Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İstanbul

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    344
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İletiler gönderen: İstanbul

  1. Dogum Tarihi:1949

    Doğum Yeri: Istanbul

    Eğitim : Istanbul Belediyesi Konservatuvari Tiyatro Bolumu

     

     

    Asil adi Perran Kanat'tir. Istanbul Belediyesi Konservatuvari Tiyatro Bölümü`nden mezun olduktan sonra 1967`de Ulvi Uraz Tiyatrosu`nda sahneye çikti. Sanatci ilk sahne deneyimi hakkinda su sozleri soylemistir. 'Ulvi Uraz'da profesyonel hayatima basladim. Mükemmel bir hocaydi. Sahne tahtasina saygiyi ögrendim'. Perran Kutman daha sonra 1969`da Nisa Serezli, 1973`te Sezer Sezin, 1980`de Miyatro adli tiyatro topluluklarinda çalisti. Sahneye çikarak sov yapti. Tiyatroya en son 1987 yilinda Artiz Mektebi adli oyun ile cikmistir.

     

    Sinemaya 1972`de "Sehvet Kurbani" adli filmde ufak bir rolle geçti. Turk Sinemasi'nin klasikleri icinde sayilan Koyden Indim Sehire, Salak Milyoner ve de Hababam Sinifi'nda yan rollere ciktiktan sonra, Girgiriye'deki Sabahat tiplemesi ile sinemada ve Tv'de aranilan kadin komedi oyuncularindan biri oldu.

     

    TV`de Mujdat Gezen'le beraber çesitli parodiler yaparak ün kazandi. TV dizilerinde ise Perihan, Sehnaz, Leyla ve Afet gibi guclu kadin karakterleri canlandirmayi secti. Oynadigi dizi filmler icinde ozelikle Perihan Abla roluyle hafizalara kazindi, Kuzguncuk'ta dizi bittiginde sokaga adi verildi. Sehnaz karakteri ise bosanmis kadinlarin iliskileri hakkinda pek cok tartismayi beraber getirdi. Prensipleri arasinda bir cekim sirasinda sinema filmi veya baska bir is yapmama bulunmaktadir.

     

    Bir dönem yine oyuncu olan rahmetli Hüseyin Kutman'la evli kalmistir. Simdi müzisyen Koral Saritas ile evlidir.

     

     

    Filmografi

    Hayat Bilgisi 2003

    Üzgünüm Leyla 2002

    Bir Kadın Bir Erkek 2000

    Şehnaz Tango 1996

    Kızlar Yurdu 1992

    Perihan Abla 1988

    Homodi 1987

    Ödlek 1986

    Güldürme Beni 1986

    Aşık Oldum 1985

    Bizimkiler / Of Of Emine 1984

    Gülümseyen Dünya 1984

    Çalsın Sazlar 1984

    Gırgıriyede Büyük Seçim 1984

    Gırgıriyede Cümbüş Var 1983

    Görgüsüzler 1982

    Gırgıriyede Şenlik Var 1981

    Gırgıriye 1981

    N'Olacak Şimdi 1979

    Evlidir Ne Yapsa Yeridir 1978

    Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor 1978

    Petrol Kralları 1978

    Aslan Bacanak 1977

    Sivri Akıllılar 1977

    Benim Altı Sevgilim 1977

    Sevgili Dayım 1977

    Saffet Beni Affet 1976

    Her Gönülde Bir Aslan Yatar 1976

    Hamza Dalar Osman Çalar 1976

    Zühtü (I) 1976

    Bülbül Ailesi 1976

    Caniko 1976

    Salak Bacılar 1975

    Curcuna 1975

    Mavi Boncuk 1974

    Köyden İndim Şehire 1974

    Hop Dedik Kazım 1974

    Salak Milyoner 1974

    Şehvet Kurbanı 1972

    Kaynanam Tatilde 1971

  2. Doğum Yeri : Sivas

    Doğum Tarihi : 18 Şubat 1942

    Eğitimi : Akademi

     

     

    Darüşşafaka Lisesi’ni ve İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü bitiren sanatçı, Konservatuvar Deneme Sahnesi’nde oyuncu ve yönetmen olarak amatör çalışmalar yaptı. 1960’ta İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda çalışmaya başladı. Daha sonra Arena ve Dormen Tiyatrosu, AST gibi topluluklarda çalıştı. Ayfer Feray ve Nisa Serezli Topluluğu’na katıldı. 1968’de, eşi Nisa Serezli'yle, Nisa Serezli - Tolga Aşkıner Tiyatrosu'nu kurdular. Çok sayıda oyunda rol aldı. Bazı oyunların da yönetmenliğini yaptı.

     

    1996 yılında, gırtlak kanseri nedeniyle tedavi görmekte olduğu Şişli Eftal Hastanesi'nde 54 yaşında öldü.

  3. Gerçek adıyla Nurinisa Aşkıner, (d 1928 İstanbul, ö 25 Ağustos 1992 İstanbul)

    Sinema, tiyatro ve seslendirme sanatçısı

     

    Lozan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Fransız Filolojisi ve

    İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü’nden mezun olan sanatçı, sanat yaşamına amatör olarak Gençlik Tiyatrosu’nda, On Küçük Yaramaz oyunuyla başladı (1954) Dormen Tiyatrosu, Oda Tiyatrosu vb topluluklarda çalıştı Dormen Tiyatrosundan ayrıldıktan sonra, Ayfer Feray'la birlikte, Ayfer Feray - Nisa Serezli Topluluğu ve Çevre Tiyatrosunu kurdu 1957'de evlendiği Metin Serezli'den ayrıldıktan sonra Tolga Aşkıner'le evlendi Birlikte Nisa Serezli - Tolga Aşkıner Tiyatrosu'nu kurdular Ölümünden sonra topluluk dağıldı

     

    Sinema filmleri çevirmesinin yanında, seslendirmeler de yapan sanatçının adı bugün de yaşatılmakta; Afife Tiyatro Ödülleri kapsamında Yaşamı Boyunca Tiyatro Dalında Başarılı Çizgisini Sürdürmüş Tiyatro Sanatçılarına Nisa Serezli Aşkıner Ödülü verilmektedir

     

    Ödülleri

     

    1964 - Şahane Züğürtler Yılın en başarılı kadın oyuncusu İlhan İskender Tiyatro Armağanı

    1966 - Tatlı Kaçık Yılın en başarılı kadın oyuncusu İlhan İskender Tiyatro Armağanı

     

    Filmografisi

     

    Eda Hanım - 1992

    Kupa Kızı - 1986

    Yorgun Savaşçı - 1979

    Tatlı Kaçık - 1977

    Caniko - 1976

    Nereden Çıktı Bu Velet - 1975

    Köçek - 1975

    Yaban Gülü - 1970

    Küçük Hanımın Şoförü - 1970

    Utanç Kapıları - 1967

    Demir Kapı - 1967

    Bozuk Düzen - 1965

    Dünkü Çocuk - 1965

  4. Çetin Tekindor, 1 Ocak 1945′te Sivas’ta doğdu. 1970 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’ndan mezun olduktan sonra “IV. Murat” adlı oyun ile tiyatroya başladı. Tiyatro kariyeri dışında tanınması daha çok seslendirme çalışmalarıyla oldu. Pek çok filmde Robert Redford’u seslendirdi. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı ve Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde “Sahne ve Diksiyon” dersleri verdi.

     

    Televizyonda tanınması 1983′te Yücel Çakmaklı’nın yönetmenliğini yaptığı “Küçük Ağa” dizisi ile oldu. Ardından 1987′de Başar Sabuncu ve Müjde Ar ile başrollerini paylaştığı “Kaçamak” adlı film ile sinema dünyasına girdi. 1988′de “Dönemeç” ve “Önce Canan” gibi dizilerde rol aldı.

     

    Çetin Tekindor’un televizyon dünyasında tanınması 1999 yılında başrollerini Mehmet Ali Alabora ve Meltem Cumbul’un paylaştığı “Yılan Hikayesi” adlı dizi ile oldu. Dizide Sinan adında Kral lakaplı önemli bir üstlendi. Ardından 2000′de “Tutku Çemberi”, 2002′de “Üzgünüm Leyla” ve 2003′de “Çaylak” adlı dizilerde rol aldı. 2003 yılında “Karşılaşma” adlı film ile tekrar sinemaya dönen Çetin Tekindor, bu film ile Ankara Film Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü ve aldı. Yine aynı yıl televizyon dünyasında önemli bir yer edinen “Bir İstanbul Masalı” adlı dizide Ömer Arhan rolüyle karşımıza çıktı. Bu dizide Ahu Türkpençe, Mehmet Aslantuğ, Ozan Güven ve Altan Erkekli gibi oyuncularla birlikte yer aldı.

     

    2004 yılında Ahmet Ümit’in aynı adlı polisiye romanının bir uyarlaması olan “Şeytan Ayrıntıda Gizlidir” adlı televizyon dizisinde yer aldı. Yine 2004 yılında “Anlat İstanbul”da ve 2005′te Çağan Irmak’ın yönetmenliğini yaptığı “Babam ve Oğlum” adlı filmlerde rol aldı. Bu filmde canlandırdığı İzmirli Köy Ağası Hüseyin Efendi rolü ile 13. ÇASOD Ödülleri’nde ve 27. SİYAD Türk Sineması Ödülleri’nde “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” aldı.

     

    2005′te “Ödünç Hayat” ve 2006′da ise Çağan Irmak’ın yönettiği “Kabuslar Evi-Hayal-i Cihan” adlı dizilerde, ardından da yine aynı yıl “İlk Aşk” adlı sinema filminde rol aldı.

     

  5. Cihan Ünal, 1949 yılında Kastamonu, Taşköprü'de dünyaya geldi. İlkokulu Tosya ve Kırıkkale'de, orta okulu Ankara Cebeci Ortaokulu'nda, liseyi ise Ankara Kurtuluş Lisesi'nde okudu. Yüksek öğrenimini Ankara Devlet Konservatuarı'nda tamamladı. Ortaokul ve lise döneminde Ankara Radyosu Çocuk Saati ve Halkevleri Tiyatro Bölümü'nde amatör çalışmaları oldu. Aydın fikirli, sanatı seven, destekleyen babası ilkokul öğretmeni Hüseyin Ünal ile annesi Rahiye Ünal, çocuklarını her zaman sanata yönlendirdi.

     

    Cihan Ünal'ın ağabeyi Mete Ünal, Ankara Opera Orkestrası'nda viyola çalıyor. Ablası Hepşen Akar da Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı. Cihan Ünal ailesinin desteğini hiç unutmadı...

     

    'Benim sanatçı olmam da annemle babam kadar, ağabeyim ve ablamın da destekleri büyük oldu. Eğer tiyatro oyuncusu olmasaydım, bir enstrümün çalmayı, müzisyen olmayı düşünürdüm.'

     

    Cihan Ünal, 1968 yılında Ankara Devlet Konservatuarı Yüksek Bölümü'nden mezun oldu ve Ankara Devlet Tiyatrosu'nda çalışmaya başladı.

     

    '1982 yılında bazı özel nedenler yüzünren Ankara Devlet Tiyatrosu'ndan ayrıldım. 1989 yılında İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'na geçtim. 'Evita'daki 'Che' rolünü canlandırdım. 1995 yılında Gencay Gürün'ün kurduğu Tiyatro İstanbul'a geçtim.'

     

    Cihan Ünal oyunculuk dışında da tiyatroya hizmet etti. 1969-82 yıllarında Ankara Devlet Konservatuarı Yüksek Bölümü'nde, 1982'de ise İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nde öğretmenlik yaptı. Sahne, mimik, diksiyon dersleri verdi.

     

    1980 yılında TRT'de yayınlanan Yücel Çakmaklı'nın yönettiği 'IV.Murat' dizisiyle bir anda milyonların tanıdığı sanatçı oldu. Ünal, 1985 yılında yine Yücel Çakmaklı'nın yönettiği 'Osmancık' (Kuruluş' dizisinde 'Osman Gazi' rolünü oynadı. 1981-89 yılları arasında birçok sinema filminde oynayan Cihan Ünal, ilk evliliğini bir dönemin tanınmış mankeni Sabiha Tarhan ile yaptı. Bu evlilikten Irmak adında bir kızı olan Cihan Ünal'ın hayatındaki en hareketli, en duygu yüklü dönem de bu süre içinde yaşandı. Çünkü o dönemde Türkan Şoray'la tanıştı, büyük bir aşk yaşadı ve evlendi. Evet, Ünal 'Seni Kalbime Gömdüm' ve 'Mine' adlı filmlerde kamera önüne birlikte geçtiği sinemanın Sultan'ına aşık oldu. Türkan Şoray'la evliliğinden de bir kızı oldu.

  6. Nevra Serezli (1944 - .... )

     

     

     

    Nevra Serezli, Asıl adı Nevra Şirvan'dir. 1944 yılında Ankara'da doğdu. Sinema, tiyatro ve dizi oyuncusu, seslendirme sanatçısı.

     

    Serezli'nin başrol oynadığı Kılıbık filminin afişi ABD'de tiyatro eğitimi gören sanatçı, 1965’te Dormen Tiyatrosu'nda profesyonel sanat hayatına başladı. 1967'de Ankara Sanat Tiyatrosu'nda, 1971-78 yılları arasında Altan Erbulak ve eşi Metin Serezli ile, 1984-1989 arası Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda çalıştı. 1990'da tekrar Dormen Tiyatrosu'nda bir süre görev yaptıktan sonra, Tiyatro İstanbul topluluğuna katıldı.

     

    Ayrıca dublaj sanatçılığı da yaparak, tv reklamlarında rol alan Serezli, dizi filmlerde de oynadı.

     

     

     

    Filmografisi

     

     

    Unutulmayanlar- 2006

    Mühürlü Güller - 2003

    Sihirli Annem - 2003

    Anne Babamla Evlensene - 2002

    Vay Anam Vay - 2001

    Kadınlar Kulübü - 1999

    Sonradan Görmeler - 1994

    Ekran Aşıkları - 1989

    Önce Canan - 1988

    Kavanozdaki Adam - 1987

    Şendul Şaban - 1985

    Aşık Oldum - 1985

    Atla Gel Şaban - 1984

    Metres - 1983

    Dönme Dolap - 1983

    Kılıbık - 1983

    Renkli Dünya - 1980

    Zübük - 1980

    N'Olacak Şimdi - 1979

    Şıpsevdi - 1977

    Özgürlüğün Bedeli - 1977

    İntikam Meleği / Kadın Hamlet - 1976

    Saffet Beni Affet - 1976

    Bülbül Ailesi - 1976

    Ahududu - 1974

  7.  

     

    1934 İstanbul doğumludur. Atatürk Lisesi ve İstanbul Hukuk Fakültesi'nde okudu. Hukuk Fakültesine devam ederken İ.Ü.T.B. Gençlik Tiyatrosu’nda amatör olarak oyunculuğa başladı. Erlangen, Bristol ve Avignon festivallerine oyuncu ve Türkiye delegesi olarak katıldı...

     

     

    1955 yılında “Dormen Tiyatro”sunun ilk oyunu olan “Papaz Kaçtı” komedisi ile profesyonel oldu. Bu güne kadar tiyatrodan hiç kopmadı “Dormen Tiyatro”su “Şan Tiyatrosu”, Altan Erbulak’la birlikte kurduğu “Çevre Tiyatrosu” ve son üç yıldır görev aldığı “Tiyatro İstanbul”da 69 oyunda oynadı, 28 oyun ve 5 müzikali yönetti.

     

     

    Bu arada 200 radyo oyununda yönetmen ve oyuncu olarak görev aldı. 50 film çevirdi, birçok Tv dizisinde oyuncu ve sunucu olarak görev yaptı.

     

     

    Avni Dilligil, Afife Jale, Üniversiteler Birliği, İsmail Dümbüllü veLions en iyi oyuncu ödüllerinin sahibi olan Metin Serezli, halen televizyonda yayınlanan “Olacak O Kadar” programı ve Tiyatro İstanbul’un “Çılgın Haftasonu” adlı komedisinde oynamaktadır.

     

     

    Nisa Serezli ile evlenip ayrıldı, daha sonra tiyatro sanatçısı ile evlenen olan Serezli’nin Murat ve Selim adlı iki oğlu vardır.

     

     

    Sanat yaşamına 1954'de Gençlik Tiyatrosu'nda amatör olarak başladı. Daha sonra Dormen Tiyatrosu'na girerek, profesyonel olarak tiyatro sanatçılığına başladı. Daha sonra kendi adına bir topluluk kurdu. "Zübük", "Talihli Amele" gibi filmlerde oynadı.

     

     

     

     

     

     

    Metin Serezli (doğum. 12 Ocak 1934) Türk sinema oyuncusu, tiyatrocu.

     

     

    İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü, Edebiyat Fakültesi Sanat tarihi Bölümlerinde okudu. 1954'de İstanbul Üniversitesi Gençlik Tiyatrosu'nda amatör olarak oyunculuğa atıldı. 1971'de Çevre Tiyatrosu adı ile kendi tiyatrosunu kurdu. Usta oyunculuğunun yanı sıra, yönetmenlik de yapmıştır.

     

     

    Filmografi

     

     

    Sihirli Annem 2003 Son 2001 Yüzleşme 1996 Palavra Aşklar 1995 Darbe 1990 Necip Fazıl Kısakürek 1988 Kavanozdaki Adam 1987 Nefret 1984 Metres 1983 Gecelerin Kadını 1983 Sarışın Tehlike 1980 Zübük Yaşar 1980 Talihli Amele 1980 Özgürlüğün Bedeli 1977 Ceza 1974 Beddua / Günahsız Kadın 1973 Sisli Hatıralar Atıf 1972 Gümüş Gerdanlık Kemal 1972 Kopuk 1972 Falcı Kenan 1972 Unutulan Kadın 1971 Senede Bir Gün 1971 Son Hıçkırık 1971 Bütün Anneler Melektir 1971 Melek Mi Şeytan Mı? / Asrın Kadını 1971 On Küçük Şeytan 1971 Aşk Uğruna 1971 Hayat Sevince Güzel 1971 Sürgünden Geliyorum 1971 Ömrümce Unutamadım- Ömrümce Aradım 1971 Ayşecik Ve Sihirli Cüceler Rüyalar Ülkesinde 1971 Ayşecik Sana Tapıyorum 1970 Yavrum Ali 1970 Seven Ne Yapmaz 1970 Şoför Nebahat 1970 Dağlar Kızı Reyhan 1969 Yaralı Kalp 1969 Ayşecik'le Ömercik 1969 Kuduz Recep 1967 Damgalı Kadın 1966 Bozuk Düzen 1965 Güzel Bir Gün İçin 1965 Sensiz Yıllar 1960 Ayşe'nin Çilesi 1958 Son Saadet 1958

     

     

    Ödülleri

     

     

    En iyi tiyatro yönetmeni ödülü, 1969.

  8. Engin Cezzar, 1935 doğumlu yönetmen, tiyatro ve dizi oyuncusu. Yale Drama School ve Actors Studio’da eğitim gören Cezzar, aynı zamanda 24 yaşındayken dünyanın en genç Hamlet’iydi. Cezzar 2006 yılından beri Sağır Oda adlı dizide, 'Afşar Kırımlı' karakterini canlandırıyor.

     

    Engin Cezzar, Mehmet Seha Cezzar ve Fatma Melek Cezzar’ın ilk çocuğu olarak 1935’de İstanbul’da dünyaya geldi. Annesinin ısrarıyla küçük yaşta keman dersleri almaya başlayan cezzar, diğer yandan Galatasaray yüzme takımına seçildi. İlkokuldan sonra Robert Kolej’e devam eden Cezzar, tiyatroya ilgi duymaya başladı. Üçüncü sınıftayken Jül Sezar oyununda 'Antonius' rolünde oynadı ve bu rolle olduğu kadar, William Sheakspeare ingilizcesini iyi kullanmasıyla da dikkatleri üzerine çekti. Oyunlarda yer almaya devam eden cezzar, son sınıftayken oynadığı Othello’nun ardından tiyatrocu olmaya karar verdi.

     

    Robert Kolej’den mezun olmasının ardından Yale Üniversitesi’ne kabul edildi. Henüz 20 yaşındaydı ve ilk yılında küçük çaplı oyunlarda oynadı. Bir sonraki yıl İsveçli yazar August Strindberg’e ait 12. Charles’da 'Charles rolünü' canlandırmaya başladı. Al Pacino, Marlon Brando, Robert De Niro gibi oyunculara da eğitim veren, metot oyunculuğun kalesi Actors Studio’nun öğrencisi olma şansını yakaladı ve Yale Drama School’u bırakarak, eğitimine burada devam etti.

     

    Yaz tatili sırasında Muhsin Ertuğrul’dan gelen teklifle Ertuğrul’un sahneye koyduğu, Hamlet’de başrol oynamak için Ellia Kazan’la (yönetmen ve Actors Studio’nun kurucularından) olan kontratına rağmen Türkiye’de kalmaya karar verdi. İstanbul Şehir Tiyatrolarında 180 kez sergilenen oyunda Cezzar, 24 yaşındayken oynadığı bu rolle dünyanın en genç Hamlet’i oldu. Cezzar bu rolle ilgili şöyle konuşmuştu:

     

    ''Oynarken her akşam ezildim. Hamlet rolünü hazırlamak kolay, oynamak zor gelmişti. ''

    Cezzar daha sonra Dormen Tiyatrosu, Devekuşu Kabare ve Antalya Devlet Tiyatrosunda roller aldı; oyunlar sahneledi. Bir dönem Trt’de Turnuva adlı programın sunuculuğunu yaptı. Televizyon için çekilen 'Bay Alkolü Takdimimdir', Genco Erkal’ın yönettiği 'Keşanlı Ali Destanı' ve yönetmenliğini kendisinin üstlendiği 'Kaldırım Serçesi’nde rol aldı. Aynı zamanda 'Price of the Ticket' ve 'Timeline' adlı yabancı ortaklı yapımlarda oynadı. 2002 yılında Ziya Öztan’ın yönettiği 'Abdülhamit Düşerken' adlı geniş oyuncu kadrosuna sahip filmde, 'Sait Paşa' rolünü oynadı.

     

    Engin Cezzar, 28 Eylül 1968’de evlendiği tiyatro oyuncusu Gülriz Sururi ile birlikte, Engin Cezzar-Gülriz Sururi Tiyatrosu’nu kurdu. Tütün Yolu, Çikolata Sevgilim, Aklın Oyunu, Othello ve aralarında en çok ses getireni olan Keşanlı Ali Destanı oyunlarında iki sanatçı birlikte oynadı. Cezzar son olarak Gülriz Sururi'nin yeniden kaleme aldığı Ayşe Opereti’ni yönetti ve 2006 yılından beri Sağır Oda adlı dizide 'Afşar Kırımlı' karakterini canlandırıyor.

     

  9.  

     

    Kemal Sunal, 1944 yılında İstanbul Kanatlarımın Altında’da doğdu. Vefa Lisesi’nden mezun oldu. Sanat hayatı, “Zoraki Tabip” adlı tiyatro oyunuyla başladı. 1 yıl kadar Kenterler Tiyatrosu’nda çalıştıktan sonra Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda görev aldı. 1973 yılında Ertem Eğilmez’in yönettiği bir filmle sinemaya transfer oldu ve kalabalık kadrolu filmlerde rol almaya başladı.

     

    Türk sinemasında başta “İnek Şaban” tiplemesi olmak üzere canlandırdığı pek çok tiple sevenlerinin kalbinde taht kuran Kemal Sunal, 7′den 70′e herkesin sevgisini kazandı. 1944 yılında İstanbul’da doğan Kemal Sunal, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Sanat yaşamına amatör olarak “Zoraki Tabib” oyunu ile atılan Sunal, bir süre Ulvi Uraz ve Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda çalıştı. Daha sonra sinemaya geçerek, önceleri bazı filmlerde önemsiz roller canlandıran Kemal Sunal, 1973′den sonra kalabalık kadrolu komedi filmleri ile üne kavuştu.

     

    Türk sinemasının en büyük komedyenlerinden biri olan Sunal, peşpeşe çevirdiği filmlerle ticari açıdan büyük başarı kazandı. 1977′de Antalya Film Festivali’nde “En başarılı erkek oyuncu” ödülünü alan Sunal, oyunculuğu ve özellikle değişik tiplemesiyle Türk sinemasında komedi oyunculuğuna yeni bir soluk getirdi.

     

    1974 yılında evlendi. Ali ve Ezo adlarında, biri kız diğeri erkek iki çocuğu oldu. 1990′lı yıllardan itibaren filmleri kesintisiz olarak televizyonlarda yayınlanmaya başladı; ama kendisi bu gösterimlerden hiç para kazanmadı.

     

    12 Eylül öncesi dönemde yarım bıraktığı üniversiteyi, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema Bölümünü’nü 1995 yılında bitirdi ve yüksek lisans yapmaya başladı. Hayatı boyunca toplam 82 filmde rol aldı. 3 Temmuz 2000 tarihinde öldü.

  10. Türk Sineması’nın uluslararası başarılara imza atmış, değerli bir yönetmenidir.

     

    1941 yılında İstanbul Kanatlarımın Altında’da doğdu. Haydarpaşa Lisesi’de okuduğu yıllarda tiyatro ile ilgili çalışmalarına başladı. 1961 yılında Nişan Hançer’in yönetmenliğini yaptığı “Acı Zeytin” adlı filmle sinema dünyasına adım attı. Ömer Lütfi Akad, Halit Refiğ, Memduh Ün ve Atıf Yılmaz gibi Yeşilçam’ın ünlü yönetmenlerinin yanında çalıştı. 1963 yılında ilk filmi “Ölüm Pazarı”nı çekti. Bu film ile beklediği başarıyı elde edemeyince asistanlığa geri döndü.

     

    Dokuz yıl asistanlığa devam ettikten sonra 1972′de “Kadın Yapar”, ardından da 1973′de “Bir Demet Menekşe” ile dikkatleri üstüne çekmeyi başardı. Selim İleri’nin senaryosunu yazdığı film, bir aşk hikayesi üzerinden toplumsal bakış açısını dile getirmekteydi. Zeki Ökten’nin sinemaya bakış tarzı bu film ile kendini gösterdi.

     

    Osman Seden, Ömer Lütfü Akad, Metin Erksan, Memduh Ün, Halit Refiğ ve Atıf Yılmaz’ın kuşağından sonra gelen ikinci yeni kuşak sinemacılar arasında yerini aldı. “Askerin Dönüşü”(1974), “Sürü”(1978), “Düşman”(1979) adlı filmlerinde gerçekçi uslubunu korurken,”Hanzo”(1975), “Kapıcılar Kralı”(1976), “Çöpçüler Kralı”(1977) ve “Faize Hücum”(1982) gibi filmleriyse toplumsal sorunları komedi ile vermeyi başarmıştır.

     

    Kemal Sunal ile çalıştığı “Kapıcılar Kralı”, “Çöpçüler Kralı”, “Düttürü Dünya”(1988) gibi filmleri komedi olarak görülse de altında toplumsal gerçekler bulunmaktadır. O dönemki sosyal yaşama tepkiler ve eleştiriler içermektedir. Özellikle “Kapıcılar Kralı” ve “Çöpçüler Kralı” ile belli bir sınıf üzerinden Türkiye’nin o dönemki gerçekleri verilmiştir. 14. Antalya Film Şenliği’nde “Kapıcılar Kralı” adlı filmi ile “En İyi Yönetmen” ödülünü kazandı.

     

    1978 yılında senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı Türk Sineması’nın başyapıtlarından olan “Sürü” adlı filmi çekti. Bu film uluslararası başarılara imza atarak 11 tane ödül aldı. 1979′da Locarno Film Festivali ve 1980′de 10. Uluslararası Antwep Film Festivali’nde “En İyi Film” ödülü de bunlar arasındadır.

     

    Ardından yine Yılmaz Güney ile birlikte çalıştığı “Düşman”ı çekti. Bu film de yurtdışında ilgi gördü. Bu filmin ardından 1982 yılında başrolünde Genco Erkal’ın yer aldığı “Faize Hücüm” geldi. Bu film ile Antalya Film Festivali’nde “En İyi Film” ve “En İyi Yönetmen” ödüllerini aldı.

     

    Bu filmi “Pehlivan”(1984), “Ses”(1986) ve “Düttürü Dünya”(1988) izledi. “Pehlivan” adlı film ile uluslararası birçok ödülün yanısıra, İstanbul Film Festivali’nde “Üstün Başarı” ödülü aldı. “Düttürü Dünya” adlı filmden sonra sinemaya bir süre ara verdi.

     

    1993 yılında Kemal Sunal ile çektiği televizyon dizisi “Saygılar Bizden”i yaptı. 1995 yılında ise Kültür Bakanlığı ve Efes Pilsen’nin katkılarıyla Yusuf Kurçeli, Ömer Kavur, İrfan Tözüm ve Erden Kıral ile birlikte bağımsız 5 kısa sevgi ve hoşgörü öyküsünden oluşan “Aşk Üzerine Söylenmiş Herşey” adlı çalışmada yer aldı.

     

    Ardından 1999 yılında Metin Akpınar, Zeki Alasya, Yıldız Kenter, Eşref Kolçak gibi büyük oyuncuların yer aldığı “Güle Güle” adlı filmi çekti. Film Almanya ve Fransa’da gösterime girmiş, birçok yurtiçi ve yurtdışı festivallere davet edilmişti. Bunun yanı sıra 37. Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Film” ve “En İyi Senaryo” ödüllerini almıştı.

     

    Bu filmlerin ardından 2003 yılında başrollerini Tarık Akan ve Okan Bayülgen’nin paylaştığı “Gülüm” ;2006 yılında ise Cüneyt Türel, Yaman Tarcan, Bülent Kayabaş ve Nilgün Belgün’nün rol aldığı “Çinliler Geliyor” adlı filmleri yönetti.

     

  11. Doğum Yeri : İstanbul

    Doğum Tarihi : 28 Mart 1938

    Eğitimi : Lisans

     

     

    Robert Kolej'den mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi'nin Psikoloji bölümünü bitiren Genco Erkal 1959 yılından başlayarak Türkiye'nin önemli özel tiyatro topluluklarında oyuncu ve yönetmen oarak çalıştıktan sonra, 1969 yılında, bugün de sanat yönetmeni olduğu Dostlar Tiyatrosu'nu kurdu. Gorki, Brecht, Sartre, Peter Weiss, Steinbeck, Havel, Tankred Dorst gibi yabancı yazarların yanısıra, Aziz Nesin, Haldun Taner, Nazım Hikmet, Can Yücel, Refik Erduran, Vasıf Öngören, Orhan Asena, Behiç Ak gibi Türk yazarlarının oyunlarını yönetti. Roman, öykü, şiir gibi değişik türlerden tiyatroya uyarlamalar yaptı, oyunlar çevirdi.

     

    Çeşitli ödüller kazandığı ünlü rolleri arasında Aslan Asker Şvayk, Gogol'ün Bir Delinin Hatıra Defteri, Brecht'in Galileo'su, Maxwell Anderson'un Yalınayak Sokrates'i, Nâzım Hikmet'ten Kerem Gibi, Can Yücel'den Can sayılabilir.

     

    Senfonik konserlerde Prokofiev'in Peter ile Kurt, Stravinski'nin Askerin Öyküsü, Fazıl Say'ın Nâzım adlı yapıtlarını anlatıcı olarak seslendirdi.

     

    Önemli uluslararası film festivallerinde gösterilen ve birçok ödül kazanan At, Faize Hücum, Hakkâri'de Bir Mevsim, Camdan Kalp filmlerinin baş rolünde oynadı. TRT Televizyonu için Haldun Taner'in ünlü müzikli oyunu Keşanlı Ali Destanı'nı yönetti ve oynadı.

     

    Değişik yıllarda birçok kez "yılın en iyi erkek oyuncusu", "en iyi tiyatro yönetmeni"seçildi, yaşam boyu başarı ödülleri kazandı. 1982 ve 1983 yıllarında "en iyi sinema oyuncusu" olarak Antalya Film Festivali'nde iki kez Altın Portakal aldı.

     

    1993-1998 yılları arasında, Paris'te ve Avignon Festivali'nde Fransızca da oynamaya başlayan Genco Erkal, üç Fransız yapımında rol aldı: Nâzım Hikmet'ten Sevdalı Bulut, Philippe Minyana'dan Ou vas-tu Jérémie? ve Paulo Coelho'nun ünlü romanından uyarlanan Simyacı.

  12. Gerçek Adı: Metin Akpınar

     

    Doğum Yeri: Aksaray, İstanbul

     

    Doğum Tarihi: 02.11.1942

     

    Onu Ünlü Yapan Ne?

     

    Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nun kurucuları arasındaydı (1967), daha sonra sinemaya adım attı ve Zeki Alasya ile birlikte rol aldığı sosyal içerikli filmlerle tanındı..

     

    Birliktelikleri:

    Eşi: Göksel Özdoğdu, 17 Şubat 1961'de evlendiler, (Ayrıldılar)

     

    Ailesi:

    Annesi: Nadide Hanım

    Babası: Mustafa Bey

     

    Ödüllerinden Bazıları: -

    Eğitim:

    - Pertevniyal Lisesi, Aksaray, İstanbul

     

     

    Meraklısına...

    1962'de Türk Talebe Birliği'nde amatör olarak tiyatroya başladı.

    İki yıl sonra ilk kez profesyonel bir oyunda yer aldı ve bu tarihten sonra önemli tiyatro yapımlarında rol aldı.

    1967'de Türkiye'nin ilk Kabare Tiyatrosu olan Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nun kurucuları arasındaydı

    1972'de Tatlı Dillim filmiyle sinemaya adım atan Akpınar, Zeki Alasya ile ayrılmaz bir ikili oluşturmuşlar ve yıllarca tiyatroda, sinemada ve televizyon birlikte rol almışlardı.

    Bir söyleşide; dayısı Mevlanakapılı Kaşıkçı Ahmet'in ünlü bir kabadayı olduğunu söyleyen Akpınar, annesi engel olmasa kendisinin de kabadayı olacağını söylemişti.

    Daha önce küs olduğu Kemal Sunal ile Propoganda filminde, aynı şekilde Zeki Alasya ile de Güle Güle filminin çekimlerinde yeniden barışmıştı

    Propaganda filmiyle yeni bir sayfa açtığını belirten Akpınar artık farklı karakterleri canlandırmaya başlayacağını söylemişti.

    Yemeğe olan düşkünlüğü ile tanınıyor.

    Sıklıkla telif hakları ile ilgili şikayetlerde bulunan Akpınar, kazandığı paralar yatırım yapmasını bilen bir aktör. Zira, Zeki Alasya ile kavgalı oldukları dönemde çıkan tartışmalarda, Zeki Alasya'nın kazandığı paraları yatırıma dönüştürmediğini kendisinin ise farklı davrandığını söylemişti.

     

     

  13. 1897 yılında İstanbul'da doğdu. İstinaf Mahkemesi Müddet-i Umumi'lerinden Şekip Bey'in kızıdır. Moda'da Dame de Sion Mektebi'nde ve Kadıköy'deki Terakki Lisesi'nde okudu. 1921'de Erenköy Kız Lisesi'nde Fransızca öğretmenliğine başladı. Sanat yaş**ına 1908'de atıldı. 1914'te yeni kurulan Darülbedayi'ye girdi. 1923'te "Ateşten Gömlek" filminde "Ayşe" rolünü oynayarak, Türk sinemasının Neyyire Ertuğrul'la birlikte gözüken ilk kadın oyuncu oldu. 1918'de Ahmet Muvvahhit'le evlendi. 1937'de eşi ölünce, Ferdi İtatzer ile evlendi. Uzun süre Şehir Tiyatroları'nda çalıştı. Tiyatronun yanı sıra sinema oyunculuğunu da sürdürdü.

    Filmleri arasında Ateşten Gömlek, İstanbul Sokaklarında, Karım Beni Aldatırsa, Söz Bir Allah Bir, Beklenen Şarkı, Paydos, Gülmeyen Gözler, Son Beste, Yaşlı Gözler, Cumbadan Rumbaya, Çapkınlar, Belalı Torun, Bir Gecelik Gelin, Gönül Ferman Dinlemez, Erkek Fatma Evleniyor, Kötü Tohum, Sıralardaki Heyecan, Barut Fıçısı, Halk Çocuğu, İstanbul Kaldırımları, Bozuk Düzen, Hep O Şarkı, Sokak Kızı, Üvey Ana bulunuyor.

     

  14. Başkaldırı, başarı, aşk, mutluluk, mutsuzluk... Huysuz ve Tatlı Kadın şarkısı onun için yapıldı. 24 Temmuz 1941"de yaşama veda eden Afife Jale , tarihe; "sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını" olarak geçti. Ama onun kısacık yaş**ı daha fazlasını içeriyor.

     

     

    Afife Jale , orta halli bir ailenin kızı olarak,1902 yılında İstanbul'un Kadıköy semtinde dünyaya geldi. Dr. Sait Paşa'nın torunudur. Çocukluk düşlerinde hep tiyatro vardı. İstanbul Kız Sanayi Mektebi'nde okuyordu. Ama onun aklı tiyatrodaydı.O yıllar Müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu yıllardı. Bu yasağa rağmen 1918'de, Darülbedayi'ye (Şehir Tiyatroları) alınmak üzere açılan sınava bile girdi.

     

     

    10 Kasım 1918'de, Behire, Memduha, Beyza, Refika ve Afife stajyer kadrosuna alındılar. Afife ve Refika hariç öteki kızlar daha fazla dayanamamış ve "nasılsa sahneye çıkamayacakları" gerekçesiyle tiyatroyu bırakmışlardı . Aynı yılın 18 Aralık günü, Refika tiyatronun süflör, Afife de "mülazım artistlik" (stajyer oyuncu) kadrolarına alınmışlardı. Afife ise bir yılı aşkın bir süre boyunca bütün provalara katıldı, kendini sahneye hazırladı. Ama bir türlü sahneye çıkamadı. Öte yandan Refika, sahne gerisinde görev alan ilk müslüman Türk kadını oldu.

     

     

    Prof. Metin And, Türk Tiyatrosu Tarihi kitabında, 1920 yılında Darülbedayi'de, Hüseyin Suat'ın "Yamalar" adlı oyununu, Kadıköy'deki Apollon Tiyatrosu'nda (şimdiki Reks Sineması) sahneye koyuyordu. Bu oyunda Emel adlı kızı oynayan Eliza Benemenciyan topluluktan ayrılıp Paris'e gittiği için, bu rolü yüklenecek bir kadın sanatçıya ihtiyaç vardı. Ve Afife Jale, bu rol için seçildi. İlk kez Emel rolüyle ve takma bir isimle sahneye çıktı. O gece tiyatroya gelen zaptiyeler, yöneticilere bir uyarıda bulundularsa da, genç sanatçı bir hafta sonra da "Tatlı Sır" oyununda yeniden sahneye çıktı. Sanatçı polis tarafından tutuklanmak istenince, Kınar Hanım tarafından arka bahçeye kaçırılarak polislerin elinden zor kurtuldu.

     

     

    "Mesut olduğum ilk gece"

    Afife Jale O tarihi geceyi, altı yıl sonra Refik Ahmet Sevengil'e anlatırken; "Hayatımda mesut olduğum ilk gece..." diye tanımlıyordu: "Sanatın, ruhuma verdiği güzel sarhoşluk içinde idim. Ağlama sahnesinde, taşkın bir saadetle ağladım. Sahiden ağladım... Alkış, alkış, alkış... Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler. Muharrir Hüseyin Suat bey, kuliste bekliyormuş; ben çıkarken durdurdu; alnımdan öptü: "Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin." dedi.

     

     

    Gerçekten de Afife Jale bir fedai gibi geçirir bundan sonraki yaş**ını...

    Ve daha sonra Onu diğer kadınlar izledi. Tüm baskılara karşın bundan sonra Burhanettin Topluluğunda Seniye, Yeni Sahne'de Şaziye (Moral), Münir (Neyire Neyyir), Bedia (Muvahhit) Milli Sahne'de Huriye ve Hikmet, Ruhat gibi Müslüman Türk kadınları Afife'yi izlediler" diye anlatılır.

     

     

    İşsizlik

    Üçüncü piyesi olan Odalık'ta oynarken, polis yine tiyatroyu bastı. Afife bu kez de makine dairesinden kaçırıldı . Bu zaptiye baskınında, Afife arkadaşlarınca kaçırılmışsa da, daha sonra sokakta polisce yakalanarak karakola götürüldü . "Dinini, milliyetini unutan sen misin?" diye hırpalandı. Aile içinde, Babası Hidayet bey de, onun tiyatrocu olmasına karşıydı. kızını bu sevdadan vazgeçirmek için çok uğraştı. Başaramayınca sertleşti. Ona "Fahişe" dediği bir gün, "Benim Afife diye bir kızım yok" diye gürledi. Zaten Afife artık sahnede, "Jale" adını kullanıyordu. Sanatı için baba evini terk etti. 1921'de dahiliye nezaretinin bir buyruğu ile belediye, 27 Şubat günü 204 sayılı bildiriyi Darülbedayi Yönetim Kurulu'na gönderdi. Bildiride, Müslüman kadınların kesinlikle sahneye çıkamayacakları yazıyordu. Bu bildiri üzerine Afife'nin, Darülbedayi'deki ücretli görevine de son verildi.. Artık hayat onun için çok zorlaşmıştı. Güvencesiz ve parasızdı ama tiyatro onun için bir tutkuydu ve gözü başka bir şey görmüyordu.

     

     

    Hastalık

    Önüne gecilmeyen şiddetli başağrıları başlar. Tiyatrosuz kalması Afife'nin zaten zayıf olan sinirlerini alt üst etmiş, kaçışı haplarda ve uyuşturucularda bulmaya başlamıştı. Sonradan aşık olduğu Suriye'li bir eczacının , yaptığı iğneler de onda bir alışkanlık başlatmıştı. Eczacı morfinle tedavi yoluna giderek büyük bir yanlışlık yapar. Bunun sonucu Afife artık bir morfinmandır.

     

     

    Ortalık biraz durulunca, birkaç yıl sonra Burhanettin Tepsi Kumpanyası ile Anadolu'da turneye çıkmış, yeni tiyatro topluluğu ile Kadıköy'de oynamış, daha sonra da Fikret Şadi'nin Milli Sahne'siyle çeşitli kentlerde temsiller vermişti. Zaten 1923'ten sonra Türk Kadınları Atatürk'ün emriyle sahneye çıkmaya başlamıştı.

     

     

    Gün geçtikçe bozulan sağlığı ve uyuşturucu alışkanlığı, tiyatroyu ister istemez bırakmasına neden oldu. Bu onu büsbütün çileden çıkardı.

     

     

    1928 yılında bir arkadaşıyla, Kuşdili çayırında Hafız Burhan'ın bir konserine gitmiş, orada sanatçıya tamburuyla eşlik eden Selahattin Pınar'la tanışmıştı. Kısa bir sürede Pınar, genç kadına deliler gibi aşık olur. 1929 yılında evlenirler ve Selahattin Pınar "Nereden Sevdim O Zalim Kadını", " Huysuz ve Tatlı Kadın " gibi birçok ölümsüz şarkısını onun için besteler.

     

     

    İkisi de, Gençliklerini acılar içinde harcamışlardı. Evlenince hayat boyu ıskaladıkları her şeyi, birlikte yapmaya çalıştılar. Evde saklambaç oynadılar. Bahçede enginar yetiştirip, yarıştılar. "Bir çocuk resmi" kıvamında şiirler yazdılar. Pınar çaldı; Afife dinledi. Ancak güzel günler uzun sürmedi. Afife, tiyatrosuz yaşayamıyordu ve tiyatronun boşluğunu uyuşturucularla dolduruyordu. Suriye'li Eczacı onu morfine alıştırmıştı bir defa, kurtulamıyordu.... Selahattin Pınar, bir gün eşinin öğle uykusu için çekildiği odasının anahtar deliğinden içeri baktığında, damarına morfin şırınga ettiğini gördü ve çöktü. Morfin için eczacıyla ilişkiye girmişti Afife.. Ama Pınar, eşine öfkeden çok, merhamet duyuyordu. Onu hayata döndürebilmek için çırpınmaya başladı. Sürekli melankolik besteler yapar olmuştu .Ama Bir süre sonra, Pınar karısının morfin bağımlılığı ile başa çıkamamaya başladı. Tiyatrodan uzak kalmak, sahneye çıkamamak, Afife'yi mutsuz kılıyor, kurtuluşu yalnız "iğne"de buluyordu.

     

     

    Çırpındılar, bu gidişi geri çevirebilmek için... Olmadı ! Selahattin Pınar, kendisi de morfin tuzağına düşer gibi oldu. Bunun üzerine Afife; "Terk et beni" diye yalvardı ona. "Yoksa sen de mahvolacaksın, bırak beni gideyim" dedi. Ve 1935 yılında boşandılar... Şimdi afife için en kötü yıllar başlıyordu. Bundan sonra Afife içine düştüğü girdaba büsbütün batarak, sefalet içinde sürünmeye başladı. Afife, kimsesiz ve beş parasız, tenha parklarda yatıp kalkar, aşevlerinde karının doyururken, ayrıldığı eşinin kendisinin ardından yazdığı şarkıları taş plaktan dinleyip ağlardı. Ayrılık acısını yeni bir evlilikte dindirmeyi deneyen Selahattin Pınar ise hiç birlikte yatmadığı bu kadından kısa sürede ayrılır.

     

     

    Afife Jale, kimsesizliğinin, terk edilmişliğinin, yoksulluğunun son durağı olan, Bakırköy Akıl ve Sinir Hastanesi'nde geçirir, yaş**ının son yıllarını... 24 Temmuz 1941 günü henüz 39 yaşındayken, bir deri bir kemik veda etti hayata.. Ölümü gazetelere haber bile olmadı. Cenazesine 4 kişi katıldı. Mezar yeri de, mektupları ve fotoğraflarıyla birlikte kaybolup gitti. Unutuldu...

     

     

    Tiyatronun ve devrinin bu büyük fedaisi, böylece sessiz sedasız yok olup gitti. O istediği hayatı yaşayabilmek için çok bedel ödedi. Büyük mutlulukları ve mutsuzlukları bir arada yaşadı . Ve elbette sanatta, kadınların tarihine geçti.

     

     

    Uzun yıllar onun adını bile anan olmadı. Lâkin son dönemlerde, önemli bir yere sahip oldu;yönetmenliğini "Şahin Kaygun'un üstlendiği, Müjde Ar ve Tarık Tarcan'ın baş rollerini paylaştığı, " AFİFE JALE " adlı sinema filmi ile, Afife Jalenin hayatı, beyaz perdeye taşınmıştır... Daha sonra, Haldun Dormen'in önerisi ile 1997 yılının mayıs ayından bu yana, her yıl Afife Jale adına, tiyatro ödülleri dağıtılmaktadır...

     

     

    Neziha Araz'ın kaleminden Afife şöyle sesleniyor; "Beni acı***** değil, düşünerek severek, kucaklayarak hatırlayın.

     

     

    Tiyatro varsa ben varım" inancı ve aşkıyla yaşıyordu Afife, "Olmak ya da olmamak" işte gerçek buydu onun için. "Olmak"la sanatını icra etmek eşanlamlıydı, bu eşanlam da tiyatroydu. Toplum hayatında ilk olmak; yani onun deyimle "ilk ateşi yakmak"," ilk türküyü söylemek"," ilk aşkı ya da direnişi başlatmak" bir olaydı ve bunun her zaman bir bedeli vardı. İlkler, yol boyu bu bedeli ödediler."

  15. Ülkemizin sanat alanının önde gelen emekçilerinden birini Mehmet Akan'ı yitirdik. Uzun süredir boğuştuğu kanser hastalığı, birikimiyle, duruşuyla mücadelesiyle örnek olmuş bir sanat insanını aramızdan aldı. Mehmet Akan 60'lı yıllarda okul sıralarında, sokaklarda başladığı sanat yaş**ını ürettikleriyle, paylaştıklarıyla önemli bir zirveye taşıyabilmiş ender sanat insanlarımızdan biriydi.

     

    Onun yaptıklarını sıralarken oyuncu, yazar, yönetmen ve koreograf tanımlamalarını yaparken her birini de ustalıkla kotarmış bir sanatçıdan söz edebiliriz.

     

    Mehmet Akan 50'li yılların sonlarında amatör tiyatro alanında kolları sıvıyor. Yeni bir tiyatro, yeni bir sahne -izleyici ilişkisi düşleriyle, hedefiyle sanatını sokaktaki insana taşımaya çalışıyor. Tiyatroyu kollektif özünden koparıp çıkmaza sürükleyenlere karşı "elbirlikçi çalışma" modelini ortaya koyan Akan, toplu yazım, toplum yönetim modelleri geliştiriyor.

     

    Gülriz Sururi- Engin Cezzar ve Ulvi Uraz topluluklarında "Ferhat ile Şirin" den "Keşanlı Ali Destanı'na dek bir dolu önemli çalışmaya katılıyor. Yoz batı taklitçisi tiyatroya karşı, ulusal ve ilerici bir sahne yaratmanın yollarını arıyor.

     

    60'lı yılların sonunda geçmiş yıllarda birlikte amatör tiyatro ürettiği arkadaşlarıyla toplumcu sanat alanında yüz akı olmuş bir topluluğu; Dostlar Tiyatrosu'nu var ederken görüyoruz onu.

     

    60'lı yılların anti-emperyalist coşkusuyla kurulmuş, her türden gericiliğe karşı aydınlığı, eşit ve özgür dünyayı savunan bir topluluğun temel taşlarından biri oluyor Akan. Bu toplulukta oyuncu olarak Abdülcanbaz'dan, Alpagut Olayı'na, Şili'de Av'dan Büyük Dümen'e görkemli örnekler ortaya koyuyor..

     

    Yönetmen Mehmet Akan'ın sahneledikleri içindeyse Hikaye-i Mahmud Beddrettin'i ayrı bir yere koymak gerekir. Şeyh Bedrettin olayına farklı bir bakış, farklı bir üslupla yaklaşan Akan'ın oyun yönetiminde ulusal tiyatromuza ışık saçan buluşları görmek mümkün. Bilgesu Erenus'tan "Misafir" de aynı çizgide başarılı bir sahnelemesidir.

     

    Oyunlar da yazıyor Mehmet Akan. İlk oyunu " Kiraz Çiçek Açıyor Aykırı Dal Üstünde" dir. " Feleknaz Hatunla Gülizar Kızın Analık" davası ünlü Alman yazar Brecht'in "Kafkas Tebeşir Dairesi"nden bir uyarlamadır. Midirfillik Oyunu (Ham Hum Şaralop) ve Hikaye-i Mahmud Bedreddin oyunları gelenekselle evrenseli özenle yoğurmuş çalışmalardır.

     

    Dans alanında önceleri tiyatro sahnesinde gerçekleştirdiği denemelerini 70'lerin ortasında Dostlar Tiyatrosu bünyesinde oluşturduğu HASAD; Çağdaş Halk Oyunları topluluğunda olgunlaştırdı. Bu toplulukla "İş Halayı", "Savaş oyunu" "Börklüce Semahı" ve "Ruhi Su Semahları" adlı dans gösterilerini üretti. Özellikle 1976 yılı işçi bayramı için hazırladığı "1 Mayıs Halayı" caddelerden geçen kortejin içinde parlayan ve kitleleri coşturan bir çalışmaydı.

     

    80'li yıllarda "Ah Belinda", "Teyzem", "Asiye Nasıl Kurtulur", "Bez Bebek", "Kadının Adı Yok" vb. bir dolu filmde rol aldı. Kitlelerce yoğun bir biçimde tanınması ise Umur Bugay'ın televizyon dizisi "Bizimkiler'de oynadığı apartman yöneticisi Sabri bey rolüyle oldu.

     

    112 Eylül sonrası Dostlar Tiyatrosu yeniden perdelerini açarken eski topluluktan iki deneyimli oyuncusu Mehmet Akan ve Macit Koper de çok önemli yorumlarıyla sahnedeydiler. Özellikle Galile oyununda Akan, papa rolüyle bir zirveyi , Macit Koper de engizisyon kardinalindeki yorumuyla bir başka zirveyi zorluyordu.

     

    Mehmet Akan'ın bir başka önemli yorumunu da Edward Bond'un "Yaz" adlı oyununda sergilediği "Alman" rolünde izledik. Sahnede Akan ve Güler Ökten tadına doyulmaz birer oyunculuk örneği ortaya koyuyorlardı.

     

    2005 yılında Nazım Hikmet Kültür Merkezi kendisine sanat alanındaki 40 yıllık çabasından ötürü bir Nazım heykelciği sundu.

     

    Yaş**ının son günlerinde bir oyun çalışması içindeydi. Ama belindeki bir acı onu durduruyordu. Çok da özen göstermediği sağlık sorununu sahnedeki üretimini sürdürebilmek için çözmeye girişti ama onu aramızdan alacak süreç hızlanmıştı. Son anına dek üretti. Yaptığı her işi büyük bir özenle var etti. Toplumcu sanat için kolları sıvayacaklara başarılması zor bir model bıraktı...

     

  16. 1955'te İstanbul'da doğan Erkekli, 1975 yılında Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'ne girdi. AST sanat yaş**ı da aynı yıl başladı. 1985-1989 yılları arasında Devlet Tiyatroları Çocuk ve Gençlik Tiyatroları bölümünde çalışan sanatçı, 1989 yılında yeniden AST'a döndü.1982 ve 1996 yıllarında Sanat Kurumu En İyi Erkek Oyuncu Ödülleri'ni kazandı.

     

    Rol aldığı oyunlardan bazıları; "Ana", "Zengin Mutfağı", "Sakıncalı Piyade", "Küçük Adam", "Ne Oldu Sana", "Komün Günleri", "Yaz Misafirleri", "Galile", "Rumuz Goncagül", "Ayak Takımı Arasında", "Mefisto Yolcu", "Salpa", "Ay Karmela", "Yer Demir Gök Bakır", "Bir Ceza Avukatının Anıları","Pazar Keyfi", "Kardeş Sofrası" dır. Ayrıca "Dolap Beygiri", "Mavi Sürgün", "Deniz Gurbetçileri" ve "Kurtuluş" adlı yapımlarda rol aldı. 1996/1997 döneminde "İnadına Yaşamak" ile Altan Erbulak ve Tiyatro Eleştirmenleri Birliği ödüllerini aldı.

     

    Sanatçı DTCF Tiyatro Oyunculuğu Bölümü Ana Sanat Dalı'nda öğretim görevlisi olarak çalıştı. BKM Oyuncuları arasına AST'daki görevine veda ederek katılan Erkekli, "Bir Demet Tiyatro" adlı dizide de rol alıyor. "Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü" adlı tiyatro oyununda vefat eden Gürdal Tosun'un rollerini üstlenen sanatçı, "Vizontele" adlı sinema filminde de Yılmaz Erdoğan ve Demet Akbağ'la baş rolü paylaştı.

     

  17. (Hani tarihi filmlerde hep iyi adam rolünde çıkan sanatçımız vardı )

     

    1920 Malatya doğumludur.

    1942 yılında Devlet Konservatuvarı Tiyatro Yüksek Bölümü`nden mezun oldu. Cari Ebert tarafından bölüme asistan olarak atandı. 1940`da Tatbikat Sahnesi`nde başlayan sahne yaşamı, 1947`de Ankara Devlet Tiyatrosu`nda aktör rejisör olarak devam etti. 1958-82 yılları arasında Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olarak hizmet verdi. Cüneyt Gökçen aktör, rejisör ve hoca olarak sanat kariyerini sürdürmektedir.

     

    Sanatçının rol aldığı oyunlar ve yönettiği operalardan bazıları şunlardır:

    Rol aldığı oyunlar : "Gülünç Kibarlar", "Otelci Kadın", "Antigone", "Julius Caesar", "Kral Oidipus", "Kibarlık Budalası", "Yanlışlıklar Komedyası", "Faust", "Paydos", "Onikinci Gece", "Hamlet", "My Fair Lady", "Ruhlar Gelirse", "Damdaki Kemancı", "Beckett Yahut Tanrının Şerefi", "Hastalık Hastası", "Kral Lear"...

     

    Yönettiği Operalar : "Gılgamış", "Van Gogh", "Nasreddin Hoca", "IV. Murat", "Yusuf ile Züleyha", "Midas`ın Kulakları", "Gülbahar" (Ağrı Dağı Efsanesi], "Romeo ve Juliet", "Salome", "La Boheme", "Madam Butterfly"...

     

    Gökçer yurtdışında, 1963`de Yunanistan Krallığı`nın l. Georges nişanının Oficcier rütbesiyle, 1970`de italya Cumhurbaşkanlığı'nca Commandatore nişanıyla ve daha sonra Polonya kültür nişanıyla ödüllendirildi. Yurtiçinde kazandığı sayısız ödül arasında en anlamlı olanı, ülkesinin kendisine verdiği "Devlet Sanatçısı" unvanıdır.

     

  18. 1951 yılının 26 Şubat günü Samsun'un Çarşamba ilçesinde doğan Ferhan Şensoy'un annesi Müjgan Şensoy ilkokul öğretmeni; babası Yusuf Cemil Şensoy ise tüccar ve o dönem Çarşamba Belediye Başkanıdır.

     

    İlk öykü ve şiirleri Yeni Ufuklar ve Soyut dergilerinde 1969 yılında yayımlanan Şensoy'un, yazdığı skeçler de Devekuşu Kabare'de 1970 yılında oynanmaya başladı.

     

    Galatasaray Lisesi'nde de bir süre okuyan Şensoy, 1970 yılında Çarşamba Lisesi'nden mezun oldu.

     

    1971 yılında Grup Oyuncuları çatısında ilk profesyonel oyunculuk deneyimini yaşayan Şensoy, 1972-1975yılları arasında Fransa ve Kanada'da tiyatro eğitimine ve çalışmalarına Jerome Savary, Andre-Louis Perinetti gibi isimlerle devam ederken Montreal'de Ce Fou De Gogol adlı oyunuyla 1975'te En İyi Yabancı Yazar ödülünü aldı. Aynı yıl Türkiye'ye döndü.

     

    1976'da ilk televizyon skeçlerini yazdı, bu skeçlerde bir garson rolüyle ilk kez televizyona çıktı. 1978'de, yazdığı Bizim Sınıf adlı televizyon dizisi ikinci bölümden sonra öğretmenlerin manevi şahsiyatını tezyif ettiği gerekçesiyle TRT'de yasaklandı, oyuncu olarak katıldığı diğer televizyon dizileri de yayından kaldırıldı; 1979'de Sizin Dershane dizisini hazırladı.

     

    2005 yılında sayıları 15'i bulan kitaplarının ilki olan Kazancı Yokuşu 1977 yılında yayımlanan Şensoy, 1980 yılında Ortaoyuncular'ı kurdu. Bugüne dek 38 oyunun oynandığı Ortaoyuncular bünyesinde Nöbetçi Oyuncular adlı bir gençlik grubu kurarak yeni tiyatro sanatçılarının yetiştirilmesine katkıda bulunan Şensoy, 1989 yılında Münir Özkul'dan Kel Hasan Efendi'nin Ortaoyuncuları Kavuğunu devraldı. 1990'da Küçük Sahne'ye taşınan Ortaoyuncular, 1989'da Şensoy'un tarihi SES tiyatrosunu onartmasından sonra SES-1885 tiyatrosuna taşındı.

     

    1977'de ilk filmi Kızını Dövmeyen Dizini Döver'i çekti. 1986'da Parasız Yaşamak Pahalı oyununu film senaryosu olarak yeniden yazdı ve yönetmen olarak filmi çekti; Bir Bilen filminin senaryosunu yazdı, filmde oynadı ve yönetti. 1990'da Sezen Aksu ile Büyük Yalnızlık filminde oynadı.

     

    1987'de yazıp yönettiği Muzır Müzikal adlı müzikal, gerici kesimin tepkisi ile karşılaştı. 7 Şubat 1987 günü oyunun 77. gösterisinden sonra sahnelendiği Şan Tiyatrosu şüpheli bir biçimde yandı; Şensoy 21 gün hapis cezasına çarptırıldı. Aynı yıl yazıp sahnelediği Ferhangi Şeyler adlı tek kişilik gösterisi 2004'te 1530. gösterime ulaştı.

     

     

  19. Konservatuar Tiyatro Bölümü mezunu. Şehir Tiyatrolarında başladı. Dormen Tiyatrosunda Kenterlerde Ulvi Uraz Tiyatrosunda, Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatrosunda oynadı. 1972 yılında Ali Poyrazoğlu Tiyatrosunu kurdu ve hala sürdürüyor. Kendi tiyatrosunda türk yazarlarından ve önemli yabancı çağdaş yazarlardan 50 oyunu sahneye koydu başrollerini oynadı. Son iki oyunu: Kobay D.Keyes-Ali Poyrazoğlu (Flowers For Algernon), Ödünç Yaşamlar-Ali Poyrazoğlu. Sinemada hiçbir ortak yapımda çalışmadı. Tiyatroda Newyork'ta Lark Theare Company'nin Broadway'de sahnelediği (Second Stage'da) Pera adlı oyunda İngilizce başrol oynadı.

     

     

     

    Ödülleri

     

    Tiyatroda ve Sinemada 20 Kez

    En İyi Erkek Oyuncu

    En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu

    En İyi Yönetmen Ödülleri

     

     

    nema Filmleri ve Yönetmenleri

    Arkadaşım Şeytan (Atıf Yılmaz)

    Tavukgöğsü Kazandibi (Atıf Yılmaz)

    Dokuz (Ümit Ünal)

     

     

    TV Yapımları ve Yönetmenleri

    Kim Bunlar (Ali Poyrazoğlu)

    İnsanlık Hali (Ali Poyrazoğlu)

    Ali Uyanık (Aydoğan Ergezen-Ali Poyrazoğlu)

    Aile Bağları (Levent Kazak)

    Oğlum Çiçek Açtı (Ali Poyrazoğlu)

    Babam 9 Doğurdu (Ali Poyrazoğlu)

     

     

     

    Konservatuar Tiyatro Bölümü mezunu. Şehir Tiyatrolarında başladı. Dormen Tiyatrosunda Kenterlerde Ulvi Uraz Tiyatrosunda, Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatrosunda oynadı. 1972 yılında Ali Poyrazoğlu Tiyatrosunu kurdu ve hala sürdürüyor. Kendi tiyatrosunda türk yazarlarından ve önemli yabancı çağdaş yazarlardan 50 oyunu sahneye koydu başrollerini oynadı. Son iki oyunu: Kobay D.Keyes-Ali Poyrazoğlu (Flowers For Algernon), Ödünç Yaşamlar-Ali Poyrazoğlu. Sinemada hiçbir ortak yapımda çalışmadı. Tiyatroda Newyork'ta Lark Theare Company'nin Broadway'de sahnelediği (Second Stage'da) Pera adlı oyunda İngilizce başrol oynadı.

     

     

     

    Ödülleri

     

    Tiyatroda ve Sinemada 20 Kez

    En İyi Erkek Oyuncu

    En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu

    En İyi Yönetmen Ödülleri

     

     

    nema Filmleri ve Yönetmenleri

    Arkadaşım Şeytan (Atıf Yılmaz)

    Tavukgöğsü Kazandibi (Atıf Yılmaz)

    Dokuz (Ümit Ünal)

     

     

    TV Yapımları ve Yönetmenleri

    Kim Bunlar (Ali Poyrazoğlu)

    İnsanlık Hali (Ali Poyrazoğlu)

    Ali Uyanık (Aydoğan Ergezen-Ali Poyrazoğlu)

    Aile Bağları (Levent Kazak)

    Oğlum Çiçek Açtı (Ali Poyrazoğlu)

    Babam 9 Doğurdu (Ali Poyrazoğlu)

  20. 29 Ekim 1943 yılında İstanbul Fatih' te doğdu. Sahneye ilk kez 1953 yılında bir ilkokul piyesinde çıktı. Ve aynı yıl Doğan Kardeş çocuk dergisinde şiirleri yayımlandı. Yine bu yıllarda İstanbul Radyosu Çocuk Kulübü'nde mikrofonla tanıştı. 1956-57 yıllarında çeşitli amatör tiyatro topluluklarında rol aldı ve 1960 yılında İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları' nda profesyonel oldu. 1961 yılında İstanbul Belediyesi Konservatuvarları Tiyatro Bölümü' ne girdi. 1962 yılında ilk filmini çevirdi. 1963 yılında ilk özel tiyatro çalışmaalrını yaptı. Münir Özkul ve Muammer Karaca Tiyatrolarına girdi. 1963-64 yıllarında sanat dergilerinde şiirleri çıktı. 1964-66 askerlik yılları ve oyun yazma denemeleri. 1966 yılında Ulvi Uraz Tiyatrosu'na girdi. 1967 yılında arkadaşlarıyla birlikte Halk Oyuncularını kurdu. 1968 yılında ilk kez kendi özel tiyatrosunu açtı ve aynı sezon istanbul Tiyatrosu' da çalıştı. 1970 yılında sahne çalışmaları ve film çalışmaları, TV çalışmaları. Aynı yıl Elif adlı kızı dünyaya geldi. Gazete ve dergilerde yazdı. 1975 yılında ilk kitabı yayımlandı. 1999 yılı itibariyle 28 yayımlanmış kitabı var. Ayrıca, ilkokul Türkçe kitaplarında yazıları mevcut. 1982 yılında bir yayınevi kurdu. Yine aynı yıl İstanbul B.Konservatuvarı ve sonradan İ.Ü. Devlet Konservatuvarı' nda Türk Tiyatrosu öğretmeliği yaptı. Aynı yıl, yazar arkadaşı Kandemir Konduk'la birlikte "Güldürü Üretim Merkezi'ni kurdu ve büyük gazetelerde mizah sayfası yönetti. 1991 yılında MSM'yi kurdu. 1992 yılında "MSM" Ormanı'nı kurdu. 1995 yılında Hamlet Efendi adlı oyunu ödül aldı ve Devlet Tiyatroları' nda oynandı. 1996-98 Cumhuriyet gazetesinde yazdı. 1997 Devlet Tiyatroları' nda oyun yönetti. Aynı yıl Babam adlı oyunu ödül aldı. 1998 yılında ilk kez adını taşıyan tiyatrosunu kurdu. Yüz civarında filmde, elli civarında oyunda, binden fazla radyo ve TV Skecinde rol aldı, bunların bir bölümünü yazdı ve yönetti .

     

  21. 1940 Ankara doğumlu. Gerçek adı Ayten Kaçmaz'dır. Ankara Devlet Konservatuvarı Bale ve Tiyatro bölümlerinde okudu. Devlet Tiyatrosu Çocuk Bölümü'nde sanat yaş**ına başladı. Aynı tiyatroda uzun yıllar sahneye çıktı. 1965'te "Taçsız Kral" filmiyle sinema oyunculuğuna başladı. "Yedi Kocalı Hürmüz" müzikalinde rol aldı. TV reklam filmlerinde oynadı. Hala televizyon dizilerinde oynamaktadır. Cüneyt Gökçer ile evlidir. "Taçsız Kral", "İçli Kız Funda", "501 Nolu Hücre" gibi filmleri vardır.

     

    Ödülleri [değiştir]1966 - 1967 Sanat Sevenler Derneği Yılın En İyi Kadın Oyuncusu ödülü

    1970 - 1971 Sanat Sevenler Derneği Yılın En İyi Kadın Oyuncusu ödülü

    1974 Gazeteciler Derneği En İyi Sanatçı ödülü

    1975 Gazeteciler Derneği En İyi Kadın Sanatçı ödülü

    1976 Tercüman gazetesi okuyucu oyları ile Yılın Sanatçısı ödülü

    1982 Ses Mecmuası Yılın En İyi Kadın sanatçısı ödülü

    1989 Türk Basın Birliği'nin Yılın En Başarılı Kadın Sanatçısı ödülü

    1990 Türk Basın Birliği'nin Yılın En Başarılı Kadın Sanatçısı ödülü

    1992 Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü

    1997 Türk İş Kadınları derneği En İyi Sanatçı ödülü

    1998 CHP Gençlik Kolları En İyi Sanatçı ödülü.

     

     

    Görev Aldığı Oyunlar

    Hafta Başı, Aşk Acısı, Evlat Evlattır, Hortlaklar, Bernarda Alba'nın Evi, Woyzeck, Don Juan, Leonce İle Lena, Klinik Bir Vak'a, Öp Beni Kate, Andorra, Onikinci Gece, Vanya Dayı, Kaktüs Çiçeği, My Fair Lady, IV: Henry, Cadı Kazanı, Lysistrata, Mançalı Don Kişot, Hastalık Hastası, Bağdat Hatun, Tarla Kuşuydu Jıliette, Yedi Kocalı Hürmüz, Kim Korkar Hain Kurttan, Zülfiye Zülfü, Yılın Kadını, Ustalar Sınıfı. Sanatçı ayrıca 1999 sezonunda Balerin adlı oyunu sahneye koydu

  22. Esaret, yunusları nasıl etkiliyor?

     

    İnsanları tedavi etme iddiasıyla yunusları havuzlara hapseden işletmelerin, onların iyiliğini çalışan müesseseler olmadığı bir gerçek. Her ne kadar yunuslara yakın olmak, onları izlemek insanları mutlu etse de yunuslar, neden oldukları bu “mutluluğun” faturasını çoğu zaman hayatlarıyla ödüyor.

     

    Yunuslar, son derece acımasız yöntemlerle avlanıyor. Doğal ortamından ve çok güçlü sosyal bağlarının olduğu ailelerinden çalınan bu hayvanların çoğu av sırasında, travma geçirdiği için ölüyor. Beğenilmeyip geri bırakılanların da çoğu, şok yüzünden boğularak ya da ciğerlerine su dolması yüzünden ölüyor. Yakalanabilen yunusların iç organları, uzun süre su dışında kaldıkları ve ısındıkları için zarar görebiliyor. Yakalanma ve taşınma sürecinde yaşadıkları stres de onları ölüme götürebiliyor. Bir şekilde havuza ulaşmayı başaranların ise yüzde 53’ü, 90 gün içinde zatürree, ülser, bağırsak hastalıkları, klor zehirlenmesi gibi nedenlerle yaşayamıyor.

     

    Esaret yunusu doğal yaşam tarzından koparıyor: Avlanamıyor, üreyemiyor, sosyalleşemiyor ve istediği zaman dinlenemiyor. Stres yüklü bu hayat, onun hayatını kısaltan en önemli etken.

     

    Tutsak bir yunusun öğrenmek zorunda kaldığı ilk şey ölü balık yemek. Buna uzun süre direniyor, ilk ölü balıkları kusuyorlar. Hayatta kalabilmek için o ölü balıklara ve “çalıştırılma” biçimlerine uyum sağlamak zorunda kalıyorlar.

     

    Yunus sese son derece duyarlı. Çevresine yüksek frekansta sesler yayarak (ekolokasyon) metrelerce uzaktaki cisimlerin büyüklüğünü, şeklini, hızını, yerini tespit edebiliyor. Havuzda bu özelliğini kullanamadığı gibi, su ve soğutma pompalarının sesini dinlemek durumunda bırakılıyor. Haraketli, hızlı ve uzun mesafe yüzmeyi seven yunusun, havuzda bu karakterini koruması da imkansız. Doğadaki zamanının beşte birden azını su yüzeyinde geçirmeye alışmışken, havuzun sığ suyuna mahkum oluyor. Güneş ışınları ve sıcaktan etkileniyor.

     

    Yunusların yakalanma ve havuza taşınma sürecinde başlayan stresi, esaret altında daha da artıyor. Bu gerilim ve bozuk psikoloji insana olduğu kadar, birbirlerine ve hatta kendilerine de zarar vermelerine yol açabiliyor. Türkiye’deki gösteri ve terapi ve merkezlerinde de tanık olabileceğiniz, vücutlarında muhtelif çizik ve yara bulunan yunuslar, çoğu kez bu travma nedeniyle birbirlerine zarar veren hayvanlar.

     

    Havuzları denetleyen bir mekanizma bulunmaması, yunusların yaşam kalitesini de doğrudan etkiliyor. Örneğin Antalya’daki DolphinLand gösteri merkezinin, şişe burunlu yunuslar ile bir beyaz balinayı, aynı ve oldukça dar bir havuzda yüzdürmesi, hayvanların birbiriyle etkileşimini ve çatışma olasılığını doğal sınırların çok üzerine çıkarıyor.

     

     

    “Hem insanın, hem de yunusun sömürülmesi”

     

    Yunusla terapi konusunda dünyanın öncü bilim adamlarından, New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Betsy Smith’e göre “Yunusla yapılan terapi programlarının temelinde, hassas ve savunmasız insan ve yunusların sömürülmesi yatıyor”. Smith, bu türde terapileri “aldatıcı” görüyor. Çünkü “Yunuslar hakkında hiçbir şey bilmeyen kimi terapistler sertifika sahibi olabiliyor ve gerçekte yunus kullanmasını gerektirmeyen “tedavi” programları için inanılmaz paralar talep ediyor.”

  23. Yaralanmalar

     

    Gösteri ve terapi merkezleri gerçek bir denetime tabi olmadığı için, her yıl ne kadar insanın tatsız tecrübeler yaşadığı kesin olarak bilinmiyor. Bu konuda çalışan akademisyenlerin makalelerinde yer alan birkaç örnek şöyle:

     

    2006 yılında Küba’daki bir yunus gösteri havuzundaki bir yunus, birlikte yüzdüğü kadının kaburgalarını kırdı ve akciğerinin delinmesine neden oldu. 2003’te bir Japon gazetesi, Taiji kentinde “yunuslarla yüzme etkinliği” sunan bir otelin havuzunda, yunusun darbesiyle kaburgaları ve sırt kemikleri kırılan bir kadını haber yaptı. 2000’de Bermuda’da bir deniz parkında 11 yaşındaki çocuk, oynadığı beyaz balina tarafından ısırıldı ve hastaneye kaldırıldı. Yine Bermuda’da da 1999 yılında en az iki insanın, esaret altındaki yunuslarla yüzerken saldırıya uğradığı ve acil servis müdahalesine ihtiyaç duyduğu bildirildi.

     

     

     

  24. İnsan, yunus karşısında ne kadar güvende?

     

    Yunus, vahşi ve eğitimli olsa bile davranışları önceden kestirilemeyen bir memeli.

    “İnsan dostu” bir hayvan olduğuna dair yaygın kanıya rağmen, esaret altında olmanın yüklediği stres, onu saldırgan davranışlara yöneltebiliyor. Büyük ve çok güçlü bir memeli olan yunusla aynı suda bulunmak, insan sağlığı ve güvenliği açısından risk oluşturuyor.

     

    Gösteri ve terapi havuzlarında insanla birlikte yüzmeye zorlanan yunuslar, ısırarak, burun ya da kuyrukla vurarak yaralayabiliyor. Uzmanlar, yunusların daha büyük zararlar verebileceğinin altını çiziyor. Örneğin, tutsak yunuslar üzerine araştırma yapan Dr. Naomi Rose, 2003’te, kendisine aynı anda saldıran iki yunus tarafından havasız bırakıldı ve ölüm tehlikesi yaşadı.

     

    Yunus, taşıdığı hastalığı insana da bulaştırabiliyor. Gösteri merkezlerindeki yunusların sağlık durumlarının sürekli kontrol edildiği var sayılsa da, bunun için yasal bir yaptırım olmaması ve pek çok merkezin, yunuslar konusunda uzman veteriner çalıştırmaması, hastalık bulaştırma olasılığın da düşük olmadığı gerçeğini yaratıyor.

  25. Basınımız, “insanların yunus terapisiyle iyileştirildiği” haberini vermekte bir sakınca görmüyor. Oysa bugüne kadar bu yöntemle iyileşen bir insan olmadığı gibi, esaret altındaki yunuslar kendilerine ve insanlara zarar verebiliyor.

    25/04/08 - 13:31

     

    Stern "Ay çocuk yunusla yüzsün, fena mı?" Bu masum düşünce, tedavi amacıyla yunusla yüzdürülen çocuğun yaralanmasına neden olabilir. Uzmanlar, yunusların psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılmasını bilimsellikten uzak ve sömürü olarak niteliyor.

     

     

    Gökhan Tan

     

     

    Karizmatik bir hayvan yunus. Güçlü, dinamik ve “gülümseyen” yüzüyle içimizdeki iyiye hitap eden, sevimli bir memeli.

     

    Türkiye’de, özellikle orta yaş civarındaki insanların hafızasındaki en belirgin yunus imgesi, TRT’nin ilk dizilerinden, kendi ismiyle anılan serinin yıldızı Flipper’dır. (Şişe burunlu yunus ya da afalina olarak anılan bu türün bilimsel ismi Tursiops truncatus.) Olağanüstü yeteneklere sahip Flipper, iyilerin dostu, kötülerin düşmanıdır! Milli park görevlisi Porter Ricks’e kuralları uygulamada yardım eder, oğulları Sandy ve Bud’e göz kulak olur, insanın yapamadığı pek çok şeyi olur kılar.

     

    Gerçekte Flipper’lar birden fazladır. Beş dişi yunus, dönüşümlü olarak Flipper olmaktadır. Ama bu beş dişi de, Flipper’ın ünlü “kuyruk üstünde yürüyüş”ünü beceremediği için, sadece o sahnelerde altıncısı devreye girmektedir. Tüm yunusların dişi olmasının ise farklı sebebi vardır. Çünkü dişiler insana karşı, erkek yunuslar kadar saldırgan değildir. Ayrıca derilerinde, erkek bireylerde bulunan “çizik çarıklar” yoktur.

     

     

     

    “Flipper” intihar etti

     

    İşte dönüşümlü olarak Flipper olan altı yunusu eğiten (ve dizinin belki de gerçek kahramanı olan) Richard O’Barry, esaretin neden olduğu stres nedeniyle depresyona giren bir “Flipper”ın kollarında can verdiğini söylüyor. Bu, ölümden çok ihtihar. Çünkü doğal yaşantısının dışına taşınan yunuslar, avlanamadıkları, üreyemedikleri, yabandaki diğer yunuslarla sosyalleşemedikleri için, nefes almayı kesebiliyorlar. Hayatlarından vazgeçiyorlar. Çocukluğumuzun yunus imgesinin yaratıcısı O’Barry, işte bu nedenle olsa gerek, 1970’lerden beri, vahşi yunusların yakalanmasına ve gösteri ve terapi amacıyla havuzlarda kullanılmasına karşı mücadele veriyor.

     

    Gelgelelim, her geçen gün daha çok sayıda “Flipper”, gösterilerde ve psikolojik sorunu bulunan çocuk ve yetişkinlerin “tedavisi”nde kullanılmak için Türkiye’ye getiriliyor. Herhangi bir denetime tabi olmayan havuzlarda, insanlarla yüzmeye zorlanıyor.

     

    Türkiye’de sayısı 10’a varan işletme, gösteri ve terapi amacıyla yunus “çalıştırıyor”. Bu işletmeler yaz aylarında daha aktif olduğu için medyanın ilgisi de yaz yaklaşırken artıyor. Gösteriler ve “yunusla terapi”ler, televizyon ve gazetelere güzel bir malzeme yaratıyor olmalı ki, halkı bu aktiviteler özendiren haberler birbirini izliyor.

     

     

     

    Havuza düşen son gazete Taraf

     

    Bu konuda en son örnek, Taraf gazetesinde, 22 Nisan 2008’de Fikret Karagöz imzasıyla yayımlandı. Haber şöyle başlıyordu:

     

    “Antalya Ruhbilim Okulu’nda çeşitli sorunlar yaşayan çocukların tedavisi için yunuslar kullanılıyor. “Yunus Terapi” yöntemi, Otizm ve Down Sendromu’ndan ender rastlanan Tay-Sachs hastalığı ve Crouzon Sendromu’na kadar birçok hastalığın da tedavisinde kullanılıyor. Avrupa’dan her yıl yüzlerce çocuk, Ruhbilim Okulu’na tedavi olmak için Antalya’ya geliyor.

     

    “Altı yıldır hizmet veren Ruhbilim Okulu, bilimsel tedavinin yanı sıra, özellikle psikolojik sorunlar yaşayan çocukları iyileştirmek için ‘Yunus Tedavisi’ adlı tedavi yöntemi kullanılıyor. Özellikle Türkiye’de, çeşitli sorunlar yaşayan çocuklara yönelik ‘Yunuslu Tedavi’ yönteminin birçok çocukta başarılı olduğu ortaya çıktı.”

     

    Ne hikmetse, bilimadamları ve araştırmacılar bu haberde yazılanlara katılmıyor.

     

     

     

    “Kesinlikle yapılmaması gerekir”

     

    Dünyanın yunus ve balina araştırmaları konusunda en aktif kurumu olan Whale and Dolphin Conservation Society (Balina ve Yunus Koruma Vakfı –WDCS ), Kasım 2007’de yayınladığı kapsamlı raporda, yunusla terapiyi “kesinlikle yapılmaması gereken bir etkinlik” diye niteliyor.

     

    WDCS raporunda imzası olan bilimadamı ve araştırmacıların temel gerekçesi, yararlı gibi sunulan bu aktivitenin, tam tersine, hem insan hem de yunus için zararlı olabileceği. Çünkü bu etkinlikte “son derece kırılgan ve dışarıdan gelebilecek uyarılara karşı tepkisi önceden kestirilemeyen iki grup karşı karşıya getiriliyor”. Psikolojik ya da fiziksel rahatsızlığı olan çocuk ve yetişkinlerin, esaret ve insan müdahalesinden rahatsız yunuslarla bir araya gelmesi, her iki taraf için de risk oluşturuyor.

     

    Yunusların kullanıldığı havuz terapileri ve eğlence aktivitilerinde birçok insan, birlikte yüzdüğü yunusun saldırısına uğradı. “Eğitimli” olmasına rağmen, vahşi karakterini asla tümüyle yitirmeyen yunuslar, insandan çok daha güçlü olduğu su ortamında kırıktan akciğer delinmesine kadar pek çok yaralanmaya neden oldu.

     

    Sualtı Araştırmaları Derneği Deniz Memelileri Araştırma Grubu (SAD-DEMAG) sözcüsü, Biyolog Özgür Keşaplı Didrickson, yunus “çalıştıran” işletmeler üzerindeki denetim eksikliğinin, yaralanma olaylarının kamuoyuna yansımaması konusunda da etkili olduğunu düşünüyor: “Kaburgası kırılan bir müşteriyi duyabilecek miyiz? Hiçbir şeyin kaydı yok. Kaç kişi yaralandı, o işletme kaç yunus aldı ve ne kadarı öldü? Yunusların günde kaç saat çalıştırıldığı bile belli değil. Doğal ortamının dışında zaten gergin durumdaki yunuslar, yüzmek istemeyince saldırganlaşıyor.”

     

    Didrickson, terapi ve gösteri havuzlarında yunusla yüzdürülen “müşterilerin” bu riskler konusunda bilgilendirilmediğini gözlemlemiş. Bu durumu, kâr etme amacının, insan ve yunus sağlığından daha çok önemsenmesine bağlıyor.

     

     

     

    “Bilimsel dayanağı yok”

     

    Yunusla terapi hizmeti sunan işletmeler, bu yöntemin bedensel ve psikolojik pek çok hastalığın tedavisinde kullanıldığını iddia ediyor. WDCS, bu konuda da insanların kandırıldığı görüşünde. Kurum, yapılan olağanüstü tanıtıma rağmen bu yöntemin hiçbir bilimsel dayanağının olmadığını belirtiyor.

     

    ABD’deki Emory Üniversitesi’nden “davranış biyolojisi” konusunda uzman iki psikoloğun, Lori Marino ve Scott Lilienfeld’in 2007’de yayınladığı makale WDCS’nin endişesini doğruluyor:

     

    “Hastalara bir çare gibi gösterilmesine rağmen yunusla terapi, psikolojik hastalıkların temel belirtilerine karşı ‘sıfır’ başarıya sahiptir.” İkili, yunusla terapinin başarısını ortaya koyan ampirik (deneyerek tecrübe edilen) hiçbir bilimsel veri olmadığının altını çiziyor.

     

    Araştırmalara göre hastaların yunusla yüzmesinin, evde beslenebilen kedi köpek gibi hayvanlara yakın olmaktan bir farkı yok. Üstelik evcil hayvanlarla iletişim içinde olmak, hastalar için daha güvenli ve masrafsız.

     

     

     

    “Sağlık Bakanlığı’nın da önlem alması lazım”

     

    Ankara Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Efser Kerimoğlu, hayvan dostluğunun çocuk için önemli olduğunu ve dış dünyaya yönelik “uyaran” etkisi yaratabileceği için hayvanlarla iletişime geçmelerini önerdiklerini söylüyor. “Örneğin köpek sahibi bir çocuk özgüven kazanır. Ama bir tedavi yöntemi değildir; çocuğa olumlu duygular yaşattığı için önerilir.”

     

    Efser Kerimoğlu, bir çocuğun havuz içinde yunusla oynamasının da bu çerçevede görülmesi gerektiğini, büyük bir katkı beklenmemesini belirtiyor. Kerimoğlu, yunusla terapinin Otizm gibi hastalıkların tedavisinde kullanıldığı iddiası için de, “Otizmi tedavi ediyorlarsa, tıp tarihinin en önemli başarılarından birine imza atılıyor demektir. Bu o kadar kolay olmamalı.”.

     

    Biyolog Özgür Keşaplı Didrickson, bilimsel dayanağı bulunmayan bir yöntemin kesin çözüm gibi sunulmasını ise çaresiz insanların sömürülmesi olarak yorumluyor. Didrickson’a göre bu yanlış yönlendirme karşısında, Sağlık Bakanlığı’nın da devreye girip, hastaları korumak için önlem alması gerekiyor. Ona göre yunusla terapinin yaygınlaşmasının nedeni, hastalara çare olması değil, büyük kâr sağlayan bir sektör haline gelmesi.

     

    WDCS raporunda bildirilen sayılara göre, yunusla terapi merkezleri bir hastadan haftada 3200 ile 4000 dolar kazanıyor.

     

     

     

    “Yine bekleriz”

     

    Taraf gazetesinin haberini yaptığı Antalya Ruhbilim Okulu’nda, hastaların yunusla yüzdürüldüğü bir “seans”ın bedeli 400 Avro. Okul, günde yarım saatlik yunusla yüzme “terapisi”nin de yer aldığı 10 günlük bir program için 3500 Avro talep ediyor.

     

    Müşteri gibi aradığımız merkezde telefona çıkan yetkili, 10 günlük bir program sonrasında hastanın farkındalığının 10 misline kadar arttığını ve bu durumun bir yıl boyunca devam ettiğini söyledi. Bir yıl sonra tekrar gelinmesi durumunda hastada aynı ilerleme tekrar sağlanıyormuş.

     

    Özgür Keşaplı Didrickson, konu özürlü çocuklar olunca akan suların durduğunu belirtiyor: “Ay çocuk yunus görsün, suya girsin, fena mı?” diye düşünenlerin, sadece ticari bir etkinliğe alet oldukları için değil, bu tür havuzlara giderek hem çocukların hem de yunusların hayatının tehlikeye atılmasına vesile oldukları için uyarılması gerektiğini söylüyor:

     

    “Dışardan bakınca masum gözüküyor. Oysa tutsaklığın tescillenmesinden başka bir şey değil. Maskesinin düşmesi gerekiyor.”

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.