Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

bursercan

Φ Süper Üye
  • İçerik Sayısı

    2.559
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    4

bursercan tarafından postalanan herşey

  1. tekvandocu olmaz
  2. 1) 2, 4, 9, 28, 125, 726, ? soru ısaretı olan yere hangı sayı gelmelıdır? 2) 1 1 1 = 6 Birler arasında öyle matematiksel işlem yapılmalı ki sonuç 6 olsun. 1 ler 1 er kere kullanılacak kolay gelsın...
  3. arkadaslar istediğiniz kadar 0 rakamını kullanın ve istediğiniz işlemi yapın serbestsiniz ama 16 yı bulun. kolay gelsın
  4. Zengin bir Arap şeyhinin üç oğlu vardır.Öldüğünde, vasiyetinde 17 devesinin üç oğluna şu şekilde paylaştırılmasını istediği ortaya çıkar: Birinci oğlu,develerin 1\2’sini; İkinci oğlu,develerin 1\3′ünü; üçüncü oğlu,develerin 1\9′unu alacaktır. Üç kardeş bunun nasıl olabileceğini düşünürken, yoldan yaşlı,bilge bir adamın devesiyle geçtiğini görürler.Onu durdurur ve ondan yardım isterler.Bilge adam hiç duraksamadan onlara yardımcı olur ve yoluna devam eder. Yaşlı adamın onlara nasıl bir çözüm önermiş olabileceğini bulabilir misiniz?
  5. Bir apartmanda Pierre ve Serge adında iki matematikçi oturmaktadır. Bir gün her ikisi merdivenlerden inerken kapıcı kadınla karşılaşırlar.Bu kadın uzun süredir bu “akıllı” aydınlara cevap veremeyecekleri bir soru sormak ateşiyle yanmaktadır, yaklaşır ve Serge’ye bir kağıt uzatarak “İşte arkadaşım Gloria’nın iki kızının yaşları toplamı”, Pierre’e bir kağıt uzatarak “İşte arkadaşım Gloria’nın iki kızının yaşlarının çarpımı” der ve sorar:”Bulun bakalım akıllı baylar kızların yaşlarını.”. Pierre “Bu çarpım cevap verebilmem için yetersiz” der.Serge de “Bu toplam cevap verebilmeme yetmiyor” diye cevap verir. Kapıcı kadın alayla “Beni hayal kırıklığına uğrattınız” derken Pierre “Şimdi anladım, size bu iki kızın yaşlarını vereceğim” der. Gloria’nın iki kızının yaşları nedir?
  6. Bir kutuda 3 siyah ve 2 beyaz şapka bulunmaktadır.A,B ve C adlarını vereceğimiz üç kişi kutudan birer şapka seçip kendi başına takmıştır. Üçü de kendi başındaki şapkayı görememektedir. A adlı kişi, B ve C’yi; B adlı kişi,C’yi görebilecek şekilde oturtulmuştur; C adlı kişi ise kimseyi görememektedir. A’ya başındaki şapkanın rengini bilip bilemediği sorulduğunda “Hayır”, B’ye başındaki şapkanın rengini bilip bilemediği sorulduğunda yine “Hayır”, C’ye başındaki şapkanın rengini bilip bilemediği sorulduğunda ise “Evet” cevapları alınmıştır ve C başındaki şapkanın rengini bilmiştir. C’nin giydiği şapkanın rengi nedir ve nasıl bilmiştir?
  7. Adamın biri ölmüş (Allah rahmet eylesin). Allah adama sana bir şans daha verecem diyerek Cennet ve Cehennem kapısının önüne getirmiş. Adam bi bakmış ki cennet ve cehennem kapılarının önünde birbirlerinin tıpkısı olan 2 kapı bekçisi varmış. Biri cennet biri cehennem kapısında duruyormuş. Hangi kapının cennet hangi kapının cehennem olduğu belli değilmiş yanii. Allah adama demişki cennet veya cehennem kapısındaki bekçilerden istediğine SADECE BİR CÜMLE OLAN ÖYLE BİR SORU SOR Kİ doğru kapıyı bulup içeri gir. Ama şunu unutma ; Cennet Kapı bekçisi : Sürekli DOĞRU söler. Cehennem Kapı bekçisi : Sürekli YALAN söler. Evet arkadaşlar bu soru nedir ? Bakalım bilen çıkacakmı ?
  8. Suçlu bulunan bir katil üç odadan birini seçmek zorundadır. Bu odalardan hangisi en güvenlisidir. Birinci oda ateşlerle doludur. İkinci oda silahlı suikastçılarla doludur. Üçüncü oda ise üç yıl aç bırakılmış aslanlarla doludur. kelımelere dıkat edelım lutfen
  9. bursercan

    BIL BAKALIM

    İki arkadaş değişik bir yarış yapmaya karar verirler. Atlarını yarıştıracaklar ve hangi at sonuncu gelirse yarışı o kazanmış sayılacaktır. Atlarına binerler ve başlangıç çizgisine gelirler. Ancak her ikisi de atının geride kalmasını istediği için herekete geçmemekte, yarış bir türlü başlamamaktadır. Yarışın başarıyla gerçekleşmesi için onlara ne önerirsiniz? buyrun bakalım
  10. cevabını verıyorum... cevabını TAURUSMUTIS den alabılrsınız. tebrık edıyorum...
  11. cevabını verıyorum... Guguklu saatler gece gündüz ayrımı yapmadığı için 1 saat uyunmuş olur bılen arkadasları tebrık edıyorum...
  12. cevabını verıyorum.. Şöför sizdiniz. cumlelerı dıkkatlı okursanız cevabı hemen bulacaksınız.... cevabını bılen arkadasları tebrık edıyorum..
  13. cevabını verıyorum... baltasını degil bal tasını unutmuş yani baltayla bi alakası yok. cevabını bılen arkadasları tebrık edıyorum...
  14. cevabını verıyorum.... a) Iki kişi : Biri defineyi iki parçaya böler, diğeri de istediği parçayı seçer. n kişi : 1.kişi hazinenin kendince 1/n''ini ayırıp ortaya koyar. Ikinci kişi bunun gerçekten 1/n olup olmadığını irdeler, gereğinden büyük bulursa bir kısmını sandığa geri koyar, gereğinden küçük bulursa dokunmaz. Diğer kişiler de aynı şekilde hareket eder. 1/n hazine parçasına en son dokunan kişi ona sahip olur. Geri kalan (n-1) kişi de aynı şekilde hareket eder. bılen arkadasları tebrık edıyorum...
  15. sorunun cevabını verıyorum.... perşembe günü cünkü kadın carşamba günü yalan söylüyor perşembe doğru söylüyor erkekse perşembe günü yalan söylüyor ve o andada yalan söylüyor prşembe.kadın perşembe günü doğruyu sölediği için dün yalan sölediği doğru.erkek ise yalan gününde olduğu için yalan sölemiş olur... günlerden perşembedir.çünkü,eğer pazartesi olsa kadın yalan söylemek zorundadır.erkekse doğru.ama erkek bende yalan soyluyordum dediğine göre,pazartesi olamaz.çünkü pazartesi günü erkek dogru söylemek zorundadır.ayrıca pazarda kimse yalan söyleyemez. seçenek perşembedir. kadın çarşamba için yalan söylüyordum diyor.çarşamba kadınların yalan günü.perşembede doğruyu söyleyerek yalan söylüyordum diyor.erkekse bende yalan söylüyordum diyor ama halbuki çarşamba günü doğru söylemek zorundadır..aslında doğru söylüyordu ama gün perşembe ve dün için yalan söyleyebilir. cevabını bılenlerı tebrık edıyorum...
  16. bursercan

    Tarihte Bugün

    elıne saglık bırce paylasımın ıcın tesekkurler
  17. Kocaların çoğu pişirilme sürecinde "yanlış işlem" gördüklerinden yumuşaklıklarını ve iyi niteliklerini kaybederek bozulurlar. Gerçek odur ki, bazı kadınlar onları sıcak suda haşlayarak, bazıları ilgisizlikleriyle dondurarak, bazıları da basıp, ezip turşusunu kurarak ve yine kimileri de savurganca harcayarak bozulmalarına neden olurlar. Özenilerek hazırlanan her kocanın iyi ve yumuşak olacağı söylenemez. Ancak iyi pişirilenin gerçekten tadına doyum olmaz. Koca seçiminde ne lüferin alımındaki gümüş pırıltısı, ne barbunyanın altın yaldız görünümü geçerlidir. Bunun için çarşı pazar dolaşmaya da gerek yoktur. Genellikle en iyileri kapınızın önüne gelenlerdir. Beğeninin kişisel olduğunu düşünerek koca seçimini yalnızca kendiniz yapınız. Kendiniz sabırla pişiremeyecekseniz almaktan vazgeçiniz. Kocayı pişirmek için en iyisi porselen bir kap ise de, elinizde toprak çanaktan başkası yoksa özenle kullanıldığında aynı işi görebilir. Kocalar da karides ve ıstakoz gibi canlı pişirilirler. Bazen pişerken tencerenin dışına taşıp yanabilir ya da kenarları sertleşerek kabuk tutabilirler. Onları tencerelerinde tutmak için "görev duygusu" adlı zayıf iplikten çok "huzur" adlı sağlam sicimle sıkı sıkıya bağlanmalıdır. Sevgi, sıcaklık ve neşeden oluşan sürekli bir ateş yakılır. Kişiliğinde uygun bir ısıya ayarlanarak ateşe oturtulur. Köpürerek taşması halinde kaygılanılmamalıdır. Pek çoğu iyice pişinceye kadar sık sık köpürebilir. Özellikle sirke ve karabiber yerine tatlıcıların "öpücük" adı altında sattıkları şekerden biraz konulabilir. Tadına bakarken hoşgörü, iyimserlik ve neşe benzeri baharattan birer tutam katmanız önerilir. Ancak bunlar diğer baharatlar gibi azar azar ve dikkatlice kullanılmalıdır. Yumuşaklığını kontrol ederken sertleşmesinden kaçınılmalıdır. Fazla yayılmasını ve kabın dibine oturarak işe yaramaz hale gelmesini önlemek için arada bir hafifçe karıştırılmalıdır. Kıvama geldiğini anlamamak olanaksızdır. Böyle pişirildiği zaman size çok uygun ve sindirilmesi kolay olacaktır. Dikkatsizlik nedeniyle ev ateşini soğutmazsanız, bozulmadan istediğiniz süre dayanır. Bu yolda hazırlanmış "koca" mutlu bir ömür boyunca tadını korur!
  18. Kaşlarınızı, profesyonel güzellik uzmanının elinden çıkmış gibi, kendi kendinize almanız mümkün. Kaşlarınız, kişiliğinizi yansıtır; yüzünüzün ifadesini biçimlendirir. Evet, kaşların şekli ve rengi bir kadının nasıl görünmek istediğini anlatır. Çok mu ciddisiniz? Yoksa, daima gülen bir yüze mi sahipsiniz? Bakışlarınızdan memnun değil misiniz? ‘Kaş’ deyip geçmemek gerekir. Çünkü değişken bir kaş modasının bile yaratıldığı günümüzde, değişmeyen bir gerçek var: Şekle sokulmuş kaşlar, yüzünüzü aydınlatır ve sizi gençleştirir. Tipiniz için en uygun kaş formunu nasıl bulacağınızı, bu yazıdan öğrenebilirsiniz. Yüzünüze en uygun kaş şeklini bulun Bir kalem alın ve burun kanatlarınızdan birisine dayayıp, resimdeki gibi dik olarak yüzünüzde tutun. Kaş, kalemin denk geldiği noktadan başlamalıdır. Sonra kalemi şakağınıza doğru eğin. Bu nokta da kaşın bittiği yer olmalıdır. Kaşın başlangıcı ve sonu tek bir hattır. Kaşlarınızı, bu hat çerçevesinde biçimlendirin. Kaş yayınızı belirleyin Kaşınızın en yüksek olacağı nokta, gözbebeğinizin üzerinden tuttuğunuzda kalemin ucunun gösterdiği noktadır. Kaşınızı almaya başladığınızda dikkat edin: Burundan itibaren kaşın üçte ikisi yukarı doğru ve kalan üçte biri de aşağı doğru gitmelidir. Eğer kaşın iç kısmı çok kalın ve dış kısmı çok inceyse, önden ortaya kadar kaş kalemi ile düzeltin Acıtmadan alın Kaşlarınızı alırken daima çıkış yönlerine göre çekin. Önce alt kenardan başlayın. Üst kenarı sadece inceltin. Dikkat: Fazla kaçırmayın! Birkaç defa fazla alırsanız, yerlerine yenileri çıkmayabilir. Boşlukları doldurun Önce kaş fırçası ile aşağı doğru tarayın. Bu şekilde boşlukları görmeniz mümkün olur. Sonra kaş kalemi ile incecik çizgiler halinde boşlukları doldurun. Son olarak da kaşlarınızı yukarı tarayın. Profesyoneller ne kullanıyor? Eliniz alışkın değilse, cımbız ile ince kaşları kolayca alabilir, biraz ustalaşınca da uzmanların kullandığı kaş pensine geçiş yapabilirsiniz. Hangisinde daha rahat ediyorsanız, onu tercih edin.
  19. bursercan

    Erkek oLmak ßöyLe ßirşey....

    ERKEK OLMAK, hayatina bir suru kadinin girmesi degildir.. Onemli olan kac kadini gercekten sevdigi, ve onlara ne kadar durust olabildigidir.. ERKEK OLMAK, genis omuzlara sahip olmak degildir... Onemli olan kac kadina o omuzlara yaslanacak kadar guven verdigidir... ERKEK OLMAK, kalin bir sese sahip olmak degildir.. Onemli olan nazik ve duygulu cumleler kurabilmektir.. ERKEK OLMAK, romantik bir ortamda guzel sozler fisildamak degildir.. Onemli olan her sozunun kalbinden gelmesidir.. ERKEK OLMAK, vurdu mu oturtmak degildir.. Onemli olan, dokunusundaki yumusakliktir.. ERKEK OLMAK, büyük ve agir esyalari kolay kaldirmak degildir.. Onemli olan, hayatin yükünü cesurca tasiyabilmektir.. ERKEK OLMAK, kasli bir vucuda sahip olmak degildir.. Onemli olan, o vucutta nasil bir kalp tasidigidir
  20. "Utangaçlık toplumumuzun özellikle son yılarda artış gösteren bir problemidir tamamen kişisel gelişim faktörlerinin çevreyle olan sosyal yaşamın etkisiyle ortaya çıkan bir problemdir. Utangaçlık orta yaş ve daha üstünde çıkabilecek bir hastalık ya da doğuştan gelen bir kişilik özelliği değildir. UTANGAÇLIĞIN ANALİZİ MAKALE Çocukluk yıllarında çevrelerindeki büyükleri başta olmak üzere arkadaşlarından ya da daha küçüğünden sürekli uyarı alan, kusurları sürekli yüzüne vurulan çocuklar, zamanla çevrelerine görünmez hissettiremedikleri kalın yıkılması çok zor duvarlar örüyorlar. Ve ne yazık ki büyüdükçe o duvarlar da kalınlaşıp yükseliyor. Utangaçlığı zor bir hastalık saymak problemin zamanla çözülemeyecek boyutlara ulaşmasını sağlar. Utanma duygusu kişilerin özgüvenini yitirmesini ve bunun sonucunda yaratıcılık, sosyal yaşam, derslerde başarısızlık, yeniliklerden korkmak ve bu korkunun zamanla bir sendrom halini alması kaçınılmazdır. bu sendromlarla kişinin benliğini ve karakterini tamamen sararak ruhsal bir sorun halini almaktadır. Bu sorun kişinin iç dünyasına hükmetmeye çalışıyor anksyete, panik atak, depresyon, agorafobi gibi bozukluklara yol açmaktadır. Utanma duygusunun kişisel olarak dengede tutulması şarttır. Kişinin toplum, yaşam davranışlarına ters düşen davranışları yaptığında utanma duygusu doğaldır ve olması gerekir. Ya da utanma duygusunu iyice kaybeden kişiler sürekli toplumdan dışlanır yardım da edilmez toplumumuzda yanlış tabuların esiri olduğu için bu kişi toplumda devamlı yalnız ya da kendisi gibi insanlarla birlikte olabilmeyi bir kaçış olarak görür ve toplum tarafından bilinçsizce itilen bu kişi topluma nefret kazanır artık bu kişi topluma zarar vermek için toplumun kendisinin ürettiği bir silahtan farksızdır kişi topluma duyduğu öfkeyi hissettirmek için her türlü kötülüğü dener ve toplumda artık bu kapanamayan bir yara alır depresif hareketler kalıcıdır artık kişi artık bundan zevk almaya başlar psikodenge kuramları bozulma aşamasındadır. Bu yüzden bu duyguyu dengeli kullanabilmeliyiz çünkü bu duyguya hükmetmek bizim elimizdedir çünkü bütün duyguların varoluşu, çıkışı kişiliğimizdir bizdir yani. Gereksiz yere utandığımızda da bu duygunun esiri olmaktan çıkabiliriz. Utangaçlığa başlarken kendimizi sorguya çekebiliriz, utanmamızın nedenlerini her seferinde sorguladığımızda yaptıklarımızın yanlış ve saçma inanışlardan ibaret olduğunu hemen anlayacağız. Bu kendi kendimize sürdürdüğümüz pskoterapinin sonuçlarını büyük bir sabır ve inatla beklemeliyiz. Oto hipnozla kendi kendimizi hipnotize ederek bunun gibi kötü alışkanlıklarımızdan vazgeçebiliriz çünkü bunların doğuşu bizdedir ve bunları da yok etmek bizim elimizdedir. Utangaçlık; Örneğin: kişinin yaşadığı yeri değiştirmesi ve bir başka ortama girmesi, yeni bir iş ortamına ya da okul, hatta sınıf ortamına girmesi, çok sevdiği bir yakınını kaybetmesi, bir hastalık ya da fiziğinde değişikliğe yol açan bir rahatsızlık geçirmesi gibi.... Utangaçlığın Nelerle İlişkisi Var? Sosyal kaygı, utangaçlıkla iç içe yaşanan yoğun ve rahatsız edici bir duygudur. Çevredeki insanların gözünde utanılacak duruma, aptal durumuna düşme, onlar tarafından reddedilme ya da yetersiz görülme korkusudur. Utangaçlık sorunu olan kişi birileriyle birlikteyken bu kaygıyı nasıl gidereceğine değil "ne kadar çok kaygılı" olduğuna konsantre olur, böylelikle kaygısı daha da artar ve bir kısır döngüye girmiş olur. Aynı zamanda zihninden geçen otomatik düşünceler nelerdir: -- Kendimi aptal durumuna düşüreceğim. -- Herkes benim gerçekten salak olduğumu düşünecek. -- Söyleyecek hiçbir şey bulamayacağım. Donup kalacağım. -- Eğer ağzımı açarsam sesim bir tuhaf çıkacak. -- Kalbim fena halde çarpıyor, ya kalp krizi geçirirsem. - Delirebilirim. -- Çok tuhaf görünüyor olmalıyım. -- Bir kaçabilsem. -- Herkes beni süzüyor. -- Ne kadar sıkıcı olduğumu düşünüyorlar. -- Kendimi kontrol edemeyeceğim. - Kızaracağım, titreyeceğim.... Önemli olan bu düşüncelerin gerçekçi algılar üzerine oturtulmamış, tam tersi, mantık dışı bir korkuya temellendirilmiş olmalarıdır. Çünkü herkesin onları seyrettiğine, zayıflıklarını ya da yetersizliklerini yakalamaya çalıştığına inanırlar, ve kaygının kısır döngüsü arttıkça, düşünceler de iyice çarpıtılır. Sosyal kaygı utangaç olmayan insanlar tarafından da yaşanır. Ancak, bu kişiler kaygılarını farklı bir biçimde yorumladıkları için aynı kısır döngüye girmezler. Utangaçlık sorunu olanlar bu kaygıyı kendi kişiliklerinin bir parçası olarak görürler, diğerleri ise bunu, bulundukları ortam nedeniyle hissettikleri, geçici bir duygu olarak değerlendirirler, ve "aynı ortamda kim olsa aynı duyguyu yaşardı" diye düşünürler. Bu yorumlama farklılığı utangaç olmayan kişilerin kendine güvenlerinin daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle bu kişiler sosyal ortamdaki başarılarının kendilerinden, başarısızlıklarının ise dış etkenlerden kaynaklandığını düşünürken, utangaç kişiler, tam tersine, sosyal ortamlardaki başarısızlıklarının kendilerinden kaynaklandığını, başarılarının ise ortam sayesinde gerçekleştiğini düşünürler. Genelde utangaçlık sorunu olan kişilerde sosyal beceri eksikliği bulunmaktadır. Bir başka deyişle ilişkisini başlatma ve sürdürme konusunda gereken bir takım sözel ya da sözel olmayan davranış becerilerini öğrenmemişlerdir. Örneğin, bir karşılaşma ya da tanışma anında ne yapacaklarını, bir sohbeti nasıl başlatacaklarını ve sürdüreceklerini ve nasıl vedalaşacaklarını bilmezler. Topluluk içinde uzakta bir yerde dururlar, göz göze bakışmaktan kaçınırlar, eğer onlarla konuşursanız çok alçak sesle konuşurlar, konuşurken çok uzun aralar verirler, bir çok şeye ilgisiz gibi davranırlar, yüzlerindeki ifadede neşe yoktur. Böylelikle o anda çevrede bulunan kişiler, onların kendileri ile ilgilendiklerini hissedemezler, devamlı çevrenin kendileri hakkında ne düşündüğüne konsantre olduklarını bilemezler, tam tersi utangaçların kendileriyle ilişki kurmak istemediklerini sanırlar. Aşırı utangaçlıktan kaynaklanan kötü yöntemler: En sık başvurulan yollardan birisi alkol kullanımı. Bir çok kişi, utangaçlığını alkolle eritmeye çalışıyor. Yapılan araştırmalar, aşırı utangaç kişilerde, böyle olmayanlara göre en az iki kat daha yüksek bir oranda alkolizme ve alkol kullanımının yol açtığı diğer sorunlara rastlandığını gösteriyor. Sık başvurulan bir diğer çözüm yolu, topluluk karşısında duyulan sıkıntıyı azaltacak uyuşturucu maddelerin kullanılması. Bu kişilerin yaklaşık yüzde onbeşi yaşamlarında en az bir kez bir uyuşturucu maddeye bağımlı duruma geliyorlar. Üçüncü bir yöntem, utangaçlık krizine yol açabilecek toplumsal etkinlikleri tümüyle dışlayan bir yaşam tarzı geliştirmek. İş ve okul ortamında ön plana çıkmayı ve kendini göstermeyi gerektiren durumlardan uzak durmak, basit ve göze batmayacak işlere yönelmek bu yaşam tarzının temel taktikleri arasında sayılabilir Böylece, aşırı utangaçlığınız sürse de, bu sorunla yüzleşmekten kurtulmuş oluyorsunuz. Ancak, her üç yöntem de küçümsenmeyecek bireysel kayıplara yol açıyor. Alkolizmin ve madde bağımlılığının neden olduğu sorunlar herkes tarafından biliniyor. Çok sayıda toplumsal etkinlikten uzak durmaya dayalı bir yaşam tarzının sonucuysa, düşük toplumsal ve mesleki başarı ve yalnızlık. Aşırı utangaç kişiler, içinde bulundukları toplumun ortalamasına göre, daha düşük bir eğitim görüyor, daha az para kazanıyor ve karşı cinse uzak durmalarına bağlı olarak, eş bulmakta daha fazla güçlük çekiyorlar. Bu kişilerin yüzde otuza yakın bir bölümü hiç evlenmiyor ve tek başına yaşıyor. UTANGAÇLIĞI YARATAN MANTIK DIŞI İNANÇLAR 1. Bir sosyal toplantıda uzun süre durup beklerseniz iyi bir şey olur. Bu inanç sohbet başlatmak korkusu nedeniyle geliştirilir. Oysa ki, iki kişinin tanışması ya da konuşması için en az bir kişinin çaba göstermesi gerekir. Bu neden siz olmayasınız? 2. Diğer insanlar sosyal etkinliklere davet edildikleri için 'şanslılar'. Çok yanlış. Tam tersi, bu bir şans işi değildir. Sosyal olarak aktif olan insanlar, başkaları ile tanışmak ve onlarla zaman geçirmek için çaba gösterirler, kulüplere üye olurlar, başkalarını bir şeyler yapmak için davet ederler, sohbetlerde yer alırlar ve çok az şeyi 'şansa' bırakırlar. 3. Nerede olursam olayım sosyalleşebilme olanağım hep aynı olacaktır. Bu, çaba göstermemek için bir başka bahanedir. Oysa, birçok 'sosyal kulüb'ün, insanları bir araya getirmek gibi bir işlevi vardır ve etkinliklerine katıldığınız zaman kendinizi birileriyle birlikte bir şeyler yaparken bulursunuz. 4. Biri bana karşı ilgisiz görünüyorsa, o kesinlikle beni sevmiyordur ve hiçbir zaman sevmeyecektir. Bu inanç, boş yere kendinizi insanlardan çekmenize ve yalnızlık hissetmenize yol açar. Biri hemen sizinle ilgilenmedi diye bu sizi sevmiyor anlamına gelmez. Sevgi zaman ister ve gelişen birşeydir. MANTIKDIŞI İNANÇLARIN YERİNE GERÇEK İNANÇLAR 1. Sosyal ortamlarda aktif olmaya başlayabilirim. 2. Sosyal ortama girince herkes biraz kaygı yaşar, bu nedenle bireyleri başlatma ya da yapma riskine girmeden önce tamamen gevşemeyi ya da rahatlamayı bekleyemem. 3. Olmadığım biri gibi davranmama gerek yok. Bu beni daha da çok kaygılandırıyor. 4. Başkalarının beni çok sert eleştireceğini düşünüyorum, gerçekte kendime karşı acımasız olan benim. 5. Kendime, sosyal becerilerimi ve deneyimlerimi geliştirmek için mantıklı amaçlar koyabilirim. 6. Ayrıca, sosyal becerileri çok gelişmiş kişiler de her zaman, % 100 başarılı değiller. Bu nedenle eğer bir etkileşim istediğim gibi iyi gitmezse çok üzülmemeliyim. Böylelikle güzel bir başlangıç yapmış oldunuz. OTO HİPNOZ TELKİNİYLE PSİKOTERAPİ: Kendi zayıf ve güçlü yönlerinizi gösteren bir liste hazırlayın. Örnek: Güçlü Yönlerim Zayıf Yönlerim iyi bir dinleyiciyim eleştiriyi hiç sevmem iyi niyetliyim yüzüm asıktır başkalarını severim sinirliyim vicdanlıyım acımasızım Güçlü yanlarınıza iyice konsantre olun. Örneğin, eğer yukarıdaki örnekteki gibi iyi bir dinleyici olduğunuzu düşünüyorsanız, bunu diğer insanlara ne kadar sıklıkla gösteriyorsunuz? İnsanlara kendileri hakkında sorular sorup, onları anlatmaya cesaretlendiriyor musunuz ki iyi bir dinleyici olduğunuzu görsünler? Muhtemelen bunu pek yapmıyorsunuz. Şimdi kendinize güçlü yanlarınızı hatırlatın ve bunları biraz da olsa yaşatmaya çalışın. Biri ile bir sohbet başlatın. Bu denemeyi yaparken dikkatinizi karşıdaki kişinin sizi sevip sevmediğine dair ipuçları toplamaya değil, sohbetin içeriğine ve söylenenlere verin. Unutmayın, kendinize ait istediğiniz kadar bilgi verip, istemediğiniz yerde konuşmanızın içeriğini değiştirebilirsiniz. Birileriyle konuşurken onların kontrolü altında değilsiniz, sohbetler karşılıklı gelişir. Bu tür birkaç deneme daha yapabilirseniz, bazı şeyleri keşfedeceksiniz: -- Hayret, ben de bazı zamanlar insanların söylediklerini sıkıcı bulabiliyorum. -- Konuştuğum herkesi sevmek zorunda değilmişim. -- Beni seven insanların yanında sevmeyenlerin de olması doğal. -- İnsanlarla konuşmayı sürdürdükçe, onları daha iyi tanıyorum. -- Arkadaşlık bir günde, anında oluşmuyormuş, zamanla gelişiyormuş. -- Arkadaşlığın gelişmesinde benim adımlarımın da katkısı çok büyük. not:alıtıdır....
  21. Fazla kilolarımıza sebep olan şeyin sadece beslenme alışkanlıklarımızdan kaynaklanmadığını artık hepimiz biliyoruz. Hareketsiz yaşam da bunun en büyük sorumlusu. Ancak uzmanlar geçtiğimiz günlerde şişmanlığa yol açan yeni faktörlerden söz ettiler. İşte şişmanlığın 8 gizli nedeni... Bugüne kadar hesap basitti: Çok fazla yemek ve az hareket etmek kocaman bir göbek demekti! Ancak bu bilgiyi küçücük çocukların bile bilmesine rağmen değişen bir şey olmadı. Dünyada genel olarak baktığımızda obezite azalmıyor tersine artıyor. Ancak endokrinoloji uzmanları geçtiğimiz günlerde şişmanlığa sebep olan yeni faktörler de keşfettiler. Bilimadamları 'elbette ki insanların yakabileceğinden daha fazla kalori edinmesi her zamanki gibi en büyük problemimiz'diyor ancak işin içinde başka faktörleri de olduğunu belirtiyorlar. İşte şişmanlığa sebep olan gizli düşmanlar! 1. UYKU PROBLEMLERİ Yapılan araştırmalar, günde 12 saatten az uyuyan okul çağı çocuklarının, 12 saat ve daha çok uyuyanlara göre 3.5 kat daha fazla obezite riskine sahip olduklarını ortaya koyuyor. İşin en ilginci anne-babanın obez olması, hareketsizlik, uzun saatler TV seyretmek gibi faktörlerin hiçbir bu çocuklarda uyku kadar etkili olmuyor! Bilimadamları bunu uyku sırasında leptin hormonunun seviyesinin düşmesine bağlıyor. Çünkü leptin vücutta metabolizmanın hızlanmasına yardımcı oluyor ve açlık hissini önlüyor. Bu süreç yetişkinlerde de aynı şekilde işlediği için gece uykusuna özellikle dikkat etmeniz gerekiyor. Uyku öncesinde yapacağınız ılık bir duş ve içeceğiniz bir bardak sıcak süt sizi daha da rahatlatacak. Eğer kronik bir uyku probleminiz varsa mutlaka bir doktora danışmalısınız. 2. GENETİK MİRAS Gen araştırmaları şimdilerde şişmanlıkla ilgili araştırmaların en önemli ayağını oluşturuyor. Çünkü açlığın sorumlusunun bazı genler olduğu düşünülüyor. Tek yumurta ikizleriyle yapılan araştırmalar gösteriyor ki vücut ağırlığının yüzde 70'ine kadar olan kısmını genlerimize sadece yüzde 30'luk bir bölümünü ise çevre faktörlerine borçluyuz. Bilimadamları şişmanlığa yol açan gen sayısının 30-100 arasında olduğunu söylüyor. Hepsinin tek başına çok küçük bir etkileri var. Ancak bir araya geldiklerinde tartının ibresini fırlatıveriyorlar! Buna göre iştahı artıran genler, vücuda elma veya armut formunu veren genler, metabolizmayı yöneten genler belirlenmiş durumda. Yuvarlak genlere sahip olanların maalesef yediklerine çok dikkat etmesi gerekiyor. Her şeyden önce özellikle yaşamın belli dönemlerinde özellikle dikkat etmeniz gerekiyor. Örneğin hamilelik döneminde veya menopoza girerken... Doktorlar gelecekte bu gen durumunu dengeleyecek ilaçların çıkacağını söylüyor. Ama o zamana dek yapılacak şey beslenme alışkanlıklarına dikkat etmek. 3. İLAÇLAR Pek çok kadın bazı doğum kontrol ilaçlarının yarattığı kilo problemlerinden haberdar. Aslında sadece doğum kontrol ilaçları değil genel olarak pek çok ilaç fazla kiloya sebep olabiliyor. O yüzden hastasına ilaç yazan bir doktorun bu konuda hassas davranması gerekiyor. Örneğin bazı depresyon ilaçları 3-4 kiloya kadar artışa sebep olabiliyor. Tansiyon için kullanılan kimi ilaçlarsa ekstra 2 kilo anlamına gelebiliyor. Diyabet ilaçlarının 3-4, insülin şırıngalarının ise uzun vadede 10-15 kiloya kadar artışa sebep olduğu biliniyor. Bu yüzden özellikle diyabet problemi olanların erkenden spor yapmaya başlamaları tedavi sırasında gelebilecek kilolara karşı koymaları açısından önemli. Eğer ilaç kullanımında kilo alma gibi bir endişeniz varsa bunu mutlaka doktorunuzla paylaşmalısınız. Belki de daha ince bir alternatifiniz olabilir! 4. KLİMALAR Üşüdüğümüzde veya terlediğimizde vücudumuz ısıyı ayarlamak zorunda kalır ve bunun içinde enerjiye ihtiyacı olur. Klimalar ise işte bu görevi üstlenirler! Hayvanlar üzerinde yapılan bir deneyde sıcakta veya soğukta kilo verdikleri gözlemlenmiş. Gün boyunca sabit olarak ısıtılan veya klimayla soğutan mekanlarda yaşıyoruz. Bu ısı ortalama 26 derece civarında. Ve tam da bu ısıda ekstra hiçbir şey yakmak mümkün değil! Bu yüzden vücudunuza rahat vermeyin ve onu zaman zaman ısı değişimlerine maruz bırakın. Mesela saunaya girin ardından buz gibi havuzda yüzün. Hatta bazı geceler pencereler açık olarak uyumaktan korkmayın. Bu sizin bağışıklık sisteminizi de harekete geçirecek emin olun. 5. EVLENMEK Sadece kişisel tecrübeler değil bilimsel araştırmalar da evliliğin yemek alışkanlıklarını hem kadın hem de erkek açısından bilinçsizce değiştirdiğini ortaya koyuyor. İngiltere Newcastle Üniversitesi bilimadamları, yaptıkları çalışmalarda evlendikten sonra erkeklerin daha sağlıklı beslendiklerini, kadınlarınsa yemelerine çok fazla dikkat etmeyip kilo aldıklarını ortaya çıkarmış. Uzmanlar bunun sebebini kadınların daha fazla et ve büyük porsiyonlarda yemek yemesine, evlilikle ilgili strese daha yatkın olmalarına ve genel olarak sağlıksız beslenmelerine bağlıyor. Peki bu konuda ne yapılabilir? Bilimadamları esprili bir cevap veriyor ya bekar kalacaksınız ya da eski sabit beslenme alışkanlığınızı devam ettireceksiniz! 6. NİKOTİN Her geçen gün daha çok insanın sigaradan vazgeçmesi sağlık açısından çok güzel bir şey. Ancak bunun etkilerini sadece ciğerlerde ve deride değil maalesef tartıda da görüyorsunuz! Amerika'daki Michigan Üniversitesi bilimadamları sigarayı bıraktıktan sonra sanıldığından da çok kilo alındığına dikkat çekiyor. Diyelim sigara içerken 2-6 kilo fazlanız varsa sigarayı bıraktıktan sonra bu fazlalık rahatlıkla 7-8 kiloyu bulabiliyor. Çünkü nikotin iştahı kesiyor ve metabolizma çalışmasını hızlandırıyor. Ancak kilo bile alsanız yine de değer çünkü sağlığa nikotinden daha fazla zarar veren bir şey yok. Uzmanlar sigarayı bırakanların özellikle ilk 6 ay çok dikkat etmeleri gerektiğini söylüyor. Kilo alımını önlemek, kilo almaktan daha kolay! Önemli olan bunun bilincine içtiğiniz son sigarada varmak ve buna göre bir bilanço yapmak. Yani daha az yemek ve daha çok spor yapmak. 7.YAŞ Araştırmalar, insanoğlunun 20 yaşının ortasına kadar her ay 300 gram aldığını gösteriyor. Yaşlandıkça da kas grubundan kaybediyoruz. Ancak bu kas grubu önemli çünkü tek başlarına bile kalori yakmak için onlara ihtiyacımız var. 25-30 yaşlarında kilo daha da çok artıyor. Bu 40 yaşına kadar böyle gidiyor. Menopoz döneminde östrojen azaldığı için ekstra kilolar alınıyor. Bu yüzden yaşlandıkça kas egzersizlerine önem vermelisiniz. Ayrıca protein tüketimini de artırmalısınız. Çünkü kas gücünü artırmak için proteine ihtiyacınız var. 8.STRES Bütün bir gün etrafta koşuşturursak aslında kilo vermemiz gerek değil mi? Ancak Amerika'daki Chicago üniversitesi'nde yapılan bir araştırma bunun aksini gösteriyor! Özellikle kadınlar stres zamanlarında lüzumsuz bir şekilde kilo alıyorlar. Üstelik stres faktörleri ne kadar artarsa o kadar çok kilo alıyorlar! Çünkü stres sırasında kortizol denilen bir madde salgılıyoruz. Bu da yağ hücrelerini harekete geçiriyor ve enerjinin görevini yapmasını engelliyor! Bu stres yükü haftalar boyu sürerse o zaman vücut, yağ deposu rezervini artırıyor! Bu yüzden kendinize zaman zaman mutlaka özel vakit ayırın. Stresinizin üstesinden gelebilmek için birileriyle konuşmak ya da düşüncelerinizi yazıya dökmek de iyi gelebilir! Boston Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre gerilimden en kolay kurtulmanın yolu onun üzerine gitmek!
  22. Egzersize hangi yönden başlarsanız aynı yönde sayı bir artar. Her haraket 25 defa yapılacaktır.)Ders sırasında iki elinize yarım litrelik pet şişelerden veya ağırlık alınırsa yapılan egzersiz daha etkili olacaktır. Haraket 1 Ders sırasında iki elinize yarım litrelik pet şişelerden veya ağırlık alınırsa yapılan egzersiz daha etkili olacaktır.Mutlaka doktorunuza başvurun.
  23. Eski Mısır papirüslerinde omurilik felci tedavi edilmesine gerek olmayacak kadar ağır bir hastalık olarak belirtiliyordu.En önemli ölüm nedeni de böbreklerin bozulmasıydı. Fakat tarih boyunca tıp alanında bu konudaki gelişmeler sayesinde günümüzde gelişmiş ülkelerde omurilik felçli hastalarda böbrek kaynaklı ölüm yok denecek kadar azdır. Ancak bu cümle maalesef ülkemiz için geçerli değildir. Bizim bu konuda yaptığımız bir çalışmada ülkemizde omurilik felçli hastalarda böbreklerin bozulma oranı yüzde 20 olarak bulunmuştur Bu oran üzüntü verecek şekilde yüksek bir orandır. Çünkü biraz önce de bahsettiğim gibi gelişmiş ülkelerde bu tip hastalarda etkin ürolojik takip sayesinde bu oranlar son derece düşüktür. Çalışmamızdaki bu yüksek oran ülkemizde omurilik felçli hastaların böbrek ve idrar yolları sorunlarının takibinde daha dikkatli olmamız gerektiğini göstermektedir. Bu hastalığın görülme sıklığı hakkında elimizdeki bilgileri size aktarmak istiyorum.Omurilik yaralanması erkeklerde, gençlerde ve bekarlarda daha sık görülür. Dernek Başkanı Sayın Şafak Karamehmetoğlu?nun 1995 yılında yaptığı çalışmada bu hastalığın sıklığı her 1 milyon kişi için İstanbul?da yılda ortalama 21 yeni vaka olarak belirlenlenmiştir. Ortalama yaş ise 33 olarak bulunmuştur. Görüldüğü gibi omurilik yaralanması genç yaş gurubunun hastalığıdır. Kaba bir hesaplamayla İstanbul?da 10 bin civarında böyle hasta bulunmaktadır. Omurilik yaralanmasında ortaya çıkan ürolojik tablo 2 dönemde incelenebilir: * Spinal şok dönemi * Şok sonrası dönem. Bu dönemlerde böbrek ve idrar yollarında ne gibi bozukluklar ortaya çıkar ve ne gibi tetkikler yapılmalı ve ne tip tedaviler uygulanmalıdır? Şimdi kısaca bunlardan bahsedeceğim. Omurilik yaralanmasının hemen ardından yaralanma seviyesinin altında felç ortaya çıkar.Bu dönemde hasta idrar yapamaz. Bu döneme spinal şok dönemi denilir. Bu dönemde en uygun tedavi yöntemi idrarın ince bir sondayla aralıklı olarak boşaltılmasıdır. Bu dönem genelde 15 gün ile 1 ay kadar sürmektedir. Ender olarak spinal şok dönemi 1 yıl kadar devam edebilir. Sondayla idrarın boşaltılması 4-5 saat arayla uygulanmalıdır. Bu aralarda istem dışı işemeler spinal şok döneminin sona erdiğini gösterir. Ancak işeme merkezinin altındaki omurilik yaralanmalarında (T12 ve L1 düzeyi ve altındaki) istem dışı işemeler hiç ortaya çıkmayabilir. Spinal şok sonrası dönemde hastalarda omurilikten *********** torbasına giden sinirler zedelendiği için çeşitli işeme bozuklukları ortaya çıkar. Bu işeme bozuklukları kabaca şöyle sıralanabilir; * Bazı hastalar hiç idrar yapamayabilirler * Bazıları idrar kaçırırlar * Bazıları da hem idrar yapamaz hem de idrar kaçırırlar. İşeme bozukluklarının tedavisinde temel amaç böbreklerin iyi çalışmasının sağlanması veya böbreklerin çalışması bozulmuş ise bunun düzeltilmesidir. İkinci amaç ise idrar kaçırması varsa bunun mümkünse ortadan kaldırılması ya da en düşük düzeylerde tutulabilmesidir. Çünkü bu konudaki deneyimlerimden biliyorum ki idrar kaçıran bir kişinin toplumsal ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi son derece zordur. Bana göre idrar kaçırmanın tedavi edilmesi bu hastaların yeniden hayata kazandırılmasında en önemli unsurlardan biridir. Böbreklerin çalışmasını bozan en önemli nedenler; * Uzun süreli kalıcı sonda kullanmaya bağlı *********** torbasının esnekliğinin kaybolması, * *********** torbasının basınçlarının normalden çok yüksek olması ve bu nedenle idrarın *********** torbasından böbreklere kaçması olarak sayılabilir. İşte bu tehlike işaretlerini güzel ortaya koyabilmek için *********** torbasının basınçlarının ölçülmesi, esnekliğinin değerlendirilmesi, şeklinin değerlendirilmesi, böbreklere idrar kaçıp kaçmadığı ve idrar tutmayı sağlayan kasların (sfinkter) yeterli olup olmadığı, uygun çalışıp çalışmadığı iyi değerlendirilmelidir.Bu değerlendirmeye video ürodinami diyoruz. Spinal şok dönemi sonrasında her hastaya mutlaka yapılmalıdır. Yine bu hastaların hepsine böbreklerin iyi çalışıp çalışmadığını tespit etmek için mutlaka böbrek filmleri çekilmelidir. İdrarlarında tehlikeli mikropların bulunup bulunmadığını anlayabilmek için idrar kültürleri yaptırılmalıdır. Tüm bu tetkiklerden sonra hastalar bu konunun uzmanı bir doktor tarafından değerlendirilmeli ve hastanın böbrek ve *********** torbasının durumu bilimsel olarak ortaya konulmalıdır. *********** torbasında böbrekleri bozacak derecede yüksek basınçlar söz konusu ise bu yüksek basınçlar öncelikle aralıklı sonda ve basınç düşürücü ilaçlarla düşürülmeye çalışılmalıdır. Yine deneyimlerime ve bu konudaki çalışmalarıma dayanarak size şunu rahatlıkla söyleyebilirim; bu hastaların büyük çoğunluğu bu tip ilaç ve sonda tedavisine iyi yanıt vermektedir. Bu ilk değerlendirmeden sonra böbrek ve *********** torbasının durumuna göre hekim hastayı hangi aralıklarla takip edeceğini söyleyecektir. Bu zaman aralığı bazı hastalarda 3 ay bazı hastalarda 6 ay bazı hastalarda 1 yıldır. Ancak burada üstüne basarak vurgulamak istediğim önemli nokta şudur; bu hastalar ömür boyu nöroürolojik takip altında olmalıdırlar yani böbrek ve *********** torbaları konunun uzmanı tarafından ömür boyu takip edilmelidir. Eğer ilaç ve sonda tedavisine rağmen böbreklerin bozulması ve idrar kaçırma engellenemez ise bu konuda uygulanan ameliyatlar da yüz güldürücü sonuçlar vermektedir. Bu konudaki bir çalışmamızda bozulan böbreklerin ve idrar kaçırmanın ameliyatla tedavisinden yüksek oranda iyi sonuçlar elde edilmiştir. Yine önemli bir konuyu belirtmek istiyorum; Böbreklerin bozulması durumunda ameliyatla tedavi kaçınılmazdır. Ancak yalnızca idrar kaçırma varsa ve böbrekler bozulmamışsa ameliyat ancak hastanın arzusuna bırakılmalıdır. Bu durumda ameliyat hasta idrar kaçırmaktan kurtulmayı şiddetle arzuluyorsa yapılmalıdır. Son olarak hayati önem taşıyan bir konudan bahsedeceğim. Bu hastaların uzun süreli kalıcı sonda kullanmaları, kötü cins idrar yolları iltihaplarının ve *********** torbasında ortaya çıkan taşların tedavi edilmemesi gibi nedenlerle *********** torbalarında kötü huylu tümörlerin ortaya çıkması omurilik yaralanması olmayan kişilere göre daha yüksek oranlarda görülmektedir. Bu tip tümörlerin erken ortaya çıkarılabilmesi için yine tekrar ediyorum konunun uzmanı tarafından ömür boyu takipleri ve bu takipler sırasında gerek görüldüğünde ışıklı özel aletlerle *********** torbalarının gözle incelenmesi (sistoskopi) şarttır. Sayın omurilik felçli hastamız; sizi omurilik felçli hastalarda görülen böbrek ve idrar yolları sorunları, bunların nasıl belirleneceği ve nasıl tedavi ve takip edileceği konularında bu konudaki deneyimlerim ve klasik bilgiler ışığında aydınlatmaya çalıştım. Umarım yararlı olmuşumdur. Prof. Dr. Bülent Çetinel Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi not:alıntıdır...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.