Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

atatürk ilke ve inkılapları bellidir.bu ilkeleri, anayasada kimlerin niye istemediklerine kısaca değinelim.

 

LAİKLİK günlük yaşamda şeriat istenildiği için istenmiyor.

MİLLİYETÇİLİK arap milliyetçisi,ümmetçi oldukları için türk ulusunun çıkarlarının savunulması işlerine gelmez.

İNKILAPÇILIK muhafazakar=yeniliğe kapalı insanların düzeni bozulacağı için işlerine gelmiyor

DEVLETÇİLİK devletin mallarını peşkeş çekmek ve devleti zayıflatmak zor olacağı için yok edilmek isteniyor

HALKÇILIK sosyal adaletin gelişmesi ve herkesle eşit olmak tarikat şeyleri ve aşiret ağalarının işine gelmez

CUMHURİYETÇİLİK siyasi yönetimde tamamen din ve kuran hakimiyeti,hilafet istenildiği için istenmiyor

 

Türkiye cumhuriyeti kuruldu kurulalı, bu ilkeler osmanlıdan beri ülkenin maddi manevi rantını yiyen tarikatlar ,aşiret ağaları ve geçmişte sarayla irtibatlı tüm kesimelr tarafından eleştirildi.halk da eski köye eadet getirilmesinin pek doğru olmayacağına inandırıldığı için bu ilkeleri halk da benimsemedi fazla.ama halkımız kendi çıkarını ülke çıkarından üstün tuttuğu için hep güçlüden yana olur. atatürk zamanında atatürk güçlüydü sesini çıkaramadı.

 

batı dünyası türkiyeyi hem ezmek, hem dışlamak ,hem de sömürmek için bu 6 ilkeden hep nefret etti.işte şimdi bu ilkeleri benimsememiş kitlelerin ov verdiği adamlara tüm kredi musluklarını açarak, bir şeyler yapıyor görünmelerine yardımcı olarak halkı hizmet aldığına inandırarak,bu 6 ilkeden iyice uzaklaştırdı

 

.türk halkı kısa vadeli düşünmenin bedelini etiyopya gibi olunca ödeyecek.

Gönderi tarihi:

her devletin bir kuruuş amacı vardır.ve kendine çizdiği bir yol vardır.

 

türkler mondrostan sonra anadolu ve hatta istanbulun işgalini yaşadılar,saltanatın ve hilafetin acizliğini gördükleri için türkiye cumhuriyetini kurdular......

osmanlıcılığın ve hilafetin bittiğini balkan ve birinci dünya savaşlarında öellikle müslüman tüm etnik grulardan kazık yiyerek ,gördüler ve kendi ulusal devletelrini kurdular.

 

o laiklik ve milliyetçilik ilkeleri bu deneyimler yaşandığı için anayasaya kondu.atatürk duyduğu zaman kulak estetiğine iyi geldiği için deil.

 

..neymiş anayasada siyasi etki olmamalıymış.

 

neymiş atatürkün siyasi etkisi olmamalıymış.................., anayasa askeri değil sivil olmalıymış.atatürk türk tarihinin bir numaralı siyasi ismi.bu devleti kuran ve gideceği rotayı çizen adam.anayasada atanın etkisi olmayacak da, pazarda sütyen satan,kara derili, meksika şapkalı mahmut ağa nın mı etkisi olacak.

 

neymiş anayasada siyasi etki olmamalıymış......devlet zaten siyasi bir kurum. dalga mı geçiyosun..

 

 

adamların amacı hilafeti geri getirmek.eski partileri kapatıldı hapis yattılar hala akıllanmadılar.

Gönderi tarihi:
Medyadaki yorumları takip ettim,şimdi başlığı gördüm ve dedim ki kendime: Türkiye'nin tek tip insancı düşünceden sıyrılmak için çooooook zamana ihtiyacı var; hele aslına aykırıca dogmalaştırılmış olan meseleler yok mu...

 

Neyse, hala siyaset ilminin hapis, darbe, susturulma korkusuyla yapıldığı bir ülkeyi Atatürk görse çağdaşlaşmayı bu ülkeye ne için hedef olarak çizidiğini hatırlatmak isterdi sanırım...

:zorro:

 

Ülkemizde var olan zenginligi görmezden gelip ,tek düsünce anlayisi varmis veya yaratilmis veya yaratilmak isteniyor dersen laikciler tarafindan,veya Atatürk ilkeleriyle ,

bu cok yanlis olur cok büyük haksizlik olur,tam aksine ülkemizin kültürel zenginligine bu yasalara,bu düsüncelere,Anayasamizda olan laiklige borcluyuz artik bunu kabüllenmek toplumuzun belli kesimlerinin zoruna gidecegine ,onu daha icten sarilma zamani geldigini bu dönemde daha iyi hissetmesi gerekir.?

 

En azindan meclisteki tabloyu baktigimiz zaman bunu göremiyorsak.!

demekki bizler baska rüyalarin pesinde kosma hirsina kapilmisiz demektir.!

 

Bu ülkede medeniyet yerine teokratik devlet anlayışını getirmek ve bizi herhangi bir arap ülkesine benzetmek isteyen,

pusuya yatmış bir sürü neden varken demokratik taviz vermek ne demek.? Bütün bunlar

demokrasi icinmi ,,yerine ne gelecek ilerdeki asamalarda acaba bir bilen varmi onuda bilende yok ,acaba onuda hazirladimi sayin profesör zamanla hangi ortadogu ülkesine benzetilmek istenecek ,Avrupa olamaz laiklik var,hiristiyanlik var,dogu bloku olamaz kominizim var,

öyle ya demokrasinin Tsini bilme onu arac olarak gör.! sonra yirtik dondan firla cik ortaya..!!

 

sivil yasa diye ,laikligin temeline ,yani toplumu birlestiren yasalari baltayla saldiriya gec.?

bu saldiri laik anlayisa .laik anlayis nedir özünde toplumu birlestiren ,neyi birlestirir cok kültürlü halkimizi

cumhuriyetcilik,milliyetcilik,halkcılık,laiklik,devletcilik ve inkilapcılık icerigini okursanız hepsi ulusumuzun huzuru ve refahı icin. ,oldugunu görürüz,,

 

icten ve distan bizi iyi analiz edenler ,bizim göremediklerimizi Sayin ali0_1 onlar cok iyi görüyorlar

 

iste bu noktada Dini siyasete karistiranlar ,dolayli veya direk hergün gündeme getirenler .?

cok iyi biliyorlar Din siyasete karistirilinca bütünlestiren degil Bölendir

laiklikte bütünlestirendir...

 

iste bu noktada Türkiyemizde olup bitenleri daha iyi anliyabiliriz yoksa Türkiyenin gelisimini atilimini engelleyen hic bir ciddi yasa yoktur,,engelleyen dis güclerin bizleri Dinle etkisiz hale getirmeye calismalaridir.!

 

Saygilar

 

:shuriken: yamyam frankfurt

Gönderi tarihi:

Önümüzdeki haftalarda, Zülfü Livaneli’nin deyimiyle, Türkiye’de çok ilginç şeyler yaşanacak. Fotoğraf çekelim, bakalım:

 

Meclise bağımsız olarak giren hiçkimsenin aslında bağımsız olmadığı görüldü. Herkes kendi partisine döndü ve dönecek. Bu arada bazı DTP milletvekilleri Türkçe’yi “yabancı dil olarak kabul ettiklerini” açık ettiler... Bazı ulusalcı arkadaşlar da “PKK mecliste” diye bağırmaya başladılar.

 

Bir yandan, yanyana oturacak MHP ile DTP üyeleri arasında çıkacak kavgalardan korkuluyor, Devlet Bahçeli “kadınlara vurmayın, bize yakışmaz” gibi laflar ediyor...

 

Bir yandan, ordu, seçim öncesi “duruşunu” koruduğunu açıkladı.

 

Dolmabahçe “mülakatında” neler konuşulduğunu bilmiyoruz ama, birçok kişinin aklına gelen “paşam, siz darbe yapmayın, ben de karısı türbanlı birini aday göstermeyeyim” şeklinde bir “uzlaşmanın” pek de geçerli olmadığı sanılıyor... Abdullah Gül yeniden aday olacak ve bu sefer çatır çatır seçilecek gibi görünüyor...

 

Acaba böyle bir uzlaşma vardı da, başbakan şimdi “sukoyuvermeye” mi hazırlanıyor? Zafer sarhoşluğu içine mi girdi? Yoksa hayal mi kurduk?

 

Gül cumhurbaşkanı olursa 27 Nisan akşamına dönülecek, gazeteci arkadaşlar “madem öyle biz bunu niye yedik” fıkrasını mı hatırlatacaklar?

 

Zafer Üskül’ün, kimine göre zamansız, kimine göre ustaca bir nabız yoklama ürünü olan teklifi de bomba gibi patladı: Kemalizm’i anayasadan çıkaralım.

 

Hemen arkasından “sivil anayasa” taslağı geldi.

 

Kemalizm kalıyor da, 12 Eylül uygulamaları ayıklanıyor.

 

Cumhurbaşkanının yetkileri sınırlanıyor... YÖK tarihe karışıyor, yani “dinci rektörler” ya da “kız öğrencilerin türbanına izin veren liberal rektörler” kendi üniversiteleri tarafından seçilebilecek... Cumhurbaşkanı buna karışamayacak, yalnızca vali ve büyükelçi atamalarına bakacak.

 

Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısı arttırılıyor ve bunların bazıları TBMM tarafından seçiliyor, yani bürokrat sultası kırılıyor ve bir daha “367 baskısı” gibi şeyler yaşanmaması için önlem alınıyor.

 

Zorunlu din dersi kalkıyor ama yerine, “seçmeli fıkıh dersi” gibi daha “ince” bir ayar çekiliyor.

 

Milli Güvenlik Kurulu anayasadan çıkarılıyor! Bürokrasinin en önemli kalesi düşüyor, “ikinci hükümet” ortadan kalkıyor, en azından “pasifize” ediliyor.

 

Ve hepsinden önemlisi, YAŞ kararları yargı denetimine açılıyor. Türkçe’ye tercüme edelim: Dinci eğilimler gösterdiği için S-3 raporlarına dayanılarak ordudan atılan subay, mahkeme kararıyla çatır çatır geri dönebilecek!

 

Bunlar devrimdir, devrim! Türkiye için büyük, çok büyük, çok önemli gelişmelerdir!

 

Bürokratik oligarşi buna boyun eğecek midir? Yenilgiyi kabul edip sütre gerisine çekilecek midir?

 

Yoksa şapkasından çıkaracağı daha başka tavşanlar var mıdır? Tavşan canlı kalmış mıdır, yoksa seçim kazanında haşlanıp ölmüş müdür?

 

Necati Doğru’nun deyimiyle, artık sandıkta değil ama kapalı kapılar ardında, hangi sürprizler pişiyor?

 

CHP ve MHP’nin mecliste taş koymasıyla yetinilecek midir? Bu yeterli olacak mıdır?

 

Bu devrimin sessiz sedasız gerçekleşebileceğini sanmak, Emre Aköz’ün deyimiyle saflık olur.

 

Oligarşi, halkın iradesine aldırmadan, bakalım nasıl çamura yatacaktır?

 

Önümüzdeki aylar çok daha sıcak çatışmalara gebedir.

 

Tüh be, keşke ben de, seçimde rezil olunca “ben kâhin miyim yahu” diye kıvırtan, yalancılığının, taraflılığının, amigoluğunun eleştirisini “seçim tahmininde yanılmasının eleştirisi” şeklinde saptırıp elinde nalıncı keseriyle tatile kaçan arkadaşlar gibi tüyseydim... Ortalık yatışır diyorduk, daha beter kızışacak.

 

Akşam Gazetesi

Gönderi tarihi:

Nasıl sanal bir sevinç içindeler görüyorsunuz. Medya maşaları ile dile getiriyorlar bunları. İçlerinden biri çıkıp da söyleyemiyor bunları aynı kıvamda. Takiye'dir bunun adı sevgili okur. Anlamaz isen eğer dillerindekini, yüreklerindekini size bir başkasıyla anlatırlar. Kendilerine söyletemezsiniz, o kadar yürek yok çünkü.

Şu cümleleri çıksın bir kurmay söylesin, çıksın söylesin yahu. Arkasındayız desin, yapacağız desin.

Diyemezler neden? Arkasındayız deseler foyaları meydana çıkacak, arkasında değiliz deseler papara yiyecekler birilerinden.

Bu cümleleri satılmış birileri yazar, alet olanlar alır kullanır. Ama çıkıp da kimse destekleyemez. Vur kaç taktiğidir. *****.

Zafer Üskül ettiği lafın altında kaldı, Kemalizm'le sivil anayasının arasında bağ olmadığı anlaşıldı, kimin umrunda?

Siz ip çekin oy pusulalarına.

Yersek.

Gönderi tarihi:

toplumla alakası bulunmayan mevcut 'toplumsal sözleşme' aslına rucu edecek, etmelidir.

koca koca anayasa proflarının bile içinde çıkamadıgı bir anayasa yı halk nasıl anlasın.

anayasa kavramının ruhuna uygun şekilde tekrar yazılması lazım, mümkünse komplesi..

öyle yukarından dayatmayla toplumsal sözleşme gerçekleştiremeyiz.

bu, belli bir azınlıgın sözleşmesi olabilir ancak.

Gönderi tarihi:
Bunlar devrimdir, devrim! Türkiye için büyük, çok büyük, çok önemli gelişmelerdir!

 

Bürokratik oligarşi buna boyun eğecek midir? Yenilgiyi kabul edip sütre gerisine çekilecek midir?

 

Yoksa şapkasından çıkaracağı daha başka tavşanlar var mıdır? Tavşan canlı kalmış mıdır, yoksa seçim kazanında haşlanıp ölmüş müdür?

 

 

Sayın aslan34 Engin Ardıç'ın bu yazısınıda okumuştum.

Ama bu kısmı gözümden kaçmış.Gerçekten süper.. :)

Gönderi tarihi:

"Anayasayı sivilleştirelim" Peki güzel, nasıl yapacaksın bunu ?

 

"Anayasadan Atatürk ilke ve inkilaplarını çıkaralım" e sivil anayasa konusuyla bu dediğinin ne alakası var. 6 ilkeden hangisi anayasanın sivil olmasını engelliyor ? Yok altı ilkeyse işi bozan. O zaman devleti yıkıp yeniden kuralım. Cumhuriyetide yeniden kuralım. Yok senin kavgan Altı ilkeyle ve Atatürk'leyse anayasayı falan karıştırma açık ol. Takkiyeye gerek yok.

 

Sen beş yıl boyunca, bir dokunulmazlık zırhını kaldırmadın. Atatürk ilkelerini kaldırmaklamı anayasayı sivilleştireceksin.

 

bu kadar kıvranmaya evirip çevirmeye gerek yok. Açık açık koyacaksın ortaya. Ben Atatürk ilke ve inkilaplarına karşıyım. Bunlardan rahatsız oluyorum. Elli yıldır bunları silmek için her yolu deniyorum.

 

Atatürkçülük dinsizliktir dedim yemedi halk.

 

Atatürkçülük masonluktur dedim yemedi halk.

 

yani "cüce kadar boyum var elli tane huyum var" olayı.

 

Ne kadar evirip çevirseniz, ne kadar kıvransanız. Atatürk ilkelerine karşı duyulan düşmanlığa böyle kılıflar giydiremezsiniz.

Gönderi tarihi:

Türkiyenin yegane önceliği ne? Yok olacağı iddia edilen laiklik mi yoksa demokrasi mi?

Şuan var olan ve temeli 12 Eylül rejimi ile atılan darbeler hukuku üzerine oturtulan siyasal rejimin ortaya çıkan krizdeki oyun gücü ne? Demokrasi olmadan laiklik olur mu?

 

Türkiye’de 12 Eylül rejimi ile siyaset alanı iyice daraltıldı. Siyasi partiler yasası, seçim yasası değiştirildi.

Yüzde 10 gibi dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir baraj sistemi ile halkın iradesinin önüne aşılması güç engeller konuldu.

Bugün yaşanan siyasi krizin asıl nedeni işte bu 12 Eylül rejimidir. Demokrasiye, adil bir temsiliyete, temel hak ve özgürlüklere kapalı olan bu rejim bugün siyaseten iflas etmiştir.

Siyasi kriz ancak 12 Eylül rejimi aşılarak çözülebilir. Yeni darbeler ya da muhtıralar, krizi daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramaz. Ülkenin son 30,40 yıllık siyaset deneyimi bunu yeterince kanıtlıyor. Ülkede her on yıla neredeyse bir darbe sığdırıldı.

Zaten sınırlı olan demokrasi rafa kaldırıldı ve siyasetin kendi doğal mecrasında gelişmesine izin verilmedi. 28 Şubat post modern darbesi(ne demekse) ve en son olarak da 27 Nisan gece yarısı saat on ikiye beş kala Genel Kurmay internet sitesine düşen E-muhtıra demokrasiye dönük tehdidin devam ettiğini gösteriyor. Demokrat, özgürlükçü, sivil olan her kesimin, her toplumsal hareketin karşı durması gereken bu muhtırayı, miting kürsülerinde asker tabiki konuşacak diye sahiplenir yada algılatmaya çalışırsak demokrasi bu gidişle daha çok tehdit alır.

Ya da bir gün düdük çalınır ve her şey eyvallah denir..

Bugün esas olarak tehdit altında olan demokrasidir. Demokrasinin olmadığı yerde laiklikte olmaz. Laikliğin hayat bulacağı gerçek iklim demokrasidir. Unutmayalım ki İmam Hatipler 12 Eylül rejimin kucağında büyüdü. Dinin siyasete alet edilmesi de…

Gönderi tarihi:

Arkadaşım sen neden bahsediyorsun.

 

Atatürk ilkelerinin anayasadan çıkarılmasıyla demokrasinin ne gibi bir alakası var.

 

"MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir"

 

Mesela siz bu maddenin neresinde Demokrasiye aykırı bir şey görüyorsunuz. Neresinden rahatsız oluyorsunuz ?

 

Açık ol lütfen.

 

Anayasamızdaki hangi Atatürk ilkesi demokrasinin önünde engeldir. Bunu koy ortaya. Ajitasyon yapma.

Gönderi tarihi:

Selamlar,

 

Konu girift bir konu. Bazıları Atatürk'e saldırıldığını iddia ediyor bazıları başka birşeyi. İnsanları başka işi gücü yok, 1938 ebedi istirahatgahına yol almış birinin hakkından gelinmeye çalışıldığını iddia ediyor.

 

Herkes kendince iddialarını tabiki serdedecek ancak bana kalırsa Atatürk'e saldırmaya çalışıldığı yönünde bir mantıksızlık var. Koca koca yaşını başını almış insanların işleri gücleri yok da Atatürk'e saldıracaklar. Pekiyi bundan ne kazançları olacak. Buraya kadar sorulan sorular toz pembe sorular. Cevap aranmayan sorular.

 

Hepimiz biliyoruz ki, bu ülkede yaşayan birçok kişi ırk olarak Türk değil. Hatta bu ülke topraklarından bir kısmını kendileri için ayırmayı amaç edinen bir millet (veya örgüt diyelim evet evet örgüt Bütün Kürtler bu amaçta değil) dahi var. Bu noktada hatıra Tayyip Erdoğan'ın Türkiye Vatandaşlığı gibi bir kavramı ortaya attığını da hatırlatalım.

 

Pekiyi mevcut anayasamızın demokrasiye aykırı yanları var mı? Mesele bu değil. Mesele başlangıçta geçen metnin demokrasiye aykırı yanları var mı? Mesele bu da değil. Anayasanın başlangıcı tüm halkı temsil ediyor mu? Bu bir meseledir.

 

Milliyetçiliği herkes faşizmle eşdeğer görmüyorsa ne olarak görüyor merak ediyorum. Her ne ise; 2. maddede kafama takılan 2 mesele var.

 

1. si devlet insan haklarına saygılı değil insan haklarına dayanmalıdır. 2.si ise Atatürk Milliyetçiliğidir. Bu milliyetçiliğin alt yapısını kimler doldurmuştur. Tam olarak dolu mudur, ne ile doludur. Bu kavram bana hep muğlak gelmiştir.

 

Gelelim 2. maddenin atıfta bulunduğu başlangıca: Türk(!) vatanı(?) diye başlıyor ve milletinin diyor. Tehlikeli bir başlangıç. Adından Yüce Türk devleti diyor. Neyse buna benzer şeylerle devam ediyor.

 

Hal böyle olunca ben yerimi biliyorum. Ama, ya Türk olmadığı halde Türkiye de yaşayan Kurtuluş savaşında cephede dedeleri can veren insanlar ne oluyor. Bunlar benim kafamı karıştırıyor.

 

Ben saf bir ırk kaldığına inanmıyorum. Ama kimsenin bir yere vatandaşlık bağı ile bağlı olmasını o ırka mensup olması anlamına da getirmiyorum. Yani İngiltere vatandaşı olsam ingiliz mi olmuş olacağım. Bana bu anlamlı gelmiyor. Bana milletten yani ırktan ayrılmış bir milliyetçilik mümkün görünmüyor. Bunlar benim aklımdan geçenler...

 

Lakin, Zafer ÜSKÜL'ün bugün hiç de tartışması yokken böyle birşeyi ortaya atmasına bir anlam veremiyorum. PKK'nın varlığını bununla mı bitirmeye çalışıyorlar. Diyarbakır'da kaldığım bir süre zarfında PKK sempatizanı olan (olmayan az sayıda Kürt vardı o zamanlar) Hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi bir abimiz, Bekir bir düşün 7 yaşında bir oğlun var türkçeyi bilmiyor ama sen okula geldiği ilk gün ona Ne mutlu Türk'üm diyene dettiriyorsun bu sana koymaz mı? İlk başlarda evet dedim. Evet koyardı, egemen güç senin varlığını tanımıyor ve seni dönüştürmeye çalışıyordu...ama 30.000 can sadece Ne Mutlu Türk'üm dememek için mi öldü. Bu kadar mıydı yani...Yani ortada bir ali-cengiz oyunu yoktu da siz samimi olarak bunu söylememek için mi savaşıyordunuz...

 

Yani ki, PKK'yı bitirmek için Türk'lük vurgusunu ön plandan çıkartıp Türkiye vatandaşlığı üzerinde karar kılınsa dahi bana kalırsa PKK bitmeyecektir. Bu varlığın bitmesini istemeyen büyük güçler var. Onlar her zaman başka bir neden bulacaktırlar...

 

Acaba saçmaladım mı yoksa bana mı öyle geldi...Her ne ise, yanlış anlaşılacağımıza güveniyoruz ne de olsa...

Gönderi tarihi:

ufak ufak çok uluslu yapıya geçiş yapmak gerekir.

emperyal bir yapıyı gütmek gerekir.

benim tercihim anayasayı bu dogrultuda da degişiklige tabi tutmakdır.

Gönderi tarihi:

12 Eylül 1980 Darbenin bilançosu

 

* 650 bin kişi gözaltına alındı.

 

**1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

 

**Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

 

**7 bin kişi için idam cezası istendi.

 

**517 kişiye idam cezası verildi.

 

**Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).

 

**İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.

 

**71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

 

**98 bin 404 kişi ''örgüt üyesi olmak'' suçundan yargılandı.

 

**388 bin kişiye pasaport verilmedi.

 

**30 bin kişi ''sakıncalı'' olduğu için işten atıldı.

 

**14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

 

**30 bin kişi ''siyasi mülteci'' olarak yurtdışına gitti.

 

**300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

 

**171 kişinin ''işkenceden öldüğü'' belgelendi.

 

**937 film ''sakıncalı'' bulunduğu için yasaklandı.

 

**23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

 

**3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

 

**400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

 

**Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

 

**31 gazeteci cezaevine girdi.

 

**300 gazeteci saldırıya uğradı.

 

**3 gazeteci silahla öldürüldü.

 

**Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

 

**13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

 

**39 ton gazete ve dergi imha edildi.

 

**Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

 

**144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

 

**14 kişi açlık grevinde öldü.

 

**16 kişi ''kaçarken'' vuruldu.

 

**95 kişi ''çatışmada'' öldü.

 

**73 kişiye ''doğal ölüm raporu'' verildi.

 

**43 kişinin ''intihar ettiği'' bildirildi.

 

ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, yaptığı yazılı açıklamada, 12 Eylül'ün rejim üzerindeki olumsuz etkilerini anlattı. ''Rejimin şimdi onarmaya çalıştığı defoları aslında o dönemin ürünüdür'' diyen Uras, 12 Eylül'ün etkilerini şöyle sıraladı: ''12 Eylül ile birlikte sola karşı desteklenen Türk-İslam sentezcisi kadrolar devlet içine yerleştirildi. 12 Eylül'ün yasakçı kafası Kürt sorununu asayiş sorununa indirgedi, anadili yasak ilan etti ve onbinlerce insanın ölümüne yol açan süreci başlattı. 12 Eylül, sermaye yanlısı tutumuyla, yeni liberal ekonomi politikaları ile ülkeyi emeğiyle geçinenler açısından cehenneme çevirdi. Sendikal haklar, sosyal

haklar tahrip edildi. 12 Eylül askeri otoriteyi, yürütmeye, yargıya ve siyasete müdahale edici, talimat verici bir konuma, sivil otoritenin üstüne yükseltti.

 

RTÜK'ü medyanın başına musallat eden 12 Eylül rejimidir.'' Türkiye'nin 21. yüzyıla 12 Eylül rejiminin gölgesinde girdiğini belirten Uras, ''12 Eylül'ün militarist kurumlarını, zihniyetini, yasalarını ve anayasasını değiştirmeden Türkiye'nin devasa sorunlarını aşamayacağız'' dedi. 12 Eylül'ün etkilerini 'kâbus' olarak nitelendiren Uras, bu kâbustan kurtulmanın yolunun da uzaktan kumandalı siyaset tarzını değiştirmekten, köklü bir anayasa ve yargı reformu yapmaktan geçtiğini kaydetti.

 

Gerçektende tahribat büyük...

Gönderi tarihi:
Selamlar,

 

Konu girift bir konu. Bazıları Atatürk'e saldırıldığını iddia ediyor bazıları başka birşeyi. İnsanları başka işi gücü yok, 1938 ebedi istirahatgahına yol almış birinin hakkından gelinmeye çalışıldığını iddia ediyor.

 

Herkes kendince iddialarını tabiki serdedecek ancak bana kalırsa Atatürk'e saldırmaya çalışıldığı yönünde bir mantıksızlık var. Koca koca yaşını başını almış insanların işleri gücleri yok da Atatürk'e saldıracaklar. Pekiyi bundan ne kazançları olacak. Buraya kadar sorulan sorular toz pembe sorular. Cevap aranmayan sorular.

 

 

Malesef yine kelime oyunu. Kimse Atatürk'ün kişiliğine saldırı için böyle öneriler sunulduğundan bahsetmiyor.

 

Bahsedilen Atatürk'ün ilkeleri ve fikirleridir. Atatürk ilkelerine saldırı vardır. Bundan ne kazançlarımı olur. Onu ben bilmiyorum ama mesela daha düne kadar, Bizzat bu ilkelere saldırı yapan Tayyip Erdoğan'a sorabilirsin bunu. Yada diğerlerine.

 

Bu ülkede Atatürk ilkelerine karşı düşmanlık duyan siyasi hareketler yokmu yani. Yada bugün "biz değiştik" diyen AKP'Nin temel kadroları daha düne kadar bu ilkelere karşı nefret içeren söylemlerle propaganda yapmıyorlarmıydı.

 

 

 

Milliyetçiliği herkes faşizmle eşdeğer görmüyorsa ne olarak görüyor merak ediyorum. Her ne ise; 2. maddede kafama takılan 2 mesele var.

 

1. si devlet insan haklarına saygılı değil insan haklarına dayanmalıdır. 2.si ise Atatürk Milliyetçiliğidir. Bu milliyetçiliğin alt yapısını kimler doldurmuştur. Tam olarak dolu mudur, ne ile doludur. Bu kavram bana hep muğlak gelmiştir.

 

Gelelim 2. maddenin atıfta bulunduğu başlangıca: Türk(!) vatanı(?) diye başlıyor ve milletinin diyor. Tehlikeli bir başlangıç. Adından Yüce Türk devleti diyor. Neyse buna benzer şeylerle devam ediyor.

 

Hal böyle olunca ben yerimi biliyorum. Ama, ya Türk olmadığı halde Türkiye de yaşayan Kurtuluş savaşında cephede dedeleri can veren insanlar ne oluyor. Bunlar benim kafamı karıştırıyor.

 

Bekir kusura bakmada yine sorucam. Sen Anayasa'yı okumadınmı hiç. Anayasa Türk'lük tanımını nasıl yapıyor ?. Kandan ırktanmı bahsediyor. yoksa :

 

"Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes türk kabul edilir"

 

Türk ırkımı diyor anayasa ? Türk Millet'i diyor. Millet olmak, ulus olmak. Türklüğü bir ulus olarak tanımlıyor Anayasamız bir ırk olarak değil. Peki neden çarpıtmaya çalışıyorsun kelime oyunlarıyla.

 

Anayasa net olarak milliyetçiliği, milliyetçiliğin doğduğu İhtilal Fransasında kullanıldığı şekliyle kabul etmiş, yani kan veya ırk bağıyla değil vatandaşlık bağıyla. Fransız milliyetçileri birbirlerine vatandaş "citroen" diye hitap ederlerdi. Çünkü toplumu birbirine bağlayan en asli bağın din veya soy değil vatandaşlık olduğunu savunuyorlardı. Milliyetçilik böyle doğan bir akımdır. Ve Atatürk Milliyetçiliği bu özünden yaklaşmaktadır olaya.

 

Anayasamızda hiçbir kafa karışıklığı yaratmayacak şekilde. Türklüğü nasıl tanımladığınıda ortaya koymuştur. Ne ırktan, ne soydan, ne kandan bahseder. Tek şeyi esas alır Vatandaşlık.

 

 

Ben saf bir ırk kaldığına inanmıyorum. Ama kimsenin bir yere vatandaşlık bağı ile bağlı olmasını o ırka mensup olması anlamına da getirmiyorum. Yani İngiltere vatandaşı olsam ingiliz mi olmuş olacağım. Bana bu anlamlı gelmiyor. Bana milletten yani ırktan ayrılmış bir milliyetçilik mümkün görünmüyor. Bunlar benim aklımdan geçenler...

 

Millet=Irk mı ? . Sen bu tanımı nerede okudun Bekir. Hangi sözlükte, hangi ansiklopedide, hangi antropoloğun kitabında böyle bir tanım okudun. Milletten ırkımı çıkarıyorsun sen.

 

Şöyle bir türkçe sözlükten başla

 

Millet: Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu

 

Irk: Kalıtımsal olarak ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar topluluğu

 

Kusura bakmada önce Millet ve Irk kavramları arasındaki farkı öğren sonra Anayasanın Millet deyince neyi kastettiği üzerinde yorum yap. Ondan sonra böyle Anayasada Millet kelimesi geçince aklına ırk gelir.

 

Bir ülkenin vatandaşı olunca o ırka mensup olmazsın. Ama o millete yani o ulusa mensup olursun. O ulusun bir parçası olursun. O milletin ortak çıkarları için çabalamak ve o milletin ortak kurallarına uymak zorunda sayılırsın. Yani ırk ve millet kavramlarını aynı şeymiş gibi sunmaya çalışman çok anlamsız.

 

Osmanlı topraklarına göç edenler, göç edince o ırkın mensubu olmamışlardır. Ama o topraklar üstünde yaşayıp. O topraklar saldırıya uğrayınca herkesle beraber savaşıp, o ülke için vergi ödeyip çalışıp. O milletin bir parçası olmuşlardır. Anayasanın anlattığıda budur.

 

İngiliz vatandaşı olunca ingiliz ırkına mensup olmazsın. Ancak İngiliz devletler topluluğunun bir parçası olursun. Kraliçeye bağlı olursun. Tıpkı İngiliz ırkından olmayıpta bugün İngiliz devletler topluluğunun ingiliz ulusunun parçası olan milyonlarca insan gibi. Yada ingiliz ırkından olmayıp, ingiliz ulusu için yüzyıllarca savaşan galler gibi.

 

 

Bekir bir düşün 7 yaşında bir oğlun var türkçeyi bilmiyor ama sen okula geldiği ilk gün ona Ne mutlu Türk'üm diyene dettiriyorsun bu sana koymaz mı? İlk başlarda evet dedim. Evet koyardı, egemen güç senin varlığını tanımıyor ve seni dönüştürmeye çalışıyordu...ama 30.000 can sadece Ne Mutlu Türk'üm dememek için mi öldü. Bu kadar mıydı yani...Yani ortada bir ali-cengiz oyunu yoktu da siz samimi olarak bunu söylememek için mi savaşıyordunuz...

 

Keşke o "abi" arabesk yaparken. Neden vatandaşı olduğun ülkenin dilini öğretmedin oğluna deseydin.

 

Acaba saçmaladım mı yoksa bana mı öyle geldi...Her ne ise, yanlış anlaşılacağımıza güveniyoruz ne de olsa...

 

bu yazında sana yakıştıramadığın bir şekilde saçmalamışsın Bekir.

 

Anayasamızdaki Türklük tanımından, millet tanımından böyle Irkçılıkla ilgili sonuçlara varmak için kusura bakmada ya öylesine yazmış olmak yada ciddi bir nefret gerekir.

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının vatandaşlık tanımı dünyanın en ileri vatandaşlık tanımlarından biridir. Dünyanın en modern kimi ülkelerinde dahi hala. Anayasalarında vatandaşlar, "kan bağıyla, vatandaşlık bağıyla" diyerek ikiye ayrılır. Misal Almanya anayasası.

 

1982 Anayasının 27 Mayıs Anayasasının topluma verdiği hakları geri almak için getirilen bir çok yanlış ve özgürlüğü kısıtlayıcı hükümleri vardır. Ancak bunlardan hiçbirinin Atatürk ilke ve inkilaplarıyla ilgili maddelerle alakası olmadığı gibi. Sorun ne anayasamızın Türklük tanımıdır, ne de Atatürk ilke ve inkilaplarıdır.

Gönderi tarihi:

CYRANO saçmaladın mı yoksa bana mı öyle geldi...

 

Kelime oyunu yapmayacağımı bildirmiştim...

 

Ben anayasayı onlarca kez okudum da sen yazdıklarımı okumadın mı?

 

"Ama kimsenin bir yere vatandaşlık bağı ile bağlı olmasını o ırka mensup olması anlamına da getirmiyorum." Burayı anlamadığınız anlaşılıyor. Burada geçen metin anayasamızın hangi maddesine tekabül ediyor acaba...İngiliz Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes ingilizdir...vs vs...

 

Gerisine sonra değineceğiz inşallah...

Gönderi tarihi:

Yazdıklarını okudum, tek tek alıntılayarak yorum yaptım.

 

Hangi yazdığının nesini eleştirdiğimde, ortada.

 

o yaptığın alıntıyıda anladım merak etme. Ama sen Türkiye Cumhuriyeti'Nin bir Irk devleti olmadığını, böyle bir iddiasınında olmadığını anlamadın sanırım.

 

Anayasanın, Vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi Türk ırkından sayarız iddiasında olmadığınıda anlamadın sanırım.

 

Neyse, dediğim gibi hangi yazdığının neresini eleştirdiğim yukarıda net.

Gönderi tarihi:

Konuyla ilgili birkac sey yazmak istiyordum ama Ahmet Altan'in son yazisi o denli dusuncelerime tercuman olmus ki, alinti yapmadan edemeyecegim:

 

Kemalizm, Türk siyasetinin “sihirbaz topudur”, el çabukluğuyla kutuya bir kavram koyup yerine bir başka kavram çıkarma hüneridir.

 

“Kemalizm,” dediklerinde aslında söylemek istedikleri, halkın yönetime karışmadığı, halk tarafından seçilenlerin devletin direksiyonuna asla geçemediği “demokrasisiz” bir toplum projesidir.

Ne olduğu tam tarif edilemeyen “Kemalizm”in ana fikri ülkeyi askerlerin, bürokrasi ve yargıyla elele vererek yönetmesidir.

 

12 Eylül “yüce” Kemalizm’e bir de cumhurbaşkanını eklemiştir ki…

 

Süleyman Demirel’le Ahmet Necdet Sezer, 28 Şubat ve 27 Nisan muhtıralarında “Kemalist cumhurbaşkanının” güzide örneklerinin nasıl davranması gerektiğini göstermişlerdir.

 

Aslında Kemalistleri kutlamak gerekir.

 

İlkeleri arasında demokrasi bulunmayan bir ideolojiyi bu halka “kutsal” bir değer olarak kabul ettirmeleri gerçekten de büyük bir başarıdır.

 

Halkı dışlayan bir ideolojiyi halka kabul ettirmek için elbette seksen yıllık çarpık bir eğitimin bu ülkenin çocuklarını “düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan, itaatkar” kullar haline getirmek için büyük çaba sarfetmesi gerekmiştir.

 

Biz Kemalizm’in “el çabukluğunu” nerede görürüz peki?

 

Laiklik ve demokrasi kavramlarının yer değiştirmesinde.

 

Eğer siz “bu Kemalizm ne mene bir ideolojidir, ben buna karşıyım” derseniz…

 

Kemalistler, size “bu adam laikliğe karşı” diye cevap verirler.

 

Siz, Kemalizm’e “demokrasiyi içermediği” için karşı çıkarken, onlar bu karşı çıkışı “laiklik düşmanlığı” olarak sunarlar.

 

En büyük sahtekarlıkları da buradadır zaten.

 

Türkiye, yüz milyar dolarlık ihracatı, 20 milyar dolarlık yabancı yatırımı, yetmiş milyonluk nüfusu ve Avrupa hayaliyle “demokrasisiz” yönetilemeyecek bir hale gelince Kemalizm de kaçınılmaz olarak tartışma gündeminin tepesine oturdu.

 

CHP, ordu ve cumhurbaşkanı, “laiklik” diye bağırıyor.

 

Söylemek istedikleri ise, “biz demokrasi istemiyoruz, yönetimi halkın belirlemesine izin vermeceğiz.”

 

Toplum ve aydınlar da “demokrasi” diye bağırıyorlar.

 

Son seçimler CHP, ordu, Çankaya üçgenini siyaset arenasında yerle yeksan etti.

 

Ama onlar hala dövüşmek istiyorlar.

 

Bu isteklerinin hem kendilerinin hem de ülkenin başına nasıl bir bela sarabileceğini hala fark etmemeleri gerçekten şaşırtıcı.

 

Ama yeni bir döneme geçerken kavgayı uzatmaya da gerek yok.

 

Onların dediğini yapalım.

 

Biz de Kemalist olalım.

 

Mehmet Altan geçenlerde yazdı.

 

Basit bir şartımız var.

 

Kemalizm’in altı okundan “devletçiliği” çıkartalım yerine “demokrasiyi” koyalım.

 

Madem ki laikliğe bu kadar tutkunlar ve asıl sorunları sadece ve sadece laiklik, laikliğe karşı çıkmayan böyle bir değişiklikten gocunmamaları gerekir.

 

Kemalistler, altı oka “demokrasiyi” eklemeye varlar mı?

 

Sanırım bu soru onların sahtekar mı yoksa samimi mi olduğunu ortaya koyacak.

 

Kemalizm’e demokrasiyi ekleyeceğiz, ordu siyasetten çekilecek, halkın iradesi tek ölçü olacak ve hepimiz Kemalizm’i benimseyeceğiz.

 

Başta CHP yönetimi ve ordu olmak üzere bütün Kemalistlere sorun.

 

Bu değişimi kabul ediyorlar mı.

 

Bu tek soruyla gerçeği göreceğiz.

 

Bakalım neymiş bu Kemalistlerin derdi.

 

Gerçekten laikliği mi savunuyorlar…

 

Yoksa, halkı dışlayarak kendi “hukuksuz iktidarlarını” savunmak için mi Mustafa Kemal’in adını ve Kemalizm’i kullanıyorlar.

Gönderi tarihi:

Kemalizmin altından bunları çıkarıyorlar işte. İsteyen istediğini çıkarır tabi, çıkarmadığın zaman hatalısın zaten şu durumda. Anlamlı olsun ya da böyle yazıldığı gibi hikaye masal olsun, ne önemi var ki? Sen çıkar aklına geleni, sapı samana sazı caz'a karıştır karıştır söyle. Seni dinleyenlerin elinde ip var, pusulaya orantılı.

Senin söylediğinin ispatı da gerekmez, yapıştırıp geç işte böyle.

Dertleri Kemalizm değil, laiklik, demokrasi, CHP filan hiç değil. Ne kişi olarak Atatürk'le, ne de devletle bir sorunları var. Bunların sıkıntısı yönetim şeklinde. Getir şeriatı daya bunların gözüne, davul zurnayla olimpiyat stadında sabahlarlar sevinçlerinden. Bu ne menem bir ideolojidir, lafını söyleyen eğer daha da ileri gidip bu ideolojiyi değiştirmeye kalkarsa, bunun sonu ülke için acı olur. Kanlı mı olacak, kansız mı olacak demişti hatta hocası; cevaplayayım:

**********************. Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kandadır bizim. Yeri gelirse öğrenirsiniz. Öğretiriz.

Gönderi tarihi:

Diktatör

 

Bu anayasa bir sivil-demokrat anayasa değildir.

Bu anayasa bir diktatörlük anayasasıdır.

Bu anayasanın diktatörlüğü, dincilerin ya da onların yanaşması ikinci cumhuriyetçilerin öne sürdükleri gibi içinde "Atatürk" olmasından kaynaklanmaz.

Bu anayasanın diktatörlüğü, başbakanları birer örtülü diktatöre dönüştürmesinden kaynaklanır.

 

*

 

Söyler misiniz:

Diyelim ki kabine kuruluyor. Kimin bakan olacağını bilen ve karar verecek olan tek kişi kim?...

Tayyip Erdoğan...

 

Meclis Başkanı seçilecek. Kimin TBMM Başkanı olacağını bilen ve karar verecek olan tek kişi kim?..

Tayyip Erdoğan...

 

Cumhurbaşkanı... Kimin cumhurbaşkanı olacağını bilen ve karar verecek olan tek kişi kim?

Tayyip Erdoğan.

 

Parti organlarının ya da arada bir lafını ettikleri "yetkili kurulların" bir etkisi-yetkisi var mıdır sizce? Ya da başbakanların verdiği bir kararın oralardan döndüğünü, değiştirildiğini ömür-billah duydunuz mu?

Hayır...

 

"İyi ama sonuçta kararlar milletvekillerinin oylarından geçer" derseniz, kimin milletvekili olacağını ve ilerde yeniden olup-olmayacağını bilen ve karar veren kimdi?

Tayyip Erdoğan...

 

*

 

Bu anayasa bir diktatörlük anayasasıdır.

Böyle bir demokrasi, adı "demokrasi" olan hiçbir ülkede yoktur.

Dinciler ve onların yandaşı ikinci cumhuriyetçileri bu rahatsız etmiyor. Bunu görmüyorlar ve tepki duymuyorlar.

Bu rezaleti görüp eleştirirlerse, Mareşal Erdoğan kızar...

Uçağına almaz...

Yanağını okşatmaz...

Kovdurur bile...

 

İşte onlar da bu yüzden, Mareşal’in hoşuna gidecek şekilde anayasanın içindeki Atatürk’ü dillerine doladılar. Böyle bir ikiyüzlülük, böyle bir riyakárlık, böyle bir kandırmaca ile karşı karşıyasınız a dostlar...

Anayasanın içindeki Atatürk’e taktılar, onu oradan söküp atmak için ayaklandılar.

 

Tümünü toplasanız, Atatürk’ün tırnağı etmezken...

 

B.Coşkun, 08.08.2007

Gönderi tarihi:

Konuyu madde madde mi tartışayım yoksa yazımızı kendi bütünlüğü içerisinde mi yazayım sorusuna millet kavramının bir (tek) anlamı olduğunu sananlar bulunduğu için madde maddeyi es geçip kendi içinde tamamlamaya karar verdim. Evrensel bir okumaya ulaşamamış, öğrendiği şeyi sadece kendi kaynağından öğrenmiş ve ikinci bir görüş, bilgi var mı araştırmadan hasmına saldıracak bir bilgiye sahip olduğunu sananlar ne kadar acınacak bir haldedir. Bir de aynı zihin ne kadar anayasa okuyup okumadığımızı kafasına takmıştır. İnsan, hem bilmez hem de bilmediğini bilmezse ona yapılacak bir şey yoktur. Hem bilmez hem de biliyorum sanırsa ona da denecek bir şey yoktur. İnsan hem bilmez, hem biliyorum sanır ve hem de bilmediği ve bildiğini sandığıyla başkalarını aşağılamaya çalışırsa ona verilecek bir cevap vardır…

Kavramlara ayrılmış koca koca kitaplar varken biraz da olsa konuya taraf olan bir yerden öğrenirseniz komik duruma düşersiniz. Milliyetçilik ve millet olgusu hala tam bir netliğe kavuşturulamamış ve kavuşturulması mümkün olmayan kavramlar kategorisinde yer almaktadır. Aynı Irk kavramı gibi. Dünyanın sayılı ilim adamları, milliyetçi yazarları dahi bir tanım üzerinde anlaşamamışken; siz kalkıp Türk Dil Kurumunun tanımını verin.

 

 

Daha önce kendisinden alıntıda bulunduğum Muhammed Kutup “Çağdas Fikir Akımları” Cilt 3’te Milliyetçilik için ilk önce ne demiş.

 

M.KUTUP

El-Kavmiye (milliyetçilik)

El-Vataniyye (yurtseverlik)

Kavm: Sözlük anlamı itibariyle ortak bir özellikten dolayı bir arada bulunan topluluk

El-Kavmiye:Belirli bir milleti üstün görmek ve özellikle kültürünü yüceltmek ve menfaatlerini güçlendirmek duygusu:

Millet kelimesi aslında din ve şeriat anlamına gelir. Zaten Arapçada bu anlamı karşılamak üzere el-kavmiye kullanılmaktadır.

 

Jurgen Habermas (Makale başka yerde yayınlanmış olmakla beraber Tartışılan Sınırlar Değişen Milliyetçilik 2001 basımı adlı kitapta da yer bulmuş-Mustafa Armağan’a teşekkürler)

Tabii olarak biz ulus ve halkı eşanlamlı kullanıyoruz. Ancak, ulus terimi; hukuki ve siyasi anlamları yanında ortak soy, kültür, tarih ve çoğunlukla da ortak bir dilin şekillendirdiği toplum anlamlarını da taşıyor.

Bu tanımdan sonra Türk Ulusu denince ne aklıma geliyor diye sordum. Bulamadım…Bu arada ulusla millet arasında bir ilişki olduğuna ve Habermas’ın ulus tanımının bir noktasında ortak soy dediğini hatırlatayım.

 

Yine aynı yerde Partha Chaterjee; şöyle diyor. Yaklaşık 10 yıl önceden bahsediyor ve 2001 basımı kitabımızda :

Benedict anderson büyük bir incelik ve orjinaliteyle; ulusların dil, ırk yada din gibi verili sosyolojik şartların tayin edilmiş ürünleri olmadıklarını, bunların Avrupa’da ve dünyanın diğer her yerinde hayali olarak yaratıldıklarını gösteriyordu.

(Türk Tarih Kurumu-Türk Dil Kurumu neyin uğraşını veriyordu)

 

Benedict Anderson ; milliyetçiliğin yayılışı ve kökenleri üzerine yazdığı düşüncelerin ana fikri şudur;

Ulus bir soyutlama, bir hayal ürünüdür. Bağımsız ve sınırlı olarak hayal edilen bir cemaattir. Kilise ve hanedanın egemenlikleri tükenince ortaya çıkmıştır ve artık insanlığın ölümsüzlük arzusuna bir cevap olarak gözükmemektedir. Gelecek nesillerle özdeşleştirme vaadi ile ulus, ölüm ve mahkümiyetimizin üstesinden gelmemize yardımcı olabilir…her yerde aynı temel hayali cemaat modeli ortaya çıkıyor ki, biz buna ulus diyoruz…

 

Hayali bir model. Onu ancak oluşturabilirsiniz, kendiliğinden ortaya çıkmaz. Bunun için çaba sarf etmek gerekir diyor ve benim aklıma Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Türk Dil Kurultayı geliyor.

Hroch;

Çözülen bir toplumda ulusalcılık bütünleştirici faktörler içermektedir. Toplum yenildiğinde “ulus” son güvence olarak görülür…

 

Demek ki, ulus toplumun çekirdek kesimidir. Ulus ne…TDK’nın sözlüğüne mi baksak acaba.

Kemal Gözler’in makalesine bakıyoruz. Anayasa ve Atatürk Milliyetçiliğine değindiği makalesine. Millet kavramına özel bir önem atfediliyor ve millet kavramı iki kategoride değerlendirilir diyor. Bu iki kategoriyi maddi ve manevi veya objektif ve subjektif olarak ele alıyor.

Subjektife moral unsurları objektife veya maddiye ise farklı başlıklar altında değinirken bir ayırma şekli olarak da ırkı esas alıyor.

 

Cemil Meriç, metafizik fahi.şeler diyor bazı kavramlara ve Mustafa Armağan milliyetçiliğin bunların en başında gelen olduğunu söylüyor. Ne millet tanımı üzerinde uzlaşabiliriz ne de milliyetçilik diyor.

 

Kemal Gözler’in bahse konu makalesinde; Atatürk Milliyetçiliğinin subjektif unsurları bünyesinde barındıran tanımına yer veriliyor ve ırka dayanan bir anlayış olmadığı belirtiliyor. Yine Kemal Gözler devam ediyor ve Ergun Özbudun’dan aldığı çeşitli bilgilerle desteklediği makalede “Atatürk Milliyetçiliği subjektif bir milliyetçilik anlayışıdır. Pekiyi Anayasamız objektif unsurlara yer vermemiş midir? 134. Madde: Türk Tarihini, Türk Kültürünü, Türk Dilini…Bunlar objektife yani ırka giren kısma giriyor…1982 anayasasında böyle bir yerde var…

 

Milliyetçiliğin onlarca ve birbirinden kalın çizgilerle ayrılan tanımı var. Millet’in ise sadece Mehmet Doğan’ın kitabında geçen 7 farklı tanımı var. Irkın’da kendi içerisinde farklı tanımları var. Pekiyi Millet =Irk nasıl oluyor. Onu da Hitler’e sormak gerekiyor. Zira millet tanımlarından biriside herhangi bir ortaklığı şart koşuyor. Irk’ta bir ortaklık gurubudur. Yani, Faşizm veya kafatası milliyetçiliği olarak adlandırdığımız şey bir millet anlayışına ve ırka dayanan millet anlayışına denk geliyor. Miliyetçiliğin ilk defa doğduğu yer belli değil. Millet anlayışının da doğduğu yer belli değil. Tarih içerisinde dönüşüm geçirdiği biliniyor. Yine aynı düşüncenin uç versiyonlarının hangi yerlere gittiği belli. İngiliz’i, Alman’ı, Rus’u bir ırk olarak algılamayacaksak ne olarak algılayacağız açıklamamız mümkün değil. Türk dediğimizde ırk olarak algılamanın haricinde ne olarak algılayacağımız mesele. Biz değil diyoruz, Türk olmak bir ırkın adı değilse bir yerin adımdırı diyoruz. Türk’lük nedir? Bilen yok. Orta Asya’da yaşayan ve Enver Paşa’nın birleştirmek için can attığı insanların mensup olduğu ırk nedir? Aşağıda Türklük tanımını bulacaksınız o zaman da Türkiye’de yaşamayan insanlara ne deniyor bilinmez…

 

Yakınlarda Alman vatandaşı olmak isteyen kişilerin Almanca bilmesi şart mı koşulmuştu da bir ton laf saymıştık. Almanyada yaşayan Alman vatandaşı olan insanlara alman değil alman vatandaşı denebilir. Yani Alman vatandaşı bir Türk olabilirsiniz ama Türk vatandaşı olan bir alman olma hakkınız yoktur. Üzerinde ittifak mümkün olmayan; milliyetçilik gibi bir kavramın, Türklük gibi bir üst kimlik tanımlamasının, bir ırkın tarihini ortaya koymak için kurulduğu varsayılan bir devlet kurumunun (dil ayrı bir şeydir onu istisna tutuyorum-Dilin tarihini araştırmak için tarih kurumu kurmak gerekli değildir) Anayasa’da bulunması Anayasanın yanlış anlaşılmalarına meydan verir. Bir de buna yukarda bahsini ettiğim makalede verilen kanunlar eklenirse iş karışır…

 

Devam ediyoruz. Siz milleti tanımlamıştınız. Biz de cümle içinde kullanıyoruz.” Türk Milleti, zekidir.” Aklı evvel kardeşimizin milleti açıkladığı yerden Türk kelimesinin anlamına bakıyoruz. Üç anlamı varmış, 2. Si ne. “Asya ve Doğu Avrupa’da yaşayan, Türkçenin çeşitli lehçelerini konuşan “soy” (hasst..)ve bu soydan olan kimse.” Soyu da araştırırsak iyiçe giriftleşecek konu. Fransız tanımı ne bizim TDK’nın. Fransa’da yaşayan “bir” halk ve bu halkın soyundan olan kimse. Höss yani. Tanıma bak. Fransa’da yaşayan herkes Türk, pardon Fransız değilmiş. TDK’nın Türk tanımı ne idi:” Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse” Türkiye’de yaşayan halk (bir kelimesi burada niye yoksa) Türk ama Fransa’da yaşayanlardan bir kısmı Fransız. Acaba Fransa’da mı yaşayan millet sayısı fazla Türkiye’de mi? TDK’nın Türk tanımı gibi Fransa’nın da bir Fransız tanımı varsa bizim Türkler, Fransız oldu da gitti oluyor. Dolayısıyla konuya Fransız kalan Türkler haklıdırlar. Aslında onlara da Türk demek mümkün değil artık.

 

Pekiyi Mehmet Doğan’ın Büyük Türkçe Sözlükteki Türk tanımı ne: 1-Asya’nın doğu ucundan Doğu Avrupa’ya kadar uzanan çeşitli bölgelerde yaşayan ırki ve kavmi bakımlardan az-çok mütecanis topluluk. 2-Bu topluluktan olan kimse. Mehmet Doğan’ın tanımı daha tutarlı zira Türkiye’de yaşayan herkes Türk değil ve Türkiye dışında birçok yerde yerleşik vaziyette Türkler yaşıyor. Dikkati celb edecek en önemli nokta Fransız, İngiliz, Rus, Türk,Kürt ırk adlarıdır. Irk değilse ne adıdır sorulur.

 

Tüm bunlardan sonra 1-Türklük mevhumu Atatürk ilkeleriyle birebir alakalı değildir. 2-Atatürk ilkelerini tartışmıyorum. 3-Anayasamız Atatürk Milliyetçiliği demiş diye illaki savunulacak demek değildir. Biz Atatürk’ün millet tanımını esas alan bir maddeyi kabul edebiliriz ama üzerinde ittifak olmayan ve önünde belli bir ırkı simgeleyen bir kelimeyi Anayasaya koymamalıyız. Milliyetçilik gibi nereye çekseniz gidecek bir kavramın Anayasamızda işi yoktur. Türkçenin araştırılmasını esas alan bir kurum kurabiliriz zira dil varlığın en önemli şartıdır ama Türk dilinin araştırılması derseniz iş karışır. Türk dili, Türk tarihi, Türk kültürü dediğinizde bir yüceltme yapmaya çalışıyorsunuz demektir.

 

Lütfen bir daha aptamil eşliğinde yazılarımı okumayın. Sizi bozuyor anlaşılan…

 

Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Vatandaştır, başka birşey değildir.

Gönderi tarihi:

Ben bazen anlamıyorum. İnsanların karşı olduğu kavramların içeriğini boşaltmak kafa karıştırmak. Anlamını çarpıtmak için. Kolajlar düzenlemesine.

 

Dünyada ulusun milletin tanımı açıktır. Karşı olunuyorsa buna. Orjinal haliyle karşı olunmalıdır. Cımbızlama ile kolajlar düzenlenip çarpıtmaya gidilmemelidir.

 

Dünyada şundan daha saçma bir şey olabilirmi. Şimdi diyelimki Marx bir marksizm tanımı yapmış. Çünkü marksizmin fikir babası o. Bir yazar çıkıp Marx'ın yaptığı marksizm tanımı yanlış doğrusu budur diyebilirmi. Sen yeni bir tanım yapıyorsan adını başka bir şey koyarsın. O marksizm olmaz.

 

Millet ihtilal fransasında, ihtilalin teorisyenlerinin liderlerinin yeni bir toplum yaşamı yaratmak için ürettikleri bir kavram bir modeldir.

 

Bakılacak yer bellidir. Dünyada milletin tanımını yapan ilk kişiye bakabilir mesela.

 

Emmanuel Joseph Sieyès

 

“ortak bir yasa altında yaşayan ve aynı yasa koyucu tarafından temsil edilen bir ortaklar topluluğu.”

 

İhtilal Fransasının tanımına bakabiliriz

 

“özel çıkarlara karşı ortak çıkar etrafında birleşmiş olarak sınırları belirli topraklarda yaşayan ve hukuk tarafından korunan ve aynı devlet tarafından yönetilmek için onay vermiş özgür bireylerin oluşturduğu bir insan topluluğu”

 

yönetim biçimi konusunda ortak imza atmış bireyler topluluğu demektir.

 

Renan:

 

“Millet, bir ruhtur, manevi bir prensiptir. Bu ruhu, bu manevi prensibi aslında bir olan iki şey teşkil eder. Bunlardan biri maziye, diğeri ise hale (bu güne) aittir. Biri, zengin bir hatıralar mirasının müşterek sahipliğidir. Diğeri birlikte yaşama arzusu konusunda mutabakat ve bir bütün halinde devralınan mirası yüceltme iradesidir.”

 

Dün olduğu gibi bugün de saf ırk yoktur. Milletlerin oluşumunu ırka bağlamak hatalıdır, tarih onların çeşitli hatırlama ve unutma süreçleriyle oluştuklarına dair örneklerle doludur.

 

Benzer şekilde, dinsel türdeşlik de milletin kökenini oluşturamaz.

 

“Bireylerin birbirinden farklılaşmadığı bir temelin bulunması ve bu temel üzerinde birlikteliğin kurulması”

 

“her birey, ulusal iradeden kaynaklanan pozitif yasalar önünde bir yurttaş olarak diğerleriyle aynı güvenliğe, aynı özgürlüğe ve aynı haklara kavuşur.”

 

.............................

 

"Bu bağlamda Renan’ın yapmaya çalıştığı da budur: milleti etnik, ırksal, dilsel, dinsel, iktisadi ve territoryal unsurlardan bağımsızlaştırarak tümüyle tarihsel (ortak geçmişi ön plana çıkaran bir nitelikle) ve liberal bir içerikle tanımlamak... Renan’a göre modern milletin temel özelliği, bireyin millete özgür ve iradi katılımıdır. Bu anlayışa göre birey bir millete ait olarak dünyaya gelmez. Bütünüyle özgür olarak millete katılır ya da dilerse o milletin üyeliğinden ayrılır."

 

Renan Irk Ve Millet Cengiz Çağla.

 

TDK neder acaba tarzı ironiler yapmak yerine. Gerek anayasamızın gerekse sözlüğümüzün. Millet kavramını ne kadar özünden yakaladığı ve orjinaline sadık kaldığını kıyasalamaktır sağlıklı olan.

 

“ortak bir yasa altında yaşayan ve aynı yasa koyucu tarafından temsil edilen bir ortaklar topluluğu.”

 

“özel çıkarlara karşı ortak çıkar etrafında birleşmiş olarak sınırları belirli topraklarda yaşayan ve hukuk tarafından korunan ve aynı devlet tarafından yönetilmek için onay vermiş özgür bireylerin oluşturduğu bir insan topluluğu”

 

“Millet, bir ruhtur, manevi bir prensiptir. Bu ruhu, bu manevi prensibi aslında bir olan iki şey teşkil eder. Bunlardan biri maziye, diğeri ise hale (bu güne) aittir. Biri, zengin bir hatıralar mirasının müşterek sahipliğidir. Diğeri birlikte yaşama arzusu konusunda mutabakat ve bir bütün halinde devralınan mirası yüceltme iradesidir.”

 

TDK: Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus:

 

Hangisi ırki bir çağrışım yapıyor. Hangisi ırktan bahsediyor. Milliyetçiliğin teorisyenleri. Özel olarak bir devlet altında yaşıyan insanları birbirinden farklılaştıracak etkenleri etkisizleştirme saikiyle geliştirdiler milliyetçiliği.

 

"Millet anlayışının doğduğu yer belli değil" bu ne arkadaşım. Sen bilmiyorsun diye "belli değil"mi oluyor ?

 

Bize ne hitlerin milliyetçilik anlayışından, bize ne mussolinin milliyetçilik anlayışından. Bizim bakacağımız milliyetçilik anlayışı bellidir. Atatürk Milliyetçiliği. Bu milliyetçilik milliyetçiliğin orjinal haline ve gerçek ruhuna yakınmıdır değilmidir?.

 

Bu ideoloji önce Türk'ün tanımını millet kavramının orjinaline uygun şekilde yapmışmıdır yapmamışmıdır? "Türkiye cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes türktür"

 

Millet fikrinin teorisyenlerinin kriter aldıkları nokta vatandaşlıkmıdır ? evet.

 

Atatürk Milliyetçiliğinin kriter aldığı nokta vatandaşlıkmıdır ? evet

 

Yok şu "ilim" adamı milliyetçiliği böyle tanımlamış. Yok bu böyle tanımlamış. Kendileri tanımlar yaptılarsa. Adına başka birşey koyabilirler. Bir kavramın teorisyenlerinin tanımıyla çelişip farklı anlamlar yükleyenler kendilerine yeni bir tanım bulmak zorundadır.

 

 

Kişi milliyetçiliği ve millet kavramını yargılamak için. Tüm dünyada kabul gören orjinal ve gerçek tanımı yerine. Başka noktalarda aramaya kalkarsa yaratacağı tek şey sadece kafa karışıklığı ve demogoji olur.

 

Ne millet tanımı. Nede milliyetçilik dilden dile dolaşan bir şehir efsanesi değildir. Tıpkı Cumhuriyet gibi, tıpkı parlamenterizm gibi. İçeriğinin ne olduğu, sınırları, şekli, biçimi. Net olarak tanımlanan bir kavramdır.

 

Alinin elmaya bakınca gördüğü Aliyi bağlar. Elmayı değil.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.