
adrenalin
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
821 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
adrenalin tarafından postalanan herşey
-
İYİ BİR İNSAN NASIL OLMALI?
adrenalin şurada cevap verdi: sardunyam başlık Dini Konular - Din - Dinler
yani...???? -
İYİ BİR İNSAN NASIL OLMALI?
adrenalin şurada cevap verdi: sardunyam başlık Dini Konular - Din - Dinler
son olarak diyeceğim şudur ki... kendiniz olun... sadece kendiniz.... -
İYİ BİR İNSAN NASIL OLMALI?
adrenalin şurada cevap verdi: sardunyam başlık Dini Konular - Din - Dinler
evet... o toplumların ahlak kurallarından birinde(afrikada bir kabile) bütün kadınların evlenmeden önce kralla yatağa girmesinin oldukça ahlaklı bir kural olduğunu söylüyor mesela... yada postmodern(ne demekse) dünyanın nadide topluluklarından amerikada şu anda 50 km kuralı diye birşey var şimdi... geçer bir ahlak kuralı sayılıyor şu anda bazı kesimler tarafından... 50 km kuralı:eğer evliysen vede başkasıyla beraber olmak istiyorsan eğer;birlikte olacağın kişi başka bir şehirden olmalı.... -
İYİ BİR İNSAN NASIL OLMALI?
adrenalin şurada cevap verdi: sardunyam başlık Dini Konular - Din - Dinler
iyi bir insan nasıl olmalı???????? ondan önceki soru... acaba bu hayatta iyibir insanmı olmalı????? yada iyiliğin kriterlerini belirleyen kimler???? neye göre iyi,kime göre,kimlere göre??? uzar gider... -
KUR’AN HAKKINDA BATILI AYDINLARIN BAZI SÖZLERİ
adrenalin şurada cevap verdi: kralx başlık Dini Konular - Din - Dinler
sevgili gece kuşu içime bir kurt düşürdü....bir bakayım dedim ve; türkçe sitelerden başka hiçbiryerde rastlanamıyor bu isimlere... rastlanılan sitelerdede hep aynı başlık.. başlığı açan arkadaşın bir açıklaması vardır elbette?????? -
müthiş....
-
Bir Vedat Sakman klasiği
adrenalin şurada cevap verdi: marti_name başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
2 yıl çalıştım kendisiyle.. yabancı parça repertuarıda oldukça fazladır vede canlı dinlemenizi tavsiye ederim... birde beni 3 kere işten kovup üç kerede geri almıştır namzetleri... -
Merhaba! Dieseliniz geldi!
adrenalin şurada cevap verdi: Diesel başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
yahu nerelerdesiniz ikinizde... -
EN BEĞENDİĞİNİZ FİLM SAHNELERİ...........
adrenalin şurada cevap verdi: VAKANA başlık Sinema ve Tiyatro
dikkatle izleyenlerin süper diyaloglar bulabileceği müthiş bir filmdir bence...mickey rouke'un adeta evrim geçirdiği izleyenlerin tanıyamadığı iki sahne... -
yaşasın heyhatın haber alma özgürlüğü...
-
marmariste çubucakda ormanın içinde karavan ve çadır kampı vardır.. çam ağaçlarının altından denize girersiniz..çok güzeldir.. yıllar önce orda çadır kampı yapmıştık beş altı arkadaş.. paramız bittikten sonra geceleri sofralarda kalan kavun karpuz ve reçel peynir gibi bilimum gıda maddelerini aşırarak bir 10 gündaha uzatabilmiştik tatili..
-
ahmet telli yi çok severim vede kendi şiirlerini bu kadar güzel okuyabilen ender şairlerden biri olduğunu düşünmüşümdür hep.. eğer dinlemediyseniz şiir kasetlerini almanızı tavsiye ederim..eğerki bulamazsanız ankarada sakaryada izbe bir barda her gece o vazgeçilmez kırmızı gömleğiyle bir yerlerde şiirlerini okuyordur zaten..
-
pötürcük.. hepsi birbirinden komik... ama en komiği bu...
-
anladım... vanilyalı dondurmayla aynı yaşta...
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
adrenalin şurada cevap verdi: kralx başlık Forum Oyunları
3 gizli üye var şu anda... 3 gizli üyeye 3 çiçek o zaman... -
tamam paylaşırızda... dil niye dışarıda onu çözemedim ben...
-
uyuyamamayı sevmem değil.. nefret ederim..
-
Tanrı çok kızgındı. Adva’yı huzuruna çağırttı. Adva insandı ve iki kişiydi. Korkuyla geldiler, diz çöküp beklediler. Öylece beklendi bir süre... Neden sonra şeytan gözüktü, ağır adımlarla yürüyüp Adva’nın arkasında durdu ve doğrudan Tanrı’nın gözlerinin içine bakarak sordu: "Ne var, neden çağırdın bizi?" Bilirsiniz... Tanrı’nın öfkesi görünmez ama bilinir. Oradaki herkes bildi öfkeyi. "Sizi ben yarattım" dedi Tanrı, "ama pişmanım". "O halde kendinden utan" diye cevapladı Şeytan. "Sen istedin diye varız, isteğin neyse sen de osun; bizi yoketmek mi istiyorsun? Öldür kendini o halde..." Tanrı gözlerini Şeytan’dan kaçırdı, belli belirsiz mırıldandı: "Bilemiyorum, sanırım yapamadığım tek şey bu." Yavaşça Adva’ya eğildi: "ben sizlerin yaratıcısıyım siz de benim yokedicim. Siz yapabilirsiniz bunu." Sonra sesi yükseldi, öfkeden çatallandı: "Buyuruyorum: yok edin beni!" Adva şaşkınlıkla birbirine baktı. Korkuyla konuştular (onlar korkmayı ve konuşmayı pek severdi): "Ya diğerleri ne olacak? Kuşlar, böcekler, ağaçlar, bitkiler ve hayvanlar ve sular, taşlar, kumlar, ışık, gölge... yani dünya ve evren?" "Onların bir kısmını zaten yokettiniz;" diyerek kestirip attı Tanrı. "Geriye kalanlar kendi hallerinde daha mutlu olacaklardır; ne de olsa, ben yokolunca siz de yokolmuş olacaksınız; yani Kozmos da yok olacak." Adva ürperdiler: "Kaos?" "Kaos…" dedi Tanrı… "Orda ne bana, ne de sizin gibi Kozmos üzerine Kozmos icat edenlere ihtiyaç yok… Belki böylesi daha iyi…" Adva arkasında düşünceli düşünceli somurtan Şeytan’a dönüp: "Kaosta bize yer yok mudur?" diye telaşla sordular. Şeytan başını kaşıdı, toynaklarını tıkırdadıp boynuzlarını sıvazlayarak : "Sizin için hiç şans yok. Ama belki…." dedi ve sustu. "Belki ne?" diye atıldılar Adva. "Söyle tanrı aşkına" Şeytan tanrı aşkı lafını duyunca Adva’ya ters ters baktı ve "belki… siz değil, ama Havdem kaosun armonisine ayak uydurabilirler." "Onlar da kim?" diyerek gözleri hırsla parladı Adva’nın… "Onlar da kim?" diye gürledi Tanrı... Bu soruların şiddetinden öne arkaya sallandı Şeytan. "Ne bileyim ben… Böyle birileri ile tanıştırılmışlığım yok. Ben sadece bir olasılıktan bahsettim" diye savundu kendini. "Hem zaten mutlak iyilik yokolunca.." sözün burasında tanrıya bakarak bıyık altından güldü, "mutlak kötülük, yani ben de yok olmayacak mıyım sanıyorsunuz.." İçini çekti. Adva umutsuzlukla birbirine baktı; sonra ani bir kararla ayağa kalktı, gidip Tanrı’nın yanına oturdu; hatta iki kişi olduğu için Tanrı biraz yer açmak zorunda bile kaldı. "Konuşmalıyız" dedi Adva. "Nedir bu saçmalık? Toparla kendini biraz. Anlat bize. Sorun nedir?" Bunları söylerken ellerini dostça Tanrı’nın omuzlarına koydu, gözlerinin içine sıcaklıkla baktı. Bu sahneyi şaşkınlıkla seyreden Şeytan, kendini tutamayıp gülmeye başladı. Adva hışımla Şeytan’a dönerek: "Senin yüzünden olmalı… Biz aslında iyi varlıklarız, sana uyduk kendi doğamızdan uzaklaştık, Babamızı küstürdük pis Şeytan" diye hırladılar. Şeytan daha çok gülmeye başladı. "Hadi ordan salaklar" diye mırıldandı Tanrı. "Siz neyseniz osunuz. Kim soktu aklınıza aslında iyi olduğunuzu?" Adva itiraz etti: "Aslında iyi olmasak sevme gücümüz nerden geliyor?" Tanrı tam cevap vercekti ki, vazgeçip ayağa kalktı, arşivine doğru gitti. Cebinden gözlüklerini çıkarıp taktı ve yığınlarca şeyin içinden bir kağıt parçasını çıkardı, biraz yukarı kaldırıp "Işık, aydınlat!" buyurdu. Işık, kayıtsızca aydınlattı kağıt parçasını. "Sizlerden biri yazmış" diyerek gözlerini kıstı Tanrı ve okumaya başladı: Konuşmayı öğretecekti Tanrı karga’ya: "Sevgi" dedi. "Sevgi, de." Karga ağzını açtı ve bir köpekbalığı indi denize, Dibe doğru yol aldı, kendi derinliğini kavrayarak. Hayır, hayır," dedi Tanrı, "Sevgi, de. Dene bir daha, SEVGİ." Karga ağzını açtı ve bir karasinek, bir çeçesineği, bir sivrisinek Fırlayıp uçtular aşağılara, Her biri kendi pislik yuvasına doğru. "Son bir kez deneyelim," dedi Tanrı. "haydi, SEVGİ." Karga sarsıldı, ağzını açtı, öğürdü ve Erkeğin gövdesiz dev başı Yuvarlanıverdi dünyaya, fırıl fırıl gözleri, Yakınan sesiyle Ve Karga öğürdü yeniden, Tanrı kendini toparlayamadan Ve kadının bacakarası kenetleniverdi boğazına erkeğin, sıktı. Çimenlerin üstünde yuvarlandılar ikisi. Tanrı araya girmeye çalıştı, sövdü, ağladı. Suçlu suçlu uçup gitti Karga.(1) Tanrı okumayı bitirdi, "karga meselesini biraz abartmış, ama olay üç aşağı beş yukarı böyleydi" diyerek kağıdı arşive doğru fırlattı. Adva hırsla konuştu: "kendi beceriksizliğinin suçunu şimdi bize mi yüklemeye çalışıyorsun!" "Neyseniz osunuz" dedi Tanrı. Adva sakin olmaya çalışarak ama tam da başaramayarak sordu: "Ya özgürlük, eşitlik, kardeşlik? Bunlara ne dersin?" Şeytan bu sözleri duyunca öyle eğlendi ki, toynaklarının çınlaması dinsin diye bir süre bekledi Tanrı. Sonra alayla sordu: "Ne, ne, ne, nerde, nerde, nerde?" Adva sesine inandırıcı bir ton vermeye çalışarak: "Bunların üzerinde çalışıyoruz" diye cevapladı. Tanrı ağır ağır yürüdü ve yerine oturdu. "Sizi tanıyorum" diye söze başladı. "Siz tembel yaratıklarımsınız." Gözlüklerinin üzerinden Adva’yı süzerek devam etti: "Bu huyunuz benden geçmiş olmalı. Her varlık gibi, mümkün olan en az enerji ile varolmayı istersiniz. Boyun eğme kolayınıza gelir. Ne zaman ki, varlığınızı sürdürmek için gereken enerji dayanılmaz boyutlara ulaşır ve durumu değiştirmek için gerekenden daha fazla hale gelir, o zaman başkaldırırsınız. Sonra? Kendinize yeni yöneticiler bulursunuz alelacele. Kim uğraşacak o kadar çok fikirle? Düşünmek en yorucu iş sizin için. Birileri düşünsün ve ne yapacağınızı söylesin, hatta yaptırsın. Yeni bir boyuneğme yeni bir enerji tasarrufu." Adva huzursuzca yerinde kıpırdanıp tam itiraz edecekti ki, Tanrı eliyle onları susturdu ve devam etti: "Eşitlikten anladığınız ise aynılaşmadır. Yoksa, eşitlik yani her birinizin, biraradalığınıza değiştirici etki özgürlüğünde eşitlenmesi sizi yorar. Pikniğe gittiğinizde bile, mangalı nereye kuracağınıza karar verene kadar yorulursunuz, keyfiniz kaçar. Ha bir de kardeşlik vardı di mi… Babil kulesi vak’ası ile o meselede birlikte epey yol katetmiştik sanırım" dedi ve acı acı güldü. "Arşivde uzun bir kardeşlik uygulamaları dökümü olacaktı; Habil ve Kabil ile başlayan uzun bir liste." diyerek tam yerinden doğrulacaktı ki, başları öne eğik Adva onu durdurdu: "Tamam gerek yok, aynı liste bizde de var" Tam bu sırada Şeytan söze girdi: "Son projemizi henüz tamamlayamadık, o ne olacak?" "Neymiş o?" diye sordu Tanrı. "Küreselleşme" diye yanıtladı Şeytan; ve heyecanla projeyi anlatmaya koyuldu: "Şimdi bakın… bunlar (eliyle Adva’yı işaret ederek) dünya üzerinde devlet devlet, ülke ülke ayrılmış durumda ya… Diyorum ki, neden bütün bu devletler birbirlerine rakip gibi davranacakları yerde, bir organizma gibi entegre olmasınlar? Baş, gövde ve bacaklar? Tıpkı dünyanın tümünü kaplayan dev bir yaratık gibi. Her devlet bu yaratığın bir uzvu, bir hücresi gibi olsa? Böylece tüm organizma bir beyinle yönetilebilir ve..." Tanrı Şeytan’ın sözünü kesti: "Marry Shelley kulumun Dr. Frankenstein kitabındaki yaratık gibi mi?" Şeytan durakladı, Tanrı sordu: "Sonu nasıldı o kitabın?" Adva ve Şeytan susmayı tercih ettiler, Tanrı arşivine bakmaya üşendi. Uzun bir suskunluk oldu. Kimsenin içinden konuşmak gelmedi. Neden sonra, Şeytan da yanlarına geldi; biraz yana kayıp ona da yer açtılar, oturdu. Hep birlikte "Neysek oyuz" diye içgeçirdiler. Bir süre sonra Tanrı "yeni bir big bang için mecalim var mı?" diye düşünmeye koyuldu; Adva ve Şeytan ise küreselleşme projesi üzerine tatlı tatlı sohbete koyuldular. O gün kimse, yok olmaktan ve yok etmekten bir daha bahis açmadı. 1. Ted Hughes Sabri Cuha
-
tektürk ve politika'ya aften.... ermenilerin,rumların vede kürtlerin ihanetlerinden bolca bahsetmişsiniz.. birde kurtuluş savaşı zamanında vede şimdi bile halen devam etmekte olan "türklerin türklere" olan ihanetlerindende bahsederseniz eğer "HAİN" kelimesinin ırklara özgü olmadığını,bazılarının ırk farkı gözetmeksizin türkü söylemekte ısrar ettiği halde, kimilerine ise "marş" söylemenin daha çekici geldiği gün gibi aşikardır...
-
SORULARIN CEVABINI VER ÖYLE AŞIK OL KAHROLASI
adrenalin şurada cevap verdi: AsiMeLek başlık Aşk - Sevgi - Mutluluk - Güzellik
reca ederim hanfendü...sempatiklik ve ben ayrılmaz iki parçayızdır... cuvaranızı yakayım ben... -
SORULARIN CEVABINI VER ÖYLE AŞIK OL KAHROLASI
adrenalin şurada cevap verdi: AsiMeLek başlık Aşk - Sevgi - Mutluluk - Güzellik
birde sempatiği ekle.. beni bitiren son darbe olsun... -
SORULARIN CEVABINI VER ÖYLE AŞIK OL KAHROLASI
adrenalin şurada cevap verdi: AsiMeLek başlık Aşk - Sevgi - Mutluluk - Güzellik
biraz relax "nikiyle alakası olmayan kız" .... relax.... -
noktası,virgülüne kadar katılıyor... izin verirsen altına bende imzamı atıyorum...
-
sevgili gece yağmuru.. tamam güncel konulara dahil olun... ama lütfen saçmalamayın...
-
Theodore Kaczynski yaşamının çok erken dönemlerinde tekno-endüstriyel sisteme karşı bir tavır geliştirdi. 1962 yılında Harvard'daki son yılında sistemin hayal perdesinin gözlerinden kalktığını ifade edip bu dönemde kendini oldukça yalnız hissettiğini ekliyor. "60'larda teknolojiye karşı bir takım eleştiriler vardı, ama bildiğim kadarıyla teknolojik sisteme karşı olan pek insan yoktu. 1971 veya 72'de, Montana'ya taşındıktan kısa bir süre sonra Jacques Ellul'un kitabı, Teknolojik Toplum'u okudum. Bu kitap bir köşetaşıydı. Büyük bir coşkuyla okudum ve 'bu adam benim bunca zamandır söylemeye çalıştığım şeyleri anlatıyor' diye düşündüm." Neden kişisel olarak teknolojiye karşı durmayı seçtiğini sorduğumda hiç vakit geçirmeden cevapladı: "Neden olduğunu sanıyorsun? Teknoloji insanları makinenin içindeki dişlilere dönüştürüyor, özgürlüğümüzü ve irademizi alıp götürüyor" Fakat bundan daha fazlasının olduğu belliydi. Söyledikleri makineye karşı duyduğu öfkeyle birlikte, Montana kırsalındaki çok özel bir yere duyduğu derin sevgiyi de hissettiriyordu. En çok canlandığı ve coşkuyla anlattığı konu, orada kurduğu ve daha sonra sistemin saldırılarına karşı korumanın yollarını aradığı dağ yaşamıydı. "Doğrusunu söylemek gerekirse benim politik bir doğrultum yok. Eğer birileri bulunduğum yere doğru yol açarak ve tabii bunun için ağaçları keserek, uğuldayan helikopterleri ve kar motosikletleriyle gelmeseydi hala orada kendi halimde yaşıyor olurdum ve dünyanın geri kalanı da başının çaresine bakabilirdi. Politik akımlara katılmamın ilk saldırı eylemim değildi, ama o andan itibaren bulunduğum noktada eylemlilik kaçınılmaz olmuştu benim için. Sosyal akımları, özellikle de teknolojik sorunla ilgili olanları okumaya dair bilinçli bir çabaya giriştim. Bir tek şey için; amacım toplumların nasıl değiştiğini kavramaktı, bu nedenle antropoloji, tarih ve biraz da sosyoloji ve psikoloji okudum, ama çoğunlukla antropoloji ve tarih." Kısa süre içinde Kaczynski, sistemi "onarmaya" çağrı yapan yüzeysel reformist stratejilerin yetersiz olduğu sonucuna varır, ve bilinçlerdeki kitlesel bir değişimin de teknolojik sistemin kuyusunu kazmaya yeteceğine pek az ihtimal verir. "Bunun yapılabileceğini zannetmiyorum. Bunun bir nedeni insanların çoğunluğunun (bazı istisnalar vardır), en az direniş gerektiren yolları seçmeye meyilli olmaları. Her zaman kolay yolu seçerler, ve arabadan, televizyon setinden, elektrikten vazgeçmek çoğu insan için seçilecek kolay bir yol değildir. Endüstriyel sistemi çökertmek için izlenebilecek kontrollü veya planlı bir yol olabileceğini düşünmüyorum. Sanırım ondan kurtulmamızın tek yolu sistemin çökmesi ve dağılması. Bu yüzden sonunda durumun Rus devrimindeki gibi veya Afganistan, Ruanda ve Balkanlarda gördüğümüz şartlarda olabileceğini düşünüyorum. Bu sanırım şiddetsizliği savunan radikaller için bir çelişki doğuruyor, çünkü her şey yıkıldığında kaçınılmaz olarak şiddet de olacak, ve bu bir soruyu akla getiriyor - bunun ahlaki bir soru olup olmadığını bilemiyorum - ama asıl konu eğer tekno-endüstriyel sistemin lağvedilmesi gerektiğini düşünüyorsanız, ve onun yıkılması için çaba harcıyorsanız, sonuçta bir çok insanın ölümüne sebebiyet vereceksiniz demektir. Sistem yıkıldığında sosyal karmaşa olacak, kitlesel açlıklar olacak, ziraat makinaları için ne yakıt ne de yedek parça bulunabilecek ve modern tarımın bağımlı olduğu suni gübreler ve ziraat ilaçları da olmayacak. Yani yeterli yiyecek bulunmayacak ve açlık baş gösterecek, peki sonra?.. Ve bu öyle bir konu ki, bugüne kadar okuduklarım kadarıyla hiçbir radikalin bu soruyla yüzleştiğini göremedim." "Asıl büyük sorun şu ki insanlar bir devrimin olanaklı olduğuna inanmıyorlar, ve tam da bu nedenle, yani insanlar olabileceğine inanmadığı için, gerçekten de bir devrimin olması kesinlikle imkansız. Geniş ölçekte eko-anarşist hareketin iyi bir iş ortaya çıkardığını söyleyebilirim, ama yine de daha iyisini yapabileceklerini düşünüyorum. Gerçek devrimciler kendilerini reformculardan ayırmalıdırlar. Olabildiğince çok insanın vahşi doğayla tanıştırılması için yapılacak bilinçli bir çaba bence iyi bir yol olurdu. Sonuç olarak bence yapılması gereken insanların çoğunluğunu haklı olduğumuza inandırmaya çalışmak değil, toplumdaki gerginlikleri her şeyin yıkılacağı noktaya dek tırmandırmaktır. İnsanların isyan etmesine yetecek kadar rahatlarının kaçtığı bir durum yaratılmalı. Asıl soru bu gerginlikleri nasıl tırmandırabiliriz? Bilemiyorum..." Kaczynski tekno-endüstriyel sitemin her yönüyle ilgili ve dahası onu yoketmek için nasıl çalışmamız gerektiği konusunda detaylı olarak konuşmak istiyordu. Doğrudan eylem ve politik ideolojilerin sınırları gibi konular uzun süre boyunca konuşmanın merkezindeydi. Ama sohbetin en ilginç kısımları şüphesiz vahşi doğanın ve vahşi yaşamın eşsizliği üzerine konuştuklarımızdı. Röportajın sonlarına doğru Kaczynski dağ tavşanlarıyla kurduğu yakın ilişki üzerine çarpıcı bir hikaye aktardı. "Bu biraz özel bir konu" dediğinde teybi kapatmam gerekir mi diye sordum, açık kalmasının sorun olmadığını söyledi. "Ormanda yaşarken, kendim için bir takım 'tanrılar' icadettim. Bu tip şeylere aklımla inandığımdan değil, ama bazı duygularıma karşılık gelen düşüncelerdi bunlar. Sanırım ilk uydurduğum Tavşan Dede'ydi. Bildiğiniz gibi dağ tavşanları bütün kış boyunca benim asıl et kaynaklarımdı. Uzunca bir süre hareketlerini gözledim ve yollarının geçtiği yerlerde iz sürdüm onlara ateş edebilecek kadar yaklaşmak için. Ama bazı zamanlar ne kadar iz sürersen sür izler kaybolur ve tavşanın hangi yöne kaçtığını bir türlü bulamaz, izini kaybedersin. Kendim için bir efsane yarattım: bu tüm diğer tavşanların varlığını devam ettirmesinden sorumlu olan Tavşan Dede'ydi. Bir anda ortadan yokolup görünmez olma yeteneğine sahipti bu tavşan, bu yüzden yakalanması ya da görülmesi olanaksızdı. Her seferinde bir dağ tavşanı yakaladığım zaman, "teşekkürler Tavşan Dede" demeye başlamıştım. Bir süre sonra içimde dağ tavşanları çizmeye dair bir dürtü uyandı.Bir bakıma onlarla içiçe geçtim, öylesine ki düşüncelerimin büyük bölümünü dağ tavşanları oluşturuyordu. Dağ tavşanlarını içine doğradığım tahta bir kabım vardı. Ve sadece tavşanlar için, daha güzel bir kap yapmayı planlıyordum, ama bunu hayata geçiremedim hiçbir zaman. Bir başkasına ise sabahın kanatları adını vermiştim. Dağda sabahleyin uyanıp dışarı çıktığında dur durak bilmeden yürümeye başlarsın sanki seni ileriye doğru iten bir şey varmış gibi. Bu kendim için icadettiğim bir başka tanrıydı." Acaba burada oturmuş özgürlüksüz ve vahşi doğayla ilişkisiz hapis hayatıyla yüz yüzeyken ve onun için çok önemli olan bu hayattan geriye, doğaya ve bilgiye olan samimi sevgisi ve tekno-endüstriyel sistemin yıkımını çabuklaştırmaya yönelik devrimci harekete bağlılığı dışında hiçbir şey kalmamışken tanrılarının onu terkettiğini mi düşünüyordu? İçinde bulunduğun koşullardan cesaretinin ve şevkinin kırılması durumunda, aklını kaybetmekten korkuyor musun dediğimde "Hayır" diye cevapladı. "benim asıl kaygılandığım şey, bir gün bulunduğum şartlara uyum sağlama, burada kendimi rahat hissetme ve olanları artık yadırgamaz hale gelme olasılığım. Ve bir gün dağlardaki ve ormandaki hatıralarımı unutmam. Beni asıl korkutan bir gün bu hatıraları unutmak ve doğayla kurduğum o iletişim tarzını kaybetmek. Ama cesaretimi kırabileceklerini sanmıyorum ve bu yüzden bundan korkmuyorum" Ve son olarak teknolojik sisteme olan eleştirilerini paylaşan ve Dünya'yı yoketme yolundaki endüstriyel sistemin sonunu yakınlaştırmak isteyen yeşil anarşistlere şu tavsiyeyi veriyor Kaczynski. "Hiçbir zaman umudunuzu yitirmeyin, ısrarlı ve inatçı olun, ve asla vazgeçmeyin. Tarih görünüşte mağlup olanların beklenmedik bir biçimde biranda galip duruma gelmesinin örnekleriyle doludur, bu nedenle hiçbir zaman umudun bütünüyle kaybolduğu sonucuna varmayın." (ÇALINTIDIR......ÇIRPINTIDIR)