A.T. tarafından postalanan herşey
-
Başörtüsü Allahın emri mi yoksa ruhbanların sömürü aracı mı?
Özgür irade arkadaşım. üç din de bunu söylemez mi? (Gerçi ben olduğunu zannetmiyorum ama(!) ) Ayrıca kuran-ı kerimin bazı ayetlerinin(özellikle göçten sonraki) siyasallaştığı görülür. Çünkü o sırada Muhammed bir din başkanlığının yanında, asker ve bir siyasetçi olmaya başlamıştır. İslam devletini oluşturmak için bu zorunlu bir hale gelmiştir. Yönetimle ilgili ayetlerin gelmesi Mekke'ye karşı olan tutumu belirlemekte ana kaynak olmuştur. Sen şimdi bu ayetleri alıp bugünün siyasal koşullarında uygulayamazsın. Uygularsan da başarısız olursun. Bu en küçük örneğiydi. Kutsal Kitabı incelerken dönemin tarihini iyi bilmek gerekiyor. Şimdi biz Muhammed'in bir Sabi olduğunu bilmezsek, Kuran'daki sabilikten gelen ritüelleri görmezden geliriz. Ya da ne bileyim, Mezopotamyadaki baş tanrıların sıfatlarını bilmezsek, İslam'ın tanrısının sıfatlarını sadece onun sıfatları zannederiz. Dindeki bütünü göremeyiz. O yüzden diyorum tarihi, hiç değilse dönemin tarihini bilmek lazım....yoksa her kitaba gökten inmiş deriz ve onun ömrünü sonsuz sanarız. sayi bir de şu baş örtüsü sorunu var. Ya bu bence şuanda gerekli değil. Bunu bu şekilde direte direte kadınlar bir et parçası gibi görünmeye başladı. Herkesten saklamamız gereken basit bir et parçası.....Kuran böyle demese de bu hale getirdiler. Toplumun üzerinden bu zorbalık kalksa,, o zaman ne kadınların bir yerlerine bakan olur ne de onlara saldıran olur. Ben de bir erkeğim, ama kalçaları güzel olan her kadına üstüne atlayacakmış gibi salyalarımı akıtarak bakmıyorum. BEnce böyle korkuları olanlar, bunun için bu kadar endişelenirler. Benim korkum yok. Kadının zerafetini ve onun güzelliğni hiçe sayarak, öldürerek, hiçbir şey başarılamaz. Önce insanlar korkmamayı öğrenmek zorunda. Orada ''cıssss'' var bak beni dinle yoksa seni ateşe atarım, demekle olmaz. Ayrıca ben hala neden doğallığımızın yokedildiğini anlayamıyorum. Biz de doğanın parçaları değilmiyiz. Neden en zevkli en anlamlı ve doğalın en doğalı iç güdülerimizi bastırıyoruz. Bence insanların rasyonel arzuları önemlidir. bak rasyonel diyorum, çünkü diğer türlü hem kendine hem de topluma zarar veren bireyler oluşur. Doğallığı bozmadan, akılcılığı kaybetmeden, bu dünya okadar güzel olur ki....Vaadedilen cennet, tanrının çöplüğü olur.
-
ALLAHIN SIFATLARINI YOK SAYANLAR
Ben anlamıyorum. Adba, sen sürekli sen cisim misin? diye soruyorsun. Hayır amaç ne burada? Evet ben cisimim. Ayrıca tanrı da bir cisim olabilir. Bu konuda yanılsamalar ve varsayımlar üzerinden gidildiği için tanrıya herşey diyebiliriz. İsterse onu bir kedi yaparız, istersek at, istersek bir yılan, istersek bir taş, istersek de bir yalan. Eğer tanrı bir cisimse biz onu algılayabilecek miyiz? Sonuçta bir dördüncü boyutu yani zamanı algılayamadığımızı sanıyoruz ama değişimin farkındayız. Peki tanrı dört boyutlu bir cisim olmazsa...yani beş ya da altı ya da yedi boyutluysa?((Kozmoloji 12 ye kadar boyut ihtimali tanıyor)).....O zaman yine göremeyeceğiz. Şimdi tanrı üç boyutlu bir cisim olsaydı onu algılamamız kaçınılmazdı. Neden? Çünkü tanrı bu evrende ve üç boyutlu bir sistem içindeyse, bu evrenin fizik kurallarına uymak zorundadır. Bu evrenin fizik kurallarına uymayan bir tanrı arayacaksak, uzay düzlemindeki diğer evrenlere bakmamız gerekecek. Yani tanrı cisim olduğu sürece böyle olacak.açıkçası cisim olmayan bir tanrıyı düşünemiorum ben
-
İstanbulun Fetih Yıldönümü
İstanbul fethedilmedi, İstanbul düştü.
-
Başörtüsü Allahın emri mi yoksa ruhbanların sömürü aracı mı?
''ta yakalarının üzerine sarsınlar'' denmiyor,,,,,''yakalarının üzerine salsınlar'' deniliyor....anlayacağın ''ta'' diye bir abartma eylemi yok. Anlayacaın ''başını bohçala'' diye bir emir de yok. Ayrıca bu ayet Muhammed' e Medine'deyken gelmiştir. Sebebi de medinedeki erkeklerin Mekke kadınlarını tanımamaları ve onları cariyelerle karıştırmalarıdır. Anlayacağın zoraki gelmiş bir ayet zaten..... Yanlış anlama. Kimsenin inancına saygısızlık yaptığımız yok. Bu sadece dinin çarpıtılmasıyla siyasi bir boyut kazanmış bir olgu. Bulaştırılmaması gerekiyor. Eğer bir İngiltere ya da Amerika olsaydık, zaten lafı yapılmazdı. Çünkü oradaki bağnazlık artık muhafazakarlık boyutuna inebilmiştir. Ama bizim bağnazlığımız, gittikçe büyüyen bir ''yobaz'' ordusuna dönüşmüştür. Eminim bu ülkede birilerinin eline bazı şeyleri, laiklik gibi şeyleri bıraksak, sonumuz şeriattır. İlk idam edileceklerden biri de benim zaten. sevgiler...
-
OSMANLILAR TÜRK DÜŞMANIMIYDI?
Önemli değil...konu güzel o yüzden yazdım......evet karamanoğullarında ticaret gelişmişti...Sorun Osmanlıda. Dediğin gibi osmanlı bu ticareti köreltti......Ancak bir durum var...bu asya tipi üretim tarzı yarı göçebe türklerde görülüyordu ki osmanlı yerleşik bir toplumdu....Biraz tartışmalı ama bu üretim modelinin çoğu özelliği, Osmanlı'nın tarım sistemine uyuyor. Örneğin; devlet-halk ilişkisi.....Özel mülkiyet olmadığından artık ürün tamamen devlete geçiyor...Sonra bu devlet bu artık ürünün yanında bir de vergi alıyor...Bunları ise iç ve dış yatırımlarda yani hizmet için harcıyor. Osmanlı Devleti'nde de böyle değilmiydi. Evet son dönemlerdeki ağalar bu sistemi bozuyor ancak yukarıda bahsettiğimiz sorun, devletin kuruluş ve yükseliş aşamasında kendine zemin hazırlıyor....Tabiki bu durum diğer doğu ülkelerinde daha ağırlıklı görülüyor. Mesela eski Çin ve Hindistan zaten modelin esin kaynağı. Türklerin geçmişindeki göçebelik kuşkusuz ki bu modelin etkisini azaltmıştır.... Bu arada haklısın; bize hep osmanlı öğrettiler, zaten o yüzden İlk Çağ çalışıyorum. Soğuttular insanı..ama soğumayanlar var....onlara güveniyoruz.
-
OSMANLILAR TÜRK DÜŞMANIMIYDI?
Osmanlıların beyliklerini kurduğu sıralarda, Türklük bilincine sahip olduğu kesindir. Ancak daha sonra, saray kadınlarının, devşirmelerin, vezirler, yabancı lalaların şehzadeleri hafiften hafiften etkilemesinin sonucunda bir Fars-Arap hanedanı görünümüne girmişlerdir. işte bu durum sonrasında Hanedanla halk arasında büyük bir uçurum oluşmuş ve padişah Türklerden oluşan o halkı küçük görmüştür, daha doğrusu önemsememiştir. Çünkü balkanlarda veya başka yerlerde heran ayaklanabilecek gayrimüslim ve türk olmayan toplulukarın bulunması, onlara yaranılmasını zorunluluk haline getirmiştir. Özellikle Arap yarımadasının fethinden sonra tamamen Araplaşmış bir Osmanlı görülür. Onlar neredeyse bir Arap hanedanı olmuşlardır. Genetik bakımdan tartışmalı olsa bile kültürel ortamda bu böyle. Zaten iyi bilinen birşeydir padişahların ve ileri yönetici kesimin ''Türk'' kelimesini hakeret anlamında kullanılması. Bunun ikinci bir sebebi de bence Osmanlı'da görülen Asya Tipi Üretim tarzıdır. İlk başta Karl Marx'ın öne sürdüğü bu idda; Asya ülkelerinin kapalı ekonomi sistemlerini ve ''tarım-halk-devlet-hizmet'' ilişkisini ele alıyor. Böyle ülkelerde çok fazla ticaret yapılmaz, iç ticaret fazla yapılmaz. Osmanlı'nın yüz ölçümü devasallaşmamışken bu duruma benzer bir görünyü vardı ülkede. Şimdi çıkarım yapmak gerekirse; Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler serbest bir ekonomi anlaışına sahipti. Hiç değilse Osmanlı daki görüntü onlarda yoktu. Bundan dolayı bu halkların ticari işlevselliği daha fazla olmuştur ve sonuçta ülke içinde zenginleşip, dışlanamaz konuma gelmişlerdir. Bunun arkasında kalan Türkler de ikinci sınıf vatandaş haline gelmişlerdir. Üçüncü sebebi de -yine bence- dindir. Sarayda öğretilen İslamla halkın bildiği İslam kuşkusuz ki çok farklıydı. Ne kadar İslamlaşılsa da halk dindeki bazı Türk motiflerini korumuştu. bazı totemist ve Şamanist unsurlar İslam'ın içine yerleşmişti (nitekim hala var bunlar ama artık gelenek görünümünde ancak din temelindeler.) Hanedan bu yüzden de Türklere hiç de iyi bakmıyordu. Sonuçta padişah ve saray iradesi yukarıda bahsettiğim gibi tam bir Arap hanedanı gibi yaşıyordu. Bunlar yüzünden Çukurova da bir sürü Türkmen kabilesi katledildi. Ya da Alevilerin ve Kızılbaşların kellesi uçuruldu....Ama bunlarla Osmanlıyı yadırgamamak lazım. Ne olursa olsun onlar üzerine inşaa edildik. Ecdadımız diyemem, çünkü benim ecdadım o hanedandan değil, o hanedanın sahip olduğu topraklarda yaşayanlardandı. Ama katılıyorum; bunları bilmek lazım, tarihi bilmek lazım. Sadece kendi düşüncelerimdi....Teşekkür ederim. Bu arada bir devletin neye göre büyük ya da küçük olarak adlandırdığımızı bilmiyorum. Evet Osmanlı sınırları en büyük olan Türk devleti ama ben Selçuklu Uygarlığının ondan daha büyük olduğunu söyleyebilirim....Ya da Hazarlar....Bu adamlar çağının metropolü oldular ki üç büyük dinin çatışmasız buluştuğu nadir ve güzel yerlerden biriydi. Uygur kültürünü de küçümsememiz çok kötü. Mani diniyle mükemmel bir gelişim yakaladılar....yapmayalım, sınırlarla büyüklüğü hesaplamayalım.
-
inanan ve inanmayanlara ?sorular
Ne diye bilirim ki, söylediklerinizde haklısınız. İnsanlar öğrenmeye değil, nefret etmeye, bağrışmaya, kavga edip, kendilerini sözde bir tatminle oyalamak için uğraşıyorlar... Emin olun hepimiz yetersiziz, öğrenmeye çalışıyoruz -dediğiniz gibi-, bundan kutsalı da olamazdı sanırım. Sonuçta bulduğumuz gerçeklerin bize verdiği tatminler ya da birşey keşfetmenin verdiği mutluluk ancak anlayana birşeyler ifade eder. Sabit fikirli olmamak ve ideolojileri sevsek bile onlarla kendimizi sınırlamamak.....bunun bizi iyi yerlere ulaştıracağına inanıyorum.... Bu arada size ve gecekuşu arkadaşımıza tekrar teşekkür etmek istiyorum. Fikirleriniz benim için önemli. Umarım buradaki sohbetlerimiz ve tartışmalarımız devam eder... sevgiler... Ahmet
-
Başörtüsü Allahın emri mi yoksa ruhbanların sömürü aracı mı?
Evet bu durum gerçekten de böyle. Bir de işin şu tarafından bakmak gerekir; baş örtüsü, ibadetlerde Sümer kadınları tarafından da kullanılıyordu. Daha bir çok yerde kullanıldı. Örneğin Elevsis kültlerinden olan Demeter Gizem İnancında Demeter başı örtük resmedilir, daha sonra Roma dönemi Kibele'si de aynı şekildedir. Örneğin Meryem de böyledir. Aslında şu anki durumlar çok bariz bir yanlış anlamadır. Dinlerin çoğunda başörtüsü bir saflık, tanrının karşısında bekaretliğin simgesidir. İslam kadınlara başını ört demez. Onları cariyelerden ayırmak için ''Örtünün de farkınız olsun...'' der. Tabi dinle siyasetin içiçe girmesi konunun çarpıtılmasına ya da bir koz olarak kullanılmaya başlamasına sebep olmuştur- ki bunun en büyük sebebi İslam'ın Muhammed zamanın da siyasal bir yapılanma içine girmiş olmasıdır.... Ancak benim anlamadığım şey şu; biliyorsunuz artık diyanet işleri cuma namazlarında her konu hakkında vaaz verilmesini emretti.....Peki neden hala baş örtüsünün bu yönleri hakkında vaaz verilmiyor? Sebebini biliyorum galiba; bu islam büyükleri (kendilerine taktıkları isim bu) korkuyorlar. Hem de çok. Niye çünkü şuanki din adamları geleneklerle gerçeklerin nasıl bir çatışma içine gireceğinin farkındalar ve bundan kaynaklanacak olan sorunlarla nasıl başedeceklerini bilemiyorlar..... Ben suçun örgütlerde aranmasına karşıyım....tabi ki suçlular, ülkeye, topluma, cumhuriyete karşı suçlular ve eminim cezalandırılacaklar.....ama bu türban sorununda suç yukarıda bahsettiğim kişilerde ve konuyu uzatmak isteyen bazı köşe yazarları veya gazete patronlarında... Örgütlerin amaçları siyasidir, onlar ancak din kisvesi altına sığınıp konuşabilirler, hatta konuşmazlar, öldürebilirler. Çünkü onların bu toplumsal platformlara kendi ideolojilerini savunmak için çıkacak zekaları ve cesaretleri yok.kısacası; yok olmaya mahkumlar...
-
O şu anda ne yapıyor ?
''O'' MU? O KİM?
-
Selamlaşma Vedalaşma
Biraz önce kız arkadaşım beni evden kovdu, sonra dvd mi pencereden fırlattı...... neden bilmiyorum ama direk foruma girdim.... Dvdim bozuldu, parçalandı........öldürmeli miyim onu???
-
Şu an ne dinliyorsunuz
PİNK, just like a pill...........ne zamandır dinlememiştim...lise yıllarımı hatırladım.......
-
yam yam bir kaç yazını okudum hala şaşırıyorum
Evet haklısın. Hepsi farklı düşünürler. Ben felsefeye bir yöntem bilgisi olarak bakan biriyim. Tabi herşeyin felsefesini yapabiliriz falan filan diyenler var ama ben olguları belli kalıplara sıkıştırmayı sevmem. Descartesi söyledim çünkü ''Mantığın babası Aristo....'' diyen arkadaş, çok kibirli konuştu. Bence de insanın kendine özgü bir düşünce sistemi olmalı. Birsürü kübün içinde hep aynı taşları bulmak bi hazine avcısını fena halde sıkar. Ama analitik düşünmek gerektiğine inanan bir insanım (tabi bazı durumlarda işe yaramıyor)... descartesi de sevmem zaten.öyle işte... :
-
yam yam bir kaç yazını okudum hala şaşırıyorum
Aristo düz mantığın babasıydı galiba? Evet düz mantıktan dolayı heba ettik kendimizi. Orta çağda değiliz artık, Aristo diye biri varsa Descartes diye biri de var tarihte; Analitiğin babası o da. Biz de analitik düşünmeye çalıştığımıza göre, kendi adıma konuşayım ''Benim öyle bir babam yok!''...... Hayat dört bağlaçtan oluşmuyor arkadaşım. ''VE, VEYA , ANCAK VE ANCAK YA DA İSE LERLE'' her türlü sonuca ulaşamayız. En fazla cümlenin yapsındaki anlamı sorgularız, cümlenin arkasındaki anlamı değil.............. Öyle işte....... Ayrıca kendin yapmadığın birşeyi eline yükleme......Çok ağır bir yük onun için.
-
inanan ve inanmayanlara ?sorular
Ayrıca Tarlabaşı takma adlı arkadaşa, önyargısız tavrı ve mütevazi övgüleri için teşekkür ederim. Güzel açıklamış takıldığımız yerleri. Bu tamamlayıcılığıyla onun seviyesine çıkmamızda zor. Keşke herkes kükremeden konuşabilse....
-
inanan ve inanmayanlara ?sorular
Dinin insanı büyülediğini kanımca kimse inkar edemez. Ben çok severim şu tanımı yapmayı; ''Din insanoğlunun öz evladıdır''. Evet öyledir. Düşünsenizde, bir anne gibi savunduk onu, koruduk. Kanlar döküldü uğruna. Sdece ne içindi? Kim bilir? O kadar çok şartladı ki insanlar kendini onlar Tanrının savaşçıları oldular. Bence hayır, onlar hakettikleri tanrının savaşçıları oldular ve kan döken insanlar ''din'' kisvesi altında, kendi alanını savunan hayvanlara benzediler. Akıllarına hiç gelmedi şu soru; Bizim tanrımız gerçekten kan mı istiyor? Belki istiyordur, buna cevap vermesi zor. Ancak dikkat ederseniz, bu forumda hiçbir zaman ''Tanrı yoktur....Tanrı vardır!'' gibi naralar atmadım. Kendi metafizik görüşümle başkalarını rahatsız etme hakkı bulmadım kendimde. Ama ben dini eleştirdim. Evet çünkü önümüzde duran doğa üstü bir oluşum değildi, öyle görünse de değildi. Nasıl olabilir ki? İnsanlar bunun peşinden gidiyorlar...onun içinde ve onun için yaşıyorlar. Ben dini insanı baz alarak eleştirmeyi tercih ediyorum. Evet, cennetten geldiği iddaa edilen bir taşı, eğer bu taş insanlara zarar veriyorsa bunu eleştiririm....yapılması gereken birşey bu. Küçük diyerek geçtiğimiz şeylerin tarihteki örneklerinin daha sonra ne kadar büyüdüğünü görebiliriz. Evet insanlar bu küçük şeylerin altında eziliyorlar çoğu zaman... Toplum için pek fazla şey yapmadığımı düşünen bir insanım, bu yüzden de pişman değilim, ancak büyüdüğüm kültürün, pis bir şekil almasını nedense hazmedemeyen bir insanım.... Bakın kapımızın ucunda bilim yatıyor ve öz evladımız evin içinde sıcakta pişerken ve çok yemekten obez olurken, üvey olarak gördüğümüz o çocuğumuz ölümle pençeleşiyor.... Ama bu çocuk bizi terkederse, kapımızın önünden giderse, öz çocuğumuz hastalanınca ona ilaç almaya kimi göndereceğiz. Sahip çıkmak lazım, düşünmek yorumlamak lazım. Neyse uzattım ben...kendimi ifade etmek istedim yanlış anlaşılmamak için..... teşekkürler.
-
DİNSİZİM VE TANRISIZIM ÇÜNKÜ...
Araplar güneşe tapsaydı, ''Güneş allahı'' derdi arkadaşım, biz güneşe inansaydık ''Güneş Tanrısı'' derdik, ama ''Tanrı'' diyoruz, niye diyoruz? Çünkü tek bir tanrıdan bahsediyoruz. esmail hüsna da tanrı yazmaz tabi.....türkçe mi yazıldı ki tanrı yazsın.........düşünelim arkadaşım, yorumlayalım, bilgiyi eritip onu kullanalım..
-
inanan ve inanmayanlara ?sorular
hıhı değil, tabi ki..aynı şey arkadaşım. kökeni bu bu kelimenin..tamam ya vallahi öleceğim şimdi..... Ben Türk alfabesine temelli dedim mi ya!!! Dediysem özür dilerim.....Hayır yazıyı kutsallaştırmanın bir anlamı olmadığını söylemek için ben Arap yazısına temelsiz dedim....Evet Arap yazısı temelsiz, siz yazıyı da kutsallaştırıyorsunuz ama kutsallaştırdığınız yazı bir Putperest(sizin deyiminizle) kavmin alfanesinden oluşuyor... O taş siyahtı, el ayak sürtünce sadece aşınmaktan parladı........o bir göktaşı arkadaşım.....Her yıl bir sürü düşüyor onlardan........hadi topluca gidip onları da toplayalım....ayrıca ölünce cennette bir sürü karataş mı göreceksin? komik şeyler, çok komik şeyler......
-
DİNSİZİM VE TANRISIZIM ÇÜNKÜ...
öncelikle tanrı ile allah arasında farklar vardır tanrı birden fazla yaratıcı anlamında kullanılır.güneş tanrısı yağmur tanrısı vb... allah tektir ayrıca allahı sorgulamıyanlar ot değildir. ve muhammet deil hz. muhammet (saygıdan o birpeygamber) Tanrı, Allah kelimesini tam anlamıyla karşılar. Tanrı'nın sıfatları çoğu dinde aynıdır zaten. Öncelikle belirtmeliyim, ''tengri'' kelimesinin etminolojik kökenine bakarsak..........''gök'' anlamına gelir, ''kök tengri'' olarak kullanılır bu. ''kök'' kelimesi de gökü niteler....işte burada gök tanrısı ortaya çıkar. zamanla bu kelime kendini soyutlaştırır ve yalnızca ''tanrı'' olarak kullanılmaya başlanır. Tanrı yüce-ilahi varlığı tanımlar. Bu arada dikkatimi çekti; ben burada ''Allah'' kelimesinin kökenini verdim, neden buna bir cevap vermedin. Demek ki senin bu kelimen bir taşı betimlemek için kullanılmış. bu arada birden fazla yaratıcıyı belirtmek istiyorsan ''tanrılar'' dersin ''tanrı'' değil. Sen ''tanrı''dediğin zaman zaten tek bir tanrıyı niteliyorsun. Emin ol ilkel insanların düşündüğü tanrı kavrmı da en az senin düşündüğün tanrı kadar yüceydi, kutsaldı. ''ALLAH'' kelimesine verilen sıfatlar Kutsal Kitabın ortaya çıkmasıyla birlikte oluşmuştur ancak ''Tanrı'' kelimesi zaten bu sıfatları İslam'dan önce taşıyordu. Burada amacım senin inandığın şeye nasıl seslendiğin değil..Bu benim umrumda değil. Benim amacım senin insanların ifade biçimlerine çıkışmana, ''Tanrı'' değil ''Allah'' demene kişisel bir yorum getirmek. Özet olarak söyleyeyim... İlahi olarak gördüğümüz varlık betimlenirken önemli olan kelimeler değil, onu nasıl algıladığımız. Ayrıca güzel güzel Türkçe kelimelerimiz varken ne Arapça kelimeleri kullanıyoruz. Görüntü kirliliği oluyor bu. Ayrıca kişisel bir not; sen sadece Tanrı'yı değil, dini de, dili de, kendini de sorgulamıyorsun. Ne demek istediğimi anlıyorsundur umarım.... O zaman Atatürk'e de Hz. Atatürk de(saygıdan-o bir lider), ya da babana da diyebilirsin(saygıdan, sonuçta baban), ne bileyim öğretmenine(sonuçta sana bir sürü şey öğretti) falan.......Muhammed'e dersen hepsine demen gerekir. Lütfen arkadaşım, sebep gösterirken, bu sebebe unsurların da katılacağını göz önüne almalıyız, kendimizle çelişmemeliyiz. Son olarak, ''bu böyledir, şu şöyledir'' deme lütfen, daha iyi kanıtlarla gel....tartışmanın tadı kalmıyor....Dikkat edersen kendini tekrar ediyorsun, sürekli aynı şeyleri öne sürüyorsun ama neden? Açıklamaları ne bunların? Hangi mantık süzgecinden geçirmeliyiz. Nasıl algılamalıyız. Bunların kökleri neler.......falan filan...........bunları öne sürmeden tartışma tek taraflı olur....eğer karşılayamayacaksan yazma......çünkü verimi düşüyor...kal sağlıcakla.
-
DİNSİZİM VE TANRISIZIM ÇÜNKÜ...
Arkadaşım biz senin inancına ya da neden yaşadığına hiçbir şey demedik ki!! Sen müslümanım demişsin, islam dinine mensubum demişsin ve ben de bir din tarihçisi olarak, özellikle islamla ilgilenen bir tarihçi olarak sana islamın, gerçek islamın üzerine oturtulmuş totemist tortuları gösterdim. İkincisi, Muhammed ''allah'' diyordu, çünkü Arapça o varlığı karşılayacak bir sıfattı. Bizde de var o sıfatı karşılayacak bir kelime; o da ''tanrı''. Arapça ''allah'' kelimesinin karşılığı bu. Senin bu şekilde davranışın varlığı değil ismi ululaştırdığını gösteriyor. Ayrıca kimse için cehaletten bahsetme....Biz gerçek cehaleti yaklaşık 1200 yıldır çekiyoruz. O yüzden hayat felsefeni belirt ama onu yedirmeye çalışma. Birilerini zehirlersin sonra... Üçüncüsü, evet ben tanrıyı sorgularım. Ot gelmedim ot da gitmeyeceğim. BU KONUDA ŞÜPECİ OLMAK DOGMA OLMAKTAN DAHA ASİL.... ''Gerçek'' tutkusu insanın damarlarına işlemediği zaman, işletilmediği zaman o insan gerçekleri önemsemez. Kendi dininin gerçeklerini öğren öncelikle....gerisi gelir zaten. hadi kal sağlıcakla
-
Hangisi daha önemlidir?
Her türlü söyleme ve bu söylemin dile getiriliş tarzına karşı ön yargılı olmamak gerekir. Bence en önemli şey karşındaki insanı sükunetle dinleyebilmektir. Fayda ve zarar zaten bunun arkasında gelir. Bir de bu insanın bana söylediği şeyle davranışları arasındaki uyum önemlidir. Şahıs bana kendi mutlak doğrularıyla saldırıyorsa zaten baştan kopmuştur. Ama yine de dinlemek lazım. Kısacası herşeyden önce dinlemek önemlidir, tarz ya da anlatılan değil. Bunlar bir sonraki aşamadır.
-
DİNSİZİM VE TANRISIZIM ÇÜNKÜ...
Selam. Seni sorgulayan yok zaten, tanrıyı sorgulayanlar var.. Hayır insanlar istediğini der kendi ilahi varlıkları için. Sana attığım cevapta söylediklerimi tekrarlıyorum. Allahın ön biçimi ''Allat'' kabede bulunan bir putun ismiydi. Yani biz tanrı deyince sorun oluyor bu durum, sen Allah deyince çok mu mükemmel oluyor? Sen kesin yargılarla, düzeltiyorum; ÖN YARGILARLA birşeyleri açıklamaya çalışıyorsun, yanlış. Tamam o zaman sen de Neşet Çağatay'ın İslam Tarihi adlı kitabını oku ve daha sonra, dinin tarihini öğrendikten sonra, dinine karşı tavır al. Bu Çağrı filmini izlemekle olmaz. Okumak lazım arkadaşım, düşünmek lazım. Eyvallah, biz düşünelim, sorgulayalım da sonra cehennemde yanalım, kabul. Evet bence de çok mantıklı, Tanrı neden var? Sen bunu biliyor musun? Sen neden varsın? Bunu biliyor musun? İnanmakla bilmek arasındaki farkı görmek lazım. Böyle konularda rasyonel olmak lazım. Kimsenin kimsenin inancına karıştığı yok. Burada ''din'' felsefesi konuşuluyor, din dogmalarına mutlak bağlılık için kimsenin kimseyi kışkırtmasına lüzum yok. ''İnanç'' insanın içinde. Dışa vurarak inancına olan güvensizliği gösteriyorsun. Belki ben de güvenmiyorum, belki maver de güvenmiyor. Ama hiç değilse bunu açık birşekilde dile getirme çabası içindeyiz. Doğruyu bulmak için açıklık gerekir. Son olarak Bertrand Russel'in bir sözünü yazmak istiyorum; ''Ateşli bir şekilde savunulan görüşler asla iyi bir temele dayanmayan görüşlerdir; gerçekten de şiddetli duygusallık, görüş sahibinin rasyonel kanıtlardan yoksun olduğunun bir göstergesidir.'' Sonuç şu; Herhangi bir görüş rasyonel nedenlere dayanmaktaysa, insanlar bu nedenleri ortaya koyar ve etkilerini beklerler. Böyle durumlarda bunları ateşli bir şekilde savunmazlar; sükunetle benimserler ve nedenleri soğukkanlılıkla açıklarlar..........teşekkürler.
- inanan ve inanmayanlara ?sorular
-
inanan ve inanmayanlara ?sorular
Tamam. Birincisi bu taş cennetten falan gelmedi. Evet buna inanabilirsin(sonsuz saygım var) ama eğer bu taş cennetten geldiyse neden Muhammed bu taşı ortadan kadırmak istedi? Peki bu taş acaba önceden bir Kybele kutsal kenti olan Pessinus'taki o meşhur taş olmasın? Hani o Kartaca kralı Hannibal'in Roma'yı sıkıştırdığı dönemde, Romalı rahiplerin son umut olarak onu alıp kendi ülkelerine getirdiği o kara taş...???? Bu arada kendi düşüncem; bence insanlar o taş parçasına ellerini ayaklarını sürmek için biebirlerini ezdikleri zaman ''hayvan'' a benziyorlar. Ki bu durum açıkça şirk koşmaktır. Daha önce de söylediğim gibi bu ''totemist'' bir yaklaşımdır. Muhammed totemleri yıkarken yeni totemler mi çıkartıyorsunuz siz? Yapmayın allahaşkına! Bu yobazlıktan başka birşey değil. İslam bir mantık dini diyorlar, akıl dini diyorlar....sonra da dedikleriyle çelişiyorlar....Hatırlatırım kutsal kitaptaki şu sözü ''Biz size anlayasınız diye gönderdik...'' Bu çok şeyi açıklıyor. İnsan mantıksız birşeyi nasıl anlar. Sen cennetten gelen bir taşı nasıl kavrayabilirsin? Kuran kendiyle değil ama inananlar kuranla çelişiyor. ''Hac'' İslamiyet öncesi araplarda da vardı ve onlarda aynı şekilde aynı sayıda o yapıyı tavaf ediyordu.... Onlar da ''ALLAT'' (((isme dikkat çekiyorum. Bu kelime ''ALLAH'' kelimesinin arkaik yani ön biçimidir.....yani biz tanrı deyince kızıyorlar, kendileri bir putun ismini kullanmaya çekinmiyorlar, hala ismin önemli olduğunu sanıyorlar))) dedikleri bu taşa kol-bacak sürüyordu. Sonuç??? Biz ''denilenlerle, rivayet edilenlerle dini yaşarsak daha çok hayvana benzeriz...... Öyle değil mi arkadaşım? Farkımız olsun..... Son olarak.....evet arapça güzeldir ancak arap yazısı temelsizdir.....Alfabeleri kendi alfabesi değildir ve 5. yy civarında oluşturulmaya başlamıştır.......
-
inanan ve inanmayanlara ?sorular
Size güzel bir sosyoloji yasası söyleyim; ''Beşeri olan her yapı kendi içinde doğrudur.''.... Şimdi siz ban ''İslam gerçektir'' derseniz, ben de totemizm gerçektir diyebilirim. ''Kötü ruhlar'' sizi kandırıyor, hem de çok mantıklı bir şekilde diyebilirim.....Soruyorum; ne gerçeği ve neyin gerçekliği?... Sizin ilahlaştırılmış dediğin ''evrim''in bu kadar göze batması, insanların kendi, kutsal kitaplarında yazan şeyi anlayamamasından kaynaklanıyor....Siz de kendi dininizin içinde mantıklı birkaç şey görmekten hoşlanırsınız elbette... İkinci bir konu; insanların İslam'dan bahsedildiğinde duyduğu sıkkınlığın sebebi, gerçek islamla alakası olmayan bir yapının şuanda ülke ve dünya toprakların üzerinde gezmesidir. Kutsal Kitap'ta hala ''Adem ve Havva'' çiftinin dramatik ilişkilerinin olduğunu düşünen insanlar var veya Kabe'ye gidip, acınası birşekilde bir göktaşına elini yüzünü sürten ve onun önünde eğilen insanlar var....Hala Arapça gibi temelsiz bir dili( ki alfabesini Fenikelilerden almışlardır) kutsal zanneden ahmaklar var....İşte bu yüzden inanlar İslam'dan sıkıldı yoksa gerçeklerin ortaya koyulmasından değil.....
-
kursatotçuya bir sorum var
''DİL BİLİM'' diye bir bilim dalı var. Gerek ölü, gerekse canlı dinleri çok güzel metodlarla inceliyor.. Şöyle bir soru sorayım o zaman; hepimizin bildiği gibi Sümerce ölü bir dildir, ancak Mezopotamya'da bulunan onbinlerce Sümerce tablet çok iyi bir şekilde tercüme edilebiliyor ayrıca, dilin yapısal özelliklerini de harika bir şekilde ortaya çıkarıyor. Peki şimdi Sümerce devam etseydi, bu dil bilimciler eski sümercenin yapısal özelliklerini ortaya çıkaramayacaklar mıydı? Arapça'ya gelince iş daha da basit, çünkü Araplar alfabeyi 6. yy. da kullanmaya başladılar ki onu da Fenikelilerden aldılar. Şimdi o döneme ait elimizde çok sağlam ceylan derisi yazmalar var. Bizim bu dilin köklerine inemediğimizi mi sanıyorsunuz. Emin olun çok basit. Çünkü Arapça alfabetik olarak 8. yy'da gelişimini tamamen bitirdi. Çünkü o bir kapalı dil. Bir sorun olabilir; o da sözcüklerin anlamlarının değişmesidir ancak yazı bir sürekliliğe sahip olduğundan sözcüklerin evrimini açıkça gözlemleyebiliyoruz. Unutulmamalı ki Kutsal Kitabın çevrimleri Osmanlıca metinlerden değil o zamanın papirüs ya da ceylan derilerinden yapılmakta...tabi ki böyle yapmayanlar da vardır ancak bu konuda hassas olmak gerekiyor. Uzun oldu ama birşeye daha değinmem gerekir. Evet Kutsal Kitabı herkes okuyabilir ama ondan önceki dinlerin özellikle ''SABİLİK, YAHUDİLİK,HIRİSTİYANLIK,ZERDÜŞTLÜK,MİTHRAİZM VE ESKİ MEZOPOTAMYA'' dinsel yapılarını bilmemiz gerekiyor. Eğer bilemezsek dinin evrimini tam olarak algılayamayız. Ben görüyorum ki bu forumda sadece Kutsal Kitap ayetleriyle birşeyler ıspatlanmaya ya da açıklanmaya çalışıyor. Dairebin tamamını görmemiz gerekir...Öyle işte.