Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kemahlı

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    31
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İletiler gönderen: Kemahlı

  1. 183931.jpg
    TÜM DÜNYA SİZİN OLSUN BİZLER GİDİYORUZ
     
    Kalsın size dünya işte ben gidiyorum
    Bir lokma ekmeği çok gördünüz işte bizler gidiyoruz
    Tüm lokmalar size kalsın
    Tüm dünya sizin olsun işte bizler gidiyoruz
    Sizler de geleceksiniz
    Gittiğiniz yerde bizi bulamayacaksınız
    Kazandığınız ateş oldu
    Şimdi güzel güzel ısınacaksınız
    Anlayacaksınız kaybettiğinizi
    Lakin bizleri bulamayacaksınız
    Bizler sizleri incitmedik
    Sizler lokmamızı çaldınız kızmadık
    Ama sizi yüce Allah'a havale ettik
    İşte biz gittik
    Tüm dünya sizin olsun

    Mehmet ALUÇ
     
  2. ScreenHunter_03-Apr.-08-12.50-300x188.gi
    MEMLEKET İSTERİM

    Memleket isterim
    Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
    Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
     
    Memleket isterim
    Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
    Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

    Memleket isterim
    Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
    Kış günü herkesin evi barkı olsun.

    Memleket isterim
    Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
    Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

    Cahit Sıtkı TARANCI

     
  3. 108211922.jpg
    BENİM KÖYÜM 

    Baharda şenlenir bağı, bahçesi
    Kokusu başkadır benim köyümün 
    Unutturur adama gamı, kederi 
    Havası başkadır benim köyümün 
    XXX
    Akşam olur herkes döner evine 
    Can kurban inan ki benim köyüme
    Gülabi'nin torunları derler bizlere
    Özü başkadır benim köyümün 
    XXX
    Yeşil yeşil meşeleri var dağında 
    Meyve ağaçları çiçek açar bağında
    Her çeşit otlar yeşerir toprağında
    Yeşili başkadır benim köyümün 
    XXX
    Köyümün kenarından akar çayı
    Kıvrım kıvrım dolanır sular tarlayı 
    Unuttum sanma orda olmayı
    Dostluğu başkadır benim köyümün
    XXX
    Yaz gelince çıkarlar yaylaya
    Gurbetçiler hasretle döner sılaya
    Benden selam olsun Aziz Ağa'ya
    Sevgisi başkadır benim köyümün


    İbrahim SEVİNDİK

  4. annem.jpg

    ANNE YÜREĞİ

    Dokuz ay karında 
    Kim gezdirdi 
    Ak sütünü esirgemeden 
    Helaliyle kim verdi 
    Ben uyurdum derin derin 
    O sıcaklığımı hissederdi

    Anne yüreği taş değil 
    Annem bana muhtaç değil

    Dün gece yine 
    Gördüm rüyamda 
    Titredim uyandım 
    Terledim bir anda 
    Gözlerim dolu dolu oldu 
    Şişti ağlamaktan

    Anne yüreği taş değil 
    Annem bana muhtaç değil

    Ben yalnızlığımı düşündüm 
    Onu aradım hep yanımda 
    Hayali geldi gözlerime 
    Aradım bulamadım yok idi 
    Göçüp gitmişti fani alemden

    Anne yüreği taş değil 
    Annem bana muhtaç değil

    Bir parçam canım kanım 
    Topraklarla kuçaklaştı 
    Ben varlığını arar durur iken 
    Annem benden uzaklaştı 
    Okuyorum kabrinde 
    Vardığımda her zaman Fatiha 
    Akıyor her damla göz yaşlarım 
    Karışıyor kara toprağa

    Anne yüreği taç değil 
    Annem bana muhtaç değil


    Nafiz YILMAZ

  5.  
    defnekoz.png
    BENZETMEYE BAK ÇAY DEMLE
     

    Çay'ı Çok Sevdiğimi Söyleyince , Yaşlı Bir Teyze Anlattı Geçenlerde
    Bak Evladım Diye Başladı Söze:
    Çayın Alt Demliği Evdeki Kaynanadır ; Devamlı Kaynar Durur.
    Üst Demlik Evdeki Gelindir; Alt Demlik Kaynadıkça O Olgunlaşır, Demlenir.
    Gelinin Kocası İse Bardaktır ; Biraz Kaynana Doldurur Onu Biraz Da Gelin.
    Çocuklar Çayın Şekeridir ; Tat Verir.
    Görümce İse Çay Kaşığıdır ; Arada Bir Gelir Ve Karıştırır Gider.
    Kaynataya Gelince; O Da Bardak Altıdır; Dökülenleri Bir Araya Toplar.
    Çay Deyip De Geçmemek Lazım Demek Ki...

  6. iyi-ki-dogdun-rifat-ilgaz-1327704.Jpeg

    GEÇ AZİZ'İM GEÇ

    Biz de yaşarız azizim,
    Yaşamaya gelince, biz de yaşarız ama,
    Olmuyor cebimizden kattığımızla eğlenmek,
    Gönlümüzden katalım,
    Varlıklı kişileriz neşeden yana.
    Pazarımız hoş mu geçecek,
    Şart değil Büyükada, Heybeli;
    Çok bile gelir kayığı Hristo’nun:
    Sekiz arşın iki karış,
    Kız gibi Cibali yapısı.
    Bir işaretimize bakar
    Çıkmazsa balığı alesta,
    Aylardan temmuz, günlerden pazar;
    Yenikapi açıklarındayız…
    Bırakın Hasan geçsin küreğe,
    Utandırmaz bu kollar sahibini.
    Kabarmaz bu avuçlar
    On ikisinden beri nasırlıdır.
    Fazla külfet istemez,
    Bol sigaramız olsun,
    Köfte, ekmek, domates yeter.
    Karımız, sevgılımız yanımızda
    Başaltında şarap testisi…
    Dedik ya bugün pazar
    Belki genç arkadaşı
    “İlk defa güneşe çıkardılar”,
    İsteriz bütün dostlar aramızda olsun;
    Kiminin Hanya’dan gelir selamı,
    Kiminin Konya’dan
    Sandalımız geniş değil, ne çare,
    Gönlümüz kadar.
    Ne yapalım bol şarabımız var ya,
    Onların sağlığına içecek;
    Gün ola harman ola!..
    Anlarız biz de bu işlerden,
    Elimiz değdi de okşamadık mı,
    Şu “pür hayal” saçları ?
    Kim istemez “yâr”i uyutmasını “sine” de
    Batan güne karşı,
    “Bâde” içmesini “Yâr eli”nden?
    Gözü kör olsun feleğin,
    Gelecekten umudumuzu kesmedik,
    İçimiz öylesine ferah…
    Son kadehlere doğru sorsun,
    Sesi en güzelimiz bizden:
    “Gam, keder ne imiş?”
    Yontulmamış sesimizle cevabı hazır:
    “Geç azizim, geç!” 

    Rıfat ILGAZ

  7. 195585.jpg

    AZİZ'İM

    Yıkandın, dinlendin, içtin suyunu 
    Terk eyle vadiyi kaç Aziz'im 
    Bak güneş batıyor topla yükünü 
    Karanlıkta kaçmak güç Aziz'im 
    XXX 
    Maya mı katılır eldeki göle 
    Arada husumet var ise hele 
    Namusu kurtardın töreye göre 
    Yasalara göre suç Aziz'im 
    XXX 
    Tükettin karları teptin ayazı 
    Direndin ecele getirdin yazı 
    Sonrası ölüm yok Kemah Boğazı 
    Brastik'ten öteye geç Aziz'im 
    XXX
    Gecelerin uzun, düşlerin yarım 
    Saç sakal karışmış perişan durum 
    Arkada jandarma, önde uçurum 
    Yol burda tükendi seç Aziz'im 
    XXX 
    Bulutlar çekildi, yıldızlar küstü 
    Ay, güneş devrildi vadiye düştü 
    Sinekler, böcekler kana üşüştü 
    Susmak yakışmıyor ses Aziz'im


    İbrahim SEVİNDİK

  8. 2587824-memleket-manzaralari.jpg
    MEMLEKET İSTERİM

     

    Memleket isterim 
    Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; 
    Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. 

    Memleket isterim 
    Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; 
    Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. 

    Memleket isterim 
    Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; 
    Kış günü herkesin evi barkı olsun. 

    Memleket isterim 
    Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; 
    Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

     

    Cahit Sıtkı TARANCI
  9. 392399.jpg

    PERİ KIZI VE MUNZUR'UN GÖZYAŞLARI

    Evvel zaman içinde kalbur saman içindeyken pireler berber develer tellal iken, Munzur efsanesi herkesin dilinde, terzilerin pirinden de önce ondan da öte kadim bir sözmüş. Bir olanı, tek olanı anlatanmış Munzur dağı. Aşk munzur’muş, munzur aşkmış. Aşk kuşatmış munzur dağını. Gözyaşları kırkpınar olup akan ol aşkın sahibiymiş Munzur.

    Efsunlanmış gibi zamana karşı durmuş yıllar yılı. Gözyaşları Munzur suyu olmuş yürürmüş kılcal damarlardan dallara, dallardan çiçeklere, çiçeklerden çimenlere. Dağ olmuş, börtü - böcek tüm canlıları barındırmış koynunda. Açıp kollarını aşkın diyarlarına, hem arşa hem arza doğru arşın arşın yürümüş Munzur.

    Çok çok eski zamanın birinde kentlerden uzak ulu bir dağın yamacında, mavisi yeşiline karışmış, uzun uzun ağaçların gölgelerini cömertçe sunduğu, türlü türlü böceklerin, çiçeklerin yaşadığı, insanoğlunun pek az uğradığı yüksek kayaların, ormanların, eteklerinde buz gibi suların çağıldadığı çağlayanların arasında, şiri mi şirin, mini minnacık bir köy varmış. Bu köyün vahşi vadileri arasında nerden geldiği ve kim olduğu bilinmeyen güzel bir peri kızı yaşarmış. 

    Yapayalnız bu genç kız geçimini geyik sütü, keklik yumurtaları,kenger, yabani bitkiler, kökler, meyvalar toplayarak sağlarmış. Arada bir de köylere inererek topladığı bitkileri, meyvaları köylülere dağıtıp karşılığında da ihtiyacı olan eşyaları ve gıdaları alıp ortadan kaybolurmuş. Kimseyle uzun uzadıya konuşmaz, kimsede ona pek soru sormazmış. 

    Kim olduğunu nereden geldiğini kimse bilmez ve de gizli olağan üstü bir güce sahip olduğuna inanıldığı için herkes çekinirmiş. İn mi cin mi, ne olduğu pek belirli değilmiş köylülerin gözünde. O yörede herkes onun efsunlu olduğuna inanıp kimilerine göre büyücü, kimilerine göre lanetli, kimilerine göre ermiş, kimilerine göre iyilik ve hayır meleği, kimilerine göre de allahın zararsız zavallı bir kuluymuş ama en çok peri kızı olduğuna dair söylenceler ortada dolaşırmış. Hatta hayvanlarla, kuşlarla konuştuğuna dair tanık olanlar da yok değilmiş.

    Bu gün hala o yöre de Peri kızla Munzur’un aşkı üzerine beyitler söylenir, türküler derlenir, Peri kızın güzelliği konuşulur. 
    Topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gözleri, kıpkızıl dudakları, inci dişleri, pembe yanaklarıyla çevredeki bütün kızları kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış. 

    Peri kız köye her indiğinde herkes ona hayranlıkla bakar , ağzından çıkacak bir kelimeyi beklermiş. Her gelip gitiğinde Munzur isminde civan gibi gencin yüreği heyecandan göksünün kafesine sığmaz, gümbür gümbür atarmış, yanına yaklaşmaz uzaktan uzağa seyredip Peri kızını, içi titrermiş. Peri kızı ile her gözgöze geldiğinde yüreğine kor düşer gizli gizli yanarmış…

    Günlerden bir gün vadideki mağarasının önündeki gölün başında oturmuş, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak türküler mırıldanırken, bir süre sonra derin gölün mavi suyunda bir kıpırtı farketmiş Peri kız, mavi gölün içinde güneşle yıkanmış gibi yakamozlar saçan munzur Peri kızın mırıldandığı türküyle birlikte yavaşça göl suyunun mavi kanatlarında süzülüp çıkmış, Peri kızın dudağına bir öpücük kondurarak, peri kız daha ne olup bittiğini anlamadan, tekrar suya dalarak ortadan kaybolmuş.

    Peri kız her gece suyun kenarına oturup Munzuru beklemiş, Munzur her gece vakti ayışığıyla beraber çıkıp gelirmiş. Geldiğinde de hemen gözden kaybolup gitmezmiş gün ışıyıncaya kadar, bir kelime bile etmeden biribirine sarılır öylece sabahın olmasını beklermişler. 

    Artık her gece dolunay ağaçların arasında ışıldarken onlar buluşmuş, sarılmışlar ve birbirilerine tek söz söylemeden ayrılmışlar. Biribirlerini öyle temiz duygularla ve derin bir aşkla sevmişlerki ve öyle alışmışlarki bir tek gece biribirini göremeden duramazlarmış.

    Bir gece Munzur yine çıkıp gelmiş kaldığı yere bir de bakmışki in cin yok ortalarda, bir mektup bırakarak ortadan kaybolmuş canından çok sevdiği Peri kız. Dünyası başına yıkılmış Munzur’un yüreği yanmışta yanmış…

    Sonra mektubu açıp yüreği parçalanarak okumaya başlamış munzur.

    “Ben adımı, nerden geldiğimi, kim olduğunu bilmeyen zavallı bir kızım. Kim olduğumu ve nerden geldiğimi de hiç bir zaman bilmeyeceğim. Niye böyle davrandığımı sorma, sorsanda cevabını veremem... 

    Şunu bilki seni ölümüne seviyorum ama ben yalnızlıkla lanetlenmişim bir kere, yalnızlıkla lanetlenmemle son bulmuyor, hafızamı, gözlerimi bağlamışlar, geçmişimi ve kim olduğumu bilmemi, hatırlamamı engellemişler… Seni daha fazla mutsuz etmemek için, benimde bilmediğim bir yere gidiyorum… 

    Ama sana aşkımın karşılığı olarak bu güne değin hiç bir kimsenin sahip olamadığı bir hediye bırakıyorum…
    Şimdiden sonra aşkımızı düşünüp acı çektiğinde ama yine de seni ölümüne sevdiğimi bilerek mutlu olduğunda, gözlerinde dökülen her damlada bir pınar fışkıracak düştüğü yerden ve ben gözyaşlarında mayalanıp akan her pınarın damlalarında saklı kalacağım...

    Ve o gece ilk defa munzurun gözlerinde munzur suyu kırk göze olup akmış kırpınar yaylasında ve Munzur buruk bir mutlulukla dünya dündükçe ağlamış.

    İşte o gün bu gündür o pınarların gözelerinden içen herkesin yüreğine buruk bir mutluluk bir ferahlık dolmuş, yüreği sevgiyle yanmış; her dilek kabul olmuş, sevenler sevdiğine, hasret çeken analar, babalar çocuklarına kavuşurmuş…

    Ve o dağların adı da Munzur olarak kalmış, gözyaşları da munzur suyu olmuş. O günden sonra ne görmüş, ne de haber almış sevdiği Peri kızından. İşte o gün bu gündür o kırk gözeden Munzur’un gözyaşları kırkpınar olup akar ve dünya döndükçe de akacak… Bu yüzdendir ki o pınarların suyundan içen herkesin yüreğine aşk, sevgi, merhamet mutluluk, iyilik dollar. Derler.

    İşte o gün bu gündür Munzur da akan her pınar kutsaldır. Munzur`a ait bu üçüncü mitostan kaynağını almaktadır Munzur dağı ve Munzur suyu. Munzur Suyu Peri kızının gözlerinden akan gözyaşlarıdır inanışa göre. Yani tarihi derinliği çok çok eski dönemlere kadar gitmektedir.


    Nuri CAN

  10. 392272.jpg
    MUNZUR DAĞLARINDA GÜLABİOĞULLARI

    Biz Gülabioğulları olarak yüzlerce yıldır var olmuşuz ve var olduğumuz sürece Munzur Dağları'na
    yaslanmış, yüksek yaylalarında çadır kurmuş, buz gibi ayranlı çorbasıyla da karnımızı doyurmuşuz.
    Munzur Dağları'nı yalçın kayalıklarıyla gözümüzde hep dost görmüş, o isyancı ruhumuzla bu haşin 
    dağları her zaman kendimize yoldaş edinmiş ve sırdaş bilmişiz. Munzur Dağı öyle yüce bir dağdır ki,
    o heybetiyle taa ezelden beri yiğitlerin doğal kalesi olup, bu zamana kadar kendisine sığınan hiçbir 
    isyancıya ihanet etmemiştir. İşte onun için Munzur Dağı bizim gözümüzde dağların en delikanlısıdır.

    Belki Munzur Dağları'nın yüksek yaylaları, yaban keçileri ve mis gibi kokan taze sütü, bizim bu güzel
    yöreyi ebedi yurt edinmemizi gerektirmiş; yoksa niye daha doğuya gitmemiş ya da batıda durmamışız.
    1938-1947 yılları arasında Malkara'da dokuz sene sürgünde kaldığımızda, gurbet acısına daha fazla
    dayanamayıp, tekrar hasretle doğduğumuz topraklara, Kemah'taki Brastik köyümüze geri dönmüşüz.

    Munzur Dağları sert coğrafyası, yüksek yaylaları ve nefis kekik kokusuyla bize her zaman güven vermiş
    ve biz yıllarca burada çadır kurup huzur içinde yaşamışız. Güneşin kutsal, rüzgarın asi olduğu, ateşin suyla
    söndürülemediği, insanların zorla isyanlara, savaşlara ve sürgünlere mahkum edildiği, kartalların sarp
    doruklarına yuva yaptığı, yazın zirvelerinde karların erimediği, kayaların geçit vermediği, yeşil vadisinde
    Munzur Çayı'nın aktığı, Fırat Nehri'nin geçtiği, yamaçlarında meşe ağaçlarının yeşerdiği, yaban keçilerinin 
    otladığı, ur kekliklerinin ötüştüğü, Gülabi Ağa'nın Dersim'den kıl çadırıyla gelip Kemah'ta Brastik köyünü 
    kurduğu ve burayı torunlarına ebedi yurt olarak bıraktığı, Halil Ağa'nın değirmencilik yaptığı, Aziz Ağa'nın
    kıratını şahlandırıp etrafa hükmederek yiğitliğiyle destan yazdığı, yıllarca hep çakalları titreterek yaşadığımız
    bu başı dumanlı Munzur Dağları'nda her zaman ağıtlar yakmış, hüzünler beslemiş ve türküler söylemişiz.

    Munzur Dağları yemyeşil doğası, tertemiz havası ve buz gibi soğuk sularıyla her zaman Brastikli baba
    Halil için oğlu Aziz, oğlu Aziz için baba Halil gibi, anne Sırma için kızı Hatice, kızı Hatice için anne Sırma 
    gibi görünmüş ve gözümüz yıllarca hep o başı dumanlı Munzur Dağları'nda dolaşmış. Tabii ki gözümüzün
    yükseklerde olduğundan değil elbette, yıllarca hep gurbet acısıyla kavrulduğumuz için, belki o burkulan
    yüreğimiz birazcık sükûn bulur diye, her zaman hasretle bakmışız bu başı dumanlı Munzur Dağları'na.

    Munzur Dağları'nın eteklerindeki Brastik köyünde, o çiçeklerin tertemiz kokusunda, kartalların yalçın
    kayalıklardan havalanıp, Gülabi'nin asaletindeki ve Aziz'in cesaretindeki yiğit insanların, yüksek yaylalara
    çıkıp, güne tandır ekmeği, tulum peyniri ve filiz çayı ile merhaba dediği sabahı hangi yürek unutabilir.

    Munzur Vadisi'ne gidip, o tertemiz havada, buz gibi bir kaynaktan gürül gürül akan Munzur Çayı'nda 
    suya girmenin, tereyağında alabalık yemenin ve isli demlikten çay içmenin keyfini ancak biz biliriz.

    Biz Gülabioğulları'nın özgürlüğüne düşkün yiğit evlatları olarak, asırlarca yaşadığımız bu topraklarda,
    haksızlığa baş eğmeyen karakterimizle, Munzur Dağları'na ne kadar da çok benziyoruz değil mi?

    Zaten bizi bilenler bilir, bilmeyenler ise artık her yerde bilecek! "Munzur Dağları ses verdiği zaman!."


    İbrahim SEVİNDİK

  11. 1323199-mercan-munzur-daglari.jpg

    MUNZUR DAĞLARINDA YÜREĞİM ASILDI

    Bizim doğduğumuz topraklarda ateşe su dökülmez! Günahtır: Suyun canı acır bu yüzden ateş toprağa gömülür. Biz ağaçları da kutsal biliriz, taşı toprağı da.

    Ağaçlarımızı yakıyorsunuz ya… Hani meşelerimizi sadece onları yakmıyorsunuz, umutlarımızı yakıyorsunuz mu, diyeceğimi sandınız? Asla! Umutlarımız hiç yok olmadı..! Ağaçlarımızı yakarken, onların üzerinde yaşayan börtü böceği, gölgesinde boy veren çiçeği, mantarı, sincapları, tavşanları, tilkileri, kelebekleri, sakız yaptığımız kengerleri, kuşları ve de sayısız mikro organizmayı da yakıyorsunuz.

    Bizim doğduğumuz topraklarda ateşe su dökülmez! Günahtır: Suyun canı acır bu yüzden ateş toprağa gömülür. Biz ağaçları da kutsal biliriz, taşı toprağı da. İnanmayacaksınız belki; ama teyzem hasta olan teyzemin oğlunun iyileşmesi için bir kayaya gözlerimin önünde yalvardı. Bir duvarın içindeki tahta kirişe adaklar sundu. Kurban kestik, kanını alnımıza sürdü. "yer gök şahidim olsun ki" diye dualar etti. Teyzemin oğlu öldü gerçi; ama inanın ki böyle yaptık.
    Küçükken bir ağacın dalını kırmıştım, teyzem günah! dedi. Hemen öptüm ağacın gövdesini özürler diledim. Ağacın benim gibi doğadaki bir canlı olduğunu ona göre ayrıcalığımın olmadığını o günden beri bilirim. Siz yakıyorsunuz, biz söndürmek için su dökemiyoruz.
    Teyzemin dizinin dibinde yattığım bahçede bir ceviz ağacı vardı. Gövdesine bakarak bir sürü figür bulur, onlara masallar uydururdum. Ceviz kabuklarında avucumun içine kına yakardım, yok yok! Ceviz kabuğundan dudağıma boya yapardım, taştan kına yapardım avcuma.

    Sincaplar ceviz çalınca onlara kızmazdık, onlar da paylarını alıyor derdi teyzem. Ağaç bizim değildi, toprak bizim değil, su da bizim değildi. Suyu ateşe dökemeyiz biz, suya eziyet olur bu. Biz eziyet etmeyi hiç sevmeyiz. Ne eziyet ettiririz ne de eziyet ederiz.
    Bir yerde yaşayan insanların kişiliğinin oranın doğasına göre şekillendiğini düşünürüm hep. Yükseltiler bile kesindir, yalçındır dağlarımız, kılıç kadar keskindir suyumuz. Altın varmış topraklarımızda, biliriz; ama yine de dağlarımızın karnını yardırmayız kimseye… Bizim için Toprağın üzerindeki börtü böcek, ağaç çiçek en az altın kadar değerlidir. Bu bizim erdemimizdir.

    Barış diyoruz ya… Diyelim ki silahlar sustu yerlerine konuldu. Çelişkiler çatışmaya dönüşmedi, Biz ki; bir dostumuza gül verirken dikeni eline batmasın diye, kırk kez düşünürken, bu dağlara, taşlara, suya ağaçlara, sincaplara nasıl anlatacağız bu barışı? Ne diyeceğiz? Biz barıştık, affedin siz de size yapılan kötülüğü dersek, dinlerler mi sizce, nasıl affettireceğiz kendimizi? Ateşe su dökülmeyen yerlerde, ateş yakmamak gerek… Ben korkarım ateşin, suyun, doğanın gazabından.


    Aysel KILIÇ

  12. 401678.jpeg
    KEMAL`İM

    Ülkemdeki insanları hayretle izledim 
    Şöyle etrafıma baktım, şaştım, tanıyamadım 
    Kara sakal, yeşil cübbe, başta sarık, alışamadım 
    Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni 
    XXX 
    Bana öğretilen din; gönüldedir, haldedir 
    İnsan ayırmamalı, her yaratılan kardeştir 
    Şimdi bu benlik neden, acep bilmem ne iştir 
    Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni 
    XXX 
    Dört kitabı bir tutmayan İslam olamaz 
    Kul hakkıyla yola çıkan menzile varamaz 
    Cahil hoca emri ile hedef vurulmaz 
    Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni 
    XXX 
    Yüce Tanrım akıl vermiş, fikir vermiş, yön vermiş 
    Al yüce kitabını oku diye göz vermiş 
    Kara cahil bu günlerde diken gibi boy vermiş 
    Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni 
    XXX 
    Yeşil bayrak açmışlar kurtardığın vatanda 
    Küfrettiler adına toplanıp meydanlarda 
    Ölmeye hazırız biz bu vatan toprağında 
    Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni 
    XXX 
    Övmek yerine bir gün anlasaydık biz seni 
    Bin Kemal doğardı, aratmazdık hiç seni 
    Yarın haykıracak elbet şu gençliğin gür sesi 
    Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni


    İbrahim SEVİNDİK

  13. 108211922.jpg
    BENİM KÖYÜM 

    Baharda şenlenir bağı, bahçesi
    Kokusu başkadır benim köyümün 
    Unutturur adama gamı, kederi 
    Havası başkadır benim köyümün 
    XXX
    Akşam olur herkes döner evine 
    Can kurban inan ki benim köyüme
    Gülabi'nin torunları derler bizlere
    Özü başkadır benim köyümün 
    XXX
    Yeşil yeşil meşeleri var dağında 
    Meyve ağaçları çiçek açar bağında
    Her çeşit otlar yeşerir toprağında
    Yeşili başkadır benim köyümün 
    XXX
    Köyümün kenarından akar çayı
    Kıvrım kıvrım dolanır sular tarlayı 
    Unuttum sanma orda olmayı
    Dostluğu başkadır benim köyümün
    XXX
    Yaz gelince çıkarlar yaylaya
    Gurbetçiler hasretle döner sılaya
    Benden selam olsun Aziz Ağa'ya
    Sevgisi başkadır benim köyümün


    İbrahim SEVİNDİK

  14. Mustafa Kemal Gibi Düşünmek

     

    Tarih, 18 Mayıs 2002... Yer, İtalya'nın Perugia kenti...

     

    Genç Türk işadamı Utku Oğuz, bilgisayarında kayıtlı son Atatürk fotoğrafını projeksiyon makinesinin aydınlattığı duvara yansıtıp sözlerini tamamladı:

    - İşte, Anadolu aydınlanmasının temeli olan Türk Devrimi budur...

     

    Perugia'nin önde gelen kişilerinin oluşturduğu Felsefe ve Tarih Kulübü'nün üyeleri ve konuklar büyük bir coşkuyla alkışladılar genç adamı. Genç adam da bir saatlik ''1918 - 1939 arası Türkiye ve Atatürk Reformları'' konferansının gördüğü ilgiden mutlu, biraz da şaşkındı!..

     

    Kulübün başkan yardımcısı İtalyan dostu bir süre önce, "Şu hayranı olduğun ve her karşılaşmamızda bana anlatıp durduğun Atatürk'ü bizim kulüp üyelerine de anlatır mısın?'' dediğinde hiç tereddütsüz kabul etmiş, ama böylesine yoğun bir ilgi ve heyecanla karşılanacağını düşünmemişti...

     

    Ama Utku Oğuz için o 18 Mayıs gecesini asla unutulmayacak kılan yorum, orada konuk olarak bulunan yaşlı bir Norveçliden geldi:

    - Norveç dilinde ''Mustafa Kemal gibi düşünmek'' diye bir deyim vardır... Herhangi bir problem karşısında, çözümü imkansız olduğu düşüncesiyle hemen kestirmeden teslim olma eğiliminde olan, ne yapıp edip bir çözüm üretmek için yaratıcılığını zorlama zahmetine katlanmak istemeyen ruh ve zihin tembeli kişilere söylenir bu söz... Bu tip insanlara derhal, ''Hayır, yanılıyorsun bu problemin mutlaka bir çözümü olmalı, biraz da Mustafa Kemal gibi düşün'' deriz... Ancak sizin bu geceki sunuşunuzdan sonra bu sözün arkasındaki anlamı çok daha derin bir şekilde kavramış durumdayım; bu güzel fotoğraflar eşliğinde yaptığınız sunuşunuz bana bu yaşımda bir şey daha öğretti; yani benim anadilim olan Norveçceye yerleşmiş olan eski bir deyimin arkasındaki gerçek ve derin anlamı!.. Size bunun için minnettarım...

     

    Genç Türk'ün gözleri yaşardı... Dünyanın bir başka ucundaki ülkenin anadiline bir deyim olarak yerleşmiş büyük devrimciyi bir kez daha minnet ve özlemle andı... Yalnızca bir saatlik bir konferans olarak planlanan gece ancak 19 Mayıs'ın ilk saatlerinde sona erebildi. Saatlerce süren tartışma ve yorumlar ise şu ortak yargıyla sonuçlandı:

    - Atatürk Devrimleri bütün ulkelere uygulanabilecek evrensel bir reçetedir... Zira din ve etnik ayrım temellerine dayanmayan çağdaş devlet modeli ne kadar çok ülkede uygulanırsa, dünya o kadar daha huzur ve barış içinde bir yer olacaktır...

     

    Genç adam gecenin sessizliğinde yürürken büyük bir iç sızısıyla ''Türk Devrimi'ni yıkmak için yola çıkan karşı devrimciliğin ülkeyi sürüklediği bataklığı, 'başka çare yok' diyerek IMF'nin önünde boyun büken siyasetcileri'' düşündü. Sonra büyük bir heyecan ve coşkuyla yaşlı Norveçlinin bu kölelik zincirini kırmak için müthiş bir formül sunduğunu anımsadı:

    - Mustafa Kemal gibi düşünmek!...

  15. BETON KEMAL

     

    Kurtuluşun kahramanı

    Şimdi olmuş Beton Kemal

    Geçince kıtlık zamanı

    Unutulmuş Beton Kemal

    XXX

    (Nakarat)

    Hafızası şaşkın halkım

    Alın size üzüm salkım

    Kim diyorsa Beton Kemal

    Eder sizi iki büklüm

    XXX

    Bir avuç insandı hepsi

    Ne tüfek var ne mermisi

    Yoktan varoldu yenisi

    Bak ne yapmış Beton Kemal

    XXX

    Sayın bakim kaç Kemal var

    Kaç Kemal var kaç hamal var

    Simdi söven çok çakal var

    Hain çıkmış Beton Kemal

    XXX

    Kosani şaştı gidişe

    Yok ki Kemal baksın işe

    Herkesi sarmış bir neşe

    Boşa ölmüş Beton Kemal

     

    Çeşme 10.11.2007

    Nurali ZENGİNGÜL

     

    (Ali Kosani)

  16. ATAMIZ VE CUMHURİYET

     

    Baş eğmişken önünde altı asır her zorluk,

    Göçtü bir çınar gibi koca imparatorluk!..

    Çatırdattı bu göçüş göklerini vatanın,

    Duyunca silkindi Türk narasını "Ata"nın!...

    XXX

    Haykırdı kadın, erkek: "İhtilâl var, ihtilâl"!

    Çiğnenemez yerlerde mübarek, şanlı hilâl...

    Alev alev bayrağım kızıllıklarda yandı,

    Bütün millet "Kemal"in etrafında toplandı!..

    XXX

    Dönünce yurt ****** gözleri bir pınara

    Can verdi ulu tanrım bu devrilen çınara!..

    Saldı o yeniden kök, filiz, gövde, dal budak:

    Irkının şahlanışı ısırttı "Garb"a dudak!..

    XXX

    Çekince Mehmetçik'ler kılıçları kınından,

    Göl göl oldu her taraf korkak düşman kanından!

    Birleşti siperlerde gazilerle, şehitler,

    Yeni bir düzen verdi dünyaya koç yiğitler!..

    XXX

    Dile gelince otuz asırlık şanlı mazi,

    Türk'ün kara bahtını ağarttı "Büyük Gazi"!..

    Son verip bu cenkte biz binbir kötü niyete,

    Kavuştuk sevgilimiz: İstiklâl, hürriyetle!..

    XXX

    Değildir zindan artık bize Anadolu'muz,

    Cumhuriyet nuruyla aydınlandı yolumuz!..

    Onun kutsal sevgisi taşıyor içimizden,

    Gökler dolusu selâm, ölmez "Ata"ya bizden!..

     

    Cemal Oğuz ÖCAL

  17. BE HEY DÜRZÜ

     

    Ne ararsin TANRI ile aramda!...

    Sen kimsin ki orucumu sorarsin?

    Hakikaten gözün yoksa haramda

    Basi açiga niye türban sorarsin?

    XXX

    Raki, sarap içiyorsam sana ne.

    Yoksa sana bir zararim, içerim.

    Ikimiz de gelsek kildan köprüye,

    Ben dürüstsem sarhosken de geçerim

    XXX

    Esir iken mümkün müdür ibadet?

    Yatip kalkip ATATÜRK'e dua et.

    Senin gibi dürzülerin yüzünden,

    Dininden de soguyacak bu millet

    XXX

    Isgaldeki hali sakin unutma.

    ATATÜRK'e dil uzatma sebepsiz.

    Sen anandan yine çikardin amma

    Baban kimdi bilemezdin **********.

     

    Neyzen TEVFİK

  18. ATATÜRK’LE VARIZ

     

    Kolay kazanılmadı bin bir zorlukla bu ülke

    Kanla yoklukla gözyaşları ile kuruldu

    Kahramanlar Koçyiğitler pehlivanlar vuruldu

    Ceddimizi sayar anarız ATATÜRK’LE varız

    XXX

    Şehit oldular düştüler korkusuzca toprağın bağrına

    Kefensiz duasız yatıyorlar vatanlarının uğruna

    Bir ülke bıraktılar bağımsız yaşamak için yarına

    Bizler yaşıyoruz beraberlikle ATATÜRK'LE varız

    XXX

    Şanlı bitmez destanlar ölümsüzce yazıldı

    Yedi düvele karşı konuldu kökü bile kazındı

    Bütün dünya hayretle baktı bundan ders aldı

    Yarınlar için kararlıyız ATATÜRK'LE varız

    XXX

    Genç nesil bilsin inansın korusun bu değeri

    Anlasın geleceğini unutmasın asla geçmişini

    Sahipsiz çıksın bırakmasın toprağını milletini

    Birleştik can siper hane ATATÜRK'LE varız

    XXX

    Cumhuriyettir bize bırakılan tek büyük miras

    Melunlara kahpelerin sonu bilinsin ki infaz

    Ey ulus çiğnetme geleceğini tutma kara yas

    Ölüm yazılsa da arlımıza ATATÜRK'LE varız

    XXX

    Bağlıyız yürekle canla yüce komutanın emrinde

    Baş eğmeyiz hiç bir namerde ne de hain devlete

    Düşürürlerse bizi acımadan gaflet'e ve de ihanete

    Bileği bükülmez halkız ATATÜRK'LE varız

    XXX

    Yılmayız korkmayız üstümüze çökse de karabasanlar

    Unutulur mu Çanakkale de tarihini şerefle yazanlar

    Nahoş bir gecenin karanlığında yıldız gibi parlayanlar

    İlham saçtılar yüreğimize ATATÜRK’LE varız

    XXX

    Yılmaz’ım bedenimizde kalmasa da bir damla kan

    Ölelim bu uğurda yeter ki dönmeyelim yaşasın vatan

    İçerimizden eksilmez görürüz kudretle şahlanan iman

    TÜRK MİLLETİYİZ EZİLMEYİZ ATATÜRK’LE VARIZ

     

    Nafiz YILMAZ

  19. ATATÜRK'Ü SEVMEK

     

    Konuşma softa

    Söyleme yobaz

    Sen ATATÜRK'Ü sevmek

    Ne demektir bilirmisin

    Bir dirhem aklın beynin yoksa

    Sen ATATÜRK'Ü görmek

    Ne demektir bilirmisin

    Olmasaydı yaşarmıydın

    Söyle dini ni imanı nı

    Kim bilir hangi milletin

    Olacaktın şimdi evladı

    Dil uzatmaklamı buldun

    Söyle ahı isyanı feryadı

    Sen ATATÜRK'Ü yaşamak

    Ne demektir bilirmisin

    ***** esir alırlardı

    Acımadan bacını teslim

    Kalırmıydı senin söyle

    Dünyada izin neslin

    O zaman bakalım

    Çıkarmıydı sesin

    Sen ATATÜRK'Ü yüceltmek

    Ne demektir bilirmisin

    Yılmaz'ım ATATÜRK'E

    Bağlı bir BEKTAŞ-İ

    O HÜNKÂRDAN aldı

    İlmi ilhamı ateşi

    Bu uğurda kenetlendi

    Herkez oldu vatan kardeşi

    Sen ATATÜRK'Ü duymak

    Ne demektir bilirmisin

     

    Nafiz YILMAZ

  20. ALİ MUNZUR

     

    Açıldı ömrümün haritası

    Bir omzu düşük ağır delikanlı

    Ey Ali Munzur ey dağların kartalı

    Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran

    Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası

    Ey Ali Munzur ey dağların kartalı

     

    Benim ömrümde bir kırlangıç ağıdı vardır bildiğim

    Benim ömrümde tel örgüler kuşluk ayazında

    Kör karanlık yağlı kurşun

    Birde yanık türküsü anamın

    Her biri bir başka seherinde güz dönümümün

    Vurup gitmiştir sessizce oğulları

    Şu gurbet denen şu belalı buğ yılanı şu bilinmez sefere

     

    Benim ömrümde bir ırmak vardır

    Durup önünde taş yüzdürdüğümüz ak köpüklerinde

    Sesine sesimizi kattığımız

    Ve anamızın patiskadan biçtiği uzun donlarımızla

    Bir turna balığına gençliğimizi sattığımız

    Aylandığımız

    adamdan sayılıp delikanlı halaylarına karıştığımız

    Yıldızların altında dam bacalarında aşık attığımız

     

    Benim ömrümde yarı çıplak popil delikanlısı ortalığın

    yağmurların sevdalısı ve parlayan yusuftutan kuşları

    Benim ömrümde mor menekşe

    Yediveren gülleri ve böğürtlen

    Birde sen!

    İçime işleyen ah sen!

    Ondokuz yaşımın

    Ve ırmağımın

    Ve toprağımın hakkına birde sen! ..

    Bulutlarıma kına yaktığım sebebin

    Namerd olayım sevmedim hiç kimseyi böyle bu kadar! ..

    Ya da sevemedim

    Ey Ali Munzur ey dağların kartalı

    Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran

    Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası

     

    Bu da bir gurbettir yıkar adamı içine

    Bu da bir rivayettir on iki yıl bilmem kaç bin gece

    Bir türkü sesinde..

    Dumanlı dağları duman kaplamış

    Yine mi gurbetten kara haber var?

    Seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış?

    Çimenler üstünde gözyaşları var..

    Benim ömrümde..

     

    Şimdi vur vur içine onca talanı

    Onca sevdayı vur vur Ali Munzur

    Bu sol yandaki hicran yarası öyle çok ki..

    Benim ömrümde çiçeğin bozamadığı

    Karanlığın düşemediği yüzüm

    Bana mahsus kor ayazda üşüdüğüm

    Hercanın yeşili Cemilin üzüm gözlü güzeli

    Ve hüzün yaprağını dökende dut ağacın

    Kalbime bir gül dikeni fikrime sevda batanda.

    Kemahın istasyonuna doğu expresi demir atanda

    Murat suyu Fırata karışır üç gün üç gece kan akanda

    Ben belki bin gece sayanda gurbet akşamlarında yıldızları

    Emanetime iyi bakasın köylü kızı

    O elinde tuttuğun kanayan şey Ali Munzurun kalbinin yarası

     

    Benim ömrümde yarı çıplak popil delikanlısı ortalığın

    Yağmurların sevdalısı

    Ve parlayan yusuftutan kuşları

    Benim ömrümde mor menekşe

    Yediveren gülleri ve böğürtlen

    Birde sen!

    İçime işleyen ah sen!

    Ondokuz yaşımın ve ırmağımın ve toprağımın hakkına

    Birde sen!

    Bulutlarıma kına yaktığım sebebin

    Namerd olayım sevmedim hiç kimseyi böyle bu kadar

    Ya da sevemedim.

    Ey Ali Munzur ey dağların kartalı

    Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran

    Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası

    Açıldı ömrümün haritası...

     

    İbrahim SADRİ

  21. KARTAL YUVASI

     

    Kartal yuvasındaydı

    Gecenin karanlığında.

    Sert bakışlarını saklamadı

    Sabahın ayazında.

    XXX

    Ateş düştü yuvasına birden

    Uçtu göğe doğru aniden

    Avladı çakalları tepelerinden

    Yuvasına döndü yeniden.

    XXX

    Teker teker kardeşlerini saydı

    Birkaçından ses alamadı

    Bütün şanıyla haykırdı

    Sesi bütün dünyada yankılandı.

    XXX

    Yummadı gözlerini hilali için

    Terketmedi yuvasını yıldızı için

    Verdi kanını kırmızısı için

    Türk ordusu yılmaz vatanı için.

     

    İsmail ŞENER

  22. KEMAH DESTANI

     

    Yüzyıllar devirmiş aslı kimliğin,

    Medeniyetlerin kalbi atar Kemah’ta

    Tarihlerde geçer namı benliğin

    Uygarlıkların güneşi doğar Kemah’ta

    XXX

    Eski beyliklerin sensin ortağı

    Fermanlarda yazar Kemah sancağı

    Alperenler ocağı,mertler ocağı

    Perçemli yiğitler çıkar Kemah’ta

    XXX

    Taş konaklar efsaneler sendedir,

    Sırra kadem basan ala beldedir.

    Kitaplara sığmaz öykün dildedir,

    Kültür şaha kalkmış bakar Kemah’ta

    XXX

    Uzanır başında Munzur dağları,

    Mazisinde gizler geçmiş çağları.

    Baran baran olur bahçe bağları,

    Meşhur soğuk sular akar Kemah’ta

    XXX

    Yetişir dağında sümbül lalesi,

    Yıkılmaz abidedir Kemah kalesi,

    Kümbetlerden gelir erenler sesi,

    Şahı Sultan Melik yatar Kemah’ta

     

    Murtaza YILDIRIM

  23. MUNZUR DAĞLARINDA YÜREĞİM ASILDI

     

    Bizim doğduğumuz topraklarda ateşe su dökülmez! Günahtır: Suyun canı acır bu yüzden ateş toprağa gömülür. Biz ağaçları da kutsal biliriz taşı toprağı da.

     

    Ağaçlarımızı yakıyorsunuz ya… Hani meşelerimizi sadece onları yakmıyorsunuz umutlarımızı yakıyorsunuz mu diyeceğimi sandınız? Asla! Umutlarımız hiç yok olmadı..! Ağaçlarımızı yakarken onların üzerinde yaşayan börtü böceği gölgesinde boy veren çiçeği mantarı sincapları tavşanları tilkileri kelebekleri sakız yaptığımız kengerleri kuşları ve de sayısız mikro organizmayı da yakıyorsunuz.

     

    Bizim doğduğumuz topraklarda ateşe su dökülmez! Günahtır: Suyun canı acır bu yüzden ateş toprağa gömülür. Biz ağaçları da kutsal biliriz taşı toprağı da. İnanmayacaksınız belki; ama teyzem hasta olan teyzemin oğlunun iyileşmesi için bir kayaya gözlerimin önünde yalvardı. Bir duvarın içindeki tahta kirişe adaklar sundu. Kurban kestik kanını alnımıza sürdü. "yer gök şahidim olsun ki" diye dualar etti. Teyzemin oğlu öldü gerçi; ama inanın ki böyle yaptık.

    Küçükken bir ağacın dalını kırmıştım teyzem günah! dedi. Hemen öptüm ağacın gövdesini özürler diledim. Ağacın benim gibi doğadaki bir canlı olduğunu ona göre ayrıcalığımın olmadığını o günden beri bilirim. Siz yakıyorsunuz biz söndürmek için su dökemiyoruz.

    Teyzemin dizinin dibinde yattığım bahçede bir ceviz ağacı vardı. Gövdesine bakarak bir sürü figür bulur onlara masallar uydururdum. Ceviz kabuklarında avucumun içine kına yakardım yok yok! Ceviz kabuğundan dudağıma boya yapardım taştan kına yapardım avcuma.

     

    Sincaplar ceviz çalınca onlara kızmazdık onlar da paylarını alıyor derdi teyzem. Ağaç bizim değildi toprak bizim değil su da bizim değildi. Suyu ateşe dökemeyiz biz suya eziyet olur bu. Biz eziyet etmeyi hiç sevmeyiz. Ne eziyet ettiririz ne de eziyet ederiz.

    Bir yerde yaşayan insanların kişiliğinin oranın doğasına göre şekillendiğini düşünürüm hep. Yükseltiler bile kesindir yalçındır dağlarımız kılıç kadar keskindir suyumuz. Altın varmış topraklarımızda biliriz; ama yine de dağlarımızın karnını yardırmayız kimseye… Bizim için Toprağın üzerindeki börtü böcek ağaç çiçek en az altın kadar değerlidir. Bu bizim erdemimizdir.

     

    Barış diyoruz ya… Diyelim ki silahlar sustu yerlerine konuldu. Çelişkiler çatışmaya dönüşmedi Biz ki; bir dostumuza gül verirken dikeni eline batmasın diye kırk kez düşünürken bu dağlara taşlara suya ağaçlara sincaplara nasıl anlatacağız bu barışı? Ne diyeceğiz? Biz barıştık affedin siz de size yapılan kötülüğü dersek dinlerler mi sizce nasıl affettireceğiz kendimizi? Ateşe su dökülmeyen yerlerde ateş yakmamak gerek… Ben korkarım ateşin suyun doğanın gazabından.

     

    Aysel KILIÇ

  24. KEMAL'İM

     

    Marmara da dize gelen kafirler

    Bize çalım satar oldu Kemalim

    Dinci misyonerler casus sefirler

    Ankara’da yatar oldu Kemalim

    XXX

    Belki geri göçeceğiz buradan

    Eserlerin yok oluyor sıradan

    Hele o hitler kılıklı adam

    Devrimine çatar oldu Kemalim

    XXX

    İstanbul’un işgali unutuldu

    Amerika ne dediyse tutuldu

    Sömürünün temeli tam atıldı

    Herkes bir şey satar oldu Kemalim

    XXX

    Garptan giremeyen şarktan geliyor

    Dolar halkı bölük bölük bölüyor

    Hain artık yokluğunu biliyor

    Yurdum Kufe Katar oldu Kemalim

    XXX

    Bağımsızlık kimliğini yitirdik

    Şalvarı çarşafı geri getirdik

    Kemalizm’i hastaneye yatırdık

    Molla kafa tutar oldu Kemalim

    XXX

    Hoca efendiden halife hazır

    Vekiller vükela bakanlar vezir

    Amerikan uşağından başvezir

    İşgalden de beter oldu Kemalim

    XXX

    Sarıklı türbanlı doldu Çankaya

    Şimdiden diyen vara hep ezankaya

    Paralar yatıyor ofshore bankaya

    Kuşlar ezan öter oldu Kemalim

    XXX

    Geri geldi Vahdettin’in Meclisi

    Meclisin başına koyduk iblisi

    İstanbul’a başkent diyor kimisi

    Kurtar bizi yeter oldu Kemalim

     

    Bekir YAŞAR

  25. ATATÜRK SEVDALISIYIZ

     

    Sen kim oluyorsun yüzsüz utanmaz yobaz

    Giriyorsun söyle ALLAH'LA benim arama

    Sivri dilini uzatıyorsun yalanla birde harama

    Bu ülkeyi başıboş sahipsiz mi kaldı sanma

    Bizler ATATÜRK’ÜN neslindeyiz sevdalısıyız

    XXX

    Sulandı bu topraklar Atalarımızın oluk oluk kanlarıyla

    Ceddimizle övünürüz çıkarız uzaylara fezalara

    Bilimle ilimle aydınlanırız düşeriz ışıklı yollara

    Senin beyninde kalmış bir kez karanlık ortaçağ

    Bizler ATATÜR’ÜN emrindeyiz izindeyiz

    XXX

    Sarıldınız kara çarşaflara türbanlara görünmez peçelere

    Kirli sakal uzattınız sarıkla şalvarlarla girdiniz cübbeye

    Dini alet ettiniz soktunuz çıkarla bulaştırdınız siyasete

    Bunu pahalı ödeyeceksiniz canınızla hem de bedeninizle

    Bizler ATATÜRK’ÜN özündeyiz sözündeyiz

    XXX

    Hangi hakla diyorsun cehalete esarete var özgürlük

    Sürüp gidecek mi sandın saltanatın kısa bir ömürlük

    Milletin sırtında kambur oldunuz taşınmaz bir yük

    Anlayacaksınız bu ülkenin vazgeçilmezidir lâiklik

    Bizler ATATÜRK’ÜN dilindeyiz bekçileriyiz

    XXX

    Yılmaz’ım utanır oldum bu çirkefleşmiş düzenden

    Halkını kandırarak arsızca edepsizce gelip gezenden

    Tanık oldum tahammülü kalmayıp canından bezenden

    Ödün vermeyiz asla bir an bile vazgeçmeyiz cumhuriyetten

    Bizler ATATÜRK’ÜN gözündeyiz askerleriyiz

     

    Nafiz YILMAZ

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.