Zıplanacak içerik

Aurelius

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Aurelius tarafından postalanan herşey

  1. Yoktan varolmayı nereden çıkarıyorsunuz ki? Yani yaratılmayı. bana herhangibirşeyi yoktan varedebilir misin?
  2. bu olayda göğün yarıldığını nasıl çıkartıyorsun.. patlama gerçekleşiyor. yağ gibi eridiğini nerden çıkartıyorsun, gaz halinde olduğu yukarıda ki açıklama da belirtiliyor. kırmızı haricinde farklı renklerde de gül şekline benzer nebula örnekleri vardır.. daha birçok şeye benzetebileceğiniz rastgele oluşan şekillerdir bunlar.. link e bakmadın sanırım. o zamanlar geceleri bilinen ve kullanan ışık kaynağı kandilmiş. ne söylenmesi beklenebilir ki başka. bunun dışında bilinen diğer ışık kaynakları ay, yıldız, güneş. benzetmeler ve konuşmalarda bunların üzreine yapımış hep. Nur 35 e gelince ilk olarak o zamanda bilinen kandilden bahsetmiş. bilinen yıldız. o zamanlar kandiller ne ile tutuşturulurdu? sonra buna ayrı bie özellik olağanüstülük verilip ateş dokunmasa bile yanan ve çok berrak olduğu, (yavaş yavaş başlıyor) sonra Allaha bağlanıyor.. Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. Göklerin ve yerin yaratılışında da, kendi nefislerinin yaratılışında da Ben onları şahid tutmadım. Ben, saptırıcıları yardımcı-güç de edinmedim. (18/50-51) iblis cinlerdenmiş.. Allah ta zaten meleklere secde edin diyor.. o zaman iblisin secde etmemesi normal..
  3. nefs nedir sayınn fft ? içgüdü değil midir? insan içgüdüsü herzaman olan bişey. bilinen bişey. zaten herkes içgüdü sahibi olduğunu biliyor.bilinen bişey için şahit olunduğunu söylemek konuşan bir insana a sen konuşabiliyorsun demektir. İşin ilginç yanı; Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. (A'RAF SURESİ / 172) şahid olunan kim nefis. şahid olunan kim Rab. nefis=Rab olmasın? (A'RAF SURESİ / 172) ilgili ayetteki olayları hatırlıyor musun? sorum net sanırım.. saygılar..
  4. farkındayım. sakın kişisel olarak algılama. güzel bir konuya değinmişssin. sadece verdiğim örneğin söylediklerine uyup uymadığını merak ettim..
  5. Neyse canım ispat edemeyeceğim için borcunu, zaten öenmli değil. canın sağolsun..
  6. Çok teşekkür.. bişey belirtmeye gerek kalmamış zaten konu ile ilgili.. güzel araştırma..
  7. sevgili demirefe bir örnek vermek istiyorum ve diyorum ki senin bana tam 5000 ytl borcun var. hatırlıyo musun? ben borcumu istiyorum. öyle ki senin hatırlamaman umurumda bile değil.. hatırlamıyosan bu senin problemin. bana borcumu ver yeter. sen doğmadan önce vermiştim ben sana bu parayı ve dünya da bana 03.08.2007 tarihinde verecektin. bunun için söz vermiştin. bugün istiyorum parayı zamanı geldi.. eğer borcunu ödemezsen sen öldükten sonra dünya yılı ile 1000 sene yanacaksın. öyle anlaşmıştık. yanlış veri yoktur. ben böyle söylüyorum. boş değil bu söylediğim. lütfen ciddiye al ve borcunu öde.ben bu bilgiyi farklı bir bilinç fotmatının kökeninden aldım.ama ben hatırladım. umarım sende hatırlarsın.. sevgili demirefe umarım yanlış anlamamışsındır.. saygılar..
  8. ben cennetten dünyaya düşmedim. bunu da hatırlamıyorum. bu dünya da insanların birbirleri ile yaptığı sözleşmelerde bile taraflardan birinin unuttum dememesi için türlü yöntemler varken.. herşey en ince ayrıntısına kadar belirtilirken bu büyük sözleşmenin hiç tarafı, şahidi, ibaresi, hemen hemen hiçbirşeyi belli değilken hatta taraflardan birini bırakın görmeyi hatırlayan bile yokken nasıl oluyor bu sözleşme geçerlidir. Ya bu sözleşmede "unutmama rağmen" ibaresi vardıysa? ne diyelim ki ne söylediğinizden bile haberiniz yok sözleşme yapılırken..sadece varsayım.. Unutmak, hele de tercih edilmiş bir unutmuşlukla hafızayı silmek; kulun sorumluluğunu gidermez. varsayımın gerçek olduğu kanıtlanmış üstüne bir de sorumluluk giderilmiyor. Şartlar açık, meydan serbest. Peygamberler, şeytan ve yardımcıları.. hepsi dünya üzerinde çabalayacaktır. Hepsi hafızası silik bu insanlara bir çağrıda bulunacaktır ve insanlar akıllarını ve diğer duyularını kullanma potansiyellerine göre seçimlerde bulunacak. Bu adil bir mücadeledir. pek yakında sinemalarda..
  9. Aurelius şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
    118. Allah onu (şeytanı) lânetlemiş; o da: "Yemin ederim ki, kullarından belli bir pay edineceğim" demiştir. 119. "Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (putlar için nişanlayacaklar), şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler" (dedi). Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür. (Nisa ) İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan vaadi vaadetti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim...(İbrahim Suresi, 22) Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular. (Sebe Suresi, 20) şeytan zanda bulundu.. ve gerçekleşti.. peki Allah bilmiyor muydu bu zannın gerçekleşeceğini. neden bunu engellmedi. insanların yakacağını söylediği halde. peki azı hariç çoğu yanacak. insanlar yanmak için yaratılmış gibi.. korkutmalar.. başka nasıl insanlar uyar ki? vaadler ve korkutmalar.. cinlerle ilgili bir topik var mı? varsa bana linkini atabilir misiniz? konu ile bağlantılı bir yazı göndermek istiyorum. eğer yoksa yeni bir başlık açacağım. aynı konu hakkında fazla başlık olmasın..
  10. Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. Göklerin ve yerin yaratılışında da, kendi nefislerinin yaratılışında da Ben onları şahid tutmadım. Ben, saptırıcıları yardımcı-güç de edinmedim. (18/50-51) melek mi? şeytan mı? cin mi? melekler nurdan yaratılmış. cin dumansız ateşten. hangisi?
  11. evet işte kuranın apaçıklğı nerede kaldı. Nebula oluşumu Nebula(bulutsu) oluşmadan önce bir yıldızdır. Bu yıldız büyür büyür sonunda ya kahverengi cüce ya nötron yıldızı ya da bir karadelik olur. Fakat bütün yıldızlar bunlardan biri olmadan önce kırmızı süperdev haline gelir. Bu yıldızlar çok büyük oldukları için içten gelen basınç ve yüksek (100.000.000 °C) sıcaklığın etkisiyle uzay boşluğuna gaz salarlar. Bu gaz püskürmeleri oldukça büyük ve hızlıdır. Daha sonraları bu gazlar yakınlaşarak bir gaz bulutu oluştururlar. Bu gaz bulutunun sıcaklığı 15.000 °C den fazladır. Bu sıcaklık ve çeşitli basınçlar oradaki gazlar(Hidrojen)ile birleşerek füzyon reaksiyonu başlatırlar. Bu füzyon reaksiyonu yeni bir yıldızın ilk temelleridir. Daha sonra o minik yıldızlar büyür ve anakol yıldızına dönüştüğü zaman ana yıldız kadar olmasada gaz püskürtmesi yaparlar.Bu arada ana yıldız kahverengi veya beyaz cüce olup ömrünü demir ve karbon yığını olarak tamamlamıştır. İşte yeni bir bulutsu böyle olşur. Bu bulutsula Gezegenimsi bulutsu olarak adlandırılır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi bazen yıldızlar süpernova geçirerek patlarlar.Bunun sonucunda çevrelerine yavaş yavaş gaz salmak yerine bir anda salmış olurlar.Bu arada bu gazlar çeşitlidir ve reaksiyona girerek çeşitliliği arttırırlar.Buda çok renkli bir görüntü oluşturur.Bu bulutsular süpernova sonucu oluşmuş bulutsular diye adlandırılır. Peki bir nebulanın gezegenimsimi süpernova sonucumu olduğunu nasıl anlarız? Çok kolay. Süpernova sonucu oluşmuşlarda gazlar çeşitli etkiler sayesinde dağılırlar ve garip şekiller oluşur. Fakat gezegenimsi bulutsularda gazlar dağılmadığı için simetrikdir. (alıntıdır.) Yukarıda bahsettiğimiz gibi bazen yıldızlar süpernova geçirerek patlarlar.Bunun sonucunda çevrelerine yavaş yavaş gaz salmak yerine bir anda salmış olurlar.Bu arada bu gazlar çeşitlidir ve reaksiyona girerek çeşitliliği arttırırlar.Buda çok renkli bir görüntü oluşturur.Bu bulutsular süpernova sonucu oluşmuş bulutsular diye adlandırılır. Peki bir nebulanın gezegenimsimi süpernova sonucumu olduğunu nasıl anlarız? Çok kolay. Süpernova sonucu oluşmuşlarda gazlar çeşitli etkiler sayesinde dağılırlar ve garip şekiller oluşur. Fakat gezegenimsi bulutsularda gazlar dağılmadığı için simetrikdir. http://bioch.szote.u-szeged.hu/astrojan/nebula1.jpg bu adreste ki nebula resimlerinde kafasız hayaletten tutunda sinirli kertenkeleye kadar bir sürü şekil oluşmuş.. hatta tatlı bir beyaz fare kafası bile var.
  12. Aslında her hangi bir dilin "BİREBİR" çevirisi "VARMI" üstelik "KUR'AN ÇEVİRİSİNE MEAL DENİR" ve "MEAL" ne demektir şimdi kısa bir alıntı. Bunu ben iddia etmiyorum ki. Allah kitabı tüm insanlığa apaçık olarak indirdiğini, herkesin anlaması için indirdiğini hatta üzerine basa basa düşünenler için ibretler olduğunu belirtiyor. bir çeviriyle nasıl olacak bunlar? siz de kabul ediyosunuz.Zamanın arapları bile işin içinden çıkamamış olacaklar ki fikir ayrılıklarına düşmüşler..hala da düşmektedir..
  13. Yok canım sadece anlamayanlar yanmayacak.. iman edenlerde yanacak.. bilmen gerekirdi.. günahların kefareti bitinceye kadar cehennemde olacaklar..
  14. Taberî, Râzî vb. tarafından belirtildiği gibi yaratanın söylediğini bırakıp bu kişilerin söylediklerine mi bakalım.. ama aynı zamanda insanın kalbindeki şeytanî ve gayriahlakî dürtülere de işaret ediyor olabilir. dünya bir kaplumbağanın sırtında da olabilir bir de bu ayeti bu şekilde çeviren kim. yok mu tek bir çevirisi herkesin anlayacağı..her seferinde farklı farklı anlam kaymaları.. apaçık değil mi ki kuran? herkese indirilmedi mi?
  15. Öbür taraftan dinciler doğurgan olduğu için 20 tane dinli doğuruyor.
  16. sevgili fft Bakara 102. ayeti bende biliyorum..burada çevrildiği kadarıyla aynen şöyle yazıyor; Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler[/size]. sihir yapanlar mı? sihri satın alanlar mı? yani ona inanıp para verenler mi? şimdi benim bu ayetten anladığım. sihir yasak değil. ama para veripte kötü amaçlı sihir yaptıranların ahiretten nasibi yok. zaten islam alimleri de bu konu hakkında kesin birşey söyleyemiyorlar.. haramlar yasaklar bir bir anlatılmış. bana büyününde yasak olduğunu anlatan bir ayet söyleyebilir misin? ben bulamadım. Maide 90 a gelince burada nereden çıkardınız yasak olduğunu? kısaca ,inanan kişi yalnızca Allah a dua eder,içten yakarışlarını ,kalbinden geçen herşeyi bildiğini bilir,ne sihir ne fal ne büyü işi kalben inanan işi olamaz... Ne tür bir *********** ki Allah tan umudu kesip büyüye yönelinecek... bilinen ve şu zamanda görülen odur ki büyüye en çok yönelenler müslüman olduğunu söyleyen insanlar. ben hiç yaratana inanmayıpta büyü yaptıran birini görmedim duymadım. bunu ancak inanlar ve satanisler yapıyor.. saygılar..
  17. Aurelius şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
    EĞER kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarlarsa -(bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışına her zaman karşılık veririm: Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler. (2/186) duaya karşılık verileceği belirtiliyor ama ben çevremde kendi çabası dışında dua edipte istediğini elde eden çok az kişi tanıyorum.onalarda bir hristiyanın yahudinin hatta putperestin duasının kabulu kadar sayıdadır. ama dua edipte tam zıttı daha kötü duruma düşenlerin sayısı daha fazla.. bu durumda; 13/14. Gercek dua ve ibadet ancak O'nadir. O'ndan baska cagirdiklari putlar kendilerine hicbir cevap vermezler. Durumlari, suyun agzina gelmesi icin avuclarini ona acmis bekleyen adamin durumu gibidir. Hicbir zaman suya kavusamaz. Iste kafirlerin yalvarisi da boyle, bosunadir. (Rad Suresi) düşünceler sizin..
  18. peki Muhammed İncil ide mi yazmış ,,yoksa ondan mı esinlenmiş... esinlenmiş olabilir. bu arada İsa da mı iyi bir yazarmış... isanın yazdığı bir incil bilmiyorum. sayın hadis sever arkadaşım ben hadis sevmem.. büyülere gelince ,,iyi amaçla dahi olsa yasaktır arkadaşım... nereden çıkarıyorsun yasak olduğunu..hangi ayette apaçık yasaklanmış..bilmiyorum, ben rastlamadım. bilgilendirirsen sevinirim. eğer mevzu cinlerse,,onlar bile Allah ın varlığını bilir,herşeye gücünün yettiğini bilir ,onlar bile Allah korkusuyla tir tir titrer de neyse .... cinlerle ilgili bir topik vardı sanırım. yanlış hatırlamıyorsam ama yoksa açıp orada tartışabiiriz. öenmli bir konu..
  19. Şairlerin cinleri onların dostları idiler ama kâhinlerin cinleri ise “sırdaş” idiler. Şairlikten kâhinliğe terfi etme bu cinlerle olan samimiyetin ilerlemesi neticesinde oluyordu. Çünkü sadece dost olan cinler “ilham” verirken sırdaş olan cinler ise “gaipten ve gelecekten haber” veriyorlardı. İşte peygamberlik de kâhinlikten sonraki bir üst statü idi ve Muhammed hem şair hem de aynı zamanda kâhinlik özelliğini peygamberliğinin içine dahil etmişti ve kendisine şair veya kâhin denmesi hoşuna gitmiyordu çünkü bu statüler onun için geriye gidiş idi. O peygamberlik gibi bir statünün içinde şairlik ve kâhinlik yeteneklerini insanlara belli etmeden ifade edecekti. Kafiyesi-fâsılası-kıssası ile Kuran’daki sureleri düzenleyerek şairlik yeteneğini kullanacak ama kendisine şair dedirtmeyecekti ve gelecekten haber veren ayetler (Rum suresi vb.) ve gaipten (bilinmezden) haber varen ayetler (kıyamet, mahşer, cennet, cehennem vb) koyacaktı Kuran’a ama kendisine “kâhin” dedirtmeyecekti. Daha Mekke döneminde iken yani Muhammed’in amcası Ebu Talib’in korumasına güvenerek Mekke’lilerin putlarını taşladığı ve onlara hakaret ettiği bir dönemde Mekke’nin ileri gelenleri (Ebucehil, Ebûsüfyan, Velid ibn Mugire, Nadir ibn el-Haris, Umeyye ibn Halef, As ibn Vail) toplanıp Muhammed’e nasıl bir isim takılacağını tartışırlar. Toplantıda şöyle konuşmalar geçiyor: –O şairdir, dedi birisiVelid:–Ben Ubeyd İbn el-Absar ve Ümeyye ibn Ebi-Salt’ın ve benzer şairlerin sözlerini dinledim. Muhammed’in sözleri onlarınkine benzemiyor, dedi. Bir başkası –O kâhindir, dedi –Kâhin kimdir? dedi –Kah doğru, kâh yalan söyleyenlerdir dediler. Velid: –Muhammed hiç yalan söylemedi, dedi. Bir başkası: –O mecnûndur, dedi. Velid: –Hiç onun bayıldığını, boğulur gibi olduğunu gördünüz mü? dedi. (İbn Hişam ve Kurtubi’de bu şekilde geçer) —Velid ibn Mugîre, Sabii oldu (yani Muhammed’in dinine girdi) dediler. Ardında Ebu Cehil gidip: –Ey Ebû Abdi Şems, Kureyş toplanmış, senin Sâbii olduğunu sanıyorlar, dedi. Velid: –Benim ona ihtiyacım yok ama düşündümde onu büyücü olduğuna karar verdim. Çünkü büyücü; baba ile oğulu, kardeş ile kardeşi, karı ile kocayı birbirinden ayırır ve Muhammed de öyle yapıyor. Bu yukarıdaki konuşma üç aşağı beş yukarı her islami kaynakta geçer. Ben bunu S.Ateş’in Kuran’a göre Hz. Muhammed’in Hayatı s.37-38′ den aldım. Bu başlı başına ilginç bir konuşmadır ve Kuran’da da fazlasıyla bunun dayanağı vardır çünkü Kuran’da pek çok ayet Muhammed’e yönelik yapılan bu eleştirilere verilen cevap olarak onun şair, sihirbaz, büyücü, kahin olmadığını anlatır. Şimdi bu konumayı analiz edersek ilginç sonuçlara varırız. Mesela onu şair olduğunun ileri sürülmesine cevap olarak Velid b. Mugire der ki: “Ben Ubeyd İbn el-Absar ve Ümeyye ibn Ebi-Salt’ın ve benzer şairlerin sözlerini dinledim. Muhammed’in sözleri onlarınkine benzemiyor.” Burda ilginç olan bu toplantıya katılan insanların Mekke’nin ileri gelen isimleri olması ve hepsinin tüccar olmaları nedeniyle varlıklı kimseler oluşu ama şairlik, kahinlik, büyücülük gibi o dönemin yaygın mesleklerine oldukça yabancı olmaları ve “dışarıdan gördükleri kadarıyla” bu meslekleri tanımlamış olmaları. Evet Muhammed’in ayetleri Ümeyye ibn Ebi-Salt’ın şiirlerine benzemiyordu çünkü Muhammed bir şairdi ama kaside şairi değildi, o bir “kıssa (hikaye)” yazarıydı. Cahiliyye döneminde şairler sadece şiir yazmazlardı aynı zamnda “esâtir” adı verilen söylence, efsane, mitoloji türünde yazılar (Esatir-i Evvelin) ile, “kıssa” türünden yazılar yazan şairler vardı. İşte bu “esatir ve kıssa” yazarları yazılarının bazı bölümlerine kasideler de eklerlerdi ama bu onların kaside şairi olduğu anlamına gelmezdi. Esâtir’den farklı olarak “kıssa/mesel” yazıları daha çok “kıssadan hisse çıkartmak” diyebileceğimiz bir anlatıma sahipti. Yani içinde okuyucuya bir mesaj veya öğüt bulunurdu. Bu tip meseller daha sonra “darb-ı mesel” ( temsil yolu ile misal vererek yapılan anlatımlar) adıyla yaygınlaşacak ve İslam kültürünün önemli bir ögesi olacaktır. – Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetti ( İbrahim 14) vb.. bir çok ayette “darb-ı meselen” yani “misal vererek” yapılan anlatımlar mevcuttur. Aynı zamanada başta Bakara suresi dahi olmak üzere bir çok surede eski peygamber kıssaları (hikayeleri) de Kuran’da yer almaktadır. Tabii burada farklı olarak iki mısradan oluşan “beyit” yerine tek cümleden oluşan “ayet”ler vardı ve kâfiye yerine fâsıla, kaside yerine de “sure”ler mevcuttu. İşte Velid b. Mugire’nin anlamadığıda buydu çünkü herşeyden önce yukarıda da söyledğimiz gibi o bir “kaside şairi” değil “kıssa şairi” idi ve bu bile biçimsel manada onun üslupları hakında pek az bilgiye sahip olduğu şairler sınıfının yazdıklarına uymuyordu ve dahası kasidelerde olduğu gibi sevgili, aşk, şarap, serhoşluk, kahramanlık sözleri yerine dehşetli tehditkar ifadeler geçiyordu ve herkes bu tip dehşetli ifadelerden (başta Ebu Leheb olmak üzere) nasibini alıyor ve hatta Mekke’deki ilk dönem ayetleri uyarınca bu ifadeler tek tek onu eleştiren herkese yönelik ağır sözler ihtiva ediyordu. Hal böyle iken o nasıl bir şair olabilirdi ki? –O kâhindir, dedi–Kâhin kimdir? dedi–Kah doğru, kâh yalan söyleyenlerdir dediler. Velid: –Muhammed hiç yalan söylemedi, dedi. Burada da rahatlıkla anlayabileceğiniz gibi bu insanların “kahinlik” ile ilgili de pek bilgileri yoktu. Daha doğrusu bilgileri yüzeyseldi. Kâhinler gelecekten haber veren insanlardı ve bu haberlerin çoğunun tutumaması olağandı (aynı bügün ki medyumlar gibi) ve bu da onların “yalancı” olmaları dışında pek fazla bir bilgi vermiyordu bu toplantıya katılanlara ama o “yalancılık” ithamı da dünyevi nedenlere dayanmıyordu. Halbuki Muhammed’in yalancı olmamaması ise sadece onun dünyevi, günlük yaşamına bakılarak karar veriliyordu. Daha doğrusu kâhinlerin cinlerle ilişkisi ve kendilerine özgü ritüelleri, kendilerine özgü yeminleri, sözleri vb. kâhinlik mesleğinin inceliklerinden haberleri yoktu ve Muhammed’in dünyevi konularda yalan söylememesi onun kâhin olamayacağı fikrine yol açmıştı onlarda. Burada da ilgisiz bir bağlantı kurulmuştu.Üstelik daha Mekke döneminin başındaydılar ve Muhammed daha gaipten ve gelecekten haber verme gibi “kâhinlik” özelliklerini kullanmamıştı. Ayrıca gerçekte peygamber olmamasına rağmen kendisini peygamber olarak tanıtana ne denirdi? Mugire ve diğerlerinin aklına bu da gelmemişti. –O mecnûndur, dedi. Velid:–Hiç onun bayıldığını, boğulur gibi olduğunu gördünüz mü? dedi. (İbn Hişam ve Kurtubi’de bu şekilde geçer) Burada da yanılıyorlardı. Muhammed de bir mecnun gibi bayılıyor ve boğuluyordu ama Mekke döneminin ilk ayetlerinde yani bu toplantının yapıldığı döneme kadar inen ayetlerde bayılıyor veya boğuluyor değildi ama bu tip vahiy inerken bayılma ve boğulma vâkaları o kadar çoktur ki..Örneğin S.Ateş “Vahyin Çeşitleri” ve ”Vahiy Esnasında Görülen Haller” adı ile bir başlık açmış ve şu maddelerde buna değinmiştir: Ebu Hureyre ” Vahiy nazil olduğunda vahyin bitmesine kadar başımızı kaldırıp mübarek yüzüne bakamazdık. Vahiy nazil olurken en evvel mübarek vücutlarına bir titreme gelirdi. Vahiy nazil olurken kendilerini gam ve keder kaplar, mübarek yüzleri kül gibi olur, gözlerini kaparlar ve horultuya benzer şiddetle nefes alırlardı” der. (S.Ateş-İslam’a İtirazlar ve Kuran-ı Kerim’den Cevaplar s. 28 ) Görüleceği gibi onda bir mecnûnluğun yani cinlenmiş olmanın da beliritiler vardı ama o toplantıya katılanlar bunu da bilmiyorlardı. Devamına bakalım Mugire’nin sözlerinin –Benim ona ihtiyacım yok ama düşündümde onu büyücü olduğuna karar verdim. Çünkü büyücü; baba ile oğulu, kardeş ile kardeşi, karı ile kocayı birbirinden ayırır ve Muhammed de öyle yapıyor. Evet tam isabet. Gerçekten de Muhammed baba ile evladı kardeş ile kardeşi biribirne düşürüyordu ve bunun en bariz örneği de Bedir savaşı idi. Ama bu kadar doğru bir tespit bile onların “büyücülük” hakkında bir şey bildiklerini göstermiyordu çünkü burada da yine yüzeysel bir bilgi vardı ve bundan yola çıkılarak biraz mecazi bir benzetme yapılmıştı. Bu anlamda gerçekten de o bir büyücü idi. Lakin biz burada gerçek anlamda “büyücülük” den bahsetmek istiyoruz. Muhammed büyü yapmıyordu ama onun büyü ile ilgisi büyüye inanıyor olması ve büyüye maruz kalması idi. Herşeyden önce Bakara 102. ayette Harut ve Marut meleklerine yapılan vurgu ile şeytanların insanlara büyü öğretmesinden bahseder, Felak suresinden de “düğümlere üfleyen (neffâsâti)büyücülerin şerrinden korunmak ister. Bu konuda oldukça meşhur bir hadiste Muhammed’e büyü yapıldığı anlatılır ve bu büyü bir sabunun üzerine iğnelerin batırılıp bir kuyuya atılması ile olmuştur. Sabun eridikçe Muhammed ölüme bir adım daha yaklaşır. Daha sonra Ali o büyüyü bulur ve yok eder, Muhammed de iyileşir. Bu hadis tek başına büyünün haram kılınmasına rağmen islam dünyasında popüler olmasını sağlamıştır çünkü büyü peygambere bile işlemektedir.Yasak olması ise büyünün kötü amaçlı yapılmasınadır. Eğer iyi amaçlı yapılırsa o zaman bunda dinen bir sakınca yoktur. İşte bu şekilde büyü islamın yayıldığı her yere yayılmıştır. Genellikle düğüm bağlama ve üfürükçülük, fal okları, Hüddam (cinlerin insanların üzerine saldırtılması), hedefe alınan kişinin bezden maketini yapıp ona şiş geçirme gibi büyüler aynı zamanda tılsım, muska gibi çok değişik ve bence her biri ayrı ayrı incelenmesi gereken ritüelleri de beraberinde getirmiştir. Kısacası Muhammed büyüye inanıyordu ve onu yasakladı ama yok saymadı. Bu da büyü inancının bugünlere kadar taşınmasında en önemli etken oldu. Bugün büyücülük, falcılık, vb. pagan döneme ait animistik inançlar islamla birlikte ilerlemiş adeta islamın yan sektörü haline gelmiştir. Bugünkü adları “Havas ilmi” dir. Aradaki tek fark eski okunan yazılar yerlerini Kuran’dan sureler, ayetler, dualar yazılı düğümler, kağıtlar vb. nesnelere bırakmıştır. Üfürükçülük de Kuran’dan sureler okunur, tılsımda Kuran’dan ayetler yazılır vb.. Alıntıdır..
  20. şimdi yemek yemek ile Allah a verilen söz bir mi? biri hergün yapılan bir ihtiyacın giderilmesi diğeri insan için en önemli olay.. Allah a seni yaratana söz veriyosun. biliyorsundur insan beyninin en fazla hatırladığı olaylar onu duygusal olarak etkileyen olaylardır.. ya da sağ lop ile sol lop ikisi birden çalışırsa en iyi hatırlama bu şekilde gerçekleşir. bir örnek çok özel günler mesela evlenme teklifinin yapıldığı an çoğu kişi herşeyi hatırlar sofra da ne yemek olduğu, üzerinde hangi kıyafetinin olduğunu hatta renkleri bile. gelelim arkadaşının geçirdiği trafik kazasına.. hatırlayamamasına şaşmadım çünkü bu psikolojide sıkça rastlanan bir vaka. çoğu insan istemediği olguları bilinçaltına atıp bunu tamamen unutma eğilimi gösterir.. hatta öyle ki bazen istese de aklına getiremez.. ama o ana benzer bir olay gerçekleşmeye başlasa bilinçaltı direk uyarı gönderir ki kişi bazen bunun farkına o an varamaz.. doğum olayına gelirsek.. yeni doğan çocuğun beynini düşünün. karanlıktan aydınlığa yeni çıkmış.. herşeyi daha yeni öğrenecek.. id, ego ve süperego oluşmamış.. oluşma zamanları hakkında detaylı bilgi için internette araştırma yapabilirsin.. bunlar ne zaman oluşuyor.. inanma isteği ile doğma meselesine gelince.. bu insanın korku karşısında ki zamanla oluşturmuş olduğu içgüdüsüdür. kalıtım yolu en başta olmak üzere, bulunduğu toplum, yetiştiği değerler vb. örnekler çoğaltılabililr. Allah ın insanları yakmak için bulduğu bahaneler olmasın. ne de olsa insaların birçoğunu cehennemde yakacağı sözü yerine gelsin. ya da muhammed insanları daha fazla ikna edebilmek için söylemiş olmasın..
  21. Ne ofkesi ? Suclamak bir kenara anlatmak istedim. Hem ne var, sucta ? Niye bu kadar hepiniz agır bulursunuz bunu ? Suclanmak, gecin gitsin. Siz ogrendiginize bakın. Hic mi hata yapmadık ? Herkes hata eder. suçlamadığını söylüyorsun ama hemen ardından hata yaptığını belirtiyorsun.. bence sen birşeyler öğrenmeye başladın ama onu da siz diyerek yansıtıyorsun.. evet herkes hata yapar ama önemli olan hata yaptığını farkedip kabullenmek ve tekrarlamamaktır. beni suçlamanın peşinde olduğunu düşünmüyorum..fikirleri karakterinin bir parçası olarak algılama bence.. eğer dua etmek yerine birşeyler yapılması gerektiğini düşünüyorsan uzlaşmışızdır.. neyse çok kişisel oldu. konu cehennem ve ben yanmak istemiyorum birileri çıkıp beni cehennemle korkutucak. çevrenizde biri hiç ölüp cehenneme gidip geri geldi mi? ya da doğmadan öncesini hatırlıyor mu? (kalu bela yı özellikle). biz burda olanları biliyoruz.. burası sınav yeri deniyor.. en basit sınav da bile herkes eşittir.. aynı şartlar altında aynı sorularla sınava girilir.ama zaten dünyayı bir sınav olarak bile betimlemek yanlış.. tamamen farklı şeyler.. saygılar..
  22. bu soylediklerinle beni suçlayacağına sonsuz güç sahibine yönlendirsene öfkeni.. eğer onlardan bi farkım kalmıyorsa yaradanın benden daha kötü olmalı.. elinde bu kadar güç kudret varken bişey yapmıyor..Bunları söylemek ne kadar doğru, bence çok doğru.. en azından insanların dikkatini belki bu yöne çekerimde kayıtsız kalmayan insanlar çıkabilir.
  23. sana anlatılanlar, örf adet haline gelmiş olanlar ve okudukların dışında gerçek yani şu an yaşadığın zaman ve mekanda elde ettiğin bilginin ardına düşmüşsündür umarım.. saygılar.. savaşlarda acı çeken ölen çocuklar hem de müslüman oldukları halde bir düşün istersen.. bunun çözümü nasıl olur diye dşünüleceğine cehennemde ki adaletten sözediliyor..
  24. bu dünyada ki adalet bitti de öldükten sonrası mı kaldı.. ey akıl sahipleri bilmediğiniz şeyin ardına düşmeyin.. hala akletmezmisiniz?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.