Zıplanacak içerik

Efendi Türkler

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Efendi Türkler tarafından postalanan herşey

  1. Pakistan'da isyan çıkartan Lal İmamı öldürüldü A.A. Pakistan'ın başkenti İslamabad'da Taliban yandaşlarının yuvalandığı Lal Mescitte bir haftadır güvenlik güçlerine direnen imam Abdülraşid Gazi ölü ele geçirildi. Pakistan içişleri bakanlığının üst düzey yetkilisi, Abdülraşid Gazi'nin güvenlik güçlerinin ani baskınıyla ölü ele geçirildiğini bildirdi. Gazi'nin cesedinin, medresenin bodrumunda bulunduğu belirtildi. Lal Mescit külliyesinde son 6 günde 50 Taliban militanı ile 10 asker hayatını kaybetti. pakistan bizlere uzak ,,Amerikaya uzak ,,Avrupaya uzak Herkese uzak ,,hatta hindistana bile uzak ..!! kendisini koruyacak Atom bombasinida sahip......ozaman bu sıkıntı niye..bu huzursuzluk neden ,, bir islam ülkesi huzurla kalkinamayacakmi seriat desen seriati var..kendine göre .ozaman neyi eksik .... ....................................... ...............................
  2. Domuz derisinden ayakkabı giyilir mi Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Hacı Ahmet Günal, domuz derisi ayakkabıların giyilmesinin doğru olmadığını belirtti. Günal şöyle konuştu: "Bazı din adamları sakınca olmadığını söylüyor ama domuzla ilgili olarak Kuran'da açık ayetler bulunmaktadır. Dinimize göre domuz derisinden yapılan ayakkabılar ancak zorunluluk halinde giyilebilir. Herhangi bir zorunluluk yoksa bu ayakkabılar giyilmemelidir." .......................................... .............................. yamyam frankfurt
  3. Fethullahçılar Almanya'da güle oynaya... Var mı bize yan bakan! Bizler Fethullahçıyız. İşimiz iş, güle oynaya devam ediyoruz yolumuza Almanya'da emin adımlarla. Paramız bol! Bundan on yıl önce Almanya'nın üzerine serpiştirdiğimiz tohumlar artık yeşerdi. Almanya gibi liberal bir ülkede kök salmasak şaşardım. Öğrenciyiz, akademisyeniz, işadamıyız... Çekirdek kadrodan sayılan, 90'ların ortasında Türkiye'den gönderdikleri Halil Hoca sayesinde önce Stuttgart'ta, ardından da Ruhr Havzası'nda organize olduk. Halil Hoca'yı Nurettin Veren 'in tanıması, Hablemitoğlu 'nun Fethullah Gülen Raporu'nda onun adını vermesi umurumuzda bile değil. Onun sayesinde Stuttgart'tan sonra Berlin'de, Münih'te, Köln'de, Dortmund'da, Pforzheim'da, Nürtingen'de ve Augsburg'da da iyice palazlandık. Almanları "zararsız'' Müslüman olduğumuza inandırdığımız için de emin adımlarla ilerledik ve bugünkü güçlü konumumuza ulaştık. Tabii bize karşı çıkanlar olmadı değil. Hele şu kimi "laik'' Türkler belediyelerin ve politikacıların dikkatini çekmeye uğraşıp durdu. Fakat nafile! Tongaya basar mıyız hiç! Biz ılımlıyız, Müslümanız. Bize: "Siz Fethullahçısınız" demeye kalkanın gözünü dava açmakla korkutuyoruz. Alman gazeteciler bile üzerimize gelmeye cesaret edemiyor. Ellerinde kesin kanıt olanlar az. Gözlerinin içine baka baka "Bu bir iftiradır!" diyoruz. Kendimizi iyi pazarladığımızı da unutmamak gerek. Örgütlenme her kentte hep aynı şekilde gerçekleşiyor. Buraya "okumaya gönderilen" genç Türk üniversite öğrencileri ile genç "işadamları'' bir araya geldi mi iş tamam. Türkiye'den öğrencilerin buraya yollanması çoğu kez İstanbul'daki yurtdışı eğitim danışmanlığı denen kuruluşlarımız aracılığıyla oluyor. Buradaki çekirdek kadromuzun tümü Alman pasaportlu, şık giyimli, yakışıklı. Hepimiz Almancayı çok iyi konuşuyoruz, çevremiz geniş. Nazik ve de işini bilen becerikli kişileriz! Biz Almandan daha akıllıyız! "Laikler'' istedikleri kadar uğraşsınlar, bize engel olamıyorlar. Kimi eyalette her renkten Alman politikacı bile bize arka çıkmaya başladı. Tabii Zaman gazetesi de bizden yana. Hocaefendinin Türkçe ve Almanca kitaplarını yayımlayan INID, "Biz Gülenci değiliz" diyenlerin kurduğu ve Hocaefendinin onur başkanı olduğu FID ve Fethullah Gülen ile HY 'nın kitapları dahil bir sürü dini bütünün eserini (!) pazarlayan Line-Marketing gibi kuruluşlar bizim temelimiz. Almanlar bize niçin kötü gözle baksınlar? Biz Hocaefendiciler bol para harcayıp, dershaneler, okullar açarak Türk ve yabancı çocukların eğitimine (!), uyumuna (!) destek oluyoruz. Stuttgart'taki ortaokul ve lise bize 3 milyon Avro'ya mal olmuştu üç küsur yıl önce. Şimdi patlama yapacağız, daha büyük yer arıyoruz. Bir araya gelip kurduğumuz "işadamları derneği" okulun sponsoru! Tüm "kazancımız'' Hocaefendinin ideolojisine helal olsun! Alman yasalarındaki boşlukları ideolojimiz uğruna başarıyla kullandığımızı itiraf etmeliyim. Toplumdaki liberal düşünce yapısından yararlanmasını da iyi beceriyoruz. Her renkten politikacı, yerel belediye ve kilise adamıyla ortak çalışmaya çaba gösteriyoruz. Biraz yüzlerine güldük mü, destekleri garanti. O kadar ki, bir eyaletin başbakanı bile bize inandı. Bizimle buluştu, elimizi sıktı, hediyemizi aldı, vakfına bağışladığımız 3 bin Avro'yu kabullendi. Ardından da üç yıllık genç pratisyenler projemize 700 bin Avro verilmesine önayak oldu! Bu projeye göre gençler şirketlerimizde çalışacak, bizim abiler de onlara destek olacak... Bu arada Türk asıllı kimi politikacı, eğitimci, aydın eskisi Alman pasaportlu bilim adamı, 28 Şubat'ın ardından yakasına Atatürk rozeti takmışı, çıkar peşinde koşan Alman ve Türk yazar çizer takımı giderek daha çok peşimizden gelmeye başladı. Kimi karşıtımız inatla sormaya devam ediyor: "Niçin Fethullahçı değiliz diyorsunuz?" Biz de o zaman adamın gözünün içine baka baka: "Gülen adından rahatsız oluyoruz" yanıtını veriyoruz. "O siyaset yapıyor!" Gerçeği söylemeye ne gerek var? Hocaefendinin geçmişi belli. Almanlara onun takımından olduğumuzu itiraf ettik mi, parasal desteklerini de kesecekler. Enayi miyiz? Geri planda dinci baronun iplerimizi elinde tuttuğunu öğrendiklerinde eğitime el atmamızı engelleyecekler. Bu nedenle de ne yapıp edip, basın dahil herkesi susturmaya devam etmeliyiz... Hocaefendici olduğumuzu bilen şu laikleri kızdırmaya da! STUTTGART Alintiliyan yamyam frankfurt ............... ...................... ..............................
  4. Sayin CYRANO ,,aramiza tekrar hosgeldin Ben bu foruma katilisim sizin gibi usta kalemleri birarada gördügüm icindir...sizlerden ögrenecegimiz cok seyler var.. Sayin cumhurbaskanimizin aflarına gelince bu konuda yapilacak birsey yok ... Bu aflar cumhurbaskanimiza ait degil Meclisimize aittir ... Bu aflardan rahatsiz olan ,5.senedir Meclisimizi esir alan Akp ,ye basvurabilirdi...zaman kalmadi diyorsaniz siz isteyin..yasalar ,günler viz gelir.. fakat bu konuda zannediyorum Akp nin cok umrundaydi bugün bu yasalardan yararlananlar yarin onlar yararlanacaklardir ayni yasalardan cünkü yoktur aslinda birbirlerinden incelik farki.. olsa olsa bir renk farki vardir..Sivas olaylari ile basbaglardaki olay gibi...!! Sivasta aydinligi yakmaya kalkmislardir ,basbaglarda kana bulamislardir..Türkiyenin karsitlari..!! bu ince ayrintilari görebilen insanlar bugün taslaniyor bilincli olarak ,,,sezerin afları...bahane Anani algit bahanesi....Analarini kendi aralarina bile sokmayanlar günah diye ,,analarimizi evlerde bile tahmül edemiyorlar Akp nin gaflari,na ..Sayin cumhurbaskanimizin tokatlari ...budur icin icin yakan budur sindiremedikleri..ANALARIMIZI SINDIREMEDIKLERI GIBI...gerisi bahane .. Saygilar yamyam frankfurt
  5. Allah rahmet eylesin,, genc dinamik ,bir rock,müzik sevdalisi Arkadasimizi..Türkiyemizin orta cagdan kalma yollarina ,,teslim ettik..!! bu yollar,da ,,anca ,anca ,,at arabasi gider..!! dört yol agzi ...sanki tarla... hic beceremiyorsaniz oralari daire haline getirirsin ..olamaz böyle sey... bu insanlar niye okur,,neden bu ülkeyi yönetmeye talip olur..kimsede bilmez ..sorgulamaz.. sorguladiklari..!! onlar mali götürdü...bizimkilerde götürsün,,,sanki kendi cebine giriyor ,, cocuklarin bogazindan geciyormus gibi haz aliyor..vede karsi tarafa isyanlari oynayip yerinde duramiyor iste bizim gelisen kültürümüz..hayran olmamakda icten degil.. Avrupa hadi canim onlarda kim oluyor..onlar medeniyeti..insanlarin üzerine cikarak yakaladi.. agizlarina armut gibi düstü... bekleyin bizler öyle medeniyeti yakalayacagizki...sinek kaydi tras yapacagiz... yamyam frankfurt
  6. 03 Temmuz 2007 Eşini dövüp, kemerle boğmaya kalktı TRABZON'da, komşusuyla birlikte yardım talep etmek için belediyeye giden 21 yaşındaki Emine Çakır'la sokakta karşılaşan eşi Hacı Çakır arasındaki tartışma karşılıklı hakaretlerle büyüdü. Öfkelenen Hacı Çakır, eşini saçından yerlerde sürükledi, ardından kemerini çıkarıp boğmaya çalıştı. Müdahale etmeye çalışan trafik polisleri de öfkeli kocaya engel olamadı. Hacı Çakır, daha sonra kaçarak izini kaybettirdi. Olay, dün saat 16.00 sıralarında, Trabzon Belediye binası önünde meydana geldi. Komşusu 30 yaşındaki Naciye Yavuz'la para yardımı talep etmek için belediyeye başvuran Emine Çakır, evine dönmek üzere dolmuşa bineceği sırada, eşi Hacı Yavuz'la karşılaştı. Çevredekilerin şaşkın bakışları arasında tartışmaya başlayan çift, birbirlerine hakaret etmeye başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine sinirlenen ve işsiz olduğu öğrenilen Hacı Çakır, “Sen kime sordun da belediyeye gidiyorsun?” diyerek eşini saçından tutarak yerde sürüklemeye başladı. Olaya çevredekiler ve yakında bulunan trafik polisleri müdahale etmek istedi ancak öfkeli koca, yerdeki eşine vurmaya devam etti. Eşini tekme tokat döven, ardından da belinden çıkardığı kemerle boğmaya çalışan Hacı Çakır, sonra eşini perişan halde bırakıp kaçarak izini kaybettirdi. Olaydan sonra Devlet Hastanesi'nde kontrolden geçirilen Emine Çakır'ın sağlık durumunun iyi olduğu belirlendi. Polis, Hacı Çakır'ı yakalamak için çalışma başlattı. (DHA) ................................ ...................
  7. FOX İngilizce bir kelime; Türkçe karşılığı; “tilki, kurnaz” demek, eylemli hali ise; “kurnazlık etmek, aldatmak” anlamına gelmekte… Eskiden ismi TGRT idi, Amerikalılara satıldı, “Fox” oldu adı. Sanki Türk halkını nasıl kurnazca aldattığının mesajını verir gibi. Sadece “Fox” mu? Kurnazlıkta aldatmada sayılmayacak çoklukta televizyon kanalı var. Cıvık cıvık, vıcık vıcık sunumlar… Laubali ekovoleler… Sosyete ******* habercilik sanıp, halkın haberlerinden bihaber yayınlar. İlkesiz seviyesiz, ancak sömürge ülkelerde izlenebilir nitelikte tartışma programları. Fok’da da“Çapraz Ateş” adında bir program başladı. Bir kere tesadüf ettim. Çünkü televizyonlara boykot ilan ettim, izlemiyorum hiç birini. Haksızlık etmeyeyim bir, iki istisna TV var. Sadece onlara bakıyorum. Çapraz Ateş’te, Reha Muhtar, Nazlı Hanım, bir de Ilıcakların ağzı var dili yok oğulları. Reha Muhtar’ı bir zamanlar TRT’de izlerdim hayranlıkla. Özele geçti, dağıttı. Ondan sonra TRT’de bir başkalaştı, tuhaflaştı, RTE’nin, AB’nin borazanı oldu. Adı Nazlı, kendisi adı gibi değil, hanım hanımcık değil… Medya kabadayısı. Şimdi “Çapraz Ateşte”ler, ana oğlu Ilıcaklar. “Çapraz Ateş” bir mahalle kahvesi, sanki kadınlar hamamı. Bir emekli askeri aralarına almışlar, orduya, askere sert eleştiriler, küçük düşürmeler. Asker emeklisinin savunmasına izin vermeyen hep bir ağızdan konuşmalarla, kimin ne dediği anlaşılmayan bir medya terörü... Program sanki öyle bir kurgulanmış ki, izleyenler sadece Nazlı Hanımın ağır suçlamasını işitsin, gürültüyle, patırtıyla diğer konuşmalar iç edilsin. Şimdiye kadar görülmemiş çirkinlikte, seviyesi yitik bir program. Tek konusu; askeri, kamuoyunun gözünde küçültmek, RTE’ye kıyakçılık. RTE’yi seçimlerde ABD destekliyor ya, nasıl destekleyecek diye soranlara işte kanıtı. Beş dakika izlemekle notumu vermiştim. Dedim ki kendi kendime; İzlenecek program değil! Seviyesi düşük! Bizim kültürümüzle, sosyal dokumuzla, ahlak anlayışımızla, değer yargılarımızla örtüşmüyor. Geçen gün bir ileti aldım; 22 Haziran 2007… Söz konusu programla ilgili… Reha Muhtar, ana oğul Ilıcaklar Fikri Sağlar’ı aralarına almışlar. Nazlı Hanım; “ önce 27 Nisan bildirisini veren Genelkurmay Başkanının bir dakika bile o koltukta oturmaması gerekir” demiş. Kimler 27 Nisan’a takıntılı? Kökten AB-D’ciler değil mi? 27 Nisan bildirisi kimin hoşuna gitmedi? AB-D’nin, değil mi? Büyükanıt Paşa, Netekim Paşa gibi olsaydı, bu sözleri söylerler miydı? Neredeydi, 1980’lerde bu muhterem baylar, bayanlar… Hepsi şakşakçı değil miydi? Bir tek Ecevit’ti o zaman direnen, “demokrasi” diyen. Diyordu ki rahmetli Ecevit“demokrasi mücadelesi, demokrasinin bol olduğu zaman yapılmaz!” Demokrasi mücadelesi demokrasinin daraldığı zaman yapılır. Bunlar, bu kökten AB-D’ciler demokrasiyi kullanarak Türkiye’nin en itibarlı, en fedakar kurumunu yıpratmak istiyorlar. Çünkü AB-D böyle istiyor. Neden bu sorgulanmıyor? Nazlı Hanım; “Başbakan Kuzey Irak'a girilmesini neden istemiyor, çünkü kendi sınırlarımız içerisinde bulunan terör yuvalarının daha önce dağıtılması gerekiyor. Başbakan sanıldığı gibi ABD'yi seven birisi değil aksine ABD'den hiç hoşlanmıyor” demiş. İyi de, Kuzey Irak’a girilmesini en başta AB-D istemiyor. Fikri Sağlar’da haklı olarak RTE’nin danışmanının ABD’lere kadar giderek “süpürmeyin kullanın” demesini hatırlatıyor. RTE’nin danışmanına bir çift söz var mı? RTE’nin ABD’yi sevip sevmemesi önemli mi? Kullanıyor mu? Kullanmıyor mu? Önemli olan bu değil mi? Bunu tartışsana! Kullanılan birinin o makamda işi ne? İstifayı Nazlı Hanım yanlış adreste arıyor. Ama asıl önemlisi, programın çirkinliği, basitliği, ağız kavgası olarak kurgulanmış olması. Sanki bir medya terörü… Bakınız, Kıbrıs Rum’unun Dışişleri Bakanı Lillikas’da askerin bildirisine tepkili; “Türkiye'nin, Ortadoğu'da düzeni bozan unsur olduğunu” söylemiş. Buna yanıtı verecek kim? Yanıt verecekler, mitinglerde; Cumhurbaşkanını yuhalatmakla meşguller. RTE’ye göre, seçimden sonra Türkiye Cumhurbaşkanı kriziyle karşı karşıya kalacakmış. Kriz var da, bunun adı, ekonomik kriz. 400 milyar doları bulmuş borcun artık kar realizasyonu zamanı. Yolunu yapıyor RTE. Televizyonlar geçen krizlerde kandırabilmişti ahaliyi. Ya şimdi; Fox var, diğerleri… Kanmamalıyız! Aldanmamalıyız! Kurnazlıkların tuzağına düşmemeliyiz. Alintilayan yamyam frankfurt
  8. ''Gümüş bukleli reis'' ebedi yolculuğuna uğurlandı... Galatasaray ve Batı Almanya Milli Futbol Takımı'nın eski teknik direktörü Jupp Derwall, Almanya'nın Saarland eyaletindeki Saarbrücken kenti yakınlarında bulunan Saint Ingbert kasabasındaki kilisede düzenlenen cenaze töreniyle ebedi yolculuğuna uğurlandı. Saçının modelinden dolayı Almanya'da ''Gümüş bukleli reis'' lakabıyla anılan ünlü teknik adamın cenaze törenine Galatasaray Kulübü Başkanı Canaydın ile birlikte gelen 70 kişilik kafilenin yanı sıra, Saarland Eyaleti Başbakanı Peter Müller, Almanya Futbol Federasyonu Başkanı Theo Zwanziger, Alman futbolunun eski yıldızları Franz Beckenbauer, Uwe Seeler, Tony Schumacher, eski Beşiktaş ve Fenerbahçe teknik direktörü Christoph Daum ve Almanya Milli Takımı Teknik Direktörü Joachim Löw de katıldı. Derwall'in eşi Elizabeth, oğlu Patrick ve kızı Manuela ile akrabaları da törende hazır bulundu. Saint Ingbert kasabasındaki kilise, cenaze töreninde tamamen dolarken, törene katılanların önemli bir bölümünün Almanya'da yaşayan Türk vatandaşları olması, Derwall'in ''Türkiye benim ikinci vatanım'' sözünü adeta doğrular nitelikteydi. Törende konuşan Almanya Futbol Federasyonu Başkanı Theo Zwanziger, Alman futbolunun çok önemli bir ismini kaybettiğini belirtirken, Derwall'in Türkiye'de büyük başarılar elde ettiğini söyledi. Zwanziger ayrıca, Derwall'in ölümünden sonra aldığı mektuplardan, ünlü teknik adamın Almanya ve Türkiye arasında çok iyi ilişkiler kurduğunu bir kez daha anladığını vurguladı. Chiristoph Daum ise Derwall çok büyük bir antrenörlük kariyerine sahip olduğunu belirterek, şöyle konuştu: ''Öncelikle Almanya Futbol Federasyonu çatısı altında büyük başarılara imza attı. Daha sonra Galatasaray'da unutulmaz işler yaptı. Kendisi Türk futboluna her anlamda profesyonelliği getiren insandır. Unutmamak gerekir ki Türkiye'ye geldiğinde Galatasaray takımı kum sahada antrenmanlarını yapıyordu. Önce antrenman sahasının çim olmasını sağladı. Sonra kulüp yapısından tutun, sağlık konusunda nasıl çalışılması gerektiğini başta Galatasaray olmak üzere Türk futboluna gösterdi. Burada Türk dostlarımızı unutmamak lazım. Onlar da Derwall'in önerileri doğrultusunda daha iyisini yapmak için elele çalıştılar. Derwall, ayrıca Türk-Alman ilişkilerinin geliştirilmesinde unutulmaz çalışmalar yaptı. Ankara Üniversitesi tarafından kendisine ''fahri doktora'' unvanı verilmesi de bunun bir göstergesidir. Sadece Galatasaray'da bulunduğu 4 yıllık süre içinde değil, ömrünün sonuna kadar iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi amacıyla samimi olarak gayret sarf etti. Kısacası her anlamda çok değerli bir insanı bugün son yolculuğuna uğurladık.'' Bu arada Derwall'in katolik geleneklerine göre ve ailesinin isteği doğrultusunda naaşının yakılacağı ve küllerinin iki hafta sonra toprağa verileceği bildirildi. JUPP DERWALL KİMDİR? Batı Almanya Milli Futbol Takımı'nın ve Galatasaray'ın efsanevi teknik direktörü Jupp Derwall, 10 Mart 1927 tarihinde Kuzey Rhine Westfallen eyaletine bağlı Würselen kentinde doğdu. 1938 yılında Rhenania Westfallen takımında futbola başlayan Derwall, Allemania Aachen, Fortuna Düsseldorf takımlarında futbol oynadı. 1954 yılında iki defa Alman Milli Takımı'na çağırıldı. 1959 yılında İsviçre'nin FC Bienli ve daha sonra aynı ülkenin FC Shauffhausen takımlarını ve ülkesinin Fortuna Düsseldorf takımlarını çalıştırdı. 1970-1978 yılları arasında Batı Almanya Milli Takımı'nda ünlü Alman teknik direktör Helmut Schön'ün yardımcılığını yaptı. Bu dönemde Almanya 1972 Avrupa ve 1974 Dünya şampiyonluklarını kazandı. 1978-1984 yılları arasında Batı Almanya Milli Takımı teknik direktörlüğünü üstlenen Derwall, takımını 1980 yılında Avrupa şampiyonluğuna ulaştırırken, 1982 yılında İspanya'da düzenlenen Dünya Kupası finalinde İtalya'ya 3-1 kaybederek ikincilikte kaldı. 1984 yılında sürpriz bir kararla Galatasaray teknik direktörlüğüne gelen Derwall, görevdeki 3. yılı olan 1986-1987 sezonunda Galatasaray ile lig şampiyonluğunu kazanırken, sarı-kırmızılı takım 14 yıllık aradan sonra bu başarıya ulaşmış oldu. Derwall, 4. sezonunda da Galatasaray'da şampiyonluk yaşadıktan sonra teknik direktörlük kariyerine son vererek Almanya'ya döndü ve Saint Ingbert kasabasında emeklilik dönemini yaşamaya başladı. ........................ .............
  9. Efendi Türkler şurada cevap verdi: jeune başlık Politika Bilimi
    bunlari yönlendirenleri ..bilmek ..anlamak isterdim..neden ..yaparlar
  10. Sayin arkadasim tersso... Demek oluyorki bir kisinin yüzünden bütün insanligi yakabiliriz.. ama düsündüren insani yakmaga calismak biraz tuhaf degilmi..!! insanlar düsüne düsüne bu noktalara gelmedimi... düsünebiliyormusun magaralarda soguk delizhlerde Analar .. cocuklarini yetistirmeye calisiyor..ve ananin elinden baba cocugu aliyor bu niye agliyor diye..yere vuruyor.... bunlar olmadimi dersin...!! belki bu niye agliyor sorusunu soracak fikri varmiydi..!! ................................................................ bizler güzel günlere yelken acmak istemiyormuyuz..ulus olarak..Arkadasim ................................................................. sonra bir bakalim kimler yanmis...bu otelde Madimak otelinde ....................................................................... katledilen insanlarimizi muhibe akarsu - 35 yaşında, muhlis akarsu'nun eşi muhlis akarsu - 45 yaşında, sanatçı gülender aka - 25 yaşında metin altıok - 52 yaşında, şair, yazar ahmet alan - 22 yaşında mehmet atay - 25 yaşında, gazeteci sehergül ateş - 30 yaşında behçet aysan - 44 yaşında, şair erdal ayrancı - 35 yaşında asım bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar belkıs çakır- 18 yaşında serpil canik - 19 yaşında muammer çiçek - 26 yaşında, aktör nesimi çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı carina cuanna - 23 yaşında, hollandalı gazeteci serkan doğan - 19 yaşında hasret gültekin - 26 yaşında şair, sanatçı murat güneş murat gündüz - 22 yaşında gülsüm karababa - yaşında uğur kaynar - 37 yaşında, şair asaf koçak - 35 yaşında, karikatürist koray kaya - 12 yaşında menekşe kaya - 17 yaşında handan metin - 20 yaşında sait metin - 23 yaşında huriye özkan - 22 yaşında yeşim özkan - 20 yaşında ahmet öztürk - 21 yaşında ahmet özyurt - 21 yaşında nurcan şahin - 18 yaşında özlem şahin - 17 yaşında asuman sivri - 16 yaşında yasemin sivri - 19 yaşında edibe sulari - 40 yaşında, sanatçı inci türk - 22 yaşında kenan yılmaz - 21 yaşında Bizim degerlerimiz bizim güzel insanlarimiz... Hepsinin topragi bol olsun ..
  11. Arkadasim ,,bosnaya toplananlar külce altin oldu.. hep tayip,mi soyacak demissin..son günlerde bu laf moda oldu..neden..!! biraz aciklarmisin. yamyam frankfurt
  12. 2 Temmuz’da Madımak'a davet 25 Haziran 2007 DHA Sivas'ta birçok siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi tarafından oluşturulan komite 2 Temmuz'da Madımak Oteli önünde olacaklarını belirterek halkı bu tarihte aynı yerde toplanmaya davet etti. KESK, Halkevleri, ÖDP, EMEP, gibi içinde siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının da yer aldığı komite Selçuk Çay Bahçesi önünde yaptığı basın açıklaması ile halkı 2 Temmuz 1993'te meydana gelen olaylarda 37 kişinin öldüğü Madımak Oteli önüne davet etti. Komite adına konuşma yapan Nejat Sezginer, “14 yıl önce 2 Temmuz'da yaşanan katliam tarihe kara sayfa olarak yazılmıştır. Söz konusu olan bu lekeyi silip atmak kendisine ‘insanım' diyen herkesin görevidir. Bu nedenle şehrimizde hem de ülkemizde kardeşliği inşa etmek için 2 Temmuz'ları anarak barış ve kardeşlik şiarınıda yükseltmeliyiz” dedi. Madımak Oteli Katliamı'nın 14'üncü yılında hayatını kaybedenleri anmak için toplanacaklarını belirten Sezginer, “Katliamı lanetlemek ve katledilenleri anmak, benzeri katliam ve cinayetlerin yaşanmayacağı özgür demokratik ve laik bir ülke için Madımak’ta olacağız” dedi. 2 Temmuz Pazartesi günü saat 12.30’da Ethem Bey Parkı önünde toplanarak Madımak Oteli önüne gidecelerini belirten Sezginer, “Sivas'ta örgütlü bulunan kurumlar olarak kardeşlik ve barış duygularıyla gerçekleştirdiğimiz 2 Temmuz anmalarına insan hakları ve demokrasiden yana olan herkesi katilleri lanetlemek, katledilenleri anmak ve mücadelemizle yaşatmak için davet ediyoruz” dedi. Komite üyeleri yapılan açıklamadan sonra bildiri dağıtarak sesizce dağıldı.
  13. kuruşun degerini bilmiyen ülkesinin degerini bilirmi ,, öyle degilmi, tersso Hem arkadasim o sizin belediye kimin parasini bedavaya dagitiyor.. yoksa o bedava dagitilan ilaclari ,,birileri alip satip köseyi dönüyorda , burda bize istemeyerek acikmi veriyorsun...!! cünkü kimse kimseye bedava yedirmez yese yese yandaslarini yedirir.. öyle degilmi ülkemizde bu gercekler agir basmiyormu.. vatandas ayrimi... Saygilar yamyam frankfurt
  14. Eşcinsel yürüyüşüne İtalyan vekil de katıldı 2 Temmuz 2007 Dünyada 37, Türkiye’de 15 yıldır düzenlenen "Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti, Transseksüel Onur Haftası" yürüyüşüne katılanlar, "Travesti cinayetleri politiktir" yazan pankartlar açtılar. 25 metre uzunluğunda gökkuşağı bayrağı açan grubun içinde İtalya Komünist Yeniden Doğuş Partisi’nin travesti milletvekili Vladimir Luxuria da bulunuyordu. Gruba Galatasaray Meydanı’nda bağımsız milletvekili adayı Baskın Oran da katıldı. Grup, Galatasaray Meydanı’nda eşcinselleri eleştirenleri kınamak için verilen "Hormonlu Domates Homofobi Ödülleri"ni açıkladı. Ödüller, bu yıl siyaset alanında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a, müzik alanında Ebru Gündeş’e, TV-Magazin alanında Erol Köse’ye, Basın alanında Alev Alatlı’ya, Kurum alanında da Bursasporlu Esnaf ve Sanatkarlar Derneği’ne verildi.
  15. Efendi Türkler şurada cevap verdi: muki başlık Güncel Konular
    Üzme kendini arkadasim ... Bizler bu ülkenin cocuklariyiz...biz vatanimizi unutmadik unutmayacagiz ,,melezde olsak unutmayacagiz.
  16. Artık süper güç yok! Eğer ABD'nin dünyaya hükmettiğini sanıyorsanız, büyük bir yanılgı içindesiniz! Çünkü ABD artık sadece beyaz perdede dünyaya egemen! Çin ve Hindistan gibi 'silkinen devlerin' dünya ekonomisinde belirleyici aktörler olması Batı'yı ürkütüyor. Çünkü eninde sonunda Batı'nın küresel hâkimiyetine set çekecek bir güç kayması yaşanıyor ve yaratılan ekonomik zenginliğin büyük bölümü artık Batı'da değil Batı dışında yaratılıyor. Dünyanın ezberi 11 Eylül'de bozuldu BAŞLARKEN... Zihinlere yerleştirilmiş bir ezber var: ABD her şeye muktedir, karşı konulmaz bir güç. Dünyayı dilediği gibi yönetiyor. Dilediği anda dilediği ülkeye saldırıyor. ABD'nin gözden çıkardığı ya da karşısına aldığı hiçbir lider ayakta kalamıyor. Küreselleşme sürecine ve dünya ekonomisine de ABD yön veriyor, kimse onun çizdiği senaryonun dışına çıkamıyor. Şimdi bir de son beş yılda yaşananları hatırlayalım: Amerika bundan tam beş yıl önce, 11 Eylül 2001 günü tarihinin belki de en büyük şokunu yaşadı, ABD'nin gücünü simgeleyen New York'taki İkiz Kuleler yerle bir oldu. Şoktaki Amerika bu saldırıya karşı en ilkel tepkiyi gösterdi, kendisine saldıranların kaynağını kurutmak için "teröre karşı savaş" ilan etti. 11 Eylül saldırısını bahane ederek önce Afganistan'a, sonra Irak'a saldıran ABD'nin hedefi, üstün askeri gücüyle bütün potansiyel düşmanlarını sindirmek ve küresel hâkimiyetini ilan etmekti. Ancak ABD, küresel düzenin tek hâkimi olduğunu kanıtlamak amacıyla atıldığı maceranın daha ikinci durağında, Irak'ta tam bir çıkmaza saplandı. ABD, demokrasi ve özgürlük getirmek vaadiyle geldiği Ortadoğu'yu büyük bir kargaşanın eşiğine getirdi ve düşman saydığı İran'ın güçlenmesine yol açtı. ABD dünyada en sevilmeyen ülke haline geldi. ABD'nin gücünün küresel düzene hükmetmeye yetmediği anlaşıldı. Bu tam bir fiyasko tablosu ama dünyada ve Türkiye'de birçok kimse, 'muktedir Amerika' efsanesine inanmaya devam ediyor. ABD'nin, 11 Eylül saldırısı dahil, dünyada olup biten her şeyi planladığını ve kontrol ettiğini iddia eden komplo teorisi bezirgânları da hâlâ ilgi görüyor. Son beş yılda yaşananlar, ABD'nin küresel düzeni sağlayamayacağını göstermenin ötesinde, Batı'nın kendi değerlerini savunmada acze düştüğünü de gösterdi. Ebu Gıreyb ve Guantanamo'dan dünyaya yayılan işkence görüntüleri, ABD'yi "en çok nefret edilen ülke" haline getirmekle kalmadı, Batı'nın itibarını da sarstı. ABD'den farklı olarak, Batı'nın uygar yüzünü, "yumuşak gücü"nü temsil etme iddiasındaki Avrupa Birliği'nin de, kendi ekonomik sorunlarıyla ve iç çelişkileriyle boğuşurken küresel oyunda etkili olamadığı görüldü. Öte yandan ABD'nin ve Batı'nın ekonomik alandaki tartışılmaz üstünlüğüne de gölge düştü. Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ekonomideki atılımı göz kamaştırırken hızla tırmanan petrol fiyatları Rusya ve İran gibi petrol ihracatçısı ülkelerin önemini artırdı. Küreselleşmeden en fazla kimin yararlandığı da tartışmaya değer bir konu haline geldi. Son beş yılda yaşananlar, küresel ekonomideki güç dengelerinin de temelinden sarsılmakta olduğunu gösterdi. Uzun lafın kısası, eski ezberleri bozan yeni bir dünya oluşuyor. Bu dünyayı anlayabilmek için bizim de eski ezberlere takılmaktan kurtulmamız gerekiyor. Dünyaya dikkatle bakarsanız döndüğünü fark edeceksiniz. Yaşanmakta olan büyük değişim ve dönüşümün, dünyayı farklı bir yer haline getirmekte olduğunu hissedeceksiniz. Batı'nın 200 yıllık küresel hegemonyasının sarsılmakta olduğunu göreceksiniz. Batı'nın kendi tetiklediği küresel dönüşüm sürecinde, dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Batı'dan Doğu'ya doğru kaymakta. Bugün Batı'yı ürküten şey yalnızca terör tehdidinin artması, radikal İslam'ın yükselişi, Venezüela'da Hugo Chavez, İran'da Ahmedinecad gibi liderlerin Amerika'ya meydan okuması, petrol zengini Rusya'da Putin'in diklenmeye başlaması değil. Çin ve Hindistan gibi "silkinen devlerin" dünya ekonomisinde belirleyici rol oynayan aktörler haline gelmekte olması da ürkütüyor Batı'yı. Ürkütüyor çünkü eninde sonunda Batı'nın küresel hâkimiyetine set çekecek bir değişim, bir güç kayması olayı yaşanıyor dünyada. Küreselleşmenin tetiklediği gelişmeler sonucunda bugün gelinen noktada, dünyada yaratılan ekonomik zenginliğin, katma değerin daha büyük bölümü artık Batı'da değil Batı dışında yaratılıyor. Ayrıcalığı kaybediyor Olay, ekonomideki güç kaymasından ibaret de değil. Türkiye 2023 kitabının yazarı Mehmet Öğütçü'nün de değindiği gibi, Çin ve Hindistan gibi ülkeler, "kendi değer sistemlerini artan bir özgüvenle birlikte, daha belirgin şekilde öne çıkartıyor. Adam Smith'in 'görünmez eli' artık Konfüçyüs'le, Taoizm ve Budizmle el sıkışmak zorunda." (Dünya gazetesi, 2 Haziran 2006). Evet, bu sürecin henüz başındayız ama Batı şimdiden, ekonomiden kültüre her alanda tek başına söz sahibi olma ve dünyayı yönlendirme ayrıcalığını kaybetmek üzere olduğunu hissetmeye başladı. Bu nedenle tedirgin, hatta hırçın olabiliyor. ABD'nin şuursuz saldırganlığı, kendi değerlerini tehdit altında gören Avrupa'nın yabancıları dışlama eğilimi, hep bu ruh halinin yansımaları. Danimarka'da patlayan "karikatür krizi"ni de bu ruh halinin bir yansıması olarak görmek mümkün belki de. Batı zorlanacak Batı bu süreci yaşarken çok zorlanacak. Üstün olmaya, küresel ölçüleri belirlemeye, bütün önemli kararları vermeye ve gereğinde zor kullanarak herkese kabul ettirmeye alışmış olan Batı, şimdi bu ayrıcalığını kaybetmeye başladığını hissediyor. Batı'nın kendine tabi saydığı, düne kadar Batı ile boy ölçüşmesi söz konusu bile olamayan ülkelerde insanların şimdi bir yandan Batı'nın kimi değerlerini sorgulamaya, diğer yandan Batı'yı kendi oyununda yenmeye kalkışması kolay sindirilecek gelişmeler değil Batılılar için. Batılı olmadıkları halde, 19. yüzyıldan beri Batı'nın yönlendirdiği bir dünyada yaşamış olan insanlar ise 150 - 200 yıllık bir ezilmişliğin verdiği uyuşukluğu üzerlerinden atıp cesaretle yeni ufuklara yöneliyor şimdi. Batı'yı kendi oyununda yenebileceğini, ekonomiden kültüre ve sanata kadar her alanda söz sahibi olabileceğini göstermek istiyor. Küresel düzenle bütünleşme ve Batı ile yarışma kulvarına giremeyen İslam dünyasında ise teröre ve şiddete de başvurarak Batı'ya yıkıcı darbeler vurma motifi öne çıkabiliyor. Türkiye, bu süreçte çok ilginç bir yerde duruyor. Bir yandan bizim insanımızda da Batı'nın 200 yıllık hegemonyasına karşı bir tepki birikimi var. Öte yandan bizim seçkinlerimiz bu uzun dönem boyunca Batı'yı model olarak almış kendine. Hegemonyayı düşünmek abes Bu nedenle Batı ile özdeşleşmeyi hedefleyen seçkinlerimizin iş hayatında, fikir ve sanat dünyasında önemli bir ağırlığı var. Onlara göre Batı'nın gücü hâlâ rakipsiz ve Batı'nın hegemonyasının tehdit altında olduğunu düşünmek bile abes. Oysa Batı, her şeyi kontrol ettiği günlerin geride kalmakta olduğunu hissediyor yavaş yavaş ve bunun travmalarını yaşamaya başlıyor. Son 5 yılda neler değişti? ABD'nin dokunulmaz olmadığı ve vurulabileceği ortaya çıktı. El Kaide ve Hizbullah gibi devlet dışı örgütlerin gücü anlaşıldı. ABD'nin askeri gücüyle her amacını gerçekleştiremeyeceği görüldü. ABD'nin 'Büyük Ortadoğu Planı' çöktü ve bölgede kargaşa ortamı doğdu. Ortadoğu'da inisiyatif ABD karşıtı güçlere geçti. ABD'nin dünyayı yönetme kapasitesine sahip olmadığı anlaşıldı. Avrupa Birliği kendi sorunlarına gömüldü, küresel rol oynayamadı. Çin ve Hindistan gibi ülkelerin dünya ekonomisindeki önemi arttı. ABD'nin dış açığını Çin ve Asya ülkeleri finanse etmeye başladı. Petrol fiyatının tırmanışı Rusya, İran, Venezüela gibi ülkelerin önemini artırdı. Ekonomik gücü artan ülkelerin siyasi ağırlığı da arttı. ABD dünyada en sevilmeyen ülke haline geldi. Küreselleşmenin geleceği tartışılmaya başladı. Küresel ekonomide güç kayması başladı Bomba haberi İngiltere'nin ünlü The Economist dergisi patlattı. Veri kullanmadaki titizliğiyle ünlü The Economist, IMF verilerini ve satın alma gücü paritesine göre belirlenen kurları esas alarak yaptığı hesaplamada, zengin - gelişmiş "birinci dünya" ülkelerinin dünya ekonomisindeki (dünya GSYİH'sindeki) payının 1870'den beri ilk kez 2005'te yüzde 50'nin altına düştüğünü ortaya koydu. Grafik 1'de de görüldüğü gibi, "yükselen ekonomiler"in dünya ekonomisindeki payı, 150 yıla yaklaşan bir aradan sonra, zengin gelişmiş ülkelerin payını geçmişti 2005 sonunda.(*) The Economist'e göre, 20. yüzyıla girilirken ABD'nin büyük bir ekonomik güç olarak sahneye çıkmasından bu yana, dünyadaki ekonomik güç dengelerinde meydana gelen en önemli değişimdi bu. Dünya ekonomisinde büyük bir güç kayması yaşanıyordu ve bunun sonuçlarını GSYİH dışındaki bazı önemli ekonomik göstergelerde de görmek mümkündü. Grafik 2'de görüldüğü gibi, "yükselen ekonomiler" dünyadaki toplam döviz rezervlerinin yüzde 66'sına sahipti, dünya ihracatının yüzde 42'sini gerçekleştiriyor, dünya petrolünün yüzde 47'sini tüketiyordu. 'Yükselen ekonomiler' çağı "Yükselen ekonomiler"in son yıllarda dünya ekonomisinin büyümesine yaptıkları katkı da zengin gelişmiş ülkelerin katkısını aşıyordu. Örneğin geçen yıl, "yükselen ekonomiler"in GSYİH'sı cari kurlarla 1.6 trilyon dolar, zengin gelişmiş ekonomilerinki ise 1.4 trilyon dolar artmıştı. Yani "yükselen ekonomiler"in dünyadaki büyümeye katkısı, cari kurlarla bile gelişmiş ekonomilerin katkısının üzerine çıkmıştı. The Economist'e göre bu gelişmenin çok önemli bir sonucu da küresel işgücü arzındaki büyük sıçrama olmuştu. Çin'in, Hindistan'ın ve eski Sovyet İmparatorluğu'nun etki alanındaki ülkelerin piyasa sistemini benimseyerek küresel ekonomiye katılmasıyla küresel boyutta işgücü arzı ikiye katlanmıştı. Küresel işgücü arzındaki bu büyük artışın, zengin ülkelerdeki ücretlilerin iş bulma olanaklarını ve pazarlık gücünü azaltan ve ücretleri aşağı çeken bir etki yapmaya başladığı görülüyordu. Dönüm noktasındayız The Economist, piyasa ekonomisini benimseyen "yükselen ekonomiler"deki büyük gelişmenin küresel pazarı hızla büyüterek "gelişmiş ekonomiler"e de büyük yarar sağlayacağını, yeni iş olanakları yaratacağını ileri sürüyordu. Ayrıca Çin'den yapılan ucuz ithalatın Batı'daki tüketicinin refahına katkıda bulunduğunu belirtiyordu ama madalyonun diğer yüzünde işlerini ve iş güvencelerini kaybeden, geleceğe güvenle bakamayan milyonlarca işçi vardı. The Economist'in de vurguladığı gibi küresel ekonomide tarihsel bir dönüm noktasına gelmiş bulunuyoruz. Eldeki tüm veriler, zengin gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisindeki saltanatının ciddi bir tehdit altında olduğunu gösteriyor. Alintilayan yamyam frankfurt
  17. Efendi Türkler şurada cevap verdi: muki başlık Güncel Konular
    Sayin Ertugruld Arkadas zannediyorum Avrupada yasamis oldugu kisa dönemi ,bir hayli itici bulmus tabi görünmeyen yanlarini görememis görmek istediklerinle basbasa kalmis ,,veyahutta yasam sartlari ona bu kadar göstermis...!! Türkiyemizde oldugu gibi ,,yerlesik düzenli köyünden kalkip bir sürü hayallerle istanbula gelip bir süre oralarda calisip vede basarili olamayip köyüne geri dönmesi gibi... sigara davasina gelince hayli ilginc..bizim toplumumuzda bir kisinin sirtindan on kisi gecinir...onun aliskanligiyla söylenmis olsa gerek ..vede okadar abartilacak insani iliskiler yok burda ...iliskiler daha tutarli ve düzenli..Aile kavrami daha üst düzeyde bunuda kavramak isteyen kavrar..!! sonra herkes burda sosyal güvencenin altinda ..!! buna ragmen herkes,de calismak arzusu vede calismaktadir calismayanlarda ,,sorunlu olan vede calismak istemeyenler..onlarda issizler sinifina girer yani calismak isteyene is var gerisi abarti.. bazi bizim vatandaslarimiz gibi basarili olamayip ,,calisma zor geldiyse..neymis efendim orda robot gibi calisiyorsun ,,,yok öyle birsey..!! herseyin kilifini uydurmak bizde moda.. sonra buralarda gayri mesru cocuk yoktur..evlenip anlasamayanlar ,,hayati birbirine zehir edeceklerine yollari ayrilir okadar basit...sonra burda bayan tek basina cocugu varsa veya yoksada ömür boyu rahatsiz edilmeden mutlu sekilde hayatini devam ettirebilir..eger evlenmek istiyorsada ,..!! cocukluda olsa bir bekar bayan gibi mutlu sekilde ikinci evliligine adim atabilir.. aklima burda bir yabanci bayanla birlikte olan bir vatandas 5.sene beraber yasarlar tesadüfen bir cocuklari olur cünkü problemler yüzünden bir türlü beraber kari koca hayatlari yoktur heryolu denerler kadin her doktora götürür koacasini ama sonuc sifir..sonunda kadin ayrilmaya karar verir .. ama koca isyanlari oynar evet hangi birini anlatacaksin buralarda bizimkilerin yanlis tepkileri daha belirgin olur..!! yada geri kalmis ülkelerde bu tür hayatlari evlilikle birlikte kabusa dönüsenler ..bunlarin istatisdigini bilen varmi.. burda hersey göz önünde olur.. evet ya ne garip iliskiler icinde evli olupta katlanmak zorunda kalan bir sürü bayan vardir...BURDA YOKTUR olmasini istemem benimde kizkardeslerim var ..bir ****** ömür boyu hayati yerine ..ona özgürlük daha fazla yakisir... evet Türkiye sokaklari eşcinsellerin gecit yeri degilse bile bir hayli geceleri sokaklari tutuyor..tabiki bunlar heryerde geri kalmis ülkelerde daha fazla..onlar orda sokagin basini tutamaz..fakat evde karisinin basini tutar..!! onun icin birakin bizimkiler sokagin basini tutsun gelismis ülkelerdeki gibi..!! tabi göz önünde degil ,kendi lokallerinde.. yok efendim avrupada türkler evlilik disi iliskilerde cocuk sahbi oluyorlarmis da atip tutmasi kolay atin atabildiginiz kadar simdilik bu kadar.. Saygilar yamyam frankfurt
  18. Sana göre ,Demekki hükmediyor .. Ozaman hükmedilmeyeceksin...caresi sende ..nasil hükmedilmek Nasıl???
  19. Teslim olan teröristlerden çarpıcı itiraflar 1 Temmuz 2007 A.A. Irak'ın kuzeyindeki terör örgütü kamplarından kaçarak önceki gün güvenlik güçlerine teslim olan PKK mensubu 4 terörist, terör örgütüyle ilgili çarpıcı itiraflarda bulundu. Şırnak'ın Silopi ilçesindeki Verimli Jandarma Karakolu'nda, basın mensuplarına terör örgütüyle ilgili itiraflarda bulunan teröristler, özellikle son günlerde sınır ötesi operasyon söylentileri üzerine örgüt mensuplarının korkuya kapıldığını belirttiler. “KAMPLAR BOŞALTILDI” Türkiye'de gündeme gelen sınır ötesi operasyon söylentilerinin, terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki kamplarında, özellikle örgüt üyeleri arasında paniğe yol açtığını ifade eden 1'i kadın 4 terörist şöyle konuştular: “Biz terör örgütüne kandırılarak katıldık. Örgütte yaşananlar karşısında gerçekleri gördük. Bize, 'teslim olursanız Türkiye'de kötü muameleyle karşılaşırsınız' denildi. Ancak biz buna rağmen gelip güvenlik güçlerine teslim olduk. Bize söylenenlerin hiçbirinin doğru olmadığını gördük. Burada hiçbir kötü muameleye maruz kalmadık. Bizim gibi yüzlerce örgüt üyesi var. Eğer onlara bir güvence verilirse inanıyoruz ki hepsi gelip teslim olur. Son günlerde sınır ötesi operasyon söylentileri örgüt içinde korkuya neden oldu. Bütün kamplar boşaltıldı.” “MAYINLAR KUZEY IRAK'TAN” Örgüte inançları kalmadığı için Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye gelip güvenlik güçlerine teslim olduklarını belirten teröristler, “Örgüt, son zamanlarda kullandığı uzaktan kumandalı mayınları Irak'ın kuzeyinden temin ediyor. Bunun yanı sıra Kandil Dağı'ndaki kampa 2 ABD zırhlı aracının silah getirdiğine şahit olduk. Biz bazen kendi aramızda konuştuğumuzda, kamp sorumlusu bize, 'Siz ajan mısınız?' diyordu. Kampta konuşmalar en az 4-5 kişi arasında yapılıyordu. 2 kişi birbiriyle konuşsa hemen, 'Bunlar ajan' deniliyordu. Bu baskılara dayanamadık. İyi ki teslim olmuşuz” dediler. “BASKILAR NEDENİYLE BAZI ÖRGÜT ÜYELERİ İNTİHAR ETTİ” Örgütün kamplarında çok zor şartlarda yaşadıklarını anlatan teröristler, şunları kaydettiler: “Türkiye, İran, Irak ve Suriye'den genç kız ve erkekler kandırılarak dağa çıkarılıyorlar, Kandil Dağı'ndaki kampa getiriliyorlar. Burada kamp sorumlusu 'Kava' kod adlı örgüt üyesi, genç kızlara ilaç vererek onları uyuşturup sonra tecavüz ediyordu. Örgüt üyelerine her gün bulgur pilavı ve fasulye veriliyordu. Kaçma eğiliminde olanlar eğer fark edilirse hemen hapis cezasına çarptırılıyordu. Hapishane denilen yerde aç susuz bırakılıyorlardı. Bu baskılar nedeniyle bazı örgüt üyeleri intihar etti. Su olmadığı için ancak 3 ayda bir banyo yapma fırsatı buluyorduk. Ne seninle ilgilenen doktor var ne de ilaç.”
  20. Türkiye kirilmis kimin umrunda.. ama ginede yeni dönemde Sayin Arinc,a iyi kudurmalar...bardaklarida biraz az kir onlar halkin mali..!! o ince ayrintiyi nerden bilecek bizim pasa hazretleri ,, birde gücünden bahsediyor ..neyin gücü... yamyam frankfurt
  21. Evet bu yazi ne anlama geldigini aciklamak ...,, evet artik hic birsey anlamak istemiyorum..!! Arkadasim bu yazi ,, ya hasemayla gireceksin yada vucudunu sergileyeceksin... bunu aciklaman zormu... kalkip bana kavgayi anlatiyorsun...!! yamyam frankfurt
  22. Evet yazdiginla celiski burda ..!!

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.