Search the Community
Showing results for tags 'psikoloji'.
Found 3 results
-
Bu film ödev olarak verildi. Filmi izlediğimde Mary Ann karakterini analiz etmeye çalıştım.Benden istenilen karakterin hastalığına tanı bulmak ve bunu DSM5 kriterlerine göre açıklamak. Fakat ben biraz kararsız kaldım.Bu konuda görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim.Yardımcı olması açısından filmden elde ettiğim karakter bilgilerini aşağıda sıralayacağım. -Mary Ann,başarılı bir avukat olan eşi ile küçük bir kasabada yaşamakta ve bu kasabada çalışmakta olan genç bir insandır. -Kocasının artan başarısı sayesinde aldığı iş teklifi sonucu New York'a taşınırlar. -Mary Ann,kocası çok iyi para kazandığı için artık çalışmamakta,yeni taşındıkları evin içini döşemekle meşguldür.Fakat duvar renklerini seçerken çok fazla kararsızlık yaşamaktadır. -Kocası çok yoğun çalıştığı için eve çok az gelmekte ve bu yüzden Mary Ann kendini yalnız hissetmektedir.Bu sebeple eşiyle tartışmaları da olmaktadır.Hatta kasabaya geri dönmeyi de istemektedir. -Kocasına daha güzel görünme düşüncesiyle saçlarını kestirip rengini değiştirir. -Kocasının yokluğunda, apartmanda yaşayan diğer zengin kadınlarla vakit geçirirken bir gün kadınların yüzlerini şeytani bir varlık olarak görür ve bu çevreden de uzaklaşır.Artık halüsinasyonlar başlamıştır. -Karakterin filmde sürekli ağladığı ve gözünün etrafındaki morluklardan uyuyamadığı görülmektedir. -Bir gece gördüğü bir kabusta yumurtalıklarının alındığına ve geceliğinin kan içinde olduğuna inanır.Durumu kocasına ağlayarak anlatan Mary Ann'in geceliğinde kan yoktur ve doğal olarak kocası bunun bir kabus olduğunu düşünür ama Mary Ann'i buna inandıramaz.Bir yandan da gittiği doktor çocuk sahibi olamayacığını kendisine söylemiştir.Bu konu konuşulurken birden Mary Ann duvarların rengini değiştirme hakkında konuşmaya başlar. -Mary Ann garip sesler duyduğunu da dile getirir fakat kocası bu sesleri duyamamktadır. -Kocası Marry Ann'i bir gün kilisede çıplak bir şekilde bulur.Bütün vücudu çizikler ve morarıklar vardır.Şeytanın kendisiyle birlikte olup zarar verdiğini söyler ve kocasını buna inandıramaz.Bunun üzerine bir akıl hastanesine kaldırılır. -Mary Ann burada aynaya bakarken arkasında duran kadının yüzünü şeytani bir varlık olarak görür ve garip sesler duyuyormuş gibi kulaklarını kapattıktan sonra,yere düşüp kırılan aynanın bir parçasını alır ve intihar ederek hayatına son verir. ***Filmin bir sahnesinde Mary Ann "Bir babaya sahip olmamak,benimki gibi bir babaya sahip olmaktan iyidir." şeklinde bir cümle kuruyor. *Ben karakterin tüm bu görülenlerden sonra şizofreni olabileceğini düşündüm fakat filmde bu belirtilerin kaç ay sürdüğü hakkında bir bilgi yok.Bu neden de bir yandan da kocasının eve gelmeyişi,çok istediği halde çocuk sahibi olamayacağını öğrenmesi,sosyallikten uzaklaşması gibi durumlar majör depresyon olabileceğini de düşündürüyor.Peki bu durumda halüsinasyonlar ne olacak bilemedim.Bu konuları yeni işlediğimizden dolayı gerçekten kararsız kaldım.Görüşlerinizle beni aydınlatırsanız sevinirim.
-
Aykırı profesör elinde bir fare ve kutu ile salona girdi. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu ve kutuyu kapattı. Kutunun hava almadığı açıktı. Salona dönerek: “Bu kutuya iki gün kimse dokunmayacak dokunan bu dersi geçemez!” dedi ve salondan çıkıp gitti. Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Kimisi kutunun içindeki fareyi çıkarmayı düşündü ama cesaret edemedi. İki gün boyunca ders görülen sınıfta kutu öylece kaldı. Ne olacağını merak ederek iki gün geçirdiler. İki gün sonunda tekrar dersi olan profesör salona girdi ve kutuya yaklaşarak açtı. Tabi ki, kutunun içindeki fare artık yaşamıyordu. Öğrencilerden birçoğu üzülmüştü. Profesör sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini sordu. Sınıftan birçok farklı ses ve fikir yükseldi; – Havasızlıktan… – Açlıktan… – Susuzluktan… Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyette ve minik deliklerle kaplıydı. Ardından devam etti; – Görüyorsunuz değil mi? Fare anlaşılan bu kutudan çıkmak için epey mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki minik diş izlerinden ve irili ufaklı deliklerden anlıyoruz. Ancak şu var ki fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık nede açlık öldürdü. Farenin ölümüne neden olan iki şey var; Kararsızlık ve Korku… Kararsızlık, çünkü fare kutunun her yerini parçalayıp, her noktayı ayrı ayrı kemireceğine sadece tek bir köşesini ısırıp parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı o deliği büyütecek ve kutudan çıkıp kurtulacaktı. Korku, çünkü eğer siz öğrenciler benden ve notlarının düşmesinden böylesine çok korkmasaydınız, kutuyu açıp fareyi serbest bırakabilirdiniz. Ancak korkudan dolayı size yanlış gelen bir işe göz yumdunuz!
-
Daldan dala atlayan zihnimizi sakinleştirip, düşüncelerimizi düzene sokmanın 8 yolu Şu an tam da bu durumdayım. Galiba uygulamak en çok bana iyi gelecek.. Hadi bakalım: Ay başı geldi, kirayı yatıracaktınız, unuttunuz mu? Kira demişken, evle ilgili işler var, onları da hatırlamanız gerek. Mesela usta çağırılacak… Yarınki toplantıda ne giyeceksiniz, sunumu nasıl yapacaksınız? Bugün bekleyen işlerinizi bırakıp sunumla mı ilgilenseniz acaba? Bu arada dün iş arkadaşınızın davranışı neydi öyle, onu da bir konuşup halletseniz iyi olur. Akşam markete uğranacak, alınacakları unutmamak gerek… Cumartesi günü kahvaltı var, ona da bir şey götürmeli… Bunların hepsini, hatta daha fazlasını aynı anda düşünme pratiği tanıdık geldi mi? Çoğumuz gün sonunda fizikselden ziyade zihinsel olarak bitkin hissetmekten şikayet ediyoruz. İş yoğunluğundan ötürü olduğunu sandığımız bu yorgunluk ve bitkinlik hissi aslında çoğu zaman, kafamızda aynı anda dolaşan düşünceleri yakalamaya ve hepsine yetişmeye çalışmaktan ileri geliyor. Dikkat dağınıklığına ve iletişim bozukluklarına neden olabilen bu durum kontrol altına alınmazsa zamanla ciddileşerek kontrolsüz öfke, korku ve paranoya yaratabiliyor. Tıpkı bir maymun gibi daldan dala atlayan zihnimizi sakinleştirmenin birkaç basit yolu var. Neler mi?
