Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

harmony

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

harmony tarafından postalanan herşey

  1. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    PARDUS, TÜBİTAK (UEKAE) ULUSAL ELEKTRONİK ve KRİPTOLOJİ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ içerisi'nde görevli, Türk bilgisayar uzmanlarınca geliştirilen, ÖZGÜR İŞLETİM SİSTEMİ'dir. PARDUS'un en önemli özelliği, özgür olması ve Genel Kamu Lisans'ı (GPL) ile dağıtılmasıdır. Böylece PARDUS, yüksek ücretler karşılığı'nda lisanslanmasına gerek olmadan kullanılabilmektedir. Bu da, kuruluşların baskın ve denetimler'den korkmadan, işletim sistemi kullanmalarını sağlamaktadır. PARDUS, tamamen Türkçe bir işletim sistemidir. Kurulduğu'nda, bir bilgisayar'da olması gereken ve ihtiyaç duyulan, pek çok sayı'da özgür yazılımı da, beraberi'nde getirmektedir. PARDUS'un çalışmaları, 2003 yılı'nın mayıs ayı'nda, Başbakanlık talimatı ile başlatılmıştır. PARDUS'un geliştirildiği UEKAE, Tübitak bünyesi'nde çalışmalarını sürdüren ve Türkiye'nin en gizli kriptolarını hazırlayan bir kuruluştur. Bilgi teknolojileri'nin en son seviyeleri'ni takip ederek, olası bir elektronik savaş durumuna da hazırlık yapmaktadır. Kuruluşun bulunduğu, İstanbul Gebze'de ki üsse girişte, çok sıkı güvenlik taramaları yapılmaktadır ve hiç bir görüntü ve ses kaydedici sistem, içeri sokulmamaktadır. UEKAE, dünya'da ki Ulusal Güvenlik Kuruluşları ile, eş değer yapıya sahiptir ve Genel Kurmay Başkanlığı'nın yönlendirmesi ile, Kamu ve özel sektör kuruluşlarına kripto hazırlamaktadır. PARDUS'un yaygın olarak kullanımı ile, Türkiye'de başta Kamu Kuruluşları olmak üzere, okullar, küçük ve orta ölçekli işletmeler bilgisayar sistemlerine, aşırı ödemeler yapmaktan kurtulacak ve bu sistemlerin fiyatını artıran en önemli etken olan, işletim sistemleri ve diğer programlara ödenen ücretler ortadan kalkacağı'ndan,bilgi teknolojileri ve sistemlerine yapılan yatırımlar, oldukça düşecektir. Bu sayede, Milli Servetimiz de heba olmaktan kurtulacak, en ücra köşelere de bilgi sistemleri'nin imkanları götürülebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin, kendi Milli İşletim Sistemi'ni geliştirerek, yaptığı atılımın delilini, Bill Gates'in Türkiye ziyaretleri'nde görebiliriz. Bu ziyaretler sonucu'nda, Microsoft Şirketi, Türkiye'de ucuz bilgisayar projesi başlatma kararı almıştır. Milli İşletim Sistemimiz olan PARDUS'u kullanan kişi sayısı arttıkça, Türkiye'nin dışa olan teknolojik bağımlılığı da, azalacaktır...
  2. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Sevdiğimiz birini, arkadaşımızı düşündüğümüz zaman, düşüncede zaman, mekan kaydı ortadan kalkar. Her oluşum o an içinde ortaya çıkar. Sevdiklerimizi düşündüğümüzde, yaydıgımız titreşimimizle, etkileşim kurarız. Bedensel olarak yanımızda olanlarla, sevgi ve dostluk anlamı'nda iletişim olmamışsa ilişkilerimiz yapay ve mekanik bir şekilde sürer gider. Mekanın getirdiği uzaklık da buna eklenirse, sevgi tamamen kayba uğrar. Gerçek aşk, sevgi, dostluk, bilinçte olandır ki, onunla olmak, konuşmak, fikir alış verişinde bulunmak, tarifsiz zevktir... Her an yeni bakış ufku kazandırır. Böylesi bir anlayışı dar zaman mekan formları nasıl sınırlar?? Belki yıllarca sürecek olan, dostlukların ve arkadaşlıkların sevgi dolu titreşiminden başka dünya'da ge riye ne kalacak...? Böylesine yakınlık ve sevgi hissedenleri, zaman mekan ayıramaz ve her istedikleri an birlikte olurlar...
  3. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Barışı korumak zor değildir; Dert en kolay başlamadan engellenir. Esnemeyen kolayca parçalanır, Küçük olan hemen ufalanır, dağılır. Olaylara önceden çare gerekir, Düzeni, karmaşa gelmeden önce getir. Bir insanın sevgisi kadar yüce bir ağaç, Önce küçük bir filizdir ya; Dokuz kat yüksek bir taraça, Bir avuç topraktır başta; Ve bin millik bir yolculuk, Başlar, tek bir adımla... Çabalayan kendi amacına yenilir. Yakalamaya çalışan ise, yitirir. Bilge kişi çabalamaz ve bu yüzden yenilmez. Hiçbir şeyi yakalamaya çalışmaz, Ve hiçbir şeyi yitirmez. İnsan genelde kaybeder kazanmak üzereyken, Öyleyse, başlangıç kadar sona da özenirsen, Başarısızlığı yok edebilirsin, temelden. Bilge arzulardan özgür olmayı diler. Ne değerli şeyleri biriktirmeyi ister, Ne de fikirlerin tutsaklığını seçer. İnsanları kaybettiklerine geri götürür, Onbinlerce şeyi doğasına döndürür, Ama bir şey yapmak gerektiğinde, durur...
  4. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Aşk ve arkadaşlık, bir gün yolda karşılaşırlar. Aşk, kendi'nden emin sorar. "Ben senden daha candan, daha içtenim.. Sen niye varsın ki bu dünyada?" Arkadaşlık cevap verir.. "Sen giderken, ardı'nda kalan gözyaşlarını silmek için."
  5. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Doğu öğretileri'nde, farklı bilinç seviyelerine denk gelen yedi adet enerji merkezi'nden söz edilir. Bu merkezler, bedende de belli bölgelere rastlarlar. Bedenin Alt üç merkezi üreme, cinsellik, maddi güvence ve güç alanlarıdır. Çoğu kişinin yaşam enerjisi bu merkezler arasında dolaşır. Enerjisi bu merkezlerde devinenler için “ahlak kavramı”, yaşam düzeni adına benimsenmesi gereken kurallar bütünlüğüdür. Dördüncü merkez, kalp veya sevgi merkezidir. Bu merkez, bir geçiş alanıdır ve anahtar fonksiyona sahiptir. Sevgi boyutuna geçenler farklı bir bilinç alanına açılmış olurlar. Bu noktadan sonra, Gönül Gözü devreye girmiş olur. Buna bağlı olarak da “ahlak anlayışı” daha yüksek bir kavramsallığa ulaşmıştır. Bu aşama'dan itibaren, alt üç enerji merkezinin zevklerini, duygu ve düşüncelerini yaşayan insan, bu yaşayışlarını daha yüksek düzey'den sürdürmeye başlar. Duyguları, düşünceleri ve zevkleri artık sevginin düzeyinden, yaşanmaya ve daha önceden devreye girmemiş duyarlılıklar oluşmaya başlar. Bu düzeydeki bir insan için, artık yaşam tümüyle zevk verir hale gelmiştir. Olumsuz görünenin ardın- daki olumluluğu görmeye başlamıştır. Onun için, hayatın akışı'nda monotonluk yoktur artık...
  6. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Yaşam, monoton bir şekilde akıyor önümüzde. Bu monotonluk, ya da bizler öyle algılı yoruz, bu akış sürecinin her aşaması'nda, üzerimizde yılgınlık ve karamsarlık yaratıyor. Bu olumsuz hava'nın yanında, diğer insanların tatminsizliği ve doymaz ihtirasları da buna eklendiğinde, hayat iyice içinden çıkılamaz hale geliyor. Oysa, her birimiz aza kanaat etmeyi bilebilsek, kendimizi düşündüğümüz kadar karşımızdakini de düşünebilsek, yaşamımız daha bir kolay olurdu. Ama, kolay kolay iğneyi kendimize batırmaya cesaret edemiyoruz. Böyle olunca da, iğnenin acısını tatmadığımızdan, başkalarına alabildiğine çuvaldız batırmakta tereddüt etmiyoruz. Varoluş'un kökeni, gelişme ve değer kazanmayı amaçlamıştır. Fakat bizler, bu asil amacın farkındalığını henüz kazanamadık. Sadece yaşama tutunabilmek, dürüst ve dengeli bir kişilik sergilemek bile, bu amacı yerine getirmeye yetebilir... Çevremizdeki insanlar, biz iyiniyet ve hoş görü gösterdikçe, bunu alabildiğince istismar etmeye çalışıyorlar. tevazu ve saygı göstermek, saflık olarak algılanıyor. Sevgi'nin sırça köşk'ünün, nefretin tunç'dan kaleleri'nden daha sağlam olduğu görmez'den geliniyor. Bunun farkındalığına sahip olanlar ise, varlığa ve yaşama duydukları saygı ile, bütün bunlara inat, sadece yaşamak için yaşıyorlar... Hayatımız, kazanç peşinde koşmakla geçiyor. Bu da bizi, et'den ve kemik'den robotlar haline getiriyor. Bu tekdüze çabalama, kendimizdeki değerleri açığa çıkarmamıza engel oluyor ve bizler, uzun süre açılmamış musluklara dönüyoruz. Açıldığımız zaman önce çamurlu sular akıtıyoruz. Ancak belli bir zaman sonra, berrak sular akıyor içi mizden. Bulanmamak için, daima akmayı unutmamamız gerekiyor...
  7. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    İçimizde, temizlemediğimiz karanlık ve örümcek ağı ile kaplanmış, odalarımız vardır... Bizler, sadece misafir odalarımızı temiz tutar, o odayı dayayıp döşeriz. Misafirlerimizi arka odalara hiç bir zaman sokmaz, onları hep bu görkemli misafir odalarımızda ağırlarız... Oysa, kimselere göstermesek de, izbe odalarımız her zaman varlıklarını sürdürürler. İçleri'ndeki, anılar ve kıymetli eşyalar da, bu bakımsızlığa ve karanlığa kurban gitmişlerdir. Bu odalarımızı, temizlemeyip öylece bırakmamız içlerindeki gerçeklerin, gün ışığı'na çıkacak olmaları korkusu'ndandır. Buralara girmeyerek, onların olmadıklarını var saymak gibi bir yanılgıya düşeriz. Bu anılar ve hayal kırıklıkları ile dolu odaları kıskançlıkla saklamamız, kendimizi ve kalbimizi açma korkumuzdan kaynaklanır. Çünkü, güven duygumuz yerini şüphe ve kaygıya bırakmıştır. Önceki örselenmişliklerimiz, aynı acıyı tekrar yaşama ürpertisini hissettirir bize. Bu yüzden, ilişkilerimizde daima keskin bir bıçağın üzeri'nde yürürüz. Bu güvensizliklerimiz bizi bu karanlık kuytulara, daha fazla bağımlı kılmaktadır. Bir süre sonra, yaşadığımız sıkıntılar bize zevk vermeye başlar. Artık, hep o karanlık odalar'da uyumak isteriz. Kendimizi, ışığa ve sevginin arındırıcı gücüne kapatırız. Her odamızın, temiz ve aydınlık olması için, yaşadığımız kısır döngülerden korku ve güvensizliklerden kurtulmamız gerekir. Bunun yolu ise, kendimizi diğer insanlara cesurca ifade etmekten geçer...
  8. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Ey gönlüm; Sanma ki şu yalancı dünya'da, Gün gelir, kapını bir çalan olur. Gerçeğine ermeyip, gördüklerin rüya'da. Bir rüzgar ile savrulup, hepsi bir yalan olur. Olmazı hayal etme, hakikati anar ol. Ateş'e doğru gitme, soğuk su'da yanar ol. Yükseklere göz dikme, bu nimet'e kanar ol. Kıymet'ini bilmez isen, onu da alan olur. Uzanma, süslü olan cazibeli güller'e. İçi'nden her geçeni, sakın deme eller'e. Sırrın aşikar olur, düşer isen diller'e. Sonra her nefesin, acı bir Nalan olur.
  9. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Bir zamanlar doğuda çok akıllı ve bilgili bir hükümdar varmış. Bu hükümdar, yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin herşeyi bilmek istiyormuş. Vezirlerini yanına çağırmış ve, "Bana dünyadaki tüm ulusların tarihini yazın, geçmişte ve şimdi nasıl yaşadık- larını, hangi savaşlara katıldıklarını ve çeşitli ülkelerde gelişmiş iş ve sanat kollarını anlatın!" diye buyurmuş. Ve onlara beş yıl süre tanımış. Vezirler önünde saygıyla eğilmişler. Sonra krallıktaki akıllı adamların en akıllılarını bir araya toplamışlar ve hü- kümdarlarının dileğini iletmişler. Beş yıl sonra vezirler sarayda tekrar toplanmışlar. "Büyük hükümdarım, dileğiniz yerine getirildi! Dışarıya bakarsanız isteğinizin karşılandığını görürsünüz..." demişler. Hükümdar hayretle gözlerini açmış. Sarayın önünde sonu ufukta kaybolan bir deve kervanı duruyormuş. Her devenin sırtında iki dev heybe ve her heybenin içinde de, marokenle güzelce kaplanmış on büyük cilt varmış. "Bu nedir?" diye sormuş hükümdar. "Bu dünya tarihidir." diye yanıtlamış vezirler. "Buyruğunuz üstüne bilge kişi- ler beş yıl durmadan çalıştılar!" "Benimle alay mı ediyorsunuz?" diye kükremiş kral. "Ömrüm bunların onda birini bile okumaya yetmez! Söyleyin kısa bir tarih yazsınlar. Ama tüm önemli olayları içersin." "Ve onlara bir yıl daha süre vermiş. Bir yıl geçmiş ve yine kervan sarayın önünde durmuş. Bu kez yalnızca on deve boyundaymış ve her devenin sırtında iki heybe, bunların içinde de on cilt kitap varmış. Kral çok öfkelenmiş. "Bugüne kadar tüm ulusların yaşadığı yalnızca en önemli olayları yazmalarını söyleyin onlara. Ne kadar süre ister?" Akıllı adamların en akıllısı öne çıkmış ve "Yarın efendim. İsteğinize yarın kavuşacaksınız." demiş. "Yarın?" diye yinelemiş hükümdar şaşkınlıkla. "Çok iyi. Ama beni aldatıyorsanız başınızı yitireceksiniz!" ...Sonunda mavi gökyüzünde güneş yükselmiş, uyku çiçekleri tüm büyüleyicilikle- riyle açmışlar ve hükümdar bilge kişiyi yanına çağırtmış. Yaşlı bilge elinde ufacık bir tahta kutuyla içeri girmiş. "Ey ulu hükümdarım, tüm insanlık tarihinde yaşanmış en önemli olayları burada bulacaksınız." demiş kısık bir sesle. Kral kutuyu açmış. Kadife bir yastık üstünde küçük bir parça parşömen duruyor- muş. Ve orada tek bir cümle yazılıymış: "Doğdular, yaşadılar ve öldüler."
  10. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Bir gün ermişlerden birine sormuşlar: "Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasında ne fark vardır?" "Bakın, göstereyim" demiş ermiş. Bir sofra hazırlamış. Sevgiyi dilden gönüle de indirmeyen kişileri çağırmış sofraya. Derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından derviş kaşığı denilen iki metre boyunda kaşıklar. Herkes yemeğe başlamış. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse bir türlü döküp saçmadan yiyemiyormuş. En sonunda vazgeçmişler çorbadan, aç aç kalkmışlar sofradan. Onlar kalktıktan sonra gözleri sevgi ile ışıl ışıl parlayan grup gelmiş. Her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp karşısındaki kardeşine uzatıp içirmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve hepsi karınları tok bir şekilde kalkmışlar. "İşte" demiş ermiş. "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalır. Ve kim ki, kardeşini düşünür de doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şunu da unutmayın ki, hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman"
  11. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Bir bulut'dan, deniz üzerine bir damla damladı. Denizin genişliğini, görünce de utandı. Kendi kendine şöyle dedi: "Deniz bulunan yerde, ben kim oluyorum? Eğer o varsa, ben yok sayılırım!" Damla, kendisini küçük gördüğü için sedef onu bağrına bastı, besledi. Kader, o damlayı öyle yükseltti ki, sultanların taçlarına layık inci oldu. Damla, kendisini alçak gördüğü için yücelik buldu, yokluk kapısını çaldığı için var oldu...
  12. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Bir gün kozada küçük bir delik belirdi. Bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi. Ardından, sanki ilerlemek için çaba harcamaktan vazgeçmiş gibi geldi ona. Sanki elinden gelen herşeyi yapmış ve artık yapabileceği bir şey kalmamış gibiydi. Böylece adam kelebeğe yardım etmeye karar verdi: eline küçük bir makas alıp kozadaki deliği büyütmeye başladı. Bunun üzerine kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük, kanatları buruş buruştu. Adam izlemeye devam etti. Çünkü her an kelebeğin kanatlarının açılıp genişleyeceğini ve bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu. Ama bunlardan hiç biri olmadı! Kelebek, hayatının geri kalanını kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi. Ne kadar denese de asla uçamadı. Adamın iyi niyeti ve yardım severliği ile anlayamadığı şey, kozanın kısıtlayıcılığının ve buna karşılık kelebeğin daracık delikten çıkmak için göstermesi gereken çabanın, Tanrı'nın kelebeğin bedenindeki sıvıyı onun kanatlarına göndermek, bu sayede de kozanın kısıtlayıcılığından kurtulduğu anda uçmasını sağlamak için seçtiği yol olduğuydu. Bazen yaşamda tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey çabalardır. Eğer Tanrı, yaşamda herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi, o zaman bir anlamda sakat kalırdık. O zaman olabileceğimiz kadar güçlenemezdik. Asla uçamazdık. Güçlü olmak istedim... Ve Tanrı beni güçlendirmek için zorluklar yolladı. Bilgelik istedim... Ve Tanrı çözmem için sorunlar yolladı. Başarı istedim... Ve Tanrı bana çalışmam için zeka ve kas gücü verdi. Cesaret istedim... Ve Tanrı bana üstesinden gelmem gereken sorunlar verdi. Sevgi istedim... Ve Tanrı bana yardımcı olmam için Sorunlu insanlar yolladı. İyilik istedim.. Ve Tanrı bana fırsatlar yolladı. "İstediğim hiçbir şeyi elde edemedim... Ama ihtiyaç duyduğum her şeyi elde ettim." Yaşamınızı korkusuzca yaşayın, zorlukların tümüne göğüs gerin ve onların üstesinden gelebileceğinizi açıkça gösterin.
  13. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Büyük bir şirket'de, işe girmek isteyenlere bir soru sorulmuş ve soruya en uygun cevabı veren kişiyi işe almışlar. Doğru veya yanlış cevabın olmadığı soru'da düşünce sistemi değerlendirilmiş... Adaylara,şu sorulmuş: Karanlık yağmurlu bir gece, fırtına var, gök gürlüyor ve siz sabaha karşı 02.00' de tek başınıza ıssız bir yolda araba ile gitmektesiniz. Arabanız iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında 3 kişi bekliyor: Birincisi bir doktor, sizi daha önce geçirdiğiniz kalp krizinden kurtarmış. İkinci kişi, çok yaşlı ve hasta neredeyse ölmek üzere olan birisi. Üçüncüsü, hayatınızın rüyası, her zaman tanışmak için can attığınız birisi. Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda sadece bir kişiye yer var. Böyle bir durumda ne yapardınız? Görüşmecilerden bazıları, şöyle cevaplamışlar: A. Hasta adamı en yakın hastaneye götürürdüm B. Doktor daha önce hayatımı kurtardığına göre onu alırdım C. Manen düsünürsem tabi ki hasta adamı alırdım fakat kendi geleceğim ve hayatım için, her zaman tanışmak istediğim, hayatımın rüyasını alırdım. Bu görüşmede cevapların % 90'ı "yaşlı adamı alırdım" olmuş ama sadece bir kişi, işe alınmış. O kişinin cevabı acaba nasılmış? Bu soruya,sizin cevabınız ne olurdu?..
  14. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Doğu öğretilerinde,yaygın kullanılan bir sembol vardır Bir dairenin içine çizilmiş, siyah ve beyaz şekillerle vurgulanan bir semboldür ve yin-yang olarak bilinir. İşte bu sembol,her yapıda,olayda,doğa yasasında,dengenin olduğunu ifade eder. Evrende,denge hakimdir. Ve bu denge hali,karşıtların birliği olarak da,ifade bulmuştur... Karanlık olmadan,aydınlık açıklanamaz. Gece olmadan,gündüz ifade bulamaz. İnsan açısından da,bu böyledir. Eril ve dişil olarak varolmuştur ve iki kutup birbirini tamamlar. Her ikisi de eşittir... Birarada olduklarında,birbirleri'ndeki değerleri açığa çıkarırlar ve yaratırlar. Birinin eksikliği, diğerinin kendisini gerektiği gibi açmasını engeller. Bu iki enerji alanının denge'de kalması,her iki kutbun araları'ndaki tesir alış verişi'nde eşitliği korumaları ile mümkündür... Farklılıkları anlamamızı sağlayan,dengelerdir. Onlar,bir kutbun sadece zıt olan uçlarıdır... Dünya yaşamımızı,tekdüze bir yapıda sürdürmemiz mümkün değildir. Işığımız ve karanlığımız,sıcağımız ve soğuğumuz,mutluluklarımız ve üzüntülerimiz olmalıdır... Varlık olarak,kendimizi tanımamız için farklı deneyimlerimiz olmalıdır... Mükemmelliğe hiç bir zaman ulaşılamaz. Mükemmelliği arama yolu'nda,ileriye doğru attığımız her adım,karşımıza yeni bir adım atma gerçeğini çıkaracaktır... Bu,bilginin elde edilmesine benzer,ne kadar çok elde ederseniz,o kadar daha elde edileceklerin olduğunu kavrarsınız. Çünkü,bilginin sonu yoktur. Gerçeklerin,anlayışın,ruhsal kazançların sonu yoktur... Dünya'da yaşamımızı sürdürürken,günlük işlerimizle alabildiğine bunalmış olabiliriz. Çeşitli dertleri yüklenmiş,sürekli sorunlarla uğraşıyor olabiliriz. Sevimsiz koşullar ve çevremizdeki insanların bize karşı takındıkları sempatik olmayan tavırları nedeniyle bazen karamsarlığa düşebiliriz. Sorunlar,bizleri baskı altına alabilir. Bizim için gerekli olan,bu gibi zorluklardan korkmamaktır. Korku,insanlığın en kötü düşmanıdır. Korku temelimizi zayıflatır,kurutur. Mantığımızı yok eder... Korku ve endişe dolu düşüncelerimizden,kurtulmamız gerekmektedir. İç huzur ve sessizliği,tam güven duygusunu bulmayı öğrenmeliyiz. Sevginin yasaları ile uyum sağladığımız zaman,sonuç kendiliğinden gelecektir. Sevgi,kendi yolunu bulur. Yasasını işleten,onun bir görünüşü olan insan sevgisidir. Sevgi ölçülemez,tartılamaz. Ama sevgi yine de vardır. Evrendeki,en yüce güçtür. Tüm evren,varlığını sevgi ile devam ettirir. Sevgi,canlandırıcı bir güçtür ve engellerin aşılmasını sağlar. Kendimizi,bize kılavuz olan sevginin gücüne teslim etmeliyiz. Nasıl ki,gecenin ardından gündüz, kışın ardından yaz,tohumun ardından meyve geliyorsa,içimizdeki güç de kendini açığa çıkaracaktır...
  15. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Sergiler en masum halini rüzgar Dile kolay, esmekte ruhlarla binyıllardır. Esmekte, bedenimden eski anlarda. Güneşe dost , yağmura yoldaş. Yoluma baş koyar , baş keser. Doruklarda soluklanmaz , doruklarda. Karlarda donar nefesi. Yaylaları sevince boğar , çiçek tozlarından. Yaylalar , aşkı söyler türküsünde. Güzel bilir , güzel söyler yalanı. Gerçek yapar, düşü hülyayı. Sergiler en masum halini rüzgar. Yüreğimi körükler yansın daha , daha... Güneşe dost , yağmura yoldaş sevinciyle. Öfkelere düşman öfkesi. Yakar yanaklarımı , doruklardan indirdiği nefes. Ellerin yerine yakar. Yüreğin yerine kavurur yüreğimi. Yollar savrulur. Ömrüm oyuncak ellerinde. En masum haliyle rüzgar. Katar beni , savurur güzelliğine. Savurur aşka , aşkla dolan zerrelere ayrılır bedenim. Bir bakarsın sen , bir bakarım ben. Olmuş hiçlikte yanan güneş. Bir bakarsın gün , bir bakarsın Ayın tenini saran gece.
  16. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    AMİN MAALOUF'un SEMERKANT'ından Tütüncüler Meydanında, gebe bir kadın Hayyam'a yaklaştı. Peçesini açtığında ancak onbeş yaşında olduğu anlaşılıyordu. Tek söz etmeden, çocuksu dudaklarında tek gülümseme olmadan, Hayyam'ın elindeki kestanelerden bir kaçını çalıverdi. Hayyam şaşırmadı. Bu Semerkant'da eski bir inanıştı. Bir anne adayı, sokakta hoşuna giden bir yabancıya rastlarsa, yiyeceğini elinden almak cesaretini gösterebilmeliydi. Böylece, doğacak çocuk, onun kadar yakışıklı, onun gibi ince uzun, onun kadar soylu ve düzgün hatlara sahip olacaktır. Ömer, uzaklaşan kadına bakarken, elinde kalan kestaneleri yemeye devam etti. O sırada duyduğu bir uğultu, hızlanmasına yol açtı. Az sonra kendini, zincirinden boşanmış bir güruhun ortasında buluverdi. Kolları ve bacakları upuzun, beyaz saçları dağılmış bir ihtiyar, yere serilmiş, çığlıkları öfke ve korkudan hıçkırığa dönüşmüştü. Gözleriyle yeni gelene yalvarmaktaydı. Zavallının çevresini, yirmi kadar titrek sakallı, sopalı adam almış, az ötede keyifli bir seyirci kitlesi birikmişti. Aralarından biri, Hayyam'ın kızgın yüzünü görünce: "Önemli değil, bu Uzun Cabir'den başkası değil" dedi. Ömer sıçradı, bir utanç dalgası gelip boğazında düğümlendi, kendi kendine: "Cabir, Ebu Ali'nin arkadaşı!" diye söylendi. Ebu Ali, aslında sık rastlanan bir isimdi. Ama ister Buhara'da olsun, ister Cordoba'da, ister Belh'de olsun, ister Bağdat'ta, adı saygı ile anılırsa, kim olduğu kolaylıkla anlaşılır. Bu, İbn-i Sina'dan başkası değildir. Batı'da Avicenne diye bilinen! Ömer onu tanımış değildi. Onun ölümünden onbir yıl sonra doğmuş, ama onu, kuşağının en büyük ustası, bütün bilimlerin üstadı, Mantık havarisi olarak kabul etmişti. Hayyam tekrar söylendi: "Cabir, Ebu Ali'nin en sevdiği arkadaşı!" Cabir'i gerçi ilk kez görüyordu ama, talihsiz yaşamı hakkında bilgisi vardı. İbn-i Sina, Cabir'i kendi halefi sayar, yalnız düşüncelerini sergilemedeki ataklılığını ve pervasızlığını eleştirirdi. Cabir, bu kusuru yüzünden günlerce hapis yatmış, meydan dayağına çekilmiş, son kamçılanması Büyük Semerkant Meydanında, ailesinin gözleri önünde gerçekleşmişti. Cabir bu hareketi asla unutmamıştı. Cesur, gözüpek bir adam iken nasıl olmuştu da böyle ihtiyara dönüşmüştü? Herhalde karısının ölümü yüzünden! Karısı öldükten sonra, yırtık pırtık giysilerle, sendeleye sendeleye, saçma sapan konuşarak dolaşmaya başlamıştı. Cabir'in peşinden, gülüşüp bağrışan, ellerini çırpan, attıkları taşlarla onun, gözlerinden yaş akıtacak kadar, canını yakan bir çocuk ordusu giderdi. "Ben, imanı yargı korkusu, duası da secde etmek olanlardan değilim. Nasıl mı dua ederim? Güle bakarım, yıldızlara bakarım, yaratılışın güzelliğine hayran kalırım, Yaradan'ın en büyük, en güzel eseri olan insana, bilgiye açlık duyan beynine, sevgiye susamış olan yüreğine, duyularına, uyanışmış ya da doyuma ulaşmış tüm duyularına hayranlık duyarım.", Ömer Hayyam, Semerkant, sf. 20. Kim senin yasanı çiğnemedi ki, söyle? Günahsız bir ömrün tadı ne ki, söyle? Yaptığım kötülüğü, kötülükle ödetirsen Sen, Sen ile ben arasında ne fark kalır ki, söyle? Tanrı uludur, bizim eğilip bükülmemize, yaltaklanmamıza ihtiyacı yoktur. Beni düşünür yaratmıştır, ben de düşünüyorum ve düşüncemin ürününü gizlemeden O'na açıklıyorum.- Ömer Hayyam, sf. 122 Varlık ve yokluk. Dedik ya, varlık güzelliktir, ihtirastır, yangındır Doğu'da. Tanrı yakmıştır ateşi. O bahçeler "paradis"tir, "cennet ve cehennem" insanın içindedir. İnsan dünya üzerindedir, Dünya vardır ve bu güzellikte, bu mükemmellikte olması Tanrı'nın da varlığının kanıtıdır. Tanrı bağışlayıcıdır, kötülüğümüze kötülükle karşılık verecek değildir. O halde bu dünyayı hiçe sayıp, Tanrı'nın yüceliği ve bizden "başka"lığıyla baştan çelişen "suç ve ödül diyarı" için ibadet etmek niye? Niye bu Dünya'nın muhteşemliğinin farkına varıp, doyasıya yaşayıp, şu dünyada ve kendimizde Tanrı'yı aramıyoruz?
  17. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    MOHAWK KABİLESİ'NDEN SABAH DUASI "İnsan olmak şereftir. Hayatın bütün nimetleri için şükranlarımızı sunuyoruz. Toprak Ana, ihtiyacımız olan her şeyi bize verdiğin için sana teşekkür ederiz. Toprak Ana'yı kuşatan derin mavi sular, şükür size... Bütün canlı varlıkların susuzluğunu gidermek sizin gücünüzdür. Yemyeşil çimenlere teşekkür ederiz. Onlar çıplak ayaklarımızın altında bir halı serinliğinde yumuşacık uzanır, Toprak Ana'yı boydan boya döşerler. Toprak Ana'nın birbirinden nefis yiyecekleri size de teşekkür ederiz. Siz bizi besleyip aç olduğumuz vakit memnun ediyorsunuz. Dünyanın bütün hayvanları, pa- ha biçilmez ormanlarımızı temiz tuttuğunuz için teşekkür ederiz. Dünyanın bütün ağaçları, bize bahşettiğiniz gölge ve sıcaklık için şükranlarımızı sunuyoruz size. Dünyanın bütün kuşları bizi eğlendiren birbirinden hoş şarkılarınız için teşekkürler. Şükür sana Dört Rüzgar! Bize nefes almak için dört bir yandan temiz hava getiriyorsunuz. Şükür sana büyük babamız Gök Gürültüsü. Bize canlıları büyüten yağmuru getiriyorsun. Ağabeyimiz Güneş sana da bizi aydınlatan, Toprak Ana'yı ısıtan ışıkların için teşekkürlerimizi gönderiyoruz. Büyük Ana Ay, şükür sana. Yılda oniki defa yusyuvarlak büyüyüp karanlığa ışık oluyorsun. Çocukların ve köpük köpük suların yüzünü aydınlatıyorsun. Ve hepsinden çok, şükür sana Büyük Ruh! Bize bütün bu harikulade nimetleri bahşettiğin için şükür. Böylece her gün her gece mutlu ve sağlıklı olacağız."
  18. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Bin Aynalı Tapınak "Hindistan'da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış "BİN AYNALI TAPINAK" adlı görkemli bir tapınak vardı. Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı, tapınağın merdivenlerinden çıkarak "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi. Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü. Korkarak tüylerini kabarttı; kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı; korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi. Ve bin köpek de tüylerini diktiler; kuyruklarını bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkartıp dişlerini gösterdiler. Köpek paniğe kapılarak tapınaktan kaçtı. Ve o andan itibaren bütün dünyanın tehlikeli, korkunç köpeklerle dolu olduğuna inandı. Bir süre sonra bir başka köpek gelip dağa tırmandı. O da tapınağın merdivenlerinden çıkıp "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi.Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğinde bin tane köpekle karşılaştı ve çok sevindi: Kuyruğunu salladı; neşeyle oradan oraya zıpladı ve köpekleri oynamaya çağırdı. Bu köpek tapınaktan çıktığında dünyanın dost ve sevecen köpeklerle dolu olduğuna inanıyordu." Bin Aynalı Tapınak "Hindistan'da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış "BİN AYNALI TAPINAK" adlı görkemli bir tapınak vardı. Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı, tapınağın merdivenlerinden çıkarak "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi. Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü. Korkarak tüylerini kabarttı; kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı; korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi. Ve bin köpek de tüylerini diktiler; kuyruklarını bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkartıp dişlerini gösterdiler. Köpek paniğe kapılarak tapınaktan kaçtı. Ve o andan itibaren bütün dünyanın tehlikeli, korkunç köpeklerle dolu olduğuna inandı. Bir süre sonra bir başka köpek gelip dağa tırmandı. O da tapınağın merdivenlerinden çıkıp "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi.Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğinde bin tane köpekle karşılaştı ve çok sevindi: Kuyruğunu salladı; neşeyle oradan oraya zıpladı ve köpekleri oynamaya çağırdı. Bu köpek tapınaktan çıktığında dünyanın dost ve sevecen köpeklerle dolu olduğuna inanıyordu." Bin Aynalı Tapınak "Hindistan'da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış "BİN AYNALI TAPINAK" adlı görkemli bir tapınak vardı. Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı, tapınağın merdivenlerinden çıkarak "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi. Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü. Korkarak tüylerini kabarttı; kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı; korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi. Ve bin köpek de tüylerini diktiler; kuyruklarını bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkartıp dişlerini gösterdiler. Köpek paniğe kapılarak tapınaktan kaçtı. Ve o andan itibaren bütün dünyanın tehlikeli, korkunç köpeklerle dolu olduğuna inandı. Bir süre sonra bir başka köpek gelip dağa tırmandı. O da tapınağın merdivenlerinden çıkıp "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi.Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğinde bin tane köpekle karşılaştı ve çok sevindi: Kuyruğunu salladı; neşeyle oradan oraya zıpladı ve köpekleri oynamaya çağırdı. Bu köpek tapınaktan çıktığında dünyanın dost ve sevecen köpeklerle dolu olduğuna inanıyordu." GARCİA'YA MEKTUP İspanya ile Amerika arasında savaş başladığı zaman, Küba'da isyan bayrağını kaldıran asilerin başı ile derhal haberleşmek gerekiyordu. Garcia adındaki bu adam, Kübanın dağlarından birine sığın mıştı. Fakat yerini bilen yoktu. Posta ve telgraf yolu ile haberleşmek olanaksızdı. Fakat, Amerika Cumhurbaşkanının bu adamla haberleşerek yardımından faydalanması ve bu işi acele yapması gerekiyordu. Bu iş nasıl başarılabilirdi? Birisi Cumhurbaşkanına şu fikri verdi: ?Rowan isimli biri var, Garcia'yı ancak o bulabilir.? Rowan hemen çağırılarak kendisine Garcia'ya yazılmış bir mektup verilmiş. Rowan mektubu almış, deriden bir keseye koyarak kalbinin üzerine yerleştirmiş, dört gün sonra Küba kıyılarına ulaşmış ormana girerek üç hafta yaya olarak yolculuk yapmış ve sonunda mektubu Garcia'ya vermiştir. Rowan, mektubu nereye gideceğini sormadan almış ve götürmüştür. İnsan'a gereken yalnızca bilgi değildir, şunu ya da bunu öğrenmek değildir. İrade sahibi olmak ve bu sayede emanete sadık olmak, hemen harekete geçmek, enerjilerini bir başarı üstünde topla- mak ve yapılacak işi yapmak, yani verilen mektubu Garcia'ya götürmektir. Aradan büyük bir zaman geçmesine rağmen hala bütün dünya Garcia'ya mektup götürecek adamı aramaktadır.
  19. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Yaşlı kadın,sabaha karşı saat 3.00'da,başka bir ilde oturmakta olan oğlunu telefonla aramış. Uyku sersemi,bir vaziyet'de telefonu açan genç adam,annesinin sesini duyunca,"anne ne oldu? Niye bu saat'de aradın?" diyerek,yaşlı kadını azarlamış. Kadın,"Evladım,senin sesini duymak için aradım." diyerek cevap vermiş. Oğlu,"Anne bu saat'de aranır mı sabah işe gideceğim,uykum var." demiş. Yaşlı anne bunun üzerine oğluna,"ne o evladım,aramamdan rahatsız mı oldun, seni rahatsız mı ettim?" diye sormuş. Oğlunun,"Evet anne,rahatsız ettin" demesi üzerine,şu karşılığı vermiş. "Yirmibeş sene önce bu saatlerde,sen de beni rahatsız etmiştin. Doğum günün kutlu olsun oğlum."
  20. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Televizyonda yayınlanan bir programda, yüz şekli'nde bozukluklar olan genç bir kıza yapılmış estetik operasyon konu ediliyordu. Genç kız, operasyon'dan önce yaşadığı sıkıntıları anlatıyordu. İş bulmaya çalıştığını, ama gittiği her iş yerinde, yüzünün şekli'nden dolayı farklı davranış gösterildiğini ve iş verilmediğini söylüyordu. Kendisini en çok üzenin ise, yolda onu gören birinin ?Sen bu yüzle, nasıl sokağa çıkabiliyorsun?? sözü olduğunu ifade ediyordu. Geçirmiş olduğu operasyon sonucu'nda, yüzünün yapısı normale dönen genç kız, artık gele- ceğine umutla bakabiliyordu. Genç kıza yapılan yardım, bir insan'ın yaşama kavuşturulması açısı'ndan çok önemlidir. Düşünebilen ve biraz duygusu olan her birey, kendisini onun yerine koymalıdır. Aynı durum'da, olabileceğini, aynı zorluklarla yüz yüze gelebileceğini hesaplamalıdır. Çünkü yaşamda, hiç bir şey kesin ve garantili değildir. Sağlık ve güzelliğin pamuk ipli- ği ile bağlı olduğu hayat yolu'nda her an tökezleyebiliriz. O çok övündüğümüz güzelliğimiz, şan ve şöhretimiz, bir saniye önce elimizde iken, bir saniye sonra elimizden uçup gidebilir. Bu gerçeği farkederek, hakir gördüğümüz ve alay ettiğimiz, insanların durumuna düşebile- ceğimizi asla unutmamalıyız. Zaten bilinmelidir ki, takdir edecek biri yoksa sahip olunan güzellik değersizdir. Bunu, Aşık Veysel şu sözleri ile çok güzel ifade etmiştir. Güzelliğin on para etmez, Şu bendeki aşk olmasa. Barınacak yer bulamazsın, Gönlümdeki köşk olmasa.
  21. harmony şurada galeri fotoğrafı gönderdi: Üye Fotoğraf Galerileri
  22. harmony galeri albümüne şurada fotoğraf ekledi: Üye Fotoğraf Galerileri
    Doğa'nın Yansımaları
  23. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Bir kedi,her gün kasabın birinin dükkanından et çalarak kaçıyormuş. Kasap,her gün gerçekleşen bu olaydan rahatsız olmaya başlamış. Kasap kedi tekrar geldiğinde,onu takip etmeye karar vermiş. Ertesi gün kedi tekrar gelmiş ve eti çalarak,kaçmaya başlamış. Buna hazırlıklı olan kasap,hemen dükkanını kapatarak kediyi takip etmeye başlamış. Bir süre gittikten sonra,kedi bir ormana girmiş. Kedi'yi takip etmekte olan kasap,onun bir çalılığın arkasında durduğunu görerek, yanına gittiğinde,onun çalmış olduğu eti yerde yatan bir tilkinin önüne bıraktığını görmüş. Kasap,tilkinin bir bacağının yaralı olduğunu,bu yüzden kendi başına yiyecek bulamayacak durumda olduğunu farketmiş. Gördüklerinden oldukça etkilenerek,"Yüce Tanrım; Eğer topal bir tilkinin rızkını temin ediyorsan,benim rızkımı da temin edersin" diyerek,dükkanını kapatmaya ve bir daha çalışmamaya karar vermiş. Kasap,dükkanını kapatarak bir mağaraya çekilip,rızkını beklemeye başlamış. Aradan bir kaç gün geçmesine rağmen,kimse kasaba yiyecek getirmiyormuş. Bir süre sonra,kasap açlıktan ölme noktasına gelmiş ve inlemeye başlamış. Tesadüfen,yakınlardan geçmekte olan bir kervandan kasabın inlemelerini duyarak,onu bulmuşlar. Kasaba,neden bu durumda olduğunu sorduklarında,başından geçenleri anlatmış. Onu dinleyen kervanın lideri,kızgınlıkla şu cevabı vermiş. ?Hey şaşkın; Topal tilkiye benzemeye çalışacağına,biraz da,ona et taşıyan kediye benzese idin ya...?
  24. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Oraya gitme demedim mi sana, Seni yalnız ben tanırım demedim mi? Demedim mi bu yokluk yurdunda Hayat çeşmesi benim? Bir gün kızsan bana, alsan başını, yüz bin yıllık yere gitsen, dönüp kavuşacağın yer benim demedim mi? Demedim mi şu görünene razı olma, demedim mi sana yaraşır otağı kuran benim asıl, onu süsleyen, bezeyen benim demedim mi? Ben bir denizim demedim mi sana? Sen bir balıksın demedim mi? Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın, senin duru denizin benim demedim mi?
  25. harmony şurada bir blog başlığı gönderdi: harmony
    Adamın biri, bir gece rüya görmüş: Upuzun bir kumsal boyunca yanında Tanrı ile yürüyormuş. Onlar yürürken, tam karşılarındaki gökyüzünden de bir film şeridi gibi adamın hayatından sahneler geçiyormuş. Kumsal, adamın hayat yolu imiş sanki... Adam kumda iki çift ayak izi kaldığında, dikkat etmiş... Bir çifti kendisinin, bir çifti Tanrının. Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam, kumdaki ayak izlerine boydan boya bir daha bakmış ve birden bir şey dikkatini çekmiş. Hayat yolunun pek çok bölümünde, kumda sadece bir çift ayak izi görülüyormuş ve adam dehşet içinde fark etmiş ki ayak izleri, teke, hayatının en kötü, en acı anlarında iniyor. Bu keşfi onu fena halde rahatsız etmiş ve Tanrı'ya sormaya karar vermiş. Tanrım... Eğer sana inanırsam senin yolundan gidersem her zaman yanımda olacağını, her zaman yanı başımda yürüyeceğini söylemiştin... Oysa, hayat yoluma bakıyorum, en zorlu, en kötü, en acılı anlarımda sadece bir çift ayak izi görüyorum kumda... Anlayamıyorum Tanrım, anlayamıyorum... Hayatın kolay günlerinde yanımda yürüyorsun da, sana en muhtaç olduğum anlarda beni niye terk ediyorsun? Tanrı gülümseyerek cevap vermiş: Sevgili, çok sevgili evladım... Ben seni çok sevdim ve hiç terk etmedim. Hayat yolundaki o zorlu sınav günlerinde, yani en acılı, en kötü anlarında kumda hep bir çift ayak izi gördün. Dikkat et! Ayak izleri teke indiğinde derinleşiyor. Çünkü, o sıralar ben, Seni kucağımda taşıyordum...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.