Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

YALINKILIÇ

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    46
  • Katılım

  • Son Ziyaret

YALINKILIÇ tarafından postalanan herşey

  1. PEYGAMBERİNDEN UTANÇ DUYAN , SÖZDE MÜSLÜMANLARIN (MÜNAFIKLARIN) YAYINLAMADIĞI , HADİSLERLE , KÜÇÜK YAŞTA EVLİLİK MEAL ESEF GAYRITABİİ MÜSLÜMANLAR BU HADİSLERİ YAYINLAMAYA UTANIYORLAR. BU HADİSLERİ KOPYALAYARAK ALDIĞIM KAYNAK , İSLAM DÜŞMANI BİR KAYNAK. MÜSLÜMANLAR O KADAR GELENEK VE TÖRELERİNDEN UZAKLAŞTILAR Kİ , ARTIK PEYGAMBERLERİNDEN UTANÇ DUYMAYA BAŞLADILAR. ÖNCE KİBARLIK BUDALASI ENTELLEKTÜEL GÖRÜNTÜLÜ SÖZDE ALİMLERİ MEŞHUR ETTİLER. BUNLARLA İSLAMI VE MÜSLÜMANLARI SEVDİRMEYE ÇALIŞIYORLARDI ZANLARINCA. SONRA ONLARA ŞİRİN GÖRÜNMEK İÇİN ÇIKARDIKLARI, BU SÖZDE ALİMLERE TOPLUMSAL SEVİMLİLİLİK ADINA HER ŞEYİ YAPTIRDILAR. TOPLUMUN HOMOSEKSÜELİNE, HIRSIZINA FAHİŞESİNE SORUN YOK SEN BU YOLDA DEVAM ET DEDİLER. FAHİŞEYE HAYAT KADINI DERKEN ONU DA KALDIRDILAR , ÇALIŞAN KADIN , YADA ÇAĞDAŞ İŞ KADINI YAPTILAR. TOPLUM GÜZEL DEDİĞİ İÇİN İYİ DEDİLER. DEMOKRASİ İYİDİR , LAİKLİK = DİNSİZLİK İYİDİR DEDİLER. TOPLUMUN İYİ DEDİĞİ HER ŞEYE İYİ DEDİLER. BÖYLECE İSLAMA AYKIRI PEK ÇOK KÜFRÜ İYİ VE İSLAMA UYGUN OLARAK TANITTILAR. SONRA TOPLUMUN KÖTÜ DEDİĞİ HER ŞEYE KÖTÜ DİYEREK İSLAMIN İYİ DEDİĞİ PEK ÇOK ŞEYİ İNKAR ETTİLER. BÖYLECE KAFİR OLDULAR VE KAFİR ETTİLER. ONLARIN AMACI İSE SÖZDE İSLAMI , MÜSLÜMANLARI GÜZEL GÖSTERMEK , GÜZEL TANITMAK BÖYLECE İSLAMA HİZMET ETMEKTİ. TOPLUMA EVLENME ENGELİ ÇIKARAN DEVLETİN VE DEVLETİ GÜDENLERİN ZİNAYI TEŞVİK PROGRAMININ BİR PARÇASI OLAN , MÜSLÜMANLAR ARASINDA ZİNAYI YAYMAK İÇİN EVLİLİĞİ ENGELLEME PROGRAMINA KATILDILAR. ONLARIN TOPLUMA AHLAKLILIK ADI ALTINDA KABUL ETTİRDİĞİ ERGENLERİN EVLENMESİNİ , KÜÇÜK YAŞTA EVLİLİK VE SAPIKLIK OLARAK TANITTILAR." YAŞ FARKI OLANLARLA EVLENMEK SAPIKLIK" SÖZÜNÜ DE ALLAHI VE ELÇİSİNİ İNKAR EDEREK KABUL ETTİLER , KABUL ETTİRDİLER. BÖYLECE ŞEYTANIN EMRİNE GİRDİLER VE KAFİR OLDULAR. ÇÜNKÜ EĞER " KÜÇÜK YAŞTA EVLİLİK SAPIKLIKSA , YAŞ FARKI OLAN EVLİLİK SAPIKLIKSA 9 YAŞINDAKİ AİŞE ANNEMİZLE 52 YAŞINDA İKEN EVLENEN PEYGAMBER DE AYNISIDIR." BUNU BİLE BİLE KÜÇÜK YAŞTA EVLİLİK SAPIKLIKTIR , YAŞ FARKI OLAN EVLİLİK SAPIKLIKTIR SÖZLERİNİ TOPLUMSAL ŞEYTANİZMİN OYUNUNU , KENDİLERİNCE İSLAMI REKLAM AMAÇLI OLARAK KABUL ETTİLER. YADA BİZE ÖYLE GELDİ. ÇÜNKÜ BUNLAR MÜNAFIK VEYA KAFİR İŞİDİR. BU KABUL EDİŞLE PEYGAMBERİ SAPIK İLAN EDEN BU CEHENNEMLİKLER , ARTIK BU KONUDAKİ HADİSLERİ YAYINLAMAYA UTANÇ DUYUYORLAR , BU HADİSLER , İSLAMİ SAHTEKARLARIN SİTELERİNDE BULUNMUYOR. EĞER YAYINLARSALAR KENDİ SAPIKLIKLARI ORTAYA ÇIKACAK , HEM PEYGAMBERE İSLAMA SAPIK DİYEREK KAFİR OLDUKLARI , HEM DE KAFİR OLDUKLARI HALDE , SÖZDE MENSUBU OLDUKLARI , İSLAMI VE MÜSLÜMANLARI SAPIKLIK İLE İTHAM EDEREK KENDİ SAPIKLIKLARINI İLAN ETMİŞ OLDULAR. BU DURUMDA SAPIK VE UTANÇ VESİLESİ DİNİ , İSLAMI DEĞİŞTİRMEK YADA BAŞKA DİNE GEÇMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK BUNLAR İÇİN. TEVBE EDERSELER , MÜSLÜMAN OLURSALAR O BAŞKA. FAKAT MÜSLÜMANKEN SAPITAN BU KİŞİLERİN GAYESİ BELLİDİR. TARİHİ ALDATILIŞ , TÜM YETKİLİ VE ETKİLİ YERLERİ MÜNAFIKLARIN ELDE ETMESİ SÜRECİNİN ÇOK NET BİR ÖRNEĞİDİR BU OLAY. BU KONUDA AŞAĞIDA YAZILI OLAN HADİSLERİN BİLDİRDİĞİNİN AKSİNE AÇIKLAMA YAPAN KİŞİLER. AİŞE 18 - 19 VEYA BAŞKA BÜYÜK BİR YAŞTA EVLENDİ DİYENLER. AYRICA BÜYÜK YAŞ FARKI OLAN EVLİLİKLERE KARŞI OLDUĞUNA DAİR AÇIKLAMA YAPANLAR. YADA KÜÇÜK YAŞTA EVLİLİK ALEYHİNE AÇIKLAMA YAPANLAR MÜNAFIKLARDIR. ALİM , YETKİLİ , ETKİLİ , AKLI BİLGİSİ TECRÜBESİ YETİŞKİNLİĞİ BELLİ KİŞİLERDEN BU TÜRDE OLANLARIN HEPSİ MÜNAFIKTIR. BU ŞEYTAN İŞİ PROPOGANDAYA ALDANAN BİLGİSİZLER MAZUR GÖRÜLEBİLİR. İŞTE SÖZDE İSLAMİ , SAHTEKARLARIN YAYINLAMAKTAN UTANÇ DUYDUĞU AKSİNE İNTERNET ORTAMINDA İSLAM DÜŞMANLARININ GÖĞSÜNÜ GERE GERE YAYINLADIĞI , MÜNAFIKLARCA UTANÇ VESİLESİ HALİNE GETİRİLMİŞ KÜÇÜK YAŞTA EVLİLİK KONUSUNDA HADİSLER. Sahih-i Müslim ve Tercümesi Babanın Küçük Bakire Kızı Evlendirmesi Babı SAHİHİ MUSLİM , HADİS NO 1422 : Aişe şöyle dedi: Ben altı yaşımda iken Resulullah beni (nişan) akdi yaptı. (Üç yıl sonra) ben dokuz yaşında bir kız iken de benimle evlendi. Aişe dedi ki: Biz Medine’ye geldik. Akabinde ben bir ay sıtmaya tutuldum, hummanın şiddetinden saçım döküldü. (Hastalıktan kurtulunca) saçım gürleşti ve omuzlarıma kadar uzadı. Bir kere ben arkadaşlarımla beraber bir salıncak üzerinde oynarken annem Ummu Ruman bana doğru geldi ve beni çağırdı. Ben de annemin yanına geldim. Benden ne isteyeceğini bilmiyordum. Annem elimden tuttu sonunda beni evin kapısı önünde durdurdu. Bende yorgunluktan dolayı “heh, heh” diyerek kaba kaba soluyordum. Nihayet derin derin soluyuşum geçti. Sonra beni eve soktu. Evde Ensar’dan birtakım kadınlarla karşılaştım. Bu kadınlar: Hayır ve bereket üzere, en hayırlı kısmete dediler. Annem beni bu kadınlara teslim etti. Onlar da başımı yıkadılar ve üstümü başımı düzelttiler. Duha vaktinde Resulullah’ı habersizce görmekten başka beni hiçbir şey heyecanlandırmadı. Akabinde Ensar kadınları beni Resulullah’a teslim ettiler. Aişe: Peygamber beni altı yaşında bir kız iken akid yaptı, dokuz yaşında bir kız iken de benimle evlendi demiştir. Ma’mer, Zuhri’den, o da Urve’den, o da Aişe’den haber verdi ki: Peygamber Aişe’yi yedi yaşında bir kız iken akid yaptı, dokuz yaşında ve oyuncakları beraber iken de evlendi ve nihayet Aişe on sekiz yaşında bulunduğu sırada Resulullah vefat etti. Aişe şöyle demiştir: Resulullah Aişe’yi altı yaşında iken akid yaptı. Aişe dokuz yaşında bir kız iken Resulullah’ın evine gidip zifaf oldu. On sekizlik bir kadın iken de Resulullah vefat etti. 6542 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe radıyallahu anha ile yedi yaşında iken onunla nikahlandı, dokuz yaşında iken zifaf yaptı. Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe onsekiz yaşlarında iken vefat etti" 5607 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm benimle Şevvâl'de nikâh yapmıştı. Şevvâl'de gerdek yaptı. Yanında hangi kadını benden daha bahtlı idi?" (Urve der ki: "Hz. Aişe radıyallahu anhâ) yakınlarından olan kadınları şevvâl ayında gerdeğe sokmayı müstehab addederdi." Müslim, Nikah 73, (1423); Tirmizi, Nikah 9, (1093); Nesai, Nikah 77, (6, 130). 5575 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ben altı yaşında iken benimle evlendi. Medine'ye geldik. Benî'l-Hâris İbnu'l-Hazrec kabilesine indik. Ben hummaya yakalandım. Saçlarım döküldü. (İyileşince) saçım yine uzadı. Annem Ümmü Rumân, ben arkadaşlarımla salıncakta oynarken, bana geldi, benden ne istediğini bilmeksizin yanına gittim. Elimden tuttu. Evin kapısında beni durdurdu. Evimizde, Ensârdan bir grup kadın vardı. "Hayırlı, bereketli olsun!", "Uğurlu mübarek olsun!" diye dualar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kılık-kıyafetime çeki düzen verdiler. Beni, (kuşluk vakti aniden) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni O'na teslim etti. O gün ben dokuz yaşında idim." Buhari, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; Müslim, Nikah 69, (1422); Ebu Dâvud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933, 4934, 4935, 4936, 4937); Nesai, Nikah 29, (6, 82). 5574 - Urve merhum, Hz. Aişe radıyallahu anhâ'dan şunu nakletmiştir: "Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm bana dedi ki: "Rüyamda sen bana üç gece gösterildin: Melek seni bana bir ipek parçası içerisinde getirdi ve "Bu senin zevcendir, aç onu!" dedi. Ben de açtım, içindeki sendin. Ben: "Bu rüya Allah katından ise, onu gerçekleştirecektir" dedim." Buhari, Nikâh 9, 35, Ta'bîr 20, 21; Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 79; Tirmizi, Menakıb (3875). 4448 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hanımlarından hiçbirine, Hz. Hatice radıyallahu anha'ya karşı duyduğum kıskançlığı hiç duymadım. Halbuki onu hiç görmüşlüğüm de yok. Ancak, Aleyhissalatu vesselam onun yâdını çok yapardı. Ne zaman bir koyun kesip parçalara ayırsa Hatice'nin dostlarına da gönderirdi. Bazan ona: "Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok!" derdim de bana: "(Onun gibisi var mıydı, o şöyleydi, o böyleydi..! (Öbür kadınlar beni çocuktan mahrum ederken) benim çocuklarım ondan oldu" diye karşılık verirdi. (Hz. Aişe derki: İçinden " Bir daha Hatice hakkında kötü söz söylemeyeceğim" dedim)." Hz. Aişe devamla der ki: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Hatice'den üç yıl sonra benimle evlendi." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 20, Nikah 108, Edeb 73, Tevhid 32; Müslim, Fezailu's-Sahabe 73, 74, 77, 78, (2434, 2435, 2436, 2437); Tirmizi, Menakıb, (3885, 3886). 6577 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında iken bebeklerimle oynardım. Aleyhissalatu vesselam da benim kız arkadaşlarımı bana gönderirdi. Arkadaşlarımla beraber oynardık." 5607 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm benimle Şevvâl'de nikâh yapmıştı. Şevvâl'de gerdek yaptı. Yanında hangi kadını benden daha bahtlı idi?" (Urve der ki: "Hz. Aişe radıyallahu anhâ) yakınlarından olan kadınları şevvâl ayında gerdeğe sokmayı müstehab addederdi." Müslim, Nikah 73, (1423); Tirmizi, Nikah 9, (1093); Nesai, Nikah 77, (6, 130). 6542 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe radıyallahu anha ile yedi yaşında iken onunla nikahlandı, dokuz yaşında iken zifaf yaptı. Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe onsekiz yaşlarında iken vefat etti" 6547 - Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe radıyallahu anha'yı, elli dirhem değerinde ev eşyası mukabilinde nikahladı." 14- Aişe(rah)anlatıyor; ‘’Resullah ‘ın yanında kızlarla oynuyordum ,benimle birlikte oynayan arkadaşlarım vardı.Resullah (s.a.) eve girdiği zaman onlar gizlenirlerdi. Kendisi evde olmadığı zaman – onları bana gönderir,benimle oynarlardı..’’204 BU HADİSLER BU KONUDAKİ HADİSLERDEN SADECE BİR KISMIDIR. BURADAKİ HADİSLERDE DE GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ , İSLAM ERGENLİĞE GİRİNCE EVLİLİĞİ TEŞVİK EDİYOR. BU DURUMU SAPIKLIK OLARAK GÖSTERMEYE ÇALIŞAN SÖZDE MÜSLÜMAN , GERÇEK MÜNAFIKLARA DUYURULUR. SİZ CEHENNEMLİKLER , DÜNYADA DA UMDUĞUNUZU BULAMAYACAKSINIZ , AHİRETTE İSE EBEDİ CEHENNEM SİZİN İÇİN HAZIRLANDI. TEVBE EDİN MÜSLÜMAN OLUN. MÜSLÜMANLAR ARASINDA DİNSİZLİĞİ YAYMAK İÇİN DİNİ VE DİNDAR VEYA ALİM GÖRÜNÜŞLÜ AJANLARI KULLANAN , MÜSLÜMANLAR ARASINDA ZİNAYI NAMUSSSUZLUĞU YAYMAK İÇİN NAMUSU KULLANAN SAHTEKARLARI CEHENNEM İŞTAHLA BEKLİYOR. DÜNYADA MÜSLÜMANLAR HARİÇ , HİÇ BİR TOPLUMDA NAMUS KAVRAMI OLMADIĞI HALDE , MÜSLÜMANLARI NAMUSSUZ , AHLAKSIZ TANITMAYA ÇALIŞANLAR , HEPİNİZ CEHENNEME GİRECEKSİNİZ. TEVBE EDİN MÜSLÜMAN OLUN. Buradaki hadislerde aişenin evlendiğinde 9 yaşında olduğuna delil olanların kaynakları : 1- Buhari, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; 2- Müslim, Nikah 69, (1422); 3- Ebu Dâvud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933, 4934, 4935, 4936, 4937); 4- Nesai, Nikah 29, (6, 82). 5- Tirmizi, Menakıb, (3885, 3886). (evlilik tarihi) Ali kenan Aydın
  2. Arapça biliyorum. burada anlattıkların doğru değil. 1- MÜMİNAT kelimesi yaş ifadesi için kullanılamaz. DİŞİ OLAN HER MÜMİN KİŞİ İÇİN YAŞI NE KADAR KÜÇÜK OLURSA OLSUN , EVLİ YADA BEKAR OLSADA MÜMİNAT = BAYAN MÜMİNLER DENİR. MÜMİNATİ İse = MÜMİN KADIN (çocukluğun vermiş olduğu zevkten yaş aldıkça ayrılmış mümin kadın. SEN ÖNCE TÜRKÇE ÖĞREN , YADA DÜŞÜNÜREK YAZ , SAÇMALAMA. ÇOCUKLUKTAN AYRILMIŞ OLANA KADIN DENMEZ , ERGEN DENİR , YAŞI İLERLEYİNCE YETİŞKİN DENİR. EVLİ BAYANA YADA YETİŞKİN OLGUN BAYANA KADIN DENİR.KADINLARA MÜMİNAT DENİR SÖZÜN YANLIŞ. 2- ZEKER , ERKEK ÇOCUK ANLAMINDA DEĞİLDİR. ZEKER = ERKEK. YENİ DOĞANA , HATTA EĞER YESBİT EDİLİRSE ANA KARNINDAKİ ERKEK ÇOCUK DEDİĞİMİZ GİBİ ZEKER DENİR. ERKEKLİĞİ BİLİNEN EN UFAKTAN EN BÜYÜĞE TÜM EWRKEKLERE ZEKER = ERKEK DENİR. 3- ÜNSA ,KIZ ÇOCUK ANLAMINDA DEĞİLDİR. ÇOCUKLUĞUN VEDİĞİ ZEVKLE YAŞAYAN SAÇMALIĞINI NERDEN BULDUN , SÜPER SAÇMALIK. ÜNSA = DİŞİ. EN KÜÇÜĞÜNDEN EN BÜYÜĞÜNE TÜM DİŞİLERE ÜNSA = DİŞİ DENİR. ZEKER VE ÜNSA KELİMELERİNİN FİİL KÖKÜNÜN ANLAMI , ERKEK VE DİŞİ ANLAMINDAKİ TERİMSEL KULLANIŞ DIŞINDAKİ ANLAMI; ZEKER = ERKEK = UYANIK. ÜNSÂ = DİŞİ = YUMUŞAK. 13 YAŞINDA OLSA KURANDA ONA ÜNSA DENİRDİ MÜMİNAT DENMEZDİ DEMEN TÜM BU YANLIŞLARININ ÜZERİNE , EHLİ OLMADIĞIN HALDE BİR DE KURAN TEFSİRİ YAPMAYA ÇALIŞARAK , KURANA İFTİRA DA GİRER. HADDİNİ BİL. BİLMEDİĞİN KONUDA KURANDAN BAHSETME. VARSA ALİM BİLDİĞİN BİRİNİN SÖZÜ SAHİBİNİ DE YAZARAK NAKLET DAHA İYİ.
  3. Sarı göl Alıntılarını tefsir ve benzeri kaynaktan aldın zannederim. Bu tarzın güzel. Ancak tefsirlerde ve meallerde olan bir hastayı nakletmişsin. EHSENİ TAKVİM EHSEN = EN GÜZEL (DOĞRU) TAKVİM = ŞEKİL (YANLIŞ) EHSENİ TAKVİM = EN GÜZEL BİÇİM ; ŞEKİL (YANLIŞ) TAKVİM KELİMESİ ARAPÇA KÂME YEKÛMU FİİLİNDENDİR. KAVVEME BABINDANDIR. KAVVEME TARZI BANLARIN ÖZELLİĞİ , FİİLİ UYGULAYAN KİŞİNİN UYGULADIĞI NESNEYİ O FİİLİ İŞLEYEN KÂİM = AYAKTA DURAN NESNE ETMESİDİR. ALLEME = ÖĞRETTİ FİİLİNDEN = ÂLİM OLMASI GİBİ. YANİ , KAVVEME FİİLİNİ İŞLEYEN KİŞİ KARŞISINDAKİNİ KÂİM = AYAKTA DURAN , DİNELEN YAPAN KİŞİDİR. BU FİİLİN MASDARI = FİİL KÖKÜ İSE TAKVİMDİR = AYAKTA DURUCU EDEN ÖYLEYSE EHSENİ TAKVİM = EN GÜZEL AYAKTA DURUCU EDEN DEMEKTİR. BU DURUMU İNSAN ESERİ YAPILARI GÖRÜNCE ANLARIZ Kİ , BU DURUM YÜCE ALLAHIN İNSANA OLAN EN BÜYÜK İKRAMLARINDAN BİRİDİR. NAKLETTİĞİN AYETTE DE BİLDİRİLDİĞİ GİBİ. AYETTEKİ , KERRAMNÂ = DEĞER ÜRETEN , VERİMLİ ETTİK , İKRAM ETTİK ANLAMINDADIR. ANCAK O AYETİN MEALİNDE DE , bir hata var. O hata ise KERSÎRAN = BİR ÇOK kelimesinin anlamının ÇOĞU kelimesi ile tercüme edilmesidir. Başka meallere bakarsan , BİR ÇOK kelimesi ile doğru tercüme edilmiş olarak bulabilirsin. İNSAN ELBETTE ÖNEMLİ , İNSANIN ÖNEMİ ÇOKTUR , YÜCE ALLAH MELEKLERE ADEME SECDE ETMEYİ EMREDİYOR , İBLİS SECDE ETMEYİNCE , ONA , İKİ ELİMLE YARATTIĞIMA SECDE ETMEKTEN SENİ NE ALI KOYDU DEDİ(38 SÂD SURESİ , ÂYET 75). BURADAKİ İKİ EL İLE YARATILMAK TABİRİ , İNSANIN DEĞERİNİ İFADE EDEN BİR BİLGİDİR. FAKAT DEĞERİNİN ÇOKLUĞU ONU EN ÜSTÜN YAPMIYOR.
  4. DEMİŞSİN. BUNLAR YADA BENZERLERİNİ ÇOĞUMUZ YAŞADIK YAŞIYORUZ YADA. BUNLAR TOPLUMSAL BİLGİSİZLİK VE HATALARDIR , BU YAZI İSE BU BİLGİSİZLİK VE HATALARI AŞMAK İÇİN , BİLGİ SUNUYOR VE BİLİNÇLENMEMİZİ ÖĞÜTLÜYOR. HAKLISIN , İŞTE TAM AÇIKLAYICI BİR ÇELİŞKİ. BİZ TOPLUM OLARAK YANLIŞLARA KARŞI O KADAR DALMIŞIZ Kİ , KENDİ DİNİMİZE AYKIRI OLAN BAŞKA DİNLERE UYMAKLAR YANINDA , KENDİ DİNİMİZE DE YANLIŞ , BATIL ADETLER SOKMAYA BAŞLAMIŞIZ. TOPLUMSAL CBİLİNÇSİZLİK VE SAPMALARA İYİ BİR ÖRNEK , KUTLU DOĞUM HAFTASI KUTLAMALARI. BİRİLERİNE AİT DEĞİL BU YAZILANLAR BENİM YAZIM. MonDieu ŞİKAYETLERİN HAKLI. AMA BUNLAR BİR TEK MÜSLÜMANLARA MAHSUS DEĞİL. BENZERLERİ VE DAHA ÇOĞU BAŞKA ÜLKELERDE DE VAR. BUNLAR TOPLUMUN BİLİNÇSİZ KESİMİNİN HALİDİR. İSLAM YADA BAŞKA BİR İNANÇ İLE OLAN ŞEYLER DEĞİL. BİLGİYE EĞİTİME GAYRET ETMELİYİZ ÖYLEYSE.
  5. by x man O yazı bir müslümandan bir müslümana yazılmaktan ibaret değil. O yazı bir islamı bilmeyen bir müslümandan bir müslüman alime yazılmış. Biri bilgiyle biri islamı bilmeden söylemiş. Alimin hataları da var , fakat , islamı bilmeyenin istekleri tamamen şahsi görüşü. Bunlar sorun çözmez. Konu islamdır. İslam konusunda bilgi değerdir. kişisel görüşler değil.
  6. Yılbaşı = Noel yortusu SIĞINIYORUM ALLÂH’A TAŞLANMIŞ ŞEYTANDAN ADIYLA ALLÂH’IN, MERHAMETİYLE KUŞATANIN, GEREĞİNCE MERHAMET EDENİN Yılbaşı hıristiyanların takvimi olan miladî takvim denen takvimin başlangıcını kutlamaktır. Bu takvimin başlangıç tarihi olan sıfır târihi selam ona Allâhın elçisi Îsâ’nın doğum günüdür. Yâni bu bir doğum günü kutlamasıdır. İslamda doğum günü kutlaması yoktur. Doğum günü kutlamak bidattir. Bidat ise günahtır. Üstelik bu kutlamada , hıristiyanlara âit bir kutlama olduğu için , hıristiyanların kutlanmaya lâyık gördükleri , 1- Bâtıl , küfür dinlerinin kutlamasını kabul etmek , 2- Kâfirin küfrüne destek olmak , 3- Küfre ortak olmak vardır ve Küfürdür. Yılbaşı kutlaması , selam ona Allahın gönderdiği Îsâ’nın getirdiği islam dinine âit bir kutlama ; bayram da değildir. Bu kutlamayı : bayramı Îsâ’nın getirdiği islam dininden sapan gâvurlar îcad etmişlerdir. Bidattir. Onlar bu bidati işlerken islam üzere müslüman oldukları halde değil , islamdan sapmış kâfirler oldukları halde işlemektedirler. Onların bu bidatlerini kabul eden , destek olan , ortak olanlar , onların bidatlerine destek olmaktan çok , onların küfür olan dinlerine destek oluyorlar. “Küfre rıza ise küfürdür” (Buhari, kitab 64 Meğazî, bab 46da). Öyleyse küfrü hıristiyanlık küfrünü desteklemek olan bu kutlamayı : bayramı kutlayanlar kâfir olurlar. Salat ve selam ona yüce Allahın elçisi Muhammed dedi : Kim bir topluma benzemeye çalışırsa bu haliyle onlardandır. Öyleyse kâfire benzemeye çalışmanın bir parçası olan yılbaşı kutlaması da küfürdür. Üstelik bu kutlamada : bayramda gâvurların , selam ona Allahın elçisi Îsâ’yı kendilerine âit bir değer olarak kabul etmelerini de kabul etmek vardır. Selam ona Îsâ onlara göre onlara ait bir değerdir. Onlar Îsâ’yı bir peygamber olarak değil , bir tanrı veya tanrının oğlu olarak kabul ederler. Bu sapıklara göre tanrı yada tanrının oğlu bu gecede doğmuş. Onlara göre tanrı doğan ölen biri. Yarattıklarına muhtaç olup , çarşıda , muhtaç olduğu ve yerini bilmediği mallları arayan biri. Yemek yemeye muhtaç biri. Bu sapık tanrı anlayışının , iddiasına konu olan selam ona Îsâ Allâhın elçisi , peygamberdir , müslümandır o ve ona inanıp uyanlar müslümandırlar. Buna rağmen , onu öldürmeye kasdedenlerin , onu asdıklarını zannettikleri haçı yani Allaha ve peygambere düşmanlığın sembolünü dinlerine sembol edenler , şüphesiz müslüman değiller , şeytanın kullarıdır. Onlar Îsâya taptıklarını iddia eden Allahın düşmanı şeytana tapanlardır. Onlara değil , selam ona Îsâ , Allaha ve elçisi muhammede ve müslümanlara yakındır. Çünkü o ve ona inanıp uyan havariler ve onlara inanıp uyanlar müslümandırlar. Hal bu ki şimdi hıristiyan olarak bilinenler kafirlerdir. Kafirlerin ise peygamberi değil , şeytanı vardır. Onlara saygı Allaha saygısızlıktır. Hal bu ki sözde müslüman olan bir çok kişi saygıdan daha fazlasını yapıyor ve onların küfür bayramını o şeytanın kullarıyla birlikte kutluyorlar. Bu yapılanlardan yüce Allah da selam ona Îsa da razı olmaz. Selam ona Îsâ hakkındaki bazı hadisler : “Ruhum yed-i kudretinde olan Allah`a yemin ederim ki, Meryem`in oğlu Îsâ , adil bir hakem olarak aranıza inecek , haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, İslam`dan başka şeyi kabul etmeyecektir.” [buhari] “vallahi Meryem`in oğlu adil bir hakem olarak inecek, haçı parçalayacak, domuzu öldürecek, kin , nefret ve haset ortadan kalkacaktır.) [Müslim] “Îsa inecek, İslamiyet yolunda savaşacaktır. Onun zamanında Allahü teâlâ, müslümanlardan başka herkesi helak edecektir. Deccal da helak olacaktır. Îsâ , kırk yıl yeryüzünde yaşayacak, sonra ölecektir. Cenazesini müslümanlar kaldıracaktır.” [Ebu Davud] “Îsa benim yanıma gömülecektir.) [Tirmizi] Allaha ve ahiretye inanan Allahın ve elçilerinin yolu İslama uysun , başka yollardan sakınsın kendini. Yılbaşı , artık hıristiyan kutlaması olmaktan çıktı , dünya örfü oldu diyen şeytanlar da var. Bu şeytanlara göre , Îsâya tapmak dünyâ örfü olursa , Îsâya tapmak da günah yada küfür olmayacak bu durumda. Bir şeyin örf hâline gelmesi o şeyin kabul edilmesine delil olmaz. Eğer örfün alınması iyi bir şey olsa idi , islama gerek yoktu , o taktirde insanlar küfür üzere örflerine göre yaşayıp giderlerdi. Hal bu ki yüce Allah tüm bâtıl örfleri değiştirmek için elçi ve peygamber gönderir. Ademden Muhammede kadar tüm peygamberler bâtıl örflerle mücadele ettiler. Örfün bu anlayışla alınabileceğini iddia edenler kafirlerdir. İslamdaki örfün delil olması ise , Kuran ve sünnete uygun olan , aykırı olmayan , doğruluğunda , iyiliğinde sağlıklı akıl sahiplerinin ihtilaf etmediği , her sağlıklı akıl sahibinin kabul ettiği iyiliklerdir. Borcunu ödeme imkanı bulamayan fakirin borcunu ödemesinde kolaylık sağlamak örfdür yani iyiliği bilinen eylemdir. Örf = ma’rûf = iyiliği bilinen. Hal bu ki yıl başı bayramı = kutlaması iyiliği bilinen değil , kötülüğü bilinendir = münkerdir. Daha da fazlası küfürdür. Küfre rızadır , küfre uymaktır , küfre katılmaktır. İslam ise kafirin küfrüne ortak olmayı emretmez. Aksine islam kafirin küfrüne uzak olmayı emreder. Bunun örneği salat ve selam ona peygamberimiz zamanında olan şu konudur. “Adamın birisi "bavane" adlı bir yerde deve kesmek için adakda bulunmuştu. Allah rasulu (s.a.s.) "orada daha önce cahiliyye insanı kendisine tapılan putlardan bir put' bulunduruyor muydu?" diye sordu. Dediler ki "hayır, bulundurmuyordu." Rasulullah sordu: "peki orada daha önce kafirlerin bayramlarından bir bayram kutlanıyor muydu?" yine "hayır" dediler. O zaman rasulullah (s.a.s.) Adama: "nezrini (adak) yerine getir. Ne Allah'a isyanda ve ne de insanın sahip olmadığı şeylerde yapılan nezre sadakat yoktur" dedi." (Ebû Davud) Görüldüğü gibi Allahın elçisi helal bir işi , islama uygun bir işi yapacak olan kişiye , bu helali yapması için gereken mahzurlu , kötü olan benzeme , yakınlık içeren konuları sorarak bunların olmaması durumunda , helal işi yapmasının helal olacağını , eğer bu sorulan şeyler olursa , helal olan işin helallikten çıkacağını bildiriyor. Öyleyse , yapacağı helal işi yapacağı yerde , kafirlerin putu olmaması gerekir. Hal bu ki zamanımızda , müslümanlar ataputun putlarının olduğu yerlerde , basın açıklaması veyâ gösteri yapıyorlar. Bu hadise göre helal olan işi yapmanın ikinci şartı , o helal işi yapacağı yerde , kâfirlerin bayramlarından bir bayram da kutlanmamasıdır. Eğer bir yerde kâfirlerin bayram kutlama adeti var ise o yerde müslümanlar helal olan işlerini , islama uygun dini görevlerini yapamazlar. Hal bu ki zamanımızın âlim adlı şeytanları , kafirlerin bayramlarının yapıldığı , böylece kirlettikleri yerde bayram yapmayı men etmek değil , onların bayramlarını , onlarla veya ayrı olarak , adını değiştirerek yada aynı adla kutlamalarına helal diyorlar. Allahın elçisi onların bayramıyla kirlenen yerde adak kesmeyi = yani o yerde gerekli bir ibâdeti men ettiği halde onlar , onlarla aynı küfrü işlemeyi helal gösteriyorlar. Bu iddialarına , bu bir örf olmuş , adet olmuş diyenlere Allâhın elçisi başkalarının adetlerine uymanın küfür olduğunu bildirerek cevap veriyor. Bu sahte âlimler ise Allahın elçisinin bildirdiğinin aksine olanın , küfür olan , kafir adetlerine uymmanın , iyilik olduğunu iddia ederek , insanları saptıran şeytanlar olmuşlar. Salat ve selam ona yüce Allahın elçisi şöyle diyor. "Bizden gayrisinin adetiyle (sünnetiyle) her hangi bir iş yapan (amel eden) bizden değildir" (yâni kâfirdir) (Sahihu'1-cami: 5439) Müslümanlara sormalı , gösteri ve basın açıklamalarınızı nerde yapıyorsunuz. Daha önce ve şimdi ataputun putlarının olduğu yerlerde değil mi. Siz iyice sapıtmışsınız. Gösteri ve basın açıklamalarınızı nerde yapıyorsunuz. Daha önce ataputçu gavurların bayramlarından bir bayramın kutlandığı yerlerde değil mi. Siz iyice sapıtmışsınız. Hadis : “kim bir topluma benzemeye çalışırsa o da onlardandır”. Öyleyse avrupalı gavurlara benzemeye çalışanlar onlardandır , gavurdur. Bu kutlamalar sadece söz ile kutlamak olsa dahi , gâvurun gâvurluğunu daha kolay işlemesine yardım ediyor. Yüce Allah ise kötülükte yardımlaşmayın diyor. (5 Mâide 2) "İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah'tan korkup sakının...". Yüce Allah Kur’ân’da şirkin (Allahın ortağı olduğunu iddia etmenin) en büyük zulüm olduğunu bildiriyor , öyleyse Allâha ortak eden = müşrik hıristiyanlar , zâlimdirler. Kuranda zâlimlere meyletmekten men ediliyoruz. (11 Hûd 113) "Zulum yapanlara en ufak meyil göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz (dostlarınız) de yoktur sonra yardım da göremezsiniz”. Zâlimlere meyletmekten fazlası olan yıl başı ise daha büyük bir kötülüktür. Yıl başı kutlamasında kâfirlere benzeme gayreti vardır. Salat ve selâm ona yüce Allahın elçisi kâfirlere benzemeye çalışanın kâfir olduğu anlamına da gelen , geniş anlamlı sözünde şöyle diyor. "Kim herhangi bir topluma benzemeye çalışırsa o da onlardandır ".(Ebu Davûd, Libas 4; Müsned n/50.) "Bizden başkasına benzemeye çalışan bizden değildir. Yahudilere ve hıristiyanlara benzemeye çalışmayın. Yahudilerin selamı parmaklarla, hıristiyanların selamı avuç içiyledir." (sahihu'l-cami: 5434) "Bizden başkasına benzemeye çalışanlar bizden değildir. Yahudilere ve hıristiyanlara benzemeye çalışmayın..." buyurmuşlardır.(tirmizi, isti'zan:7) Yıl başı kutlamasında kâfirlere dost olmak da vardır. Yüce Allah Kur’ân’da kafirlere dost olanın kâfir olduğunu bildiriyor. Üstelik hıristiyanlar müslümanların düşmanlarıdırlar. (Mümtehine suresi-1) “Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizinde düşmanınız olanları dost edinmeyin.onlar size gelen gerçeği inkar etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz…”. (Maide suresi -51) “Ey iman edenler,yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin, zira onlar birbirinin dostudurlar.içinizden onları dost tutanlar onlardandır.şüphesiz zalimler topluluğuna Allah yol göstermez…”. (Maide suresi -55) “Sizin dostunuz ancak Allah tır , resulüdür , iman edenlerdir..”. Hıristiyanlar kâfirdirler (El-Maide:17) "Meryem oğlu mesih Allah'tır, diyenler kafir olmuşlardır, ". (El-Maide:73) "Allah üçün üçüncüsüdür, diyenler kafir olmuşlardır.". (5 Mâide 72). "Elbet muhakkak kafir oldu (onlar) ki dediler elbette Allâh , O , Mesîh oğlu Meryemin ve dedi Mesîh ey İsrâîl (Ya’kû oğulları kulluk edin Allâh’a Düzenleyenim (Rabbim) ve Düzenleyeniniz (Rabbiniz) , elbette o, kim ortak eder (şirk koşar , müşrik olur) Allâh’a böylece muhakkak yasakladı (haram etti) Allâh ona cenneti ve sığınağı (onun) ateş ve ne (var) zâlimlere yardımcılardan". Öyleyse kâfirlere benzeyip kafir olmayın. En iyi bilen Allah ve elçisidir. Artık Allahın ayetleri ve elçisinin sözünden sonra başkasına uymaktan sakının. (El-Casiye: 18) "Sonra seni bir şeriat üzere kıldık. Ona uy, bilmeyenlerin hevalarına uyma." (El-Bakara: 145) "Eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, bil ki sen de zalimlerdensin,". Müslümanı iki bayramı = kutlaması vardır. Allah rasulu (s.a.s.) Medine'ye geldiğinde, onların oynayıp eğlendikleri iki günlerinin olduğunu öğrendi. "bu günler nedir?" diye sordu. Dediler ki; "cahiliyyede bu iki günde oynardık." Allah rasulu (s.a.s.) Şöyle buyurdu: "Allah bundan daha hayırlı olanı size verdi: Kurban bayramı ve Fıtr (Ramazan) bayramı." (Ebu Davud-sahih) Uyanın ey Allahın kulları , Allahın sizin için beğendiği razı olduğu tek yaşam düzenine = tek dine uyun kurtulun. Hıristiyan kâfirlere uymamız değil gerektiğinde onlarla savaşmamız emrediliyor Kur’ân’da. (9 / Tevbe – 29) "Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve resûlünün yasakladığını yasaklamayan ve hakkın (gerçeğin) dinini (yaşam düzenini) (islâm’ı) din (yaşam düzeni) edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi (vergiyi) verinceye kadar savaşın". Açık ayetler ve açık hadislere rağmen pek çok müslüman bu büyük günah ve küfür adetlerine uymaktadır. Bu durum salat ve selam ona yüce Allahın elçisi muhammedin , yüce Allahın elçisi , peygamberi olduğunun delili olan bir mucizedir. Çünkü Allahın elçisi müslümanların bu hallere düşeceğini 1400 yıl önce bildirmişti. Salat ve selam ona yüce Allahın elçisi Muhammed dedi : "Sizler, kendinizden önce geçen milletlerin yoluna karışı karışına, arşını arşınına tıpa tıp muhakkak uyacaksınız. O dereceye kadar ki, şayet onlar daracık keler deliğine girmiş olsalar, siz de muhakkak onlara uyarak oraya gireceksiniz, onlara tabî olacaksınız." Ebu Sâid (r.a.) Diyor ki: biz: -ya Resûlellah! Bu ümmetler yahudilerle hıristiyanlar mı? Diye sorduk. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "onlardan başka kim olacak!..." buyurdu. (Buhari, Enbiya:48; İ’tisam;14; Müslim; İlim:6) Zamanımızda tamamen gâvur talitçisi olan müslümanlar pek çoktur. , peygamberimizin mucize olarak bildirdiği gibi gâvurlar keler = kertenkele yuvalarını , mağaraları gezmeyi zevk edindiler ve ardından müslümanlar da aynı şeyi yapıp , mağara turizmi yapmaya başladılar. Bu hadis bu açıklamasıyla bir mucizedir. Mağara turizmi taklidinden başkaca , müslümanların gâvur taklitçiliğinin yıl başı kutlaması ve sair her alanda , tam bir taklitçilik olduğunu açıklayışı ile de bu hadis bir mucizedir. Böylece bu hadis de isbat ediyor ki , Allahdan başka tanrı (kânununa uyulacak kişi) yoktur , Muhammed Allahın elçisidir. Açık bilgiler ve bu mucize hadis uyanmana vesile olur inşâellah. Ey Allahın kulları , uyanın , cehenneme doğru koşmaktan vaz geçin. Uyanın , cennete doğru koşun. Uyanın ve küfür saltanatını yıkın. İslamın egemenliğini , İslam devletini kurmak için çalışın ki cenneti kazanın. (4 / NİSÂ – 105) “Biz sana kitabı, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye bir gerçek olarak indirdik, hainleri savunma”. GÂVUR YILBAŞINI YADA ONLARA BENZEYEREK HİCRİ YILBAŞINI KUTLAMAK BÂTILDIR Bu gibi batıllara benzemeye çalışmak , Musa kavminin kafirleri gibi put edinmeyi istemelerine benzer. (7 Â'râf 138) "İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları, “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait tanrıları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir tanrı yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.” (7 A'râf 139) "Şüphesiz bunların (din diye) içinde bulundukları şey yok olmaya mahkûmdur. Yapmakta olduklarının hepsi batıldır.” (7 Â'râf 140) “Sizi âlemlere üstün kılmış iken, Allah’tan başka tanrı mı araştırayım size?” YILBAŞI YADA ŞEYTANLIK GECESİ Yılbaşı denilen günah ve küfür dolu ŞEYTANLIK GECESİNDE , 1-BU GECEDE , GÂVUR HIRİSTİYANLARIN , ŞEYTANIN DİNİ HIRİSTİYANLIĞIN BİR KUTLAMASI YAPILARAK , GÂVURLUK KUTLANIR. 2- Her türden GÜNAHLAR İŞLENİR. 3- Şeytanın gecesi haline getirilen bu gecede genel fuhuş yayınları artar. 4- Yılın en çok HAMR (uyuşturucu ve içki ve sâire sarhoş ediciler) kullanılan gecesi olur. 5- Yılın en çok kumar oynanan ayı , haftası ile kumara yatırım yapılır ve kumar sonuçları bu gece tesbit edilir. Bu kumarın adı MİLLİ PİYANGODUR. BU MİLLİ ŞEREFSİZLİK GECESİNDE TÜM ÜLKE GÜNAH VE KÜFÜR DOLAR. (5 MÂİDE 90) "Ey iman edenler! hamr (= içki , uyuşturucu ve sâire sarhoş eden ne varsa) , kumar, dikili taşlar (= anıtlar) , fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz". MİLLİ PİYANGO KUMARDIR , kumar oynamayın , Hamr (= içki , uyuşturucu ve sâire sarhoş eden ne varsa) , Kumar şeytan amelidir, işidir = Şeytan işi işlemeyin. Şeytanlara katılmayın , destek olmayın. Salat ve selam ona yüce Allâh’ın elçisi Muhammed dedi; “Peygamberlerin dini birdir”. (Sahihi Müslim cilt 10 sayfa 162 hadis 145) “Cennete müslüman kimseden başkası girmez “. Kaynak: (Buhari;Cihad 182, Rikak 45), (Muslim; Îman 178- 377- 378) , (İbni mace; Sıyam 35, zühd 34), (Tirmizi; Cennet 13) (Darimi; Siyer 62), (Ahmed ibni hanbel; (1-3), (3-415), (4-89, 90), (5-438) ). (5 mâide 74). “Öyleyse (hatâdan) dönmüyorlarmı Allâh’a ve onun (günahları) örtmesini istemiyorlarmı ve Allâh (Günahları) Çok Örten (Gereğince) Çok Merhamet Eden” . Hatâ ile bu küfre , münâfıklığa ortak olmuş olanlar fırsat varken tevbe edip hatalarından yüce Allâh’a dönsünler. (33 ahzâb 4). "…ve Allâh der Gerçeği ve o iletir Yola". (17 isrâ 36). “Ve ardına takılma neyin (ki) (var) değil senin için onunla (ilgili) bilgi, elbette işitme ve görme ve gönül, hepsi işte (onlar)ın oldu ondan mes’ûl”. (2 bakara, 286). “ Görev yüklemez Allâh kimseye istisnası kapasitesi (kadarı)…”. (22 hac, 77). “Ey (onlar) ki güvendiler (îmân ettiler) rüku edin ve secde edin ve kulluk edin Düzenleyeninize (Rabbinize) ve edin seçkin (iş) (hayır) olurki siz kurtulursunuz”. (22 hac , 78). “Uğraşın Allâh’da gerçek uğraşıyla (onun) , o seçti sizi ve yapmadı size Dinde (Yaşam Düzeninde) güçlükten , milleti babanız İbrâhîmin , O şanlandırdı (adlandırdı) sizi Teslim Olanlar (Müslümanlar) olarak önceden ve bunda olur diye Elçi tanık size ve olursunuz tanıklar İnsanlara, öyleyse ayakta tutun (kılın) Namazı ve getirin Zekatı , sım sıkı tutunun Allâh’a O dostunuz (mevlânız), öyleyse ne güzel Dost (Mevlâ) ve ne güzel Yardımcı”. (20 taha, 47). “…ve Sağ Olsun kim uydu (Gerçeğe) İletene”. (1 fatiha, 1). “Övgü Allaha Düzenleyeni Evrenlerin”. Yazar : Ali kenan Aydın
  7. HERKESİ KENDİN GİBİ ZANNETME. Kimi dediğin gibi kimi yolu bulmak için bir desteğe ihtiyaç duyar. Bu yazı ve benzerleri destek olur , uyandırır.
  8. DAHA ÖNCE BENZER BİR YAZIYA YAZDIĞIM CEVAP SENİN YAZININ KONUSU AYNI OLDUĞU İÇİN FAYDALI OLACAKTIR. Tanrı bizi aldatıyormu -1- Sığınıyorum Allâh’a taşlanmış şeytandan Adıyla Allâh’ın, Merhametiyle Kuşatanın, Gereğince Merhamet Edenin İslâm târihinin nurlu dönemi salat ve selâm ona yüce allâh’ın elçisi muhammed ve arkadaşlarının yaşadığı dönemdi. Sonra başlayan dîni saltanata kul eden , yeni din olan mezhepler dönemidir. Ardından yeni dîne dâir açıklamalar yapmayı engelleyip , uydurulmuş dîni allâh ve peygamber hükmü gibi tartışılmaz değiştirilmesi dâhi düşünülemez hâle getirdiler. Bu işi dine dinde olmayan ictihâdı sokup , ictihâd ile yeni dîni kurmak ve ardından , kendi açtıkları dinde sahtekârlık kapısını , ictihad kapısını kapatarak yaptılar. Bu yeni câhiliyet dönemi bitti. Artık müslümanlar satanatın , egemen islam dışı yönetimlerin yönetimi dışında islâm hakkında araştırarak münâzara ediyorlar. Bu çabalar yeni nurlu dönemin müjdesi olmaya başladı. Ancak dinde ihtisas yapan , ihtisas yaptığı konuda münâzara yapanların , ihtisas konuları dışında fikir açıklamalarından ve hiç bir ihtisası olmadığı halde konuşanların olmasından oluşan pek çok yanlışlar dîne mal edilmektedir. Bu çağın iletişim imkânlarını kullanan , fikirlerini tercüme ederek dünyâya yayan pek çok kişi bu yayınları ile yanlışlarını tüm dünyâya yayıyorlar. Bilgi kirliliği gerçeği örtmeden , duru bilgi kaynakları oluşturulmalı. O zamana kadar bilen bildiği kadar yanlışlarla mücâdele ederek doğruları açıklamak zorunda. Dünyâya tercümeler yapılarak yayılan yanlışların kaynaklarından birisi de , kur’ân mûcizeleri konusunda yaptıkları yayınları bir kişiye mal ederek yayın yapan bilinen bir gurup. Bu sözde kişi ile temsil edilen gurubun yayınlarından alıntı yaparak , mantık üzerine kurdukları iddiâlarının yanlışlarını mantık ve kur’ân âyetleri ile açıklamaya çalışacağım. Bu kişinin adını anmıyacağım . Çünkü hak ettikleri vasıflarla kendilerini vasıflandıranları hakâret ettikleri gerekçesiyle , kur’ân’ın tâğût ve şeytanın dostları olarak vasıflandırdığı islam dışı hükümlerle hükmedenlerin , kâfirlerin mahkemelerine havâle ediyorlar. Ayrıca bilinmelidir ki, burada , bu ve benzeri yazılarda gâyem yanlışın yanlışlığını açıklamak ve doğruyu ifâde etmektir. Yazılardaki , kâfir veyâ şeytân veyâ başka türlü vasıflandırmalarım kur’ân ve sünnete uygundur , en azından bu uygunluğa dikkat etmeye gayretim var. Düşmanlık olan bu tür vasıflandırmalarım, yanlışa ve aldanışa olan bir düşmanlıktır. Hakkında yazdığım kişiler hatâ yapıyor olabilir, bilmeden yaptıkları hatâlarla suçlanamazlar. Bu durumda olmalarını ve yanlışlarını anlayıp tevbe etmelerini umarım. Bu kişiler hakkındaki sözlerim , islâm düşmanlığı anlamına gelen yanlışları bilerek ve islam düşmanlığını kasdederek savunuyor olmaları durumunda kendileri için geçerlidir. Bu yanlışları bilmeden yapanlar , doğruyu yanlışı ayırmaya , anlamaya gayret edip doğru olduğunu zannettiği halde bu yanlışları savunanlar ise “allâh’dan başka tanrı yok , muhammed allâh’ın elçisidir” sözünü kabul ettikleri ve bu sözün gereği olan inanç ve söylem ve eylem içinde bulundukları müddetçe dinde kardeşimdir. (kur’ân, sûre 20 tâhâ , âyet 47) “…ve sağolsun kim uydu (gerçeğe) iletene.” Bu yazı bir tekzîb yazısıdır. Alıntı : Maddenin ardındaki sır Çevresini akıl ve vicdan yoluyla izleyen kişi evrendeki canlı-cansız herşeyin yaratılmış olduğunu fark eder. Peki tüm bunlar kim tarafından yaratılmıştır? Açıktır ki, evrenin her noktasında kendini belli eden "yaratılmışlık", evrenin kendisinin bir ürünü olamaz. Örneğin bir böcek kendi kendisini var etmemiştir. Güneş sistemi, bitkiler, insanlar, bakteriler, alyuvarlar, kelebekler kendi kendilerini yaratmamışlardır. Tüm bunların "tesadüfen" oluşmaları gibi bir ihtimal de, kitabın önceki sayfalarında incelediğimiz gibi, söz konusu değildir. İşte allah'ın varlığını tanımayanların saptığı nokta da buradadır. Bu kişiler, allah'ı gözleriyle görmedikleri sürece, o'nun varlığına iman etmemeye şartlandırmışlardır kendilerini. Ancak bu durumda, evrenin her yerinde apaçık görünen "yaratılmışlık" gerçeğini gizlemek, evrenin ve canlıların yaratılmamış olduğunu iddia etmek zorunda kalırlar. Bunu yapmak için yalanlara başvururlar. Evrim teorisi ve materyalist felsefe bu konuda başvurulan yalanların ve sonuçsuz çırpınışların en belirgin iki örneğidir. İnkar edenlerin temel yanılgısı, aslında allah'ın varlığını inkar etmeyen, ancak çarpık bir allah inancına sahip olan pek çok kişi tarafından da paylaşılır. Toplumun çoğunluğunu oluşturan bu kişiler, yaratılışı reddetmezler, ancak allah'ın "nerede" olduğuna dair ilginç batıl inançları vardır: çoğu, allah'ın "gökte" olduğunu sanır. Bilinçaltlarındaki düşünceye göre, allah çok uzaklardaki bir gezegenin arkasındadır ve çok nadiren "dünya işlerine" müdahale eder. Ya da hiç etmez; evreni yaratmış ve bırakmıştır, insanlar kendi kaderlerini çizerler... Kimileri de kuran'ın allah'ın "her yerde" olduğuna dair haberini duymuşlardır, fakat bunun anlamını tam olarak çözemezler. Bilinçaltlarındaki batıl düşünce; allah'ın radyo dalgaları ya da görünmez, hissedilmez bir gaz gibi, maddeleri çevrelediği şeklindedir. Oysa bu düşünce ve baştan beri saydığımız, allah'ın "nerede" olduğunu bir türlü çözemeyen (belki de bu yüzden o'nu inkar eden) düşünceler, ortak bir yanlışa dayanmaktadırlar: hiçbir temeli olmayan bir ön yargıyı benimsemekte, ondan sonra da allah ile ilgili olarak zanlara kapılmaktadırlar. Nedir bu ön yargı? Bu ön yargı maddenin varlığı ve niteliği ile ilgilidir. Maddenin var olduğu konusunda öyle şartlanmışızdır ki, acaba gerçekten var mıdır, yoksa sadece bir gölge varlık mıdır, hiç düşünmemişizdir. Oysa modern bilim, bu ön yargıyı da yıkarak, çok önemli ve etkileyici bir gerçeği ortaya koymaktadır. İlerleyen sayfalarda kuran'da da işaret edilen bu büyük gerçeği açıklamaya çalışacağız. Karşılık : Büyük yanlış bu mantıksız iddiâ , yazara göre gerçekte madde yoktur. Bu yazıda da bu mantık dışı , akıl ve bilim dışı ve din dışı sözü isbâta ve bu iddiâsının dine islâma âit bir gerçek , hikmet olduğunu isbâta çalışacak. Tüm gerçekleri inkâr ederken kendi seçme saçmalarının gerçek olduğuna okuyucuyu inandırmaya çalışacak. Alıntı : Elektrik sinyallerinden oluşan evren Yaşadığımız dünya ile ilgili tüm bilgilerimiz bize beş duyumuz aracılığı ile gelir. Yani biz gözümüzün gördüğü, elimizin dokunduğu, burnumuzun kokladığı, dilimizin tattığı, kulağımızın duyduğu bir dünyayı tanırız. Doğumumuzdan itibaren bu duyulara bağlı olduğumuz için "dış dünya"nın, duyularımızın bize tanıttığından farklı olabileceğini hiç düşünmemişizdir. Karşılık : Algıladığımızdan farklı olabileceğini düşünmemiz akılsızlık olurdu , algıladığımız şekilde olduğuna tanık olan milyarlarca insan ve tirilyonlarca akıllı canlı varken , ve kur’ân bildirirken. Alıntı : Oysa, bugün birçok bilim dalında yapılan araştırmalar son derece farklı bir anlayışı beraberinde getirmiş, algılarımız ve algıladığımız dünya ile ilgili ciddi şüphelerin oluşmasına neden olmuştur. Bu yeni anlayışın çıkış noktası ise şudur: bizim "dış dünya" olarak algıladıklarımız, yalnızca elektrik sinyallerinin beyinde yarattığı etkilerdir. Elmanın kırmızılığı, tahtanın sertliği, dahası anneniz, babanız, aileniz, sahibi olduğunuz bütün mallar, eviniz, işiniz ve bu kitabın satırları yalnızca ve yalnızca beyninizdeki elektrik sinyallerinden ibarettir. Karşılık : Bu ne yaman çelişki , beynimizdeki elektirik sinyallerinin varlığını iddiâ edip var olan her şeyi inkâr. Ayrıca eğer bizler yoksak bu salak kime neyi isbâta çalışıyor. Alıntı : Frederick vester bilimin bu konuda ulaştığı noktayı şöyle ifade eder: Bazı düşünürlerin, 'insan bir hayaldir, aslında bütün yaşananlar geçici ve aldatıcıdır, bu evren bir gölgedir' şeklindeki sözleri günümüzde bilimsel olarak kanıtlanıyor gibidir. Karşılık : Bu yazıda bilimsel yada bilimsel olmayan bir isbat yok. “insan bir hayaldir” yada “evren bir gölgedir” bu sözler acabâ “insan tanrının gölgesidir” sözünü kabul ettirmek içinmi yazılmış. Alıntı : Ünlü filozof george berkeley'in, bu şaşırtıcı gerçek ile ilgili açıklaması ise şöyledir: Kendilerini gördüğümüz ve dokunduğumuz için, bize algılarımızı verdikleri için nesnelerin varlığına inanırız. Oysa algılarımız sadece zihnimizde var olan fikirlerdir. Şu halde algılar aracılığıyla ulaştığımız nesneler fikirlerden başka bir şey değildirler ve bu fikirler, zihnimizden başka yerde bulunmazlar zorunlu olarak… bütün bunlar madem ki sadece zihinde var olan şeylerdir, öyleyse evreni ve şeyleri zihnin dışında varlıklar olarak hayal ettiğimizde, yanılmaların içine düşmüş oluyoruz demektir… öyleyse bizi çevreleyen şeylerin hiçbirinin bizim zihnimizin dışında bir varlığı yoktur.. Karşılık : Gerçeğin yalanlanması yalanı savunanların tek çâresidir. Gerçeğin kabul ve isbâtı ise gerçeği savunanların yoludur. Gerçeğin düşmanı şeytandır. Yalanın düşmanı allâh ve elçileri ve müslümanlardır. Müslüman gerçeği doğrular , yalanı yalanlar. Kâfir ise gerçeği yalanlar , yalanı doğrular. Bu bölüm tam olarak , iddiâ edilen yalanın doğruluğunu isbât gayretinin merkez bölümü. Demiş: Kendilerini gördüğümüz ve dokunduğumuz için, bize algılarımızı verdikleri için nesnelerin varlığına inanırız. Oysa algılarımız sadece zihnimizde var olan fikirlerdir. Dedim: Algılanan şeyler inanılan şeyler değildir. Algılanan şeyler var olduğu şüphesiz bilinen şeylerdir. Örnek: bu yazı algıladığımız bir şeydir. Öyleyse bu yazı vardır. Varlığını algıladığımız bu yazının varlığına , delilsiz , aslında var olmayan bir şeye inanır gibi inandığımız iddiâsı , mantık dışı , akıl dışı , deli zırvası bir söz olur. Aksine bu yazıyı algıladığımıza göre bu yazının var olduğunu biliriz, bu yazının var olduğunu bilmek , bu yazının var olduğu isbat edilmemiş olmasına rağmen varlığına inanmak değildir. Burada bilmek ve bildiğinin varlığına inanmak ile isbatsız yanlış bir inancın aynı şey olduğuna iknâ edecek şeytan işi bir saptırma yapılmış. Hangi akıl var olduğunu bilerek , var olduğuna inandığı şeyi inkâr edebilir ve bile bile var olduğunu inkâr edebilir. Ancak bir şeytan yada bir kâfir var olduğu açıkça belli bir şeyi inkâr eder. Gerçeği yalanlarken yalanladığı gerçeğin varlığını kabul etmek zorunda olduğunu ise göz ardı ediyor. Algıladığımız şeyi algılamamızın , algıladığımız şeyi görmemiz ve ona dokunmamız olduğunu söylerken algılanan bir şeyin varlığını kabul ediyor, gerçeği itiraf ediyor , ardından da varlığını itiraf etmek zorunda olduğu şeyi inkâr için , o şeyin varlığını bilmediğimiz , var olduğuna inandığımız sapıklığını ileri sürüyor. Bu kadarı yetersiz kaldığı , yalanını desteklemesi gerektiğini düşündüğü için , ikinci bir saptırma kademesine geçerek devâm etmiş. Demiş : Oysa algılarımız sadece zihnimizde var olan fikirlerdir. Dedim : Algılarımızın nerede olabilir ki. Doğal olarak algılarımız zihnimizdedir. Neden böyle diyor. Çok doğal olan bu gerçeği özel bir durummuş gibi , bu çok hikmetli konuya neden dâhil etmiş. Galiba bu büyük şeytanlığını ifâde etmek için bir geçiş cümlesi. Varlığını itiraf ettiği halde , açık bir söyleyişle de varlığını yalanladığı nesnenin , algılarımızın zihnimizde olmasıyla ne ilgisi olabilir. Burada diğer bir sokuşturma daha var. Algılarımız fikirler imiş. Ya türkçe bilmiyor ya sözlüğe bakmamış yada aklından zoru olmalı. Gördüğü manzaraya bu ne güzel manzara diyen olurda bu ne güzel fikir diyen olabilirmi. Şeytanın işi ne. Her şeyi olduğundan farklı göstermeden yanlışın doğruluğunu kabul ettiremeyeceği için bu uydurmalar. Bu arada bahsedilen nesnenin aslında var olmayan , sadece bir algı, algıdanda öte bir değersiz fikir olduğuna dâir ciddî bir zan oluşturuyor okuyucuda. Demiş : . Şu halde algılar aracılığıyla ulaştığımız nesneler fikirlerden başka bir şey değildirler ve bu fikirler, zihnimizden başka yerde bulunmazlar zorunlu olarak… Dedim : Şimdide nesneleri algılamış oluşumuzu tersine çevirerek yeni bir saptırma daha oluşturuyor. Algılar nesnelerden bize ulaşan bilgiler olduğu halde , algıları algı araçları olan duyu organları yerine göz, kulak, dil yerine koyarak , nesnelere onlarla ulaştığımızı iddia ediyor. Ve burada şeytanlığını açıklayarak söylemek istediği sapık inanışı açıklıyor. Kısa bir yazıda bir kaç saptırma dönemecinden sonra istediği büyük sapıklık konumuna vardırabiliyor konuyu. Nesneler fikirlerden başka bir şey değildirler. Müthiş salaklık. İnsanın bu kadar salak olabilmesi için bu işi yüksek okulda , üniversitede okumuş olması gerekir. Salaklık üniversitesi şeytani ilimler fakültesindenmi mezun oldun ey salak oğlu salak denir böylesine. Dahasıda var nesneleri fikirlere dönüştürmekle de hızını alamayıp saptırma dönemeçlerine bir saptırma daha ekliyor , nesneler hem fikir hemde bu fikirler yani nesneler zihnimizde imiş. Ne demek bu. Yani demek istiyorki , meselâ , bir oduna bakıyor olsam o odunu zihnimde algılarım , öyleyse o odun aslında var değildir yoktur ve ben o odunun var olduğuna algıladığımiçin inanırım. Oysa benim algım zihnimdedir. Algım zihnimdeki bir fikirdir . Şu halde algıladığım , duyu organlarımla gözümle ulaştığım o odun bir fikirdir. Ve bu fikir (odun) zihnimden (beynimden) başka bir yerde bulunmaz. Diyor. Kısaca eğer bir oduna bakıyorsam , ben bir odun kafalıyım demek istiyor. Kafasının içinde beyin yerine bir odun var bu adamın. Demiş : Bütün bunlar madem ki sadece zihinde var olan şeylerdir, öyleyse evreni ve şeyleri zihnin dışında varlıklar olarak hayal ettiğimizde, yanılmaların içine düşmüş oluyoruz demektir… Dedim : yüce allâh tevbe nasip ede. Saptırmalarına ve saçmalarına devamla gördüğümüz hiç bir şeyin zihnimizin dışında olmadığını, hiç bir şeyin var olmadığını iddia ederek tüm yaratılışı ve allahın fiilerinin sonucu olan tüm varlıkları ve allahın tüm fiillerini inkar ediyor. Tüm bunların fikir bile değil bir takım hayaller olduğunu iddia ederek dahada aşağılıyor. Ayrıca varlıkların var olduğunu zannetmemizin bir aldanış olduğunu ileri sürüyor. Demek istiyorki bizi bu şekilde donatan , var eden , yaratan bizi aldatmaya çalışıyor ama , biz uyanıklar aldanmayız . Bu iddialar tam olarak yüce allâhın bizi aldattığını iddia etmektir. Çünkü bizi bu yapıda yaratan odur. Bu yaratışı ile allah kullarına doğruyu göstermeyi değilde kullarını aldatmayı kasdetti diyor. Öyleyse allah gerçeğe çağırmıyormu. Yalanamı çağırıyor. Kur’ân âyetleri bize , Görmüyormusunuz âyetleri , gördüğünüz âyetlere inanın , gerğini yapın , allaha uyun derken yalanmı söylüyor. Yoksa yalancı bu yazarmı. Tüm varlık âlemi allâh’ın âyetleridir. Varlığı inkar âyetleri inkârdır. Varlığı inkâr o varlığı kendi varlığının âyeti yapan allâh’ı inkârdır. Yüce allâh’ı , kulları aldatan şetanın vasfıyla vasıflandırmak , şeytanın işinden başka kimin işi olabilir. Demiş : … öyleyse bizi çevreleyen şeylerin hiçbirinin bizim zihnimizin dışında bir varlığı yoktur.. Dedim : Aynı sözün tekrarı , hiç bir şey yoktur deyişinin tekrarı. Aslında bu söz ile söylediği bir şey daha var hiç bir şey yok benim zihnim var , hiç bir şey yok ben varım . Bu ne büyük bir bencillik , tüm varlıkları ve tanrıyı tamâmen inkar ve tek tanrının nefsi , kendisi olduğunu iddia etmek. Bu kişinin târif ettiği sahneyi bir düşünün , gözlemci olduğumuzu düşünelim. Bir kişi bir nesneye mesela bir ağaca bakıyor ve onu bu iddiacının iddia ettiği gibi zihninde algılıyor. Ve şöyle diyor , bu sadece bir yalan , aslında burada bir ağaç yok. Halbuki biz gözlemciler o kişiyi ve yalanladığı ağacı görüyoruz. Cevap hazırdır, sizin gördüklerinizde yokki, sizde hayal görüyorsunuz. Fakat o kişi kendi varlığının gerçek olduğunu iddia ediyor. Tüm gördüklerini ise inkar ediyor. Halbuki onun yanlış mantığına göre , kendi varlığını kendisinin kabul ettiği gibi , kendi varlığını kabul eden , dolayısıyla varlığı kabul edilmesi gerken bir çok varlık var. Halbuki o kendi dışındaki hiç bir varlığın varlığını kabul etmiyor. Bu taktirde her var oluş iddiasında olan varlık da onun varlığını inkar etmelidir. Öyleyse her varlık kendi varlığını kabulde yalnız kalır. Halbuki varlığının inkar edilmesi konusunda tüm varlıklar adedince tanık oluşur. Öyleyse bu durumda kendi varlığına inanmakta haklı olduğunu iddia edişine delil olabilecek tek tanığı olan kendisine karşı , varlıklar adedince , var olmadığına inanması gerektiğine dair tanıklar olması sebebi ile , kendi varlığının var olduğuna inanmaması daha mantıklı olacaktır. Kendi mantığına göre var olmadığı kanıtlanan bu zavallının sözleri ve iddiaları ise kendi var olmadığı için bir değer değil, bir hayalin gölgesi kadar bile değerli değildir. Hal bu ki yüce allâh kur’ân’da görülen şeylerin gerçek olduğunu bildiriyor. (6 en’âm 25) “ve onlardan kimi , dinlemeye devâm eder seni ve yaptık üzerine kalplerinin (onların) kaplamalar anlamalarına onu ve kulaklarında (onların) duymayı ağırlaştırıcı ve hepsini belirtinin (âyetin) gördülerse güvenmiyorlar (îmân etmiyorlar) ona , o âna kadar (ki) geldiler sana mücâdele ederler seninle , der (onlar) ki küfrettiler (kâfir oldular) bu ancak hikâyeleridir öncekilerin”. (14 ibrâhîm 19) “görmedinmi elbette allâh yarattı gökler ve yeri gerçek olan ile (hak ile) dilerse giderir sizi ve gelir yaratılışın yenisiyle”. (20 tâhâ 56) “ve elbet muhakkak gösterdik ona belirtilerimizi (âyetlerimizi) hepsini onun böyle iken yalanladı ve beğenmedi”. (34 sebe 6) “ve görür (onlar) ki getirildiler bilgiye (ilme) ki indirildi sana düzenleyeninden (rabbinden) o gerçek (hak) ve iletir yoluna azîzin hamîdin”. (41 fussılet 53) “göstereceğiz onlara belirtilerimizi (âyetlerimizi) ufuklarda ve kendilerinde tâki tamâmen açığa çıkar onlara elbette o gerçek(tir) (haktır) , yeterli olmadımı düzenleyenine (rabbine) elbette o üzerine her şeyin çok iyi tanık”. (53 necm 18) “elbet muhakkak gördü belirtilerinden (âyetlerinden) düzenleyeninin (rabbinin) en büyük olanı”. (79 nâziât 19) “ve iletirim seni (hidâyet ederim seni) düzenleyenine (rabbine) böylece ürperirsin”. (79 nâziât 20) “böylece gösterdi ona belirtinin (âyetin) en büyüğünü”. (79 nâziât 21) “böylece yalanladı ve isyân etti”. (79 nâziât 22) “sonra ardını döndü çabalıyor”. (79 nâziât 23) “böylece (bir alana) topladı ve seslendi”. (79 nâziât 24) “böylece dedi ben düzenleyeniniz (rabbiniz) en yüce olanım”. Âyet : (17 isrâ 36) “ve ardına takılma neyin (ki) (var) değil senin için onunla (ilgili) bilgi, elbette işitme ve görme ve gönül, hepsi işte (onlar)ın oldu ondan mes’ûl”. Âyet : (24 nûr 31) “…ve (hatâdan) dönün allâh’a toptan ey güvenenler (îmân edenler) olurki siz kurtulursunuz”. Âyet : (20 tâhâ 47) “…ve sağ olsun kim uydu (gerçeğe) iletene”. Âyet : (1fatiha 1) “övgü allâh’a düzenleyeni evrenlerin”. Yazının telif hakkı yazar adı ve web sayfasının yayınlanmasından ibarettir. Alıntı : yazar, ali kenan aydın **********
  9. Mucize Dua Ve Dünyânın Üzerinde Yazan “Allâh” Adı MİRACLE PRAYER AND WRİTTEN İN THE WORLD ARABİC “ALLÂH” NAME (“ALLAH” İS SİNGLE GOD’S NAME) DÜNYANIN ÜZERİNDE YAZAN ARAPÇA "ALLAH" ADI (Uydu resmi) DÜNYANIN ÜZERİNDE YAZAN ARAPÇA "ALLAH" ADI (Harita) DÜNYANIN ÜZERİNDE YAZAN ARAPÇA “ALLAH” ADI (Yapım) MİRACLE PRAYER AND WRİTTEN İN THE WORLD ARABİC “ALLÂH” NAME (“ALLAH” İS SİNGLE GOD’S NAME)
  10. Yüce Allah bahsettiğin yaprağıda yemen için yaratmıştır senin mantığına göre, Halbuki yaprağın incelenmesinde hikmet , bilgi , fayda olduğunu biliyor ve tavsiye ediyorsun. Kuranda böyledir. SALAT VE SELAM ONA YÜCE ALLAHIN ELÇİSİ MUHAMMED DEDİ : KİM ÖNCEKİLERİN VE SONRAKİLERİN BİLGİSİNİ İSTERSE KURANI EŞELESİN. ALLAHIN ELÇİSİ DOĞRU DEDİ.
  11. DAYI demiş : Sn.YALINKILIÇ.. Lütfen bir benzetme yaparmısınız..yaşamda karşımıza çıktığında uygulayabilelim..neymiş adı sizin İnsan,dan daha değerli olan canlınızın..bilgi uygulanabilir, bu günde yarında faydalanılabilir olmalıdır Öncelikle , bilenin her şeyi bilmesini beklemediğini umarım. Yada bilenin her şeyi bilmemesinin aslında bildiğinin bildirdiğinin yanlış olduğuna delil olduğunu düşündürerek doğru bilgiyi yalanlamaya kasdetmediğini umarım. Ama bu konumda bunu hiseettiriyor. Öncelikle soru tarzın yanlış. Tarzının bir hata olduğunu geçerek bu soruyu iyi niyetli olarak sorulmuş kabul edersek: Öncelikle İnsandan değerli olanın adını bilmemem , İnsandan değerli olanın var olduğunu bildiren Kuran bilgisini aktarmama engel değil. ikincisi , İnsandan daha değerli bir varlığın varlığını bilen ilan eden ben değilim ki , bu soru bana olmamalı , bu sorunun cevabını , bu bilgiyi verene Kuran ve hadise sormalı. Ben safdece KURANIN ALLAHIN BİLDİRDİĞİNİ KURANDAN BİLDİM VE BİLDİRDİM. SONRA , BENİM BU KONUDA BİR CEVABIM YOK ŞİMDİLİK , İNSANDAN DEĞERLİ VARLIK YADA VARLIKLARIN KİMLER , NELER OLDUĞUNA ŞİMDİLİK CEVAP VEREMİYORUM. KISACA BİLMİYORUM. Bilginin uygulanabilirliği her zaman geçerli değil. Bilginin uygulanması için uygulamaya dair olması gerekir. Bu bilginin gereği , O ÜSTÜN DEĞERDE OLANLA MUHATAP OLDUĞUMUZDA ONU ÜSTÜN TUTMAMIZ OLURDU. İnsana , kendi yaşadığı doğal ortamda Kendisinden üstün tutması gereken şeylerin neler olduğuna dair verilen bilgiler nelerdir , buna dair bir araştırma yapılabilir.
  12. İnsanların inandığı yalanlara inanmadığın için , insanların inandığı yanlış Tanrı İnancı seni terk etmiş. İyide etmiş. İnsanların yanlışları ve yanlış tanrılarını terkeden Gerçeği bulur. Ama senin Gerçekle yalnız kalmaya cesaretin varmı. Doğru olan ile Gerçek olan ile Yanlız kalmayı seversen cesaret gerekmez , o zaman âşıkların açıklanması zor tutukusu ile Gerçek ve Gerçek Tanrı inancı seni yakan yanlızlık ateşini serin bir suya çevirir , Selam Ona İbrahim Peygamberin Yaşadığını Duygusal olarak yaşamaktır bu hal. O da yanlız kalmıştı. Kavminin inandığı yıldız , ay , güneş terkedip gittiğinde , O şöyle demişti BEN BATIP GİDENLERİ SEVMEM. Sende bunu diyorsun ama bir farkla , Sen seni terkeden yanlışları terketmenin bir varlığı değeri terketmek olduğunu zannediyorsun. Bu zannın fikirsel değil duygusal. Eğer yanlışın gerçekten yanlış olduğunu bildiğin gibi , yanlış olduğunu da hissetseydin ki bunu az da olsa hissediyorsun , acın az olurdu. Ama bu durumda seni terkeden ve gönlünü boşaltan tatlılığın yerine gelen yanlızlık ateşinin acısını ne dindirebilir , Yanlışın yanlışlığını bilmen ve sevmemen ve ondan kurtulmanın ferahlığımı , hayır , bu sadece bir başlangıç , boşalan gönlüne onu dolduracak bir gerçek sevgili lazım , ancak o dindirebilir bu acıyı. Öyle bir sevgili ve sevgi olmalı ki , yanlızlık acısını ateşini serin bir su yapsın , gönlüne su sersin. İŞTE BU NOKTADA TEK ÇÖZÜM VAR gerçekle YALNIZLIĞIN ATEŞİNE DAYANAN HEYBETLİ ACILI BİR YALNIZ MÜCAHİD , BİR DEV Mİ OLACAKSIN , gerçekle AŞKIN MUCİZE EVRENİNE DAHİL OLUP YARATANI , GERÇEĞİ , ALLAHI SEVEN BİR NURLU VELİ , BİR NURLU DEVMİ OLACAKSIN. GERÇEK İLE OLAN NEYE YANAR , GERÇEKTEN UZAK OLAN NEYE KANAR. GERÇEKTEN UZAK OLANDIR YANMASI GEREKEN , HEYHAT NERDE YANMAK , ONLAR HİSSEDEMİYORLARKİ , YAŞAMDAN UZAK , YADA YAŞAMAYANLARDIR , ÖLÜLER HİSSEDEMEZLER , YAŞAYANLAR HİSSEDERLER , ACI ÇEKERLER. YALANIN PEŞİNDE OLUP , ATEŞİ KAZANAN , YALANIN ATEŞİYLE SEVİNEN YAŞAMIYORKİ. FİKİRDE , GÖNÜLDE GERÇEĞİN ACISINI ÇEKİYORSAN YAŞIYORSUN. ÖYLEYSE SEN OL. SENİ TERKEDEN YALANIN GÖLGENİN , KARANLIĞIN ÂHIYLA VÂHIYLA HEBA ETME FİKRİNİ , GÖNLÜNÜ VAKTİNİ , ÖMRÜNÜ. YALANLA CEMAAT OLANIN VUSLATI ÇUKUR VE KARANLIK OLUR , GERÇEKLE YANLIZ KALANIN VARLIĞI VAR VE NUR OLUR. CESARETİN VARMI BU AŞKA. YOL BU. DÖNERSEN BU AŞAMADAKİ FİKİRLERİNİ YALANLAMIŞ OLUSUN. BU HALDE DURUMUN ÇUKURA GİDEN ÇÖPLERE ÖZENİP TEMİZ NEFİS YİYECEKLERİNİ , İÇECEKLERİNİ ÇUKURA ATAN AÇ ADAMIN HALİNE BENZER. UYAN ! GERÇEĞE DOĞRU YÜRÜ , YADIĞIN YAZININ ADAMI SEN İSEN , DOĞRU SÖYLÜYORSAN.
  13. SİZ Mİ DAHA İYİ BİLİRSİNİZ YOKSA YÜCE ALLAHMI , ******. (28 KASAS 85) “… DE DÜZENLEYENİM (RABBİM) EN İYİ BİLEN , KİM GELDİ (GERÇEĞE) İLETEN (HİDÂYET) İLE VE KİM O SAPMANIN AYIRANINDA”. Bu âyet 17’nci sûre olan isrâ sûresinin 70’inci âyetidir. “ve elbet muhakkak verimlilendirdik Âdem oğlunu ve yükledik onları kara ve denizde ve rızıklandırdık onları hoş olanlardan ve (daha çok) fazîletlendirdik onları üzerine bir çok kimseden (ki) yarattık, fazîletlendirişce”.
  14. TEVRAT VE İNCİL yüce Allahın indirdiği kitaplar olduğu için onlara , yüce Allahın indirdiği gibi inanırız , inkar edemeyiz, inkar eden kafir olur. Ancak KURAN İncil ve Tevratın bozulduğunu değiştirildiğini bildiriyor. Bu sebeple Eğer Kuran ile doğruluğu isbat edilmeden onlardan sunulan bir şeye inanırsak kafir oluruz, çünkü aslı yok , bozulmuş , bu tür inanç yalana , yanlışa , küfre inanç ihtimalini kabul etmek olur. Kuranla aksi isbat edilmedikçe inkarda edemeyiz çünkü bu durumda da onlarda olması muhtemel Yüce Allahın bildirdiğini inkar tehlikesi var , yüce Allahın bildirdiğini inkar etmeye önem vermeme kafir olmaya sebep olur. Bahsedilen tevrattan ve incilden alınan metinlerdeki anlam ; insanın , özellikle erkeğin , tanrının (Allahın) şeklinde olduğu ve tanrının (Allahın) yarattıklarına benzediğini iddia etmektedir ki bu islamın ; kuran ve hadisin bildirdiği tanrının (Allâhın) yaratılan hiç bir şeye benzemediği bilgisine aykırıı olduğu için küfür sözdür bu inançta olan karfirdir. Tevrat ve incildeki bu anlamdaki tüm sözler uydurmadır , tevrat ve incilin aslında yoktur. Tanrı (Allah) kendi sözüne aykırı söz söylemez. Öyleyse kurana aykırı olan tevrat ve incildeki tüm sözler değiştirenlerin , bozanların eklediği sözlerdir , inanan kafir olur.
  15. Dünya haritasının tersi düzü sorunmu oluyor. Dünyanın haritasını insanlar ters yapmış. Uzayda bulunan her hangi bir nesne için ters düz diyebileceğimiz bir yön tesbiti yok , mevcut bilgilere göre. Adet edilmiş harita yerleşimini delil gibi ileri sürmen çok yanlış. zorlama ürünü de değil. dünya haritası tümüyle Allah adını oluşturan harflerden ibaret, elif , lam , lam... Bir buluş yapılınca mal bulmuş mağribi gibi balıklama dalıp bu kuranda vard diyen mucize sahtekarlarına senin gibi benimde tepkim var , fakat bu durumla bu konunun ilgisi yok. Dinsizlerin genel tarzını kullanıyorsun , KONUYA SÖYLEYECEK SÖZÜ KALMAYINCA BAŞKA KONULARI İLERİ SÜREREK KONUYU SAPTIRMAYA ÇALIŞIYORSUN. ***** Kuranda bu konuda âyet de var. (36 YÂSÎN 33) "VE BİR BELİRTİ (BİR ÂYET) ONLAR İÇİN , ÖLÜ YER(YÜZÜ)....". (kur’ân, sûre 20, âyet 47) “ve sağolsun kim uydu (gerçeğe) iletene”. (kur’ân, sûre 1,âyet 1) “övgü Allâh’a düzenleyeni evrenlerin”.
  16. Bulutları yöneten biri var. Hiç bir şey tesâdüf değil. Bulutlardan yada başka bir şeylerden zorlama , benzetme gayreti ile çıkarılan şeyler , kendi düşüncenin ürünü olur , değerli sayılmazlar. Ancak zorlamasız , gerçekten bildiğin bir şeylere benzer bir şeyler buluyorsan bunlar bir anlam taşırlar. O anlamı değerlendirmek te bir bilgi ve birikim işidir. Rüya yorumu gibi. AVRUPANIN UYDU GÖRÜNTÜSÜ OLAN BİR RESİM HATIRLIYORUM , BULURSAM LİNKİNİ YAZARIM SANA AKLIMA GELİRSEN. O görüntüde bir bulut vardı. 1- Bu bulut küçük bir deniz canlısının şeklindeydi. Ne fazla ne eksik tam onun şeklindeydi. 2- Bu bulut ve deniz canlısı Avrupanın bir kısmının haritası ile aynı idi. SEN BULUTLARI BAŞIBOŞMU SANDIN, ONLAR MELEĞİN YÖNETİMİNDEDİRLER ALLAHIN EMRİYLE , KÂİNATTAKİ HER ŞEY GİBİ. DÜNYA DA ALLAHIN EMRİYLE ŞEKİLLENMİŞ.
  17. Şeytânın âyeti “insân eşrefi mahlûkâttır” iddiâsı Sığınıyorum Allâh’a taşlanmış şeytandan Adıyla Allâh’ın, Merhametiyle Kuşatanın , Gereğince Merhamet Edenin Kur’ân’da ve sahih hadislerde olmayan pek çok inançlar müslümanlar arasında yayıldı . Kur’ân ve sahih hadislerin dışındaki inanışlar Allâh’ın gönderdiği dini unutturma gayretine dönüştü . İnsanların algıladığı bu uydurma İslâm, Yüce Allâh’ın gönderdiği dinden başka bir din olduğu halde, adı islâm olarak anıldığı için islâm dînini öğrenmek isteyenler az yada çok bu uydurma dinden etkileniyorlar . Kur’ân ve sahih hadislerde olmayan uydurma İslâmdan başkaca birde Kur’ân ve sahih hadislere aykırı olan günah ve kâfirlikten oluşan bir çok inanç ve eylem de İslâm olarak sunuluyor ve böylece adı müslüman, inancı ve eylemi ile kâfir bir sahte müslüman toplum oluşturulmaya çalışılıyor. Yanlış anlaşılmasın İslâmı öğrenmeye veyâ İslâma uygun yaşamaya çalışmayan kişilerden bahsetmiyorum . İslâmı öğrenmeye ve İslâma uygun yaşamaya çalışan kişiler, cemaatler ve toplumlardan bahsediyorum . Kuvvetli inançlı, samîmi gayretli kişiler, cemaatler, toplumlar bu halde ise diğerlerinin durumunun daha kötü olacağı ise bellidir . Uydurma İslam ile karşılaşanların İslamı kabul edişlerinde sorunlar çıkması doğaldır. İslâmın yayılış dönemi olan eski dönemlerden sonra, târihin yakın zamanlarında İslâm dinine giren milletlerin olmamasının sebeplerinden en önemlisi budur zannederim. İslâm adına yayılan uydurma inanışlardan, muhyiddin ibni arabi gibi her şeyin, özellikle insanın tanrı olduğu iddiası ile belkide milyon seviyesinde müslümanı kâfirleştiren tek başına bir kâfirleştirme fabrikası olan büyük şeytanların sözleri var. İnsanın tanrılığı iddiâsı ile yetinen bazı din ve sapkın cemaatler ve bazı hıristiyan mezhepleri ve sâdece kendisinin tanrı olduğunu iddiâ eden firavun ve nemrut gibileri bu kadar sapkın değiller doğru yoldan . Bu büyük sapkınlık ustaca işlenmekte insanları kademe kademe saptırabilmek için her şeyin tanrı olduğu , insanın tanrı olduğu iddiaları ile Allâh’ın kulu olduğunun farkında olan doğru müslümanlık inancı arasında sapkınlaştırma kademesi olarak insan ne tanrıdır nede yaratık, ikisi arasında üstün bir varlıktır inanışı da yayılmaya çalışılmaktadır . Bu sözü açıkça söyleyenlere örnek : (y. N. Öztürk diyorki) ; “insân elbetteki tanrı değildir ama sıradan bir varlık da değildir. O, yaratılmışlık ve yaratılıcılık özelliklerini aynı anda taşıyan kendine özgü bir varlıktır”. Müslümanları bu anlama alıştırmak için çıkarıldığı şüphesiz belli olan en yaygın sözlerden biri ise “insân eşrefi mahlûkâttır” sözüdür. Bu sözü bildiğim kadarıyla adı müslüman olan kişilerin tamâmına yakını kabullenmişlerdir. “İnsan eşrefi mahlûkâttır” sözünden anlaşılan, insandan daha değerli, daha üstün hiç bir yaratığın var olmadığı ve insanın en değerli, en üstün yaratık olduğudur . Bu sözün kaynağı olarak anılan bir hadis duymadım. Kur’ân’dan bu sözü delillendirmek için Kur’ân’ın âyetlerini kullanmaya kalkışanların yaptıkları ise derin bir cehâletin, Kur’ân’ı zanlara âlet etmek cehâletinin örneklerinden ibâret boş uğraşlardır . Kur’ân’da bu sözün yanlışlığını açıklayan, insan türünün diğer yaratıklara nisbetle konumunu açıklayan bir âyet var iken, bu sözün yaygınlaşması ve o âyetin yaygınlaşmaması kasıtlı bir saptırma çabasının varlığını düşündürüyor . Üstelik bu âyeti “insân eşrefi mahlûkâttır” sözüne delil eden sözde âlimler de var . Âyetin baş tarafını kendi uydurmalarına delil olarak kullanacak kadar Kur’ân bilgisi olan sahtekarlar, âyetin diğer yarısını okuyup anlamıyorlarmı. Bu âyet 17’nci sûre olan isrâ sûresinin 70’inci âyetidir. “ve elbet muhakkak verimlilendirdik Âdem oğlunu ve yükledik onları kara ve denizde ve rızıklandırdık onları hoş olanlardan ve (daha çok) fazîletlendirdik onları üzerine bir çok kimseden (ki) yarattık, fazîletlendirişce”. Âyetin sonunda belirtildiği gibi âdem oğlu yâni insân nesli yaratılmış olanların bir çoğundan daha fazîletlidir. Bir çoğundan kelimesi ise bilindiği gibi çoğunluğundan anlamında değil. Yarısından anlamında da değil . Eğer çoğunluğundan anlamında olsaydı çoğunluğundan denirdi. Yarısından anlamında dâhi değil, o taktirde yarısından denirdi . Bilindiği gibi bir çoğundan demek yarıdan daha az olandan bir fazla anlamındadır. Öyleyse en fazla ifâde ettiği anlam insan neslinin, değerce yaratılanların değer derecesinin, en fazla yarı miktarı değerde olduğudur . Öyleyse iddiâ edildiği gibi “insân eşrefi mahlûkât” değil . Kur’ân’dan bu konuda delil getirenlerin delil ettiği âyetler bu sözün ifâde ettiği gibi insân neslinin diğer yaratıklara göre değerinin derecesini bildiren deliller değiller . Örnek olarak, delil olarak kullanılan 95’inci sûre olan Tıyn sûresinin 4’üncü âyeti : “elbet muhakkak yarattık insânı engüzel ayakta durucu edişte” bu âyetteki en güzel kelimesinin en üstün anlamına gelmediği açık. Yaratılışca güzellik, bir üstünlük değeri olarak öncelikli değildir. Ayrıca bu âyet eğer insanların en üstün olduğunu açıklayan bir âyet olsaydı, aynı sûrenin bu âyetinden sonra gelen 5’inci âyette belirtildiği gibi bu anlam geçerliliği kalmamış bir anlam olurdu. 5’inci âyet “sonra çevirdik onu en aşağısına aşağıların” aksine bu âyet insanın aşağı bir yaratık olduğunu bildirir , eğer sahte deliller üretenlerin yaptığı gibi âyetin öncesini sonrasını hesaplamaz isek . Fakat sûrenin devâmında 6’ncı âyette îmân eden ve sâlih amel işleyenlerin bu hükümden hâriç olduğu bildiriliyor . Durumu bu şekilde değerlendirdiğimizde îman eden ve sâlih amel işlleyenler hâriç insân neslinin aşağıların en aşağısı olduğu anlaşılıyor . Ancak îmân eden ve sâlih amel işleyenleri birlikte değerlendirirsek insân neslinin genel değer tablosunu bulabiliriz . Başka bir âyette bildirildiği gibi insanların çoğu îmân etmediğine göre, hesapla . Asıl kendi fikrimize danışıp hata riskine girmeden 17’inci sûre olan İsrâ sûresinin 70’inci âyetini okursak anlaşılacağı gibi, gerçekte insan neslinin değeri tüm yaratılanlardan üstün oluş değil , yaratılanların bir çoğundan üstün oluş olduğunu anlarız . Nefsini , kendini öven , süslenmiş sözlere aldanmak müslüman tavrı değil , aksine , aldananların , nefsini ve Allâhdan başkasını tanrı edinmiş olanların , şeytana aldananların tavrıdır . Müslümanın tavrı ise inançta ve inkarda , sözde ve eylemde gerçeğe uymak için öğrenmek, bilgi edinmek . Âyet : (6 en’âm 112) “ve işte (öyle) yaptık her peygamber için düşman, şeytanlarını insan ve cinin , vahyediyor bir kısmı onların, bir kısıma , yaldızlısını sözün ve isteseydi düzenleyenin (rabbin) yapmazdılar onu öyleyse bırak onları ve ne (yalan) atıyorlar (iftirâ ediyorlar)”. Ey müslümanlar (teslim olanlar) , başkasına değil Allâh’a müslüman (teslim olan) olunki kurtulun . Âyet : (17 isrâ 36) “ve ardına takılma neyin (ki) (var) değil senin için onunla (ilgili) bilgi, elbette işitme ve görme ve gönül, hepsi işte (onlar)ın oldu ondan mes’ûl”. Âyet : (24 nûr 31) “…ve (hatâdan) dönün Allâh’a toptan ey güvenenler (îmân edenler) olurki siz kurtulursunuz”. Âyet : (20 tâhâ 47) “…ve sağ olsun kim uydu (gerçeğe) iletene”. Âyet : (1fatiha 1) “övgü Allâh’a düzenleyeni evrenlerin”. Yazının telif hakkı yazar adı ve web sayfasının yayınlanmasından ibarettir. alıntı : yazar, Ali kenan Aydın sayfa,-http://www.enbuyuk1.tr.gg/-
  18. Kur’ân’da uzayda hayat -2- Uzayda akıllı canlılar Sığınıyorum Allâh’a taşlanmış şeytandan Adıyla Allâh’ın, merhametiyle kuşatanın, gereğince merhamet edenin Uzayda hayat varmı konusu son yüzyılın insanlarının en çok merak ettikleri konulardan biridir. İslamın bu konuda ne bildirdiği kur’ân ve hadislerdeki apaçık delillere rağmen tartışma konusu olmuş , bu konuda ihtilaf edilmiş. Hiç şüphesiz kur’ân ve hadislerle bildirilen gerçek uzayda hayâtın varlığıdır. İki âyetle açıkça bilrildiği gibi uzayda dâbbe (kımıldayan) denilen canlı türleri vardır. Bu konuyu açıklayan “kur’ân’da uzayda hayat” adlı yazımda buna dâir bilgi edinebilirsiniz. O yazıda delil olan iki ayet ve bir hadis sundum. O iki ayet ve hadis şunlardır: 1- Kur’ân’ın 16’ncı sûresi olan nahl sûresinin 49’uncu âyeti : “ve Allâh’a secde eder ne (var) göklerde ve ne (var) yer(yüzün)de dâbbeden (kımıldayandan, canlıdan) ve melekler ve onlar büyüklenmezler ”. 2- Kur’ân’ın 42’nci sûresi olan şûrâ sûresinin 29’uncu âyeti. “ve o’nun (Allâh’ın) âyetlerinden (belirtilerinden) , yaratılış (tarz)ı gökler ve yer(yüzünü)n ve ne yaydı o ikisinde dâbbeden (kımıldayandan, canlıdan) ve o (onların) toplanmalarına dilediğinde kadîr (çok iyi ölçüler koyan) ”. 3- hadis. “bilim süreyyâ’da (ülker takım yıldızları’nda) olsa, onunla birbirine kavuşur fars oğullarından (îranlılardan) adamlar”. (hadîsin kaynağı: (1)ahmed bin hanbelin müsnedi, (2 (297-420-422-469)). ( hadisdeki “bilim” kelimesi yerine “îmân” kelimesi kullanılan aynı hadîs’in diğer bir naklinin kaynağı :tirmizî , tefsîr bölümünde 47 (3), 62 (1), menkıbeler 70 ). (hadisdeki “birbirine kavuşur” kelimesi yerine “elbet ona kavuşur” kelimesi kullanılan diğer bir naklinin kaynağı : buhârî, tefsîr bölümü 62 (1) . Müslim , sahâbenin fazîletleri bölümü 231. Tirmizî, tefsîr bölümü 47 (3), 62 (1), menkıbeler 70 .ahmed bin hanbel 2 (417) ). Bu konunun anlaşılması için öncelikle bilinmesi gereken , âlemîn = âlemler kelimesinin anlamıdır. Âlemîn nedir: Kuranda âlemîn kelimesini tarif eden ayetler var. 26 şuara 23’üncü ayette firavun musaya soruyor ; “dedi firavun ve ne düzenleyeni (rabbi) aleminin”. cevap 1 = (26 şuara 24) = “dedi düzenleyeni (rabbi) gökler ve yer(yüzün)ün ve ne (varsa) arasında o ikisinin oldunuz ise yakînen bilenler”. cevap 2 = (26 şuara 26) = “dedi düzenleyeniniz (rabbiniz) ve düzenleyeni (rabbi) babalarınızın ilklerinin” cevap 3 = (26 şuara 28) = “dedi düzenleyeni (rabbi) doğu ve batının ve ne (varsa) arasında o ikisinin oldunuz ise aklediyorsunuz”. öyleyse âlemîn = 1 - gökler ve yer ve ikisi arasında ne var ise hepsi (mekansal ; yükseklik ve alçaklık) 2 – şimdikiler ve ilk var olanlar (zamansal ; şimdi ve geçmiş) 3- doğu ve batı ve arasında ne varsa hepsi ( yüzeysel ; enlilik) yani kuranda bahsedilen âlemîn kelimesi çok boyutlu olarak evren ile ilgili bir kelimedir. Âlemîn en az bunlardır ve bunlar içinde dünya okyanusa nisbetle bir damla su kadar yer tutmaz. Alemin dünyadır iddiası olanlar bir toz zerresinin dünya olduğunu iddia etmekten bile daha beter bir küçültme yapmaktadırlar. Kuranda âlemîn hakkındakiler bunlardan ibaret değil. Konuyu çok uzatabilecek bir tartışmaya sebep verebilir , açıklanması zor bir konu olduğu için devamından bahsetmiyorum. Kur’ân’da uzayda akıllı canlıların varlığını bildiren âyetler. (25 furkân 1) “mübârek oldu (o) ki inici etti (gerçeği , yanlışı) farkettireni (furkân’ı) kuluna , olur diye evrenlere bir uyarıcı”. (6 en’âm 90) “(işte) onlar (onlar) ki (gerçeğe) iletti Allâh , böylece (gerçeğe) iletenine onların aynı şekilde uy , de , değil istiyorum (istemiyorum) sizden üzerine onun bir ücret , o (kur’ân) ancak hatırlatmadır evrenler için”. (12 yûsuf 104) “ve ne istiyorsun (istemiyorsun) onlardan , üzerine onun , her hangi bir ücretten (bir şey) , o ancak bir hatırlatma evrenler için”. Furkân kur’ân’ın niteliklerinden bir niteliktir. Bu kelime kur’ân’da 7 adeddir. 7 aded olması ile evrenlerin kurandaki tariflerinden bir tarifte “gökler ve yer ve ne varsa arasında o ikisinin” cümlesiyle tarifinden anlaşıldığı gibi uzay ve ondakiler evrenlerdir. Kuranın bildirmesi ile bildiğimiz gökler 7 kattır. Bu ilişkide kuranın matematik mucize yapısına işaret etmekle birlikte furkan kelimesinin gök katları adedince olması , bu ayetle ilgilendirilince furkanın gök katlarının 7 adeddinin hepsine gönderildiğine işaret olur. Furkan , iyiyi , kötüyü , doğruyu, gerçeği , yanlışı ayırd ettiren , farkettiren anlamındadır. Furkân , kur’ânda ; 1- salat ve selam ona yüce Allâh’ın elçisi Muhammede indirildiği bildirilir ve kur’ân hakkında nitelik , vasıf olarak kullanılır. ( 2- bakara 185) (3 âli imrân 4) (25 furkân 1). Ayrıca yevmel furkân (gerçek ve yanlışı ayırd ettiriren gün) Olarak kullanılır. (8 enfâl 41). Ayrıca mü’minlere furkan (gerçeği , yanlışı ayırd ettiren , fark ettiren) va’dedilir. (8 enfâl 29) Böylece salat ve selam ona yüce Allâh’ın elçisi Muhammed ve ümmeti hakkında 5 âyette geçer, bunlardan biri selam onlara yüce Allâh’ın elçileri mûsa ve hârun ve îsâ hakkında ortak kullanılır. 2- salat ve selam onlara mûsâ ve hâruna indirildiği bildirilir (2 bakara 53) (3 âli imrân 4) (21 enbiyâ 48). Böylece 3 âyette selam onlara yüce Allâh’ın elçileri Mûsâ ve Hârûn hakkında kullanılır , bunlardan biri salat ve selam ona yüce Allâh’ın elçisi Muhammed hakkında ortak kullanılır. Sonuç : furkan kelimesi kur’ân’da 3 peygamber hakkında kullanılır. 1- salat ve selam ona yüce Allâh’ın elçisi Muhammed. 2- selam onlara yüce Allâh’ın elçileri Mûsa ve Hârun. 3- ayrıca 3 âli imrân 4 numaralı âyette incilin de anılması sebebiyle selam ona yüce Allâh’ın elçisi Îsâ bu peygamberlere dâhil olabilir. Furkân evrenlere ,yâni 7 kat gökler ve yer ve o ikisi arasında ne varsa onlara uyarıcı olsun diye Allâh’ın kuluna , yâni muhammede indirildi. Öyleyse 7 kat gökler ve yer ve o ikisi arasında ne varsa onlarda , yâni evrenlerde uyarılması gereken akıllı canlılar var. Eğer evrenlerde uyarılması gereken canlılar olmasa idi furkân’ın onlara uyarılmaları için indirilmesi anlamsız , saçma olurdu. Uzayda hayatın varlığını isbat eden yazıma da delil olan hadis bu konuya da delildir. Uzayda akıllı canlıların varlığına bu hadis delildir. İşte o hadis: “bilim süreyyâ’da (ülker takım yıldızları’nda) olsa, onunla birbirine kavuşur fars oğullarından (îranlılardan) adamlar.” Ülker’de ilim yada îmân varsa , hiç şüphesiz orada akıllı canlılar vardır. Kur’ân’da furkan kelimesinin , bahsettiğim 3 peygamber hakkında kullanılmış olmasının da özel bir anlamı var anlaşılan. Anlaşılan bu peygamberler dünya dışındaki bu canlılara da peygamber olmuşlar. Buna dair hadisler de var . Aşağıda yazılı. Öyleyse furkan evrensel iletişim gücü ile ilgili bir özellik olabilir. Bu hadisin , hadislerin , kitaplarından kaynağını bulamadım. Kaynağı nakledilmeyen bu hadisi (berakat yayınevinin , “altıparmak peygamberler tarihi” adlı kitaptan , “miraçtan sonra zuhur eden vakıalar” başlıklı bölümden alarak , açıklamalar ekleyerek aşağıda yazdım. Ayrıca aynı kitapta birinci ğöğe çıkmadan önceki gökte dünyâ göğünde (aşağı gökte) mi’râc’ın başlangıcında gördüklerini anlatarak salat ve selâm ona yüce allâh’ın elçisi şöyle diyor: 1 - “bir deryâya (denize) eriştim denizde ve karada ne kadar hayvan var ise o deryâda (denizde) mevcût idi (vardı). (o deniz) muallakta (asılı olarak havada) duruyor ve bir damla damlamıyordu”. (ayrıca birinci kat göğe kadar olan bölümün , yıldızların tümünün içinde bulunduğu dünya göğü (alt gök) olduğu , birinci göğün dolayısıyla 7 göğün , bu göğün üzerinde olduğu bu hadisin devamından anlaşılıyor.). Açıklama : Anlaşılan bu hadiste bildirilen canlılar insan ve cin türü ileri akıl seviyesinde olmayan hayvan türü canlılardır. Âyetler ve hadislerle bildirildiği gibi hayvanlarında aklı vardır. Ancak asıl konu edindiğimiz , insanların akıl seviyesine benzer akıllı canlılardır. Aşağıdaki konular bu tür ileri akıl seviyesindeki canlılara dâirdir. 2 - ye’cûc ve me’cûc.Alıntı : Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki, “Cebrâîl aleyhisselam beni ye’cûc ve me’cûc tâifesine iletti. Onları îmâna ve Allâh’u teâlâya ibâdete da’vet ettim". Açıklama; Hakkında pek çok hadis olan ye’cûc ve me’cûc’un mi’râc konusunda olması göklere yapılan yolculuk sebebiyle , uzayda olması muhtemel canlılar olarak düşünülmesi mümkün. Ancak buna dair şüphesiz bir delilim yok. Ye’cûc ve me’cûc’un dünyâda olmasıda mümkün olabilir. Zülkarneynin onları hapsettiği ile ilgili âyet ve hadisler var. Zülkarneynin onları dünyada bir yerde hapsetmiş olması mümkün olsada buna dâirde kesin bir bilgim yok. Uzayda olması muhtemel akıllı canlılara bunlar örnektir. Öyleyse ye’cûc ve me’cûc ile ilgili tüm âyetler ve hadisler uzayda hayat konusuyla ilgili olarak incelenmelidir. Bu kavmin akıllı canlılar oldukları fakat insan olmadıkları bildilmiştir. 3 - Alıntı: “sonra beni şehre ilettiler ki , biri meşrıkta ( doğuda) , diğeri meğribde ( batıda) idi. Bu şehirlerin her birinin iki bin kapısı var idi. İki kapısının uzaklığı bir fersah idi”. (bir fersah yaklaşık 5 kilometre). Açıklama; 2000 kapı var ve her kapı arasındaki uzaklık 5 kilo metre . Öyleyse bu şehirlerin çevresi 2000 x 5 = 10 000 kilo metre. Eğer bu şehirler dairesel şekilde iseler. 10 000 bölü 3,14 = 3 184 , 713 . Yani eğer bu şehirler dâiresel şekilde iseler genişlikleri 3 bin 184 kilo metre olur. Bu kadar büyük bir şehir dünyada yok, bilinen tarihtede yok. Öyleyse bu şehirler dünya dışında , uzayda olan şehirler olabilir. Ev durumu hesabı; 3 184 000 metrelik çapı olan bu şehrin yarı çapı 1 592 000 metre , alanı 1592 000 x 1 592 000 x 3. 14 = 7 958 216 000 000 metre kare ortalama 2000 metre kare alana bir ev olsa 7 958 216 000 000 bölü 2000 = 3 979 108 ev yapılabilir. Aşağıdaki hesaba göre 44 milyar 160 milyon olan nüfusa göre; 44 160 000 000 bölü 3 979 108 = 11 097 kişi bir evde yaşamak zorunda olacaktır. Öyleyse bu canlıların evleri çok katlı olmak zorundadır . Bir ailede 6 kişi olsa bir evde (11 097 bölü 6 =) 1849 daire olmak zorundadır. Bu türde bir ev ileri teknoloji gerektiren gökdelen türü ev olmak zorundadır. Bu tür bir yerleşimin mümkün olması , dünyanın genişliği ile hesaplanırsa , dünya nüfûsu arttıkça dünyanın insanlar için yeterli olmayacağı endişesine gerek olmadığı , gelişen teknoloji ile uygun çözümlerin bulunabileceği anlaşılır. A) âd kavminin mü’minleri. Alıntı : "Meşrıkta (doğuda) olan şehrin halkı âd kavminin mü’minlerinden idi . Sâlih aleyhisselâma îmân getirmişler idi. İbrânî dili konuşurlardı". Açıklama ; Öyleyse kur’ân ve hadislerde bahsedilen âd kavmi ile ilgili tüm bilgiler uzayda hayat konusuyla ilgili olarak incelenmelidir. Bu kavmin akıllı canlılar oldukları , islamı kendilerine tebliğ eden peygamberleri olduğu , cennete çağırıldıkları ve cehennemle uyarıldıkları âyet ve hadislerle bildirilmiştir. Selam ona Sâlih peygambere îmân etmiş olmalarına gelince. Âd kavmine pek çok peygamber gönderilmiş , sonunda selam ona Hûd peygamber gönderilmiş ve kur’ân’da Hûdun kavmi olarak târif edilmişler. Hûd’a îmân etmedikleri için helak edildiler. Ardından semûd kavmine Sâlih peygamber gönderildi. Âd kavminden olan mü’minler ise helak edilmediler. Bu hadiste bildirilen âd kavminden kurtulan mü’minlerin semûd kavminin peygamberi Sâlihe de îmân ettikleridir. Alıntı : "Mağribde (batıda) olan şehir ise süryânî lisâniyle konuşurlardı". 2- devam Alıntı : "Her kapıda on bin kişi silâhıyla beklerdi. Her ay bu on bin kişi gider başka on bin kişi gelirdi. Kıyâmete kadar böyle olup , bir gelene bir daha nöbet gelmez". Açıklama : Tahmînî bir hesap ; 2000 kapı , her kapıda 10 000 asker. 2000 x 10 000 = 20 000 000 (20 milyon asker). Peygamberimizin yaşadığı çağda insanların toplamı bile ancak bu kadar olabilir. Öyleyse 20 milyon askeri olan iki şehrin dünyâda olması imkansız. Aradan geçen 1400 küsür yılda insanların nüfûsu en az 1000 kat artmış olmalı. Buna rağmen , yeryüzünde 20 milyonlu askeri olan hiç bir ülke yok. Onların sayısı da artıyordur. 20 milyon asker çıkaracak bir toplumun nüfûsu asker sayısının en az 4 katı olmak zorundadır. Öyleyse bu iki şehrin her birinin nüfûsu : (20 000 000 x 4 = 80 000 000 ) 80 milyon her ay , her kapı için 10 000 asker çıkaran topluluğun nüfûsu . Ümmeti Muhammed gibi ortalama 65 yıl yaşıyorsalar , 20 yaşında asker oluyorsalar , 65 yaşına kadar kendilerine nöbet sırası gelmemesi için ; 65 - 19 = 46 yıl başkaları nöbet tutmalıdır. Öyleyse 46 yılın her ayı için(46 x 12 =) 552 ay için , her kapı için 10 000 asker çıkaracak toplum adedinin 552 katı bir toplum var olmalıdır . Öyleyse her kapı için 10 000 asker çıkaran toplum adedi (80 000 000) 80 milyonun 552 katı bir toplum olmalıdır. 80 000 000 (80 milyon ) x 552 = 44 160 000 000 (44 milyar 160 milyon) . Yani bu toplumun nüfûsu 44 milyar civarında olmak zorundadır. Dünyanın şimdiki nüfûsu tahmini olarak 7 milyar civârındadır. Bu iki toplum 1400 yıl önce dünyanın toplam nüfûsunun 6 katı nüfûsa sahip imiş. Aradan geçen 1400 yılda 1000 (bin) kat artmış olsalar her birinin şimdiki nüfusları (44 160 000 000 x 1000 = 44 160 000 000 000 ) 44 tirilyon 160 milyar olmalıdır. Bu durumda bu iki şehrin her biri dünya nüfûsunun ( 44 160 milyar bölü 7 milyar = ) 6 308 (6 bin 3 yüz 8) katı nüfûsa sahiptirler. Alıntı : "Onları dine da’vet ettim ve ibâdet ta’lim ettim. Kabul ettiler. Cümlesi islâma geldiler. Onlar bizim kardeşlerimizdir. Onların iyileri , bizim iyilerimizle , onların kötüleri , bizim kötülerimizle olurlar". 4 - Alıntı : "Sonra beni üç tâifeye daha ilettiler ki , onlar hâlâ Allâh’u teâlâdan gayri düşman bilmezler (Allâh’ın düşmanlardırlar). Adları (mensek) , te’vil) ve (mâiris) dir. Onları dîne da’vet ettim, kabul etmediler. Cümlesi cehennemde olurlar".
  19. Mushafda yâni Kuranda böyle bir söz yok Eğer Olduğunu iddia ediyorsan Sûre ve âyet numarası yaz. Yüce Allah hiç bir şeye benzemez bu konuda âyetler ve hadisler var. Eğer âyetlerin bildirdiği bu anlama aykırı hadisler olduğunu iddia eden varsa ki var , bu türdeki hadislerin tümü uydurmadır.Salat ve selam ona Yüce Allahın elçisi Muhammed Allaha iftira etmez , Kurana aykırı söz söylemez.
  20. SIĞINIYORUM ALLÂH’A TAŞLANMIŞ ŞEYTANDAN. ADIYLA ALLÂH’IN, MERHAMETİYLE KUŞATANIN, GEREĞİNCE MERHAMET EDENİN. (2 BAKARA 25) “ve sevindir (onları) ki güvendiler (ÎMÂN ETTİLER) ve işlediler düzgün (İŞ) ler, elbette onlara cennetler, akıp gider altından onun nehirler, NE ZAMAN RIZIKLANDILAR ONDAN , MEYVEDEN RIZIKÇA , DEDİLER BU (O) Kİ RIZIKLANDIK ÖNCEDEN VE GETİRİLDİLER ONA BENZEŞEN OLARAK VE ONLARA ONDA TEMİZLENMİŞ EŞLER VE ONLAR ONDA KALICILAR”.
  21. Sığınırım Allâh’a çok iyi işitene, çok iyi bilene ;kovulmuş şeytandan. Adıyla Allah’ın Merhametiyle Kuşatanın, Çok Merhamet Edenin “Elbette tanrınız , elbet bir” (Kur’ân ,37sâffât4). Ve senden istiyorum senin adın ile o’nu koydun yeryüzünün üzerine böylece durağanlaştı. “De o Allâh bir” (ihlas sûresi , âyet 1).
  22. 19 putçularına cevaplar -3- (2) tevbe suresinin son iki ayetini (128-129) inkar eden münafıklara cevaplar. SIĞINIYORUM ALLÂH?A TAŞLANMIŞ ŞEYTANDAN ADIYLA ALLÂH?IN, MERHAMETİYLE KUŞATANIN, GEREĞİNCE MERHAMET EDENİN 1- tevbe sûresinin 128. Âyetinde bulunan ?rasûl? kelimesi , kur?ân?da , sayısal denkliği olan kelimelerdendir. ?rasûl? kelimesi kur?ân?da 58 adeddir. ?er rasûl? kelimesi kur?ân?da 58 adeddir. içinde ?rasûl? kelimesi bulunan tevbe sûresinin 128. Âyeti 58 harfdir Bu sayısal denklikler tevbe sûresinin 128. Âyetinin varlığı ile oluşur. 2- tevbe sûresinin 128. Âyetinde bulunan ?rasûl? kelimesi arapça yazılışı ile 4 harfdir. Bu kelime kur?ân?da 58 adeddir . Tüm kelimelerinin harf toplamı ( 58 x 4 = ) 232 adeddir. Aşağıdaki matematik ilişkiler kümesi ile ilişkili bu sayısal özellik tevbe sûresinin 128. Âyetinin varlığı ile oluşur. ?rasûl? kelimesi ??????? ? ? ? ? Lam Vav Sin Ra 4 3 2 1 232 sayısı kur?ân?ın matematik özelliği çok olan önemli sayılarından biridir . Tevbe sûresinin son iki âyeti ve 232 sayısı ve ?rasûl? kelimesi ile ilgisi olan bir matematik ilişki kümesi = 1-1- tevbe sûresinin 128. Âyetinde bulunan ? elçi? anlamındaki ?rasûl? kelimesi de içinde bulunan, ?evrenlerin düzenleyeninden bir elçi? anlamındaki ?rasûlun min rabbil âlemîn? cümlesinde bulunan ?evrenler? anlamındaki ?el âlemîn? kelimesinin ebced (sayısal) karşılığı 232. ?el âlemîn? kelimesi ????????????? ? ? ? ? ? ? ? ? Nun Ye Mim Lam Elif Ayn Lam Elif 8 7 6 5 4 3 2 1 harf sırası Harf Ebced karşılığı 1 Elif ? 1 2 Lam ? 30 3 Ayn ? 70 4 Elif ? 1 5 Lam ? 30 6 Mim ? 40 7 Ye ? 10 8 Nûn ? 50 Toplam 232 1-2- ?rasûlun min rabbil âlemîn? cümlesi kur?ân?da 3 adeddir , 3 âyetin içindedir. Bu 3 âyetin âyet numaralarının toplamı 232 dir. Sıra sûre âyet 1 7 61 2 7 67 3 7 104 ------- ---------- ----------- 6 21 232 2-1- ?rasûlun min rabbil âlemîn? cümlesi kur?ân?da 3 adeddir. 3 adedi de 7. Sûre , a?râf sûresindedir. Bu 3 âyetin ilk harfleri kâf , kâf , vav harfleridir. Bu 3 harfin ebced (sayısal) karşılıklarının toplamı 206 dır. 2-2- bu 3 âyet kendisinin içinde olan a?râf sûresi de 206 âyettir. harf ebced karşılığı ----------------- --------------------------- 1. Âyet 7 a?râf 61. Âyetin ilk harfi , kâf ? 100 2. Âyet 7 a?râf 67. Âyetin ilk harfi , kâf ? 100 3. Âyet 7 a?râf 104. Âyetin ilk harfi , vav ? 6 -------- toplam 206 Kur?ânda içinde ?rasûlun min rabbil âlemîn? cümlesi bulunan 3 âyetin 3 adedi de 7. Sûre a?râf sûresinin içindedir. Bu 3 âyetin ilk harflerinin ebced (sayısal) toplamı 206 Kur?ân?da içinde ?rasûlun min rabbil âlemîn? cümlelerinin tümü bulunan 7. Sûre a?râf sûresinin âyet adedi İçinde ?rasûlun min rabbil âlemîn? cümlesi olan âyetler ilk harfleri ----- 1-????? ??? ?????? ?????? ?? ????????? ????????? ??????? ???? ????? ???????????? ----- 2-????? ??? ?????? ?????? ?? ????????? ????????? ??????? ???? ????? ???????????? ---- 3- ??????? ?????? ??? ?????????? ????? ??????? ???? ????? ???????????? 3-1-arapça yaılışı ile ?rasûlun min rabbil âlemîn? cümlesi 16 harfdir. Kuranda bu cümlenin bulunduğu tek sûre olan a?râf sûresinin sûre numarası 7 ? 16 x 7 = 112 ?.112, içinde ?rasûlun min rabbil âlemîn? cümlesi bulunan 3 âyetin harf toplamıdır.matematik bir denklem , şöyle de ifade edilebilir: cümlenin bulunduğu âyetlerin harf adedi, cümlenin harf adedine bölününce çıkan sonuç = cümlenin tüm kullanışlarının bulunduğu sûre. (112/16=7) 3-2- tevbe sûresinin 128. Âyetinin harf adedi 58 tevbe sûresinin 129. Âyetinin harf adedi 54 toplam 112 Bu matematik denklik tevbe suresinin münâfıklar tarafından İnkar edilen tevbe suresinin son iki âyeti ile oluşur. ?(hatanızdan) dönün allâh?a toptan ey mü?minler olurki kurtulursunuz? (kuran, sûre 24, âyet 31) ?ve sağ olsun kim uydu (gerçeğe) iletene? (kuran, sûre 20, âyet 47) ( tevbe sûresinin son iki âyeti (128-129) yazıları devam edecek inşâellah ) ?ve oldunuzsa ( doğruluğundan ) şüphede , ne?den (ki onu ) inici ettik kulumuza, (öyleyse) gelin (bir) sure ile (onun) benzerinden , ve çağırın tanıklarınızı allâh?ın dışında, oldunuzsa (sözünde) doğru olanlar.? (kur?ân, sûre 2, âyet 23) Yazının telif hakkı yazar adı ve web sayfasının yayınlanmasından ibarettir. alıntı : yazar, ali kenan aydın
  23. 19 putçularına cevaplar -2- . (1) tevbe suresi son iki ayeti (128 ve 129) inkar eden Münâfıklara cevaplar SIĞINIYORUM ALLÂH?A TAŞLANMIŞ ŞEYTANDAN ADIYLA ALLÂH?IN, MERHAMETİYLE KUŞATANIN, GEREĞİNCE MERHAMET EDENİN 19 putçularının islam düşmanı olduklarının en Önemli kanıtlarından biri kur?an?dan iki âyeti inkar ederek kur?an?ı şüpheli bir kitap gibi gösterme gayretleridir . kur?an mucizelerinden bahsederek güven oluşturan , kur?an?ı öven , eşi bulunmaz bir bilginin mütehassısı olarak , rakipsiz tek yetkili olarak , her dilediğini söyleyen , hesap sorulamayan birileri idiler . Artık bu iki yüzlülük saltanatı Sonlanıyor . bu rakipsiz saltanatın rahatlığıyla kur?an?dan İki ayeti inkar ettiler , ancak bu şüphelendirme çabaları bu kadarla kalmayabilir , bunun ardından Başka ayetleri , ardından bazı sûreleri , ve bu inkarlarının desteğiyle kur?an?ın tanrının kitabı Olmadığını iddiâ etmeye kadar gidebilirler . ancak bu işlerin hepsini kendileri yapmayabilirler . tarih boyunca allâh?ın düşmanı şeytanların yaptıkları gibi , birileri malzeme üretebilir , başka birileri de hazırlanmış malzemeyi islam aleyhine kullanabilirler . Uzaya yolculuğun mümkün olduğunu bildiren ayetlere rağmen , ay nurdur aya gidilemez ,uzayda hayat olduğunu bildiren âyetlere ve hadislere rağmen diyanet teşkilatından sözde âlimlerine ve hocalarına kadar pek çok câhili de ardına takan aldatan çağdaş şeytanların kur?an?da yada islamda uzayda hayat hayat olduğuna dair bir bilgi olmadığını iddia edişleri gibi . Geçmişte uzay yolculuğunun mümkün olduğuna dâir bilgileri gizleyerek aya gidilemez diyen bir münâfığın sözünü aya ğidildiğinde, islam aleyhine kullanışları , böylece dinsizleştirme ve hıristiyanlaştırma ve sâir cehenneme yakıt toplama çabaları için malzeme yapışları gibi , uzayda hayat olduğuna dâir bilgiler açıklandığında da aynı şeytanlıkla cehenneme yakıt toplamaya çalışabilirler. kuran?ın iki âyetinin inkarı konusunda da aynı şeytâni iş birliğini yaptıkları ve yapacakları olasıdır . bu iki âyeti inkarlarına delil edindikleri bu iki ayetin sayılmamasına dayalı matematik çıkarımlara gelince . Matematik özelliklerle donanmış bir yapıdan bazı bölümler çıkarılınca da birtakım matematik oluşumlar gerçekleşebilir . Bu durum çıkarılan bölümlerin fazlalık , ona âit olmayan gereksiz eklemeler olduğuna delil olmaz . . Bu yazı dizisinde 19 putçularının tevbe suresinin son iki âyetini (128 ve 129) inkar eden münâfıkların iddiâsının aksine , bu âyetlerin kur?an ile ve kendi içlerinde matematik ilişkileri olduğunu isbat eden , kur?an?ın ve bu iki âyetin matematik mucizeleri açıklanacak. İnşâellâh. tevbe sûresinin son iki âyetinin (128 ve 129) matematik mûcizeleri 1- Kur?an?da sayısal eşitliği ve anlamsal ilişkileri olan kelimeler vardır . ?de? anlamındaki ?kul? kelimesi ve ?dediler? anlamındaki ?kâlû? kelimesi arasında anlamsal ilişki vardır . Bu iki kelimenin her biri kur?an?da 332 adeddir . bu sayısal denkliği oluşturan ?de? anlamındaki ?kul? kelimelerinden birisi , tevbe sûresinin son âyeti olan 129 numaralı âyette bulunuyor . Öyleyse bu durum , bu âyetin kur?ân?ın bütünü içinde , matematik bir bütünlüğün parçası olduğunu gösterir . Öyleyse tevbe sûresinin son iki âyetini inkar edenler , henüz tevbe için fırsat varken , gurûra , kibire kapılmadan tevbe etsinler . (bu sayısal denkliği ilk olarak ?kur?an hiç tükenmeyen mûcize? adlı kitaptan öğrendim . Kur?ân?dan sayarak doğruluğunu tedkîk ettim ; bu vesîle ile bu kitap ve bu konuda yazılan kitapların ve yayınların yaklaşık olarak her 100 iddiâsının 60 adedinin yanlış ve ancak her 100 iddiâsının 40 adedinin doğru olduğunu tesbît ettiğim biline) ?de? anlamındaki ?kul? kelimelerinin kur?ân?daki adedi 332 ?dediler? anlamındaki ?kâlû? kelimelerinin kur?ân?daki adedi 2- kur?ân?da bulunan ?rahime? (merhamet etti) fiilinden üretilen kelimeler 339 adeddir . Bu fiilden olan fiil kelimeleri 28 adeddir . Bu fiilden olan ad olan kelimeler 311 adeddir. bu 311 aded ad olan kelimelerin tamâmı 289 âyetin içindedir . 289 sayısı yüce allâh?ın adlarından bir adın ebced (sayısal) karşılığıdır . Üstelik bu ad ?rahime? fiilinden olan bir addır . O ad ?(gereğince) çok merhamet eden? anlamında olan ?er rahîm? adıdır . ?merhamet etti? anlamındaki ?rahime? fiilinden üretilen , ad olan kelimelerin içinde bulunguğu âyetlerin adedi 289 ?merhamet etti? anlamındaki ?rahime?fiilinden üretilen ,?(gereğince) çok merhamet eden? anlamındaki, yüce allâh?ın adı ?er rahîm?in ebced (sayısal) karşılığı burada bahsedilen 289 ayetten birisi de tevbe sûresinin sondan İkinci âyeti olan 128 numaralı âyettir . Eğer bu âyet bu hesâba dâhil olmaz ise bu matematik ilişki kurulamaz. Matematik isbât ediyor o âyet kur'ân'ın bir âyetidir . Öyleyse allâh'a teslim olun ; müslüman olun . İşte yol.... "ve allâh der gerçeği ve o iletir yola" (kur'ân , 33 ahzâb , 4. Âyet). Yazının telif hakkı yazar adı ve web sayfasının yayınlanmasından ibarettir. alıntı : yazar, ali kenan aydın
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.