
VATAN(*
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
237 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
VATAN(* tarafından postalanan herşey
-
Şu başlıkta ne varsa gene beni kendine çekti. Yazmadan duramadım.
-
Normal kardeşim. Daha tanımıyosun ya beni yeniyim.
-
Var abi ben bataristim yaaa
-
Kaybettiğimiz yüce olan tüm değerleri. Vazgeçmemeyi. Mücadeleyi. Yılmamayı. Yıkılmamayı. Dürüstlüğü. Aşk ile bağlılığı. Engellere karşı geliştirilmiş refleksleri özlüyorum. Sahip olanların ölü olması benim özlemimi ikiye katlıyor. Allah size rahmet eylesin hepinizi çok özlüyorum. Sizler özlenecek olanlardınız. Bir için yüz feda eden. Doğrunun şövalyeleriydiniz. Özlüyorum ve aşkla seviyorum sizleri...
-
Tridine tridine tridine bandım Bedava mı sandın para virip aldım
-
nalan eeeııııııı tanımıyorum selahattin
-
Bilgisayarlardaki güvenlik açıkları Spy Trojen Adware tipi yazılımların bilgisayarınıza sızması demek: 1- Sistem ağırlaşır ve siz hissedersiniz. 2- Update edilmiş antivirüsler ile yakalarsanız tam silemeyebilirsiniz. Silinmeye karşı korumalı veya sistem klasörü görünümü tarzında bir yazılımdır. 3- Yukarıda belirttiğimi sistem görünümlü dosya zaten antiv. aldattığından sistem içerisinde yakalanmayacaktır. 4- Bu yazılımlar dışarıya e posta tabilir. Gizli bilgi sızmaları meydana geleblir. 5- Bilg. sürekli bir firewall mesajı alırsanız. O dosyayı bulun ve kaldırın. Yapılabilecekler: 1- Antivirüslerinizi güncel tutun 2- Asla kişisel şivre vs. bilgilerinizi internette tam açık etmeyin. Pc deki bilgilerinizi arşivleyin ve şifreleyin. Dosyayı gizleyen veya gizle+şifrele tarzı prog. kullanabilirsiniz. 3- Windows updatelerini otomatik olarak yapın. Bunalr bir dizi güvenlik açığına ilişkin yamayı makinanıza indirmeniz demektir. 4- Bilgisayarınızda sp2 varsa bunun güvenlik duvarı tam yeterli değildir. Bilgisayarınıza etkin bir firewalla atın. sp2 firewall sadece giren paketleri denetler. iiçeriye sızıntı varsa dışarıya sızacak bilgilere mani olamazsınız. 5- Modemlerde wireless sist. kullananlar bant sızıntılarına karşı uyanık olsunlar. 6- Bilgisayarınızda admin değil misafir kullanım yapın. Surfte ügüvenliğiniz büyük oranda artacaktır. 7- Anti spyware + trojen + firewall şeklinde kombinasyonlar yararınızadır. Örn: bir antivirüs + bir spyware + bir firewall şeklinde 8- İnternetten indirdiğiniz kurulum paketlerini manual tarayın. (Sağa tıkla menüye yerleşmiş antivirüs ikonu ile sadece o dosyanın taranmasını sağla) 9- Spam (yığınlanmış vs.) postalara karşı dikkatli olun tanımadığınız bazı postaları okumadan silin. Hepinize hayırlı ve güvenli Surfler...
-
24 Temmuzda yapılan açıklama ile birleşme kararı doğrulandı... Birleşme maliyeti5,4 milyar dolaylarında.... California AMD merkezi hala merkez olacak. ATI merkezi ise bir şube olacak... AMD ATI birleşmesi AMD nin ATI ile Microsofta yakın duracağı yorumlarını beraberinde getiriyor.ü Saygı ile....
-
Klonlama kesinlikle etik değildir. İnsanın klonlanmasında dinden öte bir takım biyoojik problemler beraberinde gelecektir. Klonlanan koyun Doly klonlandığı yaşlı koyunun yaşında idi. Klonlandıktan kısa bir süre sonra ölmüştür. Cinsi münasebet tıpta ileri düzeyde iletişim sayılmaktadır. Klonlamanın sosyolojik yan etkileri aşırı boyutlarda olacaktır. İnsan biyolojik + sosyoojik + psikolojik bir varlıktır. Klonlamada bir diğer sorun müdahale proıblemi ve iş paylaşım sorunudur. Çok zeki tasarımlar oluşturulması veya aşırı yapılı tipler husüle getirilmesi insani bakımdan yanlıştır. İnsanoğlu her işte çalışacak birewylere her zaman ihtiyaç duyacaktır. Fazla mükemmeliyet iş bölüşümü sorunu meydana getirecektir. Klonlarken bir diğer sorun hastalıklar ve uzun ömür problemidir. Hastalar sosyal sigorta yardımı alamayacaktır. Dolayısıyla iktisadi bakımdan hatalıdır. İnsan asla hasta olmadı diyelim.... Uzun yaşamak kıtlık problemi oluşturacak. İktisadi bazda hiçbir zaman denge sağlamayacaktır. Bütün bunların yanında bir hassas noktayı unutmamak gerekir genetik çalışmalar hastalıkların önlenmesi ve tedavisi bakımından sürmelidir. Saygı ile....
-
Bir atom düşünelim bu atomun çevresinde aynı hızla ve değişik yörüngelerde elektron spinleri vardır. Bu atom içinde e=p olması kararlı olmasını sağlamaktadır. İnsan bile kararlı atomlardan müteşekkildir. Biz insanın kararsız bir dizi atomdan oluşabileceğini aklımıza bile getiremeyiz. Dağılacaktır. Bir atom n bombardımanına maruz bırakılınca ve atomdan bir tane p koparıldığında ortaya çıkan enerji atom bombasıdır. (Tabi daha fazla miktarları) Bu atomlar ışıma yapıp durular. Ama dış müdahale olmaksızın atom parçalara ayrılmaz. Ayrılsa idi insanoğlu yok olurdu. Bugün bile atoma hükmetmek sınırlı alanda mümkündür. (Nano teknoloji) Bağ yapıları veya sıralanmaları ile oynanabilmektedir. Dolayısıyla Allaha iman edecek Atomun içindeki sırra bakmalıdır. Rab ayetlerinde dediği gibi elbette anlamak isteyen için mucizeleri çoktur. Saygı ile....
-
Nedenlerde: 1- Varoşlaşmanın Türkiye ye zararları ölçülemeyecek kadar çoktur. 2- Bence varoşlaşmada halk değil izni veren siyasiler suçlu ve sorumludur. Çözümlerde: 1- Varoşlaşmanın önüne geçmede yıkımlar yapılmak zorunda mı kalınacaktır? 2- Bu saatten sonra benimsenecek yol herşeyi toplamak adına radikal mi olmalıdır? Arkadaşların değerli görüşlerini ve eklemelerini beklerim.... Saygı ile...
-
İSTANBULUN FETHİ (29 Mayıs) İstanbul, Asya ile Avrupa kıtaları arasında yer alan doğal güzellikleriyle ünlü bir kenttir. Tarihi M.Ö. yedinci yüzyıla kadar uzanır. Şehir, M.Ö. 657 yılında Megaralılar tarafından kurulmuştur. Devletin Byzas adlı komutanının adından dolayı şehre, Byzantion adı verilmişi. M.Ö. altıncı yüzyılda Perelerin eline geçen Byzantion için, Atinalılar ve Ispartalılar da savaşmış. M.Ö. dördüncü yüzyılda İskender tarafından fethedilen şehir M.Ö. üçüncü yüzyılda Roma İmparatorluğu tarafından alınmış. M.Ö. 330 yılında İmparatorluğun başkenti olan Byzantion’a, bu kez de Konstantinapolis adı verilir. M.Ö. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Konstantinapolis, Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olur. Stratejik önemi ve tabi güzellikleriyle herkesin dikkatini çeken şehir, Gotlar, Ostrogotlar ve Bulgarlar tarafından defalarca kuşatıldı, fakat alınamadı. Bu yoğun saldırılar üzerine, İmparator Anastasiyanus, Silivri’den başlayarak Karadeniz’e kadar uzayan surları yaptırdı. Buna karşın saldırılar devam etti. M.S. 7. ve 8. yüzyıllarda Araplar tarafından da kuşatıldı. Fakat bu kuşatmalar da sonuçsuz kaldı. 1203 yılında Haçlı orduları tarafından zapt edilerek 1261 yılına kadar Haçlıların elinde kaldı. Bu tarihten sonra tekrar Bizanslıların eline geçti. 1299 yılında kurulan Osmanlı Devleti, yavaş yavaş büyüyerek gelişti. Anadolu ve Rumeli’de genişlemeye devam etti. Anadolu ve Rumeli’deki topraklarımızın arasında kalan Bizans, mutlaka alınmalıydı. Bu amaçla şehir, Osmanlılar tarafından birkaç defa kuşatıldı. Ama alınamadı. 1453 yılında, Padişah II. Mehmet, hocası Akşemsettin’in de teşvikiyle İstanbul’a yeni bir saldırı düzenlemeye karar verdi. Önce, Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan Anadolu Hisan’nın karşısına Rumelihisan’nı yaptırdı. Edirne’de döktürdüğü balyemez adı verilen büyük toplarla savaşa hazırlandı.6 Nisan 1453 günü, Osmanlı ordusu Bizans surları önüne geldi. Bizans İmparatoru Konstantin, Haliç’i zincirle kapatarak Osmanlı Ordusu’nun şehre denizden girmesini önledi. 11 Nisan günü kuşatma tamamlandı ve top ateşi başladı. Yirmi gün süren top ateşinden kesin bir sonuç alınamadı. Şehrin denizden de kuşatılması gerektiğini düşünen II. Mehmet, bir gece yetmiş parça gemiyi karadan yürüterek Haliç’e indirdi. Bizanslılar, sabahleyin Osmanlı Donanması’nı Haliç’te görünce büyük bir korkuya ve paniğe kapıldılar. Haliç’ten ve karadan yapılan top atışlarıyla surlarda gedikler açıldı. Bunun üzerine, 29 Mayıs günü bir genel saldırı düzenlenmesine karar verildi. Hocası Akşemsettin II. Mehmet’e cesaret veriyor; Hz. Peygamberin, "Konstantin elbet fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne iyi komutan ve onun askerleri ne güzel askerlerdir" sözüyle müjdelenen komutanın kendisi olduğunu söylüyordu. Bu inançla 29 Mayıs günü son taarruz başladı. Çok kanlı ve zorlu bir savaştan sonra birçok şehit verildi. Bu şehitler arasında, Bizans surlarına Türk bayrağını diken Ulubatlı Hasan da vardı. Nihayet, Mayıs 1453 Salı günü, İstanbul fethedildi. İstanbul’un fethi, hem Türk tarihi için hem de dünya tarihi için önemli bir olaydır. Türk tarihi için önemi İstanbul’un fethiyle, Osmanlıların, Balkanlardaki ilerlemelerine engel olacak hiçbir gücün kalmamasıdır. Avrupa’da ilerleyişini sürdüren Osmanlı Devleti, büyük bir imparatorluk haline gelmiştir. Dünya tarihi bakımından ise, İstanbul’un fethi, Orta Çağ’ın kapanıp Yeni Çağ’ın açılmasına sebep olmasındandır. İstanbul, 29 Mayıs 1453 tarihinden 23 Nisan 1920 tarihine kadar Osmanlı Devleti ’nin başkenti olmuştur. Bu nedenle Türk ve Dünya tarihini etkileyen bu önemli fethi, her yılın 29 Mayıs günü, aynı coşku ve sevinçle kutluyoruz. (Tarihi yazım dışında detaylı yazım içerdiğinden internet üzerinden alıntılanmıştır.) Bu tarihe yön vermiş olayı eklemek istedim. Saygı ile...
-
Şeytan'ın oğlu" saraya gidiyor Türkler, 1431 yılında Orta Romanya'daki Sighişoara kasabasında dünyaya gelen Vlad'ın hayatında, henüz küçücük bir çocuk olduğu günlerden, savaş meydanında son nefesini verdiği âna dek daima en belirleyici unsur oldular. Buna belki de "alınyazısı" demek daha doğru olur. Macar kralı Vladislav'ın seçkin birliklerinde yer alan babası Vlad Dracul cengâverliği ve acımasızlığıyla ünlenmiş bir şovalyeydi. Soyadı olarak kullandığı lâkâbı "Dracul"un Romencede "şeytan" anlamına gelmesi de ona yönelik kitlesel korkunun somut bir ifadesiydi aslında. Vladislav'a bağlı diğer bütün seçkin şovalyeler gibi, kılıcında ve zırhında bir ejderha figürü bulunan baba Vlad, giriştiği savaşlarda uçurduğu yüzlerce kafaya rağmen, oğlu doğduğunda bütün babalar gibi pamuk kalpli bir adama dönüştü ve sevinçten bayram etti. Evladını el bebek gül bebek büyütebilmek için de bütün imkânlarını seferber edecekti nâmlı cengaver... Romenlerin "Wallachia" olarak andıkları bu topraklar Sultan 2'nci Murat'ın amansız akınlarının ardından Eflak ve Boğdan adlarıyla Osmanlı'ya bağlanınca, baba Vlad da Türklerin o dönemdeki başkenti Bursa'ya ister istemez bağlılığını iletmek zorunda kalıyordu. Osmanlıların fetih politikasında, kazanılan yeni topraklara, merkezden o yöreye yabancı yöneticiler atamak pek sıklıkla başvurulan bir yöntem değildi. Devlet, bunun yerine daha akıllıca bir yola başvuruyor ve ele geçirdiği her yeni diyara yine o bölgelerde doğup büyümüş sadık yerel liderler tayin etmeyi tercih ediyordu. Bu doğrultuda Wallachia'nın sözü geçen soylularının geniş bir istihbaratını yaptıran Sultan Murat Han, onlar arasından Vlad Dracul'un adının ön plana çıktığını görecekti. Bunun üzerine şovalyenin küçük oğlu ile kızı, bizzat babalarının rızasıyla, yetiştirilmek üzere başkent Edirne'ye getirildi. Ablası sarayda "prenses" statüsünde ağırlanırken, gelecekte Eflak ve Boğdan Voyvodası (Osmanlı'da geniş yetkilerle donatılmış, bir çeşit genel valilik rütbesi) olması planlanan küçük kardeş Vlad da seçkin çocuklara verilen özel bir eğitim programına alınıyordu. "Ölünceye dek kardeşiz" Küçük Vlad, Edirne'yi ve Osmanlı saray hayatını kısa sürede benimser. Murat Han da sarayının koridorlarında ablasıyla birlikte koşturup duran bu küçük konuğun üzerine titremektedir. Gelecekte Osmanlı'nın Balkanlardaki uçsuz bucaksız topraklarını kendisi adına sadâkatle yönetecek olan bu zeki Romen çocuğunun her açıdan kusursuz bir eğitim almasını arzulamaktadır Sultan. Türkleri sevmesi için çok geçmeden onun yanına bir de arkadaş verir. Bu kişi, sonradan "cihan fatihi" olarak anılacak olan sevgili oğlu Mehmet'tir. Şehzade Mehmet, kendisinden yalnızca bir yaş küçük olan Romen arkadaşıyla yıllar boyunca omuz omuza çok sıkı bir eğitimden geçer. Birlikte en seçkin hocalardan yabancı dil dersleri alır, kılıç kullanmayı, ata binmeyi ve devlet yönetiminin türlü inceliklerini öğrenirler. Zamanla arkadaşlıkları iyice derinleşecektir iki çocuğun. Büyüdüklerinde birbirlerini hiç unutmayacakları ve kanlarının son damlasına kadar destek olacaklarına dair karşılıklı yeminleşir, ardından da kesik parmaklarını birleştirerek "kan kardeşi" olurlar. Yıllar geçecek ve yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen bu iki arkadaşın yolları zorunlu olarak ayrılacaktır. Vlad seçkin bir yönetici adayı olarak anavatanına geri gönderilir. Babasının 1451 yılındaki ölümü üzerine genç yaşında tahta geçen Sultan Mehmet ise 1453 yılında, İslâm aleminin öteden beri en büyük hayâli olan İstanbul'un fethini gerçekleştirerek yüce peygamberimizin hadis-i şerifindeki övgülere mazhar olur. Onun bu büyük askerî başarısını, yıllar sonra geri döndüğü ülkesinden hayranlıkla izleyen Vlad da yeni başkent İstanbul'a siyasî bağlılığını bildirir. Genç lider bunun üzerine 1456'da Sultan Mehmet Han tarafından Eflak ve Boğdan'a resmen "Voyvoda" olarak atanacaktır. Başlangıçta herşey yolunda gitmektedir. Bölgeyi büyük bir başarıyla yöneten Vlad, Osmanlı'nın çıkarlarını içtenlikle korumakta ve devletin vergi gelirlerini düzenli olarak tahsil edip merkeze yollamaktadır. Bunun karşılığında saray da ona her Voyvoda'ya tanınmayan düzeyde çok geniş bir özerklik alanı sunmuştur. Ancak, zaman geçtikçe Vlad'a bir haller olmaya başlar. Romen soyluları arasında esen miliyetçilik rüzgârları, İstanbul'a bağlılığı kuşku götürmeyen onu da adım adım etkilemeye başlamıştır. Bölge bağımsızlık hareketleriyle için için kaynarken, herkes Voyvoda'dan bu yeni dalgaya önderlik etmesini beklemektedir. Bu noktada babasının efsanevî savaşçılık kariyeri de sık sık önüne konulur ve aklını başına toplaması istenir. Bir tarafta gönülden bağlı olduğu Fatih, öte tarafta ise bağımsız Wallachia'ya kral olma hayâli... Vlad giderek öylesine büyük bir açmaz içinde kalacaktır ki bu durum onu kısa sürede alkole düşkün biri haline getirir. Sabah akşam içmekte ve emirlerine uymayanlara akıl almaz işkenceler yapmaktadır. Bu arada Voyvoda babasının bölgede efsaneleşmiş olan soyadı "Dracul"u da "Draculea" (Eski Romencede "şeytanın oğlu") şeklinde kullanmaya başlar. Eflak ve Boğdan'a egemen olan huzurlu ortam bir kaç yıl içinde yerini tam bir cinnet atmosferine bırakacaktır. Adalet duygusunu tamamen yitirmiş vaziyetteki Vlad, kendisine zalimâne bir de meşgale bulmuştur: "Kazığa oturtma işkencesi... Sarayının çevresini binlerce sivri kazıkla donatan Voyvoda, suçlu olarak gördüğü kişileri canlı canlı bu kazıklara oturtmakta ve kurbanlarının bazen günler süren can çekişmelerini büyük bir keyifle izlemektedir. Bu arada, halkı arasında, onun şeytanî bir güç kazanmak amacıyla düşmanlarının kanını içtiğine dair söylentiler de yayılmıştır. Eflak ve Boğdan'da bunlar olup biterken, Voyvoda'nın sapkın davranışları İstanbul'a, Fatih'in kulağına dek ulaşır. Bölgede yaşanan kargaşanın merkezinde çocukluk arkadaşı Vlad'ın olduğunu öğrenen Sultan, duyduğu bu korkunç haberlere ilk anda inanmak istemez. Ancak, hem vergileri toplamak hem de olup bitenleri araştırmak üzere gönderdiği diplomatik temsilcilerinin başına gelen korkunç bir olay, cihan hükümdarını radikal bir karar almaya sevkedecektir. Ruhsal dengesini tümüyle yitirmiş durumdaki Vlad, İstanbul'dan gelen elçiler sarayına ulaştığında hayatının hatası sayılabilecek bir adım atar. Konuklarını tutuklatır, onlara bizzat kendi elleriyle işkence yapar ve sonunda da -ellerinde Fatih'in mührünün bulunduğu ültimatom mektupları taşıyan- bu kişilerin hepsini kazığa oturtur. Fatih, elçilerinin akıbetini duyduğunda uzun uzun ne yapacağını düşünür. Başka hiç kimseye göstermeyeceği bir tahammülle Vlad'a son bir mektup daha gönderir. Cihan fatihi, çocukluk arkadaşına aklını başına toplamasını ve bu tür vahşet gösterilerinden vazgeçerek Saray'a bağlılığını yinelemesini emretmektedir. Vlad'ın bu son uyarıya verdiği karşılık ise onu geri dönülmez bir yola sokacaktır. Voyvoda artık İstanbul'un otoritesini tanımadığını bildirerek bağımsızlığını ilan eder. Kardeşlik yemini artık sona ermiştir. "Geliyorum deyyus Vlad!" 1462 yılı ilkbaharında emrindeki büyük bir ordu ile Balkan seferine çıkan Fatih için artık tek bir hedef vardır. İbret-i âlem için Vlad'ı yok etmek. İsyana destek olan bütün yerel yöneticileri etkisiz hale getirerek Eflak ve Boğdan'ın içlerine doğru ilerleyen kızgın komutan, en büyük hedefi durumundaki Vlad'ı ise Poeinari Kalesi'nde kıstırır. 900 metre yükseklikteki sarp bir dağın zirvesine kurulmuş bulunan Poeinari Kalesi, erişilmezliğiyle tam bir kartal yuvası görünümündedir. Bu haliyle de aşağıdan bir saldırıyla düşürülmesi bir hayli güçtür. Ancak, hiddetinden yanına yanaşılamayan Fatih'i hiç bir zorluk durduramaz. Birlikleriyle kalenin çevresini kuşatan Sultan, Vlad'a son mesajını gönderir: "Artık işin bitti! Geliyorum deyyus Vlad!" Her iki komutan da birbirlerinin huyunu suyunu çok iyi bilmektedirler. Vlad bu avantajını kullanarak, kıstırıldığı yüksek kalede aylarca direnmeyi başarır. Buna karşılık, lojistik desteği tam olan Osmanlı ordusu da hiç acele etmemekte ve kalenin dibinde sinir bozucu bir sabır içinde kamp yapmayı sürdürmektedir. Öyle ki sırf kaledekilerin direniş gücünü yıkabilmek için zaman zaman askerî bandonun kılıçların şakırdadığı gösteriler düzenleyip gürültülü savaş marşları çaldığı bile olur. Fatih, kendisine karşı sergilenen bu büyük ihaneti muhatabını aşağılayarak cezalandırmaktadır. İnatçı bir adam olan Vlad Fatih'in taktiklerine direnir direnmesine, ancak kalede kendisiyle birlikte mahsur kalan sevgili eşi Elizabetha ise onun kadar güçlü değildir. Genç kadın bu sinir savaşına daha fazla dayanamaz ve kuşatmanın ilerleyen haftalarında kendisini kalenin burçlarından aşağı bırakarak intihar eder. Wallachia, İstanbul Fatihi'nin bağımsızlık peşindeki prense verdiği bu ağır dersi anlatan öykülerle kaynamaya başlamıştır. Vlad'ı kendi egemenlik bölgesinde siyasî olarak bitiren Fatih, isyancı bir Voyvoda için İstanbul'u bu kadar uzun süre sahipsiz bırakmanın riskli olacağına karar verir ve hasmının yakalanmasını beklemeksizin birliklerinden bir kısmını yanına alarak merkeze geri döner. Giderken Eflak'a yeni ve sadık bir Voyvoda atamayı da ihmal etmeyecektir. Eşinin intiharıyla psikolojik olarak çökmüş olan Vlad, kurtulmak için son bir hamle daha yapar. Fatih'in yokluğunda bir ölçüde gevşemiş olan kuşatmayı yarmayı başaran devrik Voyvoda, kendisine yardım eden bazı Rumen köylülerinin de yardımlarıyla bir gece komşu Macaristan'a kaçar. Romen tarihçiler, Vlad'ın kaçışını haber alan Fatih'in buna çok da fazla öfkelenmediğini söylüyorlar. Bugün için büyük Sultan'ın o anda neler düşündüğünü elbette ki net olarak bilemiyoruz, ancak olayların gidişatı onun çocukluk arkadaşına ülkeyi terketmesi için yine de son bir şans tanıdığı kanısını uyandırıyor bizlerde. Malûm, "kan kardeşliği" yeminini öyle bir çırpıda silip atmak kolay değil... Son çırpınışlar ve ölüm Macaristan'ın Vishegrad ve Pest kentlerinde tam 14 yıl sürgünde kalan Vlad, ülkesinde yönetimi ele geçirebilmek için yıllar sonra son bir deneme daha yapar. 1476'da Macar Kralı Matei Corvin ve Moldova Prensi Büyük Stefan'ın yardımlarıyla yeniden Wallachia prensliğini eline geçiren eski Voyvoda, İstanbul'dan gelen özel bir emirle bu kez ölümüne köşeye kıstırılacaktır. Osmanlı istihbaratı onu hiç unutmamış, Fatih'in özel talimatı üzerine, tehlikeli bir isyancı olarak faaliyetleri yıllarca dikkatle izlenmiştir. Bu kez emir titizlikle yerine getirilir ve bölgeyi yöneten yeni Voyvoda Radu, selefi Vlad'ı yanında bulunan az sayıda destekçisiyle birlikte Transilvanya ormanlarında kıstırıp öldürür. Bu arada prensin başı da yine sarayın isteği üzerine İstanbul'a gönderilecek ve binlerce Türk'ün katili olarak kentin sokaklarında dolaştırılacaktır. Hem de tıpkı onun düşmanlarına yaptığı gibi, bir kazığa saplanmış vaziyette! Prensin başsız gövdesi ise Bükreş kenti yakınlarındaki bir gölün üzerinde kurulu bulunan Snagov Manastırı'na gömülür. Saray açısından bu eski hesap artık tümüyle kapanmıştır. Peki ya, prensin ülkemize getirilen başına ne oldu? Bunu hiç kimse bilmiyor. İstanbul'da günlerce halka teşhir edilen kesik baş, sonunda kentte bir yerlere gömülür. Ama nereye? Kazıklı Voyvoda nın Zulmüne son veren yine Türk Milletidir. Allah Türke Zeval Vermesin... Yukarıdaki yazıya ilişkin okuyanlara belirtmeyi unuttuğumuz noktaya ekimdir: Tarihi yazım dışında detaylı yazım içerdiğinden internet üzerinden alıntılanmıştır. Saygı ile...
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
VATAN(* şurada cevap verdi: kralx başlık Forum Oyunları
İçimden geldi Gloria sana bi çiçek versem.... -
Yurdu demir ağlarla örmek Atatürk ün bir hayali idi... Kurtuluş savaşı sonrası Atamız Yurdu demir ağları ile örmek istemiştir. Bu modernizm ve ulaşımda rahatlık demekti. Devlet politikası olraka uygulanan demir yolu projeleri olumlu sonuşlar vermiyor şu anda... Her ne kadar topraklarımızda demir yolu sıkıntısı olmasa da yenileri açılmalı ve teşvik edilmelidir. Bkz. Fransa da bir ilden diğerine Uçak seferleri hızlı tren sayesinde kalkmıştır. Hızlı Tren bizim Ankara ya seferi olan hızlı trenimizden alakasız son teknoloji ürünü trenlerdir. Bakınız bu onuyu hassasiyet bakımından yazmadaki amaç ekonomik olarak ta demir yolunun en iyi taşıma sistemi olmasıdır. Bu bizi nıspi bakımdan petrole bağımlılıktan da kurtaracaktır. Mutlaka şehir taşımacılığı ve ekonomik taşımacılık dahil olmak üzere demir yolu politikamızı güncellemeliyiz. Bu konuda görüşü olan arkadaşları beklerim...
-
Türkiye yanlış iktisadi politikalar ile Atatürk ve Genç Cumhuriyet sonrası dönemde hemen hemen hep yönetilmiş asla net sonuçlar alamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti kota uygulamlarını yerleştirememiş hep İthalat ihracat dengesi bozukluğu ile karşı karşıya bırakılmıştır. Üretimde kota koymayıp ithal mal kotası koyan ülkeler elbetteki çalışmayı seven ve teşvik eden ülkelerdir. Bu bakımdan bkz. 1999 krizi tamamen böyle bir nedenden patlak vermiş. Likidite sıkıntısı daima Türkiye de bir sorun teşkil etmiştir. Büyük borç yükleri Türkiye nin yapacağı tüm siyasi ataklar önüne engel\set çekmiştir. Türkiye 1999 yılı krizi sonrası yaşanan kredi kartı patlakları ve aşırı kredi kullanımı tamamen likidite problemine işaret etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti paradan 6 sıfırı Paranın limit bakımından şişmesinin getirdiği çakışmaları önlemek için gertirmiştir. Dünya boşuna cent li para birimleri ile küçük alışverişlerine devam etmemektedir. Bu şekilde devamlılık paranın limit bakımından muhafazasını ve develuasyonu engellemektedir. İktisadi Jargonda ifade edilen piyasa daralması tamda ülkemiz için geçerli olmaktadır. Arz talep dengesi bozukluğu bizi daima dar bir piyasada işlem hacmi tekrarlarına sürüklüyor. İşin Özü Üretmeden Tükemek Yoktur. Varsa Batak Ekonomi Kaçınılmazdır. Saygılarımla.....
-
Bilmiyorum ama bi yakınlık bi sıcaklık bu topiğin her yerini sarmış bağımlı yapıyor insanı kendine
-
Yarın öleceğinizi bilseydiniz bugün ne yapardınız
VATAN(* şurada cevap verdi: artos32 başlık Havadan Sudan Konular
Ya doktor filmleri karıştırsıysa.... O doktoru tombul yanaklarından öperim bi güzel Seviniyom ya o bakımdan -
Ohhh be bir ferahlık geldi şimdi
-
Natalıa benim foruma alışmamda yardımcı olur musunuz