Admin tarafından postalanan herşey
-
Hz. Muhammedin başına Hz otomatik olarak eklenmesi...
Bir iki defa yazmanıza bir şey demiyorum ama bırakın oy verenler nasıl düşünüyorlarsa öyle oy versinler ve yazsınlar... Lütfen iki defadan çok mesaj atmayın bu başlığa... Teşekkürler..
-
RSS Feed Yardımı ile Türkçe ve İngilizce Haber Bölümleri Açılmıştır...
Farkına varmışsınızdır iki yeni dizin açıldı bunlar sırası ile İngilizce Haberler ve Türkçe Haberler... Bunlar RSS dediğimiz ve size açıklamak için şu bilgileri verebileceğimiz bir sistem yardımı ile size ulaştırılıyor... İngilizce haberler Google.Com sitesinin dünyadaki bütün haber kaynaklarından RSS feed le topladığı haberlerden oluşuyor... Türkçe haberler ise BBC Radyosunun Türkçe bölümünün sizlere sunduğu RSS feed yardımı ile oluşturuluyor.. RSS nedir? Peki nedir bu RSS ? RSS Netscape firmasının portalların dünya genelinde yaygınlaşması ile yarattığı bir formattır. Bu formatın uzun ismi Rich Site Summary. Burada Netscape firmasının amacı bu portallardaki bilgilerin diğer portallara kolay şekilde taşınabilmesiydi. Önceleri bu format çoğu geliştirimci ve yazılımcı tarafından benimsenmedi. Bunda en büyük etken Netscape firması tarafından yapılan bazı kısıtlamalar ve formatın ücretli olması idi. Bu karşılık olarak yeni bir format yaratılmasına karar verildi ve Dave Winner ve bir grup yazılımcı RDF(Resource Description Framework) tabanlı Rss 0.92yi yarattılar. Daha sonraları Netscape firması bu ücretsiz versiyon ile başa çıkamayacağını anlaması ile RSS projesini bırakdı ve RSS bugünkü halini almış oldu. Bugün hala RSS 0.92 en popular format olma özelliğini korumaktadır. Rss 0.92 nin yaygınlaşmasının ardından bazı Netscape çalışanları Rss 0.92 projesi üzerinde yenilikler yapmak istediler ve Rssi daha cok RDF teknolojisi üzerine yoğunlaşma çalışmalarında bulundular. Ancak Dave Winer bu yeni oluşuma pek sıcak bakmadı ve sonunda ik tarafıda mutlu eden Rss 1.0 yaratılmış oldu. Rss 1.0 Netscape çalışanlarının istediği gibi RDF tabanlı olmamıştı. Çünkü RDF kullanılması zor bir dil idi ve Rss in kolay kullanabilir ve yaygınlaşabilir olması fikrine ters düşmekteydi. Daha sonraları Winer bu proje üzerinde uğraşarak Rss 2.0 versiyonunu yayımladı. Burada her ne kadar yazılımlarda versiyonlar yükseldiğinde daha kullanışlı olduğu yada daha iyi özelliklere sahip olunduğu düşünülse de şu an yaygın olarak kullanılan ve kullanımı en kolay olan versiyon Rss 0.92 olarak gözükmektedir. Bizden söylemesi bu haberleri anında okumak çok hoşunuza gidecek tabiki bunlara düşüncelerinizi eklemek heralde en zevkli tarafı olacaktır...
-
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
-
Unutmayın - Es Geçmeyin - Yanlış Yapmamaya Çalışın
Forum yönetmek kolay bir iş değil (En azından bence)... Dünyada 6.5 milyar insan yaşıyor ve 6.5 milyar karekter olduğu söyleniyor bu nedenle size biraz bilgi verelim dedik... Sizin görmediğiniz tarafta neler oluyor... Öncelikle biz burada tarafsız bir ortam oluşturmaya çalışıyoruz... Herşeyi konuşabilirsiniz ama hiç bir şekilde küfür edemezsiniz. Tekrar ediyorum herşey hakkında konuşabilirsiniz ama küfür edemezsiniz. Ama bakın şimdiye kadar neler oluyor geri planda... Pen PKK ya küfür ederim diyor biz burada kimse küfür edemez diyoruz. Bizi PKK lı olmakla suçluyor... Ben Atatürke Küfür ederim diyor biz burada kimse küfür edemez diyoruz. Bizi Atatürkçü yapıyor... Ben Dine küfür ederim diyor biz burada kimse küfür edemez diyoruz. Bizi Dinci Yapıyor... Ben Ateistlere küfür ederim diyor biz burada kimse küfür edemez diyoruz. Bizi Din düşmanı ilan ediyor... Ben Ermenilere küfür ederim diyor biz burada kimse küfür edemez diyoruz. Bizi Ermeni Yapıyor... Ben Komünistlere küfür ederim diyor biz burada kimse küfür edemez diyoruz. Bizi Komünist yapıyor... Ben bu adama küfür ederim diyor bana hakaret etti diyor biz burada kimse küfür edemez diyoruz. Bizi O adamın tarafını tutmakla Suçluyor... (Bunlar gibi yüzlerce örnek var elimizde) Her düşünceyi savunanlar arasında kötü düşüncelilerin çıkabileceği gibi, her düşünceyi savunanlar arasından iyilerinde çıkacağı kesindir. Bunları neden yazdım bu dünyada tarafsız olmak insana yüklenen en zor görev gibi geliyor... Bazan karar vermeden iki defa veya üç defa düşünmeyi öğrendim (Aynı yazıyı beş defa okuduğumu hatırlıyorum). Çünkü kendi düşüncelerimin kararlarımda etkin olmasını istemiyorum. Herneyse özel mesajlara karışmıyoruz ama bu izlemiyoruz anlamına gelmez... Ayrıca yeni bir kural daha koyuyoruz. Eğer düşünce belirtenlere alaycı bir yaklaşımla yaklaşıldığını sezinlersek bu da uyarı olarak size geri dönecektir. Tartışmalar ve paylaşımlar başlasın artık. Alaycılığı bırakalım diyoruz... Herşeyin yazılabildiği bir forum, bir düşüncenin tartışıldığı forumlardan ve bir düşüncenin ürünü olan forumlardan daha paylaşımcı ve daha aktif olacaktır... Paylaşılan düşünceler için
-
Türkçe Blog 1.2 Yeni Özellikler
Türkçe Blog 1.2 Yeni Özellikler Blog iletilerinizi açılım yapabilirsiniz Blog ve İletilerinizde BBC kodlarını kullanabilirsiniz Zenginleştirilmiş Yazı Editörünü kullanabilirsiniz. Blog ayarlarınız satır arası gibi yanıbaşınızda olacak şekilde tasarlanmışıtır. İçerik bölümlerinizin yerini üstüne basıp hareket ettirdikten sonra bırakabilirsiniz. Arkadaşlarınızı blog editörü olarak atayabilirsiniz. Bu editörler sizinle aynı yetkiye sahip olurlar. Özel Kulüp Dizinleri Oluşturabilirsiniz.Blogınızın ziyaretçilerini gösteren kutucuk eklenmiştir. Blogınızı kimler izliyor. RSS feed geliştirilmiş olarak devam ediyor. Blogımda ara alanı eklenmiştir. Sizi linkleyen veya sizin linklediğiniz blog sistemi. İncelemeler için hızlı düzenleme imkanıBaşlık anketi ekleyebilirsiniz. Dileriz bunlar hoşunuza gider tabiki yeniliklere devam diyoruz....
-
Cevabi yazımız neden kontrolsüz yayımlanmıyor?
size gorunur olan rumuzunuzun bulundugu bolumdeki su % iseretine tiklarsaniz nedenini anlarsiniz: Uyarı: (30%) ok....
-
Blogum
Bloglarınıza şu andan itibaren ulaşabilirsiniz...
-
Blogum
Slm, Eğer dikkat ediyorsan son bir kaç gündür yenileme çalışmaları var... Bu nedenle bazı bölümler tam çalışmıyor şu anda 10 gün içinde herşey normale dönecek biraz zaman verirsen seviniriz... Teşekkürler...
-
Forum Yenilendi...
Gördüğünüz gibi forum yenilenmiştir. Zamanla özellklerini sizlere anlatmaya çalışacağım.... İyi eğlenceler...
-
NOLUYOR
Evet siz eklemeye devam edin bir hafta sonra resminiz gercek linkse cikacaktir.. Ayrica forum biraz degisecek...
-
NOLUYOR
Arkadaşlar, Biz forumda resim saklamıyoruz sadece link verebilirsiniz. Ama şu anda forum yenileme çalışması sürdüğü için linkler çalışmıyor bir hafta içinde forum normal durumuna gelecektir... Teşekkürler...
-
Mohikanların Sonuncusu - The Last of the Mohicans (1992)
Mohikanların Sonuncusu - The Last of the Mohicans (1992 ) Amerikaya ilk ayak basanlarla yerliler arasında geçen bu ilginç serüven Amerikda o zamanlarda neler olduğu ile ilgili bilgi vermek açısından çok güzel ve izlenmesi gereken bir film. Ayrıca Daniel Day-Lewis hayranları, uzun saçlar Daniel için kaçırmayın diyoruz. Beyaz bir çocuk olan ve bir kızılderili tarafından yetiştirilen Hawkeye (Daniel Day-Lewis) ve Madeleine Stowe arasındaki hoş aşkın basamaklarını size gösterecek bu film aynı zamanda Oscar da almıştır... Oynayanlar: Daniel Day-Lewis, Madeleine Stowe ... Yönetmen : Michael Mann Ödül : Academy Award Winner ... Set against the backdrop of the American frontier, a story of war and romance unfolds as the battle for the colonies is underway. Hawkeye (Daniel Day-Lewis) and his adoptive Mohican brethren join a group of British soldiers in an effort to defeat the French and win control of the territories. The lovely daughter of a British officer (Madeleine Stowe) captures Hawkeye's heart as he continues to fight for the land in the name of his people. Starring: Daniel Day-Lewis, Madeleine Stowe ... Director: Michael Mann Genre: Action & Adventure Format: Widescreen ... Language: French, English Subtitles: English ... Awards: Academy Award Winner ... Not: Bunu eklemeyi unutmuşum... Forumu kontrol ederken birden bu isimli kullanıcıyı görünce aklıma geldi ve tekrar izledim....
-
TeKnOlOjİnİn ZaRaRlArI ?
Buraya bir göz at istersen:
-
mezhepler
Evet bunun yeri burası. Site tanıtımı olduğu için Web Sitesi tatıtımları altına giriyor iyi de oluyor. Dikkat edersen sitenin kimlere göre hazırlandığını tartışıyorsunu ki buda bu bölümün olması gereken özelliğidir. Sevgiler...
-
Hz. Muhammedin başına Hz otomatik olarak eklenmesi...
Unutmayın, Neden öyle olsun diye açıklamanız gerekiyor... Bu nedenle neden karşı veya neden taraf olduğunuzu veya sizi neden ilgilendirmediğini açıkça yazmanızı istiyoruz...
-
İş arayanlara ipuçları
İş arayanlara ipuçları “Özgeçmişler kısa ve öz olmalı, dilbilgisi, yazım kuralları ve anlatıma dikkat edilmelidir” İşverenlerin artık, elemanlarda aradığı teknik özelliklere ilave olarak, işin içine psikoloji, kişilik analizi, iletişim becerileri ve davranış özelliklerini de kattığını belirten Öner, iş arayanların öncelikle iyi bir özgeçmiş yazmaları gerektiğini söyledi. Özgeçmişlerde kişisel bilgi, ulaşım bilgisi, iş deneyimi, eğitim durumu, beceriler, kariyer hedefi, yabancı dil ve bilgisayar bilgisi, referanslar ve hobilerin yer alması gerektiğini anlatan Öner, özgeçmişe yazılacak hobilere ilişkin olarak, “Hobilere genellikle kitap okumak, sinemaya gitmek, spor yapmak yazılır. Eğer hobiler yazılacaksa, ‘macera romanı okurum’, ‘belgesel film izlerim’, ‘dağcılıkla ilgilenirim’ gibi belirgin ifadeler kullanılmalıdır” dedi. Özgeçmişlerin kısa ve öz olması gerektiğini belirten Öner, dilbilgisi, yazım kuralları ve anlatıma da dikkat edilmesi gerektiğinivurguladı. Öner, özgeçmişlerde başvurulan pozisyonla ilgili olmayan özelliklerden bahsedilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Özgeçmiş yazdıktan sonra, güvenilir bir kişiye okutulmasını tavsiye eden Öner, böylece, hataların ve eksiklerin daha iyi görülebileceğini söyledi. “GÖRÜŞMEYE ZAMANINDA GİDİLMELİ” İş görüşmesine gidenlerin, kendileriyle görüşecek kişinin ad ve pozisyonunu, görüşme yerinin adresi ile nasıl ulaşılabileceğini öğrenmeleri gerektiğine dikkati çeken Öner, ayrıca görüşmeye geç kalma durumu için, bir telefon numarasının edinilmesi gerektiğini dile getirdi. Görüşmelere zamanında gidilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Öner, görüşmelerde aile üyeleri veya arkadaşlardan biriyle gidilmemesini tavsiye etti. Öner, iş görüşmelerinde ilk izlenim ve görünümün çok etkileyici olduğunu belirterek, görüşmeye giden kadınların parlak ve göz alıcı takılardan ve ağır makyajdan kaçınmaları, “parfüm şişesinden çıkmış gibi parfüm kullanmamaları” gerektiğine dikkati çekti. Öner, erkeklerin ise giysilerinin ütüsüne, ayakkabıların boyasına, saç ve sakal tıraşına dikkat etmeleri gerektiğini anlattı. DİĞER TAVSİYELER Öner’in, iş görüşmelerine ilişkin diğer tavsiyeleri şöyle: Görüşmeye birkaç dakika erken gidilirse, kişinin görünümünü düzeltmek ve kontrol için zamanı olacaktır. İyi bir başlangıç için, görüşmecinin eli uygun biçimde sıkılmalı ve abartıya kaçmadan gülümsenmeli. Ayrıca oturulacak yer gösterilmeden oturulmamalı. Otururken rahat olunmalı, el veya kucağa bir şey alınmamalı. Eller, vücut hareketlerine uyumlu ve doğal hareket etmeli. Görüşmenin başında işveren, havayı yumuşatmak için sohbet niteliğinde sorular sorabilir. İşverenin yaklaşımı ne kadar içten olursa olsun, bir iş görüşmesinde olduğu unutulmamalı ve gereken ciddiyet bozulmamalıdır. Sorulara, görüşmeyi yapan kişinin duymak istediği cevaplar ile karşılık vermenin, olumlu sonuç vereceği düşünülmemelidir. Çoğu görüşme soruları için “evet” veya “hayır” cevabı uygun değildir. Daha çok detay sağlanmalı ve mümkünse kişisel deneyimlerden örnekler verilmelidir. Görüşmede, deneyimli görüşmeciler başvuru yapanları mümkün olduğunca konuşturmak ve hakkında bilgi almak isterler. Görüşmelerde zamanın yüzde 70’i başvuru yapan kişiye aittir. Ancak devamlı konuşulmamalı, istenilen söylendiğinde konuşma bitirilmelidir. Görüşülen kişiye sadece ismi ile hitap edilmemelidir. Görüşme sırasında saate kesinlikle bakılmamalıdır. İşveren konuyu açmadan, ücret konuları sorulmamalıdır. Bilgi verirken iyi göz kontağı kurulmalı ve gülümsenmeli. Cevap vermeye istekli ve enerjik olunmalı. Görüşmecinin öğrenmek istediği başka bilgi veya başka aşamalar olup olmadığı sorulmalı. Eğer görüşmeci belirtmiyorsa, işe alınma kararının ne zaman verileceği sorulmalı. Görüşmeciye zaman ayırdığı için teşekkür edilmeli.
-
Bana Bir Şeyhler Oluyor
Bana Bir Şeyhler Oluyor Yazan ve Yöneten: Yılmaz Erdoğan Yapımcı: Necati Akpınar Dekor: Ali Cem Köroğlu Kostüm: Sadık Kızılağaç Müzik: Metin Kalender Saç-Makyaj: Suzan Kardeş Yardımcı Yönetmen: Celal Tak Yönetmen Yardımcıları: Deniz Özerman, Derya Oyanay Oyuncular: Yılmaz Erdoğan,Demet Akbağ, Altan Erkekli, Zerrin Sümer, Sinan Bengier, Salih Kalyon, Bican Günalan, Caner Alkaya, Neslihan Yeldan, Celal Tak, Ayberk Attila, Deniz Özerman, Binnur Kaya, Tolga Çevik, Pelin Körmükçü, Özge Özberk, Nusret Karakuş Prodüksiyon Sorumluları: Seyfi İpek, Gülçin Özünal Prodüksiyon Yardımcıları: Berfin Erdoğan, Yağmur Akpınar, Ali Çika, Can Erkekli, Gürdal Tak Kostüm-Aksesuar sorumlusu: Cemile Çam Işık ve Ses: İlhan Demir, Murat Demir, Yücel Demirci Sahne Teknisyenleri: Nuri Karaköse,Yadigar Sevinçer, Ersin Korkut, Aykut Erdoğan Dekor Uygulama: Recep Özüpek, Arif Özüpek, Ali Yamaç, Ali Çevik, İbrahim Yel, Mehmet Şahin Fotoğraflar: Yücel Tunca, Bahadır Tanrıöver, Kemal İybar Barkovizyon: BKM Film Yönetmen: Ali Taner Baltacı Kameraman: Mithat İnandım Kurgu: Çağrı Türkkan Görsel Arşiv: Tuncay Özkan Ses Efekt: Erkan Altınok BEŞİKTAŞ KÜLTÜR MERKEZİ 2002 Bana Bir Şeyhler Oluyor “Anlatacaklarım var! Vaaz vermek değil niyetim, duyduğumu söylemek. Söylemeye değer şeyler duyuyorum zira. Belki hayatı daha yaşanır kılmak için ya da belki sade, ama sade anlatmak için... Sen anlat dedi Tanrı bana, anlaşılsın diye değil, hiçbir mükafat istemeden anlat... Çünkü bir mükafattır artık bir anlatıcıya doğru düzgün anlaşılmak! Sen anlat dedi... Sen sade anlat! Umudu hatırlatsın diye umutsuzluğu, çareye yol açsın diye çaresizliği anlat... Ders verme dedi kimseye, çünkü hoca denmez öğrenmesini bitirene. Çırakları olan bir çıraktır usta, olsa olsa... Sen anlat dedi bana Tanrı, sen sade anlat.... “ Yılmaz Erdoğan, “Bana Bir Şeyhler Oluyor” oyununun kahramanı Hilmi Duran’a söylettiği bu sözlerle, yazar olarak neden böyle bir oyun yazmak zorunda kaldığını açıklamakla kalmıyor, aynı zamanda kahramanının da kimliğini ele veriyor. Peki kimdir Hilmi Duran? Neden Yılmaz Erdoğan’ı ilgilendirmiş? Hilmi Duran’a benzer birçok adam yaşar yaşadığımız mahallerde. Halim selim, süklüm püklüm, girdiği hiçbir işte dikiş tutturamamış, bütün umudunu piyangoya, talih oyunlarına, at yarışlarına, bir yerlerden çıkıp gelecek bir mucizeye ve en önemlisi serbest piyasada olup bitenlere bağlamış küçük adamlar... Bir yerlerde küçük bir birikimleri varsa, üstüne karısının, annesinin kolundaki bilezikleri de satarak bir şeyler katmış ve hepsini borsaya yatırmış bu tür adamların başına gelen felaketler, çoğunlukla gazetelerin üçüncü sayfalarında küçük bir haberdir. Başka bir dünyadır o dünya, çoğumuzun içinde yaşadığı, ama bir o kadar yabancısı olduğumuz orta sınıf insanın yaşadığı... Düş kurarlar, üstelik kurdukları düşlerde de öyle ahım şahım şatafatlı bir hayat olmaz. En çok, kuracakları bir tezgahla, günün rızkını çıkarmayı diler onlar. Bugün veren Allah yarın Kerimdir desturuna sıkı sıkıya bağlı, azla yetinen, ama olsa da hiç fena olmaz diyen bu dünyanın insanı, bu memleketin mutsuz çoğunluğudur. Örneğin televizyon dizilerinin reytinglerini, kimin iktidara geleceğini onların oyları belirler, ama oralarda kazanılan paradan hemen hemen hiç pay almadıkları gibi, iktidarın da nimetlerinden yararlanamazlar. Şatafatlı hayatın seyircileridir onlar, başlarına gelen trajik hadiseleri de, onlara bir seyir dünyası kurmuş olanlar haber yapar. Yine aynı haberleri de bu kez kendileri tüketirler. Bir kısır döngüdür orta sınıf hayatların dünyası. Ne şehirli olabilmişler, ne de geleneksel hayatın dar kalıplarına sığmışlar. İki arada bir derede, çoğunlukla şehrin varoşlarında, “Viyadük altlarında” kurulmuş, “Yeni Mahalle” gibi sıfatlarla adlandırılmış yerlerde yaşarlar. İşte Hilmi Duran, böylesi bir mahallede yaşayan, ne memur, ne işçi, ne de serbest meslek sahibi olamamış bir küçük adamdır. Oyunda “şeytanı” temsil eden beyaz eşya tüccarı Adnan’ın teşvikiyle bütün parasını borsaya yatırmış, “kafasındaki rakama ulaştığı” anda da, “ev yemekleri” yapan bir lokanta açma ve bir “devre mülk” sahibi olmak düşü kuran, ama her birkaç yılda bir üzerimize gelen geleneksel ekonomik krizlerimizden birine tosladığı andan itibaren şoka giren, girdiği şokla birlikte ortaya yerde “kalakalan”, gelen “kal”dan ancak elektro şokla kurtulan, kurtuluşuyla birlikte o zamana kadar hiç duymadığı “uhrevi bir sesi” duymaya başlayan ve o andan itibaren anlattıkça anlatan bir adam... Tanrıdan duyduğu sesi insanlara anlatma vazifesini üstlenir Hilmi Duran. Bir süre sonra anlattıkları birçok insana dinlenebilir şeyler olarak gelmeye başlar. O anlattıkça dinleyenleri çoğalır. Amacı “yaralara merhem sürmek” değildir kelimelerle. O, “sadece anlatır”... Memlekette olup bitenleri, hayatı, düzensizlikleri, sakatlıkları, bu böyle olmamalı dediğimiz her şeyi... Kalabalıklar oluşur çevresinde. Ancak giderek görülür ki, “kalabalık arttıkça artmaya başlar yalnızlık”, bir kader gibi... Ve her Musa’nın bir de Firavun’u vardır. Para edecek her şey satılabilir zihniyetinin temsilcisi Adnan burada da devreye girer ve Hilmi’nin konuşmalarını dinleyenlerden para toplanan bir düzen oluşturur. Trajik bir hayat, daha büyük bir trajediye doğru yol almaya başlamıştır. Yılmaz Erdoğan, “Bana Bir Şeyhler Oluyor” oyununda, her gün televizyonlarda hikayelerini seyrettiğimiz, gazetelerde trajedilerini okuduğumuz insanları anlatıyor bir kez daha, o benzersiz bakışı ve üslubuyla... Bir de sözün gücünü gösteriyor yeniden... Hani en kadim kutsal kitap Tevrat’ta kayıt düşülmüş ya: “Önce söz vardı!” diye... Para etmeyen sözün söz olarak kabul görmediği bir çağda, “komik bir masal anlatıcısı”, bizi ağlayalım mı, gülelim mi ikileminde bırakan çok trajik, çok komik bir masal anlatıyor. Ama eşliğinde uykuya yatalım diye değil...
-
Beşiktaş Kültür Merkezi BKM
Hala birileri sanat adına çok güzel şeyler yapıyor. Lütfen BKM'yi izlemeye devam edin: http://www.bkmonline.net/
-
en kolay mail hack
adam size kendi emailine sizin emailin sifresini gondermenizi istiyor... Tabi yapanlar varsa ne ala: O gun hackleneceksiniz ve sonra da bunun adi akilli hack olacak... neyse hadi konuyu kapatalim da baska birileri daha gondermesin...
-
SİTE YÖNETİCİLERİNİ KINIYORUM
Neyse noktayı ben koyayım dedim biraz despot bir yaklaşım olacak ama. Biz sitede herşeyin açıkça tartışılmasını istiyoruz. Bunu nasıl yapacağız: Ucuz olayların peşinde koşan insanlara 'al işte görüyorsun bu sitede şu bu yapılıyor' kozunu vermeden.... Bizim için düşüncenizin içeriği önem taşıyor. Semboller çok önemli değil siz zaten içerikte ne demek istediğinizi mesajınızı göndermek istediğiniz kitleye ulaştırıyorsunu. Böyle sembol kavgası ile neden onlara ilk bakışta okuma ha gördün senin sembollerine hakaret ettim diyorsunuz anlamıyorum (Öyle algılıyorlar)... Senin karşı çıktığınıa öteki taraftakite aynı şekilde karşı çıkıyor çünkü: iki tarafında anlama yetisi kısıtlı... İşte iki taraf: 1. Neden Hz. eklemek zorundayım? 2. Adam benim beygamberime hakaret ediyor? Bunlar arasında bir fark görüyormusunuz? Hayır. İki tarafta içerikten çok sembollerle uğraşıyor maksat tartışmak değil protesto edecek bir şeyler aramak... Sakın yanlış anlamayın... Proteste etmeye falan karşı değiliz ama site olarak ucuz edebiyatın peşine takılamayız.. Hepsi bu.... Sevgimizle...
-
Eskiden bu forumun kontrolleri daha ergonomikti bence
Arkadaşlar bazan işimiz oluyor aslında uzun süre kalmaz ama bazan oluyor iki arkadaşın aynı anda tatile gitmesi bir süre sıkıntı yarattı ama şimdi herşey normal... mesaj gönderirseniz hemen silinir ve bakılır tabiki...
-
Şirket - The Corporation (2004)
Şirket - The Corporation (2004) Michael Moore Dünyayı kimlerin yönettiğini size acıda olsa gösterecek bir film. İsteklerimizin ve arzularımızın kimin denetiminden geçtiğini ve bazan acı olayların kimler tarafından ve nasıl paraya dönüştürüldüğünü size anlatacak çok çok acı bir belgesel. The corporation son zamanlarda seyretttiğim en güzel belgesellerden birisi diyebilirim. MUTLAKA Görmelisiniz.... Oyuncular: Michael Moore, Noam Chomsky ... Yönetmen: Jennifer Abbott ... Dizin: Belgesel This documentary charts the spectacular rise of corporations as a dramatic, pervasive presence in our lives. Filmmakers March Achbar and Jennifer Abbott present a timely, entertaining critique of global conglomerates as they chronicle the origins of corporations, as well as their inner workings, controversial impacts and possible futures. The pros and cons are weighed via interviews with social critics such as Noam Chomsky and Michael Moore. Starring: Michael Moore, Noam Chomsky ... Director: Jennifer Abbott ... Genre: Documentary
-
TROJANLARI silmek....
Sadece oneri burayı kontrol ederseniz göreceksiniz: http://www.turkish-media.com/sss/index.php...2&id=324&c=root
-
Türkiye’nin süperbilgisayarı olacak
Türkiye’nin süperbilgisayarı olacak ODTÜ, Türkiye’nin ilk süperbilgisayarını üretmek üzere kolları sıvadı. Dünyanın ilk 500 süperbilgisayarı arasına girecek makine, saniyede 4 trilyon işlem gücünde olacak. NTV-MSNBC VE AJANSLAR Güncelleme: 11:02 TSİ 03 Temmuz 2005 PazarANKARA - Türkiye’nin ilk süper bilgisayarını yapmaya hazırlanan Orta Doğu Teknik Üniversitesi, dünyanın önde gelen süperbilgisayar tasarımcılarından Prof. Yuefan Deng ile çalışacak. ABD’li bilim insanı Prof. Dr. Deng, ODTÜ’yü ziyaret ederek, üniversite rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut ile görüştü. Prof. Dr. Akbulut, ODTÜ’nün yakın gelecekte State University of New York-Stony Brook işbirliği ile işbirliği Türkiye’nin ilk süper bilgisayarını üreteceğini açıkladı. Genetik, nükleer deneyler, fizik, tıp ve diğer birçok alanda kullanılan süperbilgisayarlar, bir ülkenin teknolojik gelişmişlik düzeyinin en önemli göstergelerinden biri. Süperbilgisayar arenasında ABD, Japonya ve Almanya arasındaki sıkı rekabete son yıllarda ekonomisi güçlenen Çin de katıldı. Gelişmiş ülkelerin bir prestij unsuru olarak algıladığı süperbilgisayar yarışında, Türkiye henüz varlık gösterememişti. Dünyadaki süperbilgisayarları değerlendirerek ve en güçlü ilk 500’ünü tasdikleyen Supercomputer TOP 500 listesinde, Türkiye’den bir makine bulunmuyor. Blue Gene/L, yine en hızlı bilgisayar ODTÜ’nin süperbilgisayarı saniyede 4 trilyon işlem yapacak ve yapımı iki yıl sürecek. TOP 500’DE İLK TÜRK MAKİNE ODTÜ’nün SUNY-Stony Brook ile birlikte yürüttüğü proje ile Türkiye’den bir makinede TOP 500 listesine girecek. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Akbulut, söz konusu işbirliği ile ilgili olarak şunları söyledi: “Bu alanda önemli bir isim olan Prof. Deng’i üniversitemize davet ettik. Birkaç ay sonra Stony Brook rektörü de işbirliğini genişletmek için Ankara’ya gelecek. Öğretim üyesi ve öğrenci değişimi konusundaki işbirliğimizi süperbilgisayar teknolojileri alanında da genişletmek istiyoruz.” Rektör Prof. Dr. Akbulut, Türkiye’nin süperbilgisayar konusunda yolun başında olduğunu kaydederek, “Ulusal bilim ve teknolojiyi geliştirmenin yolu süperbilgisayarlardan geçiyor, bu yatırımın Türkiye’ye çok yararlı olduğuna inanıyorum. DPT, savunma sanayii veya TÜBİTAK’ın kaynaklarından yararlanarak, Prof. Deng’in de bilimsel desteği ile Türkiye’nin ilk süperbilgisayarını düşük bir maliyetle üreteceğiz.” diye konuştu. SÜPERBİLGİSAYAR UZMANI DR. DENG Bir konuşma yapan Prof. Deng, ilk süperbilgisayarını 1983 yılında Colombia Üniversitesi’nde fizik doktorası sırasında yaptığını ifade ederek, ilk tasarımını şöyle anlattı; “O gün için, 1983’te, 16 bilgisayarın kapasitesine eşit, 16 prosesörü birbirine bağlayan bir süperbilgisayar yapmıştık. O günkü süperbilgisayarlarla bazı teorik hesaplamalar 700 yıl alıyordu, artık bu süre son teknolojiyle 3,5 yıla indi.” Prof. Dr Deng’in Çin’de yürüttüğü bir başka süperbilgisayar projesi TOP 500 listesinde 42’inci sırada bulunuyor. Dünyanın en hızlı süperbilgisayarı, IBM’in ABD Enerji Bakanlığı için ürettiği ve nükleer araştırmalar için kullanılan Blue Gene/L adlı makine saniyede 136.8 trilyon işlem yapıyor. Not: Anadolu Ajansı’ndan yararlanılmıştır.
-
Eskiden bu forumun kontrolleri daha ergonomikti bence
Bu konuya bu kadar takılmanız bence çok anlamlı gelmiyor. Forum halka açık bir yer olduğu için bizim yansımamızı tam olarak göreceğiniz bir yerdir. Kendinizden farklı insanlarla birlikte olacaksınız, iyisi, kötüsü, cahili, akıllısı, kendini akıllı sananı, süper zeka olanı v.b. Önemli olan katılım unutmayın o iki satır yazanlar sizin yazılarınızı okuyorlar bu bir kazanımdır. Lütfen bu konuya çok takılmadan katılımızı artırın çünkü her yazdığınız yazı okunacaktır. Okundukça o iki satır yazanlarda bir şey öğrenecektir. Kendi düşüncelerini daha iyi anlatabilmek için sizden yararlandığını göreceksiniz. Uzun oldu değilmi? Hadi bakalım...