Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

meinkalt

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    29
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İletiler gönderen: meinkalt

  1. Laikliğe aykırı eylemlerde bulunmuş oldukları, karar sonrasındaki basın açıklamasında dile getiriliyor. Laiklik karşıtı odaklanmaların göbeğinde bulundukları oy birliğiyle kabul ediliyor. Ancak gereken oy çoğunluğuna ulaşılamadığından dolayı partinin kapatılmadığı, alınan karar neticesinde hazine yardımından yarı yarıya bir hak mahrumiyeti verilmesinin onlara yapılan bir ihtar olduğu dile getirildi. Laikliğe karşı yapılan her hareketin ihraç’ı getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Kapatılması gerekliliğini dile getiren Anayasa Mahkemesi üyeleri, aynı zamanda da kapatılmasının gereksizliğini, hazine yardımının ½ oranında azaltılmasıyla perçinlemiş oldular. Hatta üyelerin başkanları, red diyen tek üye! Kararın ardından AKP’ye muhalifliğiyle bilinen isimlerin dahi ılımlı yaklaşımları siyasetin renkli kişiliğini ortaya koydu aslında. Kapatılmasıyla birlikte, yasaklar da vuku bulacaktı. Ülke karmaşık bir ticaret hacmini sahiplenecekti. Borsa hiçbir zaman anlayamadığım iniş çıkışlarını yaşayacaktı. Her kanalda benzer yorumlara kulak kabartacak ve ilerisinin görünmediği gibi yaklaşımlara tanık olacaktık. Şimdiyse aynı tas, aynı hamam! Sert yönetimiyle gündeme yine yön verecekler. Özgürlük testine şimdi katılsalar o aldıkları 7 üzerinden 4 oranına dahi yaklaşamayacaklarına eminim. Her neyse! Varsayımlar üzerinde fazlaca kafa yormayı pek severiz biz! Karar temyize gidemeyecek bir kuruma ait. Üzerinde fazla yorum yapmanın da pek bir anlamı yok bence. Her şey ortada! Hadi rasgele...

  2. Kırmızı kurdelanın beyaza böldüğü iki kısmına birden iliştirmişler... 4 kuşaklı fişek! bir kuşakta 30 altın olduğu söylendi. Ve sözü geçen güneş halkaların tanesinin 500 YTL olduğu bilinmekte. Gelini kuşatan bu fişeklerden birinde 15000 YTL değerinde mücevher işli. Sarmal yapısı da pek bir göz dolduruyor, ne yalan söyleyeyim. Damat banknotlara o gece doydu. Sabaha kadar da birbirlerine doyacak olan bu çift, düğün boyunca hiç oturmadılar yerlerine. Gelin kısmısımı ağır olurmuş... Yoksa erkek kısmısımı! Kulaklara zamklanan sade dedikodulardan biriydi bu! Ağır olmak... Sıkıldım... Düğünlerden bıktım. Yaz tatili sözde... Dinleniyoruz şehirden uzak evimizde! Bune birader... Mevsimi mi geldi evliliklerin? Yaz sıcağına aldırmadan ceketleri içinde, kokmak için ayrı bir çaba sarfeden arkadaşlara, Noluyoruz nan diyerek bakmaktan başka yapılacak hiç bir şey yok! Hiçbirşey!.. Bir de şu el öpme olayı. Tokalaşıyosun adamla... Elinin tersini çevirerek uzatıyo elini. Öp hadi öp... Ufaksın daha. Adam olmana çok var... Ben büyüğünüm der gibi... Tamam! Büyüksün. Eyvallah... Ama yaşta öyle. Sözde toplumsal olan adebi açıdan öyle... Ama birebir de büyük değilsin benden. Hatta küçüğümsün benim... Haddini ve yerini bil!.. Sadece düğünlerde ve cenazelerde karşılaşıldığında hatırlanan akrabalık, el öpmek mevburiyetinde bırakamaz beni...

  3. Benim de anlam veremedigim bi konuya deyinmissin Santa-Monica

    .

    .

     

    Söylenmesi gereken vicdani "red" olmalıdır. Bunu söylemekten çekinmemeli kimse. Herkes işini yapmalı. Bir itfaiyeciyi, bir polisi, bir bakkalı askere almak çözüm değildir. bakkal ne yapabilir ki askerde. adam akıllı maaş verilip, düzenli ama işi askerlik olan istihdamlar sağlanmalı bence. Sövgülere gelince; yapmak istedikleri şey tamamen psikolik baskıdır. Emir komuta zincirinin neresinde olduğunu bilmen gerektiğini bu ağır sendromlarla işlerler bilincine. Karşı gelmek ya da yorumda bulunmak anlamsızdır. Vicdani Red'çi olanların toplum önünde de küçük düşürülerek sivil baskılara maruz bırakıldığı su götürmeyen bir gerçektir. Taşıdığım ruh savaşmaya yatkın bir karaktere sahip olmayabilir. Bu yüzden de asker olmayı istememem olasıdır. Hak vermesin kimse. Bir düşünüş bu yalnızca. Katılınır veya reddedilir. Vicdan da olduğu gibi...

  4. Metafizik yoktur, boş bilgidir. Buna karşın fiziğin ispatta güçlük çektiği yerde sığındığı taş blok ta yine metafiziktir. Herşeyin Tanrı dışında belirli bir süreç içinde kendiliğinden oluştuğunu düşünelim. Büyük patlama gerçekleşsin ve iri kütleli gezegenler arsında bariz bir çekim kuvveti söz konusu olsun. Patlamanın olabilmesi için gerekli olan gaz evrende nasıl oluşmuş olabilir. Düşünsenize onca kara deliği barındıran, milyonlarca yıldız kümesini içine alan galaksilerle dolu evren, belli bir noktada kümelenmiş olamaz. Güneş sisteminin oluştuğu evren coğrafyasında gaz bulutlarının askıda kalması olanaksızdır. Fizik bu soruların cevaplarını belli noktalara kadar verebilir. Tıkandığı yerde meta'sı gelir bulur onu. İlahi açıklamalarda bulunur. Ve bu iki düşünüşün süre gelen kavgası ise bir takım örgütlerin, kurumların, tarikatların çıkar çatışmalarındaki rollerini kuvvetlendirmiştir. İnsanlar inançsız yaşayamazlar. İnanılacak bir takım "şey"ler ararlar hep. Ki bu inançsızlıkta olabilir. İnanmadığını savunurken dahi inançlarını kavratmaya çalışıyorsundur birilerine. Egosunu tatmin etmeden yaşayamaz insanoğlu. Soluk alamaz. Haklı çıkmak ister. Ve birilerinin onu tasdik etmesini bekler. Aksi takdirde yaşamı olduğunca durgunlaşır. Göz önünde olmak ister insan. Ki bu yüzden ispat yoluna gidemeyecek olsa bile karşı düşüncelerin açtığı savaşla olgunlaştırır kendini. Ki bu diri tutar insanı. Sonrası yoktur kardeşim. Ölümden ötesi yoktur. Ruh'un insanlar üzerindeki işlevleri, bedeni terk ettiği anda noktalanır. Ve intiharına koşar ruh!

  5. Geçenlerde en uzun mektubumu yazdım. Az soluk alanı ama buna karşın diğerleriyle kıyaslandığında daha diri olanı... Vardığım bulgular kuşku dolu tüm anlarımı dışlamama neden oldu bilincimden. Geçmiyen dakikalardan öğrendiğim çok şey var aslında. Tanıyorum sandığım yanlarımın bir çoğuna ne kadar uzak olduğum mesela! Tek olmadığım. Sonuç olarak içimde büyüttüğüm hasretim. Kendime olan hasretim. Hoşgeldin yalnızlığım. Şİmdi iki kişi olduk. Bedenimiz belki taşımakta zorlanabilir ama beynimiz patlayana kadar laflayabiliriz artık. Yaşama dair biriktirdiğin tüm bulgulardan çekinmeden bahset bana. Korkma yermem seni. Küçük görmem çünkü birikimlerinden faydalanabileceklerimi almaya hazırım şu sıralar. Bak ne diyeceğim sana, galiba bazen dağları, şehirleri aşan yollardan uzak durmak gerekiyor. Mutluluğu bulacağım derken fiziksel bir çöküşü karşılıyor insan. Kabarıyor nehri yüreğimin. Boğazımı sıkan kendimle tutuştuğum şu anlamsız kavga. Kim için ve ne için veriyorum bu savaşı. Senin gelmen için defalarca ortam hazırladılar. Bağlılığımı test etmeye gücü yetmez hiçbirinin. Bundan böyle sadece senle savaşım. Dilediğin zaman sende gidebilirsin benden yalnızlığım. Kızmam sana. Ve gücenmem de. Madem herkesin kendine düşkünlüğü haklı bence... Bundan böyle hasretini sürdüğüm ideal gezginliğime sırnaşırım. Tekrar Hoş Geldin...

  6. "Mutlu olmak için, sevmek için bilme işitme...

    Mutlu olmak için, sevmek için görme çok düşünme..."

    Her ilişkide kulak ardı edilmemesi gereken bir tavrı var bu şarkının sözlerinin. Başlarda her ne olursa olsun sizinle konuşmayı göze alan bir yürek aylar sonra türlü bahanelerle telefondan kaçabilir. Ki yine benzer bir tavırla sıradanlaşabilirsiniz onun gözünde. Fazla düşünmeye gerek yok. Düşünmeyin, tavırlarını görmezden gelin gitsin... Onu heyecanlandırmıyorsunuz artık. Görünenden farklı da değilsiniz. Bir daha böyle şeyleri bana sorma güzel kardeşim. Egede yaşıyorsun bir de. Bu devir böyle. Süregelenin peşinden gitmeye onun için canın poahasına çırpınmaya devam et. Görmezden gel sana olan düşkünlüğünün azaldığını. İlişkiler böyle.Haydi Rastgele... B)

  7. İslamcı Gazeteler yazıyor birileri göz altına alınıyor...

     

    İslamcı Gazeteciler hedef gösteriyor bir yerler bombalanıyor...

     

    İslamcı Gazeteler yazıyor, bu bilgileri nereden aldıkları sorgulanmıyor bile... Onları gece yarısı operasyonları ile yataklarından alıp sen bu istihbaratı nereden aldın diye sorulmuyor bile, devletin bakanları yalan dolan açıklamalarla vatandaşı uyutmaya devam ediyor, neymiş herşey usulüne ve hukuka uygunmuş, hukuktan bahsedenlere bakın İlhan Selçuk gibi Cumhuriyet'in yaşıyla yaşıt bir adam ve bütün yaşamını Türkiye Cumhuriyetinin ulusal bütünlüğüne adamış ve kalemini ömrü boyunca doğruları yazmak için kullanmış aydın bir yazar sanki savcılığa davet edilse gelmeyecekmiş gibi ve 15 yıldır kapısında polis olduğu halde ve her yaptığı gözlem altında tutulduğu halde azılı katil gibi alınıp saatlerce ailesi ile bile görüştürülmeden sorgulanıyor... Peki ama neden? ve nasıl?

     

    Türkiye bunların bedelini çok ağır ödeyecek... Ne okuduğunuz ve ne izlediğiniz ile doğru orantılı sahip olduğunuz bilgi... Tarih bunları kaydediyor ülkemizde bütün yasal kurum ve kuruluşlarla kavgalı olan Akparti sanki bütünüyle hukuğa uygun bir partiymiş gibi ve sanki onun başbakanı hüküm giymemiş gibi, sanki Kemalist Türkiye'nin düşmanı değilmiş gibi masallar anlatmaya devam ediyor...

     

    İLHAN SELÇUK hayatı boyunca düşüncesinden ve kaleminden dolayı sorgulandı ve yargılandı bu ilk değil ama pes etmedi korkmadı, yılmadı bizde bugüne kadar onların arkasındaydık artık önlerindeyiz siper olacağız...

     

     

    Bu baskıcı ve gerici zihniyet gecenin dördünde baskı ve gözaltılar için düğmeye basıyor. Apar topar, inandıkları uydurma profillerin neredeyse tamamıyla sınanıyor İlhan Selçuk. Kaldı ki hangi vasıfla yapıyorlar bunu? Pencere'nin boş bırakılması sağlanıyor. Tüm gazete çalışanları bir olup bekliyorlar İlhan Ağabeylerini. Yaptıklarını sandıkları soruşturma biter bitmez İlhan Selçuğun ilk uğradığı yer de yine Gaete oluyor... Gündemi oyalamanın ve yolsuzlukların üzerini örtmenin en can alıcı noktasıydı bu! Ampüller yanlış hesaplamalar yaptılar... Kalemler her sabah kahvaltı masalarına eşlik ederken sorularını yinelemiş olacak onlara. İslamcı medyaya bir şekilde göz kulak olunduğu su götürmez bir gerçek. Yazık...

  8. 7 tane insan "kapatıyoruz" deyince, milyonlarca irade bir çırpıda çöpe atılır, ve sorun çözülmüş olur

     

    Ondan sonra bütün halk rahat eder, "oh be dünya varmış der'

     

    kapatmak sorun değil, bunu yapmak çok basit 7 kişi evet diyecek ve kapatılacak !

     

     

    saygılar

     

    Peki ya sonra ne olacak? ben geleceği iyimser gözlerle süzemiyorum artık. Bir kaç yıl öncesine kadar HALK olduğumuzu, Benzer nitelikli tepkileri sokaklara dökebileceğimizi düşünüyordum. Ama şimdi görüyorum ki, Halk sadece bir kaç poşet kömür, bir kaç iğneli laf ve sövgüyü yeğliyor. bu zihniyete sahip olan bizim halkımız. Ezilenlerin daima yanında yer aldık. Almaya da devam edeceğiz ama Halkın bağımsızlık uğruna savaşabileceğini düşünmüyorum. Bu Parti Kapatılsın. Hatta RTE ve ekibi çok ağır cezalar da alsın. Konuşmama cezası örneğinnn... Peki ya sonra...

  9. Karabükte Latife Ablayı sahneden indiren iktidar'ın baskıcı politikasıydı. Peki neden birden bire eleştirmeye başlamıştı, Ampül'ü!

    Benim paramla benim karşımda konuşamassın diyordu Karabük belediye başkanı Hüseyin Erer! Hangi para "başkan" demezler mi adama? Mikrofonun kapatılması da ne demek oluyor. Bir yazar sessizliğe gömülüyorsa, bırakın yaksınlar O'nu. Madımak olayını hatırlatıyor demiş Latife Abla! Her ne olursa olsun bir yazara karşı uygulanan bu baskıcı ve ezici zihniyet midemi kaldırdı. Gözlerim dolarak okudum haberi. Ama ne kadar içtendi Latife Abla sözlerini söylerken. Yoksa reklam kaygısı mıydı O'nu eleştiriye iten? Şu Ampül'ün benim üzerimde bıraktığı etkiye bak! Garip bir paranoyaya gem vuruyor fikrim. Düşünce Özgürlüğü nerde, diye yakınmayı bir kenara bıraktım. İfade özgürlüğü de düşünceyle sırdaş olduğu için O'nu da yol üzerinde indiriyorum. Kendi cümlelerimizle konuşamayacaksak Nasıl iletişimde kalabilirizz ki? Eleştrinin olmadığı yerde etik değerlerin olabilme ihtimali var mı sizce? Tüm bu yaşananlar yeni çıkan kitabını tanıtmak için -Reklemın iyisi kötüsü olmaz diyen bir zihniyet yüzünden mi?- planlanmış bir etkinlik olabilir mi? Kusra bakma Latife Abla ama haklı görmeyi bir yana bırakalım, kimin dürüst olduğu konusunda bile derin kaygılarım var. Ama yaşadıkların karşısında duyduğum kızgınlığı tarif edemem. O gün sadece senin değil, hepimizin boynu sıkıldı...

  10. Dogu Princek gibi ne zaman ne yapacagi ve ne söyleyecegi bir sahis icin kafa yormaya hic degmez sayin dostum. Ne oldugu ve ne istedigi belli degilki, ajan ve provakatörlügü disinda. Acaba kendini bize yanlismi tanitti bu devrimcileri ihbar eden dün Maonun bugün Ataürk'ün savunucusu olan karsi devrimci.

     

    Katılıyorum... Galiba çok önceden düşünülmüş ve çeşitli kumpaslarla işlenmiş bir oyunun içinde bulduk kendimizi. Hangi devrimci seçimlere ramak kala kuvayi milliye portföyü ısmarlar. Ve yine hangi devrimci zihniyet ölüm hoş gelmiş, sefa gelmişken ürkekliğine boyun eğip göğüslemez O'nu!

    Irkçılığa karşı çıkılacak olan bir de Doğu Türkistan gerçeği varken neden Avrupanın deyimlerine takıldı bunlar. Yıllardır Çin Hükümeti baskı ve işkencelerin çeşitlerini tanıtıyor Doğu Türkistana. Diğer yandan Ermenistan - Azerbaycan münasebetleri için nasıl bir yaklaşımda bulundu Doğu Perinçek ve arkadaşları. Bilimsel Sosyalist'iz demekle olmuyor bu! Lehine çevrilmiş olan kaç zafer var ardınız sıra. Bunları konuşun önce. Kesinlikle katılıyorum ve bu konuda içten olduğuna inanmıyorum perinçek ve arkadaşlarının

  11. Sinek bu nihayetinde... Düşer hep biryerlere. Sayfalar dolusu hikayeler yazılabilir sinek hakkında. Cinsi ya da işlevi pek farketmez. Sinek bu nihayetinde. olması gereken yerde değildir çoğu zaman. Mesela minarededir örneğin...

    Minareden düştü sinek

    Titretti kuyruğunu

    Bunu gören bir yolcu

    Aldı götürdü onu

    Mezarını kazdılar

    Ve mezar taşına şöyle yazdılar;

    Minareden düştü sinek

    Titretti kuyruğunu

    Bunu gören bir yolcu

    Aldı götürdü onu

    Mezarını kazdılar

    Ve mezar taşına şöyle yazdılar;

    Minareden....

    Diye devam eder örneğin. Ve şehir hikayelerine, hemşehri muhabbetlerine konuk olur sinek. Kayserili ve Safranbolulu iki tüccar arasında kalmıştır sinek. Acıyodur da kanadı üstelik. Bir de üzerine cimrilik kılıfı geçiverince vay haline;

    Kayserili bir tüccarın yolu bir gün safranboluya düşer. Şöyle veya böyle (Ki bir düzüne değişik rivayet var) çorba içmeye başlarlar nihayetinde. Cimrilik ya bu; sinek te ordadır işte. Burnunu sokmuştur çorbaya bir kere. Tuz biber oldu işte!

    İki kase çrba isterler Kayserili ve Safranbolulu tüccarlar. Kayserili tüccarın çorbasına olcak ya işte, sinek düşer. Çıkarıp devam eder içmeye. Safranbolulu buna çok güler. Alaylı konuşmalar başlar ardından ve tam bu sırada bir sinekte ona konuk olur. Dalgınlığından olsa gerek çıkarır ve üzerini yalayarak atar sineği. İşte böyle yapcaksın der. Sen israf etmiştin.

    İsraf konusu ne ölçüde haklı çıkarır onu bilemem ama, somalide ırakta onca çocuk sinek kanadı çorbalara muhtaç aslında... (Devam Edecek)

  12. Bir çok düşünüre göre metafizik, boş bilgidir ve yoktur. Ki bu metafiziği hangi kulvarda algıladığınıza da bağlı. Bilim olarak ne kadar irdeleyebiliriz onu? Ki başlıkta kodlanmış harflerin hemen hemen hepsi algılarımız doğrultusundaki hareketi vurguluyor aslında. Hayatta kalmamız için Tnrıya ne kadar ihtiyacımız var? Ya da ne ölçüde ona yakın olabiliyoruz? Saddece bilim ve ilahiyat dünyası değil, "ki ilahiyat ta bilimin harmanlandığı sıralarda işleniyor" toplumun neredeyse tamamı çelişkilerini sunacak birbirine. Rastlantı dediğimiz şey belkide ilahi yargının uygulama sahası içinde bulunduğumuz gerçeğidir? Toplumca felsefenin anlamını arama çabasına başlamış oluyoruz böylece. Ki soru sorma etkinliğimiz bu günlere getirdi insanlığı... Ve belkide sona hazırladı...

    Kadavrayı inceleyen bir tıp öğrencisi kadar duyarlı olabilirim insanlara karşı. Ve yine benzer çekingenlikle yaklaşabilirim işlenen din'e karşı. Kitaplarda yazdığına inanılan onca şifre, şimdi tekrar gündeme gelecek. Hayrolsun... Baksanıza gün doğuyor birilerine... Rant kaygısı da güdülmeye başlanmış anlaşılan... Her neyse! Haydi! Rast Gele...

  13. Mahir Çayan'ın kitaplarına yasak

     

    Ortada ne örgüt kaldı ne lider..34 yıl önceki yasak yeniden hortladı

     

    İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Mahir Çayan?ın ?Toplu Yazılar? kitabını, ifade özgürlüğü olarak değerlendirilemeyeceğine hükmederek, ?suçu ve suçluyu överek yasadışı terör örgütlerinin propagandası yaptığı? gerekçesiyle toplatılması kararı verdi. Avukat Sabri Kuşkonmaz, kararı NTVMSNBC için değerlendirirken, Çayan?ın 1974 yılında öldürüldüğünü ve bu tarihten itibaren de onun liderliğindeki örgütün dağıldığına dikkat çekti; ?Burada sözedilen örgütler o yıllarda olmuş bitmiş, şu anda olmayan örgütler? diyerek, kararı ?hukuku zorlamak? olarak değerlendirdi.

    Haberin devamı

    .

    .

    .

     

    B) Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.

     

    İkinci fıkrada belirtilen suçların; dernek, vakıf, siyasî parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde veya öğretim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde işlenmesi halinde bu fıkradaki cezanın iki katı hükmolunur.

     

    Sadace soluk aldığımız süreçteki anlayışlar değişti. Fikriyata verilen önem azalırken, okumaktan bırakın yılmayı, korkan bir gençlik oluştu yurdumda. Yasakları anlayışla karşılayan, ezik bir gençlik... Ah! bugünleri görseler... Belkide sadece kendi adlarına bir özgürlük teması işlerlerdi sayfalara... HALK için canı pahasına düşmezdi sokaklara... ve yıllar sonra tatmazdı bir kez daha yasak telaffuzunu kulakları...

  14. Ah! Şu demokrasi dedikleri... Zavallı bir düş kurduklarımız. Biraz yorgun, inadına düşkün ama hep sitem dolu! Kimi kime şikayet ediyoruz! RTE ve ekibi durmaksızın çalışıyor. Yoruldukları da pek söylenemez. Baksanıza bir biri ardına işlenen zamlar rötar yapmamıza neden oluyor. Daha diri yaşamak istediğimiz tüm zamanları olgunlaşması için özellikle gönderiyoruz sanki. Haydi rastgele. Halk göz yumdukça "Ananı al git" diyerek prim yapmaya devam.... YAZIK!

  15. Şuna bakın! Yerinde duramıyor bir türlü. *** alkolik! Kötü örnek oluyorsun çocuklara diye aşağışıyordu her gören Masumiyi. Bundan çok değil, hepsi hepsi 3 hafta önce titrek elleriyle zile basmaya çalışıyor, kapıları yumrukluyordu. Masumiyetin aldığı hal, içler acısıydı...

    Umarım bir ara devamı gelını getirebilirim. Sağlam bir öykü olsun istiyorum. Anlıyorum.

    Eyvallah. Bitmeyen öykülere yol almalı...

    Rastgele Baylar...

    Uğurlar ola Bayanlar...

  16. Kene dedinde aklıma Tayyip geldi :D

    Bundan 4 yada 5 hafta önce karabükte otobüs ve dolmuş fiyatlarına zam geldi. Haklı olarak. Mazot yine tavan yaparak kapattı günü. Artık borsa ilgilenenler ampul partisinden her kim olursa olsun ağzının içine düşüyorlar, belki tüyo alırız umuduyla...

    Bu kene panik atak yaptı halkın büyük bir kısmını ki bundan da en çok anneler etkilendi bence. eyvah! Evham yine geldi dayandı kapıma ki bu daha da beter keneden :)

    Oğlum sende bir şey yok dimi. Bak doğru söyle... Kene ısırdı da benden mi saklıyorsun şimdi. Hangi hastanedesin? Hay Allah! Sakın şehir dışına çıkma geliyorum ben. Yarına kalmaz ordayım...

    İşte benim teorim: Tayyip Erdoğana dava açmaya hazırlanmalıyım. Bu iktidar döneminde çıktı bu illet:D

    Bir de bu iktidar döneminde annemin evhamları iyice arttı. Ne yapsın kadın? İçeri alınanların ardı arkası kesilmiyor ki!

    Her neyse benden bu kadar. Kesinlikle ampülcülerin başının altından çıktı bu! :)

    Rastgele...

  17. Sen mi yuvarlaksın, yoksa bizi mi yuvarlıyorsun Dünya? Kimileri adreslerini, kim olduklarını, en önemlisi de can güvenliklerinin olduğunu dahi unutacak kadar dalmışken eğlenceye; sen açlıktan karnı şişmiş filistinli, somalili çocuklara atıyorsun tokadını. bir sağa bir sola dönercesine savuruyorsun onları birtaraflara. Anlamadığım salınım hareketleri yaparken gururlanıyor musun, yoksa hırs mı alıyorsun? Anladım bizi yuvarlıyorsun. Verdiklerin senin olsun. Efendisiz yaşayacağız anla artık bunu! ******, parayı iterek elimizin tersiyle, paylaşacağız aşımızı. Sen mi yuvarlaksın yoksa bizi mi yuvarlıyorsun? Kibirin aklını başından almış senin... Biz kazanacağız ve rengarenk bir dünyaya açacak gözlerini çocuklar. Sen kaybettin anlıyor musun? Kaybettin!..

  18. Yarım bıraktım. Dili sürşmüştür hanımımın! ***********Sen şarkını söyleyeceksin, sanatsal hiçbir değeri olmayan filmlerde oynayacaksın ama asla vatan millet işlerine yorum yapmayacaksın. Hülya Avşar bir şeyler söylemiş yine. Polemik yaratmaya da yetmiş üstelik! Magazinvari anlayışla pişen gençliğimizde oldukça yankı uyandırmıştır söyledikleri. Aslına bakarsanız bende de suç var. Haberi içesine okumadım. Göz attığımda söylenemez aslında. Ki bunu söylüyor olmam da had bilmenin anlamını çözümlemiş olduğumdan ileri gelir. Hoş... Hülya Avşarın daha önceki tartışmalarındaki tutumunu göz önüne alıp nitelikli sözler bulmaya dahi çalışmadım. Her neyse, sana bu hükümetle birlikte bol şans! İnanki bizlerin gözünde tüm yorumların değersiz...

  19. An ile anı karıştı birbirine. Bütün olarak geliyorlar üzerime. Susmak en doğrusu. Pratikte bıçak kemiğe dayandıysa taarruz için ateş an'ı gelmiştir. Ama ateş an'ını geçirdiysen, darbelere katlanacaksın arkadaş. An'ların artık anı değerinde ya da değersizliğinde yerini alacak bilincinde. Var olanla yetinemiyorsan, olmasını istediklerini beklemeye kalma. Zaman doldu işte. Vakit yolculuğa hazırlıyor seni. Farkına var artık. Hiç umut yok. Arkadaş hatrı sevdayı boğar derlerdi de inanmazdım. Şimdi daha iyi anlıyorum. Kimse bana sevgiden söz etmesin artık. Yaşamlarımızı kucaklayan tek öge hırslarımız, korkularımız ve kazanma arzularımız... Derimin ölü diye ayırdığım mora çalan kısımlarımı giymeye hazırım şu sıralar! Rast gele! Susuyorum işte! Bu defa yenildim. Kabul ediyorum çok sevdim. Napalım... Hoş Geldin Dostum... Biricik Sevdam! Ylnızlığım...

  20. Sermaye zehrini asırlar önce işlemiş dünyaya. Taşeron çalışma sistemi ve haftasonu tatili..? ***** olsun... Kopan elim hangi burjuvanın sofrasına meze oldu? Nasıl bir zevk aldınız ki, bir daha sendikam arkamda duramadı. Eleştirilmek oldukça kızdırır sizi. Ve hemen emniyet güçlerine başvurursunuz. Onlarda emrinize amade ne de olsa. Çok ağır şartlarda çalışıyor insanlar. Öle iyi ayarlamışlarki saatleri, kimse kimseyi tanımıyor. Ve bu yüzden sendika kurma şansları yada herhangi bir sendikal hareket içinde bulunmaları imkansız. Asla tanışma şansları yok. Emekleri sürecin her anında sömürülecek ve bu onların suçu. Hepimizin suçu.Bir de üstüne üstlük sigortaları da yapılmayan ve primleri de sermayenin yapısına katılan bu insanlar açlık sınırının da altında hayatta kalabilmek için mecburlar itaat etmeye. Bu yüzden insan değiller. Doğası bozulmuş onların. Yazık... Sınırları sömürülmüş bünyelerle yıkamayız. Sermayeye karşı dik duruşları olmayan bu insanların emeklerinin karşılığı hiçbir zaman verilmeyecek. Hepsi de sinmiş bünyeler. Bu yüzden bu ülkede ortak hareket edilemez. Durum böyleyken, bireysel kavgamız oldukça anlamlı bence. Bireysel kurtuluştan söz ediyorum. Herkez kendi ve en az kendi kadar değerli gördükleri için ayakta kalmaya çalışmalı.

  21. Asiliğimi ve dinmek bilmeyen özgürlük aşkımı sorguluyorum artık. Irkçılığın rengi oluyor diye biliyordum. Ama herşey birbirine girdi. Sadece ülkenin doğusu değil, orta anadolu da oldukça tedirgin. Ki bu trajı yüksek gazetelerin manşetlerini süsleyen konulardan. İlginç olansa rant kaygısı duyulmadan işlenen konular. Bu ülkeyi sen olduğun için seviyorum. Ve yine senle soluduğum düşlerim uğruna sahipleniyorum. Nereye gidiyoruz? Hangi çağa sürükleniyor umutlarımız? Nasıl bir yaşam bekliyor bizleri? Ya da nasıl bir uygarlığa açacağız yarın sabah gözlerimizi? Sevgilim, yüreğim, senle her mekan vatan olur bana. Memleket hasreti çekmem. En sevdiğim kelime "Duygu" ki en sevdiğim isimde. Düşünsenize memleket sevgisi bile duygularımızla perçinleniyor işte. Yine duygulara çıkıyor, ritmini böyle tutuyor hayat. Ve onla bereber bizde diri kalıyoruz sevgilim. Direncimizin kaynağı oluyor yaşama isteğimiz. Ve süregeleni değil arzuladıklarımızı yaşıyoruz. İnsani duyarlığımızla yön veriyoruz zamana. Ve o da sessiz çığlığıyla eşlik ediyor bu benzersiz, bu eşsiz birlikteliğe. "Şimdi hayata parmaklarım, tırnaklarım, onu ısırdığım dişlerimle tutkuyla bağlandım."

  22. Gazete okumak çoğu sabah içimden gelmiyor artık. Haber bültenlerinin de onca can sıkan sohbetinden sonra tek yaptığım eylem sadece içmek. Düşünmek için içmek eylemi oldukça yakın geliyor bana ve kabulleniyor rahatsızlığımı. Rahat değilim. Kapalı kapılar ardına kurulan kumpasları da geçtim artık. Her gün bir şehit haberi... Ülke gün geçtikçe kaosa sürükleniyor. Birileri istiyor diye değil elbette. Asırlardır süregelen bir kıskançlık ve sebebi günümüzde dahi tam anlamıyla açıklanamayan bu kin, ülkemin her yanında çileden çıkartmaya yetiyor bizi. Doğuluları sevmediği için hiç bir yutdaşı kınayamayız. Doğuya olan antipati hat safhada. Elbette doğulu olup ta Cumhuriyetçi olan insanlarımız da var ama şu durumda kimse kusra bakmasın ben de bu ikilemin içindeyim. Doğuya karşı önyargıyı geçen sevimsiz tutumlarım var. Onları sevdiğimi söyleyemem. Bu yüzden de kimse beni eleştiremez. Yeni profil doğu ve Anadolu. Bu ülkeyi böllmeye kimsenin gücü yetmez. Kimse haddini aşmıyacak. Akıllı olun. İç savaş istemiyoruz. Bu ülkenin kimliğini taşırken bu ülkeye ihanet etmek... Bu düşünülemez bile. Düşünen varsadacezasını çeker.

  23. Önce şeytanla masaya oturdu insanoğlu. Hürriyet istedi. Bilim istedi. Amerikaydı şeytan. Irakta... Filistinde... Afganistanda... Somalide kıyım vardı oysa. Ve göz yumuyordu birileri kıyıma. Birileriyse de boğazı düğümlenircesine uyanıyordu yatağında. Ülke gün geçtikçe yalnızlığa itiliyordu. Uğrunda Çanakkalede, Maraşta. Antepte... Binlerce şehit verilen bu topraklar birilerinin *********. Ve gözü dönen şeytan dostluk mesajlarını tazeliyordu 40lı yıllarda. Yazık... İmf batağı, ılımlı islam sentezi, ortak hareket yalanları, bu coğrafyayı elegeçirebilceğini düşünen budala bir kaç yönetici hala kıyım yapıyor ülkemde. Hemde terör örgütüne destek vererek. 2 bomba birden yüreklere düşüyor izmirde ve yeni terhis olmuş kardeşimi yolculuyor cennete... Ayağınızı denk alın. Biz Atatürk çocuklarıyız. Cumhuriyetimize sıkılan her kurşunun hesabı sorulur. Tabi her patlatılan bombanında. Defolun yurdumdan. Bölemezsiniz ülkemi. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır.

  24. Namus kavramını, toplumsal ahlak yasalarına iliştirenler yıllarca haykırdılar; "özentiler bir gün benliksiz insanlar yaratacaktı yeryüzünde. Utanma onlar için gülünecek insan profiliydi."

    Namus istisnası AKP iktidarı oldukça ahlaklı işler yapıyor bu aralar!..

    Gözler önünde olduğu halde herşey, hukuk işlevini yitirmişçesine kullanmıyor uzuvlarını. Benim hesapsız yaşantım sorun oluyor toplumun yapısına uygun değilmiş davranışlarım. Öyleyse, ***** sızım. Dürüstüm ve utanmıyorum. ********** Beyim!.. Bu yüzden yerdim bozuk düzenimizi... Nedensiz ve gereksizce gülmeye devam edin şimdi.

    Tehlikenin farkındamısınız? İlkelerimizi yitirmek üzereyiz. :(

  25. Benle birliktesin tatlım. Sevdiğini söylüyosun, kıskanma diyosun, başka biri daha giriyor hayatına!.. Mecburen çıkıyorum hayatından. Yazık, ne kadar değer wersemde sana ve hatta seviyor olsam da seni, geçerim senden. Anlıyomusun bebeğim? Giderim senden. Peki o yollarına öldüğün, seni hiç umursamayan yoldaşın umarım yıkımını hazırlamaz...

    Her neyse kendimi frenleyerek yazıyorum. Tabularla perçinleyerek. Ve bu yüzden mektup kıvamına girmeden sonlandırmalıyım yazıyı. Hoşçakal hayatım. Seni seviyorum ama bende istemiyorum artık seni. Gerçekten istemiyomuyum?

    İnan bunu bilmiyorum.

    Gerçekten bilmiyorum

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.