siyahx

BEYİN FUARI Amerika'da bir beyin fuarı açılmış. Burada ünlülerin beyinleri kavanoz içinde sergilenip kavanozun üzerine fiyatları yazılıymış. Amerikalı bir aile bu fuarı gezerlerken garip bir şey farketmişler ve danışmaya gidip demişlerki: -Efendim... Her şey mükemmel Einstein'in beyni on bin dolar..güzel.. George Washington 'un beynini de yirmi bin dolara kavanoz içinde satıyorsunuz... Bunlar meşhur insanlar, fakat yüzbin dolarlık bir beyin gördük. Bu kişiyi daha önce hiç duymamıştık. Meşhur olduğunu da pek sanmıyoruz. Niye yüz bin dolar. Üzerinde şöyle bir yazı vardı. "Türkiye'nin Karadeniz Bölgesinden TEMEL" kim bu?. Ve niye bu kadar pahalı? Görevli cevap vermiş. -Efendim. Bu beyinlerden yüz tanesini kesiyoruz ancak bir tanesi dolu çıkıyorda ondan.

Hadi haddimizi bildirsene abla biz kalabalığız ama dikkat et tamam yaşlılara sasygımız var ama bir yere kadar yani sonuçta

sen bittin diloş

Abla kim ? ben kimim ? ben kimin gülü oluyorum ? ayrıntılı açıklama istiyorum

Mahalledeki çocuklar sokak köğeklerini yakalayıp gezdirirken muhteşem zekalı olan ben büyük uğraşlarla yakaladığım kerktenkelenin boynuna annemin dikiş ipini bağlayıp gezdirirdim sıkılıncada bilin bakalım napardım tabiki o buz gibi hayvancağızı kızların ensesinden boynuna gönderirdim ya ne eğlenceliydi be o günler :D

Öyle değilde bizim komşumuzun bir kedisi ve bir kuşu vardı bir gün kedinin boynundan tuttuğum gibi koltukların üstüne çıkarak kuşun kafesini açıp o ufacık kapıdan kedinin kafasını içeri soktum ve hala sırtımda izlerini taşıyorum kedinin hep merak etmişimdir neden kuşu yemedi acaba kedi :D

Vay be senle bayağı ortak yönümüz varmış kız frozen bide biz sinekleri yakalayıp kanatlarını kopartıp yakardık onları sende yapmışsındır eminimki çünkü o cevheri görüyorum sende

Yok be ne alaka varya konuyu saptırmada üstünüze yok yani Bir de çocukken cüneyt abimin filmlerini izledikten sonra o gazla sokağa çıkıp bütün çocuklar ordan kaptıklarımızı birbirimizin üstünde denerdik

Ufakken ne güzel telli arabalarımız vardı onu raptiyelerle,renkli kağıtlarla süsler sokakta peşi sıra dizilir motor sesleri çıkarta çıkarta koştururduk. Birde evden çaktırmadan yürüttüğümüz patatesleri bir ateş yakıp pişirip büyük bir iştahla yerdik Ama en güzeli ilkokulda elimizdeki toplu iğneyi çaktırmadan kızlara batırmaktı onlar çığlık attıkça aldığımız zevki tahmin bile edemezsiniz sapıkmıymışız nedir

Macaristan’ın Osmanlı idaresinde kaldığı 150 sene içindeki Budin valilerinin en meşhuru, Sokullu Mehmet Paşa’nın amcaoğlu olan Mustafa Paşadır. Akıncı yiğitleri arasında “Paşababa” diye meşhur olmuştu. Kapısında bine yakın yiğit beslerdi. Bir bora, bir kasırgaya benzeyen bu serdengeçtiler, birçok kale ve palanga fethetmişlerdi. Bunların içinde Filek Kalesi’nin fethi ise eşsiz bir kahramanlık destanıdır. Filek Kalesi, yüksek ve kayalık bir tepenin üstünde kartal yuvası gibiydi. Bu kaleyi top ile yıkmak, taarruz ederek almak mümkün değildi. Mustafa Paşa’nın akıncıları arasında Demirbaş Hasan isimli yirmi beş yaşlarında tığ gibi bir delikanlı vardı. Bir gün Demirbaş Hasan, yanına kırk seçme akıncı alarak Filek Kalesi’ni fethetmek için yola çıktı. Gece vakti kale önlerine varan kırk akıncı, kalenin karşısındaki bir kayanın tepesine tırmandılar Üç-dört merdiveni kuşakları ve iplerle sıkıca bağlayarak bulundukları yerden bir mazgal deliğine uzattılar. En önde Demirbaş Hasan vardı. Mazgal deliği bir insan geçebilecek genişlikte idi. Fakat tunç bir topun namlusu bu mazgalı tıkamıştı. Topun ağırlığı sekiz yüz okka kadar idi. Demirbaş Hasan hiç tereddüt etmeden, Allahü Tealaya sığınarak, besmele çekti. Geniş pençeleri ile mazgal deliğinin iki kenarına yapıştı, çelik kaburgalı göğsünü topun namlusuna dayadı. Altı, yalçın kayalık ve uçurum idi. Ayaklarını merdivene basıp, kollarını gerince sekiz yüz okkalık topu geriye doğru ittirdi. Birinci hamlede, topun namlusunun ağzı kalenin dış duvarı hizasına kadar içeri girmişti. Demirbaş Hasan bu sefer, namluya başını dayayarak, ikinci hamlede koca topu mazgalın ağzından uzaklaştırdı. Açılan mazgal deliğinden başta Demirbaş Hasan olmak üzere kırk akıncı kaleye girdiler. Türk akıncılarını birden karşısında gören kâfirler, uzun süre kendilerine gelemediler. Akıncılar “Allahüekber” nidaları ile kısa zamanda kaleyi fethettiler.

Evet Leyla gerçekten çok güzeldi halimize şükretmeliyiz..

frozensiyahx

rüyana bile girip ızdırap olurum sana bak

Ezicem kısım seni anlaşıldı sen iyilikten anlamıyosun

öyle bi niyetim olsa dilim değil ellerim çalışırdı

Hişşştttt ordamısın

İSTANBUL Orda, adamı düşündüren denizler vardır - ışıltılı ve berrak-, şurda gemiler durmuş, kimbilir, zincirleri ne ağırdır. Sarayburnu, Kızkulesi, Haydarpaşa... Bak işte Köprü, Böyle ayak altında bütün gün. İşte yollar gıcır gıcır, İşte Sultanahmet Meydanı şu gördüğün Nihayet, ilerde deniz, Mis gibi balık kokar. Daha sonra Adalar Ve hep çam ağaçları. Oranın mehtabı tatlı olurmuş, Öyle derler, Rüyadaymış gibi yaşar insan. Galiba böyle görülür İstanbul Bir kartpostal önünde durup İştahla bakarsan.

Doğru temaslarda bulunmuşsun sedat'cım tebrik ediyorum seni

Ana bak sen asıl burda mağdur olan benim be görüldüğü gibi siyahxfrozen

sen bittttiiiiinnnnnnnn....