kralx tarafından postalanan herşey
-
Tanri dagi kadar Türk; Hira Dagi kadar Müslümaniz
kralx şurada cevap verdi: dilku başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımArtamıza hoşgeldin kardeşim ama. Ben de hem ülkücü hem müslüman hemde kominist olmanızı doğrusu yadırgadım. Olmaz değil olabilir de. Ayrıca Amerikan emparyalizmine karşı olmak için kominist olmak gerekmiyor. Bende karşıyım ama kominist değilim. İlahiyat 4. sınıf olarak fikirlerinizi tekrar kontrolden geçirmenizi nacizane diliyorum. Bir çelişki sezdim.. Saygılar...
-
EVRİM Mİ?
Sevgili canuqur abi, abi diyorum heralde benden yaşça büyükmüşsünüz. Neden hala bir yerlere tutunma çabasındasınız. Bırakın düşün, korkmayın altta kayalıklar falan yok, düşün bakalım düşünde görün neler var. Bütün savlarınızı tektek çürütüyoruz. Politik dediniz dimi alın okuyun.. Dini düzenden rahatsız olan güç odaklarının oluşturdukları din-dışı akım 19. yüzyılda zirveye ulaştı. Bu yüzyılın özelliği, materyalist, pozitivist ve determinist görüşlerin büyük bir kabul görmesidir. Materyalizm, tek gerçek varlığın madde olduğunu ve maddeden başka da hiçbir şeyin var olmadığını öne süren düşünce sistemiydi. Buna göre, madde ezelden beri vardı ve sonsuza kadar da var olmayı sürdürecekti. Dolayısıyla Allah'ın varlığı ve mevcut varlıkları yarattığı gerçeği reddediliyordu. Bu durumda tüm insan hayatı madde üzerine kuruluyordu ve "mana"nın hiç bir önemi kalmıyordu. İnsanlar yalnızca ve yalnızca daha çok tüketmeyi, daha çok maddeye sahip olmayı ister hale geliyorlardı. Hayatın tek anlamı ve değeri maddi güç, yani paraydı. Bu durum, maddi gücü elinde bulunduran ve bu güç sayesinde de kendisine itaat edilmesini isteyen güç odakları için oldukça elverişliydi şüphesiz. Böylece başını masonluğun çektiği güç odakları, aynı kendi kavmine "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi?" (Zuhruf, 51) diye seslenerek itaat isteyen Firavun gibi bir otorite elde edeceklerdi. Pozitivizm ve determinizm de materyalizmin doğal birer sonucuydular. Pozitivist düşünce, yalnızca bilim yoluyla ispat edilen şeylerin gerçek ve var olduğunu iddia ediyordu. Determinizm ise, yaşanan tüm olayların maddeler arasındaki ilişkilerin birer sonucu olduğunu, bir sebep-sonuç ilişkisi içinde tüm evrenin mekanik bir biçimde işlediğini sanıyordu. Bu durumda kuşkusuz kaderin varlığı, yani olayların Allah'ın iradesine göre işlediği gerçeği anlaşılamazdı. Avrupa, bu düşüncelerin kabul görmesiyle birlikte, dinden kopmanın en uç aşamasına vardı. Ancak bu tür düşünceleri insanlara gerçekmiş gibi sunarak onları dinden koparan güç odakları için bir ihtiyaç doğmuştu. "Madde ezelden beri vardır, her şey maddedir ve tüm olaylar maddenin kendi kurallarına göre işler" demekle, evrenin her noktasında kendini gösteren yaratılış gizlenemiyordu. Canlılar dünyasının nasıl varolduğu, nasıl bu denli mükemmel bir denge üzerine oturduğu açıklanamıyordu. İnsanın nasıl olup da var olduğu, nasıl bir göze, kulağa sahip olduğu vs. izah edilemiyordu. Aslında bunlar, hiç bir şekilde "yaratılmamışlık" temeli üzerinde açıklanamazdı. Bir fabrikada üretilmiş olduğu her halinden belli olan bir arabanın "kendi kendine" oluştuğu gibi akıl dışı bir iddia nasıl ispatlanamazsa, tümü yaratılmış olan evrenin kendi kendine ya da "tesadüfen" oluştuğu gibi saçma bir iddia da asla ispatlanamazdı. Ama din-dışı düzeni kuran güç odakları, ne yapıp yapıp canlıların nasıl oluştuğu sorusuna din-dışı bir cevap bulmak zorundaydı. Bu cevap, kuşkusuz doğru bir cevap olmayacaktı, ancak insanlara doğru gibi gösterilebilirdi. Yani bu cevap, kesinlikle delilli ve ispatlı bir cevap da olmayacaktı, ancak insanlara öyleymiş gibi sunulabilirdi. Ama mutlaka bir şekilde yapılmalıydı. İşte Evrim Teorisi bu ihtiyacı karşılamak üzere ortaya atıldı. Amaç, canlıların "yaratılmamış" olduklarını ispatlamaktı. Demekki burada politika varmış bu politika da neymiş; canlıların yaratılmamış oldukları iddiası, amaç Allahı inkar. Saygılar..
-
EVRİM Mİ?
Bu ne saçma bir düşünce. Siz bir ayıyı bir kutuba yerleştirip bir milyon yıl onu izlediniz mi???? 11549[/snapback] Gene aynı tutumdasınız. Yazının hiçbir yerine karşı antitez oluşturamadınız. Bir tek yerine saplandınız. Siz Şener Şen'in Müjde Arla oynadığı Şalvar davası filmini izledinizmi. Hani orada, Müjde Ar küreği Şener Şene vurmuştu, Şener Şen yere düştü, kalktı ve dedi ki; ayağım kaydı ondan. Oysa bir ağa olarak, bir kadının karşısında böyle bir durumu kabüllenemiyordu. Gelelim konuya; Ben kutuplara bir siyah ayı götürüp yıllarca beklemedim. Ama birileri götürdüler biraz belkeyelim dediler, ayı ölüverdi, bir başka ayı götürdüler oda ölüverdi..)) ee kardeşim bu evrim böyle olmaz ki ölüveriyor bu ayılar dediler. Ayrıca o bölgelerdeki yapılan kazılarda bulunan beyaz ayı fosilleri milyonlarca yıl öncede aynı ayılarmış..... Evrim nereye uçtu..?? Saygılar... 11552[/snapback] Ayi örnegi, tartisilabilir. Beyaz ayiyinin oraya uyumlu olarak yerlestirildigini ya da yaratildigini inanclariniz dogrultusunda söylediniz. eger yalniz bununla kalsa tamam derim, böyle inanin size zarari yok. Ama aciklamaniz bilmsel olmadigindan itibar görmez. Simdi, bu arada dünyanin, 30 bin yillarda bir buzul ve sicak caglar yasadiginizi bilmediginiz icin, kutuplarin da buzlariyla ve ayilariyla birlikte öylece yaratildiklarina inanmaniz inanc acisindan normal olabilir. Ama bir bilim insanini buna inandirmak ólanaksizdir. Iste cok satastiginiz Darwin, gemilerle galapagos adalarna bosuna gitmemisti. Burada yaptigi incelemelerle dünyanin gecirdigi evrelere göre de hayvanlarin nasil ve neden degisiklige ugradigini ve cevre kosullarina göre nasil seleksiona ugradigini buldu. siz hala evrimle ugrasirken, Darwin dünya yasalarini cikardi. Bakiniz. dünyanin her yerinde cesitli türde renkte canlilar, ve ayilar da tabi olmak üzere yasiyorlardi. dünyanin 30 bin yillarda gecirdigi her mevsim dönüsümünde. yüzlerce hayvan türü ortadan kalkmistir. Sürekli de yok olmaktadirlar. Bunu adi dogal secim dir. Darwin´in bulusudur ve kanitlanmistir. Beyaz ayilar, son 30 bin yillarda, orada yasamaya adapte olan, ve diger irkdaslarinin dayanamayarak yok olmasiyla en güclü ayi cinsi olarak oarada yasamayi hak kazanmis olan ayilardir. Öyle sandiginiz gibi milyonlarca yil önce bembeyaz kar gibi buzullarda yasasin diye yaratilmamis, cesitli renkte ve zayif irk ayilarin dogal seleksiona ugrayip ayni türün icinden beyaz ayilar olarak siyrilmasini bilmislerdir. Ayni zamanda hayvanlar binlerce yildan beri biribirlerinin türlerini de yok ederek yasamda kalma savsi vermis ve veriyorlar. Görüldgü gibi yartilisci düsünceile bilime burnmuzu soktugumuzda her zaman basimiz agrir. Inac ile bilim islerine girilmemesi daha dogrudur. Inanci ne bilime ne siyasete sokmayan insanlar daha mutlu mu acaba? sanmiyorum. Sizler daha mutlu olmalisiniz gercekten arastiriyorsunuz cünkü. saygilar 11633[/snapback] Görüldüğü üzere falan filan diyorsunuz. Hani nerede ben hiç bir şey görmüyorum. Asıl sizin fikirleriniz bilimsel değil. Ayrıca bir kimse yanlış bir şeyin peşinde olsa bile bu süre zarfında başka bulgular pozitif ilme katkıda bulunabilirler. Örneğin bir defineci define ararken pekala keşfedilmemiş bir madeni bulup çıkarabilir, ama asıl aradığını belki bulamamıştır. Zaten bilimsel bugular ve keşifler genellikle bu şekilde gün ışığına çıkmıştır. Darvinin bilime faydası varsa da sadece budur. Ayrıca ben dini baz alarak yorum yapmıyorum. Bilimi baz larak yorum yapıyorum. Eğer dini baz alarak yorum yapsam mutlaka reddeceksiniz. Gerçi ilmide reddediyorsunuz. Ayrıca dünyanın geçirdiği evreleri de biliyorum. Süper novadan bu güne. Siz süper novayıda reddermisiniz bilmem ama. Sonuç itibariyle dünyanın bir zamanlar yaşanmaz bir hali de vardı. Sıcaktı yavaş yavaş soğuyordu. Sizinde belirttiğiniz gibi, buzul çağı gibi çağlarıda geçirmiştir. Ama yaşanabilir bir ortam oluştuğu zaman canlılar yaratıldı. İşte o ayılar o günden bu güne hep aynı ayılardı. Bilimsel olarak farklı ayı türlerine de rastlanamamıştır. Darwin olayına gelince….. Okurmusunuz lütfen.. Evrim'i ortaya atan kişilerin (önce Lamarck, sonra Darwin) yaptıkları aslında şuydu: Mutlaka ve mutlaka canlıların "yaratılmamış"olduklarını ispatlayan bir teori geliştirmeye çalışıyorlardı. Bunun için de düşünüp-taşınmış ve sonunda, birbirine benzeyen canlıların birbirinden evrimleştiği gibi bir iddia atmışlardı ortaya. Ayrıca "hayat şartları"nın hayvanları evrimleşmeye zorladığını da iddia etmişlerdi. Örneğin Lamarck, zürafaların boyunlarının uzun olmasını, ağaçların üstündeki yapraklara uzanmak istemelerinden kaynaklandığını iddia etmişti. Buna göre, nesiller boyunca zürafaların boyunları santim santim uzamıştı. Bu iddia görünüşte zekice bir iddiaydı, ancak gerçekte bir safsataydı. Çünkü bir süre sonra anlaşılmıştı ki, hayvanlar "hayat şartları" nedeniyle kazandıkları özellikleri bir öteki nesle aktarmıyorlardı. Yani bir zürafa kendisini zorlayarak boynunu bir kaç santim uzatsa bile, doğan yavrusunun boynu yine standart ölçülerde oluyordu. Ama Lamarck'ın bu teorisinin yanlış olduğunun anlaşılması, Evrim Teorisi'nin ateşli taraftarlarının hızını kesmedi. Bu kez Charles Darwin çıktı ortaya. 1859 yılında yazdığı On The Origin of Species by Means of Natural Selection (Doğal Seleksiyon Yoluyla Türlerin Kökeni Üzerine) adlı kitabında, canlıların farklılığını "Doğal Seleksiyon" teorisi ile açıklamaya kalktı. Doğal Seleksiyon, doğal ortama ayak uyduramayan zayıf canlıların yok olması, bu ortama ayak uyduran güçlü canlıların da türlerini devam ettirmesine dayanıyordu. Darwin, Lamarck'ın kazanılmış özelliklerin (zürafanın boynunun sözde uzaması gibi) bir sonraki nesle aktarılması tezine doğal seleksiyonu da ekleyerek, canlı türlerinin kökenini açıklamaya çalışmıştı. Ancak zamanla Darwin'in teorilerinin de tutarlı olmadığı ve canlıların varoluşunu açıklamaktan çok uzak olduğu ortaya çıktı. Lamarck'ın kalıtım ile ilgili teorileri kökten yanlış olduğu DNA'nın keşfedilmesiyle birlikte anlaşılmıştı. Doğal seleksiyonun ise, yeni bir tür yaratmaya yetmeyeceği görüldü: Bu sistem, bir canlı türü içinde en güçlü olanını seçip yaşatabilirdi, ancak yeni bir tür oluşturamazdı. Örneğin doğal seleksiyon sayesinde, sürüngen türleri içinde en güçlü olanlar kalabilir ve diğerleri yok olabilirdi, ancak asla ve asla sürüngenler sözgelimi kuşlara dönüşemezdi. Ancak Evrimciler yine pes etmediler. Bu kez Neo-Darwinizm çıktı ortaya. Bu yeni Evrimcilerin tezi, canlıların farklılığının mutasyonlara dayandığı şeklindeydi. Mutasyonların, yani başta radyasyon olmak üzere canlıların DNA'sını bozan değişimlerin, farklı türlerin kökeni olduğunu öne sürdüler. Oysa zamanla bu teori de rağbet görmemeye başladı: Çünkü mutasyonlar ancak mevcut DNA kodunu bozuyordu, yeni DNA kodları üretmiyordu. Bir başka deyişle, mutasyona uğrayan canlının ancak organları köreliyor ya da yer değiştiriyordu. Fakat yeni bir organın oluşması mümkün değildi. Üstelik mutasyonların tamamına yakını zararlıydı. Bu nedenle de mutasyon tezi, Evrim iddiasına dayanak oluşturmaktan çok uzak kaldı. Bana her ne kadar; bilimsel olaylara, dini boyutta burnunuzu soktuğunuz zaman iş içinden çıkılmaz hale geliyor deseniz de. Sizde aynı şekilde olaylara inanmama (ateizm) gözüyle bakıyorsunuz, işin içinden topyekün çıkılmıyor. Saygılar….
-
Ateist?
Sevgili inanan arkadaşlar size küçük bir uyarıda bulunmak isterim. Yaratıcımızın adı Allah tır. Tanrı kelimesiyle bahsolunamaz. Çünki; tanrı kelimesi geneli ifade eder ve genele açıktır. Tanrı ek alan bir kelimedir, tanrılar kelimesini de gerektirir. Nitekim su tanrısı, güneş tanrısı, aşk tanrısı gibi kavramlar oluşur. Oysa Allah lafzı müstakildir, hiç bir ek almaz. Sadece ve sadece ona özeldir. Allah'a tazim ve hürmet için lütfen onu anacağımız zaman, tanrı kelimesini kullanmayalım. Allah O'dur ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O'nundur. Taha-8 Saygılar...
-
Adım Mehmet değil.))
kralx şurada cevap verdi: kralx başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımOkudum uslu çocuk. Ama sana bir prensibimi söylüyüm. İnternet ortamında hemşerilerimle tanışmak güzel birşey fakat şimdilik bunu, gerçek ortama taşımak istemiyorum. Sygılar... 11311[/snapback] Saygılar.... 11619[/snapback] Sakın yanlış anlama değerli hemşerim. Belli bir zaman sonra tanışırız, bir araya geliriz konuşuruz. Benden de saygılar, sevgiler, hürmetler
-
EVRİM Mİ?
Arman kardeşim ben bu tartışmadan çekiliyorum, fena oldum. Sana kolay gelsin fikirlerinin destekçisiyim.. Saygılar...
-
sünnet zararlıdır
Ya arkadaşlar mutasyonların evrimle bir alakasının olmadığını bilim adamlarının bulgularıyla yazdım. Hala neyin tartışmasını yapıyorsunuz. Eğer mutasyonun tekamülle alakası varsa bunu delillendirirmisiniz. Gerçi sizin anlattığınız anlamda bir tekamül yoktur. ama madem var diyorsunuz mutasyonla tekamülü eşleştirin bakalım. Saygılar..
-
bayanların görevleri
kralx şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımKarşılıklı fikir alışverişinde bulunmak dilerim. Ama kafam takıldı, neden "sizi böyle görmek çok güzel" dediniz. başka yerde başka mı gördünüz. Saygılar
-
EVRİM Mİ?
Tamam kardeşim ben bilmiyorum ben cahilim, ben yobazım, siz biliyorsunuz hatta ilim fışkırıyor. Sizin sonlandırmanıza gerek yok, ben sonlandırıyorum. Kutuplar binlerce yıl öncede kutuplardı ve gene buzullarla kaplıydı. Dünyada sadece belirli bölgeler değişime uğramıştır. Ayrıca ayı deneyini ben yapmadım, bilim adamları yaptı. Buraya koli koli kitap taşısak gene inamıcaksınız. Zaten o kadar bilim adamı da evrim teorisini çürütmek için boşa çalışmışlardır. Çünkü sorun evrimde falan değildir, sorun bir yaratıcıyı kabullenememektedir. Ne kadar ıspat getirsek gene kabul etmiceksiniz, günlerce boşa klavye sallamışız. Benim atam Ademdir, rabbim Allahtır, maymunu kabul etmiyorum. Maymuna kim baba derse desin... Saygılar....
-
AB mi bizi sevmiyor yoksa biz kendimimizi mi?
Maksat o dediğin seviyeye ulaşmaksa amenna sorun yok. Ama maksat başkaysa orada yokum. Kültürümü kimseye satamam. Teknolojide varım.. Zaten o dediğin seviyeye gelsek Ab ye gerek yok.. Saygılar....
-
Meslek Liseleri Öldürülüyor...
Güzel hoş yazmışsın kardeşim de; Bu %10 luk zeka, %90 lık teri, %90 etkiliyor ve önünü tıkıyorsa..??? Saygılar...
-
bayanların görevleri
kralx şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımPardon özür dilerim Şevval hanım. Forumun bir yerinde size, Şevval ismi, kadın ismimi erkek ismimi diye sordum. Affınıza sığınıyorum cehalet işte..)) Saygılar...
-
EVRİM Mİ?
Bu ne saçma bir düşünce. Siz bir ayıyı bir kutuba yerleştirip bir milyon yıl onu izlediniz mi???? 11549[/snapback] Gene aynı tutumdasınız. Yazının hiçbir yerine karşı antitez oluşturamadınız. Bir tek yerine saplandınız. Siz Şener Şen'in Müjde Arla oynadığı Şalvar davası filmini izledinizmi. Hani orada, Müjde Ar küreği Şener Şene vurmuştu, Şener Şen yere düştü, kalktı ve dedi ki; ayağım kaydı ondan. Oysa bir ağa olarak, bir kadının karşısında böyle bir durumu kabüllenemiyordu. Gelelim konuya; Ben kutuplara bir siyah ayı götürüp yıllarca beklemedim. Ama birileri götürdüler biraz belkeyelim dediler, ayı ölüverdi, bir başka ayı götürdüler oda ölüverdi..)) ee kardeşim bu evrim böyle olmaz ki ölüveriyor bu ayılar dediler. Ayrıca o bölgelerdeki yapılan kazılarda bulunan beyaz ayı fosilleri milyonlarca yıl öncede aynı ayılarmış..... Evrim nereye uçtu..?? Saygılar...
-
sünnet zararlıdır
Mutasyonlar canlıların genetik bilgisinde rastlantısal değişiklikler oluştururlar ve hiçbir zaman canlının genetik bilgisini geliştiren bir etkileri yoktur. Aksine, mutasyondan etkilenen bireyler ciddi hastalık ve sakatlıklara maruz kalır. Dolayısıyla bir birey mutasyondan ne kadar fazla etkilenirse, yaşama şansı da o kadar azalacaktır. Mutasyonların evrimsel bir gelişme sağlamadığı açıktır ve bu gerçek hem neo-Darwinizm'i hem de sıçramalı evrim teorisini çıkmaza sürüklemektedir. Mutasyon bir tahrip mekanizması olduğuna göre, sıçramalı evrim savunucularının sözünü ettikleri makromutasyonlar, canlılar üzerinde "makro" düzeyde tahribatlar oluşturacaktır. Sonuçta dönüp-dolaşıp gelinen temel nokta, herhangi bir evrim modelinde, her türlü genetik varyasyonun mutlak kökeninin mutasyon oluşudur. Bazıları, küçük mutasyonların birikmesi düşüncesinin sonuçlarından rahatsız olmakta ve evrimsel yeniliklerin kökenini açıklamak için makromutasyonlara yönelmektedir. Goldschmidt'in şanslı canavarları gerçekten de geri dönmüştür. Ancak makromutasyonlar tarafından etkilenen popülasyonlar, gerçekte yaşam mücadelesinde yenik düşen popülasyonlar haline gelmektedir. Makromutasyonların, komplekslik artışı sağlanmasının (genetik bilgiyi geliştirmesinin) ise izi bile yoktur. Eğer yapısal gen mutasyonları (küçük mutasyonlar) gerekli değişimleri oluşturmakta yetersiz kalıyorlar ise, düzenleyici genler üzerindeki mutasyonlar daha da işe yaramaz olacaktır; çünkü adaptasyon sağlamayacak ve hatta yıkıcı etkiler oluşturacaktır... Bir nokta son derece açıktır: Mutasyonların, ister büyük isterse küçük olsunlar, sınırsız bir biyolojik değişim oluşturabilecekleri tezi, bir olgudan çok bir inanç olarak kalmaya devam etmektedir. Gözlem ve deneyler, mutasyonların genetik bilgiyi geliştirmediğini ve canlıları tahrip ettiğini gösterirken, sıçramalı evrim savunucularının mutasyonlardan büyük "başarılar" beklemeleri, açık bir tutarsızlıktır. Saygılar..
-
EVRİM Mİ?
İşte bu. Zaten bu cümlenin ilerisine gitmenizle ilgilenmiyorum. Bizim günümüzün amacı bu mekanizmadır. Onu öğrenmektir. Siz istediğiniz şeylere inanmaya devam edin. Bu arada tarih dersiniz için teşekkür ederim. Böylece sizin kendi yazdıklarınızı anlıyamadığınız ıspatlanmış oldu. Bence siz evrim tartışmalarına katılmayın (bir öneri). Siz en iyi inandığınız şeylere inanmaya devam edin. Sizin için en kolayı budur. Dediğim gibi, Gen tedavisi olumlu olabiliyorsa o zaman doğa da olumlu gen tedavileri yapabilir. Benim için evrim kesindir. 11497[/snapback] Siz ve sizin gibi düşünenler yüzyıllarca bu taktiği kullanmışlardır. Mesala Kuran'ı Kerimde "İçkiliyken namaza yaklaşmayın" der ve siz de bu cümlenin sadece namaza yaklaşmayın kısmını alarak veryansın edrsiniz. Benim yazdığım o cümlenin alt tarafı tamamen sizin savunduğunuz şeyleri topyekün çürütecek niteliktedir. Orada o cümleyi görünce sanki ekmeğinize yağ sürülmüş oldu. Oysa o cümle sizin anladığınız manada değildir. Açıklıyorum okuyun lütfen..! Bir canlının çevre şartlarına ayak uydurması demek; örnek-1: Bir insanın baygınlık geçirdiğinde yere düşmesi, beyne kanın gitmesi gerektiği içindir, böylece vücut olası bir beyin ölümü tehlikesine karşı, yere yatma işareti almıştır ve böylece kalp beyinden üst seviyeye çıktığı için beyne kanın gitmesi sağlanmmıştır. Örnek-2: Aşırı sıcak bir ortamda vücudu soğutmak için ki bu önemlidir, terbezleri faaliyete geçer ve yaydığı sıvıyla vücudun serinlemesini sağlar. Örnek-3: Bir çok canlı çevreye göre şekil yada renk değiştirerek kendisini korur. Bunun örnekleri çoktur. Birde şu yanılgınıza daha doğrusu sizin gibi düşünelerin yanılgısına açıklama getireceğim. Örneğin, kutup ayılarının neden renkleri beyazdır ve neden diğer ayılara oranla soğuğa daha dayanıklı bir yapıları vardır. Siz diceksinizki "işte evrim budur, kutup ayıları yaşadığı ortama ayak uydurmuşlardır." Oysa öyle değildir Allah onları orada yaratmayı irade etmiştir ve o ortamın şartlarına göre onlara özellikler vermiştir. Aksi taktirde her hangi bir ayıyı kutuplara götürseniz ve milyonlarca yıl bekleseniz o ayının soyundan gene aynı tür ayıların geleceğini göreceksiniz. Bu ıspatlanmıştır. Ben gene inancıma devam edeceğim çünkü çürütemediniz, ikna edemediniz, yeterli deliliniz yok hatta hiçbir deliliniz yok.. Saygılar..
-
SİGARADA BULUNAN 4000 ADET KİMYASAL NELERDİR?
İÇMEYİN DERİM.. AM BENDE AŞIRI TRYAKİYİM NAPSAK BİLMEM.. SAYGILAR....
-
YAŞAYAN HURAFELER
beni kastediyorsan yukarıda ki adem hikayesini bben söylemiyorum yaradılışcı evrimciler söylüyor islamcı profesör doktorlarınız söylüyor mesela prof.haydar baş gibi lafın bana olmasın iddia edenlere olsun bana göre adem hikaye 11496[/snapback] Sevgili pacodelucia kardeşim O iletimde seni kastetmiyorum, ama senin de bir inanan olarak küçük eksiklerin olduğunu görüyoum lütfen okurmusun. Adem aleyhisselam ilk insan değilmiydi? Şimdilerde şu boyalı camda öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki, anlamak, içinden çıkmak mümkün değil. Hani İmam Gazali merhum bir kasabaya gitmiş. Halk yollara dökülmüş. Şehir dışında karşılamışlar. Kalabalığı gören bir yaşlı kadın, merak edip sormuş. “Nedir bu kalabalık?” Cevap vermişler: “İmam Gazali geliyor, onu karşılamaya çıkanlar.” Kadıncağız tekrar sormuş: “Kim bu İmam Gazali?” Demişler: “Allah’ın varlığını şu kadar delille ispat eden büyük alim.” Bu söz üzerine kadın dudak bükmüş. “Allah’ın varlığından şüphesi mi varmış bu kadar delil arama lüzumu duymuş!” Bu kadıncağızın sözündeki gibi şüphe eden mi var ki böyle bir başlık kullanmışsınız da demesinler. İslam Akaidi esaslarına tam anlamıyla inanmış samimi dindar Müslümanların eminiz, böyle bir şüphesi veya tereddüdü yok. Onlar böyle bir soru sormayı bile abesle iştigal etmek sayarlar. Ama gelin görün ki ortada dolaşan her ideolojik yaklaşıma İslami bir izah getirmek yanlışı olanlara göre iş değişik bir boyuta giriyor.Sözü fazla uzatmadan asıl meseleye gelelim. Televizyon kanallarının birinde Darwin’in eski adıyla tekamül nazariyesi; günümüzdeki deyişiyle evrim teorisini konu alan iki program yayınlandı. İlkini, rahatsızlık nedeniyle izleme imkanım olmadı. Ancak ******’da yayınlanan bir haberden o programın ağırlık noktası hakkında bilgi almak mümkün oldu. Kendimi biraz zorlama ve geç vakitlere kadar uykusuz kalma bahasına ikinciyi seyrettim. Pek çok televizyon programında olduğu gibi yöneticinin söylenenleri belli bir noktaya çekmek için gösterdiği çaba, hayal kırıklığına neden oldu. Programa katılan üç profesörden biyoloji uzmanı birisi konuşmak için ne zaman ağzını açsa iki söz söylemeden susturuldu. İlahiyat Fakültesi Dekanı olan diğeri güzel bir girişle başladığı sözlerinin kesilmesinden sonraki konuşmalarında sadra şifa bir açıklama yapmadı. Daha doğrusu yapmasına imkan verilmedi. Bu arada Hz. Adem’in ilk insan olmadığını Kur’an ima ediyor gibi yakışıksız, gerçekle ilgisi olmayan bazı sözler sarfetmekten de kurtulamadı. Allah’a inanmadığı anlaşılan evrimci biyoloji uzmanının sineklerle, çekirgelerle evrimi ispata kalkışması karşısında özellikle ilahiyatçı hocamızdan doyurucu izahlar beklerdik. Ne var ki ceviz kabuğunu bile doldurmayan açıklamaları arasında İslam akaidine ve vahye dayanan değişmez gerçeğe gölge düşürecek iddiada bulunması cidden üzüntüye neden oldu. Sunucunun araya girerek işi duygusallığa dökmesi, yakın plandan da gösterilen bir damla gözyaşı bile bana kalırsa programı kurtaramadı. Televizyon programcılarının çoğunun zaten adetidir, bilimsel bazda yetersizlikleri örtmekte pek ustadırlar. Tekeden sütü sağarlar; “karasudan kaymak” çıkarırlar evelallah. Bir de şunu ekleyelim. Programa katılan araştırmacı–yazar unvanlı birisi de Kur’an’dan deliller getirerek evrimi ispata kalkıştı. Bu da ayrı bir sorun. Son zamanlarda kendisine araştırmacı yazar unvanı veren kişiler görülmeye başlandı. Neler araştırırlar, neler yazarlar pek belli olmaz. Kim verdi bu unvanı kendilerine? Orasını da pek kurcalamayın. Şimdi gelelim bizce programın can alıcı noktasına. Hz. Adem (as) ilk insan değil miydi? Araştırmacı yazara bakarsanız, İnsan Suresinin birinci ayetine göre değildi. İlahiyat Dekanına bakarsanız Kur’an–ı Kerim Hz. Adem’in ilk insan olduğunu ima ediyor! Buradaki imânın altını çizip geçelim. İnsan Suresinin ilk ayeti söylenenlerin tersine Hz. Adem’in ilk insan olduğunun açık belgesini oluşturuyor. Şöyle ki, ayette “insanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?” buyruluyor. Buradaki soru, özel tabiriyle takriîrî istifhamdır. Sorulanı tasdik sadedindendir ve “geçti” manasını verir. Öyle olunca ayetin anlamı şöyle verilir: “İnsan üzerine zamandan bir süre geçti ki o anılır bir şey değildi. Yani insan adıyla anılan, anlaşılan, insanlık mahiyetiyle düşünülen bir şey olmamış, insan diye tasavvur edilen bir varlık vücut bulmamıştı”. Böylesine açık bir ilahi deyişten anlaşılan, insan cinsinden (Hz. Adem’den) önce başka varlıkların yaratılmış olduğudur. Bu ise Hz. Adem’in insan cinsi olarak ilk yaratılan varlıktır demektir. Yine Kur’an–ı Kerim’in Hz. Adem’in ilk insan olmadığını ima ettiği ileri sürülürken Nuh Suresinin “Allah sizi aşama aşama yarattı” manasına gelen 14. ayetinden söz edildi. Kısa bir etimolojik açıklama yapılarak, ayetteki atvâr sözcüğünün merhaleler, aşamalar, tavırlar manasına geldiği, aynı kökten “tatavvur” kelimesinin evrim manasına kullanıldığı söylenerek evrime dayanak yapılmak istendi. Kanımızca bu da bir boşa gayretten öte gitmez. Kelime benzerliği bir teoriyi açıklamaya yardım ederse de ispata delil olmaz. Kaldı ki ayette sözü edilen Hz. Adem’in yaratılışı değil, insan cinsinin yaratılışıdır. Hz. Adem ile Hz. İsa hariç olmak üzere tüm insanlar aynı tavırlardan geçerek yaratılırlar. Nitekim “Allah’a göre İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı...” mealindeki ayette (Ali İmran: 59) Hz. Adem’in yaratılış kanunları dışında topraktan yaratıldığı beyan buyurulmuştur. Bu ise O’nun ilk insan cinsi olması demektir. Buna göre Darwin’in evrim nazariyesini İslami açıdan yorumlamak üzere zoraki teviller yapmaya gerek yoktur. İslam akaidinin esasları vahye dayandığından şüphe ve tereddüde yer vermeyecek şekilde sağlamdır. ** Yorumsuz.. Saygılar...
-
7 RAKAMININ DİNLE BAĞLANTISI NEDİR
Arkadaş ben müslümanım ve Kuran' Kerim'e inanırım. Nuh tufanı da, Lüt kavminin helakı da, Kuran'ı Kerimde açık açık bildirilmiştir. Geriye bu bilgilerin incelenmesi kalıyor. Modern bilim de bunu gayet güzel götürüyor. Kuran' Kerim'in bahsettiği bölgelerde yapılan incelemeler ve bulgular bunu ıspatlıyor. Zaten bilim adamları da bir bir müslüman oluyorlar. Ayrıca Nuh Tufanı Mezopotamya ovasında meydana gelmiştir. Karadeniz de nereden çıktı. Saygılar..
-
DİN ADINA EN BÜYÜK HATA..!
Turan Dursun'u nasıl biliyorsan, İmam'ı Azam'ı da öğren, hayatını oku ve bir daha tartışalım. Ama Turan Dursunu az daha araştır.. Eminim ki okyanusla damlanın aynı olmadığını göreceksin. Ayrıca her öldürülen zararlı diye bir kaide yok. Öldürenleri de alkışlamıyorum. Her fikrin, her akımın bir antitezi vardır. Katille maktülün yargısı bize düşmez.. Saygılar.. 11103[/snapback] maktül bir yaşasaydı tv'lerde konuşsaydı içinden herhalde katil olmak gelirdi 11261[/snapback] Tv ye çıkmasına gerek yok, konuşmasına da gerek yok, zaten söyliyeceğini söylemiş... Saygılar... 11420[/snapback] ee sonuç ne oldu sen katil olmadın başkaları katil öldu ve hunharca arkadan vurularak öldürüldü 11498[/snapback] Ben ne öleni ne de öldürülenleri savunuyorum. Turan Dursun hakkındaki bilgilerinizi paylaşmak isterim, yazarsanız sevinirim. Saygılar...
-
Kuran'ı Kerim'i nasıl okuyorsunuz..
Sen zina yap kardeşim ve hırsızlık yap, yapan yapana zaten. Korkma bugünkü kanunlarda yaptırımları o kadar ileri değil... 11399[/snapback] zinayı anladıkta hırsızlık serbest mi?serbestse hemen banka soyacağım 11500[/snapback] Zinayı anladıkmı? Zina da serbest değil. Ayrıca ben her ikisininde yasak olduğunu söyledim. Ama yaptırımları şer'i yaptırımlar gibi ağır değil dedim. İstediğinizi yapmakta özgürsünüz, yakalanmmak kaydıyla.. Saygılar...
-
sünnet zararlıdır
Arkadaş senin aklın var ki, onu da Allah yaratmıştır, genlerle oynayabiliyorsun, doğanın nesi var Allah aşkına. Bilimsel ıspat sunuyoruz gene aynı şeyleri söylüyorsunuz. Neden koskoca bir kitabın sadece bir sözcüğünü alıp yazıyorsunuz. Madem doğa bunu yapabilir diyorsunuz, açıklayın. Açıklayın da bizi de evrim teorisine inandırın. Ama maksat takım tutar gibi, sunulan kanıtlar ne olursa olsun ben gene bildiğimi yaparım, aynı takımımı tutarım mantığıysa, onu da söyleyin ki, susalım. Boşa kürek, bileğe zarardır. Yapmayın ya, günlerdir sayfalar dolusu bilimsel kanıtlar yazdık, okumuyorsanız onlarıda yazmayalım. Yada sizde kanıtlarınızı yazın. Bilimsel kanıtlarınızı yazın. Saygılar....
-
EVRİM Mİ?
Evrimde irade diye bir şey yoktur. Sadece sürekli değişen ortama ayak uydurmak diye bir şey vardır. Ayak uydurabilenler yaşar, uyduramayanlar ise ölür ve soyları tükenir. Ayrıca evrim konusunda tartışmalar yapmadan önce, evrim nedir nasıl çalışır gibi konularda öncelikle bilgi almanızı tavsiye ederim. Böylece hem bizim zamanımızı sizin eksik bilgilerinizi sürekli göstermekle geçirmeyiz hemde otaya kaliteli bir tartışma ortamı koymuş oluruz. 11453[/snapback] Karşındaki insanın bilgisi ölçmek için onun neler bildiğini bilmen lazım. Sen yeterki sor bizde cevap çoktur kardeş. Evrimmi diyorsun oku bak... Evrimci düşüncenin kökeni, yaratılış gerçeğini reddeden dogmatik bir inanç olarak antik çağlara dek uzanır. Eski Yunan'daki ateist felsefecilerin çoğu evrim fikrini savunmuştur. Felsefe tarihine bir göz attığımızda da, evrim düşüncesinin pek çok ateist felsefenin belkemiğini oluşturduğunu görürüz. Modern bilimin doğması ve gelişmesinde ise, bu antik ateist felsefenin değil, Allah inancının teşvik edici rolü vardır. Modern bilime öncülük edenlerin çok büyük bölümü Allah'ın varlığına inanan insanlardır ve bilimsel çalışmalar yaparken de Allah'ın yarattığı evreni keşfetme, O'nun kanunlarını, yaratışındaki detayları görme amacını taşımışlardır. Leonardo da Vinci, Kopernik, Keppler, Galilei gibi astronomlar, paleontolojinin babası sayılan Cuvier, botaniğin ve zoolojinin öncüsü olan Linnaeus, "yaşamış en büyük bilim adamı" olarak anılan Isaac Newton gibi isimler, Allah'ın varlığına, tüm evrenin ve canlıların O'nun yaratmasıyla var olduğuna inanarak bilim yapmışlardır. Yüzyılımızın en büyük dehası sayılan Albert Einstein da yine Allah'a inanan bir bilim adamıdır ve şu sözlerin sahibidir: "Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum. Bu durum şöyle de ifade edilebilir: Dinsiz bir bilime inanmak imkansızdır." Modern fiziğin kurucularından ünlü Alman fizikçisi Max Planck ise şöyle demiştir: "Hangi alanda olursa olsun bilimle ciddi şekilde ilgilenen herkes, bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: 'İman et.' İman, bilim adamının vazgeçemeyeceği bir özelliktir." Evrim teorisi ise, antik materyalist felsefelerin yeniden uyandırılmasıyla gündeme gelen ve 19. yüzyılda yaygınlaşan materyalist felsefenin ürünüdür. Materyalizm, başta da belirttiğimiz gibi, doğayı yalnızca maddi etkenlerle açıklamaya çalışır. Yaratılışı en baştan reddettiği için de, canlı ve cansız her varlığın, hiçbir yaratılış olmadan, rastlantılarla ortaya çıktığını ve düzen kazandığını öne sürer. Oysa insan aklı, bir düzen gördüğünde mutlaka bir düzenleyici iradenin varlığını kavrayacak şekilde işlemektedir. İnsan aklının bu en temel özelliğine aykırı olan materyalist felsefe, 19. yüzyılın ortasında "evrim teorisi"ni üretmiştir. Bugünkü savunulduğu şekliyle evrim teorisini ortaya atan kişi, amatör bir İngiliz doğabilimci olan Charles Robert Darwin'dir. Darwin hiçbir zaman gerçek bir biyoloji eğitimi almamıştı. Doğa ve canlılar konusunda sadece amatör bir ilgiye sahipti. Bu ilgisinin bir sonucu olarak, 1832 yılında İngiltere'den yola çıkan ve beş yıl boyunca dünyanın farklı bölgelerini gezen H.M.S. Beagle adlı resmi keşif gemisinde gönüllü olarak yer aldı. Genç Darwin, bu gezi sırasında gördüğü farklı canlı türlerinden, özellikle de Galapagos Adaları'nda gördüğü farklı ispinoz türlerinden çok etkilenmişti. Bu kuşların gagalarındaki farkların, çevreye uyum sağlamalarından kaynaklandığını düşündü. Bu düşünceden hareketle canlılardaki bütün çeşitliliğin kökeninde "çevreye uyum" kavramının olduğunu varsaydı. Darwin bu düşüncesi ile, Allah'ın canlı türlerini ayrı ayrı yarattığı gerçeğine karşı çıkmış ve canlıların ortak bir atadan gelerek doğa şartları sonucunda birbirlerinden farklılaştıklarını öne sürmüştür.Darwin'in bu varsayımı hiçbir bilimsel bulgu ya da deneye dayanmıyordu. Ancak Darwin, dönemin ünlü materyalist biyologlarından aldığı destek ve teşviklerle, bu varsayımlarını zamanla iddialı bir teori haline getirdi. Bu teoriye göre canlılar tek bir ilkel atadan geliyorlardı ama çok uzun bir süreç içinde küçük küçük değişimlere uğramışlardı ve böylece farklılaşmışlardı. Ortama en iyi şekilde uyum sağlayanlar özelliklerini gelecek nesillere aktarıyor, böylece bu yararlı değişimler zamanla birikerek bireyi, atalarından tamamen farklı bir canlıya dönüştürüyordu. (Bu "yararlı değişimler"in kökeninin ne olduğu ise meçhuldü.) Darwin'e göre insan da, bu hayali mekanizmanın en gelişmiş ürünüydü. Darwin hayal gücünde canlandırdığı bu mekanizmaya "doğal seleksiyonla evrim" adını verdi. Artık, "türlerin kökeni"ni bulduğunu düşünüyordu: Bir türün kökeni başka bir türdü. Bu fikirlerini 1859 yılında Türlerin Kökeni adlı kitabında açıkladı.** Ayrıca evrim teorisi sadece yaşamını sürdüren varlıklar için değil, o varlığın oluşumundan kayboluşuna kadar ki süreci içerir. Baştan aşağıya zırvalıklarla doludur. eğer bir canlı çevre şartlarına ayak uyduruyorsa bu da yaratıcının ona verdiği bir mekanizmanın işleyişidir. Hepsi bu. Allah herşeyden müstağnidir, o bilendir... Şimdilik burada kesiyorum, umarım okursun.. Saygılar...
-
:))))
kralx şurada cevap verdi: mavi_sardunya başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımFalmı? Hmm fal, nal, mal, kal, yal,.vs..vs.. Hoş geldin arkadaşım. Saygılar...
-
Ümmetin Yikilis Günü: 3 Mart 1924..
Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik... Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'an'ında "belhümadal - hayvandan aşağı" dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü ?... Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik... Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik... Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik... Halka değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik... Emekçiye "Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın.! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın!" diyecek... Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek...Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik... Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin,İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütüıı insanlığa model teşkil edecek bir gençlik... "Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik... Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnetsayacak kadar gözü kara ve o nispette usule, stratejiye uygun bir gençlik... Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik... Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı,çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi,mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldağı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik... Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara "siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız !Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "nasıl" ını ve "ne idüğü" nü her haliyle gösterecek bir gençlik... Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu ,hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezâyı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak,dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşman larını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik... İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.Şekillenmesi,billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerîmden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allahın selâmı üzerine oIsun... Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!.. (NFK) Konuya hareket getireceğini düşündüm. Bu konuyla ilgili fikrim saklıdır.. Yorumsuz... Saygılar...
-
Ümmetin Yikilis Günü: 3 Mart 1924..
Sevgili Sümeyye şu an bu başlığa pek ileti yazan yok ama sanırım baya bir sansasyon oluşturacağa benziyor. Biraz damdan düşme olmuş ama hadi hayırlısı.