gloria

Bazen gerçekleri öyle bir inkar edesim geliyor ki

İzlemiyorsan Grey's Anatomy'yi izlesene Ben çok seviyorum o diziyi... Gerçi ilk sezonlarının görüntü kalitesi nasıldır bilmiyorum sonuçta 11 yıl öncesinden bahsediyorum. 11. seonunda şu an. Ben Merlin'e başladım bakalım. Ama Grey's gibi bir dizi daha bulsam izlerim. Günlük hayat, ilişkiler, dostluklar, hastane vs. ne bileyim işte doğal hayatmış gibi...

Ara ara izliyorum aslında ama çok zor yükleniyor Salem, beklerken vazgeçiyorum izlemekten.

Bu aralar izlemeye başladığım bir yeni dizi ve bir de eski dizi var. Yeni olan Atlantis bence çok eğlenceli bir film tabii aynı zamanda mitolojik hikayeler üzerine kurulu fantastik bir dünyası var. Dizi, mitolojinin güçlü kahramanı Herkül (ki kendisi dizide güçlü ama şişman ve alkolik bir karakter), matematik dünyasının ünlü ismi Pisagor ve Jason'ın Atlantis'i yok olmaktan kurtarmaları üzerine kurulmuş. Merlin'in yapımcıları tarafından hazırlanmış olan bu dizi çıtır çerez oluşundan dolayı bir çok platformda olumsuz eleştirilere maruz kalsa da bence gerçektennnn çok keyifli. Çok eğlenerek izliyorum ben bu diziyi İkinci dizime gelince o da Merlin... Hem Atlantis'ten dolayı hem de Once Upon a Time dizisinin 5. sezonun son bölümünde Merlin'e yapılan göndermeden dolayı Merlin'i bu zamana kadar izlememiş bir insan olarak artık başlama kararı aldım. İki bölüm izledim henüz Merlin ne tatlı bir karaktermiş öyle

Filmi ben de izledim, bu filmi süper anlamak için sanırım bir fizikçi falan olmak lazım, ama hiçbirimizin öyle olma ihtimali yok o nedenle başta fizikçilerim bu konudaki fikirlerini bir okumak lazım. Bilmediğimiz çok şey var En başında filmle ilgili şunu söylemek lazım, filmin danışmanlığını Kip Thorne isimli bir fizik teorisyeni yapmış ve söylediğine göre filmde herhangi bir fanteziye yer verilmemiş, anlatılan herşey bilimsel kuramlara dayanmaktaymış. Bu kuramları üç şekilde ele almış: Birincisi bilimselliği kanıtlanmış kuramlar (görelelik, kuantum gibi) İkincisi bilimselliği kanıtlanmış ama henüz kesinleşmemiş kuramlar (Marsa insan göndermek gibi) Üçüncüsü de bilimselliği henüz kanıtlanmamış hatta doğrulanacağına dair de henüz kanıt olmayan ama bilimsel verilerle de çelişmeyen kuramlar (Bu da 5-11 uzay/zaman boyutları gibi) Filmin neresinde kuantum, neresinde görelelik, neresinde uzay zaman boyutları, neresinde sicim kuralından yararlanılmış, size anlatırdım ama vallahi çok zor Bu yazının sonuna bir link atacağım. Film hakkında yararlı bir mini rehber hazırlanmış ve kuramların hepsi tek tek açıklanıyor, filmle bağlantıları kuruluyor. Rehberi okuyun tekrar izleyin, filmin karanlıkta kalan sahneleri bu bilgiler sayesinde epey aydınlanıyor. Fizik alanında çalışmalar yapan Kerem Cankoçak'ın hazırladığı bu makale Delikasap sitesinde de yayınlanmış. Interstellar Filmi Hakkında Mini Bir Rehber

Bu filmin afişini herkes çok beğeniyor ama ben afişi yüzünden yıllarca izlemedim. Afişten dolayı filme niyeyse bir önyargı, bir antipati geliştirmiştim. Sonunda fikirlerine çok güvendiğim bir arkadaşımın önerisi üzerine yargımı kırıp izledim Çok güzel bir romantik komedi olduğunu söylediler bana hatta en iyilerinden birisi olduğunu... Dürüst olayım bence değil. Hatta kimi zaman sıkıcı bile. Yine de izlenmez mi izlenir. Filmin başrol oyuncusu olan jamel Debbouze'yi Amelie filminden de hatırlıyoruz. Bilen bilir Debbouze, 8 yaşında demiryolunun kenarında oynarken trenin altında kaldığından sağ kolunu kaybetmiş. Bu nedenle filmlerinde o kolu ya hep sarılıdır ya da cebindedir. Fotograflarında da eli her zaman cebinde zaten. Bir de sanırım kekemeymiş. Ama özünde bu bir City of Angels benzeri film. İdare eder diyip geçeyim.

Benim filmle ilgili değil de filmin müziğiyle ilgili kafama takılanlar vardı, paylaşayım belki bi fikri olan olur Film boyunca sadece tek bir müzik kullanılmış ki o da Schubert’ın 20 numaralı piyano sonatı. Müzik, filmin sadece sessiz sahnelerinde araya girerek filmi tamamlıyormuş gibi görünse de bence aslında filmin gidişatını da çok güzel de özetliyor. Kış uykusu, tıpkı sonatın kendisi gibi son derece huzurlu, sakin bir girişle başlıyor, Film başladığında insanın içinde beliren en bariz duygular bunlar. Herşey yolundaymış gibi, orada güzel sakin bir hayat yaşanıyormuş gibi... Sonra yavaş yavaş piyanonun vuruşları sertleşiyor, tabii filmin vuruşları da... Hayatın acımasız yönleri bir anda göz önüne seriliyor. toplumsal sınıflaşmanın her katmanı tek tek sahneye çıkıyor; en zenginler, hizmetliler, memurlar, en fakirler. Ve onlara ait duygular; gurur, vicdan, ahlak, adalet, iyilik, kötülük, yalnızlık, kader, gerçeklik. Ardından inişli çıkışlı sertleşen bir tempo müziğe eşlik ediyor. Bu da sanki filmin, karakterlerin iç dünyalarının anlatıldığı bölümün tasviri gibi. Karakterlerin iç dünyasındaki inişleri çıkışları, birbirlerine karşı hissettikleri acımasız duyguları, sert eleştiriler ve bu eleştirileri kabullenmeyişleri, nefretleri, öfkeleri ve sonuçta yıllarca birbirlerine uyguladıkları sessizlik anlaşmanın bozuluşu. Sonra müziğin temposu iyice düşüyor, hatta dibe vuruyor. Hayat da tıpkı öyle, bazen dibe vurmadan aydınlığa kavuşmazmışız gibi dibe vurmadan umutlanamıyor insan, ki Aydın karakterinin da en dibe vurduğu an ile ortaya yeniden çıkan umudunu; hava şartlarından dolayı belki de trenin gelmemesini umarak, "bi daha arasamıydık ya yola çıkmadan önce" sorusunda ve tren istasyonunda çalışanına söylediği "bekle" sözünde buluyor insan. Ve müzik bitiyor... Karakterlerin iç dünyalarındaki gerilim de tıpkı müziğin bitişi gibi bitiveriyor, kabul ediyorlar kendilerini, kış her yerin üzerini örtüyor ve tıpkı kış uykusuna yatar gibi uykuya yatırıyorlar onlar da duygularını. Film bittiğinde ise benim aklımı bir soru kurcalıyor, bu filmin bu sonata bir övgü olup olmadığı hakkında.

ZEKİ ALASYA VEFAT ETTİ Karaciğer hastalığı sebebiyle 22 Nisan 2015 tarihinden beri Koç Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi görmekte olan Zeki Alasya bugün saat 10:30 civarında hayatını kaybetti. Hastaneden yapılan açıklamada, "Karaciğer hastalığı sebebiyle 22 Nisan 2015 tarihinden beri tedavisi devam etmekte olan Zeki Alasya bugün saat 10:32'de vefat etmiştir" denildi. Zeki Alasya, geçtiğimiz ay aniden rahtasızlanarak hastaneye kaldırılmış, kısa süren bir tedavini ardından taburcu olmuştu. 18 Nisan'da doğum günü olan babasının diyabet hastası olduğunu söyleyen Zeynep Alasya "Önceki gün doğum gününü kutladık. Aniden rahatsızlandı. Ancak durumu iyi" demişti. ZEKİ ALASYA KİMDİR? 18 Nisan 1943 İstanbul doğumlu olan Zeki Alasya Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa’nın yeğenidir. Robert Kolejiden mezun olan ünlü oyuncu, sanat hayatına 1959′da MTTB tiyatrosunda adım attı. Arena, Genar ve Ulvi Uraz tiyatrolarında çalıştıktan sonra Haldun Taner, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan ile birlikte Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun kurucuları arasında yer aldı. Film çevirmeye 1973′ten sonra başlayan Zeki Alasya Metin Akpınar ile birlikte Türk sinemasında yeni bir ikili oluşturdular. İkili birçok film çevirdi ve Zeki Alasya 1998 yılında Kültür Bakanlığı’nca Devlet Sanatçısı unvanı aldı. Salak Milyoner, Köyden İndim Şehire, Güler Misin Ağlar Mısın, Nereye Bakıyor Bu Adamlar, Hasip ile Nasip gibi filmleriyle eşleştirilmiş bir komedyen olarak ün kazandı. İlk yönetmenlik deneyiminide yaşadığı kariyerinde önemli yere sahip 1977 ve sonrası filmleri olan Aslan Bacanak, Sivri Akıllılar, Caferin Çilesi, Petrol Kralları, Doktor, Köşe Kapmaca, Vay Başımıza Gelenler ve Elveda Dostum yer alır. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını aldı. Zeki Alasya, Akasya Durağı dizisinde Nuri Baba karakterini canlandırmıştır. Son olarak Kanal D ekranlarında yayımlanmış Küçük Ağa dizisinde Mehmet Ağa karakterini canlandırmıştır.

Sevgili arkadaşlar önce lütfen bilgisayar geri yükleme yapmaya çalışın eger yapamıyorsanız format atın ya da uzman birisine götürün onlar düzeltsinler. Yukarıda gerekli açıklamayı yaptık, üstteki paylaşımları tekrar okuyun. Örneklerde bu viristen nasıl kurtulacaklarını ya da kurtulduklarını arkadaşlar anlatıyor.

Bir de - Cana geleceğine mala gelsin - Mal canın yongasıdır. var