Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Bir erkek 4 hatun, sayısızca da cariye alırsa bunun adı 'kutsallaştırılmış' zina olmuyor da, ne oluyor acaba? Sizlerin görüşüne göre, madem Kuran cinsler arası ayırım yapmıyor, neden kadına da aynı hak tanınmamış? Armudun iyisini hep erkekler yiyor dinlerde.

 

 

 

 

 

Sevgili Mukicim bak bunun cevabı bir üst ileti de nasıl verilmiş.

 

 

eğer erkek birkça tane kadını idare ediyorsa ve zorlamayla ise bu bir zulümdür ve erkek zalimdir, Allah bunu kur'anda açıklar, eğer zorlama yoksa herkes memnunsa o zaman ortada sorun yok demektir,

 

İnananlar bu durumdan gocunmuyorlar , zorlama yoksa sorun da yok .O zaman bu zina olmuyor alan memnun veren memnun.Bize ne oluyorsa?

  • Cevaplar 177
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:
aslında benim asıl sormak istedigim şu;

senin için 'zina' ne anlama geliyor, önce bunun hakkında bir şeyler söylersen senin ne demek istedigini tam anlayabiliriz.

 

çünkü sana göre 'zina' suç degil, İslam hukukuna göre suçdur.

sana göre yanlış mı düşünüyorum...

 

Kuranda benim ayetlerim apaçıktır dediği halde onları da anlamazsınız. Tıpkı benim apaçık yazdıklarım gibi.

Bu kez altını çizerek yazayımda anla lutfen.

 

Zina; eşe ihanet, eşi aldatma, eşin isteği dışında bir başkası ile cinsel ilişki.

 

"çünkü sana göre 'zina' suç degil, İslam hukukuna göre suçdur. sana göre yanlış mı düşünüyorum..."

 

İslamın erkeklere tavsiyesi zinadır. Tarihte hiç bir kadın eşinin bir başkası ile ilişkisini doğal karşılamaz. Karşı çıkar. Mecbur kalışının sebebi ekonomik bağımlılık ve dayatmadır.

 

Buraya çıkıp bir bayan, "ben eşimin başkası ile birleşmesini normal karşılıyorum" desin bakalım.

 

Bu çerçevede kuranın söylediklerini tekrar yazıyorum:

"İkişer üçer dörder kadın albilirsiniz. Hatta elinizin altındaki tüm kadınları da sıraya dizebilirsiniz..."

İrdeleyin...

Gönderi tarihi:
Kuranda benim ayetlerim apaçıktır dediği halde onları da anlamazsınız. Tıpkı benim apaçık yazdıklarım gibi.

Bu kez altını çizerek yazayımda anla lutfen.

 

Zina; eşe ihanet, eşi aldatma, eşin isteği dışında bir başkası ile cinsel ilişki.

 

"çünkü sana göre 'zina' suç degil, İslam hukukuna göre suçdur. sana göre yanlış mı düşünüyorum..."

 

İslamın erkeklere tavsiyesi zinadır. Tarihte hiç bir kadın eşinin bir başkası ile ilişkisini doğal karşılamaz. Karşı çıkar. Mecbur kalışının sebebi ekonomik bağımlılık ve dayatmadır.

 

Buraya çıkıp bir bayan, "ben eşimin başkası ile birleşmesini normal karşılıyorum" desin bakalım.

 

Bu çerçevede kuranın söylediklerini tekrar yazıyorum:

"İkişer üçer dörder kadın albilirsiniz. Hatta elinizin altındaki tüm kadınları da sıraya dizebilirsiniz..."

İrdeleyin...

 

zinanın iki kadın almakla üç kadın almakla alakası yok, zina"nikahsız cinsel ilişki" demektir, isteyen istediği kadar eş alır size ne? siz almayın, siz bir kişiyle evlenin.

 

ya da siz de birkaç kişiyle evlenin, kimse karışmaz

 

ayrıca, eğer erkek "zorla" birkaç kişi alıyorsa bu bir zulümdür, yukarıda yazdım, ilk eş bundan acı çekiyorsa bu da bir zulümdür ve erkek bu halde bir zalim durumıundadır,

 

ayrıca yazımda birçok konuya değinmiştim, sizin sadece bu konuyla ilgilenmeniz ayrıca dikkat çekici

 

teşekkürler

Gönderi tarihi:
Bir erkek 4 hatun, sayısızca da cariye alırsa bunun adı 'kutsallaştırılmış' zina olmuyor da, ne oluyor acaba? Sizlerin görüşüne göre, madem Kuran cinsler arası ayırım yapmıyor, neden kadına da aynı hak tanınmamış? Armudun iyisini hep erkekler yiyor dinlerde.

 

birkaç kadınla evlilik zamanları daha islam dinin yeni yeni oluştuğu zamanlar ve bugünlerle alakası yok, o evliliklerinin nedenleri başka, onlar nedenli ve kurgulanmış evlilikler, islamı yayma çabaları, insanların heykellere taptığı çağlar, karanlık dönemler, ve yapılan bütün işler herkesin yararı ve aydınlığa çıkmak için olmuş,

 

ayrıca bir erkek birden fazla kadın alıp günaha giriyorsa neden aynı günaha ortak olmak istiyorsunuz?

 

o yanlış yapıyor, siz yapmayın

 

ayrıca şimdi herkes kadın erkek istediği kadar insanla beraber oluyor, internetteki o kliplerde falan hep var öyle görüntüler

 

günah günahtır, yanlış yanlıştır, bu erkek içinde kadın içinde geçerlidir

 

bir konu hakkında yorum yapmak o konuya farklı bilim dallarıyla, sosyoloji, tarih, psikoloji ve dinle beraber yaklaşımı gerektirir

Gönderi tarihi:
zinanın iki kadın almakla üç kadın almakla alakası yok, zina"nikahsız cinsel ilişki" demektir, isteyen istediği kadar eş alır size ne? siz almayın, siz bir kişiyle evlenin.

 

ya da siz de birkaç kişiyle evlenin, kimse karışmaz

 

ayrıca, eğer erkek "zorla" birkaç kişi alıyorsa bu bir zulümdür, yukarıda yazdım, ilk eş bundan acı çekiyorsa bu da bir zulümdür ve erkek bu halde bir zalim durumıundadır,

 

ayrıca yazımda birçok konuya değinmiştim, sizin sadece bu konuyla ilgilenmeniz ayrıca dikkat çekici

 

teşekkürler

 

Ha, bir tek nikah mı kurtarıyor zinayı bu durumdan. Neden o zaman kadınlara da aynı hak tanınmamış?

 

Sevgili maraba demiş k; Buraya çıkıp bir bayan, "ben eşimin başkası ile birleşmesini normal karşılıyorum" desin bakalım.

 

Derler mi hiç. Buraya kadar Kuran'a inanırlar ama konu kocanın ikinci eş almasına veya zina yapmasına gelince Türkiye Cumhuriyeti hukukuna başvururlar.

Gönderi tarihi:
Ha, bir tek nikah mı kurtarıyor zinayı bu durumdan. Neden o zaman kadınlara da aynı hak tanınmamış?

 

Sevgili maraba demiş k; Buraya çıkıp bir bayan, "ben eşimin başkası ile birleşmesini normal karşılıyorum" desin bakalım.

 

Derler mi hiç. Buraya kadar Kuran'a inanırlar ama konu kocanın ikinci eş almasına veya zina yapmasına gelince Türkiye Cumhuriyeti hukukuna başvururlar.

 

lütfen yazdıklarımı iyice okuyun,

 

bir erkeğin iki veya daha fazla kadınla evlenmesi tarihle açıklanır, dinle değil

 

o zamanki şartları iyi bilmek gerekir, çok karanlık zamanlarda yeni yeni oluşan din, o dönemlerde bu çeşit evlilikler yapmayı gerektirmiş, bu bir gereklilik, keyfi bir durum değilmiş

 

Kur'an domuz etini de yasaklar, ama der ki eğer zorda kalırsanız yiyebilirsiniz

 

Kur'an bir kişinin kendisine yetebileceği kadar almasını ve gerisini bakalarına vermesini söyler ve bu kadın erkek ilişkisi içinde geçerlidir ve der ki kim bundan daha fazlasını isterse aşırıya kaçmış olur

 

fakat o dönemlerde ki bunda 1400 sene öncesini kastediyoruz, o dönemlerdeki evlilikler aşırılık değil zorunlulukmuş

 

Kur'an ayrıca bırakın zengin olmayı, paranın kasalarda bekletilmesini bile yasaklar

 

şimdi siz kadın peşinde koşan erkekleri bırakın da

 

para peşinde koşan kadınlardan bana haber verin

 

günah günahtır

 

Atatürk, bütün mal varlığını ülkesine bağışlamıştır, yani Atatürkçülükte buna benzer birşey

 

yukarıdaki domuz eti örneğinde dediğim gibi, erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi durumu o dönemki zorunluluktan

 

Kur'an, zorda kalanın kendisini kurtaması adına böyle ifadeler kullanır, yani o dönemki evlilikler herkesin iyiliği içindi...

Gönderi tarihi:

cennet anaların ayağı altındadır derken kadının gücü vurgulanmış, ama;

kadının erkek üzerindeki etkisi ve çocukları yetiştiriken öğretikleri olarak, sorumluluk kadına yüklenmiş

çocuk yetiştirirken öğretebileceklerimiz ileride toplumun temelini oluşturabilecek şeylerdir....istediğimiz şekilde çocukları yoğurup temel atabiliriz...

fakat;

eşler ve erkekler konusundaki gücüne gelince bu iş daha zorlaşmaktadır..

toplumun yüklemiş olduğu geçmişten gelen bir rol var bundan sıyrılmaları çok zor...

bu rolü bazen dini bahane ederek bazense eğitimsizlikten kaynaklanarak çıkarlarına kullanmışlardır......

dinimiz mantık dini ise bir erkeğe dört kadın mantığı zorlar ...bunu hiçbir kadın kabul etmez..ancak caresizlikle açıklanabilir

Gönderi tarihi:

şu anki durumda hangi kadına söz verilmiyor?ailenizde çevrenizde devlette gerçekten size önem verilmiyor mu ve bunun sebebi din mi?

 

bir bayan olarak çogu yerde söz sahibi oldugumu dinlenildigimi biliyorum görüyorum vede yaşıyorum.kısıtlama ve de eşitsizlik dinde degil insanların kafalarında.sadece batıda degil ülkemizde de kadın söz sahibi bu gerçegi görerek konuşun lütfen.kadının konuşmasına gezmesine tozmasına izin verilince eşitlik saglanacak mı gerçekten?

 

kadın fıtratı geregi korunmak ister.madem eşitlik istiyorsuz erkeklerin arkasına sıgınmayın.ya da annenizi karınız kızınızı korumayım bırakın kendi kendilerini korusunlar.

 

bide özgürce barlara gidip içip eylenmek var.

bende başortümle özgürce gezmek isterim laik devletizya dinime görünüşüme karışılmasın isterim.Atatürkçüyüz diyip kendi isteklerini Atatürkün arkasına sıgınarak yapan şahsiyetlerin sayesinde özgür degilm malesef.

 

söz açılmışken Atatürk'ün çok iyi savaş stratejileri sayesinde biz burdayız evet ama ona bu güçü ve bilgiyi verenide unutmamak gerekir.birde cephelerde savaşan askerlerin,sedakar kadınların imanları ve vatan sevgileri sayesinde kazanılmıştır bu topraklar.imanları olmasydı o yangın yerinde bir dakka bile duramazlardı.

 

hayatı sorgulamanız çok güzel ama ön yargısız yaklaşırsanız daha güzel sonuçlar alırsınız.siz baştan İslamı kötü görüyorsunuz ve bütün düşüncelerinizede buna göre şekillendiriyorsunuz.

 

yemege tuz atmadan önce bir tadına bakın gerçekten tuzsuz mu?

Gönderi tarihi:
söz açılmışken Atatürk'ün çok iyi savaş stratejileri sayesinde biz burdayız evet ama ona bu güçü ve bilgiyi verenide unutmamak gerekir.birde cephelerde savaşan askerlerin,sedakar kadınların imanları ve vatan sevgileri sayesinde kazanılmıştır bu topraklar.imanları olmasydı o yangın yerinde bir dakka bile duramazlardı.

 

Atatürk sadece asker değildi, o tam bir insandı. Mutlaka başarıya ulaacağız diyen bir insan nasıl imansız olabilir? Kaç kişi mutlaka başaracağız diyebilir bugün bile?

 

Atatürk mantıklıydı, sevgi doluydu, hatta bir insan hayatı ancak bu kadar sevebilir.

 

Ayrıca kimse Atatürk'ün arkasına saklanmıyor ona katılıyoruz, lakin Allah birdir, o halde doğrular da birdir, bir olan doğruya ancak katılınabilir, arkasına saklanılmaz.

Gönderi tarihi:
söz açılmışken Atatürk'ün çok iyi savaş stratejileri sayesinde biz burdayız evet ama ona bu güçü ve bilgiyi verenide unutmamak gerekir.

 

Atatürk iman sahibi bir insandı, Kur'an-ı Kerim'in eski zamanlarda asılı olduğu duvarlardan indirilip bizzat okunması gerektiğini açıklayan odur,

 

ayrıca Kur'an'ın o dönemde Elmamlılı Hamdi Yazır tarafında herkesin anlayacağı bir şekilde ve bir bütünlük içerisinde anlaşılması için Türkçeleştirilmesine önayak olan ve bizzat bu iş için cebinden para koyan da odur,

 

bugünün büyük düşünürü ve benim de hayranı olduğum ve bütün kitaplarını okuyor olduğum Yaşar Nuri Öztürk Hz. Muhammetle Atatürk'ü bir görür, zira ikisi de doğruluk ve iyilik için savaşmışlardır, Allah yolunda doğruluk ve iyilik için doğruluk ve iyilikle savaşan herkes birdir, çünkü Allah birdir.

 

Allah içi boş itaat isteseydi, insanlara akıl vermezdi,

 

ve insanların kötülüğünü isteseydi Kur'an'ı ve onunla birlikte peygamberleri göndermezdi

 

Hz. Muhammedin, Atatürk'ün ve bütün büyük insanların ruhları şadolsun

 

Allah bütün iyileri ve iyilik savaşçılarını korusun

 

Yüce Allah'a Hamdolsun

Gönderi tarihi:
dinimiz mantık dini ise bir erkeğe dört kadın mantığı zorlar ...bunu hiçbir kadın kabul etmez..ancak caresizlikle açıklanabilir

 

ben de sabahtan beri onu açıklamaya çalııyorum zaten, bu olayı yani bir erkeğin iki veya daha fazla kadınla evlenmesi olayını tarih ve din beraber açıklar, sadece din açıklamaz, zira o devirler karanlık devirler, 1400 sene öncesinden bahsediyoruz, 1400 sene öncesi ne demek?

 

o dönem islam dini yeni yeni yayılmaya başladığı için sanırım müslüman erkekler hor görülen ve dışlanan kadınları kurtarmak amacıyla böyle bir yönteme başvurmuşlar, Kur'an bir kişiye yetecek olandan falzlasını haram kılar fakat insanın hayatının söz konusu olduğu durumlarda ku kanunlarına esneklik getirir, çünkü Allah insanın iyiliğini istemektedir, Kur'an'ı ve peygamberleri bu amaçla göndermiştir, domuz etini yasaklamıştır ama zorunluluk halinde ve hayati durumlarda insan hayatının söz konusu olduğu durumlarda buna izin vermiştir, aynı durum bir erkeğin iki ya da ikiden fazla kadınla evliliğinde de geçerli olmuştur o dönemlerde

 

ayrıca peygamberimiz Allah'a daha da yakınlaşmak amacıyla ilk evliliğini daha 25li yaşlardayken 40lı yaşlardaki bir kadınla yapmıştır, daha sonraki evlilikleri ise dediğim gibi "o zamanın artlarıyla açıklanabilir" bu zamananın şartlarıyla bu durumu açıklamak için kendinizi fazla yormayın, artık bu zamanda bir insana bir kişi yeter de artar bile, fakat bazı yerlerde öyle durumlar olabilir ki bu işin hala yapılması gerekebilir fakat Kur'an her devrin kitabıdır ve zamanüstü bir kitaptır, her zaman Kur'an a başvurulabilir.

Gönderi tarihi:
zinanın iki kadın almakla üç kadın almakla alakası yok, zina"nikahsız cinsel ilişki" demektir, isteyen istediği kadar eş alır size ne? siz almayın, siz bir kişiyle evlenin.

 

ya da siz de birkaç kişiyle evlenin, kimse karışmaz

 

ayrıca, eğer erkek "zorla" birkaç kişi alıyorsa bu bir zulümdür, yukarıda yazdım, ilk eş bundan acı çekiyorsa bu da bir zulümdür ve erkek bu halde bir zalim durumıundadır,

 

ayrıca yazımda birçok konuya değinmiştim, sizin sadece bu konuyla ilgilenmeniz ayrıca dikkat çekici

 

teşekkürler

 

Burada kadın hakları tartışılıyor. Diğer konular yeri geldiğinde başka başlıklarda tartışıldı, tartışılacaktır. Dediğin gibi "zorla" değil, tavsiye ile çok evlilik garabeti öneriliyor. 3-4 ve bütün elinizin altındakiler diye. Vatandaşın biriside (fft) gayet doğal görüyor. Aranızda çelişiyorsunuz. Hoş çelişmeyeneinizde yok zaten.

 

"Anlamak istemeyene anlatmak mümkün değil." Ama ne varki okuyan başkaları da var.

 

"dışlanan kadınları kurtarmak amacıyla böyle bir yönteme başvurmuşlar," Bunlar, o devirdeki cinsel azmanların kendini frenleyemeyerek cinsel anormalliklerine geçirdikleri kılıflardır. Bu devirde de korunması gereken binlerce kadın var. Çaresizlikten koruma evlerine sığınıyorlar. Hem daha fazla. Şimdi onların peşinemi düşeli. Mantıkmı bu?

Gönderi tarihi:
Burada kadın hakları tartışılıyor. Diğer konular yeri geldiğinde başka başlıklarda tartışıldı, tartışılacaktır. Dediğin gibi "zorla" değil, tavsiye ile çok evlilik garabeti öneriliyor. 3-4 ve bütün elinizin altındakiler diye. Vatandaşın biriside (fft) gayet doğal görüyor. Aranızda çelişiyorsunuz. Hoş çelişmeyeneinizde yok zaten.

 

"Anlamak istemeyene anlatmak mümkün değil." Ama ne varki okuyan başkaları da var.

 

"dışlanan kadınları kurtarmak amacıyla böyle bir yönteme başvurmuşlar," Bunlar, o devirdeki cinsel azmanların kendini frenleyemeyerek cinsel anormalliklerine geçirdikleri kılıflardır. Bu devirde de korunması gereken binlerce kadın var. Çaresizlikten koruma evlerine sığınıyorlar. Hem daha fazla. Şimdi onların peşinemi düşeli. Mantıkmı bu?

 

Hayır kur'an'da çelişki yoktur

 

kural kuraldır ama insan hayatı söz konusu ise bozulabilir

 

Kur'an herkesin kendisine yeteceği kadar almasını söyler ki bu eşler içinde geçerli, ve der ki daha fazlasını isteyen aşıtıya kaçmış olur

 

fakat her durum gibi bu durum da zorunluluk halinde bozulabilir

 

şimdi sığınma evlerindeki kadınlarla mı evlenelim diyorsunuz

 

hayır 1400 sene öncesinden bahsediyoruz

 

10 sene önce bile dünya bambaşka biryerdi

Gönderi tarihi:
Atatürk iman sahibi bir insandı, Kur'an-ı Kerim'in eski zamanlarda asılı olduğu duvarlardan indirilip bizzat okunması gerektiğini açıklayan odur,

 

ayrıca Kur'an'ın o dönemde Elmamlılı Hamdi Yazır tarafında herkesin anlayacağı bir şekilde ve bir bütünlük içerisinde anlaşılması için Türkçeleştirilmesine önayak olan ve bizzat bu iş için cebinden para koyan da odur,

 

bugünün büyük düşünürü ve benim de hayranı olduğum ve bütün kitaplarını okuyor olduğum Yaşar Nuri Öztürk Hz. Muhammetle Atatürk'ü bir görür, zira ikisi de doğruluk ve iyilik için savaşmışlardır, Allah yolunda doğruluk ve iyilik için doğruluk ve iyilikle savaşan herkes birdir, çünkü Allah birdir.

 

Allah içi boş itaat isteseydi, insanlara akıl vermezdi,

 

ve insanların kötülüğünü isteseydi Kur'an'ı ve onunla birlikte peygamberleri göndermezdi

 

Hz. Muhammedin, Atatürk'ün ve bütün büyük insanların ruhları şadolsun

 

Allah bütün iyileri ve iyilik savaşçılarını korusun

 

Yüce Allah'a Hamdolsun

 

 

ben zaten Atatürk imansızdır demedim ki.Atatürkün yaptıklarını inkar da etmiyorum zaten.sadece ona bunları kim yaptırıyor onu diyorum.

Atatürkün ve onun getirdigi ilkelerin arkasına sen sıgınmaya bilirsin.ama bu kaideyi bozmaz.

Gönderi tarihi:
lütfen yazdıklarımı iyice okuyun,

 

bir erkeğin iki veya daha fazla kadınla evlenmesi tarihle açıklanır, dinle değil

 

o zamanki şartları iyi bilmek gerekir, çok karanlık zamanlarda yeni yeni oluşan din, o dönemlerde bu çeşit evlilikler yapmayı gerektirmiş, bu bir gereklilik, keyfi bir durum değilmiş

 

Kur'an domuz etini de yasaklar, ama der ki eğer zorda kalırsanız yiyebilirsiniz

 

Kur'an bir kişinin kendisine yetebileceği kadar almasını ve gerisini bakalarına vermesini söyler ve bu kadın erkek ilişkisi içinde geçerlidir ve der ki kim bundan daha fazlasını isterse aşırıya kaçmış olur

 

fakat o dönemlerde ki bunda 1400 sene öncesini kastediyoruz, o dönemlerdeki evlilikler aşırılık değil zorunlulukmuş

 

Kur'an ayrıca bırakın zengin olmayı, paranın kasalarda bekletilmesini bile yasaklar

 

şimdi siz kadın peşinde koşan erkekleri bırakın da

 

para peşinde koşan kadınlardan bana haber verin

 

günah günahtır

 

Atatürk, bütün mal varlığını ülkesine bağışlamıştır, yani Atatürkçülükte buna benzer birşey

 

yukarıdaki domuz eti örneğinde dediğim gibi, erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi durumu o dönemki zorunluluktan

 

Kur'an, zorda kalanın kendisini kurtaması adına böyle ifadeler kullanır, yani o dönemki evlilikler herkesin iyiliği içindi...

 

O zaman nerede kaldı Kuran'ın bütün zamanlar için geçerli bir kitap olduğu. Karar verin artık! O zamanın kitabı mı, tüm zamanların kitabı mı???

Gönderi tarihi:
O zaman nerede kaldı Kuran'ın bütün zamanlar için geçerli bir kitap olduğu. Karar verin artık! O zamanın kitabı mı, tüm zamanların kitabı mı???

 

 

Bu sorunuzla ilgili İlhami GÜLERİ’in bir yazısını sizinle paylaşmak istiyorum sizinle sayın muki;

 

NOT:Öncelikle Bildirmek isterimki , İlhami GÜLER Darwinizmi gizli savunucularından olup Evrimleşme teorilerini kabul etmiş biridir. Şimdi Bir insan Hristiyan olsa bile Allah Birdir sözüne inanırız.

 

İlhami GÜLER Darwinist diye tüm sözlerini atacak değiliz, ama ondan bişey öğrenelim diye öğrendiğimiz doğrular üzerindede şüphelere düşmeye gerek yok.

 

 

 

İlhami Güler

 

 

 

 

 

 

Bugün İslâm dünyasındaki düşünce hayatında birbirinden ayrı üç Kur’ân tasavvuru bulunmaktadır. Aşağıda bu üç tasavvuru yer yer meteforlara da başvurarak izah etmeye çalışacağım.

 

 

 

 

 

 

I – Birinci tasavvur,tarih boyu İslâm dünyasında egemen olmuş Sünni tasavvurdur. Bu tasavvura göre Kur’ân kutsal bir kitaptır. Mutlak olan Allah’ın mutlak kelâmıdır. O’nun zatı ile kaim ezeli sıfatları olan ilim, irade ve kelâm sıfatlarının bir tecellisidir. Bundan dolayı “Kelâm-ı Kadîm”dir.

Yaratılmamıştır. “Kelâm-ı Nefî” olarak yani mana olarak Allah ile birlikte ezelidir. “Kelâm-ı Lafzi” olarak yani Arapça olarak Hz. Muhammed’e 7. yüzyılda indirilmiştir.

 

 

 

 

 

 

Hitabı ve hükümleri evrenseldir. Yani bütün insanlaradır. Hükümleri itibariyle tarih üstü, toplum dışı sabit ve mutlaktır. Tanrı nihaî hakikati söylemiştir. Bu inanç giderek bütün hakikati söylemiştir kanaatine dönüşmüştür.

 

 

 

 

 

 

Teşbihde hata olmaz. Onun taşı toprağı (harekesi-harfi cerri) altındır. İbarelerin, ifadelerin, cümlelerin altında binlerce anlam gizlidir. Her çağa göre manalar çıkarılabilir. O evrensel bir akide ve evrensel bir şeriattır. Vahiy, aklın alternatifidir (akıl-nakil). Aralarında derece farkı değil; mahiyet farkı vardır. Vahiy (Kur’ân), tabir yerindeyse Allah’ın aklının bir ürünüdür.

 

 

 

 

 

 

Kur’ân’ın içerdiği dini ruh, şeriatı da beden metaforlarıyla karşılayacak olursak; onun ruhu da bedeni de kıyamete kadar bakidir, değişmez ve evrenseldir. Bu Kur’ân anlayışını ‘Ay’ meteforuyla da izah edebiliriz. Ayın sınırları bellidir.

 

 

 

 

Sönmüştür, ancak sürekli ışık verir. Ayın ışık kaynağı Güneştir. Kur’ân da sabittir. (Mevrid-i nassda içtihata mesağ yoktur). Ancak, Ayetlerden her zaman yeni manalar çıkarılabilir. O manaları ayetin altına Allah depolamıştır.

 

 

 

 

 

 

Böylesine mutlak-kutsal-sabit bir Kur’ân anlayışı doğal olarak Hz. Muhammet ve onun hadislerine de sirayet etmiştir. ‘Sahih-i Buhari’nin veya ‘Kütüb-i Sitte’nin neredeyse Kur’ân’a denk epistemolojik otoritesi buradan gelir.

 

 

 

 

 

 

Mutlaklık veya kutsallık anlayışı mıknatıs gibi yakınında duran şeyleri kendine çeker ve onları ‘yerden’ kaldırır.

 

 

 

 

Hz. Muhammed’in “Nur-i Muhammedi” kavramıyla varlığın ontolojik kaynağı haline gelmesi veya “levlake levlâk, Lema halaktu’l-Eflâk = sen olmasaydın evreni yaratmazdım” anlayışı buradan çıkar. Artık Hz. Muhammed “Arpa ekmeği yiyen Arap bir kadının oğlu, içimizden birisi değil, “fahr-i kainat”tır. Bu kutsallık ve mutlaklık Hz. Muhammed ve hadislerden geçerek Sahabeye, tabiun’a ve mezhep imamlarına sirayet etmiştir.

 

 

 

 

Özetle, mutlak, kutsal ve sabit olan “merkez” etrafını, çevresini de kendine benzetmiştir.

 

 

 

 

 

II- İkinci Kur’ân tasavvuru, İslâm dünyasının ve düşüncesinin çöküşüyle beraber pozitivist bilim felsefesinin etkisinde kalan laik Müslüman aydınlarda oluşan tasavvurdur.

 

 

 

Onlara göre Kur’ân, sönmüş bir yıldız gibidir. Zayıf bir parlaması vardır o kadar.

 

 

 

 

Aklın ‘aydınlama’sından sonra ona bir ihtiyacımız yoktur. Biz ilhamımızı gökten değil akıldan almalıyız. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. Bilim ve akıl sadece “Nasıl?” sorusunun cevabını vermez. “Niçin?” sorusunun cevabını da verir.

 

 

 

Kur’ânın ruhu da bedeni de tarihseldir. Ortaçağın mistik aklının ürünüdür. Onun şeriatı “çöl kanunu”dur. Kur’ân kendi döneminde fevkalade ileri-devrimci adımlar atmıştır, fakat o adımların bugün için bir örnekliği veya kılavuzluğu söz konusu değildir. Halkın dini inancının kaynağı olması hasebiyle dolaylı bir saygınlığı vardır.

 

 

 

 

 

III – Üçüncü tasavvur yeni oluşmaktadır. M.İkbal, Fazlurrahman, H. Hanefi, M. Abid el-Cabiri, R.Garaudy, Ali Şeriatî, Abdulkerim Suruş, Mehmed S.Aydın, Mehmet Hatiboğlu gibi Müslüman entelektüeller tarafından savunulmaktadır.

 

 

 

Bu tasavvurun ortak paydasını şöyle özetleyebiliriz: Mu’tezile’nin savunduğu gibi Kur’ân Allah’ın fiil sıfatlarından olan irade ve kelâm sıfatının ürünüdür.

 

 

 

 

 

 

Yani ezeli değildir, yaratılmıştır. Mutlak olan Allah rölatif olan varlıkla ilişkiye girdiği zaman, çıkan ürün rölatiftir, mutlak değildir. Çünkü, Kur’ân’ı oluşturan dil (Arapça), Hz. Muhammed (insan) ve Arap toplumu rölatiftir. Vahiy ilişkisi bir zamanda (7.yüzyıl) ve bir mekanda (Arap yarımadası) vuku bulmuştur. Kur’ân, Lahûtî (ilahi) olduğu kadar nasûtîdir(insanidir).

 

 

 

 

 

 

Allah insan aklı ve insan diliyle insana hitap etmiştir. Vahiy ile insan aklı arasında mahiyet farkı değil, derece farkı vardır. Vahyin fikri muhtevası Arap kültürünün ve Arap zihin dünyasının içindedir. Tevrattan, İncilden dini fikirler içerdiği gibi, Arap cahiliye döneminin doğru fikir ve fillerini de içerir. Başta Hz. Ömer olmak üzere Hz. Muhammed ve arkadaşlarının doğru görüp uyguladıkları fikir ve fiiller vahiy tarafından onanır.

 

 

 

 

 

 

(Muvafakat-ı Ömer). Bundan dolayı Musa Carullah, bazı farzların temelinin sünnet olduğunu savunur. Bu bakış açısına göre vahyin bir dudağı gökte, bir dudağı da yerdedir. Yukarı aşağıyı belirler, aşağı da yukarıyı.

 

 

 

 

 

 

Kur’ân sadece gökten inmemiştir, aynı zamanda yerden bitmiştir. Yerle gök arasında diyalektik bir ilişki söz konusudur. Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya insanın hakkı insana verilmiştir.(Esbab-ı Nuzul, Nesih-Mensuh, Mekki-Medeni.) Allah, Araplara hitap etmiştir.

 

 

 

 

 

 

Arapça ile bütün insanlığa hitap etmemiştir. O günkü iletişim imkânlarını ve yabancı dil bilme oranını göz önünde tutarsak bu son derece doğaldır. Aksi, abes olurdu. Allah dini Arap olmayanlara yayma sorumluluğunu (şahidlik.2/143) Araplara yüklemiştir. Kur’ânda tekrar hatırlatılan (tezkire) ‘ed-Din’ Hz. Ademden beri peygamberlerin tebliğ ettikleri dindir. Yani İslâmdır. Ruh –beden metaforuna tekrar başvurursak, bu tasavvura göre Kur’ânın ruhu Hz. Ademden kıyamete kadar sabittir. Bunlar da Tevhid, MEAD (ahiret), ibadet (tapınma) ve Adalettir (salih amel/ahlak). Kur’ânın bedeni ise (şeriat) tarihseldir.

 

 

 

 

 

 

Yani Kur’ândaki sosyal ve siyasi hükümler (muamelât) Arap toplumunun maslahatları göz önünde tutularak oluşturulmuştur. Çünkü, sabit olan ed-Din, indiği toplumun yapısına göre ‘tedeyyûn’ eder. Etini ve elbisesini tarihten ve toplumdan giyer. Vahyi ve ilahî (semavî) anlamda din tektir. Şeriatler ise muhteliftir. Son şeriatın (Kur’ân ve Sünnet) ismi de ‘Şeriat-i Muhammedi’dir.

 

 

 

 

 

 

Ortaçağda ‘islâmi İlimler’i tedvin eden Müslüman alimler, Arapların ihtiyacını karşılayan ‘Şeriat-ı Muhammedi’ (Kur’ân-Sünnet) den ümmetin bütününün ihtiyaçlarını karşılayacak ‘islâm şeriatı’nı (İslâm medeniyetini) inşa ettiler.

 

 

 

 

 

 

Geleneğin katılığı ve taklidin yaygınlığı nedeniyle yeniçağa geçerken bu ortaçağ şeriatı aşılamadı. İslâm dünyasının her alanda yaşadığı krizin anlamı budur. Bugün ‘şeriat’ denince herkesin şuuruna üşüşenler bunun kanıtıdır.

 

 

 

 

 

 

Bu tasavvura göre Kur’ân güneşe benzer. Güneş sıcaktır, dinamiktir varlık olarak sınırları belli olsa da ışıma yoluyla görülmez. Işıma yoluyla kendinden bir şeyler kaybeder. Kur’ân’ın ışıması Müslüman entelektüelin kalbi (aklı ve sezgisi) vasıtasıyla olur. Kur’ân’ı okuyan mümin entelektüel, ondan kimliğini, kişiliğini, benliğini, karakterini ve bilincini oluşturur ve dünyevi olgular, olaylar, fenomenler dünyasına dalar ve sorun çözer.

 

 

 

 

 

 

Kur’ân’ı tefsir etmez. Olayları tevîl eder (aslına, hakikatine icra eder, çözer). Bundan dolayı peygamber “Ma raahu’l-muminune hasenen fehuva intallahi hesanun= müminlerin iyi gördüğü, Allah indinde de iyidir” demiştir. Bu durumda hata da yapılsa bir sevap alınır. Hz. Ömer böyle bir şahsiyet idi.

 

 

 

 

 

 

Bu tasavvura ‘fenomenolojik’ tasavvur ismi verilebilir. Olguların özüne bakar. Kur’ân bütünüyle ‘ölçü’ değildir. Örnektir. Örneği kavrayan, Allah’ın karakterini ve insanlardan ne istediğini anlayan mümin, Allah gibi sorun çözer, kitap yazar, hüküm koyar. Çünkü ‘her dönemin ayrı bir hükmü vardır’(13/98).

 

 

 

 

 

 

Kitabı şerh etmez. Bulunduğu epistemolojik zemin yorumsamacıdır. hermenötiktir. Rölativizm ile mutlak hakikat iddiasının arasında, dinlemeyi bilen, hakikatin bulunabileceğine inanan, delile dayanan, iknai bir yoldur bu.

 

 

 

 

 

 

Bu tasavvuru bir başka metaforla da açıklayabiliriz. Bu tasavvurun Kur’an kavrayışı ‘yağmur’a benzer. Yağmur rahmettir. Yağmuru oluşturan su yeryüzünden gökyüzüne çıkar ‘bulut’ olur yoğunlaşır ve yere ‘yağar’. Vahyin, Kur’ân’ın fikri malzemesi de yerden alınır. Vahyin bütün verileri yeryüzüne aittir. Olgular, niyetler, duruşlar, fiiller Allah tarafından Semadan dinlenir ve Vahiy pasajları (ayetler) olarak ‘inzal’ edilir. Vahiy, Kur’ân’da rahmettir(7/203).Yağmur humuslu topraklarda berekete dönüşür. Vahiy de kalbi ‘yumuşak’ olan insanlarda hidayete dönüşür.

 

 

 

 

 

 

Bu bakış açısında merkez dinamik olduğu için çevre ve etraf da dinamiktir. Hz. Muhammed ve Sünneti de ölçü değil, örnektir (usce). Kur’ân ile sünnet arasındaki fark Allah ile Hz. Muhammed (halik-mahluk) arasındaki fark kadar büyük değildir. Hz. Muhammed’in yanılabilirliği oranında azdır. İnsanların en hayırlıları Sahabe, sonra tabiun, sonra etba-ı tebiun değildir. İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir. En hayırlıları en muttaki olanlarıdır.

 

 

 

 

 

 

Üçüncü tasavvura göre din, salt bir takım kutsal kişiler (peygamber, sahabe, veli, şeyh, imam, ilahiyatçı,vs.) kutsal mekanlar (Kâbe, Mescid-i aksa, cami,vs.), kutsal zamanlar (Ramazan, Cuma, Kadir gecesi vs.), kutsal nesneler (Kur’ân, zemzem, tesbih, seccade, sarık, cübbe, vs.) değildir.

 

 

 

 

 

 

Din salt ahiret için (köşk, şarap, huri) yapılan bir takım özel ibadetler (hacc, oruç, namaz, Kur’ân okuma vs.) de değildir. Din, Tevhid inancı ile birlikte (iman) bunun zorunlu yansıması olan adalettir (salih amel). Din, dünya içindir, dünya da ahiret içindir. Din, gün boyu iyiliği, adaleti hakkaniyeti ayakta tutmaktır, bunları ikâme etmektir. Kötülüğü, haksızlığı, zulmü engellemektir (emr-ibil ma’ruf ve nahye ani’l-munker). Sosyal ve siyasal günah işlememektir. Çünkü bunlar büyük günahlardır. İnsan hakları ihlalleri büyük günahlardır. Ahlâki her davranış, gün boyu işlenen daimi sevaptır, ibadettir. Bir öneriyi, çözümü, fikri ve fiili ‘dini’ kılan şey, başına bir ayet veya hadis yerleştirmek değildir. Muttaki bir bilinç, temiz bir vicdandan gelen her öneri, çözüm, fikir ve fiil, dinîdir. İlhami Güler

 

 

 

"... Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir." (Maide, 48)

 

 

 

 

 

 

Netice itibariyle şunu anlamış bulunmaktayız; Kur’an bizim için şunu ifade ediyor, 1-) Kuran’ın iman esasları evrenseldir. 2-) Kuran’ın ahlaki esasları evrenseldir. 3-) İbadet (dua, tapınma, yardımlaşma) evrenseldir. 4-) Şeriat/hukuk evresel değildir, onu müminler yaşadıkları toplumun vaziyetine (sosyal ve ekonomik yapısına) göre, Kuran’dan ilham alarak hukuk sistemi geliştirirler.

 

 

 

Evreni Allah yaratmıştır. Kevni yasaları (fizik kurallarını) Allah koymuştur. İnsanı en güzel bir biçimde Allah yaratmıştır. İnsanın sinesinde taşıdığı özellik ve içgüdü/duyguları Allah koymuştur. Fıtratımızı oluşturan özelliklerimizi şekillendiren Allah’tır. Aklımızı Allah yaratmıştır.

 

Yaşam koşularını canlıların tam ihtiyacına göre, etrafımızda olup biteni, dünyayı ve içindekileri tam bize göre, aklımızı bizim ihtiyacımıza göre, Allah bizlere bahşetmiştir. Kur’an’ı da tam insanlara göre indirmiştir. Aslında bu sayıp sıraladığımız her şey, Allah’tan bizlere bir lütuf ve hepside mübarektir.

 

 

 

 

Kur’an’a aykırı davranmak nasıl vebalse, İnsanın yaratılış özelliğine (fıtratına) ters davranması, fizik kuralarını ihlal etmesi, akla aykırı davranılması da vebaldir, bunların hepsi insanlık içindir, bir birinden ayrı düşünülemez, çünkü hepsini bizlere veren yüceler yücesi Allah’tır.

Gönderi tarihi:
şu anki durumda hangi kadına söz verilmiyor?ailenizde çevrenizde devlette gerçekten size önem verilmiyor mu ve bunun sebebi din mi?

 

bir bayan olarak çogu yerde söz sahibi oldugumu dinlenildigimi biliyorum görüyorum vede yaşıyorum.kısıtlama ve de eşitsizlik dinde degil insanların kafalarında.sadece batıda degil ülkemizde de kadın söz sahibi bu gerçegi görerek konuşun lütfen.kadının konuşmasına gezmesine tozmasına izin verilince eşitlik saglanacak mı gerçekten?

 

kadın fıtratı geregi korunmak ister.madem eşitlik istiyorsuz erkeklerin arkasına sıgınmayın.ya da annenizi karınız kızınızı korumayım bırakın kendi kendilerini korusunlar.

 

bide özgürce barlara gidip içip eylenmek var.

bende başortümle özgürce gezmek isterim laik devletizya dinime görünüşüme karışılmasın isterim.Atatürkçüyüz diyip kendi isteklerini Atatürkün arkasına sıgınarak yapan şahsiyetlerin sayesinde özgür degilm malesef.

 

söz açılmışken Atatürk'ün çok iyi savaş stratejileri sayesinde biz burdayız evet ama ona bu güçü ve bilgiyi verenide unutmamak gerekir.birde cephelerde savaşan askerlerin,sedakar kadınların imanları ve vatan sevgileri sayesinde kazanılmıştır bu topraklar.imanları olmasydı o yangın yerinde bir dakka bile duramazlardı.

 

hayatı sorgulamanız çok güzel ama ön yargısız yaklaşırsanız daha güzel sonuçlar alırsınız.siz baştan İslamı kötü görüyorsunuz ve bütün düşüncelerinizede buna göre şekillendiriyorsunuz.

 

yemege tuz atmadan önce bir tadına bakın gerçekten tuzsuz mu?

 

Ne komiksiniz! Kadın mı erkeğin arkasına sığınarak politika yapıyor günümüz de, yoksa erkek mi kadını kullanarak???

Gönderi tarihi:
ben zaten Atatürk imansızdır demedim ki.Atatürkün yaptıklarını inkar da etmiyorum zaten.sadece ona bunları kim yaptırıyor onu diyorum.

Atatürkün ve onun getirdigi ilkelerin arkasına sen sıgınmaya bilirsin.ama bu kaideyi bozmaz.

 

Atatürk'ün Allah'la arasının iyi olduğunu anlamak için çok kuvvetli fikirli olmaya gerek yok, Atatürk zaten bundan şikayet etmemiş, bu yüzden ona bunu kim yaptırıyor şeklindeki soruların muhatabı ne o, ne de onu sevenlerdir

Gönderi tarihi:
O zaman nerede kaldı Kuran'ın bütün zamanlar için geçerli bir kitap olduğu. Karar verin artık! O zamanın kitabı mı, tüm zamanların kitabı mı???

 

bir insanın zor durumda kalmasının zamanı mı var?

 

insan her yüzyılda zor durumda kalabilir ve yapması gerekeni din kuralları çerçevesinde yapabilir,

 

iyilik yapmanın, insanlara iyi davranmanın zamanı mı var?

 

bir fakiri doyurmanın zamanı mı var?

 

1400 sene önce de yemek yeniyordu, şimdi de yeniyor, dikkatli beslenmenin, ve hiçbireyde aşırıya kaçmamanın zamanı mı var?

 

doğru insan olmanın zamanı olmaz

Gönderi tarihi:
bir insanın zor durumda kalmasının zamanı mı var?

 

insan her yüzyılda zor durumda kalabilir ve yapması gerekeni din kuralları çerçevesinde yapabilir,

 

iyilik yapmanın, insanlara iyi davranmanın zamanı mı var?

 

bir fakiri doyurmanın zamanı mı var?

 

1400 sene önce de yemek yeniyordu, şimdi de yeniyor, dikkatli beslenmenin, ve hiçbireyde aşırıya kaçmamanın zamanı mı var?

 

doğru insan olmanın zamanı olmaz

 

4 kadın almanın zamanı mı var?

 

Din yolunda, din uğruna öldürmenin zamanı mı var?

 

Kadını dövmenin zamanı mı var?

 

Mirasta eşitsizlik ve haksızlığın zamanı mı var?

 

Vesaire, vesaire...

Gönderi tarihi:
4 kadın almanın zamanı mı var?

 

hayır yok işte biz de sabahtan beri onu anlatmaya çalışıyoruz, böyle bir durum ancak ve ancak "zorunluluk" halinde yapılabilir, zorunluluğun zamanı olmaz

 

Din yolunda, din uğruna öldürmenin zamanı mı var?

 

din uğruna öldürmek ne demek iyi incelenmeli, dinde kısas diye birşey var yani bu "aynı şekilde karşılık vermek " anlamındadır, ama haksızlığa karşı sabretmek de aynı şekilde ödüllendiricek bir durum

 

din demek mutululuğa götüren yol demektir, eğer mutuluğun önünü kesen birşey varsa bu "gerekli şekillerde" eğer zor kullanmak gerekiyorsa ya da bazı insanları öldürmek gerekiyorsa yapılabilir, Atatürk de "özgürlük" savaşı vermiştir, ve askerlerine bile "size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum" demiştir. Burada önemli olan amacın ne olduğudur, yoksa amaçsız haybeden insan öldürmek günahtır.

 

Kadını dövmenin zamanı mı var?

 

hangi ayette kadını dövün diyor?

 

Mirasta eşitsizlik ve haksızlığın zamanı mı var?

 

eşitsizlik ve haksızlığa başkaldırın deniyor ve bu bakaldırmanın da zamanı yok, böyle bir başkaldırı da din adına savaşmaktır

Gönderi tarihi:
ALINTI(muki @ Sep 26 2007, 04:18 PM)

4 kadın almanın zamanı mı var?

 

hayır yok işte biz de sabahtan beri onu anlatmaya çalışıyoruz, böyle bir durum ancak ve ancak "zorunluluk" halinde yapılabilir, zorunluluğun zamanı olmaz

 

Din yolunda, din uğruna öldürmenin zamanı mı var?

 

din uğruna öldürmek ne demek iyi incelenmeli, dinde kısas diye birşey var yani bu "aynı şekilde karşılık vermek " anlamındadır, ama haksızlığa karşı sabretmek de aynı şekilde ödüllendiricek bir durum

 

din demek mutululuğa götüren yol demektir, eğer mutuluğun önünü kesen birşey varsa bu "gerekli şekillerde" eğer zor kullanmak gerekiyorsa ya da bazı insanları öldürmek gerekiyorsa yapılabilir, Atatürk de "özgürlük" savaşı vermiştir, ve askerlerine bile "size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum" demiştir. Burada önemli olan amacın ne olduğudur, yoksa amaçsız haybeden insan öldürmek günahtır.

 

Kadını dövmenin zamanı mı var?

 

hangi ayette kadını dövün diyor?

 

Mirasta eşitsizlik ve haksızlığın zamanı mı var?

 

eşitsizlik ve haksızlığa başkaldırın deniyor ve bu bakaldırmanın da zamanı yok, böyle bir başkaldırı da din adına savaşmaktır

 

Öyle bir alıntılamışsınız ki, sanki 'eşitsizlik ve haksızlığa başkaldırın deniyor ve bu başkaldırmanın da zamanı yok, böyle bir başkaldırı da din adına savaşmaktır'ı ben yazmışım gibi.

 

Neyse fark etmez.

 

Evet, siz din adına savaşın ****************.

Gönderi tarihi:
Öyle bir alıntılamışsınız ki, sanki 'eşitsizlik ve haksızlığa başkaldırın deniyor ve bu başkaldırmanın da zamanı yok, böyle bir başkaldırı da din adına savaşmaktır'ı ben yazmışım gibi.

 

Neyse fark etmez.

 

Evet, siz din adına savaşın ********************.

 

yok öyle anlaşılmışsa özür dilerim

 

'eşitsizlik ve haksızlığa başkaldırın deniyor ve bu başkaldırmanın da zamanı yok, böyle bir başkaldırı da din adına savaşmaktır'

 

bu cümle benim cümlem

 

din adına savaş çeşitli ekillerde olur, illa kan dökmek diye birşey "kesinlike" yok, "zorunluluk var"

 

zorunluluk varsa

 

yapılmalı

 

teşekkürler

Gönderi tarihi:
yok öyle anlaşılmışsa özür dilerim

 

'eşitsizlik ve haksızlığa başkaldırın deniyor ve bu başkaldırmanın da zamanı yok, böyle bir başkaldırı da din adına savaşmaktır'

 

bu cümle benim cümlem

 

din adına savaş çeşitli ekillerde olur, illa kan dökmek diye birşey "kesinlike" yok, "zorunluluk var"

 

zorunluluk varsa

 

yapılmalı

 

teşekkürler

Onun için mi bir sürü insanın kanı döküldü? Kafasına esen Kuran'ın zorunluluklarını yerine getiriyor ya işte!

Gönderi tarihi:
Onun için mi bir sürü insanın kanı döküldü? Kafasına esen Kuran'ın zorunluluklarını yerine getiriyor ya işte!

 

biz de diyoruz ki öyle her önüne gelene müslüman denilmez

 

gerçekten inananlarla gösteriş yapanları iyi ayırtetmek lazım

 

Kur'an bunun için "Vay haline o namaz kılanların ki, yoksulu doyurmayı özendirmez onlar,.................., gösteriş yaparlar" diyerek bunu da açıklamıştır

 

gerçekten ibadet edenlerle gösteriş yapanları

 

ve gerçek müslümanlarla sahtelerini birbirinden iyi ayırtetmek gerekir

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.