Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

sur

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    144
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    1

Blog Başlıkları gönderen: sur

  1. sur
    Cemaat ve Tarikat Nedir? Gereklimidir, Gereksizmidir?
     
     
     
     
     
    Cemaat : Arapça topluluk manasındadır. Cemaat içerisinde kişiler belli bir gaye doğrultusunda tek bir vücutmuşcasına hareket ederler ve tek bir hedefe kilitlenirler. Cemaat İslam dinin de çok hoş görülen ve tavsiye edilen bir oluşumdur ki hatta İslam bir Cemaat dinidir diyebiliriz. Cemaatin hikmeti bir nevi birlikten güç doğar mantığına dayalıdır. Hadisi Şerif te Resulullah efendimizin buyurduğu gibi Cemâatle kılınan namaza, yalnız kılınan namazdan yirmi yedi kat fazla sevâb verilir. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)
     
    Dolayısı ile İslami açıdan Cemaat kesinlikle gerekli bir oluşumdur. Yani İslam alemi bir bütün olarak Cemaat olmalıdır. Tabi günümüzde bunun böyle olduğunu söylemek çok zor, çeşitli mezhepler ve ayrılıklar İslam’ı Cemmat oluşumundan uzaklaştırıyor dolayısı ile Cemaat dini olan İslam kendi lokal Cemaatlerini içerisinde oluşturuyor. Asıl olan global bir İslam Cemaati yani bütün Müslümanların kardeş ve bir bütün olduklarına yürekten inandıkları Cemaattir. Lokal Cemaatler şu anda global bir Cemaat yapısı oluşturulamayacağı için caiz görülebilir ancak onunda büyüdükçe dönüşmesi gereken yapı global bir İslam Cemaatidir. Yani bir isim altında toplaşan kişiler belirli bir süre sonra o ismi yıkıp aslında bağlı oldukları Resulullah ve Allah(C.C) adını ön plana çıkartarak globelleşmeli bütün İslam alimlerinin öğretilerini inceleyip Cemaatine bunun verilerini aktarmalıdır. Yani asıl olan İslam cemaatinde öğreti kitabı “Kuran-ı Kerim”, Resulullah ın öğretisi ve yan öğretim kitapları açıklayıcı kaynaklarda bilinen bütün İslam Alimlerinin eserleri olmalıdır. Tek bir kaynak üzere ve tek bir kişi peşi sıra gidilen Cemaat mantığı Cemaat dışında bulunan insanlardan bazen uzaklaşmaya sebep olabilir. Ancak biz bütün İslam alimlerinin İslam kaynaklarından faydalanırız diyen Global bir İslam Cemaati her kesimden insanı kendine hızlı bir şekilde çekerek hızla güçlü bir yapıya bürünebilir. Eğer çok hassas noktalarda fikir arılığı yok ise Sapıtmamış olan ve 4 hak mehsep dışında bulunan Cemaatler ile de anlaşıla, konuşulabilir hatta birleşilebilir, işte budur büyük İslam Cemaati ve Allah(C.C) rızasını tam alacak olan Cemaat.
     
    Cemaatin hikmeti başta belirttiğimiz gibi “Birlikten kuvvet doğar” deyimi ile anlatılmak istenen içeriğe benzer. Bir insan düşünün ki tek başına namaz kılıyor, bu kişinin namazda okuduğu ayet ve dualar önce kafasında oluşuyor ve dudaklardan dökülüyor. Yani önce beyinde elektrik sinyali sonra dudakta ses sinyaline dönüşüyor ve bu sinyaller atmosfere yayılıyor. Yayılan bu sinyaller Allah(C.C) tarafından yaratılan hikmetli ve düzenli sistemde gerekli yerlere ulaşıyor ve ya ulaşmıyor. Yani kabul oluyor ve ya olmuyor. Bu kişi ne kadar inanarak ve ne kadar yürekten namaz kılarsa bu sinyaller o kadar kuvvetlenir ve ulaşma ihtimali artar. Sinyaller ulaşırsa Allah(C.C) rahmetinden ve hikmetinden kaynaklanan geri bildirim bizlere ve yakınımızdakilere ulaşır, “En iyisini Allah(C.C) bilir.”. Peki gelelim aynı kişinin Cemaat ile birlikte namaz kılmasına; Cemaat içerisinde bütünlük olduğu için ve aynı görev için konsante olunduğu için aynı dua ve ayetler birden fazla kişinin bulunduğu ortamda daha güçlü olacaktır ve kabul olma durumu da daha kuvvetli olacaktır. Ki eğer bu Cemaatte Allahın sevgili bir kulu varsa onun yüzü suyu hürmetine Allah(C.C) hikmetli düzeninde oraya daha fazla rahmetini intikal ettirip duaları kabul buyuracaktır.
     
    İşte yukarıda Namaz ile alakalı verdiğimiz örnek bir bütün olarak bütün Cemaat ile birlikte yapılan olaylara yansıtılabilir. Cemaat gereklidir ve büyük genel bir İslam Cemaati olarak oluşturulması genel ve temel amaç olmalıdır.
     
    Özetle olaylara bakmamız gerekirse Cemaat kesinlikle İslam’ın tavsiye ettiği ve gerekliliğini vurguladığı bir oluşumdur. Allah (C.C) bütün İslam Aleminin tek çatı Resuullah yolunda birleştirsin inşAllah.
     
     
     
    Tarikat : Tarikat kelimesi gündelik konuşmada ve medyada sıklıkla laik düzen ve rejim karşıtı köktendinci grupları tanımlamakta kullanılır. Ancak bu kesinlikle yanlış ve İslamiyeti karalamaya yönelik yapılmış bir uygulamadır.
     
    Tarikat işin aslında İslamiyet içerisinde Tasavvuf öğretisinin ışığında Nefsi tanıma Nefsi tanıma yolu ile bağlı olarak Allah(C.C) sıfatlarını idrak etmeye çalışma ve belirli mertebelere ulaşarak Sufi lik makamına oturabilme çalışmalarıdır. Bazı bilinen tarikat kurucuları ve Sufi’ler: Abdulkerim Geylani Hz.(Kadiriye) ,Mevlana Celaleddin Rumi Hz.(Mevlevi), Hacı Bektaşı Veli Hz.(Bektaşiye). Tarikat içerisinde başta bir Mürşid ve onun talebeliğini yürüten Müridler vardır. Mürid’ler Mürşidine tabi olarak ondan feyz alarak kendileri yapamıyacağı bazı bilgi ve uygulamaları Mürşidden alırlar Mürşidlerin kendilerine verdikleri görevleri eksiltmeden yerlerine getirmeye çalışırlar ki Nefis’lerini kontrol altına alabilsinler Allah(C.C) daha fazla yaklaşabilsinler.
     
    Mürşid Allah(C.C) ile arasındaki bazı duvarları kaldırmış olan kişidir ve Müridlerinin hallerini bir bakışta anlar ayrıca onların kendilerini geliştirmeleri gereken noktaları da görürler ve onların kendi Nefislirine söz geçirip yapamıyacakları şeyleri onlara yaptırabilirler. Günümüzde bu seviyede Mürşid’ler mutlaka vardır ancak ben bunları bilmiyorum ve sizler’lede bu yüzden paylaşamıyorum.
     
    Sonuç olarak Tarikat İslam ehlinde belli bir seviyenin üstüne gelmek isteyen Allah(C.C) hikmetlerini daha derinden anlamak isteyen insanlar için kesinlikle gereklidir. Tarikat olmadan böyle bir seviyeye gelme imkanı vardır ama çok zordur.
     
    Tarikatsız bir Tasavvuf düşünmek çok zordur. Tasavvuf ile alakalı ehillerinin kendi sözlerinden bazıları aşağıdadır;
     
    * Tasavvuf, Allah’ın, seni sende öldürüp, Kendinde ebediyen diri kılmasıdır. (Cüneyd Bağdadi الجنيد البغدادي)
    * Tasavvuf ehlinin üç vasfı vardır. Toprak gibidir, iyiye de, kötü kimseye de verir. Bulut gibidir, her şeyi gölgeler. Yağmur gibidir, sevilen kimseyi de, sevilmeyen kimseyi de sular. (Harkûşî Abdülmelîk bin Muhammed)
    * Tasavvuf hâldir, söz değildir, söz ile ele geçmez. (Abdülkadir Geylani)
    * Tasavvuf, Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymak, fazla konuşmayı, fazla yemeği ve fazla uykuyu terk etmektir. (Alâüddevle Semnânî Ala' Ad-Dawla As-Simnani علاء الدوله سمنانی)
    * Tasavvuf, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin hepsini terketmektir. (Ali ibn Sahl Rabban al-Tabari علی ابن سهل ربان طبری)
    * İnsana lâzım olan önce Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra şerîate uymak, daha sonra tasavvuf yolunda yükselmektir. (Muhammed Bâkî-billah)
    * Şimdiye kadar yedi yüz velî, tasavvufun târifinde türlü sözler söylemişlerdir. Bu sözlerin özü, şu noktada toplanabilir: Tasavvuf, vakti, en değerli olan şeye harcamaktır. (Ebû Saîd Ebü'l-Hayr)
    * Tasavvuf ahlâktan ibarettir. Bu bakımdan ahlâkı senden yüksek olan, senden daha fazla arınmış demektir. (Ebû Bekr el-Kettânî)
    * Tasavvuf: Kâinatı eksik görmek, hatta daha da ötesi bütün eksikliklerden münezzeh olanı müşâhede ederek bu eksik varlıkları hiç görmemektir. (Ebû Amr ed-Dımeşkî)
    * Tasavvuf; kulun herzaman, o an için kendisine en uygun olan şeyle meşgul olmasıdır. (Amr bin Osman el-Mekkî[kaynak belirtilmeli])
    * Sufizm Peygamberlerin öğretisinin özüdür. Kaynağı ilk insana kadar gider, çünkü tohumu her insanın kalbinde mevcuttur. (Salahattin Ali Nader Angha صلاح الدین علی نادر شاه عنقا Sufizm)
    * Tohumu Adem zamanında atılmış, filizleri Nuh zamanında oluşmuş ve İbrahim zamanında ise çiçek açmıştır. Üzümleri Musa zamanında yetişmiş ve İsa zamanında olgunlaşmış ve Muhammet zamanında ise saf bir şarap haline gelmiştir. (Beyazıt Bestami)
    * Tasavvuf tariki, nefsi ayıklayıp temizlemek ve ruhu pak ederek lahut alemine yükselmek yoludur. (Galip Hasan Kuşçuoğlu)
     
     
     
    Sizlere dilimiz döndüğünce Tarikat ve Cemaat ile alakalı bir şeyler karalamaya çalıştık tabi en doğrusunu Allah(C.C) bilir, hatalı anlatımlarımız varsa Allah(C.C) affetsin inşAllah. Sürçü Lisan etti isek affola.
  2. sur
    Mükemmel Teklif;
     
     
     
    Dünya üzerindeki en zengin insanı düşünün. Şimdide ondan sonsuz çarpanı ile zengin başka bir Padişah düşünün. Bu öyle bir Padişah ki istediğine istediğini veriyor, ve o ülkede yaşayanların yaşaması için ortamı en güzel şekilde düzenliyor, düzenlettiriyor, ve bu düzen için hiçbir şey istemiyor. Sadece ülkesinde yaşayan insanların kendileri için iyi olanın ne olduğunu biliyor ve onlardan onu yapmasını istiyor. Bir gün siz yolda yürürken karşınıza bu padişahın elçisi dikiliyor ve size diyor ki; “Padişahım sizden 2sn kendiniz için çok faydalı olacak , sizi çok zorlamayacak istek ve emirlerini elinizden gelen en iyi şekilde yapmanızı istiyor.” Evet sadece 2sn ve bizi çok zorlamayacak bizim için çok faydalı olacak emirler. Bizde soracağız ya; “Peki karşılığında ne verecek” diyoruz. Elçi “İstediğiniz kadar ev, villa , resisdance , istediğiniz kadar yiyecek içecek, aklınıza gelen bütün spor otomobiller den istediğiniz kadar, en güzel 7 yıldızlı otellerde istediğiniz kadar tatil, eğer bunların hiç biri sizin hoşunuza gitmiyorsa sizin hoşunuza giden herhangi şeyden istediğiniz kadar, hayalini kurduğunuz her şey ve her düşünceden istediğiniz kadar. Ve en önemlisi bu en çok istediklerinizle ÖLÜMSÜZ bir hayat, ve bütün isteyebileceğiniz nimetler sınırsızca, elinizden hiçbir zaman kaybolmayacak bir şekilde ÖLÜMSÜZ hayatınızda sonsuza kadar sizin olacak. Bu sonsuz nimetlerden asla bıkmayacak, sürekli ilk kavuştuğunuz andaki zevk ile onlarla yaşamaya devam edeceksiniz.” Bu elçi teklif de gayet ciddi. Kesinlikle sözünün eri çok güvenilir birisi. Sizin bu teklifi kabul etmeme ihtimaliniz nedir?
     
     
     
    Birde şu var “Peki karşılığında ne verecek” dedik, ama acaba kabul etmezsek ne olacak? Kabul etmeme ihtimaliniz var diyelim ki “Tabi kabul etmeyenin ne duruma düşeceği malum” ve o elçiye biz soruyoruz “Kabul etmezsem ne olur?”. Elçi bizim için çok fazla üzülür bir tavır takınarak cevaplar; “Öncelikle siz kendi kendinizi yakmış olursunuz. Bir ölümsüzlük iksiri içirilir, ateşten bir havuza sokulursunuz. Orada deriniz ve siz kalmayana kadar yanarsınız ama ölmeden o acıyı hissederek. Sonra tekrar diriltilirsiniz ve tekrar yakılırsınız.”
     
     
     
    Aslında bizim cezalandırılmamız Padişah tarafından kurulan düzene karşı gelmemizden kaynaklanmaktadır. Ancak bize verilen bütün bu nimetlere karşı istenilen 2sn bizim faydamıza olacak olan emirleri yerine getirmek.
     
     
     
    Gelelim hikayemizin aslına. O sonsuz zingin alemler Padişahı Rabbil Alemin Allah (C.C) dur. O elçi ise Resülullah efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V) dır.
     
    Allah elbette hiçbir şeye benzemez ve tarif edilemez. Ancak insan aklına müsait olan benzetmelerdir. Yoksa ALLAH (C.C) EHAD dır ILLALLAH dır. Bizim maksadımız bazı şeylerin önemini vurgulamaktır.
     
    Ön açıklamamızdan sonra hikayemize devam edelim. O sonsuz nimetler ve hiç bıkılmayacak en güzel şeyler ve yer Cennet dir. O acı çekip yanacağımız yer de Cehennem. Peki bu 2sn de nerden çıktı?
     
     
     
    NAZİ’AT 46. Ayette ALLAH(C.C) :
     
    كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا
     
    “Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.”
     
    Buyuruyorlar. Yani akşamları güneşin kızıllıktan tam karanlığa geçtiği an yaklaşık 10sn ya da, sabah karanlığın yerini gündüze bıraktığı an, o da yaklaşık 10sn. Öldükten sonra dünyada 10sn kalmışız gibi hissedeceğiz çok kısa bir süre. Peki neden 2sn demişiz? Çünkü 10sn olan bütün hayat. Bunun içerisinde; bebeklik, çocukluk, uyuduğumuz vakitler, yaşlılık ve çalıştığımız vakitler dahil. Allah (C.C) nın bize şart olarak hediye ettiği ibadetler beklide bu 10sn nin 1sn sini bile almaz ama biz yinede 2sn dedik.
     
    Başımızı secdeden kaldırmasak yeridir. Allah bizlere ibadetlerini dosdoğru yerine getiren kullarından olmamızı nasip etsin inşaAllah.
  3. sur
    Nefis i Azarlamak ;
     
    Sabırla sonuna kadar okuyunuz.
     
    Sayın Okuyucu!
     
    Senin nefsinde herkesin nefsi gibidir. Öğüt ve azarlamadan etkilenir. O halde hemen nefsine öğüt verip onu azarla. Devamlı olarak azarlayıp deki: Ey nefsim! Akıllı olduğunu iddia ediyor ve sana ahmak diyenlere kızıyorsun. Oysa senden daha akılsız kimse olamaz. Zira ömrünü boş şeylerle geçiriyorsun. Senin durumun polislerin kendisini arayıp , yakaladıklarında idam edeceklerini bilen bununla beraber bürün zamanı eğlence ile geçiren katilin durumuna benziyor. Seni almadan gitmemeye karar vermişler. Cehennem senin için yaratılmış. Ecelin bugün gelmeyeceğini biliyor musun? Bugün gelmese bile elbette bir gün gelecektir. Öyle ise bu gün geldi bil. Zira ölüm kimseye önümüzdeki gece, gündüz erken,geç, kış veya yaz gelirim dememiştir. Herkese anısızın, hiç ummadığı bir zamanda gelir. O halde hazırlanmamaktan daha büyük akılsızlık olur mu?
     
     
     
    Ey nefsim! Sana yazıklar olsun. Her gün bir günahla meşgulsün. Eğer Allah senin bu halini görmüyor sanıyorsan Kafirsin. Eğer gördüğüne inanıyorsan çok cüretli ve utanmazsın ki onun görmesini ve bilmesini önemsemiyorsun. Senin hizmetçin sana böyle itaatsizlik etse, ona nasıl kızarsın. O halde Allah’ın kızmadığından nasıl emin olabilirsin?
     
     
     
    Eğer azabına dayanırım, diye düşünüyorsan parmağını ateşe tut, ve ya bir saat kızgın güneşin altında bekle yahut çok sıcak hamamda biraz dur. O zaman ne kadar zayıf olduğunu anlarsın. Yoksa yapacaklarının yanında kalacağını, hesaba çekilmeyeceğini mi sanıyorsun? O halde Allah’ın emrini inkar ediyor ve yüzyirmi dört peygamberi yalancılıkla itham ediyorsun.
     
     
     
    Allah(C.C) buyuruyor ki:
     
    “Günah işleyen cezasını çekecektir.”
     
    NİSA 123
     
     
     
    Eğer “Allah kerem sahibidir, bağışlayıcıdır. Bana ceza vermez” diyorsan niçin bu kadar kişiyi bela ve sıkıntı içerisinde aç ve çıplak bırakıyor. Ve niçin kimse ekmeden biçemez? Eğer böyle düşünüyorsan niçin dünyalık arzularına kavuşmak ve dünya malını elde etmek için o kadar hile yapıyor “Allah kerimdir, zahmetsizce benim isteği verir” demiyorsun? Eğer “bunların böyle olduğunu biliyorum. Fakat zahmete katlanamam” diyorsan zahmet çekmeyen kimsenin yarın cehennem zahmetinden kurtulmak için biraz zahmet çekmesi gerektiğini bilmelisin. Bugün bu kadarcık zahmete dayanamzsan, cehennem zahmetine, işkence ve ızdırabına nasıl dayanırsın?
     
     
     
    Servet kazanmak için sıkıntılara katlanıyor ve vücut sağlığı için cahil bir doktorun sözü ile bütün arzularından el çekiyorsun da, cehennemin fakirlik ve hastalıktan daha zor olduğunu, ahiretin dünyadan çok daha uzun olduğunu bilmiyormusun?
     
     
     
    Eğer “Tevbe edip iyi işler yaparım” diyorsan, ölümün daha önce gelmeyeceğini nederen biliyorsun? O zaman pişman olursun. Yarın tevbe etmek, bu gün etmekten daha kolay olacağını sanıyorsan aldanıyorsun. Zira tevbe geciktikçe zorlanır. Ölüm yaklaştıkça tevbe etmek, yokuş önüne geldikten sonra hayvana arpa vermek gibidir: artık fayda vermez.
     
     
     
    Nefsin pisliklerini temizlemek uzun zaman alır. Onu tevbe ve mücahede potasında temizlemek gerekir ki arılaşsın, yakınlık ve sevgi derecesine erişsin ve yolun bütün yokuşlarına tırmanabilsin. Ömür boş geçip süre kalmayınca gaye nasıl elde edilebilir. O halde niçin ihtiyarlıktan önce gençliği, hastalıktan önce sağlığı, işten önce boş zamanı, ölümden önce hayatı ganimet bilmiyorsun?
     
     
     
    Ey zavallı nefsim!
     
    Yazıklar olsun sana. Yaz iken kış azığını hazırlamakta hiç gecikmiyorsun. Bunları elde etmek için de Allah (C.C)’ın merhamet ve ihsanına güvenmiyorsun. Oysa cehennemin dondurucu soğuğu kışın soğuğundan ve ateşinin sıcaklığı Temmuz güneşinden az değildir. Dünya hazırlığında hiç kusur etmiyorsun da, ahiret işlerinde niçin gevşek davranıyorsun? Yoksa ahirete inanmıyormusun? Yahut kalbindeki bu küfrü kendinden demi saklıyorsun? Bu ebedi felaketin sebebidir.
     
     
     
    Marifet nurunun himayesine sığınmadan, öldükten sonra şehvet ateşinin yakmasından kurtulacağını sanan kimse, kalın elbise giymeden kış soğuğundan Allah’ın lütfu ile kendisini üşütmeyeceğini sanan kimseye benzer. Allah’ın lütf ve keremi, birçok faydasından dolayı kışı yaratmışsa da, ondan korunmak için elbise yapacak şeyleri yaratmasıdır.
     
     
     
    Günahlarının Allah (C.C) kızdırdığı için azab çekeceğini zannetme ve “günahlarımın ona ne zararı olabilir ki, bana kızıyor ” deme. Seni yakacak olan cehennem azabı, senin içindeki kendi şehvetinden ve arzularından meydana gelir. Nitekim hastalık, doktorun emrine aykırı davranması yüzünden veya sana kızdığı için meydana gelmez. Zararlı şeyleri yemekten ileri gelir.
     
     
     
    Ey nefis!
     
    Anladım ki, dünyanın nimet ve zevklerine alışmış, kendini onlara kaptırmışsın. Cennet ve cehenneme inanmıyorsan bari ölümü inkar etme. Bu nimet ve zevklerin hepsi senden alınacaktır. Ve sen bunların ayrılık ateşi ile yanacaksın. Bunları ne kadar sever, ne kadar sıkı sarılırsan, ayrılık ateşi de o kadar çok olur. Sana yazıklar olsun.
     
    Ey nefis!
     
    Bütün dünya sana verilse ve dünyadaki bütün insanlar sana secde etse, az süre sonra sen de, onlar da toprak olacaksınız. İsimleriniz unutulacak, hatıralardan silineceksiniz. Geçmiş nice büyük padişahları anan var mı? Kaldı ki, dünyadan sana verilen az şeyde keder, felaket ve acılara karşılıktır. Bunu sonsuz olan cennete nasıl değişirsin?
     
    Ey nefs!
     
    Yazıklar olsun sana... Birisi bir mücevheri kırık bir vazo ile değiştirse ona gülersin. Dünya da saksı gibidir. Onu kırılmış bil ve değerli bir mücevher olan ahretin de elden çıktığını, sana yalnızca pişmanlık ve azap kaldığını farzet.
     
    Nefs bu çeşit sözlerle daima azarlanmalı ve öğüte kendi nefsinden başlanmalıdır.
     
    İmam-ı Gazali
  4. sur
    Ramazan Nedir? Nasıl Anlamalı?
     
     
     
     
     
    Tabiî ki öncelikle Ramazan ayı Kuran da nasıl geçiyor buna bakalım;
     
     
     
    O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayırt eden, hidayet ve deliller halinde bulunan Kur'an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya erişirse oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diliyor, zorluk dilemiyor. Bir de o sayıyı tamamlamanızı ve size gösterdiği doğru yol üzere kendisini yüceltmenizi istiyor. Umulur ki, şükredesiniz! (Bakara suresi 185. ayet)
     
     
     
    Anlaşıldığı üzere sende 1 ay Ramazan ayın da Allah bizlere oruç tutmamızı farz koşuyor. Peki neden Ramazan ayı, neden Recep değil ve ya herhangi bir ay değil de Ramazan ayı? Demek ki bu ayda bir hikmet var, işin içerisinde yıldızlar, gezegen ile alakalı bir olay var, çünkü takvim dediğin dünyanın Güneş etrafında ve ya Ay evrelerindeki şekillerine göre hesaplanan bir olgudur. Dolayısı ile burada, o zaman dilimindeki Dünyanın konumu önem arz ediyor. Evet aradığımız hikmet bu, Ramazan ayındaki dünyanın konumu, dünyanın evrene göre olan konumu. Öyle ise Ramazan orucunu başka hiçbir ay da tutamayacağımız ve hiçbir ay’ın Ramazan ay’ı kadar etkili olamayacağını anlıyoruz.
     
    Ramazan ay’ında Allah’ın evrenin düzenini yaratırken belirlediği bazı hikmetler var ki bu ayda yapacağımız ibadetler önceki aylardan 70 kat daha faziletli oluyor, yani iletişimde kullanılan bant genişliği 70 kat artırılıyor. Bu da evrendeki gezegenlerin durumu ve dünyaya olan etkileri ile alakalı bir durum. Astronomi ile alakalı çok fazla bilgi sahibi olmadığımızdan bu hususa fazla değinemeyeceğiz.
     
    Şimdi gelelim Ramazan’ın faydalarına. Size göre Ramazan’ın faydaları nelerdir? Mesela; aç kalıp aç insanların halinden anlamak, toplumdaki kargaşayı azaltmak, az yiyerek vücudu dinlendirmek, gibi bir sürü faydası sayılabilir değimli? Ancak aslında bunların hiç birisi asıl fayda değildir, bunlar sadece asıl faydanın etkileridir.
     
    Asıl fayda insanların nefislerini köreltmeleri, durgun bir vücutla ibadet yapmaları, ve böyle iletişim kapılarının sonuna kadar açık olduğu bir dönemde, elimizden gelecek en çok ibadeti yaparak anadan doğmuş gibi olma fırsatını yakalamak.
     
    Aç kalmak beynin belirli fonksiyonlarının daha iyi çalışmasını sağlamaktadır, çünkü siz sürekli bir şeyler yediğinizde beyniniz ve organlarınız içeride sürekli yediklerinizi sindirmek, atıkları dışarıya atmak için belirli bölümlerini gün boyu kullanıyorlar. Ancak siz yemek yemediğinizde bütün bu işlemler için vücut uğraşmıyor, özellikle beyin! Çünkü ibadetlerimizde bizim yegane kaynağımız beyindir Ruhumuza yaptığımız bütün ilahi yüklemeler beyin vasıtası ile gerçekleştirilir. Beynimizi ne kadar az yorarsak, kanımız ne kadar duru ve akıcı olursa o kadar çok beyne kan gider ve beynin çalışma potansiyeli çok daha yüksek olur. Bu vesile ile yolların 70 kat genişletildiği bir zaman da bizlerde beynimizi ve ruhumuzu buna hazırlayarak en iyi verimi almaya çalışırız.
     
    Oruçlu olduğumuzda nefsimize çok dikkat etmeliyiz, kesinlikle küfür etmemeli, sinirlenmemeliyiz, bütün bunlar uğraşlarımızı boşa çıkarabilir. Sürekli tövbe etmeli ibadetlerimizi aksatmamalı, zikir çekmeliyiz
     
    Allah hepimizi Ramazanı hakkıyla irdak eden, Ramazan’ı hakkıyla değerlendirerek anadan doğma temiz kullarından olmayı nasip etsin. Amin.
     
     
     
    IBN-I Mehmet
     
    İslamimakale.com
  5. sur
    İçmeden Sarhoş Olmak.
     
    İçmeden Sarhoş Olmak.
     
     
     
     
     
    Sarhoş olmak ne demektir, önce bunu konuşalım. Aslında insanların kendinden geçmesi, etrafında olup bitenden haberdar olmaması, bilinçsiz hareketler yapma potansiyelinin çok yüksek olması, diye özetlenebilir. Sağlıklı bir insan içmeden sarhoş olabilir mi? Aslında olabilir, ama tek akla gelen sanırım aşk sarhoşluğu olacaktır. Kimisinde ilahi aşk olur, kimisinde insan, kimisinde doğa, kimisinde hayvan. Yani çeşitli şeyler insanları aşk sarhoşu edebilir. Ancak bizim bahsetmek istediğimiz sarhoşluk bunların hiç birisi değil.
     
     
     
    Resul, Nebi, Evliyaullah , ve Büyük Alimlerin ne yaşadığını bilmediğim için işin içine katamıyorum ancak, onların dışındaki bütün insanlar büyük zamanını sarhoşluk içerisinde geçiriyor. Allah’ı, yarattığı bu sistemin mükemmeliyetini düşünmediğimiz her an bizim için sarhoşluk anıdır. Çünkü bunları düşünmediğimiz zaman Allah’ın sistemine ters bir sürü hareket yapıyoruz, gereksiz konuşuyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz. Hangi birimiz birisinin anlattığı fıkraya gülerken Allah’ın mükemmeliyetini, sistemin dehşetini düşünüyor? İşte güldüğümüz o an bizim için kesin bir sarhoşluk anıdır. Bunun gibi çok örnek verilebilir.
     
     
     
    Allah bizlere bu sarhoşluktan kurtulmamız için bütün yolları göstermiş, kendisine ulaşabileceğimiz yolu projektörler ile aydınlatmıştır. Nefsimiz ve şeytan bizi sürekli sarhoşluk içerisinde tutarak Allah tan uzaklaşmamız için elinden geleni yapar. Bizim ise bu tuzağa düşmeyerek, sürekli tefekkür halinde bulunmamız, ibadetlerimizi yerine getirmemiz, İslami eserleri elimizin altında bulundurmamız gerekmektedir.
     
     
     
    Resul Allah efendimizden bir hadis: “Sizler benim bildiklerimi bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz.”
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.