Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

KesKiNkAleM

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    995
  • Katılım

  • Son Ziyaret

KesKiNkAleM tarafından postalanan herşey

  1. Kabullenim Ölümün özümsediği tazeliğin ardından doğan ışıktı Bizi ısıtan Şapkasız geziyorduk, öylece.. Tokluk ertesi mayhoşluğa benzetirdik çünkü Sıcağın üzerimizdeki etkisini.. Bayağılardan uzak yürürdük, mesafeli.. Şemsiyelerine kızardık, inadına açtıkları Oysa ne gerek vardı? Zeka özürü kabulsüzdü, çünkü malûmdu, Yaklaştığımız noktanın gerçeği.. Bilinenleri görmezlikten gelmekti Baştan kaybedişlerin sebebi.. Biz uyarıcıların beklentisi, ışık ertesi Aydınlığa açılan kapıdan geçimdi.. Tatmin olacaktık belki, belki doğru.. Doğru olmasına inandığımız için.. İnançlarımıza bağlılıktı bizi tutan Ayakta, ta yukarda, dorukta... En yaklaşandık biz gerçeğe Sıkı sıkı sarılmış ellerle.. Yakışandı insan zekasına bütünüyle, Kabullenim özeldi zihinlerde...
  2. Sevgili Suheda sizin gibilerden o kadar az sayıda kaldı ki, insan rastladımı çok kıymetli bir taş bulmuş gibi seviniyor. yürekli, kararlı, dürüst, açık sözlü ve benim için en önemlisi vatanperversiniz. Sizi yürekten kutluyorum hayat yolunuzun mutluluk ve başarı ile devam etmesini diliyorum. İyiki varsınız.
  3. KesKiNkAleM

    G E L İ N C İ K

    Sayın Gelincik bu forumda yazılarını okurken haz aldığım nadir insanlardansınız. Arkadaşlar sizin hakkınızda gayet güzel açıklamalar yapmışlar. bende nacizhane fikrimi söylemek isterim, sizi güvenilir bulduğumu belirtmek istiyorum. evet öylesiniz, sözü başka, özü başka biri gibi durmuyorsunuz bu bence çok önemli bir erdem. selam ve sevgilerimle
  4. Değerli Suheda Aslında aklı ve vicdanı olan insanların bunu anlaması çok zor ancak dünyada işler böyle yürüyor. Efendiler ve köleler. Patronlar ve uşaklar. Emperyalistler ve onun yardımcıları. Dünya devleri ve maşalar. yani karşılıklı çıkara dayalı ilişkiler. bu adama dur diyecek çok adam var bu ülkede. bu adam gibilerede. ama asıl sorulması gereken iktidar neyi bekliyor? Öcalan'a dün göz yumanlar bugün Baydemir'e göz yumuyor. onlar için bölgenin durulmaması gerekir, kimsenin farkına varmaması gerekir. Türkiye içeriden yönetilmedikçe bu adamlar bu cesareti her zaman bulacaklar.
  5. Sen kalbimin mehtabısın güneşisin Sen ruhumun vazgeçilmez bir eşisin Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek Dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek Ruhum senin kalbim senin ömrüm senin Yıllar geçse ölmeyecek bende sevgin Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek Dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek Uzaklara kaçıversek seninle biz Birgün elbet göze gelir bu sevgimiz Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek Dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek Berkant
  6. Bende bir anımı anlatmaya çalışayım. Daha 4 ya da 5 yaşlarındaymışım annemin anlattığına göre. Mahalle bakkalına gidip o zamanlar için büyük bir meblağla sanırım bugünün 100 Ytl'si kadar bir parayla ben bunun hepsine çikolata istiyorum demişim. bakkalımız sormuş sen bunu nereden buldun, annem verdi demişim. Tamam şimdi sen eve git ben sana sonra çikolata getireceğim diyerek beni eve göndermiş ve annemi çağırarak olayı anlatmış. Annemde parayı almış ve teşekkür etmiş. Eve geldiğinde ben kendimi o zamanlar kütüphaneli çekyatlar vardı onun içine saklamışım tabi beni bulmuş ve bana bunun yanlış olduğunu anlatmış. Annem buna hala çok güler ben çok net hatırlamasamda hala utanıyorum. parayı nereden mi almışım annemin sandığından.
  7. Evrim ve teorisi birbirinden farklı anlamlar içermez sayın yam_yam. Yerçekimi ispatlanmıştır, evrim ise ispatlanmamış. Evrimin yanlışlanacağını ya da doğrulanacağını savunmuyorum ancak teorilerde iki ihtimalde söz konusudur. Evrim teorisi incelenmeye devam ediyor çünkü canlılık çok çeşitli. Sürekli yeni tezler ortaya atılıyor elbete bunlar olması gerekenler benim ise sizlere sorduğum her düşüncenizde ispata dayalı bilgi arıyor olmanıza karşın, neden şuan için ispatlanmamış olan ve yeni tezler ortaya koyan evrime karşı bu kadar emin oluyorsunuz? Canlılığı ve oluşumunu bilim araştırmaya devam edecek ellerinde basit bir nesne yok çok çeşitli ve incelenmesi uzun sürecek kadar sistemli canlı türleri var. İnanç meselesi ise bundan farklıdır en başta bu bir seçimdir hoşgörü göstermek bütün aydın düşünceli insanların yapması gerekendir. İnanan inanmayana yada tersine herhangi bir müdahalede ve küçümsemede bulunmamalı. bütün mesele bundan kaynaklanıyor. selametle
  8. Üretmeden tüketen toplumların karşılaşacağı en büyük sorun işsizlik. İşsizliğin ardından gelecek olanda toplumsal buhrandır. Ailelerini geçindirmekle mükellef bireyler iş imkanı bulmadıklarında psikolojik çöküntü yaşamaya başlıyorlar ardından hırsızlık, kapkaç, dolandırıcılık, kolay yoldan rant elde etme girişimleri artış gösterir. Çeteleşme, mafyalaşma gücünü burdan alıyor. Çaresizlik en etkili şekilde ahlaksızlığı getirir. Sosyal güvencesi olmayan insanların hastanelerde çocuklarını rehin bırakmak zorunda kalması, tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayanların emeklerinin karşılığını alamaması onları büyük şehirlere göçe zorluyor, büyük şehirlerde ki yığılma ve istihdam azlığına bağlı işsizliğin getirdiği çaresizlik olarak topluma yansıyor ve buna karşın hırsızı koruyan cezai yasalarda toplumda başka bir sokak terörü oluşturuyor. Çare satmak, satın almak değil, çare yeni iş imkanları sağlamaktır. Yerli üreticiye ve sanayiciye destek vermek gerekir. Vergi oranları düşürülmeli, hatta bir kısmı tamamen kaldırılmalı; bir devletin en önemli vazifesi vergi almak değil, devlet milletine iş ve aş imkanı sağlamak zorundadır. sosyal güvence vermek zorundadır. Devlet tefeci gibi çalışıp kendi vatandaşını dolandırırsa, aldığı vergilerle insanları zor durumlarda bırakırsa, yeni iş imkanları sağlamazsa işsizlik oranı gittikçe artacak. buna rağmen nüfus ise sürekli artış gösteriyor. Aradaki fark gittikçe açılıyor.
  9. Haklısın sevgili suheda. Baydemir için yapamıyorlar değil yapmıyorlar değerli arkadaşım. Osman Baydemir'i koruyanlara karşın ses çıkartamıyorlar. Dokunulmazlıkların en etkilisi Amerika'nın sağladığıdır. Baydemir Nevruz Bayramı için Talabani'ye ve Barzani'ye resmi davette bulunacak kadar kendini bu ülkeden bağımsız görmekte, bölgede çıkartılması muhtemel petrolde bile önceliğin bölge halkına tanınmasını ifade edecek kadar ayrılıkçı düşünmekte. Nasıl oluyoruna gelince, oda çok net ortada Baydemir ve onlar gibiler şimdilik birer maşa. Maşayı ellerinde tutanlarda işleri bitmeden onu bırakmazlar. selametle
  10. Değerli arkadaşım tutup tutmadığını şimdilik anlamamız imkansız. Amerika neden İsrail'e büyük destek veriyor dersin, Yahudi işadamlarının Amerikan ekonomisinde çok etkin rol almalarından olabilir mi? Peki dünya ekonomisine dahi yön veren Abd ve İsrail bu ortaklıktan vazgeçerler mi? bence pek mümkün değil, karşılıklı çıkar ilişkileri çok sağlam. Dünyanın parasını Yahudiler yönlendiriyor ve onların büyük çoğunluğu Amerika'da siyasi ve ekonomik alanlarda en kritik yerleri tutmuşlar. Evet bende aynını ifade etmiştim ortadoğuda birlik kurulmadıkça orada demokrasi ve huzur hakimiyet kuramaz. Ama bu şuan için mümkün görünmüyor onunda nedeni yine İsrail ve Amerika. Arab ve Türk dünyasında ve ortadoğuda etkin rol alabileceklerde büyük bağlantıları var yani destekçileri. bu destekçiler sayesinde ortadoğuda birlik kurulamıyor. Onlardan arınmadıkça da kurulamaz. Amerika'nın Irağa girişinin 4. yılındayız bu zaman zarfında zengin arab dünyasından her hangi bir adım görünmektemi hayır. Göremeyiz. Petrolcü ve emperyalist krallıklar sömürge konusunda rakip tanımazlar dünya hakimiyetlerinide kaybetmek istemezler. Ne olacak peki, olması gereken önce farkına varanların sayısının artması. Bir avuç azınlık dünyayı yönetecek nereyi isterse orayı kan gölüne çevirecek ama koskoca bir dünya bütün bunlara seyirci kalacak ama malesef olanda bu değilmi? Sayıca pasifize olmuş büyük çoğunluk olması karşısında aktif azınlıkla mücadele edilemiyor demekki çoğunluk olmak önemli değil, akılcı, şüpheci, temkinli, milli, barışçı düşünebilmek önemli. Türkiye'nin elit tabakası gemiyi ilk terkedecek olanlar sevgili arkadaşım. Türkiye'de aydın ve elit geçinen bir kısım insanlar her şeyden önce kendi çıkarlarını düşünmekteler. Selametle
  11. bu ikisi çok güzelmiş
  12. bile bile özlediğimi gecelerce aramadın sen bir daha nasıl döneceksin? ağlatırken düşünmedin, bırakırken üzülmedin sen bir daha nasıl seveceksin? unutmak için kokunu ellerini söküp attım ben kalbimi hangi yüzle yeniden sev diyeceksin? kalbimi yaktığın gün gibi sende yan gör nar-ı aşkı kendini unuttuğun gün beni anlayacaksın nilgül
  13. mavi ışıklar (gaffurun şarkısı) faydası yoktur gözlerdeki yaşın gitmeden evvel iyi düşün taşın mutluluğu bulacağım diyorsun ama ne zaman? bak yine mutsuz senin her bakışın gel beni dinle benim yavru kuşum unutulsan bile aşklar unutulmaz hiç anılar, anılar bütün yollar kapalı hiç ışık yok uzaklarda neden terk etmek istersin neden durmuyor zaman? unutulsan bile aşklar unutulmaz hiç anılar, anılar bütün yollar kapalı hiç ışık yok uzaklarda neden terk etmek istersin neden durmuyor zaman?
  14. KesKiNkAleM

    BARDA

    vasat bir filmdi ilgimi çeken konusunun gerçek olmasıydı Türk sinemasında korku, gerilim, komedi türlerinde gelişme göstermeye başlanmasını sevindirici buluyorum. korku/gerilim türlerinde daha kat edilmesi gereken çok yol var hayal güçlerini ve kullanılan tekniği geliştirmeliler. Amerikan sineması ile yarışması şimdilik mümkün olmasada gelecekte gereken özen gösterilirse Türk sineması iyi işler ortaya çıkartır diye düşünüyorum.
  15. Atam... Bu yazıyı Selanik'te doğduğun evdeki anı defterine yapıştırılmak üzere kaleme alıyoruz. Sahte Atatürkçüler kervanına bir katılım daha oldu: Defter Atatürkçülüğü! Onlar anı defterine size hitaben yazmakla kendilerini Atatürkçü ilan etmeye girişiyorlar. Defterde hoşlarına gitmeyen bir yazı olunca da yırtıp atmayı hüner sayıyorlar. Hani bırakıversen kim hangi deftere ne yazmalı, kendileri karar vermeye kalkacaklar. Onlar Atatürkçülükle defteri yan yana görünce akıllarından hemen şunu geçiriyorlar: Defterini dürmek! Akıllarından bunu geçirirken Atatürk 'ü en iyi kendilerinin anladığını ilan etmekten de çekinmiyorlar. Senin ilkelerini uygulamaya gelince, bu kez akıllarına veresiye defteri geliyor: Yaz deftere, vur testere! Atam... Hoştur söylemesi, 80 ülke dolaştım. Neredeyse tümünde seninle karşılaştım. Çinliler ''Bizim de rehberimiz o Kemal'' diyorlar... Şilililer bulvarlara adını veriyorlar. Güney Afrika Cumhuriyeti'nde Nelson Mandela 'yı uzun uzun anlatan Afrikalı profesör, bağımsızlığa ulaştıklarını, ama toplumu çağdaşlaştıramadıklarını vurguladıktan sonra yüzüme bakıp şunu söylemişti: ''Mandela bir ulusal kahraman. Ama Mustafa Kemal değildi. Atatürk entelektüeldi, Mandela değil...'' 90'lı yıllarda art arda bağımsızlığa kavuşan Orta Asya ülkeleri uluslarının en önde geleni için kestirme yoldan şunu söylüyorlar: ''İşte bu da bizim Atatürk'ümüz.'' Ahh Balkan ülkeleri... Makedonya'sından Arnavutluk'una seni paylaşamıyorlar, ''Atatürk'ün kökü bizdendir'' diyorlar. Atam... Hani insan bazen şöyle düşünmeden edemiyor: Yoksa Atatürk en az Türkiye'de mi anlaşılıyor! İktidardaki partinin köklerindekiler yıllarca seni reddetmeye çalıştılar. Baktılar ki bu toplum seni özümsemiş, bu kez tavır değiştirip şöyle söylemeye giriştiler: ''Atatürk yaşasaydı bizden olurdu.'' Elinin körü olurdu! Bugün iktidarı ele geçirenler de attıkları her adımı topluma kabul ettirmek için şunu söylüyorlar: ''Atatürk de bizim yaptığımızı yapardı.'' Bazen de hızlarını alamayıp arkasını şöyle getiriyorlar: ''Biz Atatürk'ün yaptıklarını tamamlıyoruz.'' Oysa gerçekte senin ilkelerine karşı öyle bir ''ikti-darağacı'' kurdular ki, her fırsatta infazdalar! Artık takıyyeyi de bıraktılar, akıllarından geçeni süzgeçsiz yazıyorlar, söylüyorlar. Hani azgın azınlık çoğunluğa hükmeder, ben ne istersem o olur der ya, toplum da öyle bir suskunluk içinde. Ama umutsuz muyuz? Bin kere hayır. Sen bizim gönlümüzdeki, beynimizdeki deftersin... Yırtmakla, koparmakla yok edilemez 'ders' in... Kimileri ''Atam izindeyiz'' sözünü yanlış anladılar, bir asırlık izne çıktılar. Ama inan ki gerçekten izinde olanlar az değil. İzindeyiz. Zindeyiz! Mustafa Balbay bende imzalıyorum Keskinkalem +1
  16. Mutluluk YÖNETMEN: Abdullah Oğuz OYUNCULAR: Talat Bulut, Özgü Namal,Murat Han, Mustafa Avkıran SENARYO: Kubilay Tuncer,Elif Ayan, Abdullah Oğuz FİLM TÜRÜ: Dram SÜRE: 123 dak. güzel bir Türk filmiydi önerebilirim.
  17. Atamız maymundur tezini savunanlar maymunların atası kimdir biliyorlar mı? maymundan insana dönüştüğünü sananlar kuyruğu nerede bıraktılar? şempanzeden, gorile kadar onlarca maymun türü bu evrime uğramadı mı? bir kısım maymun insanlaşırken neden geri kalan maymunlar evrim geçiremediler? ve neden hayvanlar konuşma yetisi kazanamadılar? neden alet kullanamadılar? neden zeka geliştiremediler? bu sorular uzar gider kafalarını evrime gömüp ordan çıkartamayanlar bunları neden görmezden, duymazdan gelirler?
  18. Gerçekler ve Politika Durağı Kanaltürk
  19. DYP vekili Ümmet Kandoğan'ın konuşmasından. ENFLASYONDA OYUN VAR Dış ticaret açığına da değinen DYP Denizli Milletvekili Kandoğan, “2002’de iktidarı devraldıklarında dış ticaret açığı 20 milyar dolardı. 2005 yılında bu rakam 43 milyar dolara ulaşmış durumda. Yani dış ticaret açığımız 4.5 kat artmış. 2002 yılında enflasyon rakamları yüzde 70’den, yüzde 29’a düşmüştü. 2005 yılında enflasyon yüzde 8 olarak gerçekleşti. Ancak bazı oyunlarla enflasyon rakamlarını belirlerken sepetin içindeki bazı maddeleri değiştirdiler. 2005 yılının gerçek enflasyon rakamı yüzde 10.8’dir” dedi. 2005 YILINDA 256 İŞLETME KEPENK KAPATTI DYP Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, yüzde 9 büyümenin sebebinin yurt dışından yapılan ara malı ithalatından kaynaklandığına da değinerek şunları söyledi: “116 milyar dolarlık ithalat yapılmış. Bunun büyük bölümü ara malı ithalatı, yani yurt içinde üretilebilecek mallar yurt dışından ithal yoluyla sağlanıyor. Yüzde 9 büyüme istihdama yansımamasının sebebi bu. 2005 yılında 256 işletme kapanmış. Ara malı ithalatı bu yıl da devam ederse birçok işletme kepenk kapatmaya devam eder. Sanayici yüksek girdi maliyetleri, yanlış kur politikası, istihdamdaki vergi yükü nedeniyle Suriye, Romanya, Özbekistan gibi ülkelere yatırım yapıyorlar. Enerji fiyatlarında 9 centle dünyada Japonya’dan sonra 2. sıradayız. Bu şartlarda nasıl yatırım yapacaksınız. Yılın ilk ayı olan Ocak’ta sanayi üretimi yüzde 4.5 düşmüş. Böyle devam ederse 2006 yılı geçtiğimiz yıldan daha sıkıntılı geçecek.” TEŞVİK YASASI TAM BİR FİYASKO Hükümetin bir yanlışının Teşvik yasası olduğunu kaydeden Kandoğan, “49 ile teşvik uygulamaya başladılar. Teşvik uygulanan illerin valileriyle tek tek görüştüm. Osmaniye, Düzce, Uşak ve Afyon’un dışında hiçbir ile yatırım yapılmamış. Biz Hükümete Denizli sanayicisini etkileyen istihdam ve enerji maliyetlerini düşürmesini teklif ettik. KDV indiriminin Denizli ekonomisine katkısı olmayacaktır. Hükümet, istihdam ve enerji maliyetlerini düşürmeliydi” diye konuştu. DOLAYLI VERGİLER YÜZDE 73’E ULAŞTI Kandoğan, 3.5 yıllık AKP iktidarında iç ve dış borcun 120 milyar dolar arttığını vurgulayarak, “Dolaylı vergiler yüzde 73 seviyesine geldi. Benzinin fiyatı 2.5 YTL, bunun sadece 50 Ykr.si maliyet, diğeri vergiye kesiliyor. Gelir dağılımında da büyük adaletsizlikler yaşanıyor. Gelirden yüzde 20’lik bir kesim en büyük payı alırken toplumun diğer kesimi açlık sınırında ve altın yaşamaya çalışıyor. Bunlar 3.5 yıllık dönemde gelir dağılımını bozdu” ifadelerini kullandı. TARIMI BİTİRDİLER Çok gezen bir milletvekili olduğunu ileri süren DYP Denizli Milletvekili Kandoğan, şunları dile getirdi: “Çiftçimiz 3 yıl öncesinin fiyatlarıyla ürün satmaya çalışıyor. Ama girdi maliyetleri korkunç artmış. Çukurova’da narenciye, Malatya’da kayısı maliyetini bile karşılamadığı için ağaçta kaldı. Fındığın kilosu 7200’den 4200 ‘e düştü. Fındık büyük oyunlar dönüyor. Başbakan’ın danışmanı Cüneyt Zapsu, en büyük fındık ihracatçısı, Bu adam FİSKOBİRLİK’in üreticiye para ödemek için bankalardan kredi almasını engelledi. Pamukta, üzümde incirde de durum farklı değil. Tarımda büyük çöküntü yaşanıyor. Tarım böyle olunca bu esnafa yansıyor. Benim baştan beri verdiğim bu rakamlar devletim resmi rakamları. 2002 yılında kişi başına borç miktarı 5.2 milyar iken, bugün kişi başına borç miktarı 6.2 milyar lira. Milli geliri 5 bin dolar diyorlar. Bunu sebebi Türk parasının değerli olmasından kaynaklanıyor. Rakamlar üzerinde oynarsanız böyle olur.”
  20. Ağızlarının içindeki baklaları yavaş yavaş çıkartıyorlar, dağda terör yapmaktan, ovada siyaset yapmaya, Türkiye'nin Kürdistan gerçekliğini kabul etmesi gerekliliğine, 8 eyalete bölünmeye. meğer içlerinde neler tutuyorlarmış. pkk ve onu destekleyen Kürtler neyin haklı mücadelesini verdiklerini sanıyorlar? Abdullah Öcalan terör başılıktan sayın Öcalan'a kadar evrim geçiriyor, bu topraklarda onca kanı dökenler hangi haklı gerekçe ile bunu savunabilirler? Daha düne kadar Pkk'ya destek veren Suriye ve İran yılanın onlarıda sokmaya başlaması ile şimdilerde dağlarda pkklı avlıyorlar. Kuzey Irak'ta kurulması öngörülen Kürdistan'a ne Suriye, ne İran ne de Türkiye ve hatta nede Araplar olumlu bir yaklaşım göstermeyecekler. Bütün bu şartlar altında kurulması muhtemel Kürdistan'ın orada yaşaması mümkün olmayacak, peki bütün bunları Abd ve İsrail görmüyormu? elbette görüyorlar, zaten onların Kürdistan devleti kurmak için çabalamalarının asıl sebebi de bu, ortadoğuda çıkartmak istedikleri kargaşaya malzeme bulacaklar. Ateşe kendi ellerini değil maşayı sokacaklar, maşalar ve başlarıda hazır. Barzani, Talabani ve Öcalan. Bütün bunları olup biterken Türkiye ne yapıyor, seyirci olmaktan başka. Dost ve müttefik Abd (!) bu konuda Türkiye'ye ne vaad ediyor? Rice açıklama yapıyor Türkiye Kuzey Irak'ta kurulacak yeni devlet için tehlike unsurudur Abd Irak'tan çekilirse bu Türklerin işine yarar ve Irağa girerler. (!) açıklaması yapıyor; Türkiye terörist bir ülkemi ki tehlike unsuru içeriyor? Türkiye teröre ya da kimyasal silaha destekmi veriyor ki, Abd ve Irak için tehlike arzediyor? Türkiye Cumhuriyeti kendi sınırlarını koruyamayacak kadar acizmi? yanıbaşında meydana gelecek çatışmalara ve orada ortaya çıkması muhtemel yangına seyirci kalacak kadar eli kolu bağlanmışmıdır? İkiz kuleleri yıkıldıktan sonra ortadoğuyu birbirine katan Abd ve kaçırılmış bir askeri için Lübnan'ı ateşe veren İsrail kadar kendi çıkarlarını savunacak iradeye sahip değil mi? El Kaide için tüm dünyada büyük çaplı yaygara kopartan Abd'ye karşın 23 yıldır süregelen ve bir hiç uğruna kaybedilen Mehmetçiklerimizin katillerine destek verenler bizim dostumuz ve müttefikimiz olabilirler mi? Azıcık vicdanı ve sağduyusu olan bütün bunları film seyreder gibi seyretmez.
  21. işsizlik istatistikleri: 1988...........işsiz yüzdesi % 11,3................tarımda istihdam 8249............toplam işsizler 2257 1999...........işsiz yüzdesi % 10,7................tarımda istihdam 8856............toplam işsizler 2633 2000...........işsiz yüzdesi % 10,9................tarımda istihdam 7769............toplam işsizler 2636 2002...........işsiz yüzdesi % 14,0................tarımda istihdam 7458............toplam işsizler 3484 2006...........işsiz yüzdesi % 16,6................tarımda istihdam 6068............toplam işsizler 4453 dikkat edildiği üzre tarımdaki istihdam azalıyorken, işsizlik artıyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımda çalışanların sayısının 1955 yılında 8 milyona, 1991 yılında 9.2 milyona ulaştığını hatırlatarak, çalışanların sayısının 2000 yılında 8 milyona, 2005 yılında ise 7 milyonun altına düştüğünü belirtti. 2004–2005 rakamlarına göre tarımda istihdamın 7.4 milyondan 6 milyon 493 bin kişiye gerilediğini belirten Bayraktar, tarımın toplam istihdamındaki payının ise yüzde 34’ten yüzde 29’a düştüğünü kaydetti. Bayraktar, 2006 yılında tarımda çalışanların sayısının yüzde 6.3 azalarak 6 milyon 88 bine düştüğünü belirtti. Toplam istihdamda tarımın payının bir önceki yıla göre 2.2 puan azalarak yüzde 27.3’e gerilediğini kaydeden Bayraktar’ın açıklaması şöyle: “Bu sonuç gösteriyor ki, tarımdaki çözülme devam etmektedir. 2005 yılında 907 bin kişi tarımı terk ederken 2006’da tarımsal istihdamdaki sayısal azalma 405 bin kişi olmuştur. Tarımda Çin zirvede, Türkiye'nin ağırlığı azalıyor Ankara - Sanayi ve ticarette korkunç bir hızla büyüyen Çin, tarım ve hayvancılıkta da zirveye oturdu. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerinden derlediği bilgilere göre, dünya, 2004 yılında, 1979-1981 ortalamasına oranla et üretimi yüzde 90,9 artarak 136 milyon 219 bin tondan 260 milyon 98 bin tona, tahıl üretimi yüzde 44,3 artarak 1 milyar 573 milyon 227 bin tondan 2 milyar 270 milyon 360 bin tona, meyve sebze üretimi yüzde 119,7 artarak 629 milyon 744 bin tondan 1 milyar 383 milyon 649 bin tona çıktı. Dünya ülkeleri içinde en belirgin üretim artışı Çin'de görüldü. Bu dönemde Çin, tahıl üretimini dünya ortalaması oranında artırmasına karşın, meyve sebze üretimi ile et üretiminde olağanüstü bir büyüme gerçekleştirdi. Çin, bu dönemde et üretimini 5 katına, meyve sebze üretimini 7,5 katına çıkardı. 1979-1981 döneminde ABD'nin 5'de 3'ü kadar et üreten Çin, 2004 yılında üretimini ABD'nin iki katına kadar yaklaştırdı. 2004 yılında dünya et üretiminin yüzde 28,57'sini, meyve sebze üretiminin ise yüzde 36,62'sini tek başına yapar hale geldi. Et ve meyve sebze üretim rakamlarına bakıldığında özellikle Asya ülkeleriyle Brezilya'nın oranlarını artırdıkları, buna karşın Avrupa ülkelerinin payının düştüğü görülüyor. Dünya nüfusunun yüzde 1,13'ünü barındıran Türkiye, yüzde 2,61 payla meyve ve sebze üretiminde kıta devletler sayılan Çin, Hindistan, ABD ve Brezilya'nın ardından 5'inci sırada bulunurken, tahıl üretiminde yüzde 1,5 payla 14'üncü, et üretiminde yüzde 0,61 payla 30'uncu oldu. Özellikle meyve sebze üretiminde çok güçlü olan, başta buğday olmak üzere tahıl üretiminde de nüfusunun oldukça üzerinde bir pay alan Türkiye, dünya ortalamasından daha hızlı büyümesine rağmen et üretiminde oldukça gerilerde yer alıyor. 1979-1981 döneminde dünya tahıl üretiminin yüzde 1,6'ı Türkiye'de yapılıyordu ve Türkiye bu üretim oranıyla sıralamada 12'inciydi. 25 milyon 232 bin tonluk tahıl üretimini 2004 yılına kadar yüzde 34,9 artıran ve 34 milyon 50 bin tona çıkaran Türkiye, Vietnam ve Arjantin'e geçilerek 14'üncü sıraya geriledi. Hemen her zaman güçlü olduğu meyve sebze üretiminde de Türkiye'nin payı bu dönemde geriledi. 1979-1981 ortalamasında 21 milyon 20 bin ton meyve sebze üreten Türkiye, üretimini 2004 yılına kadar yüzde 71,5 oranında artırdı ama payı yüzde 3,34'den yüzde 2,61'e geriledi. Buna rağmen, sıralamada 9'unculuktan, 5'inciliğe yükseldi. Türkiye, hemen her zaman yetersiz olduğu hayvancılıkta ise dünya ortalamasının üzerinde büyüdü. 1979-1981 döneminde Türkiye, 714 bin tonluk üretimle dünya et üretiminin yüzde 0,52'sini karşılıyordu. Türkiye et üretimini, 1979-1981 ile 2004 arasında yüzde 90,9 olan dünya ortalama büyümesinin üzerinde, yüzde 121,7 oranında artırarak 1 milyon 583 bin tona, payını da yüzde 0,61'e çıkardı. Bu dönemde Türkiye, sıralamada 30'uncu olarak kaldı.
  22. KesKiNkAleM

    İşsizlik Artıyor

    İşsizlik ve gelir bölüşümü İşsizlik önemini artırdı. Reel ücretlerde önemli bir iyileşmenin yaşanmadığı 2004’te, tarım kesimi küçülmeye devam etti. Gelir ve harcama sonuçları, çalışan kesimin aleyhine seyretti. 28 Aralık 2004 - Başarılı geçtiği öne sürülen 2004 ekonomisinin sosyal yanları tel tel dökülüyor. Yüzde 9’a yaklaşan ekonomik büyüme, beklenen istihdam artışını sağlayamazken işsizlik önemini artırdı. Reel ücretlerde bir iyileşmenin yaşanmadığı 2004’te, tarım kesimi küçülmeye devam etti, kamu maliyesinde de gelir ve harcama sonuçları, çalışan kesimin ve dar gelirlilerin aleyhine seyretti. Yılın ilk 9 ayında yüzde 9.7’lik büyüme yaşanmasına karşın, aynı dönemde istihdam artışı sadece yüzde 2’de kaldı. 2003’te de ekonomi yüzde 6 büyürken istihdam yüzde 1 azalmıştı. 2004 Temmuz-Eylül aylarını kapsayan bu yılın üçüncü üç aylık döneminde işsizlik oranı yüzde 9.3’e kadar yükseldi. Ekonomideki yüksek büyüme, işgücüne 526 bin kişinin katıldığı son bir yılda sadece 463 bin kişiye yeni istihdam yaratırken, yüzde 4 olan eksik istihdam ve işsizlik oranının toplamından oluşan atıl işgücü oranı ise yüzde 13.5 düzeyinde seyretti. İşsiz sayısı, 2 milyon 328 binden 2 milyon 390 bine çıktı. İstihdam sevmeyen bu büyüme sonucu bir işte çalışanların sayısı 22 milyon 411 binden, 22 milyon 874 bine ancak çıktı. Yüksek büyüme sadece 463 bin kişiye yeni istihdam sağladı. Yüksek büyüme hızına rağmen açık işsizlik yüzde 9.3 dolayında. Eğitimli nüfus işsizliği ise önemini artırıyor. Üniversite mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 10.6’ya çıkarken lise mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 14’e yaklaşıyor. İşsizlikte kadın ve erkek eşitlendi ve iki cinste de işsizlik oranı yüzde 9.5 olarak belirlendi. Kentlerde açık işsizlik oranı görece azalsa da yüzde 13.2 olarak ciddiyetini korudu. İstihdamda devletin yeri daralıyor. 2003’ün başlarında devlette çalışanlar, özel sektör çalışanlarının yüzde 20’sine yakınken 2004’ün üçüncü çeyreğinde yüzde 15’ine indi. Yirmi sekiz ayda kamuda istihdam 521 bin kişi azaldı. KAYITDIŞINDA GENİŞLEME Kayıtdışı istihdam genişledi ve ücretli,yevmiyeliler arasında 4 milyona yaklaştı. Kayıtdışı çalıştırma, ekonomiye düşük ücret maliyeti, dolayısıyla rekabet gücü sağladığı için resmi makamlarca da zımnen hoşgörülüyor. Türkiye’de 22 milyon 874 bin iş sahibi nüfusun yüzde 55’i bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı bulunmuyor. Bunların 4 milyon 858 bini ücretsiz aile işçisi olarak çalıştığı için herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kaydolma zorunlulukları bulunmuyor. Ancak geri kalan yaklaşık 8 milyon kişinin ise yasalar gereğince SSK ya da Bağ-Kur’a kayıtlı olmaları gerekiyor. Kayıt dışındaki her bir çalışan nedeniyle Devlet, yıllık 2.7 milyar liralık prim ve vergiden yoksun kalıyor. Bu, toplamda 20 ktr TL’lik bir kayıp demek. ENFLASYON VE GELİRLER Enflasyonda hedeflere ulaşılırken ücret artışları düşük enflasyonla da başedemedi. Yılın ilk 11 ayındaki toplam artış TÜFE’de yüzde 8.83 olarak gerçekleşirken, TEFE’de yüzde 13.69’a kadar yükseldi. Geçen yılın ilk 11 ayında TÜFE yüzde 17.33, TEFE ise yüzde 13.23 oranında artmıştı. Hükümetin 2005 programıyla yüzde 10 olarak revize ettiği 2004 yılı yıllık TÜFE artışı hedefinin gerçekleşebilmesi için aralıkta fiyat artışının yüzde 1’de kalması gerekiyor. TEFE’de ise yüzde 13.5’e çıkarılan hedef şimdiden aşıldı. Yıl başında her iki endeksteki yıllık artış da yüzde 12 olarak hedeflenmişti. KAYIPLAR TELAFİ EDİLEMEDİ Enflasyon yüzde 10’a kadar geriletilmekle beraber, reel ücret artışları, son üç yılın kayıplarını telafi edemedi. Üretimde çalışan kişi başına reel ücretlerde 2004’ün ilk dokuz ayındaki ortalama reel ücretler geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2.1 oranında artış kaydetti. Ancak reel ücretlerde 2001 yılında yüzde 14.1, 2002 yılının tümünde yüzde 6.3 ve 2003 yılının tümünde de yüzde 6.3 oranında reel azalma yaşandığı için, kayıplar telafi edilemedi. Bu yılın ilk dokuz ayındaki reel ücretler 2000 yılındaki düzeyinin yüzde 25 altında seyrediyor. Reel ücretlerdeki bu azalış imalat sanayi sektörünün reel maliyetlerini önemli ölçüde azaltıyor. Bu nedenle de sektör TL’deki yüksek oranlı değerlenmeye rağmen düşük reel ücretlerle sağladığı avantajla ihracatını artırabiliyor. IMF ile üzerinde mutabakat sağlandığı açıklanan yeni üç yıllık stand-by anlaşmasının temelini oluşturan Türkiye’nin 1 Aralık 2004’te AB’ye sunduğu Katılım Öncesi Ekonomik Program’da, 2005-2007 döneminde de sıkı maliye politikasına devam edilmesi ve gelirler politikasının hedeflenen enflasyonla uyumlu şekilde tasarlanması nedeniyle çalışanların reel gelirlerinde önemli bir artış öngörülmediği” belirtildi. VERİMLİLİĞİN ETKİSİ KİME? İmalat sanayinde emeğin verimliliği 2001 yılının tümünde yaşanan yüzde 1.2’lik düşüşten sonra aralıksız artıyor. Ancak artan verimlilik, ücretlilere gelir artışı olarak yansımıyor. 2002 yılında ortalama yüzde 10.2 oranında artan üretimde çalışan kişi başına verimlilikte 2003 yılında da yüzde 4.7 oranında büyüme yaşanmıştı. Verimlilik artışı 2004’ün birinci üç aylık döneminde yüzde 11.1, ikinci döneminde ise yüzde 13.7 olarak gerçekleşmişti. Reel ücretlerin, kamu harcamalarının, iç talebin ve fiyat artışlarının kontrol edilmesine yönelik bir ekonomi politikası olarak kullanıldığı son 5 yıllık dönemde, imalat sanayinde çalışan işçilerin reel ücretlerinde yüzde 15 oranında erime yaşandı. Sektörde çalışan işçi sayısı ise yüzde 4.32 oranında azaltıldı. Buna karşılık işçi başına ortalama verimlilik yüzde 26 oranında artarken sektörün üretim hacmi de yüzde 20.6 oranında büyüdü. Aynı dönemde Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasında ise yüzde 15.7 oranında bir büyüme kaydedildi. DİE’nin 1997 yılındaki ortalama değerleri 100 kabul ederek oluşturduğu imalat sanayi reel ücret, çalışan başına verimlilik, çalışan sayısı ve üretim endekslerinde 2000 yılından bu yana yaşanan gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde, IMF programlarının bu anti-sendikal, anti-sosyal hedefinde “başarılı” olduğu görünüyor. DİE’nin verilerinden yapılan belirlemelere göre 2000 yılında 110.2 olan reel ücret 2004’te 82.7’ye kadar gerilerken, aynı yıl 114.4 olan verimlilik endeksi ise 2004’ün ilk dokuz ayında ortalama 144.3’e kadar çıktı. 2000 yılında 89.1 olan imalat sanayi sektöründe çalışan işçilere ilişkin endeks 2004’ün ilk dokuz ayında 85.4’e geriledi. Buna karşılık 2000 yılında ortalama 102.1 olan imalat sanayi üretim hacmi endeksi 2004’te 123.1’e kadar çıktı. Sanayi sektörü, daha az işçi çalıştırıp, daha az ücret ödeyerek daha yüksek bir üretim sağladı. 1997 yılındaki GSYİH seviyesi 100 kabul edilerek oluşturulan GSYİH endeksi ise 2000-2004 yılları arasında yüzde 15.7 oranında büyüme kaydetti. Bu büyümenin altındaki üretim artışı tümüyle işçilerin verimliliğindeki artışla sağlanırken, bu ekonomik büyüme işçilerin refahına yansımadı aksine yoksulluğunu artırdı. İmalat sanayindeki verimlilik artışı en fazla ihracat yapan sektörlere yaradı. Hem reel ücretlerdeki azalma hem verimlilik artışı hem de çalışan sayısındaki azalma nedeniyle önemli bir maliyet avantajı sağlayan sanayi sektörü, bu yolla rekabet gücü kazandı ve ihracatını önemli ölçüde artırdı. Bir anlamda Türkiye ucuz emek ihraç eden bir ülke konumuna geldi. Son yıllarda uluslararası piyasalarda enerji fiyatları ve ham madde fiyatlarındaki artışa rağmen reel ücretlerdeki küçülme ve verimlilik artışı sayesinde Türkiye ihracatını sürdürebildi. Reel ücretler ve istihdamın mevcut düzeyi ile verimlilik artışındaki süreklilik, Türk Lirasındaki değerlenmeye rağmen Türkiye’nin ihracatını gelecek aylarda da sürdürebilmesine önemli bir katkı sağlayacak. BÜTÇE ÜSTÜNDEN ADALETSİZLİK Gelir bölüşümündeki eşitsizlik bütçe üzerinden de pekiştirildi. Gelirlerde yük yine ücretli ve tüketici kesime yıkılırken harcamalardan aslan payını faiz aldı, sosyal harcamalar yine düşük seyretti. 2004’ün ilk onbir ayında konsolide bütçe gelirleri 99 katrilyon liraya yaklaşırken, bütçe giderleri 123 katrilyon aştı. Bütçe açığı ise 24 katrilyonu aştı. Açık, 2003’ün eş dönemindeki 33 katrilyon 3 trilyon liralık düzeyine göre yüzde 26.1 oranında azaldı. Borç çevirmede büyük önem atfedilen ve birçok sosyal harcamadan yapılan kesintilerle oluşturulan faiz dışı fazla ise Ocak-kasım döneminde 28 katrilyonu buldu. Sözkonusu dönemdeki 123 ktr TL’lik bütçe giderlerinin 52.3 katrilyonla en büyük bölümünü faiz harcamaları oluşturdu. Personel giderleri 27 katrilyon, cari transferler 27 katrilyonu buldu. Memurlar bütçeden yine önceki yılda bütçeden aldıkları payda (yüzde 21.5) kaldılar. Sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferler 18 katrilyon, tarımsal destekleme ödemeleri 3 katrilyon, sağlık harcamaları 2 katrilyon lira düzeyinde oluştu. Tarım, 2003’te yüzde 2.3 küçülmüştü. Bu yıl da küçülme devam etti ve 2005 de küçülme bekleniyor. Böylece üç yıl üstüste küçülen tarım kesiminde önemli bir yoksullaşma da yaşanıyor. Bu kesime verilen bütçe desteği ise 3 katrilyonda yani faize ödenenin yüzde 6’sında kaldı. Bütçe, bir borç çevirme odaklı bütçe olma kimliğini 2004’te de korudu. Milli gelirin yüzde 6,5’u oranında faiz dışı fazla yaratma hedefine ulaşılırken, bu hedef için sosyal harcamalar azaltıldı, kamu yatırım payı daha da düşürüldü. Bu arada, toplam vergi yükünde, dolaylı vergilerin payı yüzde 70’i aşarken, özellikle 80 milyar dolara yaklaşan ithalattan alınan KDV ve ÖTV’lerin vergi gelirlerini artırdığı görüldü. Dolaylı vergi ile, eşitsizlikler büyürken şirketlerden alınan kurumlar vergisinin yükünde ise dikkate değer bir değişim olmadı ve kurumlar vergisi, toplam vergilerde yüzde 10 dolayında bir pay aldı. Gelir vergisinde de ağırlıklı yük yine ücretli kesimin üstünde kaldı. Dolayısıyla, bütçe üstünden de bölüşüm ücretli ve dar gelirli kesimler aleyhine seyretti. Gelirler dar gelirli kesimden,tüketiciden toplanırken harcamalarda faiz yine bütçenin yarısına yakınını götürdü ve sosyal harcamalar azaltıldı, kamu yatırımları yine ertelendi.
  23. Ermeni terörü 27 Ocak 1973 - Los Angeles (ABD) Mehmet Baydar - Bahadır Demir * Türk vatandaşlarına yönelik ermeni saldırıları, 1973 yılında başladı. Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan tarafından şehit edildi. Elinde bulunan Abdülhamit'e ait bir tabloyu Türkiye'ye armağan etmek istediğini bildirerek, Baydar ve Demir'i Santa Barbara'daki Baltimore Oteline davet eden Yanikiyan, iki diplomatı otelde silahla üzerlerine ateş açarak öldürdü. Cinayetten sonra tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Yanikiyan, 31 Aralık 1984 tarihinde af ile serbest bırakıldı. Yanikiyan, serbest kaldıktan kısa bir süre sonra öldü. Türk diplomatlara karşı ilk saldırı olarak nitelenen bu olay, daha sonra bir cinayetler zincirini başlattı ve örgütlü Ermeni terörüne örnek oluşturdu. 22 Ekim 1975 - Viyana (Avusturya) Daniş Tunalıgil * Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş TUNALIGİL, büyükelçiliği basan 3 terörist tarafından şehit edildi. 20 Şubat 1975'de Beyrut'taki THY bürosu bombalandı. Olayı, Gizli Ermeni Ordusu Esir Yanikiyan Gurubu üstlendi. Olay yerine bırakılan mektupta, "Ermenilerin haklı davasında emperyalistlere karşı mücadele edileceği, eylemlerin Türkiye, İran ve ABD'yi hedef alacağı, bu bombalama eyleminin de bir başlangıç olduğu" bildirildi. 22 Ekim 1975 tarihinde, otomatik silahlı 3 kişi, Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği'ne girerek kapıdakileri etkisiz hale getirdikten sonra Büyükelçi'nin makam odasına girdiler. Burada Daniş Tunalıgil'e Türkçe, "Siz Sefir misiniz?" diye soran ve "Evet" yanıtını alan saldırganlar, Tunalıgil'i otomatik silahlarla taradılar. Tunalıgil, olay yerinde can verdi. 3 terörist, hızla binayı terkederek, bir otomobille uzaklaştılar. 24 Ekim 1975 - Paris (Fransa) İsmail Erez - Talip Yener * Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail EREZ ve makam şoförü Talip YENER, büyükelçilik yakınlarında katledildi. Büyükelçi Erez'in makam aracı, yerel saatle 13.30 sıralarında Büyükelçilik yakınındaki Seine Nehri üzerindeki Bir Hakeim Köprüsü'nde pusuya düşürüldü. İsmail Erez ve makam şoförü Talip Yener, otomatik silahlarla taranarak öldürüldü. Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi. 16 Şubat 1976 - Beyrut (Lübnan) Oktar Cirit * Türkiye'nin Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi Oktar CİRİT, bir salonda otururken, Ermeni terörizminin kurbanı oldu. Saldırıyı ASALA üstlendi. ASALA ilk kez bu cinayetle adını ortaya attı. 9 Haziran 1977 - Roma (İtalya) Taha Carım * Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Taha CARIM, büyükelçilik ikametgahının önünde iki teröristin açtığı ateş sonucu öldü. Saldırıyı bu kez "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi. 2 Haziran 1978 - Madrit (İspanya) Necla Kuneralp - Beşir Balcıoğlu * Türkiye'nin Madrit Büyükelçisi Zeki KUNERALP'in makam aracına 3 terörist tarafından ateş açıldı. Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla KUNERALP ile emekli büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler. Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi. Bu olayda, ilk kez bir yabancı da Ermeni teröristlerin Türklere yönelik saldırısı sırasında öldü. Makam Şoförü İspanyol Atonyo TORRES, teröristlerin kurşunlarına hedef oldu. 12 Ekim 1979 - Lahey (Hollanda) Ahmet Benler * Hollanda'daki Türkiye Büyükelçisi Özdemir BENLER'in oğlu Ahmet BENLER, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Olayı bu kez hem "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" hem de ASALA ayrı ayrı üstlendi. 22 Aralık 1979 - Paris (Fransa) Yılmaz Çolpan * Türkiye'nin Paris Turizm Müşaviri Yılmaz ÇOLPAN, bir teröristin saldırısı sonucu katledildi. Bu olay, Ermeni terörizminin Paris'teki ikinci saldırısı oldu. Olaydan sonra haber ajanslarına telefon eden bir kişi, Roma, Madrit ve Paris'teki eylemlerden "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgütün sorumlu olduğunu bildirerek, "Türk Hükümeti Ermenilere hak tanımadığı için Avrupa'daki Türk diplomatlarını öldürüyoruz" dedi. 31 Temmuz 1980 - Atina (Yunanistan) Galip Özmen - Neslihan Özmen * Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip ÖZMEN ile 14 yaşındaki kızı Neslihan ÖZMEN, bir teröristin silahlı saldırısı sonucu katledildiler. Galip Özmen'in eşi Sevil ÖZMEN ve oğulları Kaan ÖZMEN olaydan yaralı olarak kurtuldular. Saldırıyı bu kez ASALA üstlendi. 17 Aralık 1980 - Sidney (Avustralya) Şarık Arıyak - Engin Sever * Türkiye'nin Avustralya Başkonsolosu Şarık ARIYAK ile koruma görevlisi Engin SEVER, Ermeni terörizminin kurbanı oldular. 1980 yılında ayrıca; - 6 Şubat'ta Türkiye'nin İsviçre Büyükelçisi Doğan Türkmen, Bern'de uğradığı saldırıdan yara almadan kurtuldu. - 17 Nisan'da Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel'in makam aracına ateş açıldı. Türel ve koruma görevlisi Tahsin Güvenç saldırıdan yaralı olarak kurtuldular. - 26 Eylül'de Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın Danışmanı Selçuk BAKKALBAŞI, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı. 4 Mart 1981 - Paris (Fransa) Reşat Moralı - Tecelli Arı * Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Reşat MORALI ile din görevlisi Tecelli ARI, Çalışma Ataşeliği'nden çıkıp arabaya binecekleri sırada 2 teröristin saldırısına uğradılar. Moralı saldırı sırasında hayatını kaybederken, din görevlisi Arı, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede öldü. Saldırıyı ASALA üstlendi. Bu olay ile Ermeni terörizminin, Paris'teki üçüncü katliamı oldu. Türkiye, Türk diplomatlarını etkin bir şekilde korumadığı için Fransa'ya protesto notası verdi. 9 Haziran 1981 - Cenevre (İsviçre) M. Savaş Yergüz * Türkiye'nin Cenevre Başkonsolosluğu Sözleşmeli Sekreteri Mehmet Savaş YERGÜZ, evine gitmek üzere konsolosluktan ayrıldıktan hemen sonra uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Saldırıyı ASALA üstlendi. Olaydan sonra yakalanan Lübnan uyruklu Ermeni terörist Mardiros Camgozyan, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. 24 Eylül 1981 - Paris (Fransa) Cemal Özen * Türkiye'nin Paris Başkonsolosluğu ile Kültür Ataşeliği'nin bulunduğu binayı işgal eden 4 ermeni terörist, 56 Türk görevli ve vatandaşı rehin aldı. Teröristler, kendilerine müdahale etmek isteyen güvenlik görevlisi Cemal ÖZEN'i öldürdüler, Başkonsolos Kaya İNAL'ı yaraladılar. Ermeni teröristler, Türkiye'de siyasi tutuklu 12 kişinin salınarak Paris'e getirilmesini istediler. İsteklerinin kabul edilmeyeceğini anlayan teröristler 15 saat sonra polise teslim oldular. Türkiye, Fransa'yı bir kez daha uyarırken, Fransa da saldırıyı kınadı. Olayı ASALA üstlendi. Saldırıyı gerçekleştiren 4 ermeni terörist, Vasken Sakosesliyan, Kevork Abraham Gözliyan, Aram Avedis Basmaciyan ve Agop Abraham Turfanyan, 31 Ocak 1984'de Fransa'da 7'şer yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Mahkemenin sonucu Türkiye'de büyük tepkiyle karşılandı. 1981 yılında ayrıca; - 2 Nisan'da Türkiye'nin Kopenhag Çalışma Ataşesi Cavit Demir, oturduğu apartmanın asansöründe uğradığı silahlı saldırıdan yaralı olarak kurtuldu. - 25 Ekim'de Türkiye'nin Roma Büyükelçiliği İkinci Katibi Gökberk Ergenekon, yolda yürürken saldırıya uğradı. Ergenekon, olaydan hafif yaralarla kurtuldu. 28 Ocak 1982 - Los Angeles (ABD) Kemal Arıkan * Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal ARIKAN öldürüldü. Arıkan'ın katili Taşnak militanı Hampig Sasunyan, müebbet hapis cezasına çarptırıldı. 5 Mayıs 1982 - Boston (ABD) Orhan Gündüz * Türkiye'nin Boston Fahri Başkonsolosu Orhan GÜNDÜZ, uğradığı silahlı saldırıda öldü. 7 Haziran - Lizbon (Portekiz) Erkut Akbay - Nadide Akbay * Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut AKBAY otomobilinde uğradığı silahlı saldırıda öldü. Otomobilde bulunan eşi Nadide AKBAY, yaralı olarak kaldırıldığı hastanede bir süre sonra yaşamını yitirdi. 27 Ağustos 1982 - Ottawa (Kanada) Atilla Altıkat * Türkiye'nin Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla ALTIKAT, silahlı saldırı sonucu öldü. 9 Eylül 1982 - Burgaz (Bulgaristan) Bora Süelkan * Türkiye'nin Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora SÜELKAN katledildi. 1982 yılında ayrıca; - 8 Nisan'daTürkiye'nin Ottawa Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri Kani GÜNGÖR, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı. - 21 Temmuz'da Türkiye'nin Rotterdam Başkonsolosu Kemal Demirer'e konutu önünde silahlı saldırı düzenlendi. Demirer, olaydan yara almadan kurtulurken, saldırgan yaralı olarak yakalandı. - 7 Ağustos'da ASALA'ya bağlı 2 terörist Ankara Esenboğa Havalimanında düzenlediği silahlı baskında 8 kişi öldü, 72 kişi yaralandı. Bu, Ermeni terörizminin Türkiye'deki ilk eylemi oldu. ESENBOĞA OLAYI 9 Mart 1983 - Belgrad (Yugoslavya) Galip Balkar * Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi Galip BALKAR'a 2 terörist tarafından 9 Mart'ta silahlı saldırı düzenlendi. Olayda ağır yaralanan BALKAR, 11 Mart'ta hayatını kaybetti. Olayda, bir Yugoslav öğrenci de öldü. Saldırıyı yapan Kirkor Levonyan ile Raffi Aleksandr, olaydan tam bir yıl sonra 9 Mart 1984'de 20'şer yıl ağır hapis cezasına çarptırıldılar. 14 Temmuz 1983 - Brüksel (Belçika) Dursun Aksoy * Türkiye'nin Brüksel Büyükelçiliği İdari Ataşesi Dursun AKSOY, ermeni teröristlerce katledildi. 27 Temmuz 1983 - Lizbon (Portekiz) Cahide Mıhçıoğlu * Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği, 5 Ermeni terörist tarafından basıldı ve bina içindekiler rehin alındı. Baskın sırasında büyükelçilik Müsteşarı Yurtsev MIHÇIOĞLU'nun eşi Cahide MIHÇIOĞLU hayatını kaybetti. Portekiz polisi, düzenlediği operasyonla rehineleri kurtardı, 5 teröristi de öldürdü. Saldırıyı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi. Örgüt, teröristlerin öldürülmesi nedeniyle Portekiz Başbakanı Mario Soarez'i ölümle tehdit etti. 1983 yılında ayrıca; - 16 Haziran'da İstanbul Kapalıçarşı'da bir terörist tarafından halkın üzerine ateş açıldı. Olayda 2 kişi öldü, 21 kişi de yaralandı. Saldırgan, olay yerinde öldürüldü. Olayı bir ermeni teröristin yaptığı anlaşıldı. - 15 Temmuz'da THY'nin Paris Orly havalimanındaki bürosu önünde bomba patladı. Olayda, 2'si Türk, 4'ü Fransız, 1'i Amerikalı, 1'i de İsveçli olmak üzere 8 kişi öldü, 28'i Türk, 63 kişi de yaralandı. Bu olay tarihe "Orly Katliamı" olarak geçti. 28 Nisan 1984 - Tahran (İran) Işık Yönder * Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Sekreteri Şadiye YÖNDER'in eşi, İran ile Türkiye arasında ticaret yapan işadamı Işık YÖNDER, bir ASALA militanı tarafından öldürüldü. . 20 Haziran 1984 - Viyana (Avusturya) Erdoğan Özen * Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN, otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Olayı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi. . 19 Kasım 1984 - Viyana (Avusturya) Evner Ergun * Türkiye'nin BM Temsilciliğinde görevli Evner ERGUN, aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Bu olayı da, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi. 1984 yılında ayrıca; - 27 Mart'ta Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Ticaret Müşavir Yardımcısı Işıl ÜNEL'in otomobiline bomba yerleştirmeye çalışan bir terörist, bombanın elinde patlaması sonucu öldü. - 28 Mart'ta yine Tahran'da Büyükelçilik Başkatibi Hasan Servet ÖKTEM ve Büyükelçilik Ataşe Yardımcısı İsmail PAMUKÇU, evlerinin önünde uğradıkları silahlı saldırıda yaralandılar.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.