Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

KALPLERİ NASIL MÜHÜRLEDİ ALLAH (C.C.)


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
herşey beyinde algılanır.....kalbin hislere tepki verdiğini düşünüyorum ben oysa

 

Kalbin hislere verdiği tek tepki, artan kan ihtiyacını karşılamak için efor artırmaktır. Determinizm bazen çok karmaşık görünen olayların ardında basit, bazen de çok basit görünen olayların ardında karmaşık nedenselliklerin gizlenmesidir.

 

Doğru bilinenlerin doğru olmadığı anlaşılsa bile değiştirilmeleri ne kadar zor değil mi? Ya hâlen çok doğru olduklarını sandıklarımız?

 

Bilimin serüvenini heyecanlı kılan budur. Ben evrene deterministik bakmanın hazzını başka hiç bir şeyde bulamıyorum. Nedensellik açıklandıkça bu serüven hız keseceği yerde hız artırır. Bence yeryüzünde ve gelecekte evrende insan türünün yaptığı ve yapacağı en anlamlı şey bilimdir...

  • Cevaplar 57
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

bilim çok güzel bir uğraşı katılıyorum...insan aklının gücü ve kendini aşan buluşlar yapması başdöndürücü bir hızla teknolojinin ilerlemesi herşey çok çok güzel....

ben etrefımda sürekli cep telefonunu yenileyen..televizyonlarını renkliden plazmaya çeviren lcd ekranı da denemeyi ihmal etmeyen..arabasındaki ekstraları navigasyonları nasıl artırabileceğini hesap eden..kendini robot olan ya da icabında uçan arabalara hazır hisseden..uzaya koridorlar kurmaya çalışan..çocuklarını bilgisayar oyunlarının şefkatli kucağına atıp kendi cennetinde ya da o da birbaşka odada yaşayan..insanlar ..insanlar..insanlar..görüyorum....bilim teknolojiye yansıyor... teknoloji hayatımıza yansıyor...biz ne kadar uzakları ve ne kadar hayatı kolaylaştıran şeyleri hedeflersek aynı şiddetle birbirimizden uzaklaşıyoruz...bilimimiz ne savaşları durduruyor ne kanseri ne haksızlığı ne hırsızlığı arsızlığı...

bir tufan olsa bir kasırga bir afet ve tüm bilimsel üretimlerimiz elimizden yok olup gitse..laboratuarlar bilgisayarlar olmasa telefonlar televizyonlar bankalar paralar...geriye bizden ne kalır... beynimizin ürettiklerinden değil kalbimizin ürettiklerinden istiyorum ben ...insanı insan yapan şeyleri özlüyor aslında insan...

Gönderi tarihi:
............

beynimizin ürettiklerinden değil kalbimizin ürettiklerinden istiyorum ben ...insanı insan yapan şeyleri özlüyor aslında insan...

 

Yukarda sayın Demirefe değinmiş sayın 4mevsim. Orasını atlamışsınız galiba. "Kalbin hislere verdiği tek tepki, artan kan ihtiyacını karşılamak için efor artırmaktır."

 

Kalp sadece beyinde oluşan sempati, heyecan ve korkulara vs. en çabuk tepkime veren organlarımızdandır. İzah etmeye çalıştığınız sevgi, acıma, nefret duyguları beyinde oluşur. Organlarca eyleme dönüşür.

 

"Kalplerin mühürlenmesi" sadece mecazi bir deyim. Kişisel her tepki beyinin dışardan algıladıklarına karşılık verilen karşılıklar, yansımalardır. Bu yansımaların referansı, ölçüsü yine kişisel kültür alt yapısıyla gerçekleştirilmekte. Kültürün nasıl kazanıldığını da hepimiz biliyoruz sanırım.

 

Sonuçta kalbin mühürlenmesi, beyinin düşünce üretememesi ise; Bu daha çok inançlılarda gözükmektedir. Mühürlemek kapatmak anlamındadır. İnançlıların düşünceleri 1400 yıl öncesinin peşin kabulleri ile kapatılmıştır.

Gönderi tarihi:

Sayın 4mevsim, bilim insanlığı dönüştürmeye daha yeni başladı. İvmenin artacağından şüpheniz olmasın. Bakın bazı yanılgılar var. Sayın maraba'nın işaret ettiği yanılgıyı hadi geçtik. Kalp mecazi olsun. Aslına bakarsanız duygu-düşünce akıl-heves ruh-nefis hatta şeytan-melek ayrımından kaynaklanan ilham-idlal (saptırma) gibi anlamsız tüm ayrıntıları kaldırma yanlısıyım. Bunlar bilimsel düşüncenin yaygınlaşmasına anlamsız bir engel ve köstek olan gereksizliklerdir. Tek hedef ve bilinen en karmaşık şey, evrenin en üst ürünü insan beynidir. Bu hedefi böyle koymak insanlığın gelecek yönelimleri açısından çok hayati bir öneme sahiptir.

 

Çünkü insan türünün birincil hedefi bilinç sorununu çözmektir. Bilincin sırrı da beyinde gizlidir. Bir pentium4 işlemcisi 55 milyon transistör barındırır. İnsan beyni ise 100 milyarı aşkın beyin hücresinin yanısıra, bir beyin hücresi (nöron) bir transistör gibi üç bağlantıya sahip değildir. Her bir nöron başka nöronlara çok fazla sayıda bağlantı (sinaps) oluşturur. Bu sinaps bağıntıları öyle karmaşıktır ki toplam sinaps bağlantısı sayısı 100 trilyon kadardır. Bir transistörün üç adet bağlantı ayağına karşılık bir beyin hücresi bu hesaba göre bin adet bağlantı ucuna sahiptir. Artı, beyin bilgisayar gibi sadece elektronik değil, elektrokimyasal bir çalışma şekline sahiptir. Yani bir transistör temelde bilgiyi on-off veya 0-1 biçiminde ikili bir kod ile saklar.

 

Beyin ise nöron aktivitelerini yerine getirirken kimyasal moleküller kullanarak elektronik sinyalleri şiddetlendirip zayıflatarak da bilgi işler. Bu yüzden duygulanım sırasında yoğun kimyasallar kullanır. Ve kimyasallar beyin aktivitesini etkiler. Halisünasyon gördüren, uyuşturan, mutlu eden kimyasallar vardır. Beynin tüm işlevleri maddeseldir. Kalbimizi çarptıran bir duygulanım, bir moleküler çağlayanın yanısıra şiddetli elektronik sinyaller örüntüsünden oluşur. Kalp bu anda sadece kimyasal ileticileri hızlandırmak için daha hızlı çalışır. Evren nihayette insan beyninden daha üst bir ürün vermemiştir. Her şey beynimizin içindedir. Hiç bir şeytan aklımızın üretemediği soruları kafamıza sokamaz. İnsana gönderilmiş hiç bir bilgi, beyni ile ürettiklerinden üstün değildir. İnsana hazır hiç bir şey verilmemiştir.

 

Bakın insan milyonlarca yıl primat atalarından pek farklı bir şey olamadı. Sadece iki ayağı üzerinde yürüdü. Bu süreç içinde bir çok insan türünün nesli tükendi. Sonunda insan taşları birbirine vurarak bir şeyler yapmaya çalıştı. Kimse hazır bir bilgi vermedi. Bugün şempanzelerin de yaptığı bir ağaç dalı, bir kemik parçasını sopa olarak kullanmakl ve avucunun içinde bir taş tutmak becerisini, bu milyonlarca yılın sonunda taşın ucunu sivrilterek bir üst aşamaya taşıyabildi.

 

Sadece taşların ucunu sivrilterek yeryüzünde geçirdiğimiz zaman yüzbinlerce yıldır. Kimse "al uğraşma, bak bu balta" dememiştir. Baltaya bir sap takmayı akıl etmek için yüzbinlerce yıl geçmiştir. Basit yazı, tekerlek, ok yay gibi buluşlar daha dün yapıldı sayılır. Bunlar üç bin yıllık işler ki, üç bin yılın insanlık tarihinde lafı bile olmaz. İnsanın ortaya çıkışı ise canlılık tarihinde neredeyse sözü edilemeyecek kadar küçük bir zaman dilimini işgal eder.

 

Teknolojik çağ ise toplam tarihin öyle kısa bir zaman diliminin ürünüdür ki, henüz insanlık hiç bir şey bulmadı. Dinlerin öne sürdüğünün aksine bilim hiç bir yakın kıyamet öngörmüyor. Çok ciddi bir aksilik olmazsa gezegenimizin yaşadığı kadar daha ömrü var. Gelişme ise çok hızlanmış durumda. Teknolojinin beğenilmeyecek ve sakıncalı bulunacak hiç bir yanı yoktur. Bahsettiğiniz olumsuzluklar sadece geçiş dönemlerinin sancıları.

 

İnsanlığın kendini tehdit etmesi ancak insan ayrımı yapan ve biz-onlar deyip kendi gibi inanmayanları cehenneme gönderen terörist fikirli bağnazlar eliyle olabilir ki insanlık buna asla fırsat vermeyecektir. Hidrojen bombaları boşuna yapılmadı. Gerekirse bu tür toplumların toptan imha edilmesinde tereddüt edileceğinden şüphe duymamak gerekir. Artık bilimi ve teknolojiyi hiç bir şeyin durdurmasına meydan verilmeyecektir. Şu an bir büyük kentin yerinde sadece camlaşmış bir kraterden başka bir şey kalmaması için tek yapılacak şey sadece bir düğmeye basmaktır. Bazı konular hiç şaka kaldırmaz. Teknolojinin çok ciddi bir konu olduğunu anlamak gerekiyor.

 

Bu tür yıkımlar hiç bir zaman arzu edilmez, edilmiyor da. Ancak teknoloji çok ciddi bir güçtür, bunu bilmek ve farkında olmak gerekiyor. "Ne bu teknoloji, tanrı filan mı?" derseniz "hayır" yanıtı vermek için durup düşünmek gerek. Bu günkü teknolojiyi küçümsemek için durup bir düşüneceksiniz, yüzyıllar sonraki teknoloji belki gerçekten tanrısal bir güç olacak. Binyıllar sonrasını hayal etmek bile imkansız. Binyılları kim kaybetmiş ki biz bulalım demeyin. Gezegenimiz en az bir milyar yıl daha yaşayacak, bilimsel hesaplara göre. Bu sürenin iki milyar yıla rahatlıkla çıkacağı ve üç milyar yılı bulabileceği hesaplanıyor. Bunlar kesinlikle atmasyon değil, çok ciddi ve gerçekçi hesaplama sonuçlarıdır.

 

Bilimsel bilgiden sonra bilimsel bilincin yaygınlaşması gibi çok önemli hedefler var önümüzde. Soyut belirsizlikler bu amacı sadece sulandırır...

Gönderi tarihi:
Yukarda sayın Demirefe değinmiş sayın 4mevsim. Orasını atlamışsınız galiba. "Kalbin hislere verdiği tek tepki, artan kan ihtiyacını karşılamak için efor artırmaktır."

 

Kalp sadece beyinde oluşan sempati, heyecan ve korkulara vs. en çabuk tepkime veren organlarımızdandır. İzah etmeye çalıştığınız sevgi, acıma, nefret duyguları beyinde oluşur. Organlarca eyleme dönüşür.

sayın maraba atlamadım farkındayım yazılanların.. ancak katılmadığımı belirttiğim için tekrara gerek görmedim..insan bilimin söyledikleri yanında hayat tecrübelerinden de doğrular elde edbiliyor...bu nedenle ben oğlu cephede şehit düşen annenin neden kalbi sıkışır...üniversitede okuyan evladının parası bitince bir babanın neden içi yanar ve telefona sarılır...ya da aşık olduğu insan kendisini düşündü diye sırf yatağında habersiz yatan biri neden bir kalp sancısıyla uyanır...bilimsel olarak ispatlanmamış olsa da benim için hayatın en doğrularıdır hala kalbin duygularla olan münasebeti....

 

Sonuçta kalbin mühürlenmesi, beyinin düşünce üretememesi ise; Bu daha çok inançlılarda gözükmektedir.

söylediğinizi kendi üzerime alıyor ve haklı olabilirsiniz diyorum...böyle gözlemlemiş olabilirsiniz....

 

Sayın 4mevsim, bilim insanlığı dönüştürmeye daha yeni başladı. Çünkü insan türünün birincil hedefi bilinç sorununu çözmektir. Bilincin sırrı da beyinde gizlidir. Bir pentium4 işlemcisi 55 milyon transistör barındırır. İnsan beyni ise 100 milyarı aşkın beyin hücresinin yanısıra, bir beyin hücresi (nöron) bir transistör gibi üç bağlantıya sahip değildir. Her bir nöron başka nöronlara çok fazla sayıda bağlantı (sinaps) oluşturur. Bu sinaps bağıntıları öyle karmaşıktır ki toplam sinaps bağlantısı sayısı 100 trilyon kadardır. Bir transistörün üç adet bağlantı ayağına karşılık bir beyin hücresi bu hesaba göre bin adet bağlantı ucuna sahiptir. Artı, beyin bilgisayar gibi sadece elektronik değil, elektrokimyasal bir çalışma şekline sahiptir. Yani bir transistör temelde bilgiyi on-off veya 0-1 biçiminde ikili bir kod ile saklar.

 

Beyin ise nöron aktivitelerini yerine getirirken kimyasal moleküller kullanarak elektronik sinyalleri şiddetlendirip zayıflatarak da bilgi işler. Bu yüzden duygulanım sırasında yoğun kimyasallar kullanır. Ve kimyasallar beyin aktivitesini etkiler. Halisünasyon gördüren, uyuşturan, mutlu eden kimyasallar vardır. Beynin tüm işlevleri maddeseldir. Kalbimizi çarptıran bir duygulanım, bir moleküler çağlayanın yanısıra şiddetli elektronik sinyaller örüntüsünden oluşur. Kalp bu anda sadece kimyasal ileticileri hızlandırmak için daha hızlı çalışır. Evren nihayette insan beyninden daha üst bir ürün vermemiştir. Her şey beynimizin içindedir. Hiç bir şeytan aklımızın üretemediği soruları kafamıza sokamaz. İnsana gönderilmiş hiç bir bilgi, beyni ile ürettiklerinden üstün değildir. İnsana hazır hiç bir şey verilmemiştir.

sayın demirefe ne muhteşem bir sanat... bu anlattıklarınız beni iman coşkusuyla dolduruyor...keşke daha fazla okuma öğrenme imkanım olsa...vakit ne kadar da çabuk geçiyor...24 saat yetmiyor okumalarıma...ama her okuduğumda yaratan rabbime hayranlığım artıyor...ne kusursuz ama asla anlaşılmaz değil...

 

 

Teknolojik çağ ise toplam tarihin öyle kısa bir zaman diliminin ürünüdür ki, henüz insanlık hiç bir şey bulmadı. Dinlerin öne sürdüğünün aksine bilim hiç bir yakın kıyamet öngörmüyor. Çok ciddi bir aksilik olmazsa gezegenimizin yaşadığı kadar daha ömrü var. Gelişme ise çok hızlanmış durumda. Teknolojinin beğenilmeyecek ve sakıncalı bulunacak hiç bir yanı yoktur. Bahsettiğiniz olumsuzluklar sadece geçiş dönemlerinin sancıları. .

kıyamet öngörmeyebilir bilim ama ufacık bir yörünge sapması herşeyi altüst edebilir...evden çıkıp hergünkü gibi işine giden adamın o gün hızla geçen bir arabanın altında kalmayacağını kim iddia edebilir...öngörüler olabileceklerin engeli değildir...kıyameti istiyor değilim elbette öldüğümüzde kıyamet bizim için kopmuş olacak zaten...büyük bir kıyameti bekleyip merak edenlere şaşırmışımdr hep...bu muhakkak olacak bir şey deyip sonra olmayacakmış gibi yaşamak ta cabası...

 

İnsanlığın kendini tehdit etmesi ancak insan ayrımı yapan ve biz-onlar deyip kendi gibi inanmayanları cehenneme gönderen terörist fikirli bağnazlar eliyle olabilir ki insanlık buna asla fırsat vermeyecektir. Hidrojen bombaları boşuna yapılmadı. Gerekirse bu tür toplumların toptan imha edilmesinde tereddüt edileceğinden şüphe duymamak gerekir. Artık bilimi ve teknolojiyi hiç bir şeyin durdurmasına meydan verilmeyecektir. Şu an bir büyük kentin yerinde sadece camlaşmış bir kraterden başka bir şey kalmaması için tek yapılacak şey sadece bir düğmeye basmaktır. Bazı konular hiç şaka kaldırmaz. Teknolojinin çok ciddi bir konu olduğunu anlamak gerekiyor.

aslında inançları tehlike göstererek asıl büyük tehlikelerin sözcülüğünü yapmış olmayalım...bu dünya hayatının dışında bir başka hayatın varlığını işaret ederek insanları otokontrole yönlendirmekle dünyayı cehenneme döndürecek güçlere sorumsuzca sahip olmak nasıl kıyas kabul edebiliyor zihninizde...(kalbinizde demiyorum)

 

Bilimsel bilgiden sonra bilimsel bilincin yaygınlaşması gibi çok önemli hedefler var önümüzde. Soyut belirsizlikler bu amacı sadece sulandırır...

bilimsel bilinç dediğiniz nedir..sakın bu dinlerin insana sunduğu insanı başka hiçbir bilginin ve duygunun tatmin edemeyeceği varoluş amacıyla ilgili sorulara cevap aramak olmasın......

bazen bilim bilim diyen insanların insanlığın robotlaşmaya gittiğini görmezden geldiklerini ve içlerindeki ruhsuz duygusuz ,yemek yerine kapsüllerle beslenen bedensel ihtiyaçlerını 3 boyutlu görüntülere hapseden ....filimlerde şahit olduğumuz türden manzaralar canlanıyor gözümde...

öyle ya beynimiz bir limonu yerken de bir limonu alıp ortadan bıçakla kesip o sapsarı limonu alıp ağzımıza götürüp dilimize sularını sıkıp o ekşi tadı alırken yüzümüzün nasıl buruştuğunu bu iletiden okurken de aynı tepkiyi verebilecek kadar hayalle gerçeğe aynı tepkileri veredursun kalbimizin tanıklık yaptığı doğrular benim doğrularım olmaya devam edecek...üzgünüm ama bu benim özgürlüğüm...

Gönderi tarihi:

Çok güzel sayın 4mevsim! Yakalamışsınız. Bana inanın gelecekte de insanlar "niye bu makinelerin bize hükmetmesine izin verdik?" ya da "niye etin kemiğin, kanın; silikon, alaşım ve kompozitlere yerini bırakmasına izin verdik?" hatta "niye sanal yaşam için gerçek hayattan vaz geçtik?" diye aynı bugün yapaylaşmadan, bencilleşmeden şikayet ettiğimiz gibi yakınacaklar.

 

Fakat yine emin olun determinist süreç durmayacak. O kadar büyük bir sürecin ve kapsamlı bir döngünün içindeyiz ki, Hint okyanusunda Seyşel adaları yakınında yüzen bir mikroskobik plankton hayvancığının bir balığın midesinde moleküllerine ayrışmadan önce dünyadan anladığından çok daha az şey biliyoruz evren hakkında.

 

Yalnız planktondan küçük fakat önemli bir farkımız var. Süreçlere giderek daha fazla karışabiliyor ve daha etkili bir yönlendirme yapabiliyoruz. Bir sürece önemli bir yön vermek ve tamamen farklılaştırmak için o sürece tümüyle hakim olmak gerekmez. Bir bilardo masasının üzerinde duran topa yapılacak tek vuruş, karmaşık bir kombinasyon oluşmasına yolaçar. Bu kombinasyonun çok farklı iki biçimde olabilmesi için gerekli olan tek fark, ölçülemeyecek kadar küçük bir vuruş açısı farklılığıdır. Buna "başlangıç durumuna hassas bağlılık" adı veriliyor. Evrenin başlangıç durumuna hassas bağlılık gösteren en büyük sistem olduğu düşünülüyor.

 

Sürecin sonucunu kestirmek çok zor. Ama inanın döngünün durulması ve sabitlenmesi gibi bir sona ulaşmayacağız. A ve B olarak x ve y de karar kılıp sabitlenmeyeceğiz. Bu düşünce insan düşüncesini donduran en etkili uyuşturucudur.

 

Ve yine bana inanın din otokontrol filan sağlamaz. Otokontrolü sadece toplum içindeki statümüzü koruma ve geliştirme isteği sağlar. Eğer geri dönüşsüz bir hata yapmışsak geri dönüşsüz bir bedel öder ve sahneden çekilir gideriz. Eğer mitolojik tanrılar olsaydık o zaman yaptıklarımızın bir anlamı olurdu. Elimizden gelenin feriştahını yapsak acı bir pişmanlıkla birlikte yaptıklarımızı vicdanımızda taşıyacağımızı biliyoruz. Vicdanı olmayan bir kaç psikopat için hepimize eziyet etmeyin. O psikopatları da açıp beyinlerini inceleyelim, belki çaresini buluruz. Hepimizin doğrusu kendi doğrusu. Hepimiz kendi doğrularımızın peşindeyiz ve hepimiz hata yapabiliyoruz. Hatalarımızın bedelini de bir şekilde mutlaka öderiz, germeyin bu kadar kendinizi...

  • 4 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
Çok güzel sayın 4mevsim! Yakalamışsınız. Bana inanın gelecekte de insanlar "niye bu makinelerin bize hükmetmesine izin verdik?" ya da "niye etin kemiğin, kanın; silikon, alaşım ve kompozitlere yerini bırakmasına izin verdik?" hatta "niye sanal yaşam için gerçek hayattan vaz geçtik?" diye aynı bugün yapaylaşmadan, bencilleşmeden şikayet ettiğimiz gibi yakınacaklar.

 

Fakat yine emin olun determinist süreç durmayacak. O kadar büyük bir sürecin ve kapsamlı bir döngünün içindeyiz ki, Hint okyanusunda Seyşel adaları yakınında yüzen bir mikroskobik plankton hayvancığının bir balığın midesinde moleküllerine ayrışmadan önce dünyadan anladığından çok daha az şey biliyoruz evren hakkında.

 

Yalnız planktondan küçük fakat önemli bir farkımız var. Süreçlere giderek daha fazla karışabiliyor ve daha etkili bir yönlendirme yapabiliyoruz. Bir sürece önemli bir yön vermek ve tamamen farklılaştırmak için o sürece tümüyle hakim olmak gerekmez. Bir bilardo masasının üzerinde duran topa yapılacak tek vuruş, karmaşık bir kombinasyon oluşmasına yolaçar. Bu kombinasyonun çok farklı iki biçimde olabilmesi için gerekli olan tek fark, ölçülemeyecek kadar küçük bir vuruş açısı farklılığıdır. Buna "başlangıç durumuna hassas bağlılık" adı veriliyor. Evrenin başlangıç durumuna hassas bağlılık gösteren en büyük sistem olduğu düşünülüyor.

 

Sürecin sonucunu kestirmek çok zor. Ama inanın döngünün durulması ve sabitlenmesi gibi bir sona ulaşmayacağız. A ve B olarak x ve y de karar kılıp sabitlenmeyeceğiz. Bu düşünce insan düşüncesini donduran en etkili uyuşturucudur.

 

suraları gecıyorumda su kısım cok hos olmus bunu anlaya bılmek bıle cok guzel

 

Ve yine bana inanın din otokontrol filan sağlamaz. Otokontrolü sadece toplum içindeki statümüzü koruma ve geliştirme isteği sağlar. Eğer geri dönüşsüz bir hata yapmışsak geri dönüşsüz bir bedel öder ve sahneden çekilir gideriz. Eğer mitolojik tanrılar olsaydık o zaman yaptıklarımızın bir anlamı olurdu. Elimizden gelenin feriştahını yapsak acı bir pişmanlıkla birlikte yaptıklarımızı vicdanımızda taşıyacağımızı biliyoruz. Vicdanı olmayan bir kaç psikopat için hepimize eziyet etmeyin. O psikopatları da açıp beyinlerini inceleyelim, belki çaresini buluruz. Hepimizin doğrusu kendi doğrusu. Hepimiz kendi doğrularımızın peşindeyiz ve hepimiz hata yapabiliyoruz. Hatalarımızın bedelini de bir şekilde mutlaka öderiz, germeyin bu kadar kendinizi...

 

su kalın ısaretledıgım yer dunyada ınsan bılıncının nasıl takamul ettıgını o kadar acık bır sekılde ıtıraf etmıskı, bundan oncelerı bu kuranda aynı su sekılde gelmıstı karsımıza (kuranın bılgelıgını reddedenler, kuranla nasıl egıtıldıklerını bır gorsunler dıye yazıyorum) hz muhammedın su sozu:'senın dının sana, benım dınım bana' sozu, bu aforızma ancak samimi olan bır ınsan tarafından bılınır.

Gönderi tarihi:

Bir şeyin mühürlenmesi demek,o şeyin işlevsiz/iptal hale gelmesi demektir.Kalbin iptal olması halinde insanlar yaşayamaz ölür.Allahın kalplerine mühür vurduğunu söylediği inkarcıların hepsi inadına çatır çatır yaşıyor.

 

Eğer allah insanların beyni olduğunu bilse idi beyinlerini mühürleyecekti ama bilmiyor işte.

 

A’râf 179 Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla yorum yapamazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

 

 

Ayette kalbin işlevi olarak yüklenen anlam,''FKH'' kökünden türetilen yefkahune sözcüğü var.

 

Fıkıh,herhangi bir metinden yorum yapabilme kabiliyetidir.İslami literatürde bunun karşılığı, kuran ve hadislerden hüküm çıkarabilmektir.Böyle yetkin kişilerede FAKİH denir,çoğulu FUKAHA,dır. Bu kişilerin derlediği eserlere de FIKIH KİTAPLARI denir.Diğer bir adıyla İSLAM İLMİHALLERİ.

 

Bilim bize tüm bunları yapan organımızın beyin olduğunu söylüyor.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.