Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey
-
Bebekler ve Uyku ..................
3 yaşına kadar bebeklik dönemi dediğimiz süre içinde bebek bir yandan kendi biyolojik yapısını öte yandan da bu yapıyı çevresel koşullara göre düzenleme çabasındadaır. Biyolojik yapının düzenlenmesi her ne kadar doğarken getirdiği yapısal özelliklere bağlı ise de çevresel koşulların etkisi de gözardı edilemeyecek derecededir. Yenidoğan dönemi ile 3 yaşa kadar bebeğin uyku nitelik ve niceliğinde önemli değişiklikler olur. Bu değişikliklerin başlıcaları Uyku uyanıklık süresi yenidoğanda uyku lehine iken 1 yaşına gelinceye dek uyanıklık lehine dönüşür. Nitelik olarak başlardaki hafif uykunun derin uykuya göre fazla olan oranı 1 yaşa kadar tersine dönüşür. 1-3 yaşları arasında derin uyku dönemleri daha fazla olduğundan gürültüden etkilenmeleri daha azdır. Ancak uyku saatleri, uykuya gidiş uyuma yeri gibi çevresel koşulların bu dönemde kazanıldığı unutulmamalıdır. Sırtüstü ya da yan yatma son zamanlarda çocuk hekimlerinin önerisidir ancak 1 yaştan sonra bebek kendi pozisyonunu bulacaktır. En fazla 1 yaşına kadar aynı odada ancak ayrı yatakta (beşikte) uyuması daha sonra mümkünse kendi odası ve yatağında uyutmaya geçilmelidir. Doymuş ve gazı çıkarılmış ve yine mümkünse günde en az 1 kez banyo almış olduğunda uykunun niteliği de iyileşecektir. Kalın ve çok katlı giysiler, kalın yorgan, battaniyelerbebeği rahatsız edeceğinden uykusu bozulacaktır. Sessiz ve fazla aydınlık olmayan, güvenliğinin sağlandığı bir ortam olmalıdır. Rahatsız olduğu işareti varsa ağlama ve uyanmalarda yanına gidip rahatlatıcı tedbirler alınmalı, beklenen uyku süresi tamamlanmamış ise tekrar uykuya bırakılmalıdır. Kucakta, arabada dolaştırılarak, salıncakta sallanarak uyutmaların yerine banyo yaptırılıp sırtı sıvazlanarak ya da büyüklerimizin yaptığı gibi ayaklarda sallanarak uyutma yöntemini kişisel olarak daha sağlıklı bulmaktayım. 1 yaş üstü bebeklerde biberonu kendisine vererek uyutmanın güvenlik yönünden sakıncalarının yanısıra gelişimi yönünden de sakıncaları bildirilmiştir. 2 yaş sonrası anne sıcaklığını hissettirecek yumuşak ayı, bez bebek gibi oyuncaklar ona uyku arkadaşlığı yapacaktır. Unutmayın çocuğunuzun sağlıklı gelişmesi herşeyden önemlidir. O halde konuk alma, gezmeye gitme gibi etkinliklerin onun uyku düzenini aksatmasına izin vermeyin. "Uyusun da büyüsün" ninnisinin gerçek olduğunu biliyor musunuz? Çünkü büyüme hormonu uykuda salınır. Aşırı uyku, uykusuzluk ya da düzensiz uyku gibi sağlıklı olmayıp nedenini doktorunuza sormalısınız.
-
Diyetle ilgili en çok sorulan sorular........
Diyet yaparken karşılaştığımız sorunlardan biri de, neyi ne kadar yiyeceğimiz. Günlük almamız gereken kalori ve yağ miktarından, karnımız açlıktan kazındığında ne yiyeceğimize ya da kalsiyum ihtiyacımızı mutlaka sütten mi alacağımıza kadar pek çok soru aklımızı kurcalar. İşte, diyetle ilgili en çok sorulan sorular ve yanıtları: 1- Yumurta kolesterol açısından kötü mü? Yumurta tüketiminde ölçülü olduğunuz sürece hayır. Yumurta, vücudunuz için gerekli olan protein, K vitamini, riboflavin ve selenyumu sağlamak için mükemmel bir kaynak. Yapılan araştırmalar, yumurta sarısının 213 mg kolestrol içeriyor olmasına karşın, haftada 2 adet yumurta yemenin kandaki kolesterol düzeyi üzerinde hiçbir olumsuz etkide bulunmadığını gösteriyor. 2- Günde kaç kalori almalıyım? Öncelikle, dengeli bir beslenme programı uygulayarak vücudunuzdaki her yarım kilo için 10 kalori almalısınız. Buna, günlük aktivite durumunuza göre, 400-700 kalori daha eklemelisiniz. Sözgelimi 65 kiloda aktif bir kadının günlük alması gerekli kalori miktarı 2000 civarındadır ve bu kişinin, haftada bir kilo vermek istediğinde, günlük kalori miktarından 500 kalori daha az beslenmesi yeterlidir. Eğer siz daha kalıcı çözümler istiyorsanız, diyetiniz boyunca günlük kalori miktarından 250 kalori indirin ve 250 kaloriyi yaktıracak kadar da egzersiz yapın. 3- Kilo vermek isterken günlük almam gereken ortalama yağ miktarı ne kadardır? Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, günlük aldığınız kalori miktarının yüzde 15'i, diyet yapıyor olun veya olmayın her iki halde de yağlardan sağlanıyor. Bu miktar; kalp krizi, obezite ve diyabet riskini en aza indirmek için yeterli. Sözgelimi, bin 500 kalorilik bir diyet yapıyorsanız alabileceğiniz yağ miktarı 50 gramla sınırlı. 4- Karbonhidrat niçin egzersiz için de büyük önem taşır? Vücudumuzda glikojen olarak depolanan karbonhidratlar, kas gücünü arttırmada son derece önemli rol oynar. Ayrıca, aşırı olmamak kaydıyla vücudumuzda depoladığımız yağlar da aynı etkiyi gösterir. Kas gelişiminde önemli rol oynayan glikojeni vücudunuza tedarik edebilmek için, egzersiz çalışmalarınız sonrası karbonhidrat içeren yiyeceklerden yemelisiniz. Mesela 90 dakikalık bir egzersiz sonrası, fırınlanmış patates, bir porsiyon meyve veya kepekli krakerler iyi birer seçim. 5- Kahvede bulunan kafein kemiklerimi zayıflatır mı? Hayır. Çok aşırı miktarda kahve içmiyorsanız böyle bir durum söz konusu değil. Gene de kafeinin kemikleriniz üzerindeki zararlı etkilerinden endişe duyuyorsanız, kahvenizi sütle içmeyi deneyin. 6- Yüksek tansiyon problemim yoksa tuza dikkat etmeme gerek var mı? Tuz, şeker ve un, üç zararlı beyaz. Bu nedenle, kullanacağınız tuz hep az olmalı. 7- Besleyici değerleri bakımından vücudum için en yararlı 5 sebze hangisi? İster koyu yeşil olsun isterse kırmızı, isterse portakal rengi veya sarı, bütün sebzeler harika birer besleyici ve vücudumuzu hastalıklara karşı dirençli hale getiriyorlar. Herbirinin ayrı yararları olmakla birlikte, düzenli olarak alındıklarında vücudumuz için en yararlı sebzeler şunlar: Ispanak, iyi bir folik asit kaynağı, kansere karşı koruyucu etkisi var, A vitamini ve kalsiyum içeriyor; havuç, mükemmel bir A vitamini kaynağı; tatlı patates, A ve C vitaminleri içeriyor; brokoli, A ve C vitaminleri ile folik asit içeriyor; sarımsak, kansere karşı etkili pitokimyasallar içeriyor. 8- Hangi yiyecekler kolestrolü düşürür? Lif bakımından zengin sebzeler, sözgelimi yulaf, fasulye ve soyalı besinler, kolesterolü düşürüyor. Bunlar, kandaki kolesterol miktarını dengeleyici özelliğe sahip bulunuyor. Kolesterolünüz yüksekse, özellikle az yağ içeren bir diyet yapmalısınız. Aldığınız yağ miktarını azaltmak için meyve ve sebze ağırlıklı öğünler yemelisiniz ve kırmızı eti azaltmalısınız. Ayrıca süt ve süt ürünlerinden de yağsız olanları tercih etmelisiniz. 9- Günde 8 bardak su içmek neden önemli? Vücudumuzda oluşan en temel kimyasal reaksiyonların tümü suya gereksinim duyar. Su; sindirimde, metabolizmanın düzenlenmesinde, vücut ısısının ayarlanmasında, kan basıncında ve fitness performansında direkt etkilidir. 10- Karnım açlıktan kazındığında bunu nasıl giderebilirim? Bunu tamamen geçiremezsiniz; fakat kendinize en zararsız biçimde üstesinden gelebilirsiniz. Bunun için, diyetisyenlerin belirledikleri stratejilerden birini deneyebilirsiniz. Dilediğiniz yiyecekten ufak miktarlarda yiyerek açlığınızı gidermeye çalışın. Canınızın çektiği yiyeceklerin benzer diyet versiyonlarından deneyin. Hala açlığınızın önüne geçemediyseniz, arkadaşlarınızla birlikte olmayı ve açlığınızı aktivitelerle unutmayı deneyin. 11- Şeker şişmanlatır mı? Teknik olarak yağ içermediğinden, hayır. Şeker, saf karbonhidrattan oluşur ve biz bu ihtiyacımızı aynı şekilde ekmekten, meyvelerden de karşılayabiliriz. Ama tabii ki şeker kalori içerir. Bazı şekerli yiyecekler, sözgelimi kurabiyeler ve krakerler, aynı zamanda yağ da içerir. O halde, çok fazla şekerli gıda tüketimi kısa sürede yağ birikimleri olarak vücudumuzda yerini alacaktır. 12- En sağlıklı yağ hangisi? Zeytinyağı kesinlikle en sağlıklı olanı. Zira, doymuş yağ oranı düşe aynı etkiyi gösterir. Kas geük, doymamış yağ oranı yüksek rafine bir yağ. Göğüs kanseri riskini azalıyor ve kolesterol üzerinde kötü etkileri bulunmuyor. Margarin ve tereyağı gibi doymuş yağlar damar tıkanıklığına sebep olur ve böylece yüksek tansiyon ve kalp krizi riskini arttırır. Hidrojene bitkisel yağ gibi kimyasal reaksiyonlardan geçirilmiş yağlar da kolesterol üzerinde kötü etkilerde bulunur. Yumuşak doymamış margarinler diyet yaparken en uygun seçim. Eğer tereyağı konusunda ısrarcıysanız, light çeşitlerini zeytinyağı ile birlikte kullanmanızda fayda var. 13- Metabolizmayı özellikle güçlendiren yiyecekler var mı? Hayır. Söylenildiğinin aksine, balarısı polenleri ve greyfurt da böyle bir etkide bulunmuyor. Bazı baharatlı yiyeceklerin metabolizmayı hızlandırdığı doğru olsa da, bunun vücut üzerindeki etkileri oldukça zayıf. Eğer metabolizmanızı güçlendirmek istiyorsanız, ağırlık kaldırma egzersizleri sizin için çok yararlı olacaktır. Kaslarınızı zorlayarak kaldırdığınız her yarım kilo için günde 35 kalori yakabilirsiniz. 14- Çok az yağ yemek mümkün mü? Tıpkı bir araba gibi, vücudumuz da hareket etmek için yağa gereksinim duyar. Özel olarak yağ asitleri, hücre onarımında ve yenilemelerinde de iş görür. Et, balık, fındık gibi besinlerden aldığımız yağlar, aynı zamanda hormonları düzenleyici ve sinir sistemini güçlendirici etkilere sahip. Her ne kadar çoğu uzman günlük kalori miktarının yüzde 15'inin yağdan karşılanması gerektiği görüşünde birleşse de, yapılan son araştırmalar, yüzde 10'un da yeterli olduğunu gösteriyor. 15- Acıktığım zaman neden çekilmez bir insan oluyorum? Kötü gününüzde olsanız dahi, dayanılmaz olmanızın sebebi, fizyolojik olarak açlığınızdan ileri geliyor olabilir. Vücuttaki kan şekeri düştüğünde, otomatik olarak kanınızdaki adrenalin ve daha birkaç hormonun işlevi de azalır ve bunun sonucu sinirlilik, kan basıncınızın artışıyla doğru orantılı olarak gerginlik görülebilir. Eğer sık aralıklarla azar azar yemek yemeye vakit ayıramıyorsanız, yanınızda bir meyve veya atıştıracak krakerler taşımanızda yarar var. 16- Hiçbir şey yemeyerek zayıflamak tehlikeli mi? Bu tarz girişimler son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Vücudunuz iki günden fazla aç kaldığında, karbonhidrat ve protein gibi en temel ihtiyaçlarını kaslardan karşılamaya kalkacaktır. Ayrıca büyük su kaybına da rastlanır. Bunun sonucu olarak da baş ağrısı, baş dönmesi, sıkıntı gibi olumsuz belirtiler görülebilir. Aç kalınan süre arttıkça, oluşması muhtemel tehlikeler de daha ciddi boyutlar kazanacaktır. 17- Baharatlı yiyecekler ülser yapar mı? Yapılan araştırmalar, peptik ülserin gerçek sebebinin mideye yerleşen bir bakteri olduğunu gösteriyor. Günümüzde ülser tedavisinde diyet yanında bu bakteriyi etkisiz hale getiren ilaçlar da kullanılıyor. 18- Izgaranın kansere yol açtığı doğru mu? Direkt olarak hayır; ama kanser riskini arttırdığı doğru. Biftek, tavuk gibi et yağları kömür üzerine düştüğünde çıkan dumanın kanserojen etkileri olduğu biliniyor. Yapılan çalışmalar, mangaldan önce etleri marine etmenin bu tehlikeyi azalttığını gösteriyor. Diğer bir sağlıklı yöntem de etleri önce mikro dalgada pişirip en son mangalda çevirerek servise sunmak. 19- Gece yatmadan önce bir şeyler atıştırmak zararlı mı? Gece yarısı yediklerinizi sindirmeniz iyice zorlaşır. Hele bir de yedikleriniz abur cubursa. Yatmadan önce bir şeyler atıştırmak istiyorsanız meyve veya bir kase yoğurt yemenizi ya da bir bardak süt içmenizi öneriyoruz.
-
Küba
Eski tüfekler Küba’ya Bir zamanların dört tarafı ‘demir perde’lerle çevrili ülkesi Küba, kapılarını dünyaya açtı. Kısa zamanda cazibe merkezleri arasında kendine yer bulmakta gecikmeyen Küba’ya akın edenler arasında Türkiye’den gidenler de yabana atılamayacak sayıda. Peki, binlerce kilometre uzaktan buraya yelken açanlar Che Guevara’nın topraklarında ne arıyor? -------------------------------------------------------------------------------- ‘Limana indiğimde rüyada olduğumu düşündüm. Bir film sahnesinin ortasındaydım âdeta. Uzun yol gemileri kıyıya yanaşıyor, aylardır açık denizde olan perişan kılıklı denizciler kendilerini kıyıya atıyor, onları bekleyen kadınlar müzik eşliğinde dans edip şarkı söylüyordu. Hayatım boyunca yaşadığım en etkileyici anlardan biriydi...” Bu sözler Ulvi Ergün’e ait. Üniversite yıllarında sosyalist ideolojiden etkilenen pek çok genç gibi Ergün için de Küba ve temsil ettiği değerlerin özel bir yeri var. Sosyalizm dünya genelinde etkisini yitirdi. Ancak 68 Kuşağı ve 1970’li yılların sol görüşlü üniversite gençliği için Fidel Castro’nun, Che Guevara’nın, dolayısıyla Küba’nın önemi büyük. Hayat 70’lerin hızlı gençliğini o gün durdukları çizgiden epey uzaklaştırmış olsa da yaptıkları tercihlerde geçmişin izlerini görmek mümkün. Bu çağrışımların da etkisiyle ilk olarak 1997 yılında yola çıkan Ergün ‘şimdilik’ dört kez gitmiş Küba’ya. Küba lideri Fidel Castro 79 yaşında ve 46 yıldır iktidarda olması nedeniyle bir dünya rekorunun sahibi. Atlantik Okyanusu’yla çevrili Küba’nın en yakın komşularından biri de ezeli düşmanı Amerika. Castro’yu ayakta tutan ve arkasındaki desteği sağlayan da büyük ölçüde Amerika’ya karşı takındığı tavrı oldu. 1959’daki devrimden sonra Sovyetler Birliği’nin desteği ile ayakta kalan Küba, Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra yeni bir dayanak buldu: K apitalizmin beslediği turizm. Yaklaşık on yıl önce kapılarını turistlere açan ülke, kısa sürede milyonlarca insanı kendine çekti. Son yıllarda komünizmin sert yüzünden sıyrılarak mutlu insanlar ülkesi olarak anılmaya başlanan Küba, gittikçe aynılaşan dünyada kendi renklerini ne kadar korur bilinmez ama şimdilik alan da memnun satan da. Ülkenin egzotik topraklarında filmler çekiliyor. Tur şirketleri Küba’ya her şey dahil paket seyahatler organize ediyor. İvme kazanarak devam eden akının en çarpıcı göstergelerinden biri de Amerika ambargosuna rağmen gelişen dış ticaret. Ambargoyu delmeyi göze alan uluslararası şirketler son yıllarda Küba ile iş yapmaya başladı. Tüm bu gelişmeler ya sosyalizmin kalesi Küba’ya ya da kapitalizmle yaşadığı aşk devam eden dünyanın geri kalanına bir şeyler olduğunun işareti. Adı Che Guevara ve Fidel Castro’yla özdeşleştirilen, purosu müptelalarınca vazgeçilmez addedilen Küba, uzun yıllar kimileri için tehlike, kimileri içinse bir ideal olarak duruyordu. Ancak hep uzağımızdaydı. Şimdi Atlantik’teki bu ada ülkesini keşfedenler arasında Türkler de var. 90’lı yılların ikinci yarısında başlayan hareketlilik Türkiye’den her yıl artan sayıda kişinin Küba’ya gitmesiyle kendini belli etti. Turizm Bakanlığı ve Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TURSAB) turistik amaçla yurtdışına çıkanların kaydını tutmadığı için toplama dair net bir rakam vermek zor. Ancak Küba’nın Türkiye Büyükelçiliği’ne göre 2004 yılında Küba vizesi alan Türklerin sayısı 4 bin civarında. Küba’ya gidenleri ikiye ayırmak mümkün: Bir kısmı seyahat etmeyi yaşam biçimi hâline getirmiş şanslı bir kesim. İkinci grup için ise Küba’nın pek çok anlamı var. Ve zihinlerindeki bir görüntünün ardına düşüp yola koyuluyorlar. Öne çıkan seyahat nedenleri; sosyalist bir ülke görme merakı, Fidel Castro efsanesi henüz devam ederken o toprakları ziyaret edip tarihe tanıklık etme arzusu ve Küba’nın doğal güzelliği. İlk olarak kurumsal geziler ve promosyon turları ile başlayan Küba seyahatleri kısa sürede geniş katılımlı organizasyonlara dönüşmüş. 2 bin Euro’su olan meraklıların Küba’ya doğru yola çıkması için uzun bir uçak yolculuğunu göze alması yeterli. Bu ilginç ülkeye gidenler, enteresan hikâyelerle geri dönüyor. 9 yıldır Küba’ya gidip gelen Leon Mayorkas da anlatacak çok şeyi olanlardan biri. 1996 yılında bir promosyon turuna katılan Mayorkas o güne kadar Küba’ya özel bir ilgi duymadığını anlatıyor. Tur şirketi, İspanyolca bildiği için daha sonraki gezilerde de kendilerine eşlik etmesini isteyince Mayorkas’ın yolu bugüne kadar 74 kez düşmüş Küba’ya. Türkiye gibi üç tarafı denizlerle kaplı olan bir ülkeden deniz, kum, güneş için Atlantik kıyısına kadar gitmenin akıllıca olmadığını düşünen Mayorkas’a göre Küba’yı görmek isteyenlerin kafasında pek çok soru var. Bu uzunca yolu cevapları bulmak için gidiyor, gitmişken de Karayipler’de denize girmenin tadını çıkarıyorlar hâliyle. Pek çok ilginç hadise var Mayorkas’ın anıları arasında. Ancak 1997 yılında yaşadığı bir olay var ki bunu unutamayacağını söylüyor: “Bir komşum Küba’ya gittiğimi duymuş. 45 yıl önce ailesiyle birlikte Küba’ya giden ve birkaç mektup dışında haber alamadıkları arkadaşlarına ulaşmak için yardım rica etti.” Bir sonraki seyahatinde elindeki adresten adı verilen hanıma ulaşan Mayorkas, bu sayede, Küba’da yaşayan Türkler olduğunu da öğrenmiş. “Yaşlı kadın beni karşısında görünce koltuğuna yığılıp kaldı. Biraz sakinleştikten sonra arkadaşlarının selamını ilettim. 1957’de fertlerinden birinin tedavisi için Küba’ya giden aile devrimden sonra geri dönememiş. 15 yaşında iken Türkiye’den ayrılan genç kız evli, iki çocuk sahibi bir ‘Kübalıydı artık. Türkiye’ye dönünce durumu anlattım. Komşumun girişimleri neticesinde o hanım yıllar sonra Türkiye’yi tekrar gördü.” Bir gören tekrar gitmek istiyor Küba’yı görmek isteyenler bilinçli bir grup oluşturuyor. Bu nedenle tur şirketleri Küba yolcuları ile pek sıkıntı yaşamıyor. Karıncalar Seyahat Acentesi Genel Koordinatörü Aykut Semerci’ye göre diğer güzergâhlarda müşterilere gidecekleri yer hakkında uzun uzun bilgi vermek gerekirken Küba’ya gitmek isteyenleri sadece teknik konularda bilgilendirmek yeterli. Zira, geneli Küba hakkında bilgi sahibi ve bu ülkeyi görmek istediğine emin. Birkaç ay önce Küba’ya giden Gürkan Güçer’in söyledikleri Semerci’yi doğrular nitelikte. Yıllardır kurduğu hayalini geçtiğimiz şubat ayında gerçekleştiren Güçer, bu kararında üniversite yıllarında yaşadıklarının etkili olduğunu söylüyor. “Che gençliğimizin en büyük kahramanıydı. Şimdilerde 40’lı yaşlarını süren bir kuşak için Küba bir ideal ifade ediyordu. İdeallerimiz ne ölçüde yaşıyor bunu görmek istedim.” diyen Güçer, en çok her yer hızla birbirine benzerken Küba’nın kendine has özelliklerini kaybetmemiş olmasından etkilenmiş. İlk fırsatta tekrar gitmek istediğini söyleyen Güçer gibi Nejat ve Lale Biçe çifti de Küba için 10 günlük bir turun yeterli olmadığı kanaatinde. Komünizmin uygulandığı son bir kaç ülkeden en popülerini görmek arzusuyla yola çıkan Biçe çifti gözlemlerini peş peşe sıralıyor: “Herkes devlet nazarında ekonomik açıdan eşit. Evlerinden aylık gıdalarına hattâ tütünlerine kadar her şey eşit dağıtılıyor. Zaten çok olmayan stres ve gerilimi de müzik ve dansla atıyorlar. Şikâyet eden kimseyle karşılaşmıyorsunuz sonuç itibariyle.” Bir de tavsiyeleri var: “Küba’yı görmek isteyenlerin Castro ölmeden yola koyulması lâzım. Castro’dan sonra ne olur, gidilse bile görülen yer Küba olur mu bilinmez...” Küba’yı görme hayalini gerçekleştirenlerde biri de Ulvi Ergün. Şimdiye kadar dört kez gittiği Küba’dan çok etkilendiğini söyleyen Ergün, 21. yüzyıl dünyasında yaşayan bir insanın orada kendini rüyada mıyım diye yoklaması için pek çok neden olduğunu söylüyor. “İlk gittiğimde bir tarih koridorundan geriye doğru süzülmüş gibi hissetmiştim kendimi.” diyen Ulvi Bey, Castro hayatta iken komünizmin teorisi ile pratiği arasındaki bağlantıyı görmek istemiş. İlaç sektöründe çalışan Ergün şimdi Küba ile ticaret yapmanın yollarını arıyor. Ticarî anlaşmaları inceledikten sonra ilk adımları atacak. Küba’ya dair en akılda kalıcı detaylara gelince: Latin müziği, dansı, bir de eski otomobiller. Otomotiv sanayi gelişmediği için otomobiller miras yoluyla babadan oğula kalıyor. Araçlar zaman zaman bozuluyor hâliyle. İşte orijinalitelerini de o zaman kazanıyorlar. Arızaları imkânlar dahilinde giderilen araçlar rengarenk boyanıyor, kilidi bozulan arabaların kapılarından asma kilitler sarkıyor... Turistler için cazibe merkezi olan Küba, sinema sektörünün de yeni gözdesi. Film çekimlerini doğal bir plato niteliğindeki Küba’da yapmayı tercih edenler yanında Küba efsanesiyle senaryosuna renk katanlar da var. Bu yıl gösterime giren yerli film “Şans Kapıyı Kırınca” Küba’da çekilen filmlerden. 1999 yılında yönetmen Zeki Ökten’in çektiği “Güle Güle” ise Kübalı bir kız ile bir Türk’ün arkadaşlığını konu alıyordu. Fatih Altınöz’ün yazdığı senaryo, gazeteci Dursun Özden’in hayat öyküsünden uyarlanmış. Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Federasyonu üyesi olan Özden, bir arkadaşının oğlunun hikâyesinden yola çıkarak yazdığı “Türk Fidellerin Hikâyesi” sayesinde 1996 yılında kazandığı ödülü almak için gitmiş Küba’ya. O günden sonra hem orada tanıştığı kız arkadaşı hem de gördüğü sıcak ilgi nedeniyle Küba’ya olan ilgisinin arttığını söyleyen Özden’in pek çok gelişmeden de haberi var. Sağlık Bakanlığı’nın Küba’dan aşı almaya başladığı ve Koç Holding’in kuş serisi de denen Serçe, Kartal ve Şahin otomobillerini yakında Küba pazarında satışa sunacağı bu gelişmelerden bazıları. KÜBA DEYİNCE AKLA GELENLER José Martí Küba Dostluk Derneği adıyla bir dernek de kuran Küba muhipleri, ülke hakkında pek çok şey biliyor. Ancak Türk halkının geneli için çağrışımlar sınırlı. Devrim lideri Fidel Castro ve günümüzde bir pop idolü haline getirilen Ernesto Che Guevara, sevenlerinin deyimiyle Comandante Che, Küba denince akla gelen fotoğrafın en belirgin unsurları. Latin Amerika ülkelerinin tamamında çok belirgin olan müzik ve dans Kübalılar için de vazgeçilmez. Her evden müzik sesinin duyulduğu ülkede, insanların yolda yürürken bile dans ettiği anlatılıyor. Adı Havana ile birlikte anılan puroyu ise meraklılarından dinlemek en iyisi.
-
Küba
Küba.Fidel Castro’nun yönettiği, kurucuları arasında ünlü devrimci Che Guevara’nın da olduğu ülke. Başkenti Havana’dır. Puroları ile de tanınır. Küba’da amerikan doları döviz olarak kabul edilmez. IMF’ye borcu olmayan nadir ülkelerden biridir. Eğitim ilkokuldan üniversiteye kadar her yerde ücretsizdir. Eyaletler On dört eyaleti ve bir özel belediyesi (the Isla de la Juventud) vardır. Bu eyaletler eskiden 6 geniş eyaletin parçalarıydı: Pinar del Río, Habana, Matanzas, Las Villas, Camagüey and Oriente. 1 Isla de la Juventud 2 Pinar del Río 9 Ciego de Ávila 3 La Habana (Havana) 10 Camagüey 4 Havana (Havana City) 11 Las Tunas 5 Matanzas 12 Granma 6 Cienfuegos 13 Holguín 7 Villa Clara 14 Santiago de Cuba 8 Sancti Spíritus 15 Guantánamo Tarih Küba yerlileri; Küba’nın ilk sakinleri Güney Amerika’dan adaya gelen Guanahatabey ve Kiboni Yerlileriydi.Adaya daha sonra yerleşen Taynolar (Antil Aravakları) çömlek ve alet yapımında belirli bir düzeye ulaşmış tarımcı ve barışçıl bir halktı.İspanyolların adada ilk koloniyi kurduğu sırada çoğunluğunu Taynoların oluşturduğu Yerlilerin sayısı 80-100 bin dolayındaydı. Kolonyal Küba Kristof Kolomb’un birinci yolculuğunda keşfederek (Ekim 1492) ispanyol toprağı ilan ettiği Küba’da ilk kalıcı yerleşim 1511′de kuruldu.Kolonicilerin baskı ve sömürüsü, salgın hastalıklar, açlık ve göçler Yerli nüfusunu 5 bine kadar düşürdü.18. yy’ a girilirken bölgede sağlanan barış ve düzenle birlikte koloninin nüfusu 50 bine ulaştı.İspanya’dan düzenli gemi seferlerinin başlaması Havana’nın ticari ve stratejik önemini artırdı.Bu arada hayvancılığın,tütün ve şekerkamışı üretiminin artırılması ve işgücü için Afrika’dan çok sayıda köle getirilmesi adada köklü bir değişim yarattı.1865′te köle ticaretinin sona ermesiyle ortaya çıkan işgücü açığını kapatmak için adaya sözleşmeli işçi olarak Meksika Yerlileri ve Çinliler getirilmeye başladı. Bağımsızlık ve sonrası 1901 - 1958 19. yy’ın sonlarından itibaren İspanya’nın şeker üretimi ve ihracatı için gerekli işgücü, sermaye, makine, teknik beceri, ve pazarları sağlamada yetersiz kalması Küba’yla olan siyasi ve iktisadi bağlarının giderek zayıflamasına yol açtı.Bu ortamda ABD’li işadamları şeker üretiminde ve ticaretinde güç kazanmaya başladı. İspanyolların adada gelişen özerklik talebine ödün vermemesi ve vergileri daha da artırması, On Yıl Savaşı’nın (1868 - 1878) başlamasına neden oldu.Sonunda İspanya Zanjon Sözleşmesi’yle (1878) siyasal ve ekonomik reformlar yapmaya söz verdi.Adada sağlanan barış ortamı ekonomik bunalımın derinleşmesi yüzünden uzun süreli olamadı.1895′te sürgündeki Kübalı şair ve gazeteci Jose Marti’nin sürgündeki siyasi örgütleri biraraya getirmesiyle gerilla taktiklerine dayanan bir bağımsızlık savaşı başladı.Buna karşı İspanya adaya 200 bin asker çıkardı.Savaş ortamının adadaki şeker üretimini durma noktasına getirmesi üzerine ada ekonomisinde etkin durumda olan ABD’nin Havana limanında demirli Maine Gemisi’nin batırılmasını bahane ederek İspanya’ya savaş açmasına neden oldu. İspanya’nın İspanyol - Amerikan Savaşı (1898) sonunda yenilmesinin ardından imzalanan Paris Antlaşması çerçevesinde öngörülen Küba‘nın bağımsızlığı 1 Ocak 1899′da ABD işgali altında yürürlüğe girdi.Küba Devleti’nin siyasal ve ekonomik çerçevesini belirleyici önlemler alan ABD, Küba’nın iç ve dış ilişkilerinde söz sahibi olma ve Guantanamo Koyu’nda bir deniz üssü kurma hakkını aldıktan sonra birliklerini adadan çekti.(1901) İkinci ABD müdahalesinden (1909) sonra seçimleri kazanan liberallerin adayı Jose Miguel Gomez döneminde rüşvet, yolsuzluk ve sosyal adaletsizlik üzerine kurulu bir yönetim biçiminin yolunu açtı.Özellikle Afrika kökenli kübalıların siyasal haklar ve daha iyi iş olanakları için giriştiği eylemler sert biçimde bastırıldı.Gomez’le birlikte örtülü bir diktatörlüğe dönüşen cumhurbaşkanlığı çoğu kez hileli seçimler ve askeri baskı yoluyla ele geçirilen bir makam durumuna geldi.1933′te ABD’nin desteğiyle Gerardo Machado’yu deviren Fulgencio Batista, en ünlü diktatör olarak uzun yıllar Küba yönetimine damgasını vurdu.Batista zamanında tarım ve hayvacılığın yanı sıra turizm ve kumarhane işletmeciliği de önemli bir gelir kaynağı haline geldi.Buna karşı işsizlik oranın yükselmesi, nüfusun büyük çoğunluğunun yoksulluk içinde kalması ve ekonominin giderek daha da dışa bağlanması Batista yönetimine karşı etkin bir muhalefetin doğmasına yol açtı. Devrim ve Sonrası Küba 1950′lerde diktatörlüğü hedef alan gruplardan birine liderlik eden Fidel Castro, Moncada Kışlası’na düzenlediği başarısız bir baskından (1953) dolayı bir süre hapis yattı. Daha sonra Meksika’ya giden Castro 1955′te 26 Temmuz Hareketi’ni başlattı.Arjantinli devrimci Che Guevara’nın da yer aldığı örgütün Aralık 1956′da Küba’da başlattığı gerilla hareketi, zamanla öteki gruplardan da destek alarak Batista’ya bağlı birliklere önemli darbeler indirdi.1 Ocak 1959′da diktatör Fulgencio Batista’nın Küba’yı terketmesinin ardından Castro’ya bağlı bin kişilik bir kuvvetin Havana’ya girmesiyle yeni bir yönetim başladı. (Küba Devrimi) Marksist-Leninist Küba İktidara geldikten sonra köklü toprak reformu gibi adımlarla geniş bir kesimin desteğini kazanan Fidel Castro, ittifak kurduğu Küba Sosyalist Halk Partisi ile birlikte yönetime ağırlığını koydu.Toprak kamulaştırmalarından zarar gören ABD şirketlerinin baskısıyla ABD yönetiminin uygulamaya başladığı iktisadi ambargo ve bunu izleyen Domuzlar Körfezi Çıkartması, Castro’nun SSCB ile yakın bir ilişkiye girerek sosyalist bir çizgiye yönelmesini hızlandırdı.Ertesi yıl Küba’ya yerleştirilen Sovyet füzeleri yüzünden patlak veren Ekim Füzeleri Bunalımı’nda Sovyet lideri Nikita Kruşçev’in geri adım atması Küba’nın SSCB ile olan ilişkilerini bir ölçüde bozdu.1960′larda ABD baskısı yüzünden artan askeri harcamalar ekonomide sarsıntıya yol açtı.Aynı dönemde Küba, Latin Amerika’daki devrimci hareketlere verdiği destekten dolayı diplomatik yalnızlığa itildi. 1970′lerde ekonomide başlayan düzelme ile birlikte parti ve devlet istikrarlı bir yapıya kavuşturuldu.Bu arada Castro’nun yönetimdeki etkinliğide pekiştirildi.1979 - 1982 arasında Bağlantısızlar Hareketi’nın dönem başkanlığını yürüten Küba’nın SSCB ile olan ilişkileri doğrultusunda Angola ve Etiyopya’ya asker göndermesi, bağlantısız bir ülke olan Afganistan’ın SSCB tarafından işgal edilmesine tepkisiz kalması Üçüncü Dünya’da bazı tepkilerle karşılaşmasına yol açtı. 1980′de Kübalı rejim muhaliflerine ABD’ye gitme izninin verilmesinden sonra göç eden 120 bin Kübalı arasında adi suçluların ve akıl hastalarının bulunması ve ABD’nin Grenada’ya müdahalesi iki ülke arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirdi.1990′da Doğu Bloku’nu saran değişim dalgası siyasi olarak Küba’yı etkilemedi. Soğuk Savaş Sonrası Soğuk Savaş sonrasında kesilen Sovyet yardımı yüzünden iktisadi bir açmaza sürüklenen Küba, turizm yatırımlarına yöneldi ve kısıtlı da özel yatırımlara izin verildi.Gene bu dönemde ABD ile olan ilişkilerde kısıtlı bir iyileşme görüldü.1990′ların sonlarından itibaren Çin Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği’ne yakınlaşan Küba, Latin Amerika’da da (özellikle Venezuela ve Bolivya) yeni müttefikler buldu.31 Temmuz 2006′da Fidel Castro başkanlik görevlerini geçici olarak kardeşi Raul Castro’ya devretti. Kültür Küba kültürü köken bakımından İspanyol ve Afrika etkisinin belirgin izlerini taşır.ABD ile olan tarihi bağları nedeniyle Kuzey Amerika sporları halk arasında yoğun ilgi görmektedir.Başta beyzbol olmak üzere basketbol,voleybol,atletizm ve boks Küba’da yaygın olarak oynanan ve uluslararası müsabakalarda başarılı olunan sporlardandır. Küba mutfağı; genel olarak ispanyol-karayip karışımıdır.Domuz eti,deniz mahsulleri,mısır ve siyah fasulye çok tüketilir. Küba edebiyatının özellikle şiir alanında zengin ve nitelikli bir mirası vardır.19. yy’da yaşamış şair Jose Marti ile 20. yy’da yaşamış olan Nicolás Guillén önemli kübalı edebiyatçılardandır.Ünlü şarkı Guantanamera Küba’nın devrimci kahramanı Jose Marti’nin eseridir. Yönetsel Koşullar Küba’nın tek parti egemenliğine dayalı sosyalist bir devlet yapısı vardır.Küba Komünist Partisi’nin (PCC) devlet yönetimindeki ağırlığı 1976 Anayasası’nda açıkça belli edilmiştir.1965′te hazırlanmaya başlanan ve 1976′da halkoyuna sunularak yürürlüğe giren anayasaya göre yasama yetkisini Halk İktidarı Ulusal Meclisi (Asamblea Nacional de Poder Popular) kullanır.Devlet ve hükümet başkanı konumunda olan Devlet Konseyi başkanı Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder. Coğrafya Yengeç Dönencesi’nin hemen başında ve Meksika Körfezi’nin girişinde yer alır.Aynı adı taşıyan asıl büyük adanın yanı sıra 3,715′ten fazla ada ve adacığı kapsar.Önce doğuya, daha sonra güneye yönelerek bir yay biçiminde Antil Denizi’ni çevreleyen Antiller ada zincirinin önemli bir parçasını oluşturur.En yakın komşusu olan Haiti’ye 77, Bahamalar’a 140, Jamaika’ya 146, ABD’ye 180, Meksika’ya 210 ve Cayman Adaları’na 240 km uzaklıktadır.Ülkenin ikinci büyük adası Juventud adasıdır.En yüksek noktası Turquino Doruğu’dur (2005 m).Toplam kara yüzölçümü 110,861 km²’dir.Yıllık ortalama sıcaklık 26 C’dir.İki mevsimle belirlenen yarı tropikal bir iklime sahiptir.Eylül - Ekim ayları arasında görülen kasırgalar bazen büyük yıkımlara yol açmaktadır.Kıyılarının toplam uzunluğu 3735 km olup, Guantanamo Koyu’ndaki ABD deniz üssüyle 29 km’lik kara sınırı vardır. Nüfus Küba’nın oldukça karmaşık bir yapı gösteren nüfusu, geçmiş yüzyıllarda adaya değişik etnik toplulukların yerleşmesinin ürünüdür.Kolomb öncesi dönemde sayıları 80-100 bin arası olan ada yerlilerinden, günümüzde yalnızca adanın doğu ucunda yaşayan birkaç aile kalmıştır.Küba nüfusunun % 51′i mulattolar (avrupalı ve afrikalıların karışımı), % 37’si beyazlar, % 11′i siyahlar ve % 1′i de çinlilerden oluşur.Çinli nüfus 19. yy’da demiryolu ve maden işleri için adaya getirilen çinlilerin torunlarıdır.Doğum oranı 11.6/1000′dir. Nüfus: 11,382,820 (Temmuz 2006 verileri) Nüfus artış oranı: %0.31 (2006 verileri) Doğum oranı 11.6 doğum/1000 kişi (2006 verileri) Ölüm oranı 7.22 ölüm/1,000 kişi (2006 verileri) Mülteci oranı: - 1.57 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini) Bebek ölüm oranı: 6.22 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini) Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 77.41 yıl Erkeklerde: 75.11 yıl Kadınlarda: 79.85 yıl (2006 verileri) Ortalama çocuk sayısı: 1.66 çocuk/1 kadın (2006 tahmini) HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.10 (2003 verileri) HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 200 den az (2003 verileri) Ulus: Kübalı Ekonomi Küba ekonomisi büyük ölçüde sosyalist ilkelere dayanan devlet kontrollü bir planlı ekonomidir.Son yıllarda özel sektör yatırımları artmakla beraber üretim araçlarının büyük bir kısmı devlet tarafından işletilir.1992′de dış ticaretinin % 80′ini gerçekleştirdiği ve tarım üretimi için gereken sübvansiyonların sağlandığı SSCB’nin çöküşünden sonra oluşan depresif dönemde ABD ambargosu yumuşatılmıştır.Fakat Sovyet yardımı yok olunca ve ticaret ilişkileri bozulunca ekonomi bir süre bozulmuş,sonra tarımdan sanayiiye geçmiştir.Aynı zamanda (özellikle Pinar del Rio’dan)iç göçler başlamıştır. İşgücünün % 21′inin çalıştığı tarım sektöründe şekerkamışı,tütün,turunçgil,kahve ve pirinç önemli üretim ve ihracat kalemlerindendir.Sosyalist rejimde özellikle önem verilen balıkçılık ve hayvancılık gene önemli üretim kalemlerinden biridir.Turizm son yıllarda yeniden eski canlılığını kazanmıştır.Özellikle Kanada ve Avrupa Birliği’nden gelen turistler sayesinde turizm Küba ekonomisinin itici gücü haline gelmiştir.Çin Halk Cumhuriyeti,Kanada, İspanya ve Hollanda Küba’nın en büyük dış ticaret partnerleridir.Madencliliğin temelini ihracat kalemleri içinde önemli bir payı olan nikel oluşturur.(Dünya üretiminin % 6.4′ü).Kişi başına düşen GSMH yaklaşık 3,500 $’dır ve yaşam standartı hala 1990 öncesindeki seviyeye getirilememiştir.Petrol konusunda en büyük destekçisi Çin’dir.Mühendis ve makina yardımı yapmaktadırlar.
-
Türkiye'de ve dünyada kadının yeri........
Kadın iş hayatının neresinde? Devlet İstatistik Enstitüsü'nün açıkladığı son "hane halkı iş gücü" anketine göre Türkiye'de çalışma çağındaki (15 yaş ve üstü) kadın nüfus 24,822,000 kişiden oluşuyor. Bu toplamda işgücü içerisinde sayılan rakam ise 6,240,000. Yine bu kitle içerisinden istihdam edilen nüfus 5,650,000 civarında. Burada DİE'nin "işgücü durumu" başlığı altında yer verdiği kesimleri belirtmekte yarar var. İşgücü durumu tanımlaması, aktif bir biçimde iş arayan adayları kapsıyor. Ayrıca çalışan annelerin çocuklarını bırakabilecekleri kreşlerin de hangi şartlar altında işyerlerinde açılacağı İş Kanunu'nda belirtilmemiş durumda. Dolayısıyla söz konusu sorunlarla karşılaşan işverenin veya insan kaynakları yöneticisinin çocuk bakımı ve diğer aile yükümlülükleri altındaki kadın çalışanlarına dostça birtakım çözüm önerilerinde bulunmaları oldukça önemli. Dünyada bu tür sorunlara getirilen çözümler arasında iş paylaşımı, yarı zamanlı çalışma, evden çalışma ve esnek çalışma süreleri sayılabiliyor. Ev kadınları, öğrenciler, mevsimlik işçiler, son 3 aydır iş aramayanlar vb. isimlerle değerlendirilen gruplar bu kapsama alınmıyor. Aynı ankete göre çalışma çağındaki erkek nüfus 24,420,000, işgücü kapsamında sayılanlar 17,000,000; istihdam edilenler 15,160,000 dolaylarında. Erkek ve kadın nüfusunun bu kadar yakın olmasına rağmen ortalama olarak erkeklerin 3/4'ünün aktif olarak çalışma hayatında olduğu ülkemizde bu oran kadınlarda 1/4'e düşüyor. Aradaki bu açık fark kuşkusuz kadınların kimi zaman kendi tercihleri, kimi zaman da sosyal şartlar nedeniyle çalışma hayatına katılmayı düşünmemelerinden ve aktif bir biçimde iş aramamalarından kaynaklanıyor. "Kadın meslekleri" Çalışan kadınlarınsa çoğunlukla belirli meslek alanlarına veya pozisyonlara sıkışmış oldukları görülüyor. Satış - pazarlama, halkla ilişkiler, yönetici asistanlığı ve hizmet sektörü, yoğunlukla kadınların istihdam edildiği meslek kolları. Ancak bu sektörlerde bile kadınların yönetici olamadıkları çeşitli pozisyonlar tüm dünyada ve ülkemizde kadınların çoğunlukla yerleştirildiği iş alanları olarak karşımıza çıkıyor. Elbette insan verimli çalışabiliyorsa ve işi kendini tatmin ediyorsa hangi işte çalıştığının bir önemi yok. Ancak bir insanın ufkunu cinsiyeti nedeniyle sınırlı tutması da anlamsız. Uygar bir toplumda kadınlar bu konuda gereken desteği evlerinde ailelerinden, okullarında öğretmenlerinden, işyerlerinde de işverenlerinden almalı. İşverenlerin bu noktada kadın çalışanlarını daha yüksek maaşlı pozisyonlara yönlendirmesi, onların kendilerini motive etmelerini ve eğitime daha fazla önem vermelerini de beraberinde getiriyor. İş hayatında kadın nelerle karşılaşıyor? Ortaya konan verilere rağmen ülkemizde kadınların eğitim seviyelerinde istenilen kadar olmasa da bir artış olduğu ve buna paralel olarak işgücüne katılan kadın sayısının da artmakta olduğu bir gerçek. Dolayısıyla işverenlerin ve insan kaynakları uzmanlarının kadınların işyerlerinde yaşadığı sorunlara daha fazla eğilmesi gerekiyor. Bu sorunların en önemlilerinden biri, bir kadının daha çok sorumluluk gerektiren bir pozisyona gelmesiyle ortaya çıkabiliyor. Çünkü bir kadının yeni bir pozisyonda çalışmaya başlaması evde üstlendiği görevlerden, çocuk bakımından vazgeçmesi veya vazgeçebilmesi anlamına gelmiyor. Her ne kadar bir bilim yasası niteliğinde olmasa da, bu olgunun kadın çalışanın performansını etkileme olasılığı oldukça yüksek. İş Kanunu'nda öngörülen doğum öncesi ve sonrasındaki ücretli ve ücretsiz izin hakları, doğum zamanları dışında da aile görevleri devam eden kadınlar için kuşkusuz yetersiz kalıyor. Ücret ve yükselme Başarılı bir kadının, daha üst bir pozisyona yerleştirilebilmesinin, kendisiyle aynı seviyedeki bir erkekten daha yüksek performans göstermesine bağlı olduğunu gösteren olaylarla ne yazık ki karşılaşıyoruz. Son yıllarda kadın üst düzey yöneticilerinin sayısı ancak bu pozisyonlar arasında bir kadının getirildiği mevki çoğunlukla, idari işler, sosyal hizmetler gibi firma için ikinci derecede önem taşıyor. Diğer bir sorun ise, günümüzde kadınların çalıştıkları yerlerde aynı seviyede bulundukları erkeklerden hala daha az maaş alabiliyor olması. Bir kurumda yöneticilik yapan insanların maaşları belirlerken eşitlik ilkesine dayanarak hareket etmesi gerektiğini belirtmek bile belki de gereksiz. Ücret dağıtımındaki eşitsizlik kurumun bünyesindeki çalışanlar arasında negatif bir hava da yaratabiliyor. Ücretlendirmede nesnel bir sistemin oturtulması her kurum açısından doğruya giden yolun taşlarını oluşturuyor. Değişimi yakalamak Kadınların toplumda birçok alanda ikinci planda kalmaları elbette yalnız çağımızın sorunu değil; dünya üzerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin üzerinden bir yüzyıl bile geçmedi ve hala bu hakkın verilmediği ülkeler var. Ancak gerek küçülen ve her şeyin hızlandığı dünyanın yükünü artık sadece erkek cinsinin kaldıramayacak oluşu, gerek kadınların da bu tabloya karşı memnuniyetsizliklerini dile getiriyor olması, statükoyu bozacağa benziyor. Kaldı ki yeryüzünde kadınlara bu hakkı tanıyan ilk ülkelerden biri olarak diğer birçok ülkeden bu konuda önde olmamız gerekiyor. Bundan ötürü iş dünyasının tepesinde yer alan firma yöneticilerinin kadınlara yönelik önyargılarını bir kenara bırakmaları, çalışanları arasında cinsiyet farkı gözetmemeleri, ücret, atama ve işyeri yönetimine dair diğer konularda eşitlik ilkesinden sapmamaları iyi bir başlangıca işaret edecektir.
-
Türkiye'de ve dünyada kadının yeri........
Duyarlılığın ,katkın için sağol Mavi olmayan gökyüzü.....
-
Görmek-Görmemek.....
******* DÜNYA BAŞKENTİ İstanbul'un göbeğinde kaçak bir maytap imalathanesinde çıkan yangın alt kattaki kot yıkama atölyesine sıçradı, kazanlar patladı: 20 öldü, 117 yaralı Geri kalmış ülkelerde ve ilkel topluluklarda meydana gelebilecek bir olay. Hürriyet’in spotu “Çevredeki binlerce insanın hayatını hiçe sayan bu (kaçak) işyerini ne Büyükşehir (Belediyesi) ne de Zeytinburnu Belediyesi gördü” diyordu. (1 şubat) Hürriyet meseleyi çözememiş, daha doğrusu “herkesin bildiği sırrı” söyleyememiş: Büyükşehir Belediyesi de, Zeytinburnu Belediyesi de – adım gibi eminim – söz konusu kaçak imalathaneyi GÖRMÜŞtür. (Zaten bir iddiaya göre, imalathane daha önce iki üç kere mühürlenmiş.) Büyükşehir Belediyesi de, Zeytinburnu Belediyesi de söz konusu kaçak imalathaneyi GÖRMÜŞtür de, imalathanenin sahibi de Büyükşehir Belediyesi’ni ve Zeytinburnu Belediyesi’ni GÖRMÜŞtür. TÜRKİYE’DE SORUN GÖRMEMEKTEN DEĞİL GÖRMEKTEN KAYNAKLANIYOR
-
KADINSIZLAR...
Türbancı kadınlar...... Merak ediyorum… Acaba dünyada, herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda… İkinci sınıf insan ve ayıplı mal muamelesi görmek için… Müstehcen yayın gibi poşete sokulmak için… Bizim türbanlılar kadar mücadele veren başka kadınlar var mıdır? Özgürlük ve hak mücadelesi edeni duydum da, köleleşmek ve haklarını kaybetmek için bu savaş niye? Hani takunyalı erkekleri; kadınları ikinci sınıf insan, erkeği baştan çıkarmak için yaratılmış birer iblis olarak gören; saç kılı görünce azacak, 11-12 yaşındaki çocuklara ağzının suyu akacak derecede ***** erkekleri bile anlıyorum da… Bu ikiyüzlü takiyecilerin, kadınları aşağılamak ve ikinci sınıf insan muamelesi yapmak için örtünmeyi, poşete girmeyi ‘özgürlük’ diye yutturmaya çalışmasını bile anlıyorum da… Bir kadının bu muameleye reva görülmek için erkeklere âlet olmasını anlamıyorum. Bu işte bir tuhaflık, bir eblehlik yok mu sizce? Kara cehalet dedikleri bu olsa gerek…
-
Ali Dildade, Sevket63 ve cadibaskan_umran'ın doğum günü...
Dogum gününüz kutlu olsun arkadaşlay
-
hangi şarkıyı dinliyorsun?
Ahmet Kaya..................bu şiirin kuralsıs son sözü....
-
içinden geçeni yaz.........
Yaşam ve ölüm arasındamıyım? mı acaba???
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
Hımmm süper üyeligi
-
SEN BU FORUMUN......
İmzasındaki resmi en şiyin olanı
-
üsttekinin en çok nesini sewdin.....
Oyyy şirin imzasını.............
-
AZ SONRA...........
Yatacagım ve umarım uyuyacagımmmmmmmmmmm
-
Üstündekinin ihtiyacı...
Hamsili pilafa ardında hamsili baklavaya (dogyumu)
-
Hey! Üstteki Yerinde olsaydım eğer...
Üsteki yerinde olsam fazla kızaytma yemesdim saglıga zararlı...............ama ben genede yiyoyum hele sarımsaklı yogurt ve hardal varsa
-
büyücü olsan üstekini neye cevırırdın :)
Aşksıs bir kadına
-
Çağrışım
KAYIP=============GÖZALTI!!!!
-
KAPINI ÇALAN KİM OLSUN..?
Sahildeki adam
-
Tatlı Zeyynepp'imizin doğum günü!
Sefimli kıymızı başlıklı kızın dogum günü ama tühh geçkaldım pastada bitmiştir şimdi neyse birdahakine artık dimi ZEYNEP NİCE NİCE YILLARA ZEYNEP...........................SEVGİNLE VE SICACIK YÜREGİNLE KAL...................... ..
-
İSMET, o.s.m.a.n, VEDO ve Melkor'un doğum günü...
Oleyyyyy sağol MELKOR hımmm ymegin arkasındada çok iii geldi şey sen dene yapsana doğum günü,v.s v.s günler hemde çilekli sankim biliyomuşsun gibi çilege bayılıyım valla.....Teşekkür ederim .....vala balda oldu şekeyde ve bounusuda kilo sayende 154.5 kg oldum NİCE NİCE SENELERE.............
-
Bunun Bir AnLamI oLmasI GerekMiyor...
Uzun zamandır dikatle takip ediyorum gerçekten hoş ifadeler,anlatımlar...sizemi ait alıntımı???kolay gelsin..
-
İSMET, o.s.m.a.n, VEDO ve Melkor'un doğum günü...
Damam bende yemek sonrası tatlımı yemiyecegim pastayı bekliyecegim çok dagıtma ama herkese ...sözüm var başkasına de damamı neysee...nice yıllar MELKOR.....
-
İSMET, o.s.m.a.n, VEDO ve Melkor'un doğum günü...
Öfffffff pöfffffff bana kimse pasta ayıymıyor........benimde şimdi tepem atıcak senin tüm pastalarını yiyecegim MELKOR .................Neyse umarım ayırırsın Sevenlerinle sevdiklerinle niceeeeeeeeeeeeeeeee,niceeeeeeeeeeeeeee yüyegindeki tüm temeniler ile ol................ Mutlu yıllar.............................