Efendi Türkler tarafından postalanan herşey
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
ÜZMEZ´I NASIL SAVUNUYORLAR Peygamberimizin arkadaşlarından biri, nefsine uyar ve şarap içer. O dönemin şartlarına göre cezası verilir. Yine içer, tekrar cezası verilir. Tekrar içer ve cezasını çekmek için Medine"nin meydanına getirilir. Bu arada Hz. Ömer, adamı tanır ve “Allah seni kahretsin, yine mi içtin?” dediğinde, Peygamberimiz; “Ona öyle hakaret etmeyiniz. O kardeşiniz Allah ve Resûlü”nü çok sever” buyurur. (Buhari, K. Hudud bölümü)…
-
Kur'an okunurken başımı örtmeyi hiç düşünmedim
Sayin ftoyd bütün ictenligimle cevapladim ayni sekilde karsilik verdiginiz icin tesekkürler
-
Kur'an okunurken başımı örtmeyi hiç düşünmedim
parmak izi´ni sakliyorsun? saçın izi olmadigina göre cünkü onun kökü var.. milyarlarca insan gelip gidiyor hepsinin parmak izi ayri? sence beyinlerde de birazcik farklilik varmidir sevgili Radya
-
KENDİNİ YARALAYIP POLİSİ İŞKENCEYLE SUÇLADI!..
yargilanmadilar cünkü polis hükümete bagli birimdir korkmuslardir acaba kendimizi mi yargilayacagiz diye??? Aslinda burda söz konusu ic güvenligi ic huzuru saglayan polisi yargilamak degil.. bu huzuru bu güvenligi saglayacak memurlarin capi yetersiz gelenlerin ayiklanmasidir bunu anlama eksikligi var.. burda bir korku var.. aslinda işe yaramayanin işine son vermenin korkusu olmamali.. örnegin ulusal güvenligi saglayan Askere hükümet emir verebilir? dogudaki terörin temeli Barzanidir gir ulusal güvenligi tehdit eden teröri temelinden temizle, bunu diyebilen varmi? burdada bir korku var?... acaba dersem kendimizi mi yargilayacagiz diye??? ama kalkip benim vatandasim pompali tüfegi iyi kullanmasini bilir diyebiliyor.. evet ülkemizin en büyük eksikligi ADAM GIBI HÜKÜMET
-
Kur'an okunurken başımı örtmeyi hiç düşünmedim
Niye istesin? Sevgili Radya aciklarsaniz sevinirim.. soralim niye
-
Engin Ceber - İşkencede Ölüm...
Geçen gün İstanbul Eminönü meydanında balık ekmek yerken, tezgahın kenarında duran eski bir gazetenin balık yağlı, soğan taneli yüzeyinde bir cümle dikkatimi çekti. "Genellemeleri seven bir toplumuz" diye yazıyordu, kime ait olduğunu bilemediğim köşe yazısı. "Genellemeleri seven" kısmı tamam da "toplumuz" kısmına itirazım var. Genellemeleri eleştirmek üzere yazdığınız bir yazıda tüm toplumu genelleyen bir tutum takınmak, ne oluyor? Diye sormadan edemedim. Sonra da çuvaldızı önce kendime batırmam gerektiğini düşünerek geçmiş yazılarıma baktım. Ne yazık ki, ben de aynı hataya düştüğümü gördüm. Ama "bu hataya düşmeyen var mı şu dünyada?" diye bir kez daha sormadan edemedim. Nedir bu genelleme denilen şey! Türkçe sözlükte; toplum bilimi olarak genelleme; "Bir işlemin sonucu olan genel kavram, yargı, bilim yasası veya kuram." Olarak açıklanmaktadır. İTÜ Sözlük'te ise, "Bir kavrama ilişkin mikro düzeydeki bir örneklemeyi homojen olmayan bir şekilde makro düzeye endekslemedir." Ya da, "Sarışınlar akılsızdır, metal dinleyenler satanisttir, reklamcılar ******, bilgisayarcılar dolandırıcıdır, mankenler ******, vs şeklinde örneklerini bol bol gördüğümüz kavram olarak aktarılmaktadır. Ekşi Sözlük'te ise, "Genelle-me! Her şeyi genelleyen kimseye yönelik emirdir." ve "Ben akılsızım" demeden öyle olduğunu ortaya koyan davranış biçimidir" diye yazmakta. Genellemeden önyargıya- Önyargıdan genellemeye Genelleme ve önyargı gerçeğin önündeki iki engeldir. Birbirini üreterek var olurlar. Örneğin Batı toplumlarında Türklere yönelik önyargılar genellikle çok olumsuzdur. O kadar olumsuzdur ki, Türk arkadaşı, eşi ve tanıdığı olan batılılar kimi zaman yakın çevrelerine karşı kendilerini "Fakat o Türk'e pek benzemez" ya da " O bildiğiniz Türklerden değildir" diye savunmak zorunda kalabilmekteler. Bu yargıyı anlayabilmeniz için size şu örneği vermek isterim. Biricik evladınızın evleneceği kişiyi size tanıştırmaya getireceğini duyduğunuzda eğer normal biriy-seniz, mutlu olmanız gerekir! Batılı anne-babalar da bu haberi aldıklarında bizim gibi sevinirler, ancak her iki tarafın anne ya da babasının kulağına birileri "Sizin gelin adayı Türk" ya da "Sizin damat adayı Alman" diye fısıldadığı zaman her iki genç için de zor anlar başlar! "Ama baba o bildiğin Türklerden değil", "Ama anne o bildiğin Almanlardan değil" der dururlar. Türkleri ve Almanları yüzyıllar boyunca olumsuz genelleyen kültürlerin olumsuz bir sonucudur bu önyargılar! Hataları itiraf ederek, doğruya ulaşmak! Samimiyetle yazdığım bu satırların inandırıcı olması için on altı yaşındayken Sonolay Gazetesi'nde, on sekiz yaşındayken Eskişehir Gazetesi'nde yaptığım hataları itiraf etmem gerekir. Örneğin Eskişehir'de tek belediyenin olduğu o yıllarda "Halk belediyeden şikayetçi" diye masa başında bir haber yapmıştım. Haberimi süslemek için de arşivden ağzına kadar dolu bir çöp bidonu fotoğrafı koymuştum. Eskişehir Gazetesi'nde ise sayfanın boş kalan yerine uygun bir fotoğraf klişesi bulup, pudralanmış klişeye bakarak bazı kamu kuruluşlarına yönelik genellemecilik yapmıştım. Rahmetli Hicri Sezen masa başı haberimi ciddiye alıp, benimle özel söyleşi yapmak durumunda kalmıştı. Pişman mıyım? Bilemiyorum çünkü bugün bile kaçak ev yapan, çöpünü ortalığa atan insanlar şikayet etmeye gelince "Belediyeleri" suçlamıyorlar mı? Benim muhabirlik döneminde kendimizi halkın yerine koyup onun ağzından genelleme yapıyorduk! Dolayısıyla bugünün bazı gazeteleri ve bazı gazetecileri gibi kendimizi hükümetin ya da işadamlarının sözcüsü yerine koyup yıkama, yağlamacılık yapmamaya özen gösteriyorduk. Evet hep olumsuzu ve eksiği gündeme getiriyorduk, hatta bununla da kalmıyor duruma göre bunu masa başında bile üretiyorduk çünkü o dönemler bu tür kurguların haber değeri vardı. Benim ve dönemimdeki bazı gazetelerin yaptığı doğrudur diyemem ama, eğer gazeteciliği halk adına yapıyorsanız; bugün yapılanlarla kıyaslandığında sanki o dönemler daha masumdu gibime geliyor. Bazıları kötüdür, Herkes iyidir! Çocukluğumun unutulmaz tekerlemesi; "Dört beş altı Polonya battı, Yedi sekiz dokuz Alman Domuz, On on bir on iki İtalya tilki, On üç on dört on beş Ruslar kalleş, On altı on yedi on sekiz ortada kaldı Portekiz. Bilmem bugünün okul bahçelerinde yine söyleniyor mu? Yeni nesiller daha mantıklı ve sosyal oldukları için bugün bu tekerlemenin söyleneceğini sanmıyorum. Ama polisler, askerler, siyasiler, tüccarlar, gazeteciler, memurlar, öğretmenler ve aklımıza gelen gelmeyen çeşitli meslek ve görevler hakkında yapılan türlü türlü genellemeleri konuşurken, yazarken hepsinden de kötüsü düşünürken devam ediyor. Peki bu yanlışlardan nasıl kurtulacağız? Genellemelerin ve önyargıların bazıları kötüdür, bazıları da iyidir! Nasıl mı şöyle; "Bazı polisler işkencecidir." ama "Polislerin çoğu güvenilirdir." Burada "Polisler işkencecidir" olumsuz yargısının başına "BAZI" sıfatını getirdiğimizde; tüm polisleri suçlamamış, hepsini zan altında bırakmamış dolayısıyla da doğru yapmış olu-yoruz. Bazı, birtakım, kimi gibi girişler ile yapılacak suçlamalar toplama oranlandığında az olan kısmı ifade ettiği için genele haksızlık yapılmamış olacaktır. Eskişehirliler güzeldir! Örneğin "ESKİŞEHİRLİLER GÜZELDİR!" diye bir genelleme yapsak, bunun kime ne zararı var! Bir yerden çıkıp ama ben "çirkinlerini de tanıyorum" diye eleştiri yapan olursa onu kim dinler? Kaldı ki, bu ifade kısmen doğru da olabilir, çünkü yüzyıl boyunca herkes "Eskişehirliler Güzeldir!" diye söylesin, yazsın, anlatsın dededen, toruna olumlu bir önyargı yaratılmaz mı? İtiraz eden yoktur umarım; yoksa tüm olumsuzluklarını görüp, doğrudan yaşamamıza rağmen bugün bile "Avrupa yaparsa iyi yapar!", "Avrupalı güzeldir" ya da seçim kampan-yalarında "Avrupa kenti Eskişehir" falan, filan denilmesini nasıl açıklayabilirsiniz? Olumsuz genellemeler ve önyargılar kişilerin, grupların ya da toplumların alnının ortasına vurulan bir damgadır. Yapıştığı yerde mutlaka iz bırakıp, nesiller boyu bir leke gibi taşınır. Bu nedenle kişi, grup ve toplumlara yönelik olumsuz eleştirilerde haksızlık yapmak istemiyorsak BAZI veya KİMİ ya da BİRTAKIM gibi sihirli sıfatlar kullanmaya dikkat etmeliyiz. Kamuya yönelik yazı yazanlar, söz söyleyenler buna özellikle dikkat etmelidirler. Olumlu ifadeler ve methiyelerde ise ne kadar geniş bir genelleme yaparsanız o kadar iyi; Örneğin ÖĞRETMENLER MELEKTİR, ASKERLER İSE YİĞİT, POLİSLER GÜVENİLİRDİR, MEMURLAR İSE ÇALIŞKAN diyebilirsiniz. Yine farklı kültürlere yönelik yazı ve söylemlerde de aynı kural geçerlidir. Örneğin Bazı Almanlar ****** gibi olabilirler ama ALMANLAR ÇALIŞKANDIR, DİSİPLİNLİDİR! Alinti
-
AZ SONRA...........
bir saat kosmam lazim arkadaslar bekliyor görüsmek üzere gelirken bira almayida unutmayacagim
-
YAMYAM OLDULAR
bu oldu duyarliligindan dolayida kutluyorum
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
farzet tamam diyelim! fakat burda tecavüz var? tecavüzüde izin varmi?
-
YAMYAM OLDULAR
ilk seni yerlerse unutma sen daha canlisin? bekle yeme acliktan zaten öleceksin.. ondan sonrasi kolay sen istemesende onlar bulur en kiymetli yerini yer
-
Engin Ceber - İşkencede Ölüm...
Polis insan haklarının teminatı olmak zorundadır. Polis insan haklarının teminatı olmak zorundadır. Bu, hukuk devleti olmanın zorunlu bir sonucudur. Hukuk devleti ile insan hakları arasındaki bağlantı ancak yargı faaliyetinde polis faaliyetinin net bir biçimde ayrılması halinde mümkün olabilecektir. Polisin faaliyeti aslında salt idari bir faaliyettir. Gerçekten, idarenin faaliyetleri içerisinde en önemli ve en temel faaliyet polis faaliyetidir. Bu, en genel anlamda, kişi güvenliğinden mülkiyetin korunmasına, halkın ahlakından beşeri toplulukların esenliğinin sağlanmasına kadar olan alanı kapsayan kamu düzeninin korunmasına ilişkin faaliyetlerdir. Kamu düzeninin korunması, bir yerde polisin varlık nedenidir. Yatağımızda rahat uyuyabiliyorsak, bunun nedeni, kamu düzeninin korunmasıdır. Polisin suçları önleme görevi, idarenin düzenleyici işlemleriyle ya da kanunla sağlanabilir. Ancak, hukuk devletinde esas olan, polisin görevinin kanunla sağlanmasıdır. Bu, polis faaliyetinin kaynağının kanun olması demektir.
-
YAMYAM OLDULAR
4 Kasım 2008 Yamyam oldular Yamyam oldular Hepsi de o yolculuğa çıkarken normal insanlardı ama yolculuğun sonunda 5 kişi yamyam oldu. "Umuda yolculu" bir kez daha inanılmaz bir drama dönüştü. Dominik Cumhuriyeti'nden daha iyi bir hayat, iş ve aş umuduyla bir tekneye doluşarak denize açıldılar. Hedef, Porto Rico'ya ulaşmaktı. 33 Dominikli kadın ve erkek, büyük umutlarla yola çıktı. Ama ilk 3 günün sonunda her şey ters gitmeye başladı. Gözleri ufukta kalan derme çatma teknedeki mülteciler, günlerce kara parçasını göremedi. Yanlarındaki yiyecek ve su tükenmeye başladı. Her lokma ekmeği, her yudum suyu sayarak tüketmeye başladılar. Ama iradeli olmaları yeterli olmadı. Açlık ve susuzluk 10'uncu günün sonunda can almaya başladı. 15 gün açık denizde sürüklenen 33 mülteciden 28'i açlıktan öldü. Geirye, biri kadın 5 kişi kaldı. Ve işte o zaman olanlar oldu. Ya yamyam olacak ya da öleceklerdi. 1972'de And Dağları'na düşen üçaktan hayatta kalanların, arkadaşlarını yedikleri gibi onlar da en son ölen kader arkadaşlarını yemeye karar verdiler. 5 mületci yamyam olmayı seçti. And Dağları'ndaki insanlık dramını anlatan 1993 yapımı "Alieve" ya da "Yaşamak İçin" filmi böylelikle gerçek oldu. 15'inci günün sonunda Amerikan sahil devriyesi tarafından kurtarılan Dominikli mülteciler hastaneye kaldırıldı. Yamyam olan 5 kişinin durumunun iyiye gittiği açıklandı. Dominik Cumhuriyeti Turizm Bakanı Francisco Javier Garcia "Çok bitkinler, susuzluk birçok organlarını etkilemiş ama iyileşecekler" dedi.
-
Kur'an okunurken başımı örtmeyi hiç düşünmedim
Sayin ftoyd' cevabinizi bastan asagiya okudum üsenmedim iki üc defa okudum yazilariniz herzaman düsündürücü ve ciddiye alinacak vede ben sahsen cok ciddiye aliyorum.. ve en azindan güzel fikirleriniz haric bize güzel kiymetli tartisma ortami sunuyorsunuz.. bakin kisa bir özet cikarmak istiyorum cevabiniz üzerine! belki konu farkli tarafa kayabilir ama biz sonra gene toparlariz önemli olan acilim yaratmak böylede olmali bir pergelin acisini ne kadar acarsak bilakis din konusunda oksijenimiz o kadar fazla olur rahat soluk aliriz... simdi gelelim yazdiklariniza benim cevapım.. Neden bizim Dinimizde bayanlara Rahibe olma imkani taninmaz bence böyle bir reform´a ihtiyac var cünkü bu sekilde erkek olsun kadin olsun ülkemizde Dinimizi bu sekilde yasamak isteyen insanlarimiz var. bu sekilde yasamak isteyenler kendi yasayacaklari ortami bulamadigi zamanda ortada hakli tezat olusturuyorlar!!!
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
- İLYADA ABLACIM İYİ Kİ DOĞDUN :)
Nice yıllara- İhanetin son aşaması! Kürtlere Soykırım?
ABD AB desteginle insanlar zenginlesmiyor bilakis cirkinlesiyor- Yüzüklerin Efendisi - Lord of the Rings
Yüzüklerin Efendisi Yüzüklerin Efendisi üç kitaptan oluşan bir seridir. Karanlıklar Efendisi Sauron’un, asırlar önce yapılan savaşlarda kaybettiği ve çok büyük güçleri olan yüzüğü tekrar ele geçirme isteğine karşılık, çeşitli ırkların bir araya gelerek yüzüğün yok edilmesi için verdikleri mücadeleler anlatılmaktadır. Yüzük Kardeşliği, serinin ilk kitabıdır ve yüzüğün yok edilmesi için başlatılan yolculuk ele alınmaktadır. Orta Dünya’nın geçmişinde, Karanlıklar Efendisi Sauron’un büyüyen gücüne karşı bütün ırklar büyük mücadeleler vermişler ve bu savaşı kazanmışlardır. Bu mücadeleler sonucunda Orta Dünya normal yaşantısına dönmüş, ancak Sauron’un gücünün kaynağı olan yüzük yok edilememiştir. Yüzük, küçük bir ırk olan Hobbitler’den Bilbo Baggins’in eline geçmiştir. Bilbo yüzüğün gerçek gücünün farkında değildir. Yüzük, Sauron’un çağrılarından etkilenmekte ve kullananı etkisi altına almaktadır. Billbo Baggins’in dostu olan büyücü Gandalf, yüzüğün yok edilmesi gerektiğini söylemektedir. Bunun için de yüzüğün yapıldığı yer olan Mordor’a götürülmesi ve burada ateşe atılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde Sauron’un gücü yok edilebilecektir. Bilbo istemeyerek de olsa Gandalf’ın baskılarına boyun eğer ve yüzüğü yok edilmesi için Frodo Baggins’e vermeyi kabul eder. Gandalf yüzük hakkındaki her şeyi Frodo’ya anlatır ve onu uyarır. Frodo’nun yolculuğuna arkadaşları Sam, Pippin ve Merry de katılmışlardır. Daha önce Hobbitlerin yaşadığı yer olan Shire’dan hiç ayrılmamış olan Frodo ve arkadaşlarını zorlu ve tehlikelerle dolu bir yolculuk beklemektedir. Orta Dünyanın tüm ırkları Elf Elrond’un evinde bir araya gelirler ve yüzüğün geleceğini konuşurlar. Elf ırkının kralı Elrond, kralların soyundan gelen veliaht Aragorn, Cüce Gimli, Elf Legolas, Büyücü Gandalf, Frodo ve Boromir’den oluşan yüce divan toplantısında tartışmalar büyür. Herkesin farklı düşünceleri vardır, yüzüğün gücü hepsini de etkilemektedir. Tartışmalar sürerken Frodo, yüzüğü yok edilmesi için Mordor’a götürebileceğini söyler. Herkes bu fikre şaşırsa da kabul ederler. Gandalf, Aragorn, Legolas, Gimli ve Boromir ile Frodo’nun arkadaşları Sam, Merry ve Pippin de Frodo’ya eşlik edeceklerdir. Böylece “Yüzük Kardeşliği” kurulmuştur. Fakat Mordor yolu zorluklarla ve tehlikelerle doludur. Gandalf yüzüğün yok edilmesi için büyücüler kralı Saruman’dan da yardım ister. Saruman’ın gücü Gandalf’tan daha fazladır. Fakat Saruman bu mücadelede Sauron’un yanında yer almıştır. Saruman, Gandalf’ı esir alır fakat Gandalf kurtulmayı başarır. Frodo’yu ve arkadaşlarını yolculuklarında bir çok tehlike beklemektedir. Bu tehlikelerden en büyüğü ise Sauron’un kara silüetli süvarileridir. Süvariler sık sık onların karşısına çıkmaktadır. Frodo ve arkadaşları Moria Madenleri’ne geldiklerinde Saorun’un savaşçıları Orklarla ve korkunç bir yaratık olan Balrog ile karşılaşırlar. Orklor, Karanlıklar Efendisi Sauron’un köleleridirler ve kötülük için savaşan, davranışları, görüntüleri korkunç olan yaratıklardır. Yüzük Kardeşliği’ni yok etmek için Sauron’un emrinde savaşmaktadırlar. Buradaki mücadelede Gandalf, madendeki boşluğa düşer. Frodo ve arkadaşları Gandalf olmadan yollarına devam ederler. Moria Madenlerini ve Ulu Nehir’i geçerler. Buradan sonra Doğu ve Batı yolu arasında bir seçim yapmak zorundadırlar. Ya Boromir ile batıya dönüp Gondor Savaşları’na katılacaklar ya da doğuya yönelip Mordor’a gideceklerdir. Bu sırada Boromir yüzüğün etkisi altında kalmış, Frodo ile yalnız kaldıkları bir sırada yüzüğü almak istemiştir. Boromir yüzüğün gücüyle savaşı kazanacaklarını düşünmektedir. Frodo yüzüğü takarak görünmez olmuş ve ortadan kaybolmuştur. Frodo bundan sonra yoluna yalnız devam etmeye karar verir. Arkadaşları ise Frodo’yu aramaya başlarlar. Frodo’nun kayığa binmiş uzaklaştığını gören en yakın arkadaşı Sam suya atlar ve Frodo’nun yanına ulaşır. Bundan böyle yüzük yolculuğuna sadece ikisi devam edecektir. Yüzüklerin Efendisi Yüzük Kardeşliği Yazarı: J.R.R. Tolkien Roman / İngiliz Edebiyatı- Kur'an okunurken başımı örtmeyi hiç düşünmedim
sözlerimin yanlis anlasilmasini istemem tabiiki bunda arti niyet yok demek istedigim dogalliktan kacamazsin? bakin disari ciktigimda kapali bayanlarlada her daim göz göze geliyoruz.. gözlerden istedigin kadarda kapansan kacamazsin.. o zaman bu noktada kimden kaciliyor?- Kur'an okunurken başımı örtmeyi hiç düşünmedim
Sayin ftoyd' Kur'an okurken veya okunurken kadının başının açık olması neden düşünülemez cokmu itici oluyor? başı açıkken ne gibi zarar verebiliyor etrafindakilere, Kur'an a ilgimi azaliyor...yoksa ne bileyim degerinimi azaltiyor! birazdaha detayli bilgi verirsen sevinirim.. böyle hassas konularda bile sekilci olmak zorundamiyiz? dogallik yokmudur dogallıgı hep bozmak zorundamiyiz...- Dünya, utancımızı İngiliz Düşes’in gizli kamerasından görecek
Düşes'ten Türkiye'ye cevap geldi İngiltere'de yayımlanan Daily Telegraph gazetesi York Düşesi Sarah Ferguson'ın Türkiye'deki yetimhane kavgasının ortasında kaldığını yazdı. Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun tepkisine, Düşesin sözcüsü "Düşes, siyasi bir kişi değil" dedi. Gazete, Düşesin devlete ait yetimhaneyle ilgili araştırmaya dayalı bir haber yaparak Türkiye'nin imajını karalamaya çalışmakla suçlandığını bildirdi. Düşesin Türkiye'deki çekimlere 18 yaşındaki kızı Prenses Eugenie ve bir TV ekibiyle birlikte gittiğine dikkat çekilen haberde, amaçlarının terk edilmiş çocukların bulunduğu devlete ait yetimhanedeki koşulları araştırmak olduğu savunuldu. "York Düşesi siyasi bir kişi değil" Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet bakanı Nimet Çubukçu'nun konuyla ilgili görüşlerine de yer verilen habere göre, Düşesin sözcüsü Kate Waddington, "York Düşesi siyasi bir kişi değil. Bu nedenle de siyasi bir amacı yok. Bu yapılanların tümü sadece çocukların iyiliği içindir" şeklinde savunma yaptı. Düşesin Saray'daki yetimhaneye girebilmek için siyah peruk ve başörtüsü takmak zorunda kaldığı belirtilen haberde, söz konusu kurumda 700 engelli ve kimsesiz çocuğun bulunduğu hatırlatıldı. Güneşi görmek için koridorda sürünen çocuk Gazetenin haberine göre, ITV'nin Tonight programında yayımlanacağı belirtilen görüntülerde, "yataklarına bağlanmış ya da bütün bir gün beslenmeden yataklarında bırakılan çocuklar" yer alıyor. Haberde, "bunların arasında dışarı bırakılmayan ve güneşi yüzünde hissedebilmek için koridor boyunca sürünen bir çocuğun görüntüleri de var" denildi. Prenses Eugenie: Öylesine görkemli bir kentte olmamalıydı Prenses Eugenie'nin, 60 çocuğun kaldığı bir yetimhaneden gözyaşları içinde ayrıldığı ve "Bu görüntüler beni çok kızdırdı, böylesine kozmopolitan ve turistik cazibe merkezi olan bir kentin bütün görkemi içinde böyle yerlerin de bulunduğuna inanmak çok güç. Gözlerim açıldı" dediği bildirildi. Haberde ITV sözcüsünün görüşlerine de yer verildi. Sözcü, İngiliz hükümetinin Türkiye'nin AB üyeliğine destek verdiği bir noktada yapılanın kamu çıkarına olduğunu savunurken, Türkiye'nin üyeliğine verilen desteğin de Türkiye'nin insan ve çocuk hakları karnesini düzeltmesi şartına bağlı bulunduğunu öne sürdü. Haberde Düşes Sarah Ferguson ve ITV ekibinin Romanya'daki benzeri kurumlara da gittikleri ve burada 3 yıl önce tespit edilen görüntülerden bu yana ilerleme sağlanıp sağlanmadığını anlamaya çalıştıkları bildirildi.A.A.- Kur'an okunurken başımı örtmeyi hiç düşünmedim
Prof. Dr. Mualla SELÇUK Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölümü Din Eğitimi Tarihi Ana Bilim Dalı Kur'an okunurken başımı örtmeyi hiç düşünmedim Kur'an-ı Kerim'i başörütüsüz dinlediği için çok eleştirilen Prof. Dr. Mualla Selçuk konuştu Din İşleri Yüksek Kurulu toplantısında okunan Kur'an-ı Kerim'i başörütüsüz dinlediği için çok eleştirilen eski Din İşleri Yüksek Üyesi ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mualla Selçuk, Balçiçek Pamir'e çok önemli açıklamalar yaptı. B.P : Nasıl bir aileydi sizin ki? M.S : Çeşitliliği, farklılığı önemseyen, zenginlik olarak gören bir aile. Muhafazarkarlık tanımı çok değişkendir ama eğer söylemek istediğiniz açık bir aile miydi ise.. Temel değerlerine çok bağlı, çocuklarına karşı da bir adanmışlık ruhu olan bir aile. Kendinize özgü isteklerinizin, çok saygı ile karşılandığı bir aile. B.P : Ne kadar şanslısınız. M.S : Evet, bende böyle bir ailede büyüdüğüm için çok mutluyum. B.P : Din İşleri Yüksek Kurulu'nun tek kadın üyesi dedik sizin için. Niye önemli orada bir kadının olması? M.S : İlk ve tek kadın olmam, benim çok onur verici bir durum ve bu kolay olmaz. Din konusu daha çok erkek egemen bir kültürün sonucu oluşan bir olgu veya bir kültür. Bu kültürün etrafında erkekler daha egemen. Ve erkek yorumuna daha açık bir olgu. Bu sadece Türkiye'de değil, dünyada da çok rastlanan bir durum değil. Belli üst karar mekanizmalarına kadınların gelmeleri bütün dinler için kolay değil. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda Din İşleri Yüksek Kurulu'nda bana böyle bir görev verildiğinde bunu Türkiye Cumhuriyeti'nin çok büyük bir kazanımı olarak şerefle taşıdım. B.P : Nasıl oldu da aldılar bir kadını? M.S : Sonuçta siz bir bilim insanısınız. Bunun belli ölçütleri var, alanınızla ilgili birikime ihtiyaç duyulabilir. Burada statü budur. Üniversiteden giden hocaların alanlarıyla ilgili birikimlerine verilen değerdir. Bir kadın olarak bu bana gurur verdi. Yurtdışında bunu öğretim üyeliğimin yanında bunu mutlulukla söyledim. Şaşkınlıkla da karşılanıyordu zaten bir kadının böyle bir karar mekanizmasına gelmesi. B.P : Peki etkili olabiliyor muydunuz? M.S : Kurulda saygıya dayanan, açık iletişime dayanan bir ilişkimiz vardı. Bu yüzden o 7 yılda, daha önceki başkanımız Mehmet Nuri Yılmaz döneminde atandım ben, şimdiki başkanımız Ali Bardakoğlu ve kurul üyeleri ile saygıya dayalı bir ilişki içerisindeydik. Ama etkin olmak koşulların çerçevesinde olabilecek birşey. B.P : İlk biz sizi nasıl duyduk, Kur'an'ı başı açık dinleyince. O nasıl oldu, doğru mu yansıdı gazetelere, gerçekten öyle birşey olunca kriz mi çıktı kurulda? M.S : Bu bir kere çok doğal bir şeydi. Çünkü ben bir kadınım ama bana aynı zamanda bir sorumluluk verilmiş, bir görev verilmiş. O gün kurul görevine başladı. Törenle başladı, önce İstiklal Marşı okundu, ardından da bir geleneğin yaşatılmasıdır bu, Kur'an-ı Kerim okundu. Ben onu başı açık dinledim. Orada ben kişisel bir ritüel gerçekleştiren bir kadın değildim. Orada ben aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı'nda Din Öğretimi Genel Müdürlüğü görevi yapıyordum. Orada bir bürokrat olarak ve kurula atanmış bir bilim kadını olarak bulunuyordum. B.P : Yani hiç aklınıza gelmedi bile? M.S : Orada başörtüsünü olması gereken bir olgu olarak hiç hatırlamadım. Çünkü ben bürokratım, bilim insanıyım. Cenab-ı Hakkın sözleri söyleniyor, okuyan da çok çok anlamlı dizeler seçmişti o gün. aynı zamanda 24 Nisan'da başlamıştık biz, insanın, tarihin kendisini kurgulamasına yönelik çok anlamlı pasajlar seçmişti. Odaklandım ve oradaki o şekil eksikliği veya fazlalığı benim düşündüğüm bir şey değildi. B.P : Peki, sonrasında tepkileri duyduğunuz zaman? M.S : Şaşırdım ama böyleyim ben. B.P : Sizi de zaten bilerek kurula davet ettiler. Sonrasında da kadınlar başı açık namaz kılamazlara muhalefet şerhi koydunuz. Sizden dinleyelim. Çünkü Diyanet'in dergisinde o bölümler yırtıldı değil mi? 70.000 adet dergiyi yırttılar yani. M.S : O karar aslında namaz için alınması gereken bir karardı. Komisyon bir metin getirdi, biz onu okuduk, tartıştık, sonuçta benim bir cümle vardı, benim sonuç kısmına itirazım vardı şekil açısından da ama içerik açısından da söyleyeceklerim var. Orada beni önce şekil düşündürdü. Bu namaz için alınmış bir kararsa bunun namazın dışına taşmaması gerekirdi. Oysa karar kısmının sonuç bölümünde kadının namazda ve namaz dışında kadının yüzünün, ellerinin, ve ayaklarının dışında hiçbir yerinin görünmemesi, örtünmesi gibi bir yorum vardı. Bunu şekil açısından uygun görmedim. Kıldığınız namaz size aittir. Başınızı örtebilirsiniz, bu geleneğin bize gösterdiği bir örnektir. Bunu namazın dışına taşırmak doğru değildir. İçerik olarakta oraya bir örnek düşmüştüm, tarih bir örnek insanlarla dolu değil, gelenek sadece bir yönüyle gelmez. Kabul edebilirsiniz başörtüüsünü, standardı yoktur ama o kadar farklı başörtü şekilleri vardır ki. Geleneğimizde bunun farklı uygulamaları var. Peygamber döneminde cariyeler ile hür kadınların örtünme biçimi çok farklı hatta cariyelerin örtünmesi istenmemiş dinen. B.P : Nasılmış örtünme biçimleri mesela? M.S : Şöyle bir rivayet vardır, namaz kılmaya yanaşan, başına bir örtü almış bir cariyeye sahabiden biri sen hür kadınlara mı öykünüyorsun demiş. O bir sosyal statü şeklinde belirlenmiştir. Kaynaklarda farklı rivayetler var, dekoltesini örtmesi şeklinde. B.P : Peki, siz muhalefet şerhini koydunuz, sonra ne oldu? M.S : Hiç. Çok doğaldı arkadaşlar, bunu gayet doğal karşıladılar. Bir bilim kuruluysa bu, olması gereken bu. Önce bizim saygılı olmamaız lazım, tarihten gelen farklı fikirlere de. Önce o saygıyı kendimiz oluşturmamız gerekir. Kararın dergiye basılması sırasında, Diyanet İşleri Başkanlığı editöryal hata olarak anlattı, basın açıklaması yaptı, belki muhalefet şerhi olmazsa olmaz diye düşünmüş olabilirler çünkü şerh olmadan konmuş. Yanlış anlaşılmalar olur diyerek bazı tasarruflarda bulunuldu. B.P : Daha sonrasında 70.000 adet dergi yırtıldı. Dinci basın sizi hedef aldı. Sıkıntılı günler yaşadınız diye düşünüyorum o günlerde. M.S : Eğer bir fikriniz varsa ve onun için çalışıyorsanız yaşadıklarınızı yaşamışsınızdır. o acılarda sizi siz yapanlar arasına katılıyor.- "ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Dünyada birilerin mücadele tarihi icin en iyisi biz kendi tarihimizi feda edelim bitsin! zaten böyle giderse zaten kökten tarih olacagiz biz Irak da degiliz ki tepemizde sadece ABD otursun? 200.birak 400.birak 600.yüz senedir davalarindan vaz gecmeyenler var...- "ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sayin Dipnot benim anlamadigim biz nasil bir cumhuriyetle yönetiliyoruz fasist bir cumhuriyetlemi, yoksa seriatci bir cumhuriyetlemi yoksa laik bir cumhuriyetle mi herseyden önce bize nasil bir cumhuriyet emanet edildi? Sömürgeci ve yayılmacı emperyalistlerin isgalini, isyanları, ihanetleri, nice yoksunluk ve güclükleri gögüsleyerek ölüm kalım savaşı vererek yok tan var edilerek emanet edilmedimi bu laik cumhuriyet bu laik cumhuriyetde süregelen yöneticileri bizler secmiyormuyuz yoksa bilmedigimiz kisilermi seciyor? yoksa egitim düzeyimize göremi yada laik oldugumuz sekildemi yönetiliyoruz... bu eksiklikler temelinden nerden kaynaklaniyor? yoksa laik cumhuriyetimizin pesini birakmayanlarin yüzünden yerli yerine bir türlü oturtanadigimizdanmi kaynaklaniyor.. pesimizdekiler? pesimizde yok yok en basta kendimiz? pkk si ermenisi emperyalistler onlar zaten bir hayel... cok uluslu devlet taniminida cikaran avrupalilar degilmi sonra cok ulusu birak Etnik kökeni zengin olmayan bir egemen ülke gösterirmisin? Ülkemizde yasayan Aleviler etnik kökenmidir yoksa alevi Türklerin senin deyiminle etnik köken veya senin deyiminle azinlik olmamalari icin illahin sunnilige mi terfi etmeleri gerekiyor bu ülkede size göre??? bu ülkenin kaygilari demissin? osmanlinin üzerine kurulan ülkemizin ne sartlarda kuruldugunu kisaca izahat ettik zannederim kurulduktan sonrada nelerle karsilasabilecegimizi izahat eden Atamizin söylediklerinide tekrar yazmanin anlamida yok! bizlerde kendi elimizle olmayan azinliklar yaratirsak bir düsünmek lazim... nelerle karsilasiyoruz? kimler laik cumhuriyetimizi saldirmaktadir, bunlarin farkina varmamak olabilirmi,, cumhuriyetimiz kuruldugundan beri üzerimizde ucan akbabalarida saymaya da gerek yok... bu cografyada cirit atan her kösesini bu dönemdede dün oldugu gibi? kana bulamaya calisan emperyalisleride izahat etmeye gerek yok bu dönemde ne kadar bagimsiz oldugumuz sorgulanirken bunuda izahat etmeyede gerek yok zannederim! birazda bagimsizligimiza hedef alan cikislara yönelmekte yarar var diye düsünüyorum...- Osmanlı'dan Bu Güne Kürtler Ve Devlet
neden yorgundun su´mu tasidin cesmeden?- Osmanlı'dan Bu Güne Kürtler Ve Devlet
sen bugün görmüssün ben dün gördüm! cok gec takip ediyorsun gündemi!!! sonrada sinirleniyorsun. - İLYADA ABLACIM İYİ Kİ DOĞDUN :)
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.