lena tarafından postalanan herşey
-
Güneş sisteminin dokuzuncu gezegeni ....
Desenize uçan adam gibi dalga geçiyorlar insanlarla, bizde ****** gibi inanıyoruz her şeye. Hesabınız doğru olduğunu kabul etsekde pulutonun yörüngesi gibi mardukda da yörünge deyişiklikleri olabilir bu da tam 2012 ye isabet etmez, ikincisi siz eminmisiniz her olayın kamuya açıklandığından, hele büyük bir kadastorofo olayını hiç sanmıyorum. bir çok göktaşlarını bile açıklamıyorlar haberiniz varmı, geçip gittikden sonra açıklama yapıyorlar, nasaya gir bulursun düzgün istikametleri olan taşlar açıklanıyor o da dünyaya çarpmıycak olanı. Yam yam bir şey sorucam ciddi cevap ver ama, bir kıtayı yok edicek göktaşı tespit edilse o kıtaya haber verilirmi, yoksa büyük başlar tatile çıkıyormuş gibi o kıtayı terkmi ederler gerisi koyun gibi a aaa a deyip olanlara katlanırlarmı.
-
Güneş sisteminin dokuzuncu gezegeni ....
Marduk olmasın hani 2012 de gelicek deniyor ya.
-
Yaratılış Gerçeği
Evet anlaşılmıştır ama genede tesadüfler zincirine tabiyiz.
-
Yaratılış Gerçeği
yarasa: Ever size cevap vermiştim.
-
Yaratılış Gerçeği
Yani teadüf deyilmi demek istiyorsun, bal gibi tesadüf istediyin yere gelde göreyim, nefes almaya başladığında ölüm anın için geri sayım başlamıştır daha fazla anlatmak fuzuli olur.
-
Terazi Burcu Genel Özellikleri
İşte ben buyum.
-
Uçan adam
Bu eskidende biliniyor ama neden az insan bilir anlamak mümkün deyil. Bilim dünyası, havada asılı durabilen insanları inceledi. Gerçek olduğunu gördü ama nasıl olduğunu açıklayamadı. Eklenti: ucan adam.jpg [ 5.31 KB | 4 kere görüntülendi ] Hindu ve Tibet öğretisini uygulayıp havalanan adamın videosu için alta tıkla. http://videogaleri.hurriyet.com.tr/Video.a...=5&vid=2200 Bilim dünyası şu sıralar 'levitasyon' ya da havada asılı durabilen insanları inceliyor. Tarih boyunca bu tür olayların yaşandığı biliniyor. Mitolojide uçmak tanrılara özgü bir yetenek sayılıyordu. Ancak çok az sayıda da olsa bazı insanların da uçabildiğinden söz ediliyor. Örneğin Hindu Brahmanlar, Yogiler, Hint fakirler, Saint Hermitler... Hinduların Sanskrit yazılarında 'havada asılı durmanın yöntemleri' tek tek rehber halinde yer alıyor. Hint tarihi belgeleri, yerden 90 santim yükseklikte havada durabilen ustaların örnekleriyle dolu. M.Ö 527'de Zen Budizminin kurucusu Bodhidharama'nın Tibet'teki Şaolin Manastırı'nı ziyaret edip, buradaki Budist rahiplere 'levitasyon sanatını' nasıl öğrettiği birçok tarihi belgede yer alıyor. Dahası günümüzde bile Hindistan'da ve Tibet'te 'havada durabilen' insanlar hiç de az değil. Avrupa'da ise bilinen ilk 'levitasyon ustası' bir rahibe olan Azize Theresa. Onun 'uçuşuyla' ilgili belgeler 1565 yılından kalma ve bu deneyimi 230 kişinin gözleri önünde yaşadığı anlatılıyor. Ancak asıl önemlisi günümüze 'uçan adam' olarak anılan Amerikalı Chris Angel olayı. Chris Angel; David Coperfield ya da David Blaine gibi bir sihirbaz değil. Ama uçabiliyor. Ya da havada asılı durabiliyor. Tam bir 'levitasyon' ustası. Bilim adamları onun bu 'uçuşlarını' tekrar tekrar izlediler. "Gerçek mi?" sorusuna "Gerçek" dediler. Buna getirebildikleri açıklama ise beyin enerjisi ile yaratılan bir çeşit yerkeçimsiz ortam sayesinde 'havada asılı durmanın' mümkün olabileceği yönünde... Ancak bu beyinsel enerjinin nasıl oluşturulabildiği sorusu bir cevap bulamadı. Süper-iletkenlerle yapılan bir deney sonucunda bir insanın bir süper-iletken üzerinde durduğu zaman yerden 5 santim kadar yükselebildiğini gösterdi. Ancak süperiletken kullanmadan 'uçabilen' insanların sırrı hala çözülemedi. Mermi tren diye bilinen Japonların ve Fransızların süper-hızlı trenleri de "manyetik levitasyon" denilen teknoloji ile saatte 350 km hızı aşabiliyor. Süper-iletkenler sayesinde bu trenler seyir halindeyken raylara deymeden gidiyor. Ancak bu şekilde bu yüksek hızlara ulaşabiliyorlar. Kaynak - Hürriyet gazetesi
-
Zamanda yolculuk?
Bunu daha evvel okudunuzmu bunu bulmak çok vaktimi aldı sonlara gelindiyinde bilimsel görüşler var. İçinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi’nde, bizim Güneş’imiz gibi, 100 milyar yıldız bulunmaktadır. Samanyolu büyük bir galaksi sayılmaz; çünkü içersinde bir trilyon yıldız barındıran daha büyük galaksiler de vardır. Evrende, dağılım hesaplarına göre, içinde 100 milyar yıldız bulunan 200 milyar galaksi bulunmaktadır. Böyle bir galaksi topluluğuna mega galaksi veya Kur’an dilinde, “Müzeyyen Sema” denilir. Tüm evrende, 500 milyar mega galaksinin olması söz konusudur (S26). Eğer ışık hızı ile gidebilseydik, Dünya’nın çevresinde bir saniyede yedi buçuk kez dönebilir ve bize 150 milyon kilometre uzakta olan Güneş’e sekiz dakikada gidebilirdik. Güneş’imize en yakın yıldız “Alpha Centauri”dir. Bu yıldıza, ışık hızı ile 4.3 yılda, normal uydu hızı ile 43 bin yılda gidebiliriz. Dolayısıyla, bize ulaşmak isteyen bir UFO, en yakınımızdaki yıldızdan bile gelecek olsa, bu uzaklıkları aşmak zorundadır. Aynı olaya bir de galaksi boyutunda bakalım: Samanyolu Galaksisi’ne en yakın galaksi, Andromeda Galaksisi’dir. Eğer, ışık hızı ile giden uzay aracımızla Andromeda’ya gitmeye kalkışsak, oraya ancak üç milyon yılda ulaşabilirdik. Ancak, Hubble’ın 1929 yılında kanıtladığı gibi, evren sürekli olarak genişlemekte ve bunun sonucunda galaksiler hızla birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar. Bu nedenle, Andromeda da Samanyolu’ndan hızla uzaklaşacak ve biz oraya üç milyon yılda değil, beş milyon yılda varmış olacaktık. Oradan, tekrar Samanyolu Galaksisi’ne dönmek istesek, geriye dönüşümüz, aynı nedenle 12 milyon yılı bulacaktı. Bu örnekleri, bize en yakın yıldıza ve galaksiye ışık hızı ile gidilse bile, uzaklıkların ne denli büyük olduğunu, evrenin büyüklüğünü belirtmek için verdik. UFO teknolojisinin boyutlarının, bu devasa uzaklıkları aşabilecek yapıda olup, olmadığını tam olarak bilemiyoruz. Ancak, yakın çevremizden bize ulaşmanın güçlüğünü vurgulamak istedik. Ay’ın keşfi sırasında, Ay modülünün ve astronotların hareketlerinin bir çift UFO tarafından izlenmiş olduğunu ve bu olayın, yaklaşık iki asır önce kaleme alınan Hızır Tezkiresi’nde: “Ademoğluna, Ademoğlunun oğlu olan, Süreyya Kameri ehlinden mahfuz beyz refakat ve nezaret edecektir” şeklinde yer aldığını daha önce belirtmiştik. Hazreti Muhammed’in, “İnsanoğlunun uzayı fethi, Süreyya Yıldızı’na kadar sürecektir” diyen hadisini de dikkate alırsak, UFO’ların, başka Güneş sistemleri veya galaksilerden gelenler değil, zaman yolculuğu teknolojisine sahip olan “torunlarımız” olabileceği ihtimali daha akla yakın gelmektedir. Bu noktada, yazarımız Aiberg’in çok ilginç bir saptamasına burada yer vereceğiz. Sözü ona bırakıyoruz: “Öğrenciliğim sırasında, NASA, UFO konusunu araştıran 120 kadar bilim adamı ve teknisyenden oluşan gruba beni de davet etmişti. Böyle bir teklifi, sırf uzay teknolojisini yakından görme açısından kabul etmiştim. Bu görev sırasında, umduğumdan da fazlasını görme imkanı buldum. UFO araştırmaları halka kapalı tutulurken, NASA bünyesinde sözleşmeli bir çalışma grubu olarak, atmosferin çok yukarısındaki bir UFO’yu bir uydu aracılığı ile sürekli izledik ve videoya kaydettik. Video kayıtlarını daha sonra incelediğimizde, bu UFO’daki uzaylıların Latin alfabesi kullandıklarını şaşkınlıkla gördük. Çünkü, uzay aracının üzerinde, boya ile değil, sıvı kristalle yazılmış, “Dhurakapalam” yazısı vardı. “Dhurakapalam”, daha önce de belirttiğimiz gibi, Hint-Tibet mitoslarında (K18, K38) yer alan zaman yolculuğu aracının ismidir. Bu yazının altında, “Wanen” yazmakta ve onun yanında da bir takım rakkamlar yer almaktaydı. Alman mitoslarında da, uçan “Wanen”lerden söz edilir. Demek ki, uzaylılar Latince yazıyorlar ve Almanca konuşuyorlardı. Okunabilen en küçük yazı ise, “Volvo-Wagen” idi. Bu yazının yanında da, bir modelin veya bir yapımın tarihi yer alıyordu: “2247”. İşte bu, düğümü çözüyordu: Uzaylılar, bizim zaman yolculuğu yapan “torunlarımızdı”. Onlar, gelecekten geçmişe zaman yolculuğu yapabilecek teknolojiyi bulmuşlardı. Bu olaydan sonra, NASA’daki 120 görevli olarak, UFO’ların zaman yolculuğu teknolojisine sahip olduklarını belirten bir TT (Time Travelling) hipotezi kurmak zorunda kaldık. O zaman, efsanelerdeki “Wanen”ler, “Dhurakapalam”lar da birer masal değildi. Almanlar “Wanen” diyorlardı, Tibetliler “Vaidorg” ve Hindular “Vimana” (D68). Demek ki, bütün bu üstün uzay araçları gelecekten geçmişe geliyorlardı.”
-
İnkarcılara Güzel Bir Cevap... Buyrun
Türklere bir sefer gelmiş 9 bin senedir şahmanizimi tanır, ama araplara kaç defa gelmiş sayısını biliyormusun.
-
Güneş Sistemi
Bu sefer güneş sistemindeki dengesizliye japonlarda el attı, bu bilinmiyen gezegen mitolojideki marduk gezegeni olabilirmi acaba. Japon astronomlara göre güneş sisteminde bir gezegen daha var Bugün, 10:51 -------------------------------------------------------------------------------- AA- Japon bilim adamları güneş sisteminde keşfedilmemiş 9. bir gezegen olduğuna inanıyor. Kobe Üniversitesi'nden araştırmacıların bu iddiaları bilgisayar simülasyonlarına dayanıyor. Araştırmacılara göre, Dünya'nın 0,3-0,7 katı kütleye sahip keşfedilmemiş bir gezegenin var olma olasılığı yüksek. Japon astronomlar, büyük çapta daha fazla araştırma yapılırsa bu gizemli gezegenin en fazla 10 yıl içinde keşfedileceğini belirtiyor. Kobe'nin ekibinin araştırmaları "Astronomical Journal" dergisinde nisanda yayımlanacak. Güneş Sistemi'nde Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün olmak üzere 8 gezegenin olduğu kabul ediliyor. Uluslararası Astronomi Birliği, 1930'da keşfedilen ve Güneş Sistemi'ne dahil olup olmadığı tartışılan Plüton'u 2006'da gezegen statüsünden çıkarmıştı.
-
Zamanda yolculuk?
Bu konuyu bu gece türk bilim adamları 00 10 da ATV de anlatıcak
-
Zamanda yolculuk?
Googlede nikola tasla yaz tatmin edici bilgiler bulabilirsin.
-
Jupiterin yeni fotarafları
Altdaki rakkamlara gir jupiterin kendisinide görürsün.
-
KÖL TİGİN (KÜL TİGİN) YAZITI
Türklerin büyük sürgünü GÜLİZAR BAKİ Yüzyıllar boyunca vatan edindikleri topraklardan bin bir türlü işkence ve zorlukla uzaklaştırılan, yollarda milyonlarcası ölen Türklerin son 150 yılı büyük acılarla dolu. Bu büyük sürgün sırasında 5,5 milyon Türk ve Müslüman hayatını kaybetti. 10 milyona yakını evinden, yurdundan oldu. 150 yılda yaşanan acılar, ‘Sürgün ve Ölüm’ belgeseliyle ilk kez gün yüzüne çıkıyor. Türklerin başta Balkanlar olmak üzere Kafkasya, Kırım ve Doğu Türkistan’dan tehciri, ilk kez bu kadar kapsamlı bir çalışmayla dile geliyor. ‘Sürgün ve Ölüm’ adını taşıyan belgeselde, Osmanlı’nın son 150 yıllık döneminde soykırım, baskı ve işkence yapılarak göçe zorlanan insanların dramı anlatılıyor. Ahmet Okur’un yönettiği belgesel filmin senaryosu Cemil Yavuz’a, müzikleri Ali Otyam’a ait. Üç yılda 130 kişilik ekiple çekilen film için özel araçla Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Romanya, Ukrayna, Kırım, Avusturya, Moldova ve Macaristan’da 114 bin km yol kat edildi. 13 ülke, 53 şehir ve 169 köyde çekimler gerçekleştirildi. 9 bölümden oluşan belgesel için göçü yaşayan 350 kişiyle röportaj yapıldı. Aralarında Prof. Dr. Kemal Kapat, Prof. Dr. Yusuf Hamzaoğlu, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ve Prof. Dr. Mehmet Saray gibi isimlerin bulunduğu birçok bilim adamının görüşüne başvuruldu. 93 Harbi, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı... Osmanlı, bu savaşlarda yenilmekle kalmadı; çok önemli toprak kayıpları yaşadı. Bu toprak kayıpları da toplumsal travmaları getirdi. Üç kıtada hüküm süren Osmanlı, Rumeli’yi yani Balkanlar’ı kaybetmenin ızdırabını hissetti en çok da... Balkanlar’dan tehcir edilen insanların yaşadığı acılar, üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ hissediliyor. Göç aslında Türk insanına çok yabancı bir kavram değil; bu, vatanlarından zorla sürülmenin acısı... Yaşadıkları topraklarda baskı ve zulum gördükleri için göç etmek zorunda kalan milyonlarca Türk ve Müslüman Anadolu’ya sığındı. Göç rüzgârı ilk Kırım’dan esti 1349’da Rumeli’ye ayak basan Osmanlılar için 1683’te Viyana Kuşatması’ndan sonra tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Bu kuşatmadan yaklaşık 100 yıl sonra 1774’te Kırım kaybedildi. Sadece 1783-84 tarihleri arasında 80 bine yakın Kırımlı, Kırım’dan kaçarak Osmanlı’ya sığındı. 19. yüzyıl Osmanlı için felaketler yüzyılıydı. 1856-1864 yılları arasında yaklaşık 500 bin Kafkas Müslüman da Osmanlı topraklarına göç etti. 1864’ten sonrasını da sayarsak bu şekilde Kafkasya’dan göçe zorlanan 1 milyon 200 bin Kafkasyalıdan ancak 800 bin kadarı Osmanlı topraklarına ulaşabildi. Ama asıl büyük göç ya da sürgün 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 savaşından sonra yaşandı. Balkanlar’da sonuç felaketti. Balkan savaşında 1 milyon 253 bin insan muhacir durumuna düşmüş, 261 bin 937 kişi yani eski nüfusun yüzde 17’si katledilmiş ya da sürgünlerde ölmüştü. Savaştan önce Rumeli’de 2 milyon 315 bin Müslüman nüfus yaşıyordu. Savaşlar ve göç yollarında bu insanların 632 bini hayatını kaybetti. Sonuçta Balkanlar’da kalan Türk nüfusu bir milyon 445 bine düştü. Hakimiyet kurduğu yerlerde asimilasyon yerine insanî bir politika izleyen Osmanlı, doğduğu topraklara kağnıların üzerinde geri dönüyordu. Kafkaslar ve Balkanlar’da yaşanan acılardan yıllar sonra Doğu Türkistan’da da Rusya ve Çin’in baskısından ve işkencesinden bunalan Türkler zorunlu bir göç yaşadı. Daha doğrusu anavatanını terk etmek zorunda kaldı. Doğu Türkistanlıların bir kısmı, 1930 ve 40’lı yıllarda ata topraklarını bırakarak, kafileler halinde insanlık tarihinin en zorlu yolculuklarından birine çıktılar. Kızgın çölleri, geçit vermez Himalaya Dağları’nı aşarak, savaşa savaşa, öle öle, azala azala Hindistan’a ulaştılar. Yola çıktıktan yaklaşık yirmi yıl sonra Menderes’in davetiyle Hindistan’dan Türkiye’ye geçtiklerinde sayıları milyonlardan sekiz yüz bine düşmüştü. Türklerin yaşadıkları acılar, 20. yüzyılın ortalarında bile devam etti. Daha önceki göçlerden dolayı sayıları bir hayli azalan Kırımlı Türkler ve Müslümanlar bu sefer Stalin’in zulmüne uğruyordu. Stalin, 1944 yılında Kırım Türklerinin hepsini sürme kararı verdi. Bir gece vakti yataklarından kaldırılarak hazırlanmaları için sadece 15 dakika verilen bu zavallılar, yanlarında birkaç parça eşya ile hayvan vagonlarına tıkıldılar. Yolda çoğunluğu hayatını kaybetti, hayatta kalabilenler ise Sibirya içlerine kadar götürüldüler. Avrupa’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni rejimler kuruldu, ama Türklere ve Müslümanlara karşı tavır değişmedi. Burada yapılanlardan dolayı Türkler 1950 ve 1980’lerde büyük göç dalgalarıyla Türkiye’ye geldiler. 1989’da ise II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük göç dalgası yaşandı. Bulgaristan’dan 313 bin Türk doğduğu toprakları terk edip Türkiye’ye geldi. 1990’lı yılların ortasında Bosna’da yüz binlerce Müslüman Boşnak öldürüldü. Sadece Birleşmiş Milletler’in koruması altındaki Srebrenitsa’da Sırplar 12 bin silahsız insanı vahşice öldürdü. 2001 yılında da Müslüman Arnavutlar ve Kosovalılar sıkıntıya düştüler. Türkiye, hem onlardan göçmek isteyenleri kabul etti hem de güvenliklerini sağlamak için askerî gücüyle oraya gitti. Fakat geçtiğimiz 150 yıllık süreçte, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla başlayan göçler sırasında çok acılar yaşandı. Ama maalesef yaşananları ancak yaşayanlar bildi. Dünya, Türklerin, onların akrabalarının ve diğer Müslümanların çektiklerine kayıtsız kaldı. 1800’lü yılların başından günümüze kadar en vahşi yöntemlerle öldürülen beş milyondan fazla insanımızın hesabını soran olmadı. Şimdi ise bugüne kadar hep içimizde ‘dindirdiğimiz’ bu büyük acıyı, insanlık ayıbını dünya kamuoyuna anlatacak bir film var karşımızda. Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, yapımcılığını üstlendiği belgeseli Zeytinburnu’nda yaşayan insanlara vefa borcu olarak görüyor. Çünkü Zeytinburnu, Balkanlar’dan, Kırım ve Doğu Türkistan’dan binbir çileyle göç eden muhacirlerin kurduğu bir semt. Sözde Ermeni soykırımına atfen “Son 150 yıllık tarihi incelediğimizde en az yüzü kızaracak olan, hatta yüzü kızarmayacak olan bizleriz.” diyen Aydın, “O zamanlar dehşetli savaşlar yaşanıyormuş, dolayısıyla herkes sıkıntı çekmiş. Ama en çok sıkıntı çeken Türkler ve Müslümanlar olmuş. Çok büyük acılar çekmişler.” diyor. Balkanlar’dan ve Kırım’dan göç eden yüz binlerce muhacir İstanbul sokaklarını doldurmuştu. Sirkeci ve Zeytinburnu garlarının yanı sıra Tuzla, zorlu bir yolculukla gelenlerin konakladığı yerlerdi. Torunlar, geldikleri yeri tanımıyor Tüm bu bilgiler ve belgesel, akıllara, bu kara lekenin neden yabancı hatta Türk tarih kitaplarında hakkıyla anlatılamadığı, insanların vicdanlarında gereken yankıyı bulamadığı sorusunu getiriyor. Cevabı, belgesel için yüzlerce göçmenle ve uzmanla görüşen yönetmen Ahmet Okur veriyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin göçmenleri karşılama, yerleştirme, onlara sosyal imkanlar ve iş olanakları sağlama açısından Osmanlı İmparatorluğu’ndan çok daha başarılı olduğu söylenebilir. Türkiye’dekiler göçmenlere kendi insanları olduğu için hiçbir sıkıntı hissettirmemiş. Anlatılmamasının sebebi bu toplumsal dayanışma olmuş. Problem olmayınca yaşananlar yeni nesil tarafından zamanla unutulmuş. Dedesinin, babasının göç hikayesini bilmeyenler var. Ama Yunanistan’a gidenler İstanbul’u ve Türkçeyi unutmamışlar. Araştırma için Yunanistan’daydım. Bir şey almam gerekiyordu, yoldan geçen bir kadına İngilizce almam gereken şeyi nereden bulabileceğimi sormaya çalıştım. Kadın yüzüme baktı ve Türkçe olarak “Neden Türkçe konuşmuyorsun?” dedi. Anne ve babası İstanbul’dan göç etmişler. O, Yunanistan’da doğmuş; ama Türkçe konuşmayı öğrenmiş. Buradan gidenler hâlâ oraya adapte olamamışlar. Ama Türkiye’de böyle bir sorun yok.” diyor. http://cumaertesi.zaman.com.tr/?bl=8&hn=514
-
RADYASYON
Kendimiz kandırmıyalım bedava yaşıyoruz yani en azından japonlardan şanşlıyız oy bizden vergi bizden yok olucak olan gene bizden yoksa sizindemi bunkolonuz var izleyin. http://videodreamproject.com/f0uBU409Uxw/N...er-Felaket.html
-
İKİMİZ..............
Vay be sodom la gomarayı kim yakmıştı.
-
Ölümden sonra hayat!
Üç gün sonra mezardan çıkartılan arkaşla okey oynuyoruz bu nasıl oluyor buzanede bile dirilen var bunlardan haberiniz tokmu, ha tıp derki beyine okşizen gitmedimi o kişi ölüdür der ama dirilenede hemen müdahele eder nedense.
-
Amerika eski tarihi ırak da arıyor
Amerikanın ırak a ikinci girişi zaten şüpheliydi bu hususda çok şeyler anlatılıyor bunlardan biride budur. ABD'nin gizli uzay planı "Amerikalılar, Irak'ta uzaylıların izlerini mi sürüyorlar... Bir ilginç senaryo... Gazeteci Ali Bektan, 1999 yılında çıkan ?Atatürk? ün Kehanetleri? kitabının ardından yine ilginç bir araştırma ile gündemde. Bu kez ?Amerikalıların Gizli Uzay Planları?nı kitabına konu ediyor. Ali Bektan'a göre, "Amerikalılar Irak?ta uzaylıların izlerini araştırıyor. Bu çalışmalar büyük bir gizlilik içinde yürütülüyor. Bulunan belgeler,kitaplar ve bir çok şey Amerika?ya götürülüyor.? ABD'nin Irak'ı işgalinin en önemli nedeninin bu olduğunu öne süren Bektan, "Irak'taki binlerce yıllık el yazması kitapları ele geçirmek için savaşın çıktığına" inanıyor. Bektan şöyle anlatıyor; "Bunu Bağdat?a girdikleri ilk gün başardılar. 300-400 kişilik bir grup Bağdat Kütüphanesi?ni ve müzesini yağmaladılar. Oradaki 62 bin kitap Amerikalılar tarafından götürüldü. Bugün onları incelemeye başladılar. Çünkü öyle bilimsel bilgiler var ki içinde, dünyanın medeniyetini değiştirebilecek hatta güçlü silahlar yapabilecek kadar bilgi var." UZAYDAN GELEN AKILLI IRK "1969 yılında ABD?nin Kaliforniya Üniversitesi? nde bir profesör yaptığı araştırmalar sonucunda bir kitap yazdı ve Sümer Uygarlığı?nın uzaydan gelen akıllı bir ırk tarafından kurulduğunu ileri sürdü. Bunu birleştirdiğinizde Amerikalıların neden Irak?a girdiğini anlayabiliyorsunuz. Hedef uzaylıların bıraktıkları cihazlardır. Özellikle Bağdat?ın altındaki tünellerde bunlar araştırılıyor." --------------------------------------------------------------------------------
-
Fıransa şimdide çingenelere yöneldi
Fıransa çingeneleri sessiz sedasız yurt dışı yapıyor. Fransa Çingeneleri Sınırdışı Etti -------------------------------------------------------------------------------- 2 Aralık günü Fransa yüz yirmisi Çingene olmak üzere yüz elli Romen’i, 3 aylığına Fransa’ya dönmeyeceklerini belirten bir belge imzalatarak sınırdışı etti. Her bir yetişkin için 300 ve her bir çocuk için 100 Euro veren Fransız Hükümeti, aileleri uçağa bindirerek ülkelerine gönderdi. Hiçbir medya kuruluşunun haberini yapmadığı olay 2 Çingene sivil toplum örgütü sayesinde dünyaya yayıldı. Olayın Fransa’ya yayılmasından sonra sivil toplum örgütleri bağımsız medya kuruluşlarını kullanarak, olaydan bir hafta sonra başkent Paris’te bir protesto gösterisi organize ettiler. Yaklaşık 300 kişinin katıldığı yürüyüşte, Fransız hükümetinin daha önce de buna benzer uygulamalar yaptığı belirtildi. Protestocular, ne sınırdışı edilme olayının ne de yürüyüşün Fransa’nın yaygın medya kuruluşlarınca haber niteliği taşımamasını da tepkiyle karşıladıklarını söylediler. kaynak:www.cingeneyiz.org
-
GİZLİ PİL GÜCÜ
Bu bilgilerde güzel belki lağzım olur. Çok faydalı 4 bilgi; ULUSLARARASI ACİL NUMARA: 112 Eğer telefonunuz kapsama alanı dışıdaysa ve acil bir durum var ise, 112'yi çevirin. Varolan herhangi bir network bulunup, yardım isteyebilirsiniz. Daha enteresanı, tuş takımınız kilitli olsa dahi, 112 çevrilebilir. EĞER UZAKTAN KUMANDALI ARAÇ ANAHTARINIZI ARACINIZDA KİLİTLİ UNUTURSANIZ: Aracinizin yedek anahtari baska birinde varsa, aradaki mesafe ne olursa olsun, o kisiyi cep telefonunuzla arayin. Aracinizin kapisina 25- 30 cm uzakta cep telefonunuzu tutun, karsi taraf da yedek anahtarin acma dugmesine(cep telefonuna yakin bir mesafede tutarak) basin. Kapiniz acilacaktir ve Bagaj icin de gecerlidir. GİZLİ PİL GÜCÜ : Eger cep telefonunuzun pil seviyesi çok düsükse ve acil bir telefon bekliyorsaniz; Nokialar, rezerve pile sahiptir. *3370# tuslarına basarak, telefonunuzu, rezerv pille çalisir hale getirebilirsiniz. Cihaziniz pil seviyesinde %50 artis gösterecek ve telefonunuzu sarj ettiginizde, rezerv piliniz de tekrar dolacaktır. 444 0 911 Turkiye'deki tum hastaneler ayni numarada birlesti.Acil durumlarda 444 0 911 numarali telefon hattini arayan vatandaslar, en yakin hastaneye en hizli sekilde ulasabilecek, ilgili hastaneden ambulans aninda yola cikacak.Cep telefonundan aranma durumunda ise oturulan sehrin alan kodu ile birlikte 444 0 911 numaralı hat aranacak. Ornegin cep telefonundan (0212) 444 0 911 numarayi arayan vatandas, Istanbul'da, kendisinin bulundugu noktaya en yakin hastaneye en hizli sekilde ulasabilecek.Sabit telefonla aramada ise herhangi bir kod cevirmeden direkt 444 0 911 aranacak. Bu telefon arandiginda kisiye en yakın hastaneden ambulans olay yerine gönderilecek. Mümkün olduğunca forward edin, ihtiyacınız olmaması dileğiyle...
-
Güneş sistemi dışında ilk su izi
Bunu nasanın bilimsel sitesinden aldım nasa gibi ciddi bir kurum sacma şeyler sitesine koymaz.
-
Güneş sistemi dışında ilk su izi
Nasadan dünyayı şok eden açıklama okuyun. Nasa'nın açıklaması:yalnız değiliz! -------------------------------------------------------------------------------- NASA nın MÜTHİŞ KEŞFİ AÇIKLANIYOR NASA nın yıllar dır saklanan büyük sırrı ve keşfi açıklanıyor. Poluton... Yıllar önce Nasa ve JPL (jet propulsion Laboratory) nin ortak çalışması ile ortaya çıkardıkları büyük bir sır olduğu anlaşıldı. Güneş sisteminin tıpa tıp bir ikizi olduğu ve güneş sistemine yaklaşık birkaç ışık yılı mesafede olduğu, bu buluşuda yıllardır. federal hükümetin herkesten sakladığı ortaya çıktı. Bütün dünya dan hatta en yetkin Amerikan bilim ve askeri çevrelerinden bile saklanan bu sır aslında bizlerin ufo dediğimiz olaylarıda açıklamakta. Başkan Bush a yakın çevrelerden sızan bilgilere göre Amerikan hükümeti artık bu sırrı saklamak konusunda çaresiz kalmış durumda. Çünkü konuyu saklayalım derken dünyadaki pekçok icraatlarında olduğu gibi herşeyi ellerine, yüzlerine bulaştırmaya başlamışlar. Konu dünyada ki her insanı, devletleri çok yakından ilgilendiriyor. Okudukça sizde hak verecek, hepiniz Poluton un neden bu kadar önemli olduğunu anlayacaksınız. Aslında olay şu. yıllardır dünyadaki ufo olayları, garip ışıklar, yaratık hikayeleri, pilotların gördüğü esrarengiz cisimler, bermuda şeytan üçgeninde yaşananların hepsinin bilimsel olaylar olduğu ve aslında uzay da toplu iğne ucu kadar yer kaplıyan güneş sistemimizin yalnız olmadığı ve çok yakın bir akrabasının olduğudur. İçinde dünyamızında bulunduğu güneş sistemimiz oluşumu esnasında oluşan büyük patlama da birbirinin aynı iki sisteme bölünmüş ve uzaklaşmaları sonucu iki farklı fakat çift yumurta ikizi gibi tıpa tıp aynı iki sistem oluşmuş. Bizim Dünyanın da içinde bulunduğu güneş sistemi ve yeni ortaya çıkan diğer ikizimiz güneş sistemi. İşin enteresan tarafı bu yeni güneş sistemini bulan aslında NASA nın yeteneği değil Poluton luların ortaya çıkması. Tabi NASA nın elindeki teknoloji ve Polutonluların artık kendilerinden Dünya daki insanların haberdar olmalarını istemesi temel neden. İşte bu büyük keşfin ilk hikayesi bu. Ancak sıkı durun asıl bomba haber bu değil...Poluton diğer güneş sistemin kendilerina koydukları ad. aynı bizim güneş sistemi gibi gezegenlere sahip, bütün gezegenlerin özellikleri de aynı ama Poluton güneş sisteminin adını aldığı gezegen Poluton bizi çok yakından ilgilendiriyor. Poluton gezegeni sistemde canlı olan tek gezegen, kendi güneşine olan uzaklığı bizdeki dünyamızın güneşimize olan uzaklığı ile aynı, büyüklüğü, çapı, kendi ekseni etrafında dönüş süresi, sistemdeki diğer gezegenlere olan uzaklığı bizdeki ile aynı, su, deniz, atmosferi dünya ile aynı olan tek gezegen. Kıtalar, buzullar, okyanus yapısı herşey ama herşey tıpa tıp dünya ile aynı... Şimdi sıkı durun ve mümkünse bir yerlere oturun sakin olun.. Tüm canlı organizmalar, hayvanlar veee insan evet insan Poluton da aynı bizler gibi insanlar var... Tek fark var arada Dünya zamanı ile 1000 yıllık bir fark var.Poluton zamanı bize göre 1000 yıl ilerde biz 2007 yi yaşarken onlar 3007 yılındalar. Ancak aylar, günler,, haftalar bir günün 24 saat, bir saatin 60 dakika 3600 saniye olması hepsi aynı. Ve yıllardır, adamların dünyayı çok yakından izledikleri, o herkesin merak ettiği ufo ve benzeri tuhaf olayların hepsinin Poluton olduğu ortaya çıktı. sadece bununla kalsa iyi, adamların teknolojisi bizden 1000 yıl ileride olduğundan biz Poluton lulara ulaşamazken onlar yanıbaşımızda meğer cirit atıyorlarmış. Bu keşfin ortaya çıkması ile Poluton dünyası ile bilgiler, Poluton lular tarafından dünyaya gelmeye başladı. İlk gelen bilgilerden poluton'un bizim dünyamız ile aynı jeolojik ve ekolojik yapıda olmasının yanısıra ülkelerinde aynı dünya da olduğu gibi benzerlikleri olduğu anlaşılıyor. Ancak gelişmişlik ve teknoloji düzeyleri, politik yapıları, yönetim şekilleri, liderleri, eğitim sistemleri, ülkeleri, şehirleri nasıl, ne düzeyde gelişmiş, tıp imkanları, daha binlerce sorunun cevabı önümüdeki zaman dilimizde hepimiz öğreneceğiz. Bilgilerin dünya ya ulaşmasının aslında çok hızlı ancak parça parça olduğu poluton yetkililerinin dünya da karmaşa ve şok yaşanmaması için temkinli davrandıkları söyleniyor. Yine çok ihtiyatla alınan bilgilerden, poluton düzeninin, tamamı bilgi olarak dünya ya aktarıldığında dünya da bütün dengelerin alt üst olmasından korkuluyor. Dünya daki yöneticilerin, bilim adamlarının, insanların kısaca hepimizin poluton da genetik olarak aynı, ancak gelişmişlik düzeyi olarak çok farklı ikizlerinin olduğu gelen bilgiler arasında... Eğer durum böyleyse dünya da ya kıyamet kopacak yada daha önce akla hayale gelmiyen gelişmeler olabilir. Poluton yöneticilerinin bu nedenle ihtiyatlı oldukları aşikar... kaynak:nethaber¥i siyaset
-
UFO NASA HUBLO
Hublonun bakımı sırasında kayıta geçen gerçek ufo. UFO - NASA Hubble
-
Jupiterin yeni fotarafları
Beş bölümden olan fotaraflar enteresan. http://www.ntvmsnbc.com/modules/gallery/070502nasa/
-
kaza ve kader
O zaman etopyada doğmadığın için şanslımısın demeliyiz yoksa kadermi demeliyiz.