sardunyam tarafından postalanan herşey
-
ALLAH YOKTUR!
"deneyim" kelimesine neden bu kadar takıldınız sayın katakuta... bu mükemmeliyetçi kişiliğinizden mi kaynaklanıyor yoksa kelimeleri cımbızla almak gibi bir hobiniz mi var? tıb adına yorum yapmadım sadece okuduğum bir haberi burada paylaştım. koma halindeki kişinin gördüklerine halüsinasyon demek meseleyi kestirip atmak için kolay bir yol. tıb uzmanlarının bazen çok basit bir hastalığı bile tespit edemediklerini bilmiyor muyuz? ben kızımı kaybediyordum bir doktorun hatası yüzünden... insanoğlu çözemediği meselelerle karşılaşınca olayı derinlemesine incelemek yerine kolayına kaçıp meseleyi kökünden (!) hallediyor... henüz bu araştırmaların sonucu olmadığı için bu konular hakkında kesin hüküm vermek doğru olmaz diye düşünüyorum. bekleyelim görelim... selamlar
-
sEn EsTiKçE bEn TiTrErİm...
işte kavuştuk iyiyim canım kızım çok iyiyim Allah'a şükür gül güzünden tebessüm eksik olmasın kalbini hiç kimse kıramasın...
-
figgaro...
Say ki acılar masaldı (can dündar) Zalim bir ocaktayız. Kentin balkonları kapalı kuşlara; demir çubuklu pencereler titrek gagalara sağır, dilsiz... Bir veba tecridinde kanatlılar... yemlendikleri kapılar merhametsiz... Kar püskürtüyor ocak; ocaklar yıkıyor, tabutlar taşıyor, allı yeşilli, vakitli, vakitsiz... En son birlikte Londra'ya gitmiştik Mümtaz Sevinç'le... Benim söyleşim vardı; o, Nâzım'dan şiirler okuyacaktı. Havaalanına uykusuzluktan kan çanağına dönmüş gözlerle geldi. Cam açık yatmış gece... Bir kedi eve girip kafesteki kuşunu parçalamış. Sabaha kadar ağladığını anlatmıştı; zehrolmuştu Londra gezisi... Sahnede şiir okurken sesindeydi keder... Merhamet, yüreğindeydi. Geçen gün Nebil Özgentürk'ün "Bir Yudum İnsan"ı için Uğur Mumcu'yu seslendirmeye girmiş stüdyoya... Ekranda "Ey halkım, unutma bizi" diye gürlerken güzelim sesi hüzünle titriyordu. Programda 24 Ocak'ta katledildiğini anlattı Mumcu'nun... Sesinin ekrandan işitileceği 24 Ocak günü, kendisi de öldürülmüş olacaktı. Programın sonunda ölüm haberi yayımlanırken o Hasan İzzettin Dinamo'dan okudu son şiirini: "Bir Eyüp sabrıyla bekledim/ Sabahı olmayan gecelerde/ Gül dalları yerine demir çubuklar vardı/ Münzevî-münzevî pencerelerde..." Aydın Güven Gürkan'ı 1980'lerin karanlığında Halkçı Parti'nin iki katlı merkezinde görmüştüm ilk kez... Bir ışıktı. Bilgeliğine, nezaketine, hitabetine hayran kalmıştım. Onunla da son görüşmemiz havaalanındaydı. Eşi Serap'la almışlardı beni... Arabanın arkasındaki köpeği "Oğul"la dostluğunu anlatmıştı uzun uzun... Solun bir türlü toparlanamadığından konuşmuştuk; yoldaşların ancak cenazelerde bir araya gelmesinden... Son buluşmanın onun cenazesinde olacağını düşünemeden... Eminim artık, adım gibi biliyorum: Ölmüyor kötüler... Pencereler gül dalları yerine demir çubuklarla bezendiğinden beridir, ölen sadece iyiler... Kuşunun ardından gözyaşı döken oyuncu, uykusunda sırtından bıçaklanıyor. Hayatını solun birliğine adamış bilge, hayalini kurduğu buluşmayı cenazesinde sağlayabiliyor. "Oğul"larımız, kızlarımız öksüz... Biz, kötülerle yaşamaya hükümlüyüz. Kan püskürtüyor, ocaklar yıkıyor ocak... tabutlar taşıyor, allı yeşilli, vakitli, vakitsiz... Şiirin, hitabetin, zarafetin ustalarını, bilgelerini gömüyoruz, kuşsuz bir kışın kardan mezarına... Baharı özlüyoruz. Ve teselliyi, tiyatrocumuzun ses verdiği son şiirin son mısralarında buluyoruz: "Öğrenme, istemem/ bir Eyüp sabrı nedir/ torunlarımın torunu.../ Say ki dedelerin bir masal yaşadı/ Say ki acılar masaldı/ Öttür ölümsüzlüğe doğru borunu!"
-
sEn EsTiKçE bEn TiTrErİm...
ben biraz buralardayım şimdi sende buradamısın güzel kızım sıcacık kucaklaman için teşekkür ederim bende seni kucaklayayım
-
Frozen......
bende ertelemeyeceğim şimdi söylemem gerekiyor yarına anlamı kalmayacak... frozenim, gönlü güzelim, yüzü güzelim, kendisiyle barışık, mutlu etmeyi bilen birtanem... seni seviyorum
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
bu dünyanın en çok ağlayan şaşkın insanını ağlattınız yine ama bu kez yaşadığım şey üzüntü değil mutlulukta değil çok başka birşey... ne söyleyeceğimi bilemiyorum ben sizi gerçekten çok seviyorum... ve bana bu duyguları yaşatan Rabbime şükrediyorum... diloş, frozen, egzorsist çok teşekkür ederim Allah sizinle olsun başka ne diyim...
-
diloş...
Bir insanı sevmek böyle bir duygu işte, varlığını bilmek bile mutlu etmeye yeter... insan ancak kendisini anlayan ve seven insanların içinde rahattır ve her insanın içinde var olan güzellikleri ortaya çıkartan ancak sevgidir. eğer sana bu duyguları yaşatabiliyorsam bilki bu senden gelen güzelliklerin karşılığıdır. hani derler ya insanı gözler ele verir bizim burada gözlerimizi görme şansımız yok ama yazdıklarımız gözlerimiz gibi eleveriyor bizi... işte sen kendinde olan o az insana mahsus olağan üstü güzelliği yaşatmayı ve paylaşmayı biliyorsun... ve bu yüzden ben seni çok seviyorum... artık bende seni kendimden ayıramıyorum bende ikinizi kalbime aldım artık ben ölene kadar oradasınız dünyanın neresinde olursanız olun farketmez kalbimde ve aklımdasınız. sizi hep özleyeceğim ve hep seveceğim söz veriyorum... ve bu güzel şiiri bizimle paylaştığın için çok teşekkürler ben seni değiştirdiysem bilki sende beni değiştirdin... çamur mu sürmek istiyorsun başkasının duygularına önce senin ellerin kirlenecek suyla mı gidiyorsun bir başkasının yanan yüreğine o yürekte hep yerin olacak
-
..vahh....vahh..!
Figgaro'cum Prof. Üstün Dökmen'miydi o profesör... Küçük Şeyler'i yazan... Trt'de pazar günleri öğrencilerle yarı şaka yarı ciddi çok güzel bir programı var. Sanırım ondan bahsediyorsun... Aşk'ta köleliği sevmem demişsin, aşık olduğum hiç bir kadını sevmedim demişsin bunlar benim anladığım aşk kavramına o kadar terski... Üzgünüm... Aşk kölelik değildir ve sevgiden yoksun bir aşk asla olamaz. Aşık olduğun o sevmediğin kadınlar senin için ne ifade ediyorlardı ya da sana aşkı yaşatıp sevgiden mahrum bırakan şeyler neydi? Gerçekten anlayamadım... Ben dünyanın aşkla döndüğüne inananlardanım eğer birgün yeryüzünde aşktan eser kalmazsa o zaman yaşanmaz bir yer olacaktır bu gezegen... Sevgi aşktan üstündür kavramına inanmadım... Ben aşık olduğum birini kedimi sevdiğim gibi sevemem... Sevgi dünyada herhangi bir canlıya karşı duyulabilecek en temiz duygudur ama aşkla sevmek o başka birşeydir. Mehmet Coşkundeniz bir romantik bütün romantikler gibi duygularını aşırı yaşıyor ve öyle dile getiriyor. Vazgeçilmezim olmuşsun demekten benim anladığım artık ihtiyacını duyduğum bir şey haline gelmişsin demektir. Yaşamımı devam ettirmem için gerekli olan... Ama şuda varki bazen insan "onsuz" yaşayamam der... herhangi biri için bu evladımız, annemiz, babamız, sevgilimiz, eşimiz olabilir onlar varken ve bizimleyken hep kaybetmekten korkarız onlarsız bir dünyayı düşünemeyiz ama gün gelirde birgün ayrılık bir şekilde kapımızı çalarda birini kaybedersek kahredici olsada onlarsızda yaşamaya devam ederiz... Bir şiirde geçerdi şimdi hatırlayamadım "sensiz nefes alamam derken, sen gidince nefes alırsam... kahrolayım" diyordu... ama hayat devam ediyor taki bizim çekip gitme vaktimiz gelene kadar. İnsan acıylada yaşamaya alışıyor, içinde kanayıp dursada bir avuntu buluyor... Aşk'ı küçümsemeyin... O duyguların en güzelidir. Ve bizim için vazgeçilmez olan herşey bizim aşkımızdır...
-
*N O S T A L J İ K Ö Ş E S İ *
çok güzel değil mi diloşum ilk okuduğumda o kadar etkilendim ki 15 dakika kaldım öylece... nasıl bir etkilenişti o öyle, nasıl bir ifadeydi... hayran kaldım... Mehmet Coşkundeniz'i geçen yıl keşfettim o günden beri Murathan Mungan gibi benimsedim... beni en çok etkileyen satırlar... Gittin... Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum Hazırdım gidişine, Kaçak zamanları yaşıyorduk Zaman bitecek ve sen gidecektin Bense, gidişinin ertesi günü Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım. Başlayamadım... Gittin... Bir şey söyledin mi giderken? "Kal" dememi istedin mi? Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi? "Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi? Beynim öylesine uğulduyorduki. Duyamadım... ne güzel şey değil mi hala böyle yoğun duygular taşıyanların varlığını bilmek... maddeleşmiş dünyada kalbi hala bir başkasının kalbiyle atabilenlerin kaldığını bilmek... bu şiirin üzerine söylenecek kelimeler gerçekten kifayetsiz kalıyor...
-
ALLAH YOKTUR!
yukarıdaki renkli bölümde belirttiğim yerde gayet açık alay ediyorsunuz. Siz her konuda ahkam kesebiliyorken biz herhangi bir fikrimizi belirtince her konuda uzmansınız diyorsunuz... sizin siyanürden zehirlenip kurtulmanız sizi tıb uzmanımı yapıyor ki böyle bir yorum yapıyorsunuz? karşınızdaki insan *****de olabilir bildiği kadarı ile size fikrini söyler siz çok bilgilisiniz (!) diye onu küçümsermisiniz? herşeyi olumsuz almıyorum ama öyle bir yeteneğim var kimin olumsuz yazı yazdığını anlayabiliyorum. sizin tarzınız bu inanın bütün ateistlerin yaklaşımı sizinki gibi olmuş olsaydı asla anlaşmak mümkün olmazdı... bilim adamlarının insanları öldürdükleri yok elbette nasıl böyle anladınız merak ettim. ölmekte olan insanı inceledikleri ise bir gerçektir. bundan bir kaç yıl önce okumuştum ölğm döşeğindeki bir insanı hassas tartılarda tartarak ölüm öncesi ağırlığıyla, ölüm sonrası ağırlığı tespit etmek için. ve çok cüzi bir eksiklik olduğu açıklanmıştı ardından bunun cesetteki son idrarın kaybından kaynaklandığını söylediler. yani bilim ölümüde inceliyor değil mi? "ölümden sonra yaşamı araştırmak için doktora gidip beni öldürün diyen yok" gerçekten iyi espiri olmuş. sanki bende aksini söylemiştim... eğer beğenmediğiniz soruma net bir açıklama getiremeyecekseniz birde susmayı deneyin olmaz mı sizin bilmediğinizi bilen biri mutlaka vardır ve cevabı gelir. kasdettiğim buydu işte siz alay etmek için sebeb arıyorsunuz...
-
diloş...
frozenim seninde ruhun bizimkiyle kardeş sakın unutma!!! diloşum o robotlaşmış kurguyu yaşıyoruz hepimiz hergün bazen uzun zamandır aramadığım bir arkadaşımı düşünüyorum arayıp bir sesini duyayım sorayım nasılmış diyorum mutlaka bişey çıkıyor aramayı unutuyorum sonra ararım diyorum o sonralar hiç gelmiyor... babama sımsıkı sarılayım, annemi güldüreyim biraz diyorum bu aralar kimseyi güldüremiyorum... babama sarılmayı unutuyorum karşısına oturup sadece yüzüne bakıyorum... konuşuyorum ama sarılmayı erteliyorum... sonra yine pişmanlıklar... kendimi bile erteliyorum bu aralar oysa kendime bile ihtiyacım var...
-
Frozen......
donmadım kız ne sıcakmışın sen öyle sıcak frozenim benim... sezen diyor ki şuan o zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz... Amin arkadaşım sanada uğramasın bidenem
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
frozenim bende seni çok özlüyorum valla bilmiyorum ne olcak murtisanım hoşgeldin evet karşılaştık nihayet şarkı için teşekkür ederim arkadaşım buda benden sana gelsin... Gözlerin nemli nemli Başını hiç öne eğme Ayrılık onur değil ki ah, Benim için üzülme Bundan sonra adını Kırk yılda bir anarım Sende kaybettiğimi Başkasında ararım. Benim için üzülme Benim için üzülme Sevgim yaşamaz hiç, Ağlamak bana düşer bir ömür harap oldu ah Ağlamak bana düşer
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
Yar,senin hediyen Bir gönül ağrısı Ah, ölüm olmalı Yok, aşk değil adı Aşk bizi terk etti Ah, ne gelir elden? Dertli bağrımda camdan bir kalp var. Artık dönsen de Geçmez ki bu kırıklar Sen gittin, Yastığımda kokun misafir kaldı. Gözlerimden haylaz yağmurlar yağdı. Ayrılık mı, sen mi, yoksa sevda mı, Hangisi sebebim olur?
-
SEN BU FORUMUN......
sende böle bişiyisin işte...
-
*N O S T A L J İ K Ö Ş E S İ *
Gittin... Ben, arkandan sadece baktım. Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki... "Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini. Gidersen sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak. Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana. Konuşamadım... Gittin... Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım Öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu bacağımı bu kadar acı duymazdım. Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden. Ağlayamadım... Gittin... Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek, tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı. Anlatamadım... Gittin... Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten? Ürperdin yine biliyorum. Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu. Tutamadım. Gittin... Bir yıkım gibiydi gidişin Sen adım adım uzaklaşırken benden Çöküp kaldı bedenim olduğu yere Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım. Kalkamadım... Gittin... Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum Hazırdım gidişine, Kaçak zamanları yaşıyorduk Zaman bitecek ve sen gidecektin Bense, gidişinin ertesi günü Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım. Başlayamadım... Gittin... Bir şey söyledin mi giderken? "Kal" dememi istedin mi? Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi? "Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi? Beynim öylesine uğulduyorduki. Duyamadım... Gittin... Nereye gittiğin önemli değildi Binlerce kilometre uzakta da olsan, iki metre ötemde de farketmiyordu. Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu. Kurtulmalıydım senden, bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım. Kurtulamadım... Gittin... Unutulanların arasına katılmalıydım Anıları bir sandığa koyup hayatı bir yerinden yakalamalıydım. Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim. Yapamadım... Gittin... Bir okyanusun ortasında tek küreği kaybolmuş sandalda Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi. Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni, Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde, Bil ki; seni Unutamadım... Mehmet Coşkundeniz...
-
SANA BİÇİLEN TÖRE
FEDA OLDUNMU HİÇ...? Hiç bir insanı unutmak, bir insandan vaz geçmek, Bir insanı hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mı? Hani ölmüş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi, Her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında Hiç gelmeyeceğini bilmen gibi. Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek, Ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana, Ne kadar katlanılmaz bir gerçek değilmi, sen hala bu kadar sevgili iken? Özlemek, bu kadar özlemek, etini kemiğini yakarcasına özlemek. Çok kötü değil mi? Bu kadar özleyip onu görememek, ona dokunamamak onu işitememek, Artık sonunun "Pi" li hali değil mi? Biliyorsun değil mi? Ne kadar umutsuz bir arayıştır o, Kalabalık caddelerde geçen binlerce yüze bakmak. Belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, Belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek, Belki şu an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek, Belki şu an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yaşamak ne zordur değil mi? Ne kadar eritir insanı farketmeden. Sen de biliyorsun değil mi bunları? Bir sinema koltuğunda sende iki kişi gibi oturdunmu hiç? Hiç iki kişi gibi zevk aldınmı bir konserden yalnız başına. Güzel bir kafe keşfettiğinde, Güzel bir film seyrettiğinde, Güzel bir şarkı dinlediğinde, güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettinmi, Paylaşamadığın için onunla. Hiç iki kişilik beyninle yarım insan olabildinmi? Baktığında aynada yüzünün yarısını gördüğün oldumu hiç? Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan Nefret edemediğin oldumu hiç? Gözünün içine baka baka kolunu bacağını kesen bir insanın yüzüne Sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar oldumu hiç? Hayatta inandığın bütün değerleri alt üst eden birisine aşk şiirleri yazabildinmi? Onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara... Feda oldun mu hiç???
-
G E L İ N C İ K
GELİNCİK HİKAYESİ.... Bir gün tarlada bir adam bir gelincik yavrusunu eline almış ve okşamaya başlamış. Adamın elinde yavrusunu gören anne gelincik,onun niyetini tam sezemediğinden yavrusuna kötülük yapacağını düşünerek adamın sofrasındaki ayranın içine zehirini akıtmış. Hiç bir şeyden haberi olmayan adam yavru gelinciği biraz daha sevdikten sonra onu bir kenara bırakarak sofraya doğru yönelmiş,yavrusunun yaşadığını gören gelincik ayran tasına yönelerek zehirli ayranı yere dökmüş ve adamın zehirlenmesini engellemiş.
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
diloşum çok sevdiğim bir Ahmet Kaya şarkısıdır o... acı çekmek özgürlükse, özgürdük ikimizde... Göz yaşları içinde yastığınıza gömülüp her Tanrı'ya sığınmak istediğinizde artık başka bir yüreğe sevdalı olan aşkınızı ondan geri istemekten utanıp dua etmekten vazgeçtiğiniz oldu mu hiç?... Siz hiç yana yana sevdiginiz bir sevgilinin yanına gençliginizi serip güle güle baska bir aşka uğurladınız mı?... Bazen aşk gider!... Ama ölüm gelmez bir türlü... Ne yapsanız öfke duyamazsınız, giderken bir kibrit aleviyle ateşe verdiği ömrünün alevleri içinde eriyip giden yüzünüze silinip giden kokunuza, kül olan yüreğinize dönüp bir kez bile bakmayan o sevdanıza... Anlarsınız aşktır bu, öfkeyi bir türlü yurduna kabul etmeyen.. Vefasız bir unutusa kurban olsa da solup gitmeyen Hayattan soğutup size ölümü özleten... Ölü bir bedende canlı kalmakta direnen... Anlarsınız aşktır bu... Bazen aşk gider... Günler geçer ardından ve aylar... Bazen de yıllar... Bebekler büyür, insanlar yaşlanır, insanlar ölür eşyalar eskir, evler yıkılır, kurur ağaçlar... Sokakların adı değişir... Acılar belleğin acımasızlığına teslim olur... Sevilen unutur, seven yanar.. Bazen aşk gider... Ya da siz gittiğini sanırsınız...
-
Frozen......
Aşk o kadar aciz ki; Bir çok başarıya imza atmış, Onca mükemmelliği kendi yaratmış, Bir aşkı yaşatmak için, kendi gerçeklerinden, kendi onurundan vazgeçmiş bir faniyi bir kaç saniye içinde ölüme teslim eder. Ve ölümün nasıl bu kadar kısa sürdüğüne hayretten irileşmiş, anlamsızlaşmış gözlerle bakarsın!!! Aşk, bir ölüm fermanını bir insana kendi elleri ile yazdıracak kadar kuvvetlidir; Bir hayatı yeniden yaşanır kılacak kadar çekici; Ve hiç bir şeyin sahip olamayacağı kadar kutsal ve gizemli... "HAKİKİ AŞK, KILIÇ YARASI GİBİDİR. YARA KAPANSADA İZİ MUTLAKA KALIR!"
-
diloş...
ERTELENEN ANLAR Neleri nelere değişiyoruz? Değer mi acaba diye durup düşünmeden.Sevdiğimiz için gecenin ikisinde yol kat edilmiyorsa, uyku tatlı geliyorsa.... Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz, çantada keklik gibi gördüklerimizden mi?Şu saati kurma işini bir türlü ayarlayamıyorum. On dakika erkene kursam, onun verdiği rahatlıkla süre daha da uzuyor. Vaktinde kursam telaşa kapılıyorum. Çareyi buldum! Uyumak uğruna kahvaltısızlık. Yolda elime alacağım kuru bir poğaça ama on beş dakika fazla uyku. Hayal etmiyor değilim şöyle beyaz örtülerde domatesli, peynirli, ballı kahvaltıyı ama... İşe gelince telaş eder dururum, yapacaklarımı düşünmekten arkadaşlarıma esaslı bir günaydın diyemem. Ne kaybettirir bana beynimi onlara verip, gözlerinin içine bakarak bir günaydın demem? Ya da nasılsın derken seni gerçekten umursuyorum ve nasıl olduğunu merak ediyorum hissini ona belli etmem? İşler mi durur? Kaç dakika kaybettirir bunları yapmak bana? Annem aradığında 'işteyim şu an, bunları burdan konuşamam, akşama evden ara' dediğimde... Akşam aradığında ise gündüz endoskopiye gittiğini, beni yanında istediğini söylemek için aradığını işitmek... İşten eve gelip bir telaş yemeği yetiştirmeye çalışırken bütün gün beni özleyen çocuğumun bacağımdan çekiştirip bana sarılmak istemesi... "Hayır, yavrucum, şu an sana sarılamam, yemek yetiştirmem gerekiyor. Ancak her iş bittiğinde - tabii o da ancak sen uyuduğunda, sen bilmem kaçıncı rüyanı görürken- seni öpebilirim" demem...!!! Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarım yemeğe davet ettiklerinde bunun kahrolası bir toplantıya denk gelmesi, ama onların gitmesi..... Çok sevdiğim akrabamın doğum gününe sırf eşim keyif almıyor, diye sadece telefon etmem.... Pazar yürüyüşüne çıkmak için hazırlanırken yağmurun başlaması, 'oysa daha dün gitmiştim kuaföre, otur evde cips atıştır. Yağmur mu? Vurmasın yüzüme damlaları. Nasılsa daha çok yağar' demem.... Böyle kaç tane anı, kaçırırız hayatta? Kaçını bir daha yakalama şansını verir hayat bize? Annemizin endoskopisi kötü çıkarsa... Evladımız hızla büyürken ıskaladıklarımız ve bir daha geri gelmeyen büyüme evreleri.... Dostlarla yapılan enfes sohbetler... Aile ile yapılan her daim tat veren kahvaltılar... Neleri nelere değişiyoruz? Değer mi acaba diye durup düşünmeden. Ya o keklikler bir gün keklik olmaktan bıkarsa..... Ya onlar, 'al, istediğin hayatı sen yaşa. Ne olursa olsun biz arka fonda yokuz' derlerse?Ya, 'her şeyi sizler için yapıyordum' yalanı ile baş başa kalırsak? Ya.......................Ya yağmurun bir daha yağdığını göremezsek?!! ALINTI
-
"__EVLİLİK__" ARTIK KADIN VE ERKEK İÇİN ARZU EDİLMİYOR... (Geçen yıl, Saudi Arabistan bile bir erkeğin kızını evliliğe zorlayamayacağını açıkladı.)
Evlilikler anlaşma değildir bana göre... Yani bir antlaşma imzalanmaz... böyle düşünürsem bana çok resmi çok dramatik bir kurum olurmuş gibi geliyor. Oysa insanın mutlu bir evlilik yapabilmesi için hala içinde çocuk kalan bir tarafının olması gerek öyle olmalı ki o çocuk evcilik oynamaya devam etsin. Kadın sıcacık evini süslesin, yarınlar için hayalleri devam etsin, erkek kadına onun sahibiymiş gibi değil en yakın dostu, en güvenilir yol arkadaşı olarak baksın... Kadına efendilik taslamasın ki kadın kendine olan güvenini kaybetmesin. Bir kadın özgüvenini kaybederse o "evlilik" kaybeder aslında. Ataerkil ailelerimizin "evin reisi" "son sözü söyleyeni" erkektir kavramı değişmeli. İki kişi ortak bir kararla hayat yollarını birleştiriyorsa o yolda her daim birbirlerine ihtiyaç duyacaklarını unutmamalılar. Kendine güvenen ve toplumsal komplekslerden sıyrılan erkekler kadınlar üzerinde hakimiyet kurmazlar zaten. Kadına kabadayılık taslayanlar toplumda yer edinememiş, kendi komplekslerinden kurtulamamış, kendisine kendini ispatlayamamış erkeklerdir. Kadına yüz verirsen tepene çıkar mantığına hiç katılmıyorum kendisini eğitebilmiş insanlar kimsenin tepesine çıkmazlar, haklara saygı duyarlar, birbirlerini kısıtlamazlar, düşüncelerini ifade etmeye hak tanırlar, birbirleri üzerinde güç gösterileri yapmazlar. Ama ne yazık ki çevremizde böyle olmayan eşler ve evlilikler görüyoruz. Evliliğin aşkı öldürdüğüne inanmıyorum. Aşk bir ateştir ilgilenilmezse söner. Evliliği bir sonuç olarak görürsek o zaman bize sıkıntıdan başka birşey vermez. Evlilik bir başlangıçtır. Hayatınızın geri kalanına birlikte yola çıkmaktır. Heyecanınızı, kaybetme korkunuzu, saygınızı, ilginizi kaybederseniz o evlilik artık ızdırap vericidir. Evlenmekten korkmamalı insanlar toplumu ayakta tutabilmenin en etkili yolu aileyi ayakta tutmaktır. Eğer yürümeyen bir evlilik varsa onun bitmeside en az evlenmek kadar gerekli. Çünkü hem çevreye kötü bir örnek teşkil eder, hem bireyleri başka arayışlara iter, hemde evliliği paylaşanların birbirinden nefret etmeye başlamalarına sebeb olur. Erken evliliklerde kişilikler henüz tam oturmadığından evlenenler ne evliliği, ne de birbirilerini iyi tanıyamazlar o yüzden kişilikler oturmadan evlenmemeli hiç kimse. Neden evleneceğini, ne beklediğini, neler verebileceğini, neler alabileceğini, bir ömür o insanla anlaşıp anlaşamayacağını iyi düşünmek gerek. Ve mutsuz olma ihtimalim var diye de evlilikten kaçmamalı. İnsanlar yalnızkende çok mutsuz olurlar... Evliliğiniz bitse bile eğer evladınız varsa ihtiyarladığınızda sizi sevecek sizden biri var olacaktır. Bu bile bir kazançtır. Almayı beklemeden sevgi vermeyi bilen, hatayı sürekli karşısındakinde değil kendisinde de arayan için zor birşey değil evli olmak... Aksine hayat mücadelesinde yalnız olmadığınız için güvendesiniz demektir...
- Çağrışım
-
.............Desem ne dersin?
gıdıklamak çocuk işidir zati siyahım... bizde pek büyük sayılmayız evet biliyom...
-
"__EVLİLİK__" ARTIK KADIN VE ERKEK İÇİN ARZU EDİLMİYOR... (Geçen yıl, Saudi Arabistan bile bir erkeğin kızını evliliğe zorlayamayacağını açıkladı.)
EVLİLİĞE DAİR Evlilik... İnsan hayatında ki en önemli anlardan biri... Hatta bence en önemlisi... Kendi irademizle verdiğimiz bi karar, hayatımızın sonuna kadar etki ettiği bi karar, adeta bi dönüm noktası.. Seçtiğiniz kişi, seçim anınızdan itibaren hayatınızın geri kalanını oluşturacak.. Olacak çocuğunuzun annesi/babası olacak..O insanla aynı evi, aynı yatağı paylaşcaksınız.. Bi insanla aynı evi, aynı yatağı paylaşmak evlendik diyebilmek için yeterli değil tabi ki.. Önemli olan sevinci paylaşmak, acıyı paylaşmak, sevgiyi paylaşmak, derdi, çaresizliği paylaşmak.. Bunları paylaşabiliyosan doğru insanlasın demektir.. Hayat sana neyi sunsada mutlusun demektir.. Evlilik denildiğinde herkezin bi hayali gelir aklına.. Kimi gözden uzakta bahçeli bi ev ister ailesi ile,kimi yatlar katlar ister zengin eşiyle, kimi bi apartman dairesinde ''azıcık aşım belasız başım'' sözünün baş kahramanı olmak ister gönlünde.. Uzakta bahçeli bi evi olsun istiyene bi bakarsın şehrin merkezinde,yatlar katlar isteyene bi bakarsın istediği katların birinde kira derdinde, azıcık aşım belasız başım diyene bi bakarsın haddi hesabı yoktur aşınında derdininde.. Elbette hayaller olmalı, hayeller kurulmalı, elden gelen herşey yapılmalı.. Ama hayat bu herşeye hazır olmalı.. Mühim olan bunların hangisini sunarsa sunsun sana kader, seni mutlu edebilecek, senin mutlu edebileceğin biri olsun yanındaki ayakta durabilesin sevdiğinle... Alıntı... güzel bir yazıydı paylaşmak istedim... ruh eşinizi bulmanız dileğiyle...