Zıplanacak içerik

sardunyam

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. sardunyam şurada bir başlık gönderdi: Bilim İnsanları Biyografileri
    Yunus Emre (1238 - 1328) Türk halk şairlerinin tartışmasız öncüsü olan ve Türk'ün İslam'a bakışını Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliğiyle ortaya koyan Yunus Emre, sevgiyi felsefe haline getirmiş örnek bir insandır. Yaklaşık 700 yıldır Türk milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla Yunus Emre, Türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır. Bazı kaynaklarda Anadolu'ya gelen Türk boylarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu rivayet edilirse de bu kesin değildir; tıpkı 1320 dolaylarında Eskişehir'de öldüğü yolundaki rivayetlerde olduğu gibi. Batı Anadolu'nun birkaç yöresinde "Yunus Emre" adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden "makam" adı verilen yer vardır. Bir garip öldü diyeler Üç gün sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin diyen Yunus, belki de doğduğu ve yaşadığı topraklardan çok uzaklarda bu dünyadan göçüp gittiğini anlatmak istemektedir. Türkiye'nin pek çok yerinde Yunus Emre'nin mezarı olduğu iddia edilen pek çok mezar ve türbe vardır. Bunlardan başlıcaları şöyle sıralanabilir: Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy; Karaman'da Yunus Emre Camii avlusu; Bursa; Kula ile Salihli arasında Emre Sultan köyü; Erzurum, Duzcu köyü; Isparta'nın Keçiborlu ilçesi civarı; Aksaray; Afyon'un Sandıklı ilçesi; Ordu'nun Ünye ilçesi; Sivas yakınında bir yol üstü. Görüldüğü gibi sayı ve iddia hayli kabarıktır. Bazı belgeler, Yunus Emre'nin asıl mezarının Karaman veya Sarıköy'de olduğuna işaret etmektedir. Nitekim, 1970'li yılların başında Sarıköy'deki mezarın Yunus'a ait olduğuna kesin gözüyle bakılarak bu köye Yunus Emre adı verildi ve oradaki bir bahçe içine anıt dikildi. 1980'li yıllarda ise, 1350'de yapılmış olan Karaman'daki Yunus Emre Camii'nin yanındaki mezarın onun gerçek mezarı olduğu iddia edildi. Bilmediler Hakiykatin ma'nisin şerh ile bilmediler Erenler bu dirliği riye dirilmediler Hakiykat bir denizdir şeriattır gemisi Çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar Bular geldi tapıya şeriat tuttu durur İçeri giribeni ne varın bilmediler Dört kitabı şerh eden asıdır hakıykatte Zira tevsir okuyup ma'nisin bilmediler Yunus adın sadıktır bu yola geldin ise Adın değşirmeyenler bu yola gelmediler.
  2. Farabî Türk'tür. Türklerin övünecekleri filozoflardan biridir. Farabî Müslüman olduğundan Müslümanların da iftihar edecekleri bir filozoflarıdır. Buna rağmen ne Türkler ve ne de müslümanlar Farabî'ye gereken önemi vermemişlerdir........ 1950'de bir özel sayı çıkaran "Belleten"(Türk Dil Kurumu dergisidir.), Farabî'nin anlaşılması için ilk adım sayılabilirdi, ama onun ikinci adımı atılmış olsaydı. Her ne ise, Farabî adına, bir felsefe enstitüsü kurulması ve orada ilk iş olarak Farabî'nin eserleri incelenip hem asılları ve hem Türkçe tercümeleri ile birlikte neşredilmelidir. Bunun örneğini Sayın Prof. Dr. Mübahat Küyel, Farabî'nin mantık eserlerini tercüme ederek aslı ile beraber neşretmekle vermiştir. Sayın Ord. Prof. Dr. H. Z. Ülken,yazdığı "İslam Felsefe Tarihi"nde, Sayın Prof Dr. N. Keklik, yazdığı "İslam Mantık Tarihi ve Farabî Mantığı" adlı eserinde, Sayın Prof. Dr.C.Sunar da yazdığı "İslam'da Felsefe ve Farabî" adlı eserinde ve Prof.Dr. Hüseyin Atay "Farabî ve İbn Sina'da Yaratma" adlı eserinde Farabî'ye önemli yer vererek,onun Türk felsefe dünyasına tanıtılmasına hizmet etmişlerdir. "Bizim dilde, kanun koyucu ve bilge aynı anlama gelir" Fârâbi Ergenekonun çocukları birbirlerine görünmez bağlarla bağlıdırlar... Nerede bir Türk varsa Öztürkler oradadır... " Fârâbî'ye göre, eğer bir tas, içi su dolu olan bir kaba, ağzı aşağıya gelecek biçimde batırılacak olursa, tasın içine hiç su girmediği görülür; çünkü hava bir cisimdir ve kabın tamamını doldurduğundan suyun içeri girmesini engellemektedir. Buna karşılık eğer, bir şişe ağzından bir miktar hava emildikten sonra suya batırılacak olursa, suyun şişenin içinde yükseldiği görülür. Öyleyse doğada boşluk yoktur. Ancak, Fârâbî'ye göre ikinci deneyde, suyun şişe içerisinde yukarıya doğru yükselmesini Aristoteles fiziği ile açıklamak olanaklı değildir. Çünkü Aristoteles suyun hareketinin doğal yerine doğru, yani aşağıya doğru olması gerektiğini söylemiştir. Boşluk da olanaksız olduğuna göre, bu olgu nasıl açıklanacaktır? Bu durumda Aristoteles fiziğinin yetersizliğine dikkat çeken Fârâbî, hem boşluğun varlığını kabul etmeyen ve hem de bu olguyu açıklayabilen yeni bir varsayım oluşturmaya çalışmıştır. Bunun için iki ilke kabul eder: 1. Hava esnektir ve bulunduğu mekanın tamamını doldurur; yani bir kapta bulunan havanın yarısını tahliye edersek, geriye kalan hava yine kabın her tarafını dolduracaktır. Bunun için kapta hiç bir zaman boşluk oluşmaz. 2. Hava ve su arasında bir komşuluk ilişkisi vardır ve nerede hava biterse orada su başlar. Fârâbî, işte bu iki ilkenin ışığı altında, suyun şişenin içinde yükselmesinin, boşluğu doldurmak istemesi nedeniyle değil, kap içindeki havanın doğal hacmine dönmesi sırasında, hava ile su arasındaki komşuluk ilişkisi yüzünden, suyu da beraberinde götürmesi nedeniyle oluştuğunu bildirmektedir. Yapmış olduğu bu açıklama ile Fârâbî, Aristoteles fiziğini eleştirerek düzeltmeye çalışmıştır. Ancak açıklama yetersizdir; çünkü havanın neden doğal hacmine döndüğü konusunda suskun kalmıştır. Bununla birlikte, Fârâbî'nin bu açıklaması, sonradan Batı'da Roger Bacon tarafından doğadaki bütün nesneler birbirinin devamıdır ve doğa boşluktan sakınır biçimine dönüştürülerek genelleştirilecektir.
  3. leylacım geçen sana bir şarkı sormuştum ya Erkin Koray'ın işte onun sözlerini öğrendim... ve sana armağan ediyorum bir tanem leylam... bir sevda çölünde bıraktın beni kanadı kırılmış bir kuş gibiyim dönüpte bakmadın bir gün halime sokağa atılmış bir taş gibiyim o eski hayalin heran karşımda gözyaşlarım çağlar her anışımda ayrılık şarabı gönül tasımda içmeden yıkılmış sarhoş gibiyim acılar çöktü bak sensiz bağrıma çoktan hazan çöktü gönül bağıma inanma sen benim yaşadığıma sen gittin gideli ölmüş gibiyim...
  4. sardunyam şurada cevap verdi: femalexx başlık Forum Oyunları
    tohum toprağa düşse öldü denilebilir mi?
  5. suheda teşekkür ederim canım arkadaşım egzorzist sanada teşekkür ederim... gecem, sen ne ediyon...
  6. yumotem, çalıkuşum ne yapıyon, nerelerdesin sen bakem... seni seviyorum canımcım Bazen hafıf esen bır rüzgarla, Bazen kulağıma gelen bir şarkıyla, Özlüyorum seni... Ne rüzgar getiriyor kokunu, Ne yollar seni İsyan ediyorum mesafelere, Özlüyorum seni... Yıldızım yapıyorum geceleri Ve güneşim oluyorsun gündüzleri Yıldızsız ve güneşşiz günlerde Yine sensiz kalıyorum Özlüyorum seni..."
  7. sardunyam şurada bir başlık gönderdi: Anı Defteri - Defterleri
    Frozenim, bakındım, bakındım senin anı defterini bulamadım... bende kendim açtım... nasıl iyi yapmışmıyım... seni, tanımadan önce yazılarını okuyordum ve fikirlerini fikirlerime benzetiyordum, kendimi sana yakın hissediyordum... sonra günlerden bir gün biz mesajlaştık ve tanıştık... gerçi henüz yüz yüze görüşmedik ama evlerimiz çok yakın olduğuna göre yolda bir yerde karşılaşabiliriz bile... belkide aynı yoldan geçtik yan yana... değilmi neden olmasın... rapunzeli kıskandıracak güzellikteki saçlarını yolmak istiyorum... çok kıskandııııımmmm canım frozenim, sen çok zeki, bilgili, vatanperver, güçlü, cesur, çok okuyan, iyi bir insansın, seni tanımaktan ötürü çok mutluyum, umarım arkadaşlığımız uzun yıllar devam eder... SENİ ÇOK SEVİYORUM... seni şahsen tanımadan öncede seviyordum, hala kararım değişmedi... acaba düşünsemmi? sana gönderiyorum bu çiçeği ve şiiri... kendine iyi bak... Sardunyam Penceremdeki yaşlı sardunyam Sararmış ve dökülmüş yapraklarına aldırış etmeden, Arsızca açmış pembe çiçeklerini. Mağrur ve cilveli edasıyla caka atar etrafına, Birilerine nispet misali hala burdayım der gibi. Biliyorum,sevgidir açtıran çiçeklerini Hayatla olan sağlam bağındır Her şeye rağmen direncindir Tüm kahpeliklere inat Öpüyorum arsız çiçeklerinden SARDUNYAM
  8. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Anı Defteri - Defterleri
    teşekkür ederim Murticim, geçmiş olsun sana da şimdi nasılsın, umarım iyisin... en kısa zamanda iyileşirsin inşallah... sevgiyle kal arkadaşım, görüşmek üzere... Dün gece yine yalnızdım Sokağa çıktım Ve kendime bir çiçek aldım Kendim almamış gibi yürüdüm sokaklarda Ve yalnız değilmişim gibi düşündüm Ama her gece gibi Dün gece de yalnızdım Ve kendime bir çiçek aldım Bir saat geri alınmış saatler Ben geri almadım Ve bir saat daha yalnız kalmadım Bir masaya oturdum İki çay ısmarladım Ben içtim Sen soğuttun Sana söyleyeceğim her şeyi yuttum Çok dert etmedim Çünkü yoktun Dün gece yine yalnızdım Rahat ağladım Yokluğundan gizlemedim gözyaşlarımı Ve lambaları hiç karartmadım Dün gece Her gece gibi yalnızdım Sokağa çıktım Ve kendime bir çiçek aldım Sen sandım Koklamadım... Uğur Arslan
  9. Aramızda seviştirecek ne kaldı ki? Ölü, sen de! Bir ceset kadar beyaz ve durgunsun. Ne zamandır birlikteyiz bir kerecik bir şarkı mırıldandığını bile duymadım. Ellerin yaz kış soğuk, sanki güneş tutmuyorlar. Kalanlardan olmayı sevmemişti hiçbir zaman. Gitmek, içi birlikte geçirilmiş keyifsiz anılarla dolu bu evi ona bırakmak. Acısını hafifletirdi belki. Kendini yeni, pratik acılar akıntısına bırakırsa bir öncekinin yoğunluğu azalırdı. Ev arardı önce. Yeni bir sığınak taze bir yaşam doğururdu. Bakılması ve büyütülmesi gereken yeni merdivenleri olurdu. Posta kutusu, asansörde karşılaşmak istemediği turfanda komşuları. Kalınca hastalanıyordu. Kendine, vücuduna, eşyalarına küsüyordu. Albümleri saklamak, çerçevelere yeni resimler koymak, fotoğraflardan süzülen o çıldırtıcı ten kokusunu yok saymak kalmayı oldukça güçleştiriyordu. Sonra eşyalar vardı. Taraf tutuyorlardı sanki. Üzülmen için ellerinden geleni yapıyorlardı. Hiç olmadık bir anda, olmadık bir yerden onun tişörtü çıkıyor, diğer tekinden ayrı düşmüş bir çorap çekmecenin en dip ucundan bakarken yalnızlığını yüzüne vuruyordu. Eşyaların yerlerini değiştirmek, evi yeniden dekore etmek başlı başına bir olaydı. Yeri değiştirilen her eşyaya yeni bir kimlik uydurmak şarttı. Kedinin miyavlamalarında onu çağırırken kullandığı tonu daha yeni farkediyordu. Giderek yaşanmışların yerini hatıralar almaya başlıyordu. Yeni anılar üretmediğinden eskileri elden geçiriyordu. Küçük bir çocuğun eline geçirdiği simli kalemle herşeyi parlatması gibi yaşanmış kötü anları bile güzelliyordu. Sanki anıları satabileceği bir eskici dükkanı varmış gibi. Geceleri ayak tırnakları bir cesede aitmiş gibi soğuk tenine değdiğinde başlamıştı geri sayım. Kopmuş, kesilmiş kendi başlarına uzayan tırnaklar giriyordu kâbuslarına. Bir kelebek ne kadar uyursa o kadar uyur olmuştu. Adamın yaptığı her şey gözüne batmaktaydı. Nefes alış verişleri bile. Artık hiçbir zaman, hiçbir yerde karşı karşıya oturmadıklarını farketmişti. Hep yanyanaydılar. Koltukta televizyon izlerken, yatakta, arabada, yemek masasını kullanmak yerine sehpa üzerindeki yemeklerini yerlerken. Sevişirken bile birbirlerine bakmıyorlardı. Tanıdık bir yabancı, uzak bir sesti adam. Daha önce hiç duymadığı bir şeyi dinlerken anlattıkları defalarca duyduğu hikayelere dönüşüyordu. Bu ses dinlediklerindeki bütün gizemi, heyecanı emiyor, geriye sadece posası kalıyordu konuların. Can sıkıntısı patronları da dahil her şey ezberlenmişti artık. Biliyordu. Geleceğinde yoktu adam. O şimdiden, hatta yanındayken bile bir anıya dönüşüvermişti. Yeni çekilecek fotoğrafları olmayacaktı. Ara sıra ortaya çıkan başka gözleri duvardaki gölgelerin, perdelerin ve nevresimin içine gizlenmiş bütün şekilleri bulup çıkartıncaya kadar kalkmıyordu yataktan. Yatağı garip bir adaydı. Evinde yalnızlığını en çok hissettiren ama aynı zamanda da güç aldığı nokta. Hatta bir şemsiye. Diğer odalardan gelen karanlık anı bulutlarının ıslatmasını engelleyen. Yorganı kafasına çektiğinde ya da gözünü tavana diktiğinde hemen açılırdı şemsiye. Uyanıp ayağını yere bastığında yaşam yeni bir günü giyinmiş olarak karşısına dikilirdi. Her yeni anın bakir olduğunu söylerlerdi ama o yatağından çıkar çıkmaz deliklerle dolmaya başlardı zaman. Kendisinin şekillendiremediği, boyayamadığı, dolduramadığı kara delikler. Bunların içine düşmemek için çabalarken aslında hep aynı yaşama uyandığı, hep aynı taşlardan sekerek geceye vardığı bilinci dirilirdi. Artık evi, odaları büyüyecek, oksijeni artacaktı belki ama kendiyle başbaşalığının daha derin katlarıyla da yakından tanışacaktı. Aslında tamamen tekbaşına da sayılmazdı. Evinde bir kedi, üç tane de ayna beslemekteydi... Birinci ayna (Kâhin): Bir aynaydı belki, ama yalnızlığını okşuyordu. Yatak odasında kendi boyunda, gümüş çerçeveli bir ayna. Yaşı bilinmiyordu. Bir eskici dükkanından alınmıştı. Bitkinliğinden çok şey gösterdiği anlaşılabiliyordu. Geleceğini yansıtıyordu bu ayna. Kendini yıllar sonrasında görebiliyordu. İkinci ayna (Gezgin): Çocukluğunun iki boyutlu sandığı. İçinde babasının zayıflıktan çok daha iri görünen gözleri, çökmüş yüzü, sonradan kararmış teni. Annesinin elbise altına giydiği, renk cümbüşlü pazen pijamaları. Bahçedeki dut ağacında bacağına yapışan devasa çekirge. Babaannesi, ona ilk defa renkli rüya görmeyi öğreten. Dedesinin kuyu diplerinden çıkarılıp, ayranla sunulan masalları. Yuvarlak bir ayna, ne kadar fütürüstik görünse de geçmişe götürmekte onu. Siyah çerçeveli. Bir yerde asılı değil, özel bir yeri yok. Evin içinde gezinip durur. Üçüncü ayna (Göz): Ona baktığında bir başkasının gözünden görür kendini. Çoğu zaman şiddetli hayal kırıklıkları saklar içinde. Kimin kendisini nasıl gördüğünü merak ettiğinde yanıtını alır. Her seferinde bir yerlerde unutmak için çok uğraşmıştır, ama ayna ne yapıp edip kendini buldurur. Yüzü koyun uyur. Üzeri gümüş kakmalı elişleriyle doludur. Göz'ü çağıran genellikle henüz dillendirilmemiş bir sorudur. Kedi: Sütü sevmezdi. Canı sıkıldığında ya da acıkıp yemek istediğinde bunu belli etmek için kağıt yırtardı. Cinsiyetsizdi. Arasıra saklandığı kendi özel boyutları vardı. Öyle zamanlarda ne kadar aranırsa aransın bulunmazdı. Adı Taksi'ydi. Nazan Bilen
  10. sedat, slayt gösterin güzeldi, bana uygun gördüğün beyaz gül için teşekkür ederim, güller içinde en sevdiğim beyaz ve sarı güllerdir... sen estikçe ben titrerim... canım kardeşim çiçeğimi almışsın teşekkür ederim, nasılsın birtanem... yumotem, canım benim teşekkür ederim çok güzel çiçeklerdi... murti_san, sen ne kadar nazik bir insansın ya, seni tanımak gerçekten çok güzel... teşekkürler... kıss gecem, fesatlık ediyon işte, etmiyon mu?
  11. 04 aralıkta benim Efemin doğumgünüydü, 6'sını doldurdu... sedoş sen Efeden bir gün küçüksün gıı sedelinacım, izninle senin topicinde Efe'min doğumgününüde kutluyorum, iki ayrı topic açmışlar sana bir tanesi yeter gııı... Hayatımın en değerli varlıklarından biri olan biricik oğlum Efekan Ekrem'inde doğum gününü kutluyorum... sedoşa ve Efe'me yeni yaşlarının mutluluk ve başarı getirmesini diliyorum... bu pasta ikinizin olsun birlikte üfleyin tamam mı?
  12. mesajımı soğuk bulmuş arkadaş, ben zati soğuk bir insanım sana derdimi anlattım sedoş, artık ne kadar umursarsın hiç bilemem, ben seninle olan arkadaşlığıma sanal gözü ile bakmadım, gerçek dostumsun dedim... galiba ben senin için sanalmışım... yaww eskiden biri vardı, adı ruletmiydi neydi o bana demişti zaten sen sanalın tekisin diye bak görüyonmu sanalmışımda farkında değilmişim... valla illa ki yüzyüze görüşeceğiz seninle en kısa zamanda, artık o zaman senmi beni cırmalarsın benmi seni cırmalarım görücez... çatlak sedoş, sen soğuk durursan ben no-frost olurum, sen sıcak durursan o zaman ben kömür sobası olurum onu bilesin... bu orkide sadece senin için, afroditim benim...
  13. teşekkürler ipek, çay olmasa da çiçekler kafidir... sen orkide den almamışsın lütfen sende al, gücenirim sonra bak...
  14. asıl sen nerdesin ben sana küstüm, ne ararsın, ne sorarsın vefasız figgaro... ver misketlerimi... neşe ile hüzün kardeş değil mi, insan ağlarken birden bire gülmez mi ya da gülerken ağlamaz mı? ne kadar acı yaşarsa yaşasın, yemez içmez mi? insan acıya ne kadar dayanır figgaro sen bilir misin? sana da geçmiş olsun, ne yaparsın bu grip denen meret bu mevsimde sık ziyaret eder bizi... Nazım ne güzel demiş, güzel sözü kim söyler? tabiki düşünebilen söyler... Murathan Mungan da güzel söyler, Haşmet Babaoğlu, Can Dündar onlarda öyle.... ammaaa ya Mevlana, işte zati şimdi Mevlana haftasındayız bak neler demiş büyük zat, ben okudukça dalıyor, daldıkça düşünüyor, düşündükçe bir kapının önüne geliyorum... kapıyı açıyor muyum? orasıda bana kalsın... şu zaman renklerinin burcuna bir düş olsam, o güzel huyluya can ıtrını örmüş olsam ona baktıkça görüp kendimi bir ayna gibi... bakarak kendime her an onu görmüş olsam... ************************************ dört cihette saklanan esrar, dolunay nerdedir? nerdedir, can-dost, hayatta özlenen "hay" nerdedir? şurda, burda, söylemek elbet muhal, alem O hep, görmeğe bir canlı göz, yetmez O'nu "vay" nerdedir? **************************************** bir canım, gel gör ki, var yüzbin tenim, neyleyip, netsem ki ağzım sır benim... bunca insan var, "benim" hep "ben" diyen, yok ki bir er, söylesin tek "ben senim" *************************************** bize yetmez ki denizler, bize ırmak netsin? istemezsen gülü hiç, ıtrına canlar yetsin. sevgilim can sıkacak şeyleri yapsın, hoştur, bize mahsus bu sabır, yar ne ederse etsin... diloşum güle güle git, çok teşekkür ederim duygularıma ortak olduğun için ve duaların için, seninde sevdiklerin hep senin yanında olsun, teknik arızaya gelince adminden rica olunur düzeltir...
  15. teşekkür ederim hayatım, tahmin edersin bilirim, bilirim çünkü sen duyarsız değilsin... eminim acımıştır okuduğunda seninde kalbin... babam ameliyata girmeden önce elimi tuttu, sımsıkı... gözlerime baktı beni kendine çekti... korkuyorum dedi... korkma dedim, seni seven ve senin için dua eden o kadar çok insan varki, ama dedi, kesecekler şimdi göğsümü, sevdim o baba yüreğini öptüm kalbimle ve dedimki ona, babam bir tane kalbim var, iste şimdi çıkartıp sana vereyim, bir dakika düşünürsem namerdim... ağladı, ağladım... sağlıcakla git, sağlıcakla geleceksin dedik... dua ettik hepimiz hastanenin bir köşesinde, birbirimizin gözlerine bakamadan ağlaştık babam gelene kadar... hayatımın en zor 7 saatini yaşadım Allah bir daha yaşatmasın... Demişsin ki, ruh ölürmü, ölür be güzelim, hatta o kadar ölü ruh varki etrafımızda, o kadar bedenine düşkün, o kadar ruhundan uzak... hatta.......neyse boşver... ruh ölür, bazı şeyler ruhu öldürür...
  16. sardunyam şurada cevap verdi: femalexx başlık Forum Oyunları
    testide ne varsa, dışına o sızar... mevlana
  17. canımın içi al ne demek sende orkideler kadar güzelsin zati kıss hepinizin pc sinde resmi çıkmıyormu sanada ona da, buna da var işte fesatlık etme reca ederim, papatyalar için ben teşekkür ederim, en sevdiğim çiçek papatya, sonra gül, sonra orkide... sonra nilüfer, sonra menekşe, sonra, karanfil, sonra zakkum kıss seni görünce neşeleniyom ben nedenki acaba?
  18. sorma diloşum babacım ameliyat oldu, kalbinden, bizim kalbimizde durdu bir an... hiç keyfim yoktu, halen yok, şimdi babam daha iyi o iyi olursa bende olacağım inşallah... çekip gitmek heyecanladırmaz olur bazen insanı, gidecek yer yoktur bir de üstelik... çakılmışsındır bir demir gibi... benide öldürecek bu Murathan... söylemek isteyip söyleyemediklerini senin adına birinin söylemesi ne kadar hoş değil mi? rüyalar, gerçeğe karışan ve bazen gerçekleşen rüyalar dilerim gerçek olsun sende hoş yankılar uyandıran o güzel rüyan... hadi bir murathan mungan şiiri gelsin benden sana... iki çıplak yara iki çıplak düşman şimdi karşı karşıya artık herşey olabilir artık bütün dünya karanlık imkan geç geçebilirsen ruhum bir daha buralardan aşktaki düşmanlık değil düşmanlıktaki aşk onları şimdi birbirinden ayıran ruh ölür, beden unutur av kurtulur kendine kurduğu mazinin tuzağından kendinin sonuna geldi mi yeniden görür insan çıplak hüküm, acı özgürlük! kana karışan aşk zamana intikamla sızar bilirim, çok geçtim buralardan benim zaferim ayrıldıktan sonra başlar aşkta zafer olmadığını anlayana kadar
  19. banucum alkancım geliyor aklıma kıss, nasıldı beyaz orkide şarkısı baylıyorum o kadına ne güsel kadın yaww 90+60+90 demi... orkideyi beğendiğine sevindim, misss gibi kokuyor bak...
  20. cnbc-e nin dizileri de çok güzel, Kanal7 deki, Şoray Uzun Yolda isimli Anadolu gezileri de çok şirin, halkımızın o muzip, sıcak ve samimi yakınlıkları çok sempatik geliyor bana... Şorayla hepsi birer espiri makinesine dönüşüyorlar halkımız özellikle anadolunun temiz insanı çok şeker...
  21. sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
    hepinize çok ama çok teşekkür ederim, paula, yumote, serserii weleettt, ipek, suheda, geceyağmuru, gecekuşu, murtisan, asfalt, gelincik, frozen, helin, taurusmutis, jön, gloria, yamyam, dipnot, could, birce, ilgi ve alakanıza teşekkürler... babacım, taburcu oldu ve gayet iyi şuanda. sizlerden de selam söyledim ona, acil şifa dileklerinizi ilettim her ne kadar tanışmasanızda o da aldı kabul etti ve teşekkür etti hepinize...
  22. diloşum, hayra çıksın rüyan inşallah... Artık heyecanlandırmıyor beni garlar, peronlar, benzin istasyonları, uykulu mola yerleri, yabancılıklar, bilmediğin dağ rüzgarlarıyla ürpererek uyanmak bir gece vakti, dalgın bakışmalar sonra uykusuz sabahlarda indiğin sahil kasabası daha gövdene uyanmadan serin tuz, kıştan kalma dalgalar bir yerlerde beklediğini sandığımız büyük rüyalar galiba artık heyecanlandırmıyor kimseyi nicedir eksildi içimizden o çekip gitme duygusu eski neşesine bir türlü kavuşamayan kalbim saçıp savurdu buraya gelene kadar içindeki şarkıları şimdi gündelik hayatın sade gürültüsü, kuru düzeni kuşatırken sessizliğimi ardına saklandığım kelimeler kadar bir hayat ölmeden önce okunacak, yazılacak birkaç kitap. Murathan Mungan...
  23. Kimin aşka meyli yoksa, o kanatsız bir kuş gibidir; vah ona Kim benlikten kurtulursa, bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir. ******************************************************* Duy, şikayet etmede her an bu ney, Anlatır hep ayrılıklardan bu ney. Der ki feryadım kamışlıktan gelir, Kim işitse gözlerinden kan gelir. Ayrılıktan parçalanmış bir yürek, İsterim ben; derdimi dökmem gerek. Kim uzak tuttuysa yardan canını, Öyle bekler, öyle vuslat anını. Her mekanda ağladım, ah eyledim, Kim ki gördüm, cümleyi dost belledim. Herkesin zannında dost oldum ama, Kimse talip olmadı esrarıma. Hiç değil feryadıma sırrım uzak, Aşina ol nura, nerde göz, kulak. Ten canın aynasıdır, hem can tenin, Lakin olmaz can gözü her kimsenin. Aşk ateş olmuş dökülmüştür ney'e, Cezbesi aşka karışmıştır mey'e. Yardan ayrı dostu ney dost kıldı hem, Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.
  24. gecem, sedat, murti, yumote, natalia, cinderella, teşekkür ederim arkadaşlar çiçekleriniz ve dilek yıldızlarınız için... cinderellacım, seni tanımak güzeldi... bende çiçeğimi kabul eden herkese gönderiyorum... bu orkide hepinizin...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.