
frozen
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
4.763 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
frozen tarafından postalanan herşey
-
fırındaki keki yakmam inşallah diye düşünüyom.
-
+1....... biraz uzun biliyorum ama , okumak isteyenler için. ......................................................................................................... Kerimcan KAMAL -------------------------------------------------------------------------------- Biz kaç kişiyiz ( 2 ) Yeni siyaset ve samimiyet 5 milyon küsur hit. "Kaç kişiyiz biz"in beş milyon kez okunması ( şimdilik), Atatürkçülerin yanıtı olarak herhalde yeterince tatmin edicidir! "Bu yazıyı okuyan herkesi kendinizden saymıyorsunuz değil mi ?Ben örneğin Atatürkçü değilim!" "Kaç kişiyiz biz"in "diğer" taraftan yanıtı da budur. Samimi bir yanıttır. Ben buna saygı duyarım. Benim sıkıntım son dört yıldır karşımıza çıkma cesareti gösteremeyen,her ileri hamlesinden sonra kıvıran,içimizden satın aldıkları ile kendini örten ancak artık gizlenemeyenle ilgili. Ve işin bu tarafı hiç ama hiç samimi değildir. Ve son dört yıldır tepemize çöreklenen,kanımızı emen,bizi güçsüz düşüren,yabancılara dövdüren,kafamıza çuval geçirten,kendi davasını bile unutacak kadar çalıp çırpan,hainlik yapan,arkadan vuran ve sırtımıza soktuğu her hançerde yüzümüze "ben demokratım" diye gülümseyendir işte o samimi olmayan. Tıpkı Atatürkçük ardına gizlenerek her birimizin, işini, eğitimini, adaletini, sağlığını, yaşamımızın her anında devletle ilgili her hak arayışımızı tozlu raflara kaldırmış olanlar gibi. Tıpkı tarihin bize,hatta belki de bütün insanlığa armağan ettiği en büyük adamlardan birinin yüzünü bronz bir büst haline getirip,düşüncelerini kalın kitaplar içine saklayıp,sözlerini sloganlaştırıp bizi uyuturken kendilerine güç merkezleri yaratanlar gibi. İşte bu iki zihniyetin mimarı oldukları sistem banka hortumcularını,iki yüzlü siyaseti,devlete sızan hatta kafa tutan mafyayı ve son olarak ta bugünü kurmuştur. Bu zihniyetler köy enstitülerini kaldırmayı kabul edip Türk insanının eğitim şansını elinden almış, Türkiye'yi ağa, aşiret,tarikat sarmalında boğarken kendilerine devletle halk arasında ballı badem, dokunulmaz alanlar yaratıp , her işlerini görmüşler ,servetlerine servet katmışlar,şan şeref sahibi olmuşlardır.Devlete küs bir halk, halkını sevemeyen bir devletin sorumlusu bu zihniyetlerdir. Türkiye'nin fakirliğinin sorumlusu bu zihniyetlerdir.Gelişemediğimizin,açlığımızın,aşağılık kompleksimizin ve şimdi de elimizde kalan son şey olan onurumuzu kaybedecek noktaya gelmemizin sebebi onlardır.Türkiye'ye bugün para uğruna ,zengin olma hayali uğruna Ata'sını sattırmaya çalışmıyorlar mı?Vazgeçin demiyorlar mı? Bu iki zihniyet çıkarları uğruna Türkiye'yi yıllardır kandırmıştır. "Takiyye " bence Türkiye'nin 50 yıllık kanseridir . Olduğunu saklamak yada olmadığın gibi görünmek. Samimiyetsizlik. Korkaklık. Sinsilik. Menfaatperestlik. Ve tabi ki , İhanet. Bu iki zihniyeti de yeni siyaset ,genç siyaset sona erdirecektir diye düşünüyorum. Yeni siyaset kim mi? "Kaç kişiyiz biz" sorusunun yanıtıdır yeni siyaset. Evet, "Kaç kişiyiz biz" sorusuna beş milyonun üzerinde (şimdilik) yanıt geldi. Evet, bu beş milyonun içinde, tıpkı bu yazının başında sözlerine yer verdiğim kişi gibi "Atatürkçü olmayanlar" da vardı. Evet,bu beş milyonun içinde bir yandan "bende Atatürkçüyüm "deyip bir yandan da sayaca inanamayacak kadar güvenini yitirmiş olanlar da vardı. Evet,o yazı orada durduğu sürece bu beş milyona eklenecek çok beş milyon var. Evet,bu beş milyonun dışında, Türkiye'de bilgisayarı olmayan ,interneti bilmeyen daha nice milyonlarca Atatürkçü var. Gelen binlerce mesajı,yorumu okuduktan,milyonların nasıl birbirine kenetlendiğini gördükten sonra kaç kişi olduğumuzdan şüpheniz kaldı mı ? Bu yazının okunma sayısı ile ilgili samimi düşüncelerim bu. Ve zaten bu sayının hiçbir önemi yoktu.Yok. Sonuç ,ilk yazıda da söylemeye çalıştığım gibi,zaten baştan belliydi. Peki öyleyse durup dururken,küfür yiyip damarına basılmak hariç, bu yazıyı niye yazdığım sorusu geliyor akla . Şahsi reklam,site reklamı gibi saçmalıkları bir yana bırakırsak Türkiye'de "Atatürkçüleri saymayı gerektirecek",yada "siz kaç kişisiniz Atatürkçüler" sorusunu sorma cesaretini verecek,yada kendimize kendimize "azaldık mı acaba" diye düşündürecek bir zemin var mıydı ? Acaba Cumhuriyet gazetesindeki aydınlar "tehlikenin farkında mısınız" derken kafayı mı yemişlerdi? Bende bu paranoyanın bir parçası mıydım? Bir ülke toptan bir deliliğin pençesine düşmüş olabilir miydi? Yoksa Türkiye ,cumhuriyet tarihinin en büyük takiyyesi,samimiyetsizliği ile başaka bir noktaya mı çekiliyordu? Gelin birlikte düşünelim: Türkiye son dört yıldır büyük bir medya karartması altında mı? Evet. Büyük basının neredeyse tamamı teslim vaziyette mi ? Evet. Bunun sebebi hükümetle vazgeçilmez iş ilişkilerinde olmalarından kaynaklanmıyor mu? Evet Büyük basının,medya organları düne kadar görüşlerine karşı oldukları yazarları gazetelerine bu sebepten transfer etmediler mi ? Evet Bu köşe yazarları olan biten her şeyi çarpıtıp yada olmamış gibi gösterip medya karartmasında yada türkçesi halkın kafasını bulandırma operasyonunda en önemli görevi yapmıyor mu? Evet İslami diye nitelendirilen basın ki ben bu adlandırmaya en başından beri karşıyım. İslami basın adlandırması hepimize açılmış bir üçkağıttır.Bir başka kafa bulandırma oyunudur. "İslami basını takip edenler müslüman, etmeyenler değil".İşte bu kadar basit bir zihin yıkama oyunudur bu. Bu oyun Türkiye'de inançlı kesim üzerinde yıllardır oynanmaktadır. Bu basının adı olsa olsa anticumhuriyetçi,antidemokratik,antilaik yada karşı devrimci basın olmalıydı. İşte bu basın her zamankinden fazla güçlenip,iktidarın her türlü nimetinden beslenmiyor mu? Evet İktidar partisi ile laisizm,milliyetçilik,Atatürkçülük,yolsuzluk,bağımsızlık meselelerinde mücadele eden muhalefet partilerine üye olan işadamları bile hükümete hoş görünmek için bu kanallara reklam vermiyor mu? Evet Bu reklamlarla beslenen antidemokratik basın Türkiye'nin özellikle az eğitilmiş kesimlerine seslenecek hertürlü yayını ile hükümet partisine yeni oy depoları sağlamııyor mu? Evet Atatürk devrimine "karşı devrimin "zamanı geldiğinin hatta geçtiğinin ve hatta gerçekleşmekte olduğunun,psikolojik,sosyolojik,toplumsal analizleri bu televizyon ve gazetelerde makaleler ve yorumlar halinde tefrika tefrika yer almıyor mu? Evet Ailesinde," Atatürk'le silah arkadaşlığı yapmış,soy isimleri Atatürk tarafından konmuş , laik cumhuriyeti destekleyen sanat,iş ve siyaset alanlarında vakıflar,partiler,dernekler kurmuş" büyükleri bulunan işadamları,yeşil sermaye ile patlatılan inşaat,enerji,medya sektörlerinden pay alabilmek için özelleştirme peşkeşlerinden nemalanabilmek,yıllardır beklettikleri kaçak ,kanunsuz işlerini legalize etmek için hükümet mensuplarıyla birarada görünmeye ,onlarla aynı sofralara oturmaya çalışmıyor mu ? Evet Milli eğitim bakanlığında gizlenen kadrolaşma iddiaları hükümetin güç kaybetmesi üzerine bir bir ortaya çıkmıyor mu? Evet Bu kadrolaşmanın sonucu olarak cumhuriyet Türkiye'sinde hiç görmeyeceğimizi sandığımız türlü rezillik manşetlere taşınmaya başlamadı mı? Evet ,evet Son dört yıldan beri çocuklarımızı emanet ettiğimiz okullarımızda, antilaik eğitim sistemine doğru kayıldığı iddiasına doğru diyebilir miyiz öyleyse ?Çocuklarımız göz göre göre zehirleniyor mu? Evet,evet. Bazı belediyeler içki yasağı getimeye çalışmadı mı ? Evet Cumhuriyet tarihinde ilk kez Danıştay basılıp ,laisizmi savunanan hakimler vuruldu ,türban yüzünden şehit edilmedi mi? Evet Şehit edilen hakimin cenazesi sırasında sayın başbakan kavşak açmadı mı ? Evet Şehit edilen hakimin naaşı yeni toprağa verilmişken aynı gece sayın Başbakan gençlik şöleni düzenlemedi mi ? Evet Bu katliamdan hemen sonra bazı bakanlar çıkıp "bu işin altından başka şeyler çıkacak "dedi mi? Evet Soruşturma sırasında isminin içinde Atatürk geçen bir sürü uyduruk örgüt yakalanıp ,bir şey çıkmayınca serbest bırakılmadı mı ? Evet Yani "bu işin altından başka şeyler "çıkarılmaya çalışıldı ama çıkmadı mı? Evet Bazı belediyelerin dağıttığı resmi kitapçıklarda, Çanakkale savaşını bulutlardan gelen ermişlerin kazandığı iddiası yer almadı mı? Evet Bu belediyelerin başkanları ile ilgili hiçbir şey yapılmadı mı? Evet Sayın Başbakan PKK belası yıllar önce sona erdirilmiş,Abdullah Öcalan yıllar önce hapse atılmış,Kürt kökenli vatandaşlara kendi dilinde yayın gibi sosyal haklar verilmişken ,"Türkiye'de Kürt sorunu vardır "demedi mi? Evet Güneydoğuda sona erdirilmiş terör yeniden başlamadı mı? Evet Diyarbakır başta bütün güneydoğuda devlet görevlileri ,polis,jandarma aileleri sokağa çıkamaz hale gelmedi mi? Evet Neredeyse hemen her gün bir şehit haberi gelmiyor mu?Bir ananın daha yüreği yanmıyor mu? Evet,evet. Irak'ta Türk askerinin başına çuval geçirilmedi mi? Evet. Askerlerin görevi yeri geldiğinde ölmek değil midir? Evet Sayın Başbakan,sayın Genelkurmay Başkanına "hocam" demiyor mu? Evet Van savcısı ağustosta Genelkurmay Başkanı olması beklenen ve Atatürkçülüğü ile öne çıkan Kara Kuvvetleri komutanı hakkında çetecilikten iddianame hazırlamadı mı?Van'da Türkiye'nin terörle mücadelesi 35'şer yıla mahkum edilmedi mi? Evet,evet Laik kimliği ile tanınan Van üniversitesi rektörü hapse atılmadı mı? Evet Üniversite genel sekreteri suçsuzken hapsedilmiş olmanın psikolojik baskıyla kendini asmadı mı? Evet Rektör suçsuzluğu ispat edilip serbest kalmadı mı?O zaman intihar eden genel sekreter pisi pisine ölmüş olmuyor mu ? Evet,evet. Diğer rektörler üzerinde, sorguya çağırmak gibi benzeri uygulamalarla baskı kurulmuyor mu? Evet Bütün bu baskı ve germe politikalarıyla, bu ağır propagandayla Laisizm= Atatürkçülük=Dinsizlik 'tir denmeye çalışılmıyor mu? Evet Bitmedi.23 nisanda çocuk diye 21 yaşında ki adamları -yaşıtları terörle mücadelede şehit bayraklarına sarılırken- meclis kürsüsüne çıkarmadılar mı? Evet Bu adamların ortak özelliği İmam Hatip'li olmaları değil miydi? Evet Acaba bu operasyon hükümetin meclisteki bir güç gösterisi değil miydi? Evet "Bak beğenmediğin imam hatipliyi,seninle dalga geçer gibi, yaşı geçkin olsa da çocuk diye getirip buraya oturturum "diyenler tabanlarına mesaj vermek için Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Atatürk'ün çocuklara hediye ettiği bayram gününü siyasetlerine alet etmiş olmadılar mı? Evet Bu skandal sonrası Meclis Başkanı çocuk kılığındaki adamları savunmadı mı ? Evet Meclis Başkanı, Danıştay saldırısı sonrası aynı şekilde, saldırıyı yapan kişi hakkında savunma konuşması yaptı diye eleştirilmedi mi? Evet İktidar partisine bağlı belediyelerle ilgili yolsuzluk haberleri Ali Dilbo manşetleri ile ayyuka çıkmadı mı? evet İktidar partisinin milletvekili "yolsuzluk ayyuka çıktı" dediği için partisinden ihraç edilmedi mi? Evet Başbakanın danışmanı olarak Amerika'ya giden kişi,Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını kastederek " bu kişiyi delikten süpürmeyin" demedi mi ? Evet 3 kasım seçimlerine kadar neredeyse hergün düzenlenen türban eylemleri, bu hükümet görev başına geldikten sonra bıçak gibi kesilmedi mi ? Evet Başbakan sıkıntıya düştüğü son zamanlarda yine türban kartını açmadı mı?Berlin büyükelçisi herkesin gözü önünde Başbakan tarafından türban yüzünden azarlanmadı mı? Evet ,evet Bu iki örnek bile bize türbanın bir inanç özgürlüğü arayışı değil bir siyasi baskı aracı olarak kullanıldığı hakkında yeterli fikir vermiyor mu? Evet Bu listeye eğer istersem yüzlerce madde daha ekleyebilir miyim?Ekleyebilir misiniz? Evet,evet. Demek Türkiye 'de son dört yılda "Kaç Atatürkçü var" sorusunu sorma zemini, göz göre göre ,bile bile yaratılmış. Demek ki ne ben ne de milyonlarca sıkıntı yaşayan Atatürkçü kafayı yememişiz. Demek ki Türkiye'de Atatürkçü geçinip yolunu bulan çok kişi varmış. Demek ki gerçek Atatürkçüler basit bir çağrıda bile beş milyon,on milyon toplanabiliyormuş. Demek ki gerekirse altmış milyon gerçek Atatürkçü gereken yanıtı verebilirmiş. Ve demek ki yeni siyaseti belirleyecek temel merkez güç herkese ,herşeye inat Atatürkçülük olmalıymış. Ben Atatürkçü değilim diyen herkesi bu büyük adamı bir kez daha okumaya hatta onu aşacak fikir bulurlarsa açıklamaya ,yazmaya davet ediyorum. Atatürkçülüğü bugüne kadar bize, size ,herkese dayatılan bir kara kaplı kitap sananlar,öyle kullananalar,karşısında bu savla duranlar bugün kaybettiğimiz her erdemin sorumlusudur. Yeni siyaset, Atatürkçülüğü: Büyük olmaya, Bağımsız olmaya, Güçlü olmaya, Akıllı olmaya, Medeni olmaya, Cesur olmaya bir çağrı olarak kabul etmektedir. Yani özünde olduğu gibi. Arkasında saklanacağımız değil önünde duracağımız bir Atatürkçülük ve yeni siyaset Türkiye'nin çıkış noktasıdır.
- 200 cevap
-
- TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ
- bölücü terör
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
şekerisin.
-
birbirine benzeyen iki kişinin aşkı neden birbirini yakar
frozen şurada cevap verdi: frozen başlık Kadın Erkek İlişkileri
senden farklı olanda ruhuna hitap edemiyor ama. arkadaşlıklarda bile size en çok benzeyen kişidir en yakınınız bana göre. ama sorun egoda çıkıyor . mesela kavga ettiğinizde size benziyorsa eğer oda inat ediyor ve karşı taraftan bekliyor ilk adımı ,tabi sonucunda 1-2 ay kadar sürüyor küskünlük,ama barışma çok sevgi dolu olabiliyor. ama sizden çok farklı birisiyse 1-2 saat kadar süresi en fazla ve tabikide çok yavan bir barışma ,ruhunuza hitap etmiyor çünkü. anlıyıcanız karıştırdım. -
daha başından sana değer vermeyen birisiyle devam etmek kadar mantıksız birşey olamaz. yalan söylüyorsa asla affetme derim ben.
-
bak nasıl istediğime getirdim seni.eferin sana.
-
o kolay canım onu hallederiz. bende seni erkeğe çevirirdim.
-
öyle sananısın.
-
ooooooooooollllllllllllllllllllllllllllaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaammmmmmmmmmmmmmmmmaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaazzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz iyi bir yavrucak olmanı sağlardım
-
insafsızısın.
-
serdar ortaca gıcığım ama johhny deep'i severim. bana s.ortaca rağmen gıcık olmayanısın. (umarım)
-
yağmura çevirirdim. hazır diktik fesleğeni kurumasın bari.
-
saksıya çevirirdim.
-
bana gıcık olanısın
-
-
şimdi öyle şeyler yazıyorsun ki düşünce tarzına şaşırıyorum.... tabiki allah herşeyi bilendir.bahsettiğimiz konular kıyametin nezaman kopacağı filan değil,insanın yaptıklarından sorumlu olup olmadığıydı,bende görüşlerimi yazdım. hiçbirşeyi inkar etmiyorum,sen konuyu çok başka yerlerden alıyorsun.tekrar ediyorum,allah bize bu beyni boşuna vermemiş,eğer senin dediğin gibi olsaydı,bu beynede pek ihtiyacımız kalmazdı değil mi. birşey sormak isterim dine mi inanmıyorsun allahın varlığına mı?
-
gandalf
-
............. uyan uyan uykulardan gidiyorum durdurmazsan..... günce-uyan
-
İsrail Başbakanı’na mektup! "(Kişiye Özeldir.) Sayın İsrail Başbakanı, nasılsınız, iyi misiniz? Bizi soracak olursanız, valla ben kendi adıma sizden şikáyetçiyim. Filistinliler tarafından bir askeriniz kaçırıldı diye yine dünyayı ayağa kaldırdınız. Öğrendik ki, ordunuza ’ileri, gereken bütün hedefleri yok edin’ emrini vermişsiniz. Ordunuz zaten Filistin topraklarına girmiş, bakanları ve milletvekillerini esir almıştı. Şimdi uçaklarla, tank ve toplarla bombalama süreci devam ediyor. Sayın İsrail Başbakanı, bu ne telaş yahu! Bir askeriniz kaçırıldı diye insan ortalığı bu kadar velveleye verir mi! Kaçırıldıysa kaçırıldı. İlle de onu canlı olarak istiyormuşsunuz. Aksi takdirde yapacağınızı İsrail hükümeti bilirmiş. Yahu Ekselans, siz uzayda mı yaşıyordunuz? Ortadoğu bölgesine paraşütle mi indirildiniz! Biz terörle yıllardan beri boğuşuyoruz. Bugüne kadar toplam 6 bin askerimizi ve polisimizi yitirdik. Nice askerlerimiz kaçırıldı, binlerce sivil insanımız öldürüldü. Kuzey Irak’ta subaylarımızın başına çuval bile geçirdiler. Yıllardır Türkiye’nin dört bir yanında şehitlerimizi toprağa veriyoruz. Her gün şehit cenazesi kaldırmanın ve ’kanları yerde kalmayacaktır’ diye nutuk atmanın dışında bizden ’tık’ var mı? Sayın Başbakan, siz ne biçim ülkesiniz yahu! Kaçırılan bir askeriniz için dünyayı ayağa kaldırmak ayıp değil mi? Sizin bir askerinizin canı can da, bizim tam 6 bin askerimizin ve polisimizin canı patlıcan mıydı yani? Eğer bu konularda ortalığı ayağa kaldırmak gerekseydi, koskoca Türkiye Cumhuriyeti bunu şimdiye kadar bin defa yapamaz mıydı beyefendi! Adamlar bizim içimizde. Ya bizim dağlarda ve kentlerde, ya da Kuzey Irak’ta. Çoğu oradan sızıp geliyor, yapacağını yapıp geri dönüyor. Biz Kuzey Irak’taki PKK yuvalarına bir şey yapıyor muyuz? Elimizi kolumuzu kımıldatıyor muyuz? O kukla Irak hükümetine, ayrıca Kuzey Irak ve Avrupa’da PKK’yı besleyen ABD ve AB’ye karşı ağırlık koyuyor muyuz? Koysak, hepsini duman etmez miyiz! Hem biz sizin gibi küçücük değil, Allah nazardan saklasın, ’dünya devi’ bir ülkeyiz!.. Yaaa!.. Ve de siz nasıl ABD’nin kucağında oturuyorsanız, biz de aynen öyle oturuyoruz. Yani ABD hem sizin, hem de bizim müttefikimiz! O kadar ki, bizimkiler şimdi ABD ile dostumuz İran mollaları arasında arabuluculuk yapmaya bile soyundu. Gerçi ABD bu isteği elinin tersiyle itti, ’siz karışmayın’ dedi ama olsun varsın. Elbet bir gün biz de bir yerlerde arabulucu oluruz! Şimdi de sizinle Filistin arasında arabuluculuk görevine soyundular. Aman, istirham ediyorum bari siz geri çevirmeyin!.. Çünkü bizimkiler başkaları için arabuluculuk yapmaya kalkışırlar da, yanıbaşımızda Kuzey Irak’tan başımıza açılan belalar konusunda bir tek adım bile atamazlar! Zat-ı aliniz bir askeriniz kaçırıldı diye dünyayı ayağa kaldırıyorsunuz. Biz dünyayı ayağa kaldırmaktan falan vazgeçtik, olanları ve başımıza gelenleri izlemekle yetiniyoruz. Niçin?.. Çünkü biz size benzemeyiz. Biz büyük ve ağırbaşlı bir ülkeyiz! İster öldürsünler, ister kaçırsınlar ve isterse çuval geçirsinler, sorun çıkarmak istemeyiz! Sayın İsrail Başbakanı, inanın kafam çok bozuk! Kaçırılan bir asker için bu kadar tantana yapılır mı yahu! Biraz uysal olun, kaderci olun. Allah korusun siz bizim yerimizde olsaydınız, bugüne kadar tam altı bin güvenlik görevlinizi yitirmiş olsaydınız, demek ki üçüncü dünya savaşını başlatacaktınız be sayın İsrailli Başbakanım! Bu gibi konularda bizi örnek alın. Nutuk verin ama asla tepki vermeyin. Hayırlısı neyse o olsun deyin. Sessiz kalın. Hoşçakalın!" Emin ÇÖLAŞAN Hürriyet ..............................................................................................
-
PKK ile AB'ci cephe !.. Türkiye'yi bölmek için kurdurulan terör örgütü PKK ile AB'ci cephe aynı çizgide buluştu!.. Şimdi hep birlikte, "Türkiye'ye diz çöktürülüp, boynunun vurulmamasını" isteyen ulusalcı, yurtsever ve milliyetçi görüşteki milyonlarca sade vatandaşa karşı saldırıya geçtiler. Ve işin ilginci, saldırı yöntemleri de kontra özellik taşıyor: "PKK ile ulusalcı cephe birlikte!!!" İşte psikolojik savaş böyle olur!.. Bilmeyenler öğrensin!.. PKK - AVRUPA BİRLİĞİ KOL KOLA Çok uzun zaman önce, PKK'nın AB'ci olduğu deşifre olmuştu. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini en çok isteyenlerin başında PKK geliyordu. Bu doğaldı, çünkü AB de PKK'yı destekliyor, kendi ülkelerinde barındırarak "teröre yataklık" yapıyordu. Dikkat ederseniz, AB'nin "kriter" diye Türkiye'ye dayattığı pek çok şey PKK ve yandaşlarının yararına olmuştur. Olmaya da devam ediyor. Hatta, PKK'nın açıkladığı bir çok istek, kısa bir süre sonra dönüp dolaşıp, AB'den Türkiye'ye "kriter" diye geliyordu. Bu durumu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de şöyle vurgulamıştı: "Terör örgütü isteklerini AB vasıtasıyla dikte ettiriyor!.." Tam bir yıl önce bugünlerde (20 Nisan 2005'te), devletin Anadolu Ajansı'nın geçtiği haberde, Özkök'ün açıklamalarına yer verilmişti: "Terör örgütü, Türkiye'nin gerçekleştirdiği demokratik açılımların yarattığı olumlu ortamı kötüye kullanarak, politikalarını AB ekseninde geliştiriyor. 'Kürt sorunu' olarak nitelediği konuyu AB platformuna taşıyor. Bu girişimlerin sonucu olarak örgüt, Türkiye'den isteklerini AB vasıtasıyla kültürel haklar olarak dikte ettirmeye çalışmaktadır. PKK dış destekten mutlaka mahrum bırakılmalı ve başarı ümidi yok edilmelidir." Genelkurmay Başkanı böyle demişti ama, geçen bir yıl içinde de "PKK dış destekten mahrum bırakılamadı." Aksine "iç desteği de arttı!..." İçerde, PKK ile bir çok AB'ci kol kola girdi. (Ceviz Kabuğu'nda yapılan açıklamaları herhalde izliyorsunuz.) AB İÇİN ÖCALAN "BAY", TÜRK YARGISI "LANETLİ!.." Avrupa Birliği'nin en yüksek organı Avrupa Parlamentosu'nun PKK terörüne destek veren ve bugün de politikacıların uygulamak için büyük özen gösterdiği, AB'cilerin ise yoğun biçimde destekleyerek "ulusalcılara saldırdığı" kararlarını hatırlayalım: - Avrupa Parlamentosu, bay Öcalan'a verilen cezayı lanetler ve ölüm cezasının kullanılmasına kesin muhalefetini tekrarlar. Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bay Öcalan için alacağı karara uymaya çağırır. Bay Öcalan'ın idamının Avrupa'da güvenlik ve istikrar açısından önemli etkilerinin olacağına ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'yle bütünleşme sürecine zarar vereceğine inanır. - Türk Silahlı Kuvvetleri Güneydoğu Anadolu'da Kürtler'e karşı sürdürdüğü operasyonları durdurmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tüm Kürt örgütleri ile görüşmelere başlamalı ve Kürtler'e hakları tanınmalıdır. (20.06.2002) - A.P., Sakharov Ödülü sahibi Leyla Zana'nın ve düşünceleri nedeniyle hapse atılmış olan Kürt kökenli eski milletvekillerinin serbest bırakılmasını talep eder. ARTIK AB'DEN OY ALACAKLAR AB bunları istiyordu. Biz istemiyorduk. Ama, "Türk" politikacılar bunların hangisine "hayır" dedi?.. Bugün, PKK'nın lehine olan bu isteklerin hangisine "dur" dendi?.. Türk insanını hiçe sayanlar, ilk genel seçimlerde oy istemek için biraz uzaklara gitmek zorunda kalacaklar. Bundan sonra "o politikacılara" AB oy verecek. Bir de, PKK ile kol kola giren sözde aydınlar ve gazeteciler. Biz vermeyeceğiz.. YENİÇAĞ hulki cevizoğlu.
-
Erbil TUŞALP -------------------------------------------------------------------------------- Nasıl Mürteci Olmaz... Ne olduğu ortada, mürteci mi çağdaş mı diye tartışmanın anlaşılır bir nedeni yok. "Yemeden içmeden yaşayabilen, cezaevinde yatarken camide namaz kılabilen" bir pir-i faninin ardılı o. "Kırk dakikada kitap yazan,kapalı kapılardan geçen,dilerse yağmur, isterse kar yağdıran" pir-i faninin izleyicisi o. Bu "....... piri faninin" adı Said-i Nursi. İngilizler adına çalıştığı söylendi yıllarca. Onun takipçisi de şeyhi gibi müthiş bir adam."dört yaşında Kuran hatmediyor, düşünde Rusça sayıklıyor, bir bakışta sigarayı, alkolü, kumarı bıraktırıyor, usta bir cambaz" Bu "zat-ı muhteremin" adı Fethullah Gülen. Amerikalılar adına çalıştığı biliniyor. Kısaca yukarıda adı geçen "zevat" kuruluştan kurtuluşa uzanan süreçte Anadolu yarımadasında çağdaşlığın önüne engel çıkaran, göz boyacı ,bağımsızlık pazarlamacısı, işbirlikçi "İslam sömürgenlerinden" sadece ikisi. fevkalbeşer bu kişi İlkinin evlere şenlik bir çok marifeti daha var. Müritlerine göre "İbni Sina'yı , İbni Rüştü'yü, Farabi'yi geride bırakan bizzat muannid filozofları hayrete garkeden ve hatta bir çoklarını imana getiren bir bilgin" aslında o. İnanması güç ama "fevkalbeşer" bu kişi, yemiyor içmiyor, günde kırk para ile geçiniyor. Aç karna dolaştığından olsa gerek Ulusal Kurtuluş Savaşını "garplılaşmak bahanesiyle şeair-i İslamiye aleyhine bir cereyan" sayıyor. Öncelikli görevi "Risale-i Nur'u bir program olarak neşir ve tatbik etmek" . Sonraki görevini "şeriatın icraatı ve tatbikatı"olarak sıralıyor. Kendi söylüyor. Kimbilir belki de yüce tanrı söyletiyor. Kaldıki eserlerini de kendi yazmıyor. "Bunları ben yazmıyorum yazdırılıyor" diyerek önce kendini "mehdi" ilan ediyor. Sonra da risalelerini "Kuran'ın en kutsi tefsiri" sayıyor. İyi bir pazarlamacı yani. Şimdi gelelim can alıcı sorulara. Böyle bir mürteciden el alıp onun yolundan yürüyen bir insan nasıl çağdaş olur? Ya da tam tersi Bediüzzaman Said-Nursi'nin günümüzdeki izleyicisi olduğunu söyleyen bir insan nasıl mürteci olmaz? Siz bu çağdışı adamı tanıyorsunuz. İslamı kurtarmak için Ulusal Kurtuluşu önce destekleyen , sonra İslamın karşısında bir hareket olduğunu açıklayan Said-i Nursi'nin peşinden koşan bir insan nasıl çağdaş olur? Veya tam tersi; Devletin resmi dini olmasını, devlet yönetiminin Müslüman din bilginlerine teslim edilmesini, hükümetin Şeriatı korumasını, Kuran'ın anayasa kabul edilmesini isteyen Said-i Nursi'nin takipcisi olan bir insan nasıl mürteci olmaz? Siz bu mürtecinin o çağdışı adam olduğunu biliyorsunuz. kudretine ve hikmetine aykırı İlkini iyi anlamadan ikincisinin ne olduğunu anlamak güç. Nereden bakarsanız bakın ilki de ikincisi de mürteci. Nasıl yorumlarsanız yorumlayın ilki de ikincisi de çağdışı. İlki elektrik ve meteor gibi fizik ve astronomik olayların bilimsel açıklamasını dine aykırı buluyor. Bu ve benzeri olayları "fizik kanunlarına göre açıklamayı Kuran'ın kudretine ve hikmetine aykırı düşeceğini" savunuyor. Böyle bir insan nasıl çağdaş olur? Yaşamının en büyük amacı "Mısır'ın El Ezher'ine karşı Türkiye'de "Medreset'üz Zehra'yı" kurmak" oluyor. Burada " Lisani Arap vacip, Kürt caiz, Türk lazımdır" diyerek bilimsel öğretim yaptırmayı düşlüyor. Böyle bir insan nasıl mürteci olmaz? Ne olduğu belli. Adam hem kurnaz bir mürteci, hem de oyunbaz bir cambaz. Nefesinin kudretini, üfürüğünün gücünü anlatırken istediğinde "şöyle bir baktı mı insanlara sigarayı/alkolü/kumarı bıraktırdığını" söylüyor. Ama bunca şana şöhrete, güce kudrete rağmen, bugüne dek bir tek "üniversiteli kızını örtünmekten vazgeçirip" sahneye çıkaramıyor. Bir yandan "genç kızlarını tercihlerini örtünmekten yana değil, eğitimden yana yapmalarını" istiyor. Bir yandan kapananların, örtünenlerin koruyup kollayıcısı oluyor.. Sonra da aklınca şeriatcıların "başkalarından" farkını vurguluyor. "Başkaları bir araya geldiklerinde kan dökmekten, kamu malına zarar vermekten hoşlanıyor" derken "Sivas'ta diri diri yakılanları" unutuyor. Kendileri gibi düşünmeyenlerin kanını kandan, canını candan saymıyor. Kanlı Pazarı, Kayseri TÖS Kongresini, Sivas 76 ve 78'i, Gaziantep, Amasya, Tokat, Erzincan, Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş, Çorum katliamlarını görmezden geliyor. Türkiye İslam Kurtuluş Ordusu'nu (İKO) Türkiye İslam Kurtuluş Cephesi'ni (TİKC), Türk Şeriat İntikam Komandoları'nı (TŞKO), Akıncılar'ı, Hizbullah'ı, İslami Hareket'i, İBDA-C'yi unutuyor. Bu güvercin görünümlü şahin inanması güç ama İslami teröre yeni boyutlar kazandıracak ve Hizbullah'a övgüler düzecekti: "Cihad ,bir mümin'in uğruna canını feda edebileceği en tatlı bir mefkure ve en yüksek bir idealdir. Zira mümin, kendi teri içinde boğulma ve kendi kanıyla abdest alma gibi bir payeyi ancak cihadla elde edebilir" O gözü yaşlı emekli vaiz bir yandan Hizbullah'a övgüler bir yandan da onlara yeni yöntemler öneriyordu. Ona göre "İnsanların kafasına sopayla vurup bayıltma yöntemi" yararlı olabilirdi: "Ve cihad sadece yağma, talan, ganimet arkasında koşan, basit anlayışı kısır bir cemaatin hareketi değildir. Bilakis cennete gitmek üzere İslam'a dahil olan toplulukların karşısına , engel ve mania olarak çıkan küfür yığınının başına darbeyi vurma, önünü alma, darbeyi vurup onu sarsınca, hemen onu teşrih masasına yatırma, kalbine ve kafasına iman enjekte etme, sopayı sadece onun içine imanı sokabilmek için tepesine vurup bayıltma. Budur İslam şuuru" Görüldüğü gibi o, "cihad yöntemleri" öneriyor; unutmakla/unutturmakla yetinmiyordu. Dahası elini siyasete daldırıp yandaşlar üretiyordu.Türkiye'yi kana bulayan dinci-ırkçı ittifakın yaptıklarını unutanlar arasına kendisini destekleyen "Turgut Özal'ı, Süleyman Demirel'i,Bülent Ecevit'i, Turgut Özal'ı, Mesut Yılmaz'ı,Tansu Çiller'i, Murat Karayalçın'ı, Hikmet Çetin'i" karşına alıp oy desteği vaat ediyordu. Said-i Nursi Menderes'le, Namık Gedik'le nasıl yakınsa o da Kenan Evren'le ,Turgut Özal'la yakın olmayı beceriyor. Kendi söylediğine göre ara sıra Çankaya 'ya "şunu şöyle yapın" haberleri gönderdiği bile oluyordu. En sonunda futbola da burnunu sokacaktı. Galatasaray'a el attı renklerini kirletti. Beşiktaş'a sızmaya kalkıştı.Beceremiyor. minare şerefesinde parende Hocaefendi'nin inanç dünyası da tıpkı Saidi Nursi gibi ilginç sapkınlıklarla dolu. Nuriye Akman 'a kendi anlatıyor. Anlattıkları kendi gazetelerinde ,kendi televizyonlarında yayınlanıyor: Örneğin yakın bir arkadaşının düşüne giren peygamber "Fethullah'a selam söyle sakın evlenmesin, eğer evlenirse cenazesine gelmem" diye haber yolluyor. O da mutluluğu bir arkadaş düşüne kurban edip yaşam boyu bekar kalıyor. "Sokak kadını, zevk kadını, ev ve hizmet kadını" diye üçe ayırdığı "kadınları yok sayıyor."Çamura düşmüş cevhere benzeyen sokak kadınlarından, göz bağcı iblisleri anımsatan zevk kadınlarından, her biri sonsuzluk soluyan cennet hurileri olan ev ve hizmet kadınlarından" uzak bir yaşamı yeğliyor. Yine kendi söylediğine göre "gençliğinde minarelerin şerefelerinde akrobatik gösteriler yapıp parendeler atıp" halkı heyecanlandırıyor. Yine kendi söylediğine göre "bir Hac ziyaretinde namaz kılarken ikinci kat mahfilde uğursuz şeytanı görüyor. Ama kendini aşağı at diyen şeytanı dinlemiyor" onu mat ediyor. Yine kendi söylşediğine göre, "bir başka Hac ziyaretinde tavuk yemek için lokantaya gidiyor.Ama burnuna hiç kimsenin duymadığı pis kokular geliyor. Lokmalar ağzında büyüyor, yutamıyor. Tavuğun "Hollandalı" olduğunu ve kesiminin İslami kurallara göre yapılmadığını sonradan öğreniyor. goril gibi, ayı gibi Hocaefendiye göre "şeytan onunla onu olduğundan fazla gördüğü için" uğraşıyor. İnanması güç ama "meyhaneye şöyle bir girip çıksa insanların alkole olan teveccühlerini" yıkıyor. Her ne demekse "Nefis kırma meselelerinde de" üstün başarılar elde ediyor. "Tasavvuf büyüklerinin tesiriyle zaman zaman nefsini goril gibi, ayı gibi gördüğü" oluyor. Hocaefendi en büyük düşlerinden birinin Cumhurbaşkanlarının, Başbakanlarının, Genelkurmay Başkanlarının "hacca gitmeleri ve açık namaz kılmaları" olduğunu söylüyor. Başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri,valiler,kaymakamlar, generaller, albaylar, yargıçlar, polisler "tarikatı holding gibi , cemaati hipermarket gibi faaliyet gösteren" Hocaefendi'nin peşine boş yere takılmıyor. İstediğinde "darbe haberi" veren, dilediğinde " orduya okul bağışlatan" Fethullah Gülen ara sıra "façasını bozan" talihsizlikler de yaşıyordu. Unutanların daha çoğunlukta olduğu gerçek olsa da acaba anımsayan bir kaç kişi kaldı mı diye sormak gerek. Graham Fuller, Paul Henze gibi CIA kökenli statejistlerin çabalarıyla Türkiye'ye ılımlı İslamın temsilcisi olarak Amerika tarafından Ortadoğu piyasasına sunulan emekli vaiz Fethullah Gülen'in "Susurluk çetesiyle ilgili kişiler listesinde adı vardı.." adı Susurluk listesinde Susurluk utancından sonra Çankaya'da toplanan liderler zirvesine gönderilen 17 Aralık 1996 tarihli MİT raporunda Fethullah Gülen ile birlikte adları geçen 59 kişi arasında Abdullah Çatlı, Hüseyin Kocadağ, Gonca Us, Özer ve Tansu Çiller, Ayvaz Gökdemir, Ayhan Akça, Ömer Kaplan, Hüseyin Pepekal, Haluk Kırcı, Mehmet Ağar, Mehmet Eymür, Alaaddin Çakıcı, Sedat Bucak, Sami Hoşnav, Sedat Peker, Mehmet Gözen, Ali Yasak, Korkut Eken, Ibrahim Şahin, Selim Gösterişli, Hüseyin Baybaşin, Tarık Ümit, Savaş Buldan, Abdurrahman Buğday, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Ayhan Çarkın,Hüseyin Duman, Matild Manukyan, Ömer Lütfü Topal, Bülent Öztürkmen, Mehmet Urhan, Cem Ersever, Mustafa Deniz ile Tevfik Ağansoy'un bulunması siyasal İslamın faşizmle ilişkisini kanıtlıyordu. Bir hafta önce Papa İkinci Paul ile kucaklaşmasını, onbeş gün önce Cumhurbaşkanı Demirel'e ödül vermesini, bir ay önce Milli Eğitim Bakanlığı'na okullarını bağışlamaya kalkışmasını anlaşılan hiç kimse yutmamıştı. Parlamentonun ,ordunun, emniyetin, üniversitenin, medyanın içindeki gücüyle takiyyeci Hocaefendi, karanlık işlerinin Köşke ulaşmasını artık engelleyemiyordu. Oysa o yıllarca kendini sabıkasız göstermeyi başarmıştı. eski bir sabıkalı o Dosyaların kapağı geç olsa da açılcaktı. Açıldı."İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığ'nın 19 Ağustos 1971 tarih, 1971/ 42 Esas, 1971/27 karar sayılı iddianamesi; İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nin 20 Eylül 1972 tarih ve 1972/3-36 sayılı hükmü, Askeri Yargıtay 3 Dairesi'nin 1973/146 Esas, 1973/242 sayılı onama kararı" bu satırların yazarı tarafından açıklanacaktı. Hocaefendinin, devletin resmi raporlarında yazdığı gibi "hakkında takipsizlik kararı verilen bir masum olmadığı" tam tersi "TCK'nun 163. , 36. ve 173/son maddeleri ile yargılanıp hüküm giyen eski bir sabıkalı" olduğu açığa çıkmıştı. Emekli vaiz Fethullah Gülen yargılama sonunda 163'e muhalefetten 3 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış, ancak Askeri Yargıtay bu kararı esasta onaylamakla birlikte ceza miktarı itibariyle bozacaktı. Bu arada 1803 sayılı af yasası çıkacak ve dava kapananacaktı. 12 Mart rejiminden yakasını kurtaran Hocaefendi'nin adı 12 Eylül'de gözaltına alınacakların rasında olacaktı . 12 Eylül Türk İslam sentezinin peşine takıldığından emekli vaizi arayan soran olmayacaktı. TCK'nun 141 ve 142. maddelerinden hüküm giyenlere düşman gözü ile bakılan ülkede , 163. maddeden sabıkalı olanlara kucak açılması eşyanın doğasına uyuyordu. herhangi bir fiş kaydı Siyasal İslamın ilk iktidar denemesindeki tökezlemesinden sonra Amerika Birleşik Devletleri'ne sığınan Hocaefendi hakkında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde "Laik devlet düzenini yıkmak için terör örgütü kurmak" savıyla on yıl hapis cezası istemli bir dava açıldı. Avrupa Birliği'ne uyum çerçevesinde Devlet Güvenlik mahkemeleri kadırılınca dava Ankara 11 .Ağır Ceza Mahkemesi'ne devredildi. Dava sürerken Adaletin ve Kalkınmanın Partisi Hocaefendinin imdadına yetişti. Ve çıkarılan bir yasayla dava kesin hükme bağlanmadan ertelendi. Bu bir anlamda aftı. Adalet Bakanı koltuğunda oturan Cemil Çiçek'in üstün çabalarıyla bir kez daha yakasını kurtaran emekli vaiz Fethullah Gülen artık yurda dönebilirdi. Dönüş sorunsuz olmalıydı. İçişleri Bakanlığı koltuğunda Abdülkadir Aksu otururken elbette bir sorun çıkmazdı. Hukuken sabıkalı olan Hocaefendi hakkında Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ramazan Er imzasıyla gönderilen 12 Nisan 2006 tarihli yazıda Fethullah Gülen hakkında "herhangi bir fiş kaydı olmadığı" bildirilecekti. Hocaefendinin avukatları Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü'ne başvurmuş , hocamızın kaydı ne diye sormuştu. "Yaşamı gırtlakla bağırsak, şehvetle arzu, boşalmayla dolma arasında geçen" bir insanın elbette sabıkası olmazdı. "Gönlü yakutlarla mercanlarla dolu olan" gözü yaşlı bir din adamıydı o. Hocaefendinin sabıkasız olduğunu kayda geçiren yaşlı komiser Hisar Camiinde dinlediği vaazını anımsadı. Yıllar önce "ikinci dirilişimiz" dediğini kulaklarıyla duymuştu. Gözleriyle gözyaşlarına tanık olmuş, ******** ağladığına tanık olmuştu. Hocaefendi'nin "burnunu sildiği mendili" niye kendisine doğru attığına o gün bir anlam verememişti. Sabıkasız, günahsız, pir-i pak bir din adamı olduğunu nereden bilebilirdi ki. ................................................. biz atatürkçü düşüncenin arkasına saklanıyorsak eğer (size göre) siz hangi maskelerin altından bize masal anlatmaya devam ediyorsunuz. ne derseniz deyin nasıl karalamaya çalışırsanız çalışın vatan sevgisi olan etnik kökeninin arkasına sığınarak bölücülük yapmayan her vatandaşımız cumhuriyetine ve atatürküne sahip çıkacaktır. ayrıca... bu düşüncelerde olupta ben sizdende vatanseverim demeyin artık .kendi kendinizle çelişmeyin önce ne olduğunuza karar verin:bölücümüsünüz,vatansevermi?
-
sana verdiği beyinle tabiki. tercih yapmak sana kalmış.... cenk korayın kitabında yol örneği verilir.istanbul ankara arası gideceğin yol (kader) hangi güzergahı seçip gideceğin, giderken uğrayacağın duracağın yerler ve kaç saatte gideceğin (tercih) bu basit bir örnek ama durum bu kadar basit işte.
-
vayyyyyy pek havalısısın