Zıplanacak içerik

Freyja

™ Admin--
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Freyja tarafından postalanan herşey

  1. Davetiye Seçimi Davet etmeyi unuttuğunuz ve sonradan aklınıza gelen isimler için davetiyelerinizi biraz fazla bastırın Nikah ve düğünü ayrı ayrı yapacak ve bazı kişileri sadece nikaha davet edecekseniz bu kişilerin davetiyesinde düğün yeri ve saatini belirtmeyin. Düğün yapacaksanız konuk sayısına göre yer ayrılacağından davetiyelerinizin üzerine lütfen cevap veriniz (LCV) ekini yazmayı unutmayın. Davetiyelerinizi düğün tarihinden 2 ay önceden seçerek siparişini vermeyi ve 1 ay önceden de dağıtmaya başlamayı unutmamalısınız. Şehir dışındaki konuklarınıza davetiyeleri daha önceden göndermelisiniz Davetiyelerinizin daha özenli, daha zarif olması için Halil Akdere tarafından hazırlanmış kaligrafi örnekleri:
  2. Nişan Hazırlıkları Nişana kimleri çağıracağınıza karar verin. Aile içi bir tören mi yoksa kalabalık bir tören mi istediğinize karar verin. Nişan evde olacaksa neler ikram edeceğinize, dışarıda olacaksa masa düzeni, menu ve müzik düzenine dikkat edin. Kıyafetinizi, ayakkabılarınızı ve aksesuarlarınızı 15 gün önceden hazırlayın. Manikür, pedikür ve cilt bakımınızı 1 gün önceden yaptırın. Nişan günü için kuaförünüzden randevu alın. Nişan Bohçası Nişanlanacak olan çiftlerin karşılıklı olarak nişan bohçası hazırlamaları çoğu yörelerimizde adettendir. Nişandan önce kız ve erkek tarafı diğer tarafa süslenmiş birer bohça gönderir. Nişan bohçalarının içinde bulunması gerekenler ve veriliş şekli yöreden yöreye farklılık gösterebilir. Erkek tarafının hazırladığı bohçada neler bulunur: gecelik takımı, iç çamaşırları, sabahlık, parfüm, makyaj seti, çanta, ayakkabı, etek ve ceketten oluşan bir takım veya elbise ile terlik... Kız tarafının hazırladığı bohçada neler bulunur: pijama, iç çamaşır takımı, tıraş seti, terlik, gömlek, kravat, kemer, çorap ile parfüm... Tüm bunlara ilaveten kayınvalide ve kayınpederlere de hediyeler gönderilir. Nişan töreninde geline takı takılması adettendir.
  3. Freyja şurada bir başlık gönderdi: Evlilik ve Kadın
    Düğüne 8 Ay Kala Müstakbel eşinizle ayrıntılı bir bütçe hazırlayın. Ne türde ve büyüklükte bir düğün istediğinize karar verin. Parti organizasyonlarında tecrübeli yakınlarınız ve danışmanlarla görüşün. Davetli listesini hazırlayın. Evde düğün yapmayı düşünüyorsanız, ikram listesini hazırlayın. Çiçekçi, fotoğrafçı, müzisyen gibi düğünde ihtiyacınız olacak kişilerle konuşup fiyat almaya başlayın. Eviniz için alışverişe çıkın. Örneğin beyaz eşya kampanyalarına şimdiden katılabilirsiniz. Düğüne 6 Ay Kala Evlilik için gereken hukuki işlemleri ve evrakların neler olduğunu öğrenin. Kiralık bir evde oturacaksanız, araştırmalarınıza başlayın. Gelinliğinizin modeline karar verin ve terzinizi seçin. Model seçmek uzun zaman alabilir. Damadın ne giyeceğini de kararlaştırın. Hazır giyim firmalarını gezin. Diktirilecekse, modele karar verin, terziyi ve kumaşı seçin. Aile büyüklerinizin özellikle de anneninizin kıyafetine yardım edin. Düğüne 4 Ay Kala Kesin düğün tarihinizi saptayın. Nikah gününüzü alın. Mönüyü kararlaştırın. Davetiyelerinizi seçin ve neler yapacağınızı belirleyin. Düğün pastanızı seçin. Düğüne şehir dışından katılacaklar için kalacak yer ayarlayın. Balayınızda ne yapmak istediğinizi saptayın. Hatta o an rezervasyon yaptırın. Gelinlik provalarına başlayın. Düğüne 2 Ay Kala Davetiyelerinizi bastırmaya başlayın. Özellikle uzak yerlerde oturanlara şimdiden postalayın. Son olarak misafir listenizi kontrol edin. Size ulaştırılan hediyeleri bir yere not alın ve teşekkür mesajları iletmeyi unutmayın. Gelinliğiniz hazırlanırken iç çamaşırı, balayı giysileri gibi küçük ayrıntıları da unutmayın. Gelinlik provalarınızı gelinliğin içine giyeceğiniz iç çamaşırı ile ya da kirlenmesini istemiyorsanız bir eşi ile yaptırın. Mutlaka bir jinekoloğa gidin. Hem genel bir muayene olun, hem de doğum kontrolü hakkında bilgi alın. Doğum kontrolüne nikahtan daha önce başlamanız gerekebilir. Eşinizinde sağlık kontrolünden geçmesini sağlayın. Düğüne 1 Ay Kala Nikah şekerlerini seçin ve sipariş verin. Kuaförünüzle randevulaşarak, gelin başı için değişik saç modelleri deneyin. Gelin arabanıza ve nasıl süsleneceğine karar verin. Düğününüz yemekli olacaksa, misafirlerleriniz için bir oturma planı hazırlayın. Nikah şahitlerinizi seçin ve kendilerine haber verin. Düğüne 2 Hafta Kala Yeni evinize artık iyice yerleşin. O güne kadar hiç haber alamadığınız davetlilerinizi arayarak, onları bulmaya çalışın. Bir güzellik salonuna gidip, cilt ve vücut bakımı yaptırın. Çiçekçiniz ile görüşüp, gelin çiçeğinizin siparişini verin. Düğünüzdeki şarkıları seçin. Balayı hazırlıklarınızı tamamlayın. Düğüne 1 Hafta Kala Detaylarla ilgili son kontrollerinizi yaptırın. Yeni evinize tüm eşyalarınızın taşınmasını sağlayın ve artık evinize yerleşin. Balayı rezervasyonunuzu kesinleştirin ve bavulunuzu hazırlayın. Manikür, pedikür, ağda gibi kendi bakımınıza ait olan son işlemleri gerçekleştirin. Hatta rahatlamak için masaj yaptırın. Gelinliğinizin altına giyeceğiniz ayakkabıyı, ayağınızın alışması için evde biraz kullanın. Bunu eşinize de tavsiye edin. Yeni ayakkabılar düğün günü ayağınızı sıkabilir. Ailenizle huzurlu bir gün geçirin. Düğün pastanızı seçin ve siparişini verin. Düğün Günü Sabah uzun ve ılık bir banyo ile kendinizi rahatlatın. Saçınızı yaptırın ve giyinmek, hazırlanmak için kendinize bolca vakit bırakın. Muhteşem bir düğün yaşayın ve her dakikasının zevkine ayrı ayrı varın. Küçük Ayrıntılar Bahşişler nikah günü başınıza dert açabilir. Bu yüzden küçük zarflara biraz bozuk para koyup, bir arkdaşınızın bununla ilgilenmesini sağlayın. Eğer otel gibi bir mekanda evleneceksiniz, yöneticilerden biriyle görüşüp, o gece hizmet verecek personel için toplu bir bahşiş bırakabilirsiniz. Düğün günü yanınıza mutlaka yedek bir çorap alın. Kaçmış bir çorap, kıyafetinizin tüm güzelliğini yok eder. O gece kullandığınız makyaj malzemelerini yanınızda bulundurun. İlerleyen saatlerde ihtiyacınız olabilir. Gelecek kutlama mesajları ve çiçeklerle ilgilenecek birini organize edin. Böylece hem mesajlarınızın kaybolmalarını önlemiş olursunuz hem de düğün sonrası teşekkür cevabı vermeniz gereken kişileri unutamazsınız.
  4. Psikiyatri uzmanı Sabri Yurdakul, çoğu kişininin, eşiyle severek evlendikten sonra, aradığını bulamamaktan, eşini yanlış tanımış olmaktan şikayet ettiklerini belirterek, evlenmek isteyenlerin, evlenmeden önce eş adayında bazı kriterlere dikkat etmelerini önerdi... Yurdakul, evlenilecek eş adaylarında dikkat edilmesi gereken kriterler olarak şunları belirlemiştir; İdeal eş adayı öfkelenmeden konuşabilmelidir. Kıskanılacak konularda eşine güvenmeli, kendi bildikleri kadar, eşinin söylediklerine de dikkat etmelidir. Ailesine değer vermeli, ama her yapacağını onlara danışmamalıdır. Tartışmalarda sesini yükseltmemeli ve kırıcı olmamalıdır. Gerektiği zamanlarda sorumluluk almayı bilmeli, sorumluluk sahibi olabilmelidir. Kendine ve etrafına karşı sorumlulularını yerine getirmeli, bananeci davranmamalıdır. Arkadaşları arasında sevilen ve aranan biri olmalıdır Kendine ait uğraşları olmalıdır. Kendisine özen göstermeli, aynı özeni etrafındakilerden de beklemelidir. Kendisini çok fazla ciddiye almamalı, hatta bazen kendisiyle dalga bile geçebilmelidir. Yurdakul, evleneceği kişilerde bu özellikleri arayanların "evlendiğim insan bu değildi" gibi bir düşünceye kaplmayacaklarını veya böyle bir olumsuzluk yaşamayacaklarını da ayrıca sözlerine eklemiştir.
  5. Mata Hari (Margarita Gertrud) Dünya tarihinin en ünlü kadın ajanı olan Mata Hari'nin pek bilinmeyen talihsiz bir yaşam öyküsü vardır. Mata Hari aslında onun kod ismiydi. Asıl adı Margarita Gertrud'du. 7 Ağustos 1871'de Hollanda'da dünyaya geldi. Babası Hollandalı Aolam Zelle, annesi ise bir Japon'du. Henüz dört yaşındayken babasını kaybetti. Annesi onu Budist mabetlerinde 'Bayador' denilen oryantal dansöz olarak yetiştirdi. 15 yaşında bir festivale katılmak için gittiği Burma'da hayatını değiştirecek bir İngilizle tanıştı. Campell Mackleod. Bu adam Java'daki İngiliz kolonisinde subaydı. Mata Hari, Mackleod ile evlenip oraya yerleşti. Önceleri mutluydular. Bir bebekleri olmuştu. İlk günlerde karısına çok iyi davranan Macleod, bir süre sonra kendisini içkiye verdi. Bir süre sonra Mata Hari, günümüzde de kadınların en büyük dertlerinden birisi olan dayağa maruz kalmaya başladı. Ama Mata Hari'yi sarsan asıl büyük olay, evden kovdukları bir bahçıvanın bebeklerini zehirleyerek öldürmesi oldu. Bebeğini de kaybeden Mata Hari, acı dolu hayatına daha fazla dayanamayarak doğduğu topraklara döndü. Bir süre sonra kader onu Paris'e sürükledi. Hint dansözü olarak Paris gecelerini renklendirmeye başladı. Güzelliği ve Doğu mistisizminden izler taşıyan erotik dansıyla kısa sürede bir hayran kitlesi oluşturdu çevresinde. Parayı esirgemeyen her erkeğe kalbinin kapılarını açmakta tereddüt göstermiyordu. İki yıl sonra Berlin'de önce bir Alman generalinin ardından bir Alman prensiyle ilişkiye girdi. Bu ilişkiler sonucunda Alman istihbaratına girdi. Roma, Viyana, Madrit, Londra'da neredeyse çırılçıplak gerçekleştirdiği danslarıyla bu şehirlerin erkeklerinin gözdesi haline geldi. Almanlar'ın ona verdiği görevler daha çok güzelliğine vurulan kişilerden bilgi sızdırmaktı. En büyük casusluk başarısı ise Chenin des Dames cephesindeki Fransız planlarını elde etmesi olmuştu. Paris ve Berlin arasında mekik dokuması bir süre sonra Fransızlar'ın dikkatini çekti. Zaferinden dolayı onu tebrik eden bir Alman telgrafı Fransızlar'ın eline geçti. Aleyhinde kesin bir delil bulunmasa da ülkeyi terk etmesi için kendisine uyarıda bulunuldu. Bir süre sonra Fransızlar hesabına casusluk yapmak üzere istihbarata gönüllü yazıldı. Alman generali Bisring'i kandırmak için Belçika'ya gönderildi. Kendisine yardımcı olarak verilen 6 ajanı ihbar ederek, kurşuna dizilmelerine neden oldu. O, çift taraflı çalışan bir ajandı. Ancak Almanlar'ın Paris'e gitmesi için kendisine çektikleri şifreli telgraf Fransızlar'ın eline geçti. Paris'e iner inmez tutuklandı. Mahkemesi sırasında Mata Hari, birçok itirafta bulundu. Şu sözleri casusluk tarihine geçmiştir: 'Aldığım paraların hepsi benim güzelliğimin karşılığıdır, yoksa bir casusa bu kadar büyük bir fiyat biçilemez.' Mahkeme sırasında avukatı idamı geciktirmek için hamile olduğunu söylemek istedi. Ancak o, bu teklifi kabul etmedi. St. Lazar Hapishanesi'nin avlusunda kurşuna dizilirken gözlerini bağlatmadı. Ölüme de yıllar önce kendisini döven kocasından ayrılırken yaptığı gibi cesaretle gitti. [Alıntıdır]
  6. Marie Crue Marie Curie, Madam Curie olarak da bilinir. (Asıl adı Maria Skłodowska), (7 Kasım 1867 – 4 Temmuz 1934), Polonya asıllı Fransız fizikçi. Radyoaktivite üzerine yaptığı çalışmalarla iki kez Nobel Ödülü kazanmıştır. Uranyumla yaptığı deneyler sonucu radyoaktiviteyi keşfetti. Toryumun rayoaktif özelliğini buldu ve Radyum elementini ayrıştırdı. 1903 Nobel Fizik ödülü, 1911 Nobel Kimya ödülü sahibi ve Radyoloji biliminin kurucusudur. Çalışmalarıyla bir çığır açan Curie, Nobel Ödülü'nü alan ilk kadın, bu ödülü iki kere alan ilk biliminsanı olmuştur. Polonya'nın Varşova kentinde doğan Marie Curie (doğduğunda adı Maria Skłodowska), ablası Brenya ile birlikte öğretmen anne-babanın eğitimi ile yetişti. Gençlik yıllarında Varşova, Rus yönetimi altındaydı. Siyasi aktifliği, Varşova'dan ayrılmasını gerektirdi. İlk olarak Cracow'a giden Maria orada istediği bilimsel eğitimi alamayacağını gördü. Ailesinin parasal desteğinin az olması sebebiyle Paris Sorbonne'da tıp eğitimi alan ablası Brenya'ya eğitiminde yardım etmeye karar verdi. Ablası da karşılığında matematik ve fizik eğitimi alması için yardım edecekti. 1891 yılında Paris'e ablasının yanına gitti. Küçük bir tavan arasında kötü koşullarda yaşayarak eğitimine sürdürdü. İki yılda sınıfının birincisi olarak fizik derecesi aldı. 1894 yılında ikinci derecesi olan matematiği de bitirdi. Bir sonraki hedefi ise öğretmenlik diploması alıp Varşova'ya dönmekti. 1894 yılında, kardeşi Jacques ile piezoelektriği keşfeden Pierre Curie ile tanıştı. 35 yaşındaki Pierre Curie, Endüstriyel Fizik ve Kimya Okulu laboratuvarının başkanıydı. Maria ve Pierre, ortak bilimsel ilgilerinin de katkısıyla birbirlerine bağlanıp, Temmuz 1895'te evlendiler. Bu tarihten itibaren Maria Skłodowska yerine Marie Curie adını aldı. 1896 yılında öğretmenlik diplomasını aldıktan sonra 1897'de, daha önce Henri Becquerel (okunuşu: Bekerel)'in duyurduğu, uranyum tuzlarının yaydığı, sonraları radyoaktivite olarak adlandırılacak ışın üzerine detaylı araştırmalara başladı. Fakat Eylül 1897'de ilk kızı Irene'in dünyaya gelmesi, çalışmalarına ara vermesine sebep oldu. 1898 başlarında çalışmalarına hız veren Marie toryumun da bu ışınları yaydığını farketti. Bu noktada eşi Pierre de kendi çalışmalarını bırakarak Marie'ye yardım etmeye başladı. Bu arada Becquerel, iki farklı uranyum mineralinin daha aktif olduğunu keşfetti. Mineralleri çeşitli kimyasal işlemlerden geçirdikten sonra polonyum ve radyum elementlerini elde etti. Temmuz 1898'de Curie'ler yeni radyoaktif bir element olan ve uranyumun radyoaktif bozunmasından ortaya çıkan polonyumu bulduklarını duyurdular. (İsmini Marie'nin vatanı Polonya'dan esinlenerek koydular). Eylül 1898'de Fransız kimyacı Eugene Demarçay'ın spektroskopi yöntemi ile tanımlanmasına yardım ettiği, doğal radyoaktif element radyumu duyurdular. Marie, 1903 yılında doktorasını vererek Fransa'da gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın oldu. Aynı yıl kocası ve Becquerel ile paylaştığı Nobel Fizik Ödülü'nü alarak, tarihte Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu. 1904 yılında eşi Pierre Sorbonne'da öğretmenliğe başladı. Marie de Sevr'deki bir kızlar okulunda fizik öğretmenliği yapmaya başladı. Aynı yılın sonlarına doğru ikinci kızları Eve doğdu. O sıralar Marie ve Pierre,radyasyondan kaynaklanan rahatsızlıklar geçirmeye başladılar. Radyumun dokuya verdiği zarar, araştırmacılar tarafından kabul edilmeye başlanmıştı. Aynı zamanda, radyumun etkisinin kötü dokulara uygulanarak tedavide kullanılabileceği fikri de doğmaya başlamıştı. Amerikalı mucit Alexander Graham Bell, kanserin tedavisi için tümöre radyum verilmesini önermişti. 19 Nisan 1906'da Pierre Curie bir at arabasının çarpması sonucu öldü. İki çocuğu ile dul kalan Marie, kocasının Sorbonne'daki öğretmenlik görevini sürdürdü ve 1908'de Sorbonne'daki ilk kadın profesör oldu. Curie ve Poincare 1911'de Solvay konferansı sırasında1911 yılında radyum ve polonyumun keşfi ve araştırılmasındaki rolünden ötürü Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldü. Böylece tarihte iki Nobel ödülüne sahip ilk kişi oldu. Yaptığı çalışma bir elementin radyoaktif işlemlerden sonra başka bir elemente dönüşebileceğini gösteriyordu. Bu kimya alanında yepyeni bir sayfaydı. Bu başarılarının yanı sıra kişisel saldırılara maruz kaldı. İlk olarak tümü erkeklerden oluşan Fransız Bilim Akademisi bir oyla üyeliğini reddetti. Ardından, Paul Langevin ile arasında aşk ilişkisi olduğuna dair dedikodular yayılmaya başladı. Evli ve Pierre Curie'nin yakın dostu olan Paul Langevin ile Marie arasındaki bu dedikodu gazetelere Langevin skandalı olarak yansıdı ve Marie'nin ikinci Nobel Ödülünü alması bile arka plana atıldı. Langevin gazetenin baş editörünü halkın önünde yapılacak düelloya davet etti. Editörün silahını çekmemesi ile o zamanın anlayışıyla gülünçleşen olay, konunun kapanmasını sağladı. Marie Curie, Aralık 1911'de Nobel ödülünü almak için Stokholm'e gitti. Buradaki konuşmasında, Pierre Curie'nin yardımlarını küçümsemediğini de belirterek, radyoaktivitenin atomun bir özelliği olduğu hipotezinin kendi çalışması olduğunu duyurdu. Fransa'ya geri dönen Marie Curie, çalkantılı geçen yılın etkisi ile depresyona girdi. 1914 yılında Paris Üniversitesi'nde Radyum Enstitüsü kuruldu ve Marie Curie ilk müdür olarak atandı. Hayatı boyunca radyumun tıptaki önemine dikkat çekti. I. Dünya Savaşı sırasında kızı Irene ile birlikte, genç kadınlara x ışını teknolojisini öğretti. Ayrıca fizik tedavi uzmanlarına savaş ortamında radyoloji ekipmanını nasıl kullanacaklarını gösterdiler. Bu esnada yüksek dozda radyokaktif ışına maruz kaldılar. 1920'li yıllarda bilime katkısını sürdürdü. Varşova'daki Radyum Enstitüsü'nün kurulmasında önemli rol oynadı. Başkan Herber Hoover'ın kendisine verdiği 50.000 dolar ödülle Varşova'da yeni kurulan laboratuvara radyum aldı. 1934 yılında Fransa'nın Savoy kentinde kan kanserinden öldü. Hastalığı, aşırı dozda radyasyona maruz kalmasına bağlandı. Bu yüzden ona "bilim için ölen kadın." denildi. Radyokaktivite çalışmalarından dolayı, radyokativite birimine "Curie" denilmektedir. Ödülleri 1903 - Nobel Fizik Ödülü 1903 - İngiliz Kraliyet Birliğinden Davy madalyası 1911 - Nobel Kimya Ödülü 1921 - Bilime katkılarından ötürü, Amerika'nın kadınları adına, başkan Warren Harding'ten 1 gram radyum 1903 yılında Pierre Curie ve Becquerel ile birlikte radyoaktivitenin keşfinde oynadığı rolden dolayı Nobel Fizik Ödülü'nü aldı. [Alıntıdır]
  7. Freyja şurada bir başlık gönderdi: Kadının Toplumdaki Yeri
    Simone de Beauvoir Simone Lucie-Ernestine-Marie-Bertrand de Beauvoir (9 Haziran , 1908 – 14 Nisan, 1986) Fransız yazar ve filozof. Roman, felsefe politik ve sosyal deneme, biyografi ve otobiyografi yazarı, gazeteci. En önemli eseri 1949’da yazdığı, kadınların gördüğü baskıların bilimsel incelenmesini yaptığı ve modern feminizmin temellerini kurduğu İkinci Cins (Le Deuxième Sexe) adlı eseri sayılabilir. Simone de Beauvoir, 9 Haziran 1908’de Paris’de Georges Bertrand ve Françoise (Brasseur) de Beauvoir çiftinin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Geleneksel bir ailenin büyük kızıdır. Bir Genç Kızın Anıları isimli otobiyografisinin ilk bölümünde dinine ve ülkesine bağlı ataerkil bir ailenin sorumluluklarla donatılmış kızı olarak yaşadığı dönemden bahseder. Kişiliğinin koyu Katolik annesinin ve bilinemezci babasının karşıtı olarak şekillendiği söylenebilir. Çocukluk ve ergenlik çağını etkileyen iki ilişkisinden biri kardeşi Helen diğeri arkadaşı Zaza ile olan ilişkisidir. Helen’in küçüklüğünden itibaren ona sürekli bir şeyler öğretmeye onu yetiştirmeye çalışmış ilişkisinde öğretici bir kaygı içinde olmuştur. Zaza ise trajik yaşamı ve ölümü ile Simone’nun karşılaştığı ilk sorunu oluşturuyordu. Matematik ve felsefede Baccalauréat sınavını geçtikten sonra Katolik Enstitüsü’nde matematik öğrenimi ve Saint Marie Enstitüsü'nde yabancı dillerde yazın eğitimi gördü. Daha sonra Sobone’da felsefe eğitimi aldı. 1929’da seçkin Ecole Normale Superieure’ye kayıt olan ve Sabone’da kurs almakta olan Jean Paul Sartre ile tanışır. Beavuvoir’un Ecole Normele’de eğitim gördüğü yanlış ve yaygın olan bir bilgidir. Ancak bu okuldaki Sartre ve psikoloji gurubundaki diğer insanlar tarafından iyi tanınmaktadır. 1929’da psikolojide Agregation başaran en genç öğrenci olur. Sartre o yıl birinci olur, Simone ise ikinci. Ancak herkes bilir ki de Beauvoir psikolojide en iyi idi. Sartre’a birincilik erkek olduğu için verilmişti. Sorbonne’da iken hayatı boyunca bilinecek lakabı Castor(Cesur) edinecektir. 1943 yılında Simone Konuk Kız (L'Invitée) adlı Rouen okulundaki öğrencilerinden Olga Kosakiewicz ile olan kronik lezbiyen ilişkisinin öyküsünü yayınladı. Bu öykü aynı zamanda de Beauvoir ile Sartre arasındaki karmaşık ilişkiyi ve ilişkinin bu üçlü ilişkiden nasıl zarar gördüğünü anlatır 2. Dünya Savaşı'ndan sonra De Beauvoir, Sartre’ın Maurice Merleau-Ponty ve diğer arkadaşları ile kurduğu Modern Zamanlar (Les Temps Modernes ) adlı politik gazetede çalışmaya başladı. De Beauvoir bu gazetede kendini geliştirdi ve ölümüne kadar editör olarak çalışmaya devam etti. Belirsizlik Ahlakı Üzerine (Pour Une Morale de L'ambiguïté , 1947) kitabında Fransız varoluşçuluğu etkileri farkedilmediktedir. Kitapta çok sade bir biçimde Sartre’ın olmak ve hiçlik felsefeleri arasındaki geniş açıyı göstermektedir. De Beauvoir bir biseksüeldir. Ancak bir seminerde Nelson Algren’le tanıştığı 1947 yılına kadar kadar orgazma ulaşamamıştır. Chikago’da Beauvoir Algren ile ilişkisinde ilk orgazmını yaşar. Bu Fransa’da iki ayrı kitap olarak basılan İkinci Cins kitabına da ilham olur. Bu çalışma Amerika’da da "The Second Sex" olarak yayıncı Alfred A. Knoph’ın karısı Blance Knopf ‘un tavsiyesi üzerine Howard Parshley tarafından çevirilerek yayınlanır. Kadın: Efsane ve Gerçek Simone de Beauvoir önce, Kadın: Efsane ve Gerçek adlı denemesini yazar. Bu denemesinde erkeklerin kadınları, erkekleri yanlış havalara, izlenimlere sokan gizemli “diğer”ler olarak gördüğünü iddia eder. Ve erkeklerin, bu “diğer”olma durumunu, kadınları ve onların problemlerini anlamadıklarına, onlara yarım etmediklerine hatta onlara uyguladıkları baskılara bir neden olarak kullandıklarını iddia eder. Bu durumun tüm toplumlarda klişeleşmiş bir hal aldığını ve her zaman hiyerarşiyi elinde tutanların güçsüzleri “diğer” olarak tanımladığını ve onları etraflarında dolaşan karanlık gölgeler olarak nitelendirdiğini savunmuştur. Bu durumun sınıflar arasındaki ilişkilerde, dinsel, ırksal ayrımların mücadelesinde her türlü karşıtlıkta görüldüğünü ama hiç karşıtlıkta “diğer” nitelendirmesinin ve “diğer”e yaklaşımın kadın-erkek ayrımındaki kadar klişeleşmiş bir hal almadığını, hayatın mevcut düzenine gerekçe olarak gösterilmediğini söyler. İkinci Cins Yazarın bu eseri 1949’da Fransa’da yayınlanmıştır. Freudcu yönleri ağır basan feminist bir varoluşçuluk göze çarpar. Varoluşçulukta olduğu gibi de Beauvoir temel prensip olarak var oluşun özden önce geldiğini kabul eder ve “Kadın doğulmaz kadın olunur.” prensibine ulaşır. Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir'un mezarlarıAraştırmaları diğer kavramı üzerine yoğunlaşmıştır. Kadınların diğer olarak tanımlanmasını ve mevcut sosyal konumunu, gördüğü baskının temeli olarak olarak nitelendirir De Beauvoir tarihde her zaman kadının sapkın ve anormal canlılar olarak görüldüğünü iddia eder ve Mary Wollstonecraft’ın dahi erkekleri kadınlara ulaşmaları gereken ideal örnek olarak gösterdiğini ileri sürer. De Beauvoir “Bu durum kadınların kendilerini normalden sapmış, dışta kalan ve normale ulaşmaya çalışan canlılar gibi algılamalarını sağlayarak onlarını başarılarını sınırlandırmışdır.” der. Feminizme göre bu düşünce artık bir kenara atılmalıdır. De Beauvoir iddia eder ki kadınlar erkekler kadar ayırım yapma, seçme yeteniğine sahiptir ve böylece kendilerini geliştirmeyi seçebilir, kadını mevcut durumundan ileri götürebilir, kendi hayatlarının ve dünyanın sorumluluğunu alabilir. Ölümü ve Sonrası 1981’de Sartre’ın acı dolu son yıllarını anlattığı Veda Töreni’ni (Cérémonie Des Adieux) yazar. Kendisi de Paris’de Cimetière du Montparnasse mezarlığına, Sartre’ın yanına gömülür. Mezar taşında isimleri alt alta yazılır. Ölümüden sonra ünü yayılmaya devam eder. Sadece 1968’lerin post-fenimizminin kurucusu olduğu için değil aynı zamanda akademisyen olarak ve varoluşcu Fransız düşün insanı olarak da ünü gelişerek yayılır. Sartre’ın üzerindeki etkisi her zaman görülür. Psikoloji üzerine yazdığı bir çok eserde de Satre’ın varoluşçu etkisi görülebilir. Paris'te Seine Nehri üzerine yapılan bir köprüye yazarın adı verilmiştir. Eserleri Konuk Kız, (1943) Pyrrhus ve Cineas, (1944) Başkalarının Kanı, (1945) Kim Ölecek?, (1945) Her Erkek Ölümlüdür, (1946) Belirsizlik Ahlakı Üzerine, (1947) İkinci Cins, (1949) Gün gün Amerika, (1954) Mandarinler, (1954) Sade’ı Yakmalı mı?, (1955) Uzun Yürüyüş, (1957) Bir Genç Kızın Anıları, (1958) Yaşlılık, (1960) Sessiz Bir Ölüm, (1964) Les Belles Images, (1966) The Woman Destroyed, (1967) Yaşlılık, (1970) Hesap Tamam, (1972) When Things of the Spirit Come First,(1979) Veda Töreni, (1981) Sartre’a Mektuplar, (1990) Aşk Mektupları (Nelson Algren’e), (1998) [Alıntıdır]
  8. Freyja şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Bilmeceler ve Zeka Soruları
    teşekkür ederim... Soru gerçekten güzeldi... Ben de Gloria yı tebrik ediyorum Kendimi de ediyorum
  9. Freyja şurada cevap verdi: zeyynepp başlık Anı Defteri - Defterleri
    Begenmez miyim? çok begenirim bu şiiri teşekkür ederim... Bu şiir öyle güze öyle güzel ki sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır sana bakmak suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak sana bakmak bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır sana bakmak allah’a inanmaktır Sadece burası bile tek başına aşkın güzelliğini anlatmaya yeter... Teşekkürler zeynepciğim... Teşekkür ne kelime Bayıldım BAYILDIMMMMMMMMMM
  10. Freyja şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yemek Tarifleri
    teşekkürler gloria, ben de en kısa sürede yorumumu ekleyeceğim buraya
  11. Freyja şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yemek Tarifleri
    Kısaca Taurus dedim çünkü siz birbirimizi tanıyalım başlığına öyle yazmıştınız, ondan yaniiii bana lakap takmayın, Freyja zaten benim lakabım bir yerde
  12. Freyja şurada yorum gönderdi Freyja'nın blog başlığı içinde Freyja
    bak şimdi ben kendimden şüphe duymaya başladım artık, yoksa ben sen miyim ne
  13. Freyja şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yemek Tarifleri
    mantıken mantıklı e bekliyoruz çikolata tariflerinizi sayın Taurusmutis kısaca Taurus
  14. evet evet iyi ki koymadım ben tekrar buraya
  15. işte en sevdigim filmlerden birisi.... müzikler için teşekkürler tengeriin
  16. Freyja şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yemek Tarifleri
    Ahh tabi bir de başrollerini Juliette Binoche ve Johnny Deep'in oynadığı "Çikolata" isimli film var ki izlediğim en güzel filmlerden biridir. Hani izlerken içinizi hoş bir duygu kaplar ya işte aynen öyle bir film yani izlemediyseniz hemen tavsiye edeyim de izleyin... Bu arada çikolata tarifleri de gelecek, biraz sabır
  17. Freyja şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yemek Tarifleri
    Bir de bu var Koç: Buruk ve damakta acımsı bir tat bırakan çikolatalardan hoşlanırlar. Boğa: Fıstıklı, fındıklı ve sütlü çikolatalar favorileridir. İkizler: Kararsız oldukları için çeşitli çikolataları denemeyi tercih ederler. Yengeç: Lezzetli ve alkollü çikolataları tercih ederler. Aslan: En kaliteli, en pahalı ve en şık paketlerde sunulan çikolataları severler. Başak: Özen gösterilmiş bir paket içinde tek tip çikolataları severler. Terazi: Damakta yumuşak bir tat bırakan sütlü çikolataları ve kutusuyla uyumlu ambalajları olan çikolataları beğenirler. Akrep: En pahalı ve ozellikle viskili çikolatalara hayir diyemezler. Yay: Çikolatadan çok paketine önem gösterir. Favorisi, nostaljik paketli çikolatalardır. Oğlak: Kaliteli çikolatalari severler. Kova: Kalitesi, markası, lezzeti, tescilli olan çikolatalara bayılırlar. Balık: Bütün çikolata çesitlerini severler. (valla benimkisi tuttu )
  18. Freyja şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yemek Tarifleri
    Çikolata türleri Bitter Çikolata: Bileşiminde en az %18 kakao yağı ve en az % 14 yağsız kakao kuru maddesi olacak şekilde en az % 35 toplam kakao kuru maddesi içeren çikolatadır. Sütlü Çikolata: Bileşiminde en az % 2,5 yağsız kakao kuru maddesi olacak şekilde en az % 25 toplam kakao kuru maddesi içeren, ayrıca en az %14 süt kuru maddesi ve en az % 3.5 süt yağından oluşan, kakao yağı ve süt yağı toplam miktarı ise en az %25 olan çikolatadır Beyaz Çikolata (Fildişi): Bileşiminde en az %20 kakao yağı ve en az %14 süt kuru maddesi içeren ve en az %3,5’i süt yağı olan çikolatadır. Dolgulu Çikolata: Dış kısmı toplam ürün ağırlığının en az % 25’ini içeren, bitter çikolata, sütlü çikolata, bol sütlü çikolata ve beyaz çikolatalardan birinden oluşan dolgulu çikolatadır. Pralin: Toplam ürün ağırlığının en az % 25 i bitter çikolata, sütlü çikolata, bol sütlü çikolata , beyaz çikolataların kombinasyonundan , karışımından veya herhangi birinden ya da dolgulu çikolatadan oluşan bir lokma büyüklüğündeki çikolatadır. Tüm bunların yanısıra günümüzde artık fındıklı, fıstıklı, bademli, üzümlü, portakallı, çilekli, kayısılı, cevizli, hindistan cevizli, kahveli vs. gibi bir çok malzeme kullanılarak çok çeşitli çikolatalar da elde edilmektedir. [alıntıdır]
  19. Freyja şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yemek Tarifleri
    Güzel başlık mtmtk5 Bu başlığı açmayı düşünmüştüm ben de aslında yani anlayacağın aklımda bununla ilgili yazacak çok şey var aslında... Dur bakalım bir sıraya koymaya çalışalım Çikolata “tanrıların besini” anlamına gelen ve Latince ismi "Theobromocacao" olan kakao ağacından elde edilir. Çikolatanın tarihi 19. yüzyılla birlikte başlamasına rağmen aslında öyküsünün daha eski olduğu bilinir. 16. yüzyılda Kristof Kolomb ve Hernán Cortés'in Orta Amerika'ya yaptıkları gezilerin dönüşünde yanlarında getirdiği içecek olan çokolatl ile hem de... Çokolatl, Mayalar ile Azteklerin öğütülmüş kakao çekirdeklerini suyla karıştırarak elde ettikleri bir içecektir ve Aztek diline göre "ekşi, acı içecek" anlamına gelmektedir Ekşi, acı içecek olarak adlandırılma sebebi, içine biber ve çeşitli baharatların karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Çokolatl içeceği ilk kez ispanyolar tarafından şekerlendirilerek içilmeye başlanmıştır ve bu içeceğin gizi yaklaşık olarak 17. yüzyıla kadar saklanmıştır. Nitekim 17. yüzyılda Fransa ve Avrupa'nın diğer ülkelerine hızla yayılmaya başlayan çokolatl içeceği pahalı oluşundan dolayı o dönemlerde ancak zenginler tarafından içilen bir içecek olarak tarihteki yolculuğuna devam etmiştir. Çikolatanın günümüzdeki yumuşak, tatlı ve yenilebilir haline ise 19. yüzyılın ortalarında ulaşılmıştır ve nihayetinde İsviçreliler, 1876 yılında süt,şeker ve çikolatayı karıştırarak bugünkü sütlü çikolatayı elde edebilmişlerdir.
  20. hala gülüyor musun sen ra_dya ya
  21. ya da ot
  22. biliyodum bunun olacağını
  23. ondan degil; marifetin tarifte olmadığını anladım, o sizin özel yeteneğiniz... elinizin, yüreğinizin tadı karışmış belli ki çaya
  24. anlaşıldı ben hiç bir zaman iyi çay yapamayacağım, benim içtiğim çaylar her zaman ehhhhh idare eder çayları olacak

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.