayılmasına işaret etmektedir.

 

2. Işığın emilmesi:

"Geceye ve onda basan karanlığa”

Gece, tabii olarak siyahtır. Çünkü, güneş ışınlarının kaybolması nedeniyle bütün renkler onda yok olur. Siyah renk, (diğer) renklerin emilmesine açık bir işarettir.

 

3. Işığın yansıması:

"Dolunay olduğu zaman aya yemin ederim."

Bilinmektedir ki güneş, kendi içinde fiilen oluşan -korkunç derecedeki- atom patlamalarıyla ışığı bizatihi meydana getiren bir ışık kaynağıdır.

Aya gelince o ışığı meydana getiremez; ancak ışığı güneşten alır ve yeryüzüne yansıtır; özellikle de o "dolunay olduğu zaman". Âyet, ışığın yansıması olayına açıkça işaret etmektedir.

Böylece ışığın, kırılması ve yayılması olayına şafağın, emilmesi hâdisesine siyah yanı karanlık gecenin, yansıması hususuna da ayın işaret ettiği ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu, hakîm ve övgüye lâyık olan Allah tarafından konmuş son derece mükemmel ve çok ince bir düzendir…

“Halden hale geçmeniz”

Yüce Allah, 'insanın halden hale geçmesine binâ'en şafağa, geceye, gecenin topladıklarına ve dolunay olduğu zaman aya niçin yemin etmiştir?' Şimdi kasem ile kasem edilen arasında, cazip olan başka bir ilişkiyi açıklayacağım. Bu irtibatın sırrı, kasemin parçalarından her bir parçasının birtakım tabaka, konum ve merhalelere ayrılmasıdır.

"Halden hale geçme" konusunda müfessirler şöyle demişlerdir:

Bu ya insanın, bir halden başka bir hale veya sırasıyla nutfeden alaka, et parçası, cenin, yeni doğan, emen ve sütten kesilen bebek, küçük çocuk, gençlik, ihtiyarlık ve sonra da ölüm ve âhirete intikali gibi merhaleden merhaleye geçmesidir ki bu halleri ve merhaleleri, zamansal tabakalar olarak kabul etmek mümkündür. Çünkü, bilinen tabakalar, mekan açısından çeşitli ve birbirine yakın kısımlardan meydana gelir ve mekan farkıyla bazısı bazısından ayrılır. Bu, sarısı, beyazı, ince zar ve sert kabuktan meydana gelen yumurtanın katmanları gibidir ki o, renk, hacim ve terkip bakımından farklılık arzeder. Bunlar arasında, her bir tabakayı diğerinden ayıran mekansal ayırıcılar vardır. Şöyle ki, bu tabakalardan her biri, diğer tabakanın işgal ettiği yerden farklı bir yer tutar.

 

YUMURTA

İnsanın veya ondan başkasının başına gelen durumlara gelince bunlar, bazısı bazısından farklılık arzeden zamansal tabakalardır. Şöyle ki: et parçası cenînden, cenîn yeni doğandan, emen bebek sütten kesilenden, küçük çocuk genç olandan... hep farklıdır. İşte onlar arasındaki ayırıcılar zamansal ayırıcılardır. Burada, et parçası ve cenin evreleri için ayrı ayrı özel bir zaman dilimi/aralığı vardır. Böylece her bir merhale, diğer merhalenin işgal ettiği zamandan başka bir zamanı işgal etmektedir.

Herhangi bir beldenin hâkimlerinin "hâkimler tabakası" diye isimlendirilmesi alışılmış bir husustur. Meselâ denir ki, Mısır'dan idareciler, hâkimler zümresi geçmiştir. Bunlar, firavunlar, hükümdarlar, batâlise(1), Bizans ve daha sonra da Müslüman idareciler tabakasıdır. İşte bunlar zamansal tabakalardır. Çünkü onları sadece bir zaman dilimi bir araya getirip birleştiremez. Her bir tabaka, diğer tabakanın zamanı dışında bir zamanı işgal eder. Böylece cismin veya şehrin merhalelerini ve durumlarını tabakalar şeklinde algılamamız mümkündür.

Ayet Resûlullah’a hitaptır. Bu, "leterkebunne” kelimesindeki be harfinin fetha olarak yani, leterkebenne şeklinde okunmasıyla olmaktadır. Yani, “ey Muhammed! Sen, se-mâdan semâya geçeceksin.” Bu, Cibrîl'ın Resûlullah'ı birinci semâdan yedinci semâya kadar çıkardığı isrâ' ve miraç gecesinde meydana gelmiştir. Bu yorum İbn Kesîr'in tefsirine göredir.(2)

Bilinmektedir ki, yedi semâ, bazısı bazısının üzerinde olarak tabakalar halinde bulunmaktadır. Bunu Yüce Allah'ın, "O, yedi göğü, birbiri üzerinde tabaka, tabaka yarattı"(3) sözü te'yîd etmektedir. Yani tabakalara sahip/tabakaları olan demektir.

Tabakalılık hali âyetlerde zımnen mevcuttur: Şimdi, tabaka halinde olma durumunun, bütün "şafağa, geceye ve gecenin topladığı (barındırdığı/kapladığı) şeylere, dolunay olduğu zaman aya yemin ederim" âyetlerinde, birbirlerine bağlı olacak şekilde nasıl bulunduğunu îzah edeceğim. Nitekim

 

Allah, "halden hale geçeceksiniz" âyetiyle onların aralarında irtibat kurmuştur. Bu kapsamlı irtibat, bütün âyetlere, harikulâde bir genel mana yüklemektedir. İnşallah aşağıda bu manayı açıklayacağım:

 

ŞAFAKTAKİ TABAKALAR

Daha önce kırmızı şafağın, beyaz ışığın (ki bu güneş ışığıdır), kırmızı, portakal renkli, sarı, yeşil gibi renklerin tabakalarından meydana geldiğini açıklamıştım. Bunlar, yağmurlu günlerde meydana gelen gökkuşağında, bazısı bazısının üzerinde olduğu halde görülen tabakalardır. O zaman şafak, güneş ışığının tabakalarına açık bir işarettir.

 

 

 

Geceye ve Gecenin topladığı şeylerdeki tabakalar...

Bu, "gece ve gecenin içine aldığı/kapladığı/topladığı" demektir. Yani gece, her şeyi içine alıyor, örtüyor ve şu aşağıdaki şeyleri kapsıyor veya onlar gece vaktinde ortaya çıkıyor:

1–Yıldızlar: Onlar yörüngelerinde, düzgün bir şekilde, bazısı bazısının üzerinde oldukları halde seyreder. İşte bunlar tabakalardır.

2–Yeryüzü ve yeryüzünde bulunanlar: Yeryüzü, farklı maddelerden meydana gelmiştir. Bu maddelerin temel taşı atomdur. Atom, merkezinde bulunan artı yüklü çekirdekten, protondan meydana gelir. Çevresinde, bazısı bazısının üzerinde olan yörüngeler, yani tabakalar halinde elektronlar döner. O zaman bunlar, tabakalar olmaktadır. Meselâ klor atomu, ortada bir çekirdek proton, çekirdeğin etrafında üç tabaka yörünge üzerinde dağılmış halde dönen on yedi elektrondan meydana gelir. Bunlardan ilk tabaka yörünge iki, ikinci tabaka sekiz, üçüncü tabaka ise yedi elektrona sahiptir.

* * *

Yerin bütün maddeleri, bu atomun benzerlerinden meydana gelmektedir. Yani yeryüzünde bulunan bütün maddelerin temel yapısı tabakalardan oluşmaktadır.

Diğer taraftan yer (arz), bilinen jeolojik tabakalardan meydana gelmektedir. Bunlar, yerin içindeki mağma ve onun, yani arzın, taş, su, petrol ve hava tabalarından oluşan kabuğudur.

Yeryüzündeki canlı varlıklara gelince onlar da, temeli, çeşitli atomlardan meydana gelen hücreler olan organik maddelerden teşekkül etmişlerdir. Nitekim hücrenin kendisi, bazısı bazısının üzerinde bulunan tabakalardan oluşmuştur. Bu, daha önce izah edilen yumurtada görünmektedir. Yumurta, hacmi büyük bir hücre olup üç ana tabakadan meydana gelmiştir ki bunlar da, orta çekirdek, sarı kısım, çekirdeğin etrafındaki protoplazma beyaz kısım ve beyaz kısmın üzerinde bulunan ince zardır...

Canlı hücreden onun, yine canlı olan kâinatta oluşturduğu varlıklara geçtiğimizde, onların da bir takım tabakalara yani sınıflara/gruplara ayrıldığını görürüz. Bunların en önemlileri, bitki ve hayvan sınıflarıdır. Bitkiler, çeşitli grup ve sınıflara ayrılmaktadır. Böylece canlılar da tabakalardan meydana gelmiş olmaktadır. Onların en üst seviyesinde, farklı açılardan çeşitli sınıflara ayrılan insan bulunmaktadır: Beyaz, siyah, kızıl ve sarı insanlar olduğu gibi, zengin, fakir ve orta halli olan insanlar da vardır…

* * *

Öğrenciler, kabiliyetli, zeki, orta halli ve zeka seviyesi düşük olmak üzere çeşitli gruplara ayrılmaktadırlar. Nitekim onlar, düzen bakımından da tertipli ve dağınık olarak sınıflara ayrılmaktadır...

3–Dolunay olduğu zaman aydaki tabakalar

Ay, ayın başında, dünyaya ince bir hilal şeklinde görünmeye başlar ve günden güne büyüyerek ayın ortasında tam bir dolunay haline gelir. Bu merhalelerinde ayın birbiri üzerindeki şekillerini çizsek aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi onun açıkça tabakalar meydana getirdiğini görürüz. Daha önce, ayın bu şekildeki görünümlerinin, zamansal tabakaların bir çeşidi olarak kabul edilmesinin mümkün olduğunu açıklamıştım. Bu durum bizi, gözlerimizi kâinattaki zamansal tabakalara çeviren "dolunay olduğu zaman aya yemin olsun" âyetini düşünmeye sevketmektedir. Onlar da fazla miktarda olup önemlidirler.

 

AYIN TABAKALARINA

BENZEYEN EVRELERİ

Önceden beyan edilen insan ömrünün merhaleleri, zaman tabakalarındandır. Diğer canlıların gelişme aşamaları da bu zamansal tabakalardandır. Aynı şekilde çeşitli tabakalardan meydana gelen zaman da bütünüyle bunlardandır. Saatin, arka arkaya devam eden altmış değişik zaman diliminden yani, tabakadan meydana gelen altmış dakikadan; günün, yirmi dört zaman tabakasından, yani yirmi dört saatten; haftanın, yedi zaman tabakasından, yani yedi günden; yılın, on iki zaman tabakasından, yani on iki aydan meydana geldiğini kabul etmek mümkündür…

 

KÂİNATTA TABAKALARIN OLMASI

Bu tabakaların varlığı kâinatta temel bir olgudur. Kur'ân, pek çok âyetinde gözleri bu tabakalara çevirmiştir. Bunları burada tafsilatlı bir şekilde anlatma imkânı yoktur. Ancak şu kadar var ki incelemekte olduğumuz, "şafağa, geceye ve gecenin topladığı barındırdığı / kapladığı şeylere, dolunay olduğu zaman aya yemin ederim ki siz, mutlaka tabakadan tabakaya bineceksiniz! halden hale geçeceksiniz" âyetleri, gayet açık ve net bir şekilde dikkatleri, varlıkların/kâinâtın tabakalar halinde bulunduğuna çevirmektedir.

 

ÂYETLERİN GENEL ANLAMI

Şimdi şu soruya dönüyoruz: Neden Allah, insanların halden hale geçeceklerine dair şafağa, geceye ve aya yemin etmiştir? Sanki Yüce Allah burada şöyle buyurmaktadır: Ey insan! Işık gibi latîf ve bitkiler, hayvanlar ve inorganik maddeler gibi kesîf cisimlerden meydana gelen bütün mahlûkâtın, çeşitli tabakalardan oluştuğunu ve değişik merhalelerden geçtiğini görmüyor musun? Aynı şekilde sen de ey insan, bir halde kalmayacak, aksine hem dünyada ve hem de âhirette merhaleden merhaleye geçeceksin. Nitekim insanlar, bu dünyada tabakalar halinde olduğu gibi âhirette de tabakalar halindeolacaklardır: Mutlular/iyiler, cennetin tabakalarında yaşarlar; mutsuzlar/kötüler ise cehennemin tabakalarında ikamet ederler. Bu nedenle senin, âhirette tabakaların en yükseğine ulaşmaya gayret etmen gerekir. Bu ise Allah'a îmân etmek ve O'na boyun eğmekle olur:

"Böyleyken onlar acaba neden îmân etmezler? Kur'an okunduğu zaman secde de etmiyorlar?"

TABAKALAR HALİNDE OLMAK–GELECEKTEKİ HÂDİSELER

Âyetlerdeki "mutlaka halden hale geçeceksiniz" şeklinde yemin formu, halden hâle geçmenin gelecekte vukû bulacağını ifade etmektedir. Bu bizi şu soruyu sormaya sevketmektedir: Kur'ân'ın nazil olduğu asırdan sonra bu yemini gerçekleştirecek bir şey olmuş mudur? Onun nüzulünden sonra, insanları halden hale geçirecek tabakalar nelerdir?

İşin doğrusu şudur: Asrımız, insanı, bu dünyada inişli çıkışlı tabakalara binmeye mecbur eden merhalelerle doludur. İşte söz konusu âyet–i kerîmeler, bu tür dünyevî hâdiselere işaret etmektedirler. Âyetler, tam anlamıyla geleceğe aittirler. Modern ilmin yardımıyla insanın halden hale geçmesini sağlayacak tabakalara gelince bunlar şunlardır:

1.Birçok katı, yani tabakaları olan binalarda oturmak: İnsan, çok katlı büyük binalar inşa etme imkanı bulmuştur. Meselâ gökdelenler bunlardandır. İnsan, modern asansörler yardımıyla oldukça kolay ve süratli bir şekilde kattan kata çıkıp inmektedir.

2.Uzay araştırmacılarının, uzaya çıkış ve inişlerinde hava katmanlarını, tabakalarını kullanması. Çünkü yer küreyi kuşatan hava tabakası, bileşik ve yoğunluk bakımından farklı olan katlardan meydana gelir.

3.İnsanların, iniş ve çıkışesnasında okyanus sularının katmanlarından geçmeleri, hatta deniz altıların yardımıyla onların tabanlarına kadar inmeleri.

4.Kömür ocakları, petrol kuyuları vb. şeylere iniş ve çıkışta insanların yerin tabakalarından geçmesi.

 

KUR’ÂN–I KERÎM’İN İCÂZI

Kur'ân–ı Kerîm'in, son asırlarda keşfedilen ışık ilmine, insanın, maddî olarak çeşitli alanlarda merhaleden merhaleye geçmesine ve daha sonra teknolojinin ilerlemesiyle gelişmiş bir seviyeye ulaşmasına açıkça işaret etmesi, Allah'ın, İslâm'dan önce hiçbir ferdi herhangi bir kitap telif etmemiş olan ümmî, okuma–yazma bilmeyen bir ümmete mensup bulunan ümmî bir insanın ağzıyla nurlarını fışkırttığı bu kitabının icâzını te'yîd etmektedir:

"Biz onlara, ufuklarda ve kendi canlarında ayetlerimizi göstereceğiz ki o Kur’ân'ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şâhit olması, her şeyi görmesi sana yetmez mi?"

 

DİPNOTLAR:

1–"Batâlise": İskender'in vefatından sonra beraberindeki Makedonyalı meliklerden oluşan ve Mısır'da hüküm süren sülâlenin ortak adıdır. Bkz., Şemseddîn Sâmî, Kâmûsu'l–'Alâm, İstanbul, 1306, II, 1318 (Batâlise/Batlamyûs mad.). (Mütercim).

2– Bkz., İbn Kesîr, IV, 523. 3– Mülk (67), 3.

âdil abdullah el-kalkîlî

ter; doç.dr. bahattin dartma

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.