Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ohb

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    62
  • Katılım

  • Son Ziyaret

ohb tarafından postalanan herşey

  1. ohb

    Kuşadası, Bir Sokak

    Şu albümden: Kuşadası

  2. ohb

    Kuşadası, Bir Cadde

    Şu albümden: Kuşadası

  3. ohb

    Kuşadası, Bayrak

    Şu albümden: Kuşadası

  4. ohb

    Mâniler

    Yumak yumaktır elin Gayet incedir belin Yılana baş eğdirir Kız senin tatlı dilin
  5. ohb

    Mâniler

    Kaleden indim bugün Elimde altın güğüm Yârimi sorarsanız Ne dün gördüm ne bugün
  6. ohb

    Mâniler

    Yoluma gelme benim Bağrımı delme benim Ben garip bir avcıyım Fikrimi çelme benim
  7. ohb

    Mâniler

    Taksinin penceresi Sallanır çerçevesi Söke’nin oğlanları Bulaşık tenceresi
  8. ohb

    Mâniler

    Çıkıp dağda eğlensin Mor gırebim yellensin Madem beni seviyon Bekle ablan evlensin
  9. ohb

    Mâniler

    Su akar coşkun coşkun Bak pınara pek taşkın Ben yârimden ayrıldım Hem deliyim hem şaşkın
  10. ohb

    Mâniler

    Bahçede hanımeli Derdinden oldum deli Alemde hüner odur Sevmeli sevilmeli
  11. ohb

    Mâniler

    Yüzüğümün al taşı Görünür köşe başı Dağı taşı devirir Yârimin hilâl kaşı
  12. ohb

    Mâniler

    Bu bölümde Söke Mânileri'nden derlenmiş seçkin örnekler göreceksiniz. Hoşlanacağınızı umarım. Siz de sevdiğiniz örnekleri ekleyebilirsiniz. Oyhan Hasan Bıldırki
  13. ohb

    MANZARA RESİMLERİ

    Görülmeli dedikleriniz
  14. ohb

    Nisan 23 Nisan

    Şu albümden: MANZARA RESİMLERİ

  15. Sevda pınarı kesilmişiz Susamışa su veriyoruz Aşkın iksirini Yıldızlardan deriyoruz “Merhaba!” diyen sesimiz güneşte saklı Dolunayda gülümser gözlerimiz Sevdanın ateşine düşenleri Alev alev besler sözlerimiz Kafdağı’nda bıraktık çilemizi Mor dağları aşıp geldik Melek ve Şehzade’nin uğruna Bütün gemileri yakıp geldik Bıkar mıyız birbirimizden Kırk yıllık yoldayız Her şafakla birlikte Çiçek çiçek açan daldayız Ölümsüz bir aşkın ilk satırındayız Sevdalı her gönülde taht kurduk Son çağın iki çılgın aşığıyız şimdi Aşkın defterine damgamızı vurduk Umudun umudum Yalnız senin meşhurunum Gözlerine vurgun olduğum Sevdiğim, kadınım! 15 Şubat 2008 Oyhan Hasan Bıldırki
  16. ohb doğum gününüz kutlu olsun!

  17. ohb

    İlk Günkü Gibi

    Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. “Huzur”u yakalamak elimizde. Huzur, bizi sırtında taşıyan bir Anka kuşu. Bu kuşun sıralı lokmalarının tamamı, “gak” dedikçe de, “guk” dedikçe de sevgiden başka bir şey değil. Sevgi, ebemkuşağı... Yedi rengi var. Bütün susamış gönüller, bu renklerden dilediğini yakalar. Fakat insan, az şeyle yetinmiyor ki... An gelir, bir tutam gökyüzü mavisine bayılır. An gelir, yakut yeşiline bile razı olmaz. Kalbinin bir köşesinde ayaklanmalar başlar. Muhteşem bir çöl gecesi. Gökyüzünde kocaman bir hilâl... O’na ışık oluyor, yolunu aydınlatıyor. Gerçi bütün âlemi nurlandıranın ışığa ihtiyacı yok. O, hemen her şeyi, bütün gönülleri aydınlatan kandil. Bu kandilin aydınlığı, sevgi pınarı. O, Vedûd’un son elçisi. Yaradan’dan ötürü, bütün yaratılmışları seven ve kurt kuşun bile sevdiği son elçi. Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. Çöl gecesini aydınlatan hilâl, iç avluda yolcusunu bekleyen Hz. Ayşe(r.a)’nin kırmızı gömleğinin rengini daha da parlatmıştı sanki. Hz. Ayşe(r.a)’nin aklında sayısız soruların akını var. Fakat bunlardan biri, ötekilerin hepsinden öne çıkıyor, Hz. Ayşe(r.a)’nin gönlünde merak ocağının kıvılcımlarını çoğaltıyordu. Gönlü, olgunlaşmış bir nar gibiydi, çatladı çatlayacak... Çok geçmedi, beklediğinin ayak seslerini duydu. Gönlünü tutuşturan merak ocağının alevlerini söndürmek için, öteki kumalardan daha ileri çıktı, O’nu beklemeye başladı. - Aman Allah’ım, şu hilâl ne kadar da parlak bu gece? Belki de bana cesaret vermek için olmalı, değdiği her şeyi nura çeviriyor. Döndü, sağına soluna baktı. Avluda başka kimse yoktu. Buna rağmen ayaklanmış kalbi, kabına sığmıyor, sanki yerinden fırlayacakmış gibi kabardıkça kabarıyordu. O, Vedûd’un son elçisi. Yaradan’dan ötürü, bütün yaratılmışları seven ve kurt kuşun bile sevdiği son elçi, kapıda göründü. Bu akşam, sahabelerinden hiçbirisi beraber içeri girmediler. O’nunla dışarıda vedalaştılar. Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. O’nun gelişiyle, avlu baştan sona nur kesildi. Başta hilâl olmak üzere, gökyüzünün bütün yıldızları parıl parıl yanıyor. Hz. Ayşe(r.a)’nin kalbi güm güm dövülüyor. Taze gelin olmanın cesareti, ona güven veriyor. Bu yüzden bu gece O’nu, son elçiyi herkesten önce yakalamak için bütün kumalardan ileri çıkmış, eşini avluda karşılamıştı. Böyle yapmakla sevgi pınarından kana kana içmek, kalbindeki merak ocağının kıvılcımlarını söndürmek istiyordu. Son elçi, Hz. Muhammed(s.a.s) Mustafa, kendisini bekleyeni gördü. Ona doğru yürüdü. Beklenişinin sırrını öğrenmek istedi. Gökyüzünü tutmuş olan hilâlden daha ince, üstelik daha da parlak olan Hz. Ayşe(r.a)’ye yaklaştı. Hz. Ayşe(r.a)’nin kalbini sıkıştıran bütün nehirler, kabardı, kabına sığmaz oldu. Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. Son elçi, kendisini bekleyenle selamlaştı. - Selâmünaleyküm, ya Ayşe! Bu ses, Hz. Ayşe(r.a)’nin sakinleşmesine yetti. Cesaretinin dizginlerini boşalttı. - Aleykümselâm ya Muhammed, dedi. Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. - Gecenin bu saatinde neden buradasın? Bir şey mi oldu? - Yok, sevimsiz bir şey yok. - O halde neden buradasın? - Kalbim, merakımın oklarının sadağı kesildi. Onları hedefine ulaştıracak yayım sensin. - Dur hele... Daha açık söyle. Nedir merak ettiğin? Seni böyle şahlandıran ne? Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. - Beni bağışla ya Muhammed! Merakımı da hoş gör. Kalbimi uçuran deli tayları dizginleyemedim bu gece. Sana sorup etmeden, seni dinleyip öğrenmeden, içim içimi yiyecek, huzurum dağlar ardına doğru kanatlanıp uçacak sanki. - Sor öyleyse, haydi bekleme. Neyi öğrenmek istiyorsan, çekinme, sor bu gece. Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. Hz. Ayşe(r.a)’nin dili çözüldü. Yaya takılmış merakının oku, fırladı. - Ey Allah’ın resulü, beni seviyor musun? - Evet ya Ayşe, elbette seni seviyorum. Hz. Ayşe(r.a)’nin kalbinde sayısız bayram davulları dövülmeye başladı. Birdenbire hafifledi. Denizine ulaşmış nehirler gibi sakinledi. Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. Fakat insan, az şeyle yetinmiyor ki... An gelir, bir tutam gökyüzü mavisine bayılır. An gelir, yakut yeşiline bile razı olmaz. Hz. Ayşe(r.a)’de bu durumda şimdi. Kalbini sıkıştıran bütün acabalardan kurtulmak istiyordu. Merak oklarından birini daha “dem, bu dem” deyip yayına takıp fırlattı. - Peki dedi, beni nasıl seviyorsun, söyler misin? - Kördüğüm gibi... Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. - Kördüğüm gibi sevmek... Ne demek? - Düşün ya Ayşe, iyi düşün! Ha dediğin zaman kördüğüm çözülür mü? - Çözülmez. - Demek ki ben de seni, kördüğüm olmuş çözülmez bir aşkla seviyorum. Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. - Kördüğüm gibi sevmek... Ne demek? Hz. Ayşe(r.a)’nin kalbinde, sonsuz huzur ateşleri alev alev. Bu defa yansa da gam çekmeyecek. Uğruna yanacak olduğunun da kendisi için yanıp tutuştuğunu biliyor şimdi. Yanmak, yaşamak mı ne? Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur. O gün bugündür kulaklarımızda yankılanan sesler var. Ses mes değil aslında... Kulak küpesi. Sevgiyle yaşamanın en muhteşem büyüsü. - Ey Allah’ın resulü, kördüğüm ne âlemde? - İlk günkü gibi... “Kördüğüm gibi olmak...” Ah, bunu bir becerebilsek!.. Sevgi, ebemkuşağı... Yedi rengi var. Bütün susamış gönüller, bu renklerden dilediğini yakalar. “İlk günkü gibi!” 12 Mart 2010 Oyhan Hasan Bıldırki
  18. ohb

    "AÇILIM SOFRASI", AÇILDI MI?

    Sabah, Bekir Bozdağ’ı dinledim. Çok da keyif aldım. Dediklerini tam anlayabilmek için daha sonra Ali Bulaç’ı okudum[1]. Kendisinin öneminden ötürü tırnak içine alıp gözümüze sokmak için ayrıca koyulaştırdığı “Kürt sorununun ulusallaştırılmış olması hasebiyle aynı zamanda bir uluslararası konu haline gelmiştir. Başından beri ABD, Avrupa ve bazı bölge ülkeleri soruna müdahildir.” sözleri, arife tarif gerektirmeyecek kadar açık değil mi? Bahçeli, aynaya bakmadan konuşmaz. Şimdi de öyle yapıyor, tarih aynasında gördüklerini milletine açıklıyor. Ali Bulaç, “açılımın perde arkasını” deşerken, Bahçeli’yi doğruluyor. Doğru değil mi? “Açılım dedikleri” ama bir türlü “açamadıkları ucube”ye, doğrusu ben de karşıyım. Nedenini gelip de kimse bana sormadı. Ankara’daki milletin vekili olan bazı beyler, bütün işlerini bırakıp açılım davası için Ankara ile İstanbul arasında mekik dokuyorlar da bana sormadıkları gibi Diyarbakırlıya ve daha da ötekilere gidip “Ne var, ne yok?” diye sormuyorlar. Açılımsızlıktan rahatsız olan onlar değil mi? Neyin ne olduğunu çok iyi biliyorum ben de. İsterseniz satır satır yaşadıklarımızı sıralayıp ben de sorayım milletin vekili olan beylere. Olmaz mı? Şükür, üstüme kayıtlı “arabam yok”. Bu yüzden geceleri uyur uyanık yatmıyorum. Ama “sokağa bırakılan yüzlerce arabanın kimler tarafından yakıldığını” biliyorum. Siz unuttunuz mu? “Sarı, kırmızı, yeşil” bayraklar sallayanların kim olduğunu siz unuttunuz mu? “Bir kilo tozla koca otobüs” alanların kim olduğunu siz unuttunuz mu? “Akan kanlar dursun!” Tamam da “kan akıtanlar”ın kim olduğunu siz unuttunuz mu? Bizden istenen barışı, kimle, niçin yapacağız? “Barışı bozanlar”ın kim olduğunu siz unuttunuz mu? “Yan yana yaşamak” diyenlerin, onlarla yan yana yaşayanların yaşadıklarını bildiklerini sanmıyorum. Batının en modern şehirlerinde bile yan yana yaşanan komşu bahçelerinde dalı kırılmadık, kesilmedik, meyvesi daha çiçekteyken tüketilmemiş olan hiçbir ağaca rastlayamazsınız. Bunu yapanların kim olduğunu siz unuttunuz mu? “Ayaklı bankacılık yapıp ocaklar söndürenlerin” kim olduğunu siz unuttunuz mu? “Kaymakçılar” hiç doyar mı? “Dil, bayrak, özerklik” isteyenlerin kim olduğunu siz unuttunuz mu? “Elektrik, su, yol, yeşil kart” ödemelerini kuruşu kuruşuna biz yapalım, sefasını onlar sürsün. İyi mi? Bu konudaki “rezalet perdesi”nin içinde rol alanların kim olduğunu siz unuttunuz mu? “Aylıklarını ödediklerimizin” hakaretlerine katlanmak zorunda mıyız? Günaşırı çıktıkları beyaz camları kirletenlerin kim olduğunu siz unuttunuz mu? Ama bir şeyi çok iyi biliyorum: “Açılım” diye ortalığı ayağa kaldıranların, memleketin önemli işlerini göz ardı edenlerin, “yan gelip yatanlar”ın, “açılım sofrası”nda nelerinin olduğunu bilmediklerini de biliyorum. Bilseydiler, şimdiye kadar çoktan soframıza çıkarırlar, hepimizi de buyur ederlerdi; beni de, seni de, onu da… Biz aslında “muhteşem bir devlet”te yaşıyoruz. “Özgürlüğü kısıtlanmış, hapsedilmiş adamlar”ın bile her gün konuştuğu bir ülkede “Özgürlük yok!” diye çırpınanların yanında söyler misiniz bizim özgürlüğümüz nerede? Ben, neye destek vereceğimi bir türlü anlayamadım. Siz anladınız mı? Anladıysanız bana da anlatın, ne olur. “Dağa çıkanları ödüllendirdikçe”, daha sonra “dağa çıkacak” olanları engelleyebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Öyleyse, şimdiden söyleyeyim: Kendinize ve milletinize yazık ediyorsunuz! Ha, az kaldı unutuyordum. Şu notu da bilgilerinize sunmalıyım. Kulağınıza küpe olsun, “Vehbi’nin kerrakesi”ni anlayasınız diye. “Türkler asker ve savaşçı bir millet olarak tanınıyor. Onun için bir iki Türk vatandaşına Nobel barış Ödülü verilmesi ülkemizin alacağı…”[2] Değer mi? Üstesine üstlük, Nobel Barış Ödülü denilen şeyi biz, “Kurtuluş Şavaşı”mızda bile alamadık. Ama Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduk. “En büyük ödülü”müze de sahip çıkmayalım mı? Oyhan Hasan Bıldırki [1] Bulaç Ali, Açılımın ABD Boyutu / Zaman Gazetesi 24 Ağustos 2009 Pazartesi [2] Kula Erhun Prof. Dr., Kürt Açılımı ve Nobel Barış Ödülü / Zaman Gazetesi 24 Ağustos 2009 Pazartesi
  19. Yanmak da, yakınmak da bizim işimiz değil Ölümsüz ilkbaharın ufkundayız biz Kalbimizde kımıl kımıl yeşeren arzular Mutluktur dediğimizin peşindeyiz biz Hayat değirmeni durmaksızın dönüyor Güneş bize göz ediyor, ay gülümsüyor El ele günlerimiz türlü çiçeğe renk renk vurmuş Cıvıl cıvıl kuşların söylediği bizim şarkılarımız Gül dalındaki dikenler yırtıcı da olsa bir tanem Yine de “Sen, sen!” diye tutuşur damarlarımız Hayat değirmeni durmaksızın dönüyor Güneş bize göz ediyor, ay gülümsüyor Benim söyleyen dilim, senin sevdalı bakışın Avuçlarımızda yazılı kaderimizin özeti Karanlık gecelerde gökyüzüne ansızın akışın Ölümsüz sevdamızın sebil olmuş diyeti Hayat değirmeni durmaksızın dönüyor Güneş bize göz ediyor, ay gülümsüyor Bir tanem, sümbül kokulum, mor çiçeğim anlasana Her günü ilkbahar olmuş bir ömür bizi bekliyor Gurbet günlerimiz eriyip bitecek bir gün Göz yaşların yüreğime düşüyor ağlamasana Hayat değirmeni durmaksızın dönüyor Güneş bize göz ediyor, ay gülümsüyor 25 Mart 2007 Oyhan Hasan BILDIRKİ Gökkuşağı
  20. Zor bir dönemeçteyim şimdi, oldukça zor Ya seninle olacağım, ya sensiz öleceğim Gönlüm sabır nedir bilmiyor Günler tek tek düşüyor takvimlerden Zaman, hatır gönül dinlemiyor Gözlerime gözlerin unutulmaz resimler bıraktı Unutabilir miyim söyle bana bir tanem seni Dolunay desen inadına parlak mı parlaktı Hikâyemizi dinledikçe coşan denizin sesini Unutabilir miyim söyle bana bir tanem seni İki kişilik bir dünya yeter bize Şükür Tanrı’ma, ne dilediysem verdi bana Onca çiçek, dalındaki çılgın bülbül bizimle Kalbine koy elini, kalbimi dinle İki kişilik bir dünya yeter bize Sen ve ben son sevda destanın soylu şiiriyiz İkimizi ezberlemeyen mi kaldı şu yeryüzünde Yolda izimiz, dağda sesimiz var Bir de gönlümüzde dinmez ilkbaharlar İkimizi ezberlemeyen mi kaldı şu yeryüzünde Aşık değil, sevdalı değil, karasevdalıyız biz Kaderim kaderin olmuş, kaderin kaderim Ya seninle olacağım, ya sensiz öleceğim Günler tek tek düşüyor takvimlerden Gönlüm sabır nedir bilmiyor Umudum hem yazı, hem tura Zaman, hatır gönül dinlemiyor Anlasana! 14 Aralık 2006 Oyhan Hasan BILDIRKİ
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.