Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

di-lara

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    59
  • Katılım

  • Son Ziyaret

di-lara tarafından postalanan herşey

  1. Seven Yüreğime Sor Beni Her gece kan-ter içinde uyanıyorsam eğer hasretin ateş olup giriyorsa koynuma ıslanıyorsa kirpiklerim seni her andığımda her düşündüğümde hızla çarpıyorsa kalbim sensiz bir kez olsun gülmüyorsam bu şehirde savruluyorsam sokak sokak ürperiyorsam yaprak yaprak esip geçen rüzgarlara sor beni hasret ateşleri yağıyorsa üzerime her gece kül ateş, ateş alev, alev kor olup yakıyorsa kahroluyorsa kalbim seni her andığımda ve tanımıyorsa hiç bir kural yüreğim kaçmak istedikçe sana dönüyorsam yine ölüyorsam aşkından her gün dirhem dirhem ateş - alev sevdalara sor beni seninle gözgöze geldiğimde ben lal olmuş bülbül, sen gül oluyorsan düğümleniyorsa boğazım çıkmıyorsa sesim, daralıyorsa nefesim konuşamıyorsam tek bir kelime depremsi bir titreme başlıyorsa bedenimde ve çözülüveriyorsa dizlerimin bağı deli - divane gönlüme sor beni kirpiklerimden süzülen damlalar islatiyorsa yüreğimi her gece hep bulutlarda saklıyorsam seni düşüyorsan içime tane tane her yağmur yağıdığında kirpiklerimin kıyısında martı olup uçuyorsan susuyorsa denizler seni düşündüğümde gelip seriliyorsan kıyılarıma sular gibi gelip sokuluyorsan uykularıma gelip sokuluyorsan rüyalarıma sensiz geçen gecelere sor beni damarlarımda aşk olup dolaşıyorsan şiir olup doluyorsan kulaklarıma masmavi bir coşku oluyorsan bedenimde aşkça çıkıp ırmaklarla dertleşiyorsam her gece ay gibi akıyorsan yüreğime beyaz tüller içinde yalnız yıldızlarla paylaşıyorsam seni sevdiğimi sana anlatamıyorsam bir kır çiçeği hüzün saçıyorsa gözlerime su olup akıyorsam, ateş olup yakıyorsam ve beceremiyorsam sensiz yaşamayı ve ölmeyi şu seni ölümüne seven yüreğime sor beni Nuri CAN www.nuricann.com
  2. di-lara

    Ne Farkımız Var Sanki

    Ne Farkımız Var Sanki Bir ağaç vardı her şeyi ile ihtiyarlamış altında ise bir ben saçları ağarmış. sen yapraklarını dökmüşsün ben ise umutlarımı ne farkımız var sanki Dilara Şair dostların hoşgörüsüne sığınarak .
  3. di-lara

    HAFTANIN FOTOĞRAFI

    Harika bir tablo gibi anlamlı ve güzel. Teşekkürler
  4. di-lara

    Kelebek aşkı

    Tanrım Tanrım bana öyle bir mutluluk ver ki bir ömür kadar uzun olsun bana öyle bir çiçek verki kokusu yaşadıkça içimde dursun Tanrım bana öyle bir sevda ver ki dünya döndükçe hükmü sürsün bana öyle bir yürek verki bütün öksüzler içinde büyüsün Tanrım bana öyle bir dünya ver ki ne kavga ne savaş olsun bana öyle bir yer gösterki her tarafta dostluk barış olsun[/b] Dilara
  5. Varsın Neyler Elem Üflesin Varsın neyler elem üflesin sazlar vedâ kemanlar cefâ alevden bir kor olsun yaksın sinemi ayrılık beklerim ben ey gönlümün nakışı kalbimin atışı beklerim ben Hadi git varsın hazan olsun dökülsün yapraklar devrilsin çam ağaçları bastırıp göğsüme acılarımı bağrımı verip ateşlere beklerim ben varsın bir ömre bedel olsun aşk ey gönlümün telaşı gözümün ışığı yar Git varsın uçsun hüzün kuşları mor kelebekler sığırcık kuşları beklerim ben ey içimin hasreti göğsümün ateşi yar Varsın yokuşa sürsün hayat gün karanlığa rüzgar esmesin bahar gelmesin küssün dünyaya yüreğim. gözlerimde ay ellerimde yıldızlar deli bir buluta yükleyip umudumu beklerim ben ey bağrımın taşı gözümün yaşı yar Git boynu bükük çiçekler gibi eğip başımı önüme hep ağlayayım Varsın kokmasın gül bahçeler gazel döksün çöle dönsün nevbahar ey yar varsın neyler elem üflesin sazlar vedâ kemanlar cefâ alevden bir kor olsun yaksın sinemi geda beklerim ben ey gönlümün nakışı kalbimin atışı beklerim ben Yeterki ecel gelmesin dağ devrilmesin beklerim ben unutulmuş istasyonların trenlerinde taşınan kimselerin el sallamadığı kimselerin karşılamadığı yalnızlarımla... Nuri CAN www.nuricann.com
  6. di-lara

    Suç Kalbimin Suçlu Benim

    Suç Kalbimin Suçlu Benim istemeden veriyorsam gel demeden geliyorsam deli gibi seviyorsam suç kalbimin suçlu benim her sözüne kanıyorsam kerem gibi yanıyorsam sevdiğini sanıyorsam suç kalbimin suçlu benim Dilara
  7. / http://images2.jokaroo.net/videos/grandpajapan.wmv /
  8. di-lara

    AdNaN YüCeL

    şevvalcığım teşekkürler, Adnan Yücel babamla arkadaştı bir kaç kez görüşme olanağımız olmuştu, ölüm haberini aldığımızda babamda bende çok üzülmüştük. Henüz çok gençti... Çok güzel şiir okurdu, o güzel ses tonu hala kulaklarımda. Ne diyeyim Ölüm adın kalleş olsun...
  9. di-lara

    Kelebek aşkı

    Kelebek aşkı Sen bir kelebeksin kanatların renk renk benek benek aşk ile dolu... Ben bir dilenciyim heybem aldatılmış kırık kalple dolu... Sev sevebildiğin kadar uç uçabildiğin kadar kelebek kanatların değmesin yere... Destina Dilara
  10. di-lara

    Kör kuyuda olsak bile...

    “Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği (işleği), kuyunun birine düşmüş. Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu. Düşmüş işte. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve işleği yuttu kuyu. “Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü. Zavallı işleği kuyunun dibinde melûl mahzun bakınıyor. Kur’ân’da bile bu hayvandan bahsedilmiş biliyorsunuz. Lokman Sûresi 19. âyette sesinin çirkinliği, hatırlatılmış; ‘Yeryüzünde ılımlı ol, sesini alçalt! Zira seslerin en çirkini işleklerin sesidir.’ Âyette “savt-ı hamîr” olarak geçiyor. Eskiler de binek anlamında “merkep” derlerdi ona. Sesi kötü ama, en güzel gözün onların gözü olduğunu da hatırlatalım, alınmasın sonra. Çirkin sesiyle yardım isterken, o güzel gözleriyle de kuyunun başına bakıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda, kendini, eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız, köylüleri yardıma çağırdı. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı. Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare kuyuyu toprakla örtmek. “Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık bakakaldı. “Hayat, bazan bizim de üzerimize abanır. Ne bazanı, çoğu zaman. Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek, eşelenip durmak, çalışmak, didinmek ve aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile...” Anonim
  11. di-lara

    En Sevdiğim Şiirler

    Tuncay AKDOĞAN’a* dair Bu ölüm sana yakışmadı be Tuncay Veda edemeden dostlarına Türküleri yarıda bırakmak da ne öyle Yeni moda mı oldu yoksa Madımağın ***** yangını Yetmedi mi ateşe verdiğimiz onca canı Kalk Tuncay al eline bağlamanı Saklanmıştım yangından önce Görmek istedim de… dostu düşmanı ben ölünce… 27.11.2004, 1 Mayıs Mahallesi -------------------------------------------------------------------------------- (*) Geçtiğimiz ay içinde evinde çıkan bir yangın sonucu aramızdan ayrıldı Tuncay Akdoğan… Müzisyendi… Adana'da dünyaya geldi. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu olan Akdoğan, profesyonel müzik yaşamına 1987 yılında Grup Yorum'da başladı. Akdoğan'ın Grup Yorum'un "Haziranda Ölmek Zor" albümünde "Soluk Soluğa" parçasına imzasını attı. Bestekâr, söz yazarı ve bağlamacı Akdoğan, grubun albümünde yer alan, "Sen Ozgürlüksün" ve "Bir Dağ Türküsü" adlı bestelere imza attı. Akdoğan, 1990 yılında İlkay Akkaya ve İsmail Ilknur’la birlikte Grup Kızılırmak'ı kurdu. Grubun 1998 yılına kadar çıkardığı dokuz albümünde yer alan Akdoğan, aralarında "Ölum Tatlı Bir Turkudur", "Güneşin Olsun", "Aynı Göğün Ezgisi", "Hazar", "Uyur İdik", "Dilan" adlı bestelerin de bulunduğu 30'a yakın beste yaptı. 1998 yılında gruptan ayrılan Akdoğan, bir yıl sonra da "Seruvenciler" adlı müzik grubunu kurdu. Grupla bir albüm çıkaran Akdoğan, grubun dağılmasının ardından çeşitli albümlerin prodüktörlüğünü yaptı. Akdoğan son olarak Beyoğlu'nda bir yıl once kurduğu stüdyosunda, piyasaya çıkarmayi planladığı albümünü tamamlamıştı. Tuncay Akdoğan’ın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. — GÜNEY <
  12. di-lara

    En Sevdiğim Şiirler

    Sevgili sevval uyarınız için teşekkürler. Ne mutlu ki edebiyatı gerçek sevenlerde var dünyada. Yoksa bu dünya salt duygusuzlara kalsaydı çekilmez olurdu... Derslerden zamanım olursa uyarınızı yerine getireceğim... Şiirle kal Sevgili hakanbaranyildirim, Eklediğin bu içtenlikli ve incelikli şiir için teşekkür ederim. Çok etkilendim ve çok duygulandım. Bu kadar güzel şiir yazabilen insanın kendisi de mutlak güzeldi. Varsa diğer şiirlerini de ekleyin lütfen, özellikle okumak isterim... Size sabır ve güç diliyorum... Sabırla kal
  13. di-lara

    MuTLuLuĞuN ReSMi

    Sevgili sevval öncelikle teşekkür ederim. Bu resimi daha önceleri görmüştüm ama Abidin Dino'ya ait olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden çok sevindim... Nazım Hikmet'in şiiriyle de örtüşen bir resim. Mutluluklar, sevgiler
  14. di-lara

    Zeytin'in Efsanesi

    ZEYTİN 'İN EFSANESİ "Efsaneye göre, Havva ile birlikte cennetten yeryüzüne kovulan Adem 930 yaşındayken öleceğini hisseder ve Tanrı'dan kendisini ve dolayısıyla tüm insanlığı bağışlamasını dilemeye karar verir. Bu amaçla oğlu Şit'i Cennet Bahçesi'ne gönderir. Bahçenin bekçiliğini yapan melek, Şit'in duası üzerine İyi-Kötü Ağacı'ndan aldığı üç tohumu ona verir ve öldükten sonra babasının ağzına koyup öyle gömmesini söyler. Adem ölür ve Tabor Dağı yakınında Hebron Vadisi'ne gömülür. Adem'in ağzında yeşeren ve kök salan üç tohumdan Akdeniz ikliminin simgesi üç ağaç filiz verir : Zeytin, sedir ve selvi..." Akdeniz efsanelerinde adı Ölmez Ağaç ya da Hayat Ağacı olarak geçen zeytin ağacı, antik çağlardan beri insanoğlunun hayatının içinde olmuş, kimi zaman meyvasıyla kimi zaman yağıyla insanlığa sağlık, lezzet ve güzellik vaat etmiş. Romalılardan Mısırlılara, Semitlerden Greklere kadar birçok kültürde zeytinyağı önemli bir gıda maddesi olmanın dışında, kandillerde yakılarak geceleri aydınlatmış, yaralara sürülerek şifa olmuş, ciltler onunla güzelleştirilmiş. LOKMAN HEKİM'DE ZEYTİN "Lokman Hekim" bir efsanedir. Halk arasında yaygın bitkilerle tedavi önerilerinin kaynağında eski dönemlerinin ünlü tıp yazarlarının büyük bir payı vardır. İşte bu bilgilerin elyazması eserleriyle yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılan reçetelerini Lokman Hekim başlığıyla derleyen Arif Pamuk'un kitabına bir göz atalım ve günümüz Türkçesiyle anlaşılması kolaylaşan bazı alıntılar yapalım: Abseli ve akıntılı yaralarda "Mürsafi, mesteki, sarı sabır, çam sakızı, terbantin birer tatlı kaşığı alınarak yeteri kadar zeytinyağı ile merhem yapılır, yaraya sürülür" deniyor bir "terkipte" (Sipahioğlu, Kütüb-i gayeti'l beyan). Adale ağrısında ise, "Adale ayak yağı ile ovulur" (Al Taberi, Firdevs). Ağız içindeki yaralarda "Zeytin yaprağı çiğnenir" (İbn-i sina, Kanun fi't-tıbb ). Ağrı ve sızılarda "600 gr zeytinyağı, 300 gr kükürt hafif ateşte kaynatılır. Adele ve mafsallara masaj yapılır" (Kaysunizade, Menafiu'n Nas). Acısız diş çekmek için "Zeytin yaprağı hamur haline gelinceye kadar sirke içinde kaynatılır. Çıkartılması istenen dişin üzerine konur" (Al Arzek, Tezkiretü uli'l-al-bab ve'l-camiu li'l-aceb al-ucab). Diş etlerini kuvvetlendirmek için "Mürsafi, zeytinyağı ile mayi yapılır, elde edilen mayi ile gargara yapılır" (Kanun) veya "Zeytin yaprağı kaynatılır. Elde edilen mayi ile gargara yapılır (Tarsusi, Kenzü's-sıhhati'l-ebdaniyye). Egzamaya karşı "zeytinyağı sürülür" ( Kanun). Ses kısıklığında, "Zeytin ağacının sakızı ağızda yavaş yavaş eritilerek yutulur" (Kanun). Öksürüğe karşı "Zeytin ağacı sakızı birer bardak sıcak su ile içilir" (Kanun ). Kaynak Bilinmiyor
  15. di-lara

    En Sevdiğim Şiirler

    HİKÂYE Senin dudakların pembe Ellerin beyaz, Al tut ellerimi bebek Tut biraz! Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz! Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz! Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı, Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Konuş biraz! Benim doğduğum köylerde İnsanlar gülmesini bilmezdi, Ben bu yüzden böyle naçar kalmışım Gül biraz! Benim doğduğum köylerde Kuzey rüzgârları eserdi, Hep bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz! Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler de güzeldi Sen de anlat doğduğun yerleri, Anlat biraz! CAHİT KÜLEBİ Dostları Olmalı İnsanın Dostları olmalı insanın, aynen gemilerin limanları gibi zaman zaman ugradığın yükünü boşalttığın dalgalar dininceye kadar bekledigin koynunda Sonra açık denizlere uğurlamalı seni, geri döneceğin günü bekleme umuduyla bazen rüzgara o açmalı yelkenini yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla halatlarını çözmeli seni çok ama çok özlemeli Dostları olmalı insanın, ermiş,bilge, hayatı ezbere okuyabilen düşünmediklerini düşündüren seni bir cambaz ipinde güvenle tutabilen gerektiginde senin için ateşi yutabilen yolunu ısıtan ustan olmalı, şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini sana vermeli soğuk bir kış gününde üzerindeki tek gömleğini. Dost dediğin; fanatik olmalı; Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli, Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli, Ve ağladığında, seninle ağlamalı... Ama hepsinden daha çok; Dost matematiksel olmalı; Sevinci çarpmalı... Üzüntüyü bölmeli... Geçmişi çıkarmalı... Yarını toplamalı... Kalbinin derinliklerinde ihtiyacı hesaplamalı... Ve her zaman Bütün parçalardan daha büyük olmalı... Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin. Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının Yegane şahidi... Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş... Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş.. Yazarı Bilinmiyor Liman Kırntıları Bahamalı martılar beni çağırdı, bir ikinci bahar gecesi Yalan söyledim, yırtık blucinli tayfalara, Seni sevmediğimi söyledim. Oysa rıhtımlar en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu, Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı; Hastaydım, kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma Seni unutmak gerekiyordu...... * * * Bahamalı martılar beni çağırdı, bir ikinci bahar gecesi, İskele fenerlerinin altında oturup seni bekledim sevgilim Ellerim ıslaktı,gözlerim ıslaktı Gelip caydırabilirdin beni gitmekten Oturup sigara içer,anlaşabilirdik.. Sana tapacağım yalan değildi benim olursan Seni seviyordum,seni istiyordum...... * * * Bahamalı martılar beni çağırdı, bir ikinci bahar gecesi Filler gibi içtim liman meyhanelerinde; seni unutmak için içtim.. Senin sokağında geceler yıldızsızdı, senin sokağında gece yağmur yağıyordu Ben zayıftım,çabuk ıslanıyordum Bana sevmek yaramıyordu, ben sevilemiyordum... Bahamalı martılar beni çağırdı, bir ikinci bahar gecesi Sana bırakacağım bu kentin üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm, Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi, ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi Üçüncüsü..... söylemeye dilim varmıyor, üçüncüsü bana git dediğin yerdi İşte bu mısraları orda karalıyorum; işte demir aldı şilebimiz, Gidiyor,gidiyor,gidiyorum........ Edgar Allan Poe Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim Hayatta ben en çok babamı sevdim Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek- Nasıl koşarsa ardından bir devin O çapkın babamı ben öyle sevdim Bilmezdi ki oturduğumuz semti Geldi mi de gidici-hep, hep acele işi! - Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi Atlastan bakardım nereye gitti Öyle öyle ezberledim gurbeti Sevinçten uçardım hasta oldum mu 40'ı geçerse ateş, çağrırlar İstanbul'a Bir helalleşmek ister elbet, diğ'mi, oğluyla! Tifoyken başardım bu aşk oyununu Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu En son teftişine çıkana değin Koştururken ardından o uçmaktaki devin Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için Açıldı nefesim, fikrim, canevim Hayatta ben en çok babamı sevdim. Can Yücel Adam Gibi Adam Olmak çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse sen aklı başında kalabilirsen eğer herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır hem kendine güvenebilirsen eğer bekleyebilirsen usanmadan yalanla karşılık vermezsen yalana kendini evliya sanmadan kin tutmayabilirsen kin tutana düşlere kapılmadan düş kurabilir yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer ne kazandım diye sevinir ne yıkıldım diye yerinir ikisini de önem vermeyebilirsen eğer söylediğin doğruyu ve gerçeği büken düzenbaz kandırabilir diye safları dert edinmezsen ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz ve yeniden koyulabilirsen işe döküp ortaya varını yoğunu bir yazı turada yitirsen bile yitirdiklerini dolamaksızın diline baştan tutabilirsen yolunu yüreğine, sinirine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da herkesin bırakıp gittiği noktaya sen dayanabilirsen tek başına herkesle düşüp kalkıp yine de erdemli kalabilirsen unutmayabilirsen halkı krallarla gezsen de dost da düşmanda incitemezse seni ne küçümser nede büyültürsen çevreni her saatin her dakikasına emeğini katarsan alın terine hakçasına bölüşürsen vicdanındaki adaleti her şeyiyle dünya önüne serilir korktuğun yerde el öpmez hükümran olduğun yerde ezmezsen oğlum adam oldun demektir üstelik adam gibi bir adam. Şiir: Rudyard KPLİNG Çeviri: Bülent Ecevit Eski Bir sevda Masalı Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter Ve serin serviler altında kalan kabrinde Her seher bir gül açar, her gece bülbül öter Beyatlı Menekşe rengi bir çiçekti sevdiğim kız Anadolu yaylalarında karanfil kokan Yanaklarında güneşin gül öpücükleri Dudaklarında hayatın nazlı gülücükleri Pınarlara her akşam aşk masalları anlatan Erguvan rengi bir çiçekti sevdiğim kız Munzurun eteklerinde nergiz kokan Bakışı ayışığı yüklü bir ceylandı Sevda ve gül işlerdi yüreklere İpek saçlarında çayır çiçekleri Esmer alnında duygu gelincikleri Her gece yıldızları alıp koynuna yatan Bende sevmiştim ah deli gönlüm bende Hasret rengi bir çiçekti sevdiğim kız Gözlerinde dağların ilkyaz gülücükleri Dilinde sevdanın içli sözcükleri Saçlarında bahar yelleri eserdi Yaşamak bir şarkıya benzerdi dudaklarında Dünyanın bütün dillerini konuşan Bende sevmiştim ah ömrüm bende Kar rengi bir çiçekti sevdiğim kız Nefesinde dağgüllerinin kokuları Kalbinde sevdanın gizli korkuları Üşüyen yüreklere beyaz çiçekler sunardı her gece Türkü türkü seher yeliydi yüzü Şiir şiir ay güzeli Doğanın bütün renklerine yakışan Bende sevmiştim ah dostlarım bende Hayat rengi bir çiçekti sevdiğim kız Hala özlem kokuyor bir köşesinde anadolunun Hala sevda kokuyor uzaklarda sesizlikler içinde Kimselerin uğramadığı bir yerde Yıldızlara bakıp üşüyor her gece Şimdi güller gülümsemiyor artık, uzak dağbaşlarında Cerenler inmiyor sulara Derin uykuya dalmış gözlerinde sevdiğimin Nergizler uyanmıyor sabahlara Sarmıyor yaşamı maviler Sonsuz bir hüzün gibi devrildi düştü gecelere Bir hüzünki ne yazgılara sığar ne yıldızlara Ya ben nasıl ağlamam dostlarım ya ben nasıl Nuri CAN ANNABEL LEE Senelerce senelerce evveldi Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz İsmi; Annabel Lee Hiç birşey düşünmezdi sevilmekten Sevmekten başka beni O çocuk ben çocuk, memleketimiz O deniz ülkesiydi Sevdalı değil karasevdalıydık Ben ve Annabel Lee Göklerde uçan melekler Kıskanırlardı bizi Bir gün işte bu yüzden göze geldi O deniz ülkesinde Üşüdü bir rüzgarından bulutun Güzelim Annabel Lee Götürdüler el üstünde Koyup gittiler beni Mezarı oradadır şimdi O deniz ülkesinde Biz daha bahtiyardık meleklerden Onlar kıskanırdı bizi Evet! Bu yüzden 'Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi' Bir gece rüzgarından bulutun Üşüdü gitti Annabel Lee Sevdadan yana kim olursa olsun Yaşca başca ileri Geçemezlerdi bizi Ne yedi kat göklerdeki melekler Ne deniz dibi cinleri Hiç biri ayıramaz beni senden Güzelim Annabel Lee Ay gelir ışır, hayalin erişir Güzelim Annabel Lee Orda gecelerim uzanır beklerim Sevgilim sevgilim hayatım gelinim O azgın sahildeki Yattığın yerde seni... Edgar Allan Poe Bir Ayrılış Hikayesi Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl? avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya, çıldırasıya... Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl? kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz, yüzde yüz, yüzde bin beşyüz yüzde hudutsuz kere yüz... Kadın erkeğe dedi ki: -Baktım dudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek, dudağına, yüreğine, kafana. Şimdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana... Ve artık biliyorum: Toprağın Yüzü güneşli bir ana gibi En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini... Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olanın parmaklarına başımı kurtarmam kâbil değil! Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak... Sen yürümelisin, beni bırakarak... Kadın sustu. SARILDILAR Bir kitap düştü yere... Kapandı bir pencere... AYRILDILAR... Nazım Hikmet Ran ÜÇ SELVİ Kapımın önünde üç selvi vardı. Üç selvi. Selviler rüzgârda sallanırlardı. Üç selvi. Kökleri yerde, başları yıldızlarda üç selvi. Selviler sallanırlardı rüzgârda. Üç selvi. Bir gece düşman bastı evi . Üç selvi. Yatağımda öldürüldüm ben. Üç selvi. Kesildi selviler köklerinden. Üç selvi. Artık ne kökleri yerde, başları yıldızlarda üç selvi. Selviler sallanmıyorlar rüzgârda. Üç selvi. Mermer bir ocakta parçalanmış yatıyor üç selvi. Kanlı bir baltayı aydınlatıyor üç selvi. 1933 Nazım Hikmet Yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var.... Yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var; Yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın herşeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çoçuğa Yaşamak; yeryüzünde onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı birkez kızgın kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, Bir taş gibi dinleyeceksin İnsan bütün müzikleri dinlemeli olabildiğince Hem de bütün benliği seslerle ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak bütün hayatları tanıma arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın namusluca bütün benliğinde; Çünkü acılarda sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var Yaşadın mı büyük yaşayacaksın ırmaklara, göğe, bütün bir evrene karışırcasına Çünkü, ömür denilen şey hayata sunulan armağandır Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana... ATAOL BEHRAMOĞLU
  16. Yağmur Saçlı Kız Yağmur saçlı Kız unutma! bir tek seni sevdim ben, bir tek seni özledim ... Sen benim ilham kaynağımdın, sevinç tomurcuğum, sevgi çağlayanım, hayat pınarımdın bir zamanlar... Bir zamanlar saçların bahçemin nazlı çiçeğiydi her dokundukça yeşeren, okşadıkça kokulu güller açan; doyamazdım bakmaya, dokunmaya kıyamazdım... Ellerimi tuttuğunda tanımsız bir sevinç kaplardı içimin denizlerini; gökyüzü benim olurdu, yeryüzü benim... Yaşamak bir rüyaydı seninle Yağmur saçlı kız, en güzel rüya sendin. İlkbaharda gökkuşağım olurdun, yazmevsiminde yağmurum, sonbaharda rüzgarım, kışmevsiminde fırtınam olurdun, her halini severdim senin... Seni görmediğim gün bir şeyler eksik gelirdi bana, yabancı kalırdım hayata. Hüzünlü ırmak kuşları gibi bekler dururdum bir kıyıda, sen gelir geçersin diye... Ne güzeldi özlemin çiçeklerinde yağmur yağmur gülüşün, geçişin her sabah gülümseyerek kapımızın önünde; rüzgarın saçlarına vuruşu, fistanının savruluşu rüzgarda ne güzeldi... Yazyağmurum olur ıslatırdın beni, güzgüneşim olur ısıtırdın. Düştüğüm her kuyuda gözlerindeki sevdalı imgeye tutunup çıkardım yeniden yeryüzüne, kirpiklerinde dinlenirdi ruhum... Beyazlar içinde gelirdin her gelişinde, nazlı utangaç bir gülüş olurdu dudağında, yanağında dağ gülleri; nefesinde serin serin sevgi olurdu. Yasemin kokulu bir sevinçle süslenirdi gönlümüz, ay kokardı bakışların, oturup yıldızları seyrederdik saatlerce... Şimdi geride kalan zaman dilimlerinde kare kare mutluluklar geçiyor gözlerimin önünde, korkular, tehtitler geçiyor... Ne zaman seninle buluşsak çabuk geçerdi zaman, kırmak isterdim dünyadaki bütün saatleri, zincire vurmak isterdim zamanı... Korka korka buluşurduk kuytu yerlerde, sarılıp dururduk biribirimize, sadece gözlerimiz konuşurdu. Sonra ayrılırdık istemeye istemeye. Sorguya çekerlerdi seni, döverdi kardeşlerin, elimden bir şey gelmezdi. Gözyaşların gücüme giderdi, oturup ağlardım senin yerine... Unutma! Bir tek seni sevdim ben, bir tek seni özledim bahar gülüşlüm... Derlerki, insan hayatında bir kez sever,bir kez aşık olur ama ben seni milyon kere sevdim hayatımda, milyon kere aşık oldum... Şimdi buluştuğumuz yerden ne zaman geçsem içim burkulur, gözlerim durup durup dolar. Her esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda senin kokunu duyarım çünkü... Anladım ki, bütün iççekişler sevgililerine kavuşmayan sevdalıların hüzünlü gözlerinden gelirmiş, yaşamın kıyısında kırılmış tomurcuklardan... Şimdi acılar simsiyah bir sarmaşık esrarıyla büyüyor bedenimde her gece, inciterek sarıyor yüreğimin yalnızlığını... Yokluğun bir rüzgardır şimdi eser gönlümün soğuk duvarlarına her gece. Gözyaşlarım yağmurlara karışır, yağmurlar gözyaşlarıma, düşer damla damla yitirilmiş sevda közlerine... Hani hatırlar mısın? Masal güzeli nineciğin o akşam aşkımız için anlattığı masalı! Bu masalı her hatırladığımda yüreğim yanıyor yağmur saçlı kız... Karlar Prensi İle Güneşin Kızı “Karlar prensi güneşin kızına aşık olmuş. lakin birleşmelerine olanak yokmuş. biri soğuğun prensi biride ateşin kaynağı. karlar prensi birgün dayanamamış koşmuş sevgilisine ve kucaklamış onu. o andada eriyivermiş sevgilisinin kollarında. işte dünyaya ilk yağmur o zaman yağmış. bundan sonrada ne zaman yağmur yağsa güneş matem tutup ortadan kaybolurmuş. yağmur bitiminde ise gökkuşağı dünyanın bu en büyük aşkı anısına gökyüzünü sararmış boydan boyaaa...” Özlem tek yönlü uzun bir yol işte Yağmur saçlı kız, gidipte dönüşü olmayan... Aklıma düştükçe bakışların, bir hüzün şarkısı kırılır kalbimde, ki, canıma batıyor kırıkları her defasında.. Hiç çiçeklenmiyor dallarım artık, meyve de vermiyor. Kalbimin batısında battı güneş, doğusunda ise güneş yok... Ah yıllar ah! Şarkılardaki gibi her şeyi yıpratır, yorar, yaşlandırır ve alıp götürür bilinmeyen bir meçhule doğru... Nuri CAN www.nuricann.com Yokluğun Buz Gibi soğuk Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... "Üşüme" diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... "Özledim" deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya ... Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum... Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim… Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı... Bütün dallar kesik... Yokluğun buz gibi soğuk... Üşüyorum... Yüreğim de donmuş sanki. Gözlerimde... Ateşler içinde bedenim... Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün uzuvlarım uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar... Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde, ağrılı şiirler topluyorum gecelere şimdi... Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok… Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım… Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara… Bakakalıyorum ardından çaresiz… Ah! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle.. Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum... Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin... Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü... Ah! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki akasya... Susuyorum artık derin derin... Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi... Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya anlaşılmaya... Oysa ne çok istiyorum, tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı, hicranımı bir tılsımla... Yüreğim kanrevan, dikenler acımasız, ayaklarım kırık koşamıyorum artık doruklara, menzil uzak... Gel. Yüreğim ol seher gülüm, her ölümümde bana yeniden hayat ver. Elim ol, ayağım ol, canım ol... Gecem - gündüzüm ol... Ağlayan gözlerim ol her damlada yeniden doğur beni, yeniden doğur umudumu. Her öldüğümde yeniden yarat ki, seni ne kadar özlediğimi anlatayım yeryüzündeki bütün canlı cansız varlıklara, ne kadar çok sevdiğimi ... Önce sen gel sevgilim solmadan resimler, şiirler sislenmeden... İslenmeden geceler ... Sonra ölüm gelsin... Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Nuri CAN www.nuricann.com Boynumda Kendi Ellerim Gözlerim çocukları yoksul bir ülke şimdi içimin kızıllığınca gül ve yangın dalında unutulmuş bir üzüm tanesiyim belki belki bir söğüt dalının efil efil titreyen yaprağıyım uzak bir iklimde esip geçen rüzgarlara ağıt yakan bir gün çözüp bakışlarımı tel tel kirpiklerimden elif elif ağlayan gümüş saçlı bir anneye bağışlayacağım son kez ağlayacağım belki düşerken sevdanın eşiğine varsın bağışlamasın beni hayat ki, ay uzak tepelerin ardına çekilsin çarpa çarpa dövsün kıyılarımı acılar yarasına figan düşsün kırlangıçların eriyip gitsin hüzünlü bakışlarımda ne varsa yokluğuma kahırlanmayacaksa bu kent ah! çekmeyecekse ardımda kalan anılar Ah! ey yarasında nehirler fışkıran kalbim susuyorum işte acılara akan bir sesle hayat ki, ateşten bir ip boynumda koynumda buzdan bir top ne zaman doğrulsam dokuz yerimden vururlar beni biliyorum her susuşun ardında bir yalnızlık var bir özlem, bir kahır var bilinsin ki, bir yanı yangındır susuşlarımın, bir yanı ölüm aşkın kor ateşlerinde sınanmış bir semenderim ben her gece kalbimin ortasında bir çöl çiçeği açar adı Leyla bir yanı Yusuf’tur acılarımın bir yanı Züleyha yolları beklemekten yorgun, yıllara gözyaşı dökmekten hüzünlü yüzüm, aykırı sakalımla ondandır dünyanın orta yerinde kederli bir dağ gibi duruşum siyahlar giyinişim, saçlarımı taramayışım bir yaban gülü gibi ıssızda ağlayışım bir derviş gibi yakışım kalbimi, boynumu büküp bakışım ondandır bunca incinmişliğim ondan kemirirken içimi utangaç ulalar heyulasında geçmişim susuyorum ki, acıma kimseler merhamet etmesin çünkü hep sevgilerden aldım suların derin akışını ve nakışını yüreği elmas bir kızın dantelinden söktüm biliyorum yangınlar kentinde kıvılcımlar bir sevdadır gül yaprağına konmuş bütün yıldızlar sırtını dönmüş bana, ayda küs hayat bu işte ey kalbim bir varmış bir yokmuş varsın kirpiklerimden acı dökülsün yüreğimde büyüttüğüm kır menekşeleri için son bir damla su istiyorum senden ey kalbim allah aşkına bu çölleri sen yarattın iflah olmaz ömrüme senden aldım bu kadar sevmeyi, özlemeyi, kahrolmayı şimdi boynumda kendi ellerim bağışlama beni tükenmiş ümitlere yeni vahalar gerekmiyor çünkü her bahar kuşlar kanat çırpınca özgürlüklere sesler gelince karlı dağların ardından türkü ırmaklarında ve ben uzanıp durduğumda yatağıma ince bir su gibi ıssız sorun kalbime özlemek nedir, acı nedir, hüzün nedir yasaksa aşk titreyen yüreklerin deltasında varsın kurusun güller, sular kararsın, kumlar yansın bir çöl akşamıyım artık bıçak keskinliğinde yakınmadan esip geçiyor düşlerim savunmasızım, sus ey kalbim intizarın sende kalsın gizle, vuslatı arzulayan bir kor ol yan kalbim, kimse bilmesin bütün çığlıklarını kuşansın gelsin ölüm Nuri CAN Toplan Gidiyoruz Ey Kalbim Haydi toplan akşam oldu vakit doldu toplan gidiyoruz ey kalbim kırkikindi yağmurlarına kalamam kaldıramam bunca ağrıyı, ihaneti biliyorum kirlenmiş hiç bir bakışta, yer yok bana bu yüzdendir ceylanlara küsmüşlüğüm sevdalara küsmüşlüğüm bu yüzden bir gül yaprağı bulup sarmak için yaramı çekip gidiyorum buralardan içimdeki cesetleri çiğneyerek kalbimdeki mahşere bak akşam vakit tamam duruldu işte bulanık denizler dürüp ömrümün defterini toplan gidiyoruz ey kalbim yorgunum bir sonbahar ezgisi gibi bekleyemem son yaprakta sevgisi iğdiş edilmiş tarihlere koma beni ey kalbim bak güz yağmurları iniyor acılar ve ihanetler üstüne çırılçıplak ve sevgisiz kalmış bir şiirim kimsesiz bir kış ortasında ne gülen gözleri ısıtıyor artık çocukların ne de sevdalı bakışları yeniyetme aşıkların bütün dinlerden kovuldum bütün ülkelerden bütün yüreklerden kovuldum (*)”Aliye gülümsesem Muaviye öldürür beni” hangi tanrıya sığınsam yaramın merhemi yok biliyorum kirlenmiş hiç bir bakışta, yer yok bana bu yüzdendir ceylanlara küsmüşlüğüm sevdalara küsmüşlüğüm bu yüzden yeni bir gül yaprağı bulup sarmak için yaramı sevdalı bir kuş yükleyip kanatlarına acılarımı alıp gitsin beni buralardan hamuru çürümüş dostluğun, vefanın, aşkın vefasız mevsimlere bırakma beni ey kalbim ağlatma beni sevda kapılarında ***** kapılarında eğme boynumu kurşunlar sıkılsada canevime çiğnetme yoksulluğumu ayaklar altında bırak başım dik, içim ezik kalsın onurlulara mahsus bir makamda ağırla beni satılmışlığın, alçaklığın, ihanetin ortasında koma biliyorum bu düş sığmaz kirlenmiş sokaklara bu sevda sığmaz bakmayın gözlerime nasıl saklarım yüreğimdeki incinmişlikleri kınalı bir kelebek konunca saçlarıma ah! Benim de hayallerim vardı baharlarım vardı, yazlarım vardı kuşlar göçüp gitti yüreğimden gökyüzüm yaralı kaldı bir isyan giydirip gözlerime dipsiz uçurumlara yuvarladım umutlarımı aşk diyordum talan oldu, yalan oldu ömrüm tınısı kırık bir keman sızısıyım artık yok gideceğim başka bir liman bak duruldu işte bulanık denizler haydi toplan vakit tamam toplan gidiyoruz ey kalbim boşalsın ince duygularımın sırtındaki yük paranın sevgiye ihanetini gördüm insanın önünde diz çöküp ibadetini dünler harabe yarınlar umut değil hüznün neresinden dönsem, kırgınım öpmeye uzandığım bütün dudaklar frengili Nuri CAN
  17. Gülleri sana bırakıp dikenlere gidiyorum Gidiyorum bütün acılarımı vurup sırtıma umutları bırakıp başucuna ıtırları, menekşeleri, kırgüllerini bırakıp şiirlerimi sarıp bohçama yüreğimin yangınına gidiyorum hoşca kal usulboylum, güzel gözlüm hoşca kal gidiyorum gözyaşlarımı papatya diye saçlarına takıp yüreğimdeki yağmurlarla bir ırmağa akmaya gidiyorum içimde yeşerttiğim tüm çimenler sana kalsın sana kalsın baharçiğdemleri, kırgelincikleri, kırkkanatlılar gülleri sana bırakıp dikenlere gidiyorum gidiyorum başımda gam gözlerimde nem toplayıp önüme düşen gölgelerimi bütün hatıraları bırakıp geride ardımdan çekip kapıyı usulca başımı alıp gidiyorum buralardan şafak sökmeden kimseler görmeden yağmurun yağmadığı çöllere gidiyorum sevgi dolu yüreğimi bir ıssızda yakmak için hoşça kal suyundan çimdiğim dere kana kana içtiğim pınar say ki, hiç yaşamadım bu yerlerde nazlı çiçeklerini okşamadım baharın bozguna uğramış bir bostanın hüznüyle bir yaprağın ürpertisine yazıp ömrümü çekip gidiyorum buralardan çekip gidiyorum bir bilinmeze doğru hem yol, hem yolcu olmaya acılarımla başbaşa kalmaya bütün yıldızları takıp kanatlarıma rüzgarların uğultusunda kaybolmaya gidiyorum Yüreğimin sızılarında damıttığım her şiiri bin kez öperek ve sökerek sevgiden yana ne varsa göğsümde gecelerin zifiri saçlarında çıkıp yola dağlı bir ırmak gibi çarpa çarpa kıyılara bir ceylanın gözlerinde ağlamaya gidiyorum bütün borçlarımı ödedim alacaklarımı erteledim artık ne diyecek bir sözüm kaldı sevdiklerime ne okuyacak bir şiirim gözlerimin içinde iki damla gözyaşı gibi bakmadan ardımdaki uçurumlara alıp götürüyorum yüreğimdekileri de hoşca kal usulboylum, güzel gözlüm hoşca kal Nuri CAN Gitme Gitme figan düşer denizlere sular çekilir yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır boynunu büker kır çiçekleri kelebekler ölür gitme bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk şaşırır yönünü rüzgarlar bütün pınarların suyu çekilir solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm gitme öksüz kalır içimdeki imge dağları saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez çiçekler açmaz bahçemde ah gülüm gitme acılara mahkum olur yüreğim ardında fırtınalar kalır, ayrılıklar, anılar, yanlızlıklar boynu bükük aşklar, gözü yaşlı şarkılar alışamam yokluğuna, yokluğun ölüm gitme içimdeki bütün vagonlar devrilir bir kar yağar istasyonlara, üşürüm gitme kal sevdiğim terketme beni umutsuz çaresiz bekletme beni bütün ormanlar ateşe verilir kuşlarda gider bu kent de, ölürüm gitme kal menevşeler açsın dağlarda sevince dönüşsün gökyüzü iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm yokluğuna alışamam yokluğun ölüm gitme bütün ormanlar ateşe verilir kuşlarda gider bu kent de, ölürüm Nuri CAN Hoşçakal Gönlümün Nazlısı Gidiyorum buralardan yalınayak ve üzgün önümdeki uçurumlara aldırmadan varsın hayallerim kurduğum yerde kalsın o gerçekleşmeyen hayallerim. ardımda yaralı bir yürek kederli bir ömür ve yoksul anılar bırakarak çekip gidiyorum sevdiğim hoşçakal gönlümün nazlısı, bağrımın sızısı hoşçakal gidiyorum başım önümde, gözümde nem duramam artık ey aşk, ey sevdiğim hüzne ve kedere boğulduğum bu şehirde duramam hiç bir anı kabul etmiyor beni bedenim buz gibi soğuk yüreğim param parça keder kış kadar soğuk ellerim ardımda yoksul bir sevda ve bana ait ne varsa bırakıp gidiyorum sevdiğim hoşça kal anlımın yazısı, kaderimin küskünü hoşçakal bütün yaprakları dökülmüş dalları kırılmış bir ağaç gibi hıçkırarak ve bırakarak ardımdan sırtımı yasladığım çınar ağacını yaslı meçhule giden acılar yüklü bir gemide uğuldayan rüzgarlara sarıp sesimi şarkıların sustuğu, aşkların vurulduğu limanlara gidiyorum sevdiğim hoşça kal kırık sazım, sevdamın yaralı türküsü hoşçakal bir yıldız daha kaymadan gözlerimden yüreğimden bir arzu daha sönmeden gidiyorum ey aşk, ey sevdiğim bir daha yağmamalı bu ihanet yağmurları ağlamamalı bu yürek bir daha bir acıyı, başka bir acıyla sarıp alıp dağların ve yıldızların gölgesini yüzümde kış, bakışlarımda kar yorgun akan bir ırmak misali kimsesiz sokaklara bırakıp yanlızlığımı gidiyorum sevdiğim hoşça kal gecelerimin yıldızı, karlı dağların yalnız kızı hoşça kal bütün borçlarını ödedim bu sokakların, alacağımı aldım geri dönmez bir mevsimdeyim artık, duramam ey aşk bu şehre sığamam bu hüzünle yoksa acılar üşütür beni kar kavurur anılarımı donar bakışlarım üşürüm... üşürüm ey aşk sorma nereye, hangi dağın ardına? ne kadar uzağa varır yolum? kim yoldaş olur bana ? dönüp gelir miyim yine bahar geldiğinde ? çiçek açtığında mor dağlar sorma sazımdaki hüznü içimdeki sızıyı boynu bükük karanfilimi ve yüreğimin yangınını bırakıp rüzgarlara sırılsıklam yalnızlığımı alıp yanıma gidiyorum hoşça kal bağrımın ateşi, kalbimin ahı, mühür gözlü yar hoşçakal Nuri CAN
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.