-
İçerik Sayısı
2.270 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
3
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Aries tarafından postalanan herşey
-
biliyordum süpersin artık fotoğraflarını bekliyorum ..
-
Cygnus takımyıldızının temsili resmi Cygnus(Kuğu),Eridanus(Irmak) Takımyıldızları'nın Mitolojik Öyküsü Cygnus ve Eridanus takımyıldızları birlikte anlatılacaktır. Mitolojide Kuğu, baş tanrı Zeus olarak bilinir. Zeus peri Nemesis’i baştan çıkartabilmek için bir kuğu kılığında ona yaklaşmış ve onu elde etmiştir. Zeus’un bu hareketi sonucu bir yumurta oluşmuştu. Bu yumurta, daha sonra Sparta (Yunanistan’da bir şehir ) kraliçesi Leda’ya verilmişti. Yumurtadan gelecekte Troyalı Helen olacak güzel bir çocuk çıkmıştır. Başka bir masalda ise Zeus’un kuğu şekline girerek baştan çıkarttığı kadın, kraliçe Leda olarak bilinir. Kraliçe kocası kral Tyndareus ile beraber yaşamaktadır. Zeus ve kraliçe Leda’nın birlikteliklerinden bir yumurta (ya da iki) ortaya çıkmıştır. Yumurtadan (veya yumurtalardan) ikizler Kastor ve Pollluks çikmıştır. İkizler gökyüzünde Gemini takımyıldızının en parlak iki yıldızı olarak görülür. Diğer bir masalda ise yumurtalardan iki kız çocuğunun çıktığı söylenir. Bunlar Helen ve Clytemnestra’dır. Helen ve Polluks’un, Zeus’un çocukları ve ölümsüz olduklarına inanılır. Kastor ve Clytemnestra’nın ise kraliçe Leda’nın ölümlü eşi kral Tyndareus’un çocukları olduklarına ve ölümlü olduklarına inanılır. Bunların dışında başka bir masal daha vardır. Dünyayı kuşattığı ileri sürülen ırmak tanrısı Okeanos’un kızı Klymene ile bilgelik ve doğruluk tanrısı Apollon’un Phaethon adında bir çocukları vardır. Phaethon arkadaşlarına kendisinin tanrı Apollon’un oğlu olduğunu anlatır. Arkadaşları ona inanmaz ve yalan söylediğini düşünürler. Phaethon’un çok üzüldüğünü gören annesi Klymene, onu babası Apollon’a gönderir. Phaethon, babası Apollon’u görmeye gider. Oğlunun geldiğini gören Apollon bu duruma çok sevinir. Phaethon’a, arkadaşlarını ikna etmesi için yardım edeceğine dair söz verir. Phaethon bir süre düşünür ve arkadaşlarını inandırmak için babasından Güneş arabasını kullanmak için izin ister. Her gün Apollon’un idare ettiği güneşin şarına dört gürbüz at koşulurdu. Bunların adları “Eoüs, Pyrous, Ethon, Phlegon”dur. Yani “Al at, Ak at, Parlak at, Toprak at” dır. Güneş sabahleyin kırmızı olarak doğar, yavaş yavaş beyazlaşır, sonra öğle vakti parlak olur. Akşama doğru batacağı sırada toprağa dokunur ve toprak rengini alır. Güneş tanrısı sabahleyin şafağın pembe parmaklarıyla açtığı gök kapısından çıkar, akşam olunca yorgunluğunu dindirmek için batıda olan sarayına iner, orada geceler. Apollon bu teklif karşısında şaşırır ve oğlunu caydırmaya çalışır. Çünkü güneş arabasını kullanmak oldukça tehlikeli bir iştir. Ancak Phaethon fikrini değiştirmez ve babası sözünü tutmak zorunda kalır. Phaethon’u hem annesi hem de kız kardeşleri güneş arabasını kullanması konusunda yüreklendirirler. Phaethon, arabayı kullanmak için oldukça acemidir. Buna rağmen arabayla oldukça uzaklara ve yükseklere doğru yol almaya başlar. Doğu ufkunda öyle bir yere gelir ki, burası gök kubbenin en tepesidir. Arabasıyla gökyüzünün bir ucundan diğer ucuna büyük bir çizgi çizmeye başlar. Daha bu çizgi gökyüzünde Samanyolu olarak anılmaya başlar. Bu sırada Dünya yüzeyi soğumaya başlar, çünkü araba çok uzaklara gitmiştir. Bunun üzerine arabanın atları hızla Dünya’ya doğru yol almaya başlar. Dünya üzerinde Afrika semalarından geçerken arkalarında bıraktıkları yerler kavrulur. Nehirler, göller ve tüm su kaynakları kurur. Büyük bir çöl oluşur. Asıl tehlike Phaethon’u ileride beklemektedir. Phaethon bir anda büyük akrebi ( Scorpio ) görür. Akrep güçlü kuyruğuyla arabada başı çeken atı sokar. Araba eskisinden daha hızlı bir şekilde gitmeye başlar. Tüm bu olanlardan sonra Phaethon babasını kendisini caydırmaya çalışma isteğinin haklılığını anlar. Baş tanrı Zeus tüm olan bitenin farkındadır. Çevreye daha fazla zarar gelmemesi için bir yıldırım yollayarak Phaeton’u öldürür ve vücudu dünyaya doğru düşmeye başlar. Arabanın atları ahırlarına geri dönerler. Phaethon’un vücudu Eridanus nehrine düşer ve dibe doğru batar. Eridanus, gökyüzünde çok uzun, dolambaçlı bir nehir olarak betimlenir. Takımyıldızının bu uzun nehir görüntüsünü gökyüzünde belirlemek zordur. Bazı yazarlar bu nehrin Nil nehrini temsil ettiğini söylerler. Phaethon’un ölümüne çok üzülen kızkardeşleri tam dört ay boyunca durup dinlenmeden ağladılar. Onların bu hallerine acıyan tanrılar, bu kızkardeşlere daima inleyen ve sarsılan kavak ağaçlarına dönüştürdüler. Ağaca dönüşen kız kardeşler, Eridanus nehri boyunca dizilirler. Phaethon’un başına gelenleri duyan arkadaşı Cygnus, onun cesedini bulabilmek için nehre girer. Cygnus Phaethon’un çok yakın ve sadık bir arkadaşıdır. Phaeton’un cesedini bulmak için nehre ard arda dalar ve nehirde boydan boya devamlı yüzmeye başlar. Bu hareketleri onu nehirde yiyecek arayan bir kuğuymuş gibi gösterir. Daha sonra Cygnus, arkadaşının acısıyla ölür. Tanrı Apollon, Cygnus’a acıya.rak onu gökyüzüne Kuğu takımyıldızı olarak koyar. Cygnus ve Eridanus takımyıldızlarının gökyüzündeki görüntüleri Kaynak: Yasemin ÖRS Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Takımyıldızların Mitolojik Öyküleri
-
Daphne ve Apollon (Defne ağacının hikayesi) Mitolojiye göre bir gün Apollon Thessalia'da kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında, güzel genç bir kız gördü. Bu güzelin adı Daphne idi ve Apollon görür görmez ona aşık olmuştu. Daphne ormanların derinliklerinde dolaşmaktan zevk alıyor, ay ışığında yabani hayvanları kovalamak avlamak en büyük eğlencesi idi. Yalnız başına dolaşmayı çok seviyordu. Dahası Daphne hayatı boyunca yalnız yaşamaya yemin etmişti. Erkeklerden nefret ediyordu bu yüzden evlenmeyi kesinlikle istemiyordu. Fakat Apollon ona delicesine tutulmuş peşini bırakmıyordu. Ormanda karşılaştıklarında Tanrı Apollon güzeller güzeli bu kızla konuşmak istedi ancak Daphne ondan korkarak koşmaya başladı. Apollon ne dediyse onu durmaya ikna edememişti, Daphne korkmuştu bir kere. Yorgun düşene kadar koştu koştu, daha fazla koşacak gücü kalmadığında yere yıkıldı ve toprak anaya yalvarmaya başladı. "Ey toprakana beni ört beni sakla, kurtar" Toprak ana onun yakarışını duymuştu, az sonra Daphne yorgunluktan ağrıyan bacaklarının sertleştiğini, odunlaşmaya başladığını hissetti. Gri renginde bir kabuk göğsünü kapladı. Güzel kokulu saçları yapraklara dönüştü ve kolları dallar halinde uzandı, küçük ayakları ise kök olup toprağın derinliklerine doğru indi. Apollon sevdiği kıza sarılmak isterken bu Defne ağacına çarpınca şaşırdı. O günden sonra Defne ağacı Apollonun en sevdiği ağaç oldu, ve defne yaprakları genç tanrının saçlarının çelengi oldu. Kahramanlara ödül olarak defne yapraklarından yapılma taçlar taktılar. Apollon'un aşkları Daphne adındaki güzel kızın defne oluşu Bir gun Apollon Thessaliada, kiyilari agaclarla golgelenen Peneus ir-magi kenarinda, guzel, genc bir kiz gordu. Bu essiz guzelin adi Daphne idi. Artemis gibi o da lekesiz bir kiz olarak kalmaya and icmisti. O, ormanların derinliklerinde yalniz basına dolasmaktan zevk aliyordu. Ay isiginda, yaban hayvanlari kovalamak, avlamak, derilerinden faydalanmak onun icin en buyuk eglence idi. Uzun saclari omuzlari ustunde dalgalanan guzel! Daphne; erkeklerden igrenir ve bir adamin karisi olarak yasamayi aklina bile getirmezdi. Sık sık babası ona; Kizim, beni torun sahibi etmelisin; dedigi zaman, Daphne kollariyla ihtiyar babasinin boynuna sariliyor ve ona soyle karsilik veriyordu: Ey, dunyaya gelmeme sebeb olan sevgili babacigim, kadınlık gorevlerini bilmeden ve birisinin karisi olmadan, bagimsiz olarak yaşamama musaade et... işte bu hos kizin guzel saclari, alev sacan gozleri, mutenasip endami, Apollonun kalbinde arzular uyandirdi. Bir gn yalniz basina ormanda dolasan bu bakireye rastlayinca onunla konusmak istedi, fakat cok guzel ve genc delikanlı olan Apollonu, Daphne karsisinda gorur gormez sirtini ona cevirdi ve bir ruzgar gibi, ggn boslugunda hizla kayarak ayin yuvarlak ve yaldizli cehresini tulleyen bulutlar gibi kosmaya basladi. Fakat Tanri onun pesini bırakmadi. Hem kosuyor hem de ona soyle bagiriyordu: Daphne, yalvaririm sana dur, benden sana zarar gelmez. Ben senin dusmanin degilim, dur peri, dur; beni pesinden kosturan yalniz sevgimdir; lutfen, hizini biraz yavaslat, hic olmazsa, arkandan-kosanın kim oldugunu gren. Arkandan kosan ne yaban bir dagli; ne de dik yamaclarda kecilerini otlatan kaba bir cobandir. Ben Isık Tanrisiyim. Benim babam butun Tan rilarin buyugu olan Zeusdur. Bana insanlarin mazisini, halini, uzuntulerle dolu Istikballerini okuyan ve her seyi bilen, her seye hayat veren Tanri Apollon derler O, boyle soylyordu. Fakat bu takipten korkan Daphne ucuyormus gibi kosuyordu. Ruzgarin nefesi robunun ince kıvrımlarını havaya kaldiriyor, kokulu saclarini ensesi ustunde dalgalandiriyordu. O kosarken daha hos bir hal aliyor, bakir guzelligi daha cok beliriyordu. Apollon bu periyi muhakkak yakalamak arzusunda idi. Askinin kudreti ona kanad vermiş gibi idi. O, adeta ucuyordu. Simdi, onu yakalamak uzere idi, Daphnenin havada ucan saclarini sicak nefesi oksamaya baslamisti. Kuvvetinin azaldığını, bu hizli ve surekli kosudan yoruldugunu hisseden guzel peri birden bire durdu ve ayagi ile topraği kazı*********** soyle bagirdi: Ey, toprak ana, beni ort, beni sakla, beni kurtar. Bu yurekten kopan yalvaris biter bitmez o agirlasan uzuvlarinin odunlastigini hissetti. Gri renkginde bir kabuk, olgun gogsunu kapladı. Kokulu sacları yapraklara cevrildi. Kollan dallar halinde uzadi. Nazik ve kucuk ayaklan kok olup topragin derinliklerine daldilar. Bası İse buyuk bir agacin tepesi oldu. Sasirmis bir halde Apollon, peri kizini kucaklamak isterken bir defne agacim govdesine carptı. Fakat agaca sarilarak sert kabuklarin altinda henuz olmemis olan Daphnenin kalbinin heyecanli heyecanli carptigini duydu. Daphne, dedi. Bundan sonra sen Apollonun kutsal agaci olacaksin, senin solmayan ve dokulmeyen yapraklarin benim saclarımın celengi olacak. Ve degerli kahramanlar, muharipler, unlu sairler, buyuk isler basaranlar, hep senin yapraklarınla magrur alinlarini susleyecekler. Apollon bunları soyleyince defne ağacı onun lutfuna teşekkur etmek icin dallarını yavaşa salladı ve başını hurmetle eğdi. Maden ve sert yapraklari bulunan defne agacının, vaktiyle guzel bir peri kizi olduğunu dusunelim. Onun saclarının guzel kokusunu defnenin yapraklarından koklayalım, fakat Daphnenin dogan gunesin nnden kacan guler yuzlu, genc Safak oldugunu da unutmayalim. Her sabah parlak gunes onu yakalamak icin kosar fakat pembe yanakli, utangac Safak, yakalanmak istemez kacar. Gunes onu, isiklariyla kucaklamak uzere iken o birdenbire gunesin onunde kaybolur.. Kaynakça:Mitoloji/Yunan Mitolojisi
-
Eros:Ölümsüz Tanrıların en güzeli Olympos’ta daha başka tanrılar da vardır, bunlar ikincil tanrılardır. En önemlileri Eros’tur. Hesiodos onu “ölümsüz tanrıların en güzeli” diye tanımlar. Yoksul, becerikli, kaygılı Eros insanlarla tanrılar arasında aracıdır. Kişiliği çevresinde daha çok edebiyat düzeyinde gittikçe artan bir ilgi oluşmuş, bu ilgi onu gittikçe daha ilgi çekici özelliklerle bezemiştir. Platon Symposion (Şölen) diyaloğunda onu tanrı katıyla insan katı arasında düşünülür dünyayla duyulur dünya arasında aracı diye belirleyerek, bilgi kuramına, ona bağlı olarak da estetik anlayışına önemli bir öge olarak katmıştır. Symposion şair Agathon’un verdiği bir şölende yapılan tartışmaları içerir. Sözü en son Sokrates alır ve Mantinean rahibesi Diotime’nin vaktiyle kendisine söylemiş olduğu sözleri anımsar. Sokrates “Aşk bir tanrıdır” dermiş, buna karşılık Diotime Aşk’ın bir daimon olduğunu söylermiş. Daimon ölümlüyle ölümsüz arasında aracıdır ve Diotime’ye göre birçok daimon vardır, aşk da bir daimon’dur. Sokrates bu daimon’un hangi anababadan geldiğini sorar. Diotime buna şöyle karşılık verir: Aphrodite’nin doğduğu gün tanrılar bir şölen vermişler. Çağrılılar arasında Poros (Çare) da varmış. Yemekten sonra dilenci giysileri içinde Penia (Yoksulluk) çıkagelmiş. Nektardan sarhoş olan Poros, Zeus’un bahçesine geçip orada sızıvermiş. Penia, Poros’tan bir çocuğu olsun istemiş, onun yanına uzanmış, böylece Aşk’a gebe kalmış. Aşk, demek ki, Çare ile Yoksulluk’un çocuğudur. Aşk yoksuldur, kabadır, pistir, çıplak ayakla dolaşır, şurada burada yatar, yeri yurdu yoktur, bu yanıyla anasının çocuğudur. Güzelin ve iyinin peşindedir, yiğittir, serüvencidir, attığını vurur, durmadan oyun düşünür, bu yönüyle de babasının çocuğudur. Eros zamanla insanları oklarıyla yüreğinden vuran kanatlı ya da kanatsız bir çocuk olarak tanıtlanmıştır. Çağımızda ruh ayrıştırması açısından cinsel eğilimlerin ve cinsel eğilimlere bağlı isteklerin tümünü karşılar. Cinsellik edebiyatında hatta ruhbilimde Eros insani aşkın yalnızca bir yüzünü açıklar. Pierre Burney Aşk adlı incelemesinde şöyle der: “İnsani aşkın iki kutbunu, genellikle birine Eros öbürüne Agape adını vererek birbiriyle karşılaştırırlar. Eros arzu aşkıdır, bağlayıcı ve bencildir. Oysa Agape iyiliğin adayıcı düzeyine kadar yükselebilen iyilikçi biçimler ortaya koyar. (…) Eros kaypaktır, çünkü terinden derine bencildir, ama aynı zamanda bizi kendimizden çıkmaya ve kendimizi aşmaya çağırır: ‘Amor trahit amantem extra se…’ (Aşk aşığı kendinden geçirir).” Kaynakça:Yunan Mitolojisi
-
Adonis, Yunan mitolojisine göre, Afrodit'in aşık olduğu ölümlü bir erkektir. Suriye kralı Theias’ın Myrra ya da Smyrna adında bir kızı vardı. Aphrodite’in öfkesi, onda babasıyla ensest ilişki yapmak isteğini uyandırdı. Smyrna, dadısı Hippolyte’nin yardımıyla Theias’ı kandırmayı başardı ve on iki gece boyunca onunla birleşti. Ama, on ikinci gece Theias kızının oyununu fark etti ve bıçağını alarak, onu öldürmek için peşine düştü. Kıbrıs'ın ilk kralı Kinyras ya da Suriye kralı Theias'ın oğludur. Köken ve kaynak olarak güney Akdeniz ve Anadolu efsanelerine bağlıdır. Özellikle Sümer ve Hitit kaynaklarından gelmektedir (Sümer'deki Dumizzi/Temmuz-İnanna/İştar ve Hitit bereket tanrısı Telepinu, Kybele-Attis efsaneleri). Myrrha (myrra), bu tehlike karşısında tanrılara sığındı. tanrılar da, onu ağaca dönüştürdüler. On ay sonra ağacın kabuğu kabardı, çatladı ve içinden bir çocuk çıktı. Çocuğa Adonis adını verdiler. Çocuğun güzelliğinden etkilenen Aphrodite, onu aldı ve yetiştirmesi için gizlice Persephone’ye emanet etti. Ama, Persephone de çocuğu görünce aşık oldu ve onun Aphrodite’ye geri vermek istemedi. İki tanrıça arasındaki bu kavgada Zeus hakemlik yaptı. Bazı araştırmacılarsa, Zeus adına Mousa (Musa) Kalliope’nin hakemlik ettiğini söylerler. Sonunda, Adonis’in, yılın dört ayını Aphrodite’yle, dört ayını Persephone‘yle, diğer dört ayını da istediği yerde geçirmesine karar verildi. Ama Adonis her zaman yılın üçte ikisini Aphrodite’yle, üçte birini de Persephone’yle geçirdi. Daha sonraları, Artemis‘in öfkesi (neden ileri geldiği tam olarak bilinmiyor) Adonis’in başına bir yabandomuzunu musallat etti ve bir av sırasında yabandomuzu Adonis’i öldüresiye yaraladı. Bir ağaçtan doğarak yılın üçte birini yer altında geçiren ve geriye kalan zamanda da aşk ve ilkbahar tanrıçasıyla birleşmek için gün ışığına çıkan bu çocuğun kişiliğinde, bitkilerin boy veriş sırrını sembolik bir tarzda dile getiren bir mitosun bu ilk kabataslak şekli, daha sonraları başka unsurlarla süslenip tamamlanmış bir halde Aphrodite’nin lanetinin hangi nedene dayandığı konusunda açık bilgiler verilmiştir. Buna göre: Kinyras’ın (Theia yerine) karısı ve Smyrna’nın annesi olan Kenkhreis, kızının Aphrodite’den daha güzel olduğunu iddia ederek tanrıçayı incitmiş ve tanrıça da bu hatayı cezalandırmak için Smyrna’da, ağır bir suç olan bu aşkı uyandırmıştı. Smyrna, tutkusunun ensest nitelikte olduğunu farkedince, önce kendini asmak ister, ama bu sırada dadısı çıkagelerek ona, tutkusunu tatmin etmesini öğütler. Ensest gerçekleşince, genç kadın utancından ormana gizlenir; burada, Aphrodite kurbanına acıya.rak onu ağaca dönüştürür. Ve Smyrrna’nın babası, ağacın kabuğunu kılıcıyla yararak küçük Adonis’i gün ışığına çıkarır. Ya da, bir yabandomuzu (genç adamın ölüm şeklini önceden haber verircesine) keskin dişleriyle ağacın kabuğunu yararak bebeğin ağaçtan çıkmasını sağlar. Hellenistik şairler, Adonis’i, Nymphalar tarafindan büyütülmüş ve kırda, ormanda sürüleri güder ya da avlanır biçimde tasvir etmişlerdir. Onun ölümüne yol açan felakete gelince, buna Artemis’in değil, Aphrodite’nin aşığı Ares’in kıskançlığının, ya da Apollon’un Aphrodite’den öç alma isteğinin yol açtığı ileri sürülür (çünkü Aphrodite, yıkanırken kendisini çıplak bir halde gören Apollon’un oğlu Erymanthos’u kör etmişti). Adonis miti, kah İdalion tepesinde, kah Lübnan’da geçer. Byblos’tan, Adonis adlı bir ırmak geçmekteydi ve bu ırmak her yıl Adonis’in ölüm yıldönümünün anıldığı günde kızıla boyanmaktaydı. Birçok çiçek miti de Adonis hikayesine bağlanmaktadır; yalnızca kokulu reçinenin (Myrra’nın gözyaşları) mitsel orijini değil, gülünki de ona bağlanıyordu: başlangıçta gülün rengi beyazdı; ama, Aphrodite yaralı arkadaşnın peşinden koşarken ayağına bir diken battı ve kanı, kendisine adanmış olan bu çiçeği kırmızıya boyadı. Dağ lalelerinin de, yaralanan Adonis’in kanından meydana geldiğine inanılıyordu. İdil şairi Bion, tanrıçanın, Adonis’in akan kanı kadar gözyaşı döktüğünü ve her damla gözyaşından bir gülün, her damla kandan bir dağlalesinin oluştuğunu anlatır. Aphrodite, arkadaşının şerefine bir anma günü ihdas etti; bu günü, Suriyeli kadınlar her yıl ilkbaharda kutluyorlardı. Vazolara, sandıklara vs. tohumlar ekilerek, çabuk bitmesi için sıcak suyla sulanıyordu. Bunlara ‘Adonis’in bahçeleri’ adı veriliyordu. Bu şekilde zorlanan bitkiler toprağın üstüne çıktıktan az zaman sonra ölüyor ve böylece Adonis’in kaderini simgelemiş oluyorlardı. Öte yandan, kadınlar da, Aphrodite’nin sevgilisi olan genç adamın kaderi üzerine ayin yaparak ağıtlar yakıyorlardı. Bu mitnin İbrani asıllı olduğu söylenmektedir. tanrının adı İbranice ‘efendi’ anlamına gelen kelimeden türemedir. Adonis kültü, Hellen döneminde Akdeniz dünyasına yayıldı. Adonis mitolojisine ait figürlere Etrüsk aynalarında da rastlanır. Eski Sami kavimlerinin inançlarında bitki ve yeniden doğuş tanrısının adı da Adonistir. ‘Sahip’, ‘efendi’, ‘rabb’ anlamlarına gelmektedir. Dumuzi, Tammuz, Attis kültlerine yakınlık göstermekle beraber ayrıntıları vardır, farklılık gösterir. Adonis in Ölümü Kültün menşei Suriye sahilindeki Nega (byblus) dır. Bu bölgedeki orman tanrısı Hay-tau’nun yerine geçti. Ayrıca Ugarit bölgesindeki bitki ve hasat tanrıları Mot ve Aleyin’in rollerini aldı. Mısır ile özdeşleştirildi; Mısır’ın hasat sonrası ölümü bir bakıma tanrının ölümü olarak düşünülürdü. Kaynakça: Mitoloji Toplum düşmanı Yunan mitolojisi
-
afiyet olsun
-
nerdeee o güzelim yıllar
-
taze bitti gelemiyor
-
yani
-
hakkının hakkı
-
önüm arkam sağım solum sobe
-
gelemiyor
-
kimdir kimdir kimdir o
-
Radya ve rina geldi Yemek zamanı şimdilik hoşçakalın yüreğiniz sevgi dolsun
-
teferruat da olsa içime ukde oldu herşey için tekrardan çokk teşekkürler..ayağınıza yüreğinize sağlık canlarım
-
iyi yapmışsın canım.. zor olan baharı hasta geçirmek
-
Afiyet bal şeker olsun Radyacım sizi hiç kahve içmeden bırakır mıydım aaa evet ya fincanı kapatsaydın şimdi yorumunu sana yazardım hiç aklıma gelmedi.. zaten heyecandan ne yaptığımı bilemedim.. çay geç demlendi, yol tarifinde hatam oldu,fincan yorumunu buradan yapmak aklıma gelmedi.. hediyeleriniz için ayrıca sizi öpmem gerekirdi paketi de açmayı unuttum iştee .. daha saymıyorum
-
Yasam her an birseyler ögrenmektir
Aries şurada yorum gönderdi lenntos'nın blog başlığı içinde lenntos' Blog
kalemine,yüreğine sağlık lenntos -
yetişmene sevindin canım.. geçmiş olsun hemen tedbir lütfen kıyamam ben Alp'e..
-
Radyanın elde olmayan sebeplerden erken gitmesi
-
hoşgeldin buraya ve evime sevgili Radya evimi şenlendirdin