caucasus tarafından postalanan herşey
-
KUR'AN MUCİZELERİ
kısaca; mucize, gerçeklik, yaşam şekli, inanç, kavram, vasıf.. vesaire tamamı kur`an da mevcut. isteyen alır- isteyen atar lekum dinukum veliye din./ aha bukadar
-
islam ve cumhuriyet-demokrasi?
bu konu polemik doğurur, olay ``bence`` ye kadar gider ve bu adamı dinden eder. hüküm belli- veren belli- uyan belli- inkarcı belli- zeker belli- beyaz belli... bu konu ince belli
-
MÜSLÜMAN ATEİSTLER... (İrak'ta cami bombalanıyor, Batı sömürüyor ve fakirleşmeye karşı ayağa kalmıyorlar... ve "BİR KARİKATÜR!"...)
aynı kupadaki insanların, aynı fikriyattan döküntüleri.. spinal hayat- 2+2=4 quantum/0
-
Allah varsa nerdedir?
tek hücre-balık-kavak-primat-insan..safsatalarına yada jules vern masallarına inanan bir akıla yada mantığa..zaman kavramı sadece dünya için geçerlidir,uzaya çıkınca zaman durur desende birşey farketmez,batın ilmini bilmen gerekir..satürnde bir gün kaç saattir.?yada bir yıl kaç gündür..?gibi sorularada cewap bulamazlar..hasılı,bunlar ALLAH`ı sadece bu dünyada ve eşyada ararlar,ayrıca cewap vermekte batın ilmi gerektirir..ALLAH`ın izahı olmaz-izahının olduğu yerde ALLAH olmaz..!!
-
*** ARTIK...
dedik ya..bu dini birileri tekeline almıyor,bizim saf anadolu insanımız zorla veriyor!?bir karış sakal,iki dua,biraz bebe pudrası..al sana allame-i kübra,şu an memleketimizde 35 adet mehdi ve 7 adet isa var..hatta iki kardeşten biri şu isaya diğeride bu isaya inanıyor,akaidini bilmeyenin-akidesi emandır..!! yazık,hz.muhammed(s.a.v) ile başlayıp salahaddinle izzet şeref kazanan bu dinin düştüğü hallere bak..!?
-
AMERİKALININ BAKIŞ AÇISI
aynen böyle..hatta dahada genelleştirilebilir
-
İslami Kesim Susma Hakkını Kullanmaya Mecburdur !
çok karakterli ve ince bir yazı dili kullanmışsın..brawo yazdıklarının tamamı zaten televizyonlarda ve yazılı basında bas bas bağırılıyor,senin yaptığına hologomik ego tatmini diyebilirmiyiz.?eğer bir dava için ortaya canını koyduysan,dolayısıyla o canından olursun..bu senin yazında belirttiğin her iki taraf içinde geçerli..küçük bir hatırlatma,uğur mumcu-PKK ve İSRAİL yazı dizisinin ikinci kısmını yazamadan öldürüldü,derin dewlet yada MOSSAD.?hangisi..?
-
ŞERİHAT VE KURAN'A GÖRE KADIN...
------------ objektivist,hala nerelere konuşuyorsun..ana-bacı-abla,t.c nin sermayeleştirdiği zaten bunlar.sen islami dengenin kadına verdiği değerin ve hakkın karşısına,t.c ve onun verdiği haklarla karşı çıkarsan olacağı budur..şimdi bakalım,islamda genelev kavramı varmı.?zina varmı.?boşanma hangi şartlara bağlıdır.?boşanma durumunda kadının hakları nelerdir.?osmanlının yine islama bağlı olarak,aile içerisindeki bireylere verdiği ünvanlar-hadim-refika-mahdum ve kerime manaları nelerdir.?bak kardeşim,tekrar tekrar yazmaktan bıktım,benim ateizmle yada o akıma ağlı herhangi bir fraksiyonla işim yok,lakin m.kemal ateistmiydi.?ve sen bir ateist olarak,hz.muhammedi överek göklere çıkarmış m.kemali,kendi inançların doğrultusunda nasıl örnek olarak gösteriyorsun.?yine tekrar soruyorum(kemalist olan sana)m.kemal ateistmiydi ve t.c bu minval üzeremi kuruldu.?ve yukarıdaki sorularıda bir zahmet cevaplarsan memnun olrum ve buradaki insanlarda bilgilenmiş olur..hadis ve içtihadları kabul etmediğine ve dewamlı larak kur`anı baz aldığına göre,yine buraya yazacağın objektivist açıklamalar kur`an kaynaklı olmalı..peygamnerden yada sahabeden vereceğin örnek-kaçamak cewaplar kabul edilmeyecektir..aydınlat(!)bizi objektivist..!!kur`an ışığında yürüt bizi..kelam-fıkıh ve hadis ilmin allame-i kübra maşaallah,e kur`anı çözdüğüne göre
-
ŞERİHAT VE KURAN'A GÖRE KADIN...
objektivist,daha önceki yazıma tam karşılık alamadım..sen t.c ve onun yalamalarının kadına verdiği hakkı hukuku(huk-domuz)falan boşver,t.c kadınının şu anki halini izah et.ne durumdadır-sermaye olmuşmudur.?pazarlanacak mal kıvamına geldikten sonra ondan ne yapılır..?çalışma prensipleri nelerdir.?evlilik ve boşanma.?zina halindeki durumu.?t.c yönetimindeki s.ç.e.k lerin durumu(burada taciz edilen ve ırzına geçilen,hatta yine t.c nin asker-polis mukabilinden memurlarına para karşılığı peşkeş çekilen sübyanlar)..? t.c de evlenmeler boşanmalar aldatmalar hoşgörmeler bekaret kavramı-kız çocuklarının daha okul çağında öğretmeniyle o yada bu şekilde ve cd ye kayıt edilerek cinsi münasebete gir-diril-mesi..falan filan..bırak islamiyeti,daha düne kadar o makatını yaladığınız muasır medeniyeti yaşayan avrupa,kadına insan bile demiyordu..islamın kadın hakları 23 yılda yerli yerine oturtuldu..öyle senin atalarının yaptığı gibi bir gecede``AÇILIN VE MEDENİLEŞİN..!!``babında bir evrimleşmiş devrimle oluşturulmadı..
-
BÜYÜKLERE MASALLAR... PEYGAMBERLERİN MUCİZELERİ... (YORUMSUZ)
bak objektivist..en azından savunduğun fikrin atası kadar cesur ol,masal-hayal demektir,yada sence komik ve gülünesi şeyler,o yazdığın ve komik-uydurma dediğin şeylerin içerisinde kur`anda geçen lafızlarda var..senin okuduğun kitaplarda varmı bilmiyorum ama,kur`ana hakaet yada onu yalanlama adamı dinden eder-dolayısıyla sen kafirliğini tescillemiş oldun-islam ruhbaniyeti red eder,yani benim yada herhengi irinin seni,ristiyanlıka olduğu gibi aforoz etmesi sözkonusu değildir..islamda-kişi kendini dinden eder-işte senin yaptığın gibi..ortaçağ papazı falan gibi garip gureba laflarla demogoji üretme-cesur ol ve BEN KAFİRİM..!!de ha,birde bu m.kemali fikirlerine alet etme garipliğini sergileme.....
-
Mehdi gelecek mi?
gelecek b`iznillah...ve(bekleyin)
-
ŞERİHAT VE KURAN'A GÖRE KADIN...
İSLÂM VE KADIN · Her madde, her mâna ve her şey gibi kadının da bütün vücut ve hikmeti, keyfiyeti ve mevkii İslâmda... · Kadın, İslâmda, kendisine Şeriat yolundan ulaşmak şartiyle sevgili bir varlıktır. Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberi ki buyurmuşlardır ki: “Bana dünyanızda üç şey sevdirilmiştir: Kadın, güzel koku ve namaz...” · Hemen anlamak gerektir ki, meşru şekiller ve hadler içinde kadına bağlılık, Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberinin mizacına uymak bakımından İslâmi ve makûl bir hâdise... İslâmın zâhir ve bâtın çerçevelerinin bütün kahramanları bu şekiller hadler içinde kadına bağlı kalmışlardır. Ruhbaniyeti kabul etmeyen İslâm, bâtınî büyük marifet yolunda nefs körletmenin usûlu olarak kadından uzak durmayı kabul etmez. Aksine büyük marifet yolunda, meşru şekiller ve hadler içinde kadın alâkası şarttır. · Kadın, İslâmda, her şeyden evvel derin bir hayâ mevzuudur: ve bütün mahrem köşeleriyle çepçevre hisarlar ortasında yükselen bir saray gibi, edep, ismet ve gizlilik surlariyle halkalanmıştır. · Mukaddes İslâm Şeriatı, kadını, her noktasiyle kocasının nazarlarına helâl olarak teslim ettikten sonra, onun cemiyet hayatını, mahremi bulunduğu veya bulunmadığı insanlara karşı ayrı ayrı görünüş şekilleriyle ve son derece sarahatle tanzim etmiştir. İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve bütün nazarlara karşı kadın, yüzünden, el ve ayaklarından başka hiçbir noktasını çıplak olarak gösteremeyecek derecede hayâ ve hicap ifade eder. Tek tel saçın bile dâhil olduğu bu hayâ ve hicap şartları yerine geldikten sonra kadın, aynı İslâm cemiyet ve beldesinin aynı meydanında en faal ve en vazifedâr bir unsur olabilir. · Kadını kafes arkalarına ve haremlere hapsetmek, hiç kimsenin karşısına çıkarmamak ve topuğundan saçına kadar simsiyah bir torba içine sokup öylece ve bir ân için cemiyet koridorundan geçirivermek, İslâmi ölçü ve gereklerin emrettiği bir iş değildir. Her bakımdan mükemmel olan dine bir şey eklemek veya ondan bir şey eksiltmek, dini anlamamaya ve nihayet ya ham ve kaba softalığa veya kör-kütük anlayışsızlığa varacağına göre asırlar boyunca Türk cemiyetinde kadının halini, dinî vecd ve idrâkten mahrum ham ve kaba softaların eseri diye mütalâa ve bu halden İslâmiyeti tenzih etmek lâzımdır. Şer’î ölçülere bürülü olarak kadın, İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve her türlü iş ve faaliyet sahasında, bütün nazarlara açık bir edep ve ismet heykelidir. · Ayrıca kadın, mücerred kadın olarak, mücerred güzellik ölçüleriyle, ancak İslâm Şeriatinin gizlenme hadleri ve görünme şartları içindedir ki, tesir ve kıymetinin azamîsine ulaştırılmıştır. Kasap dükkânlarında kuyruğuna kadar yüzülmüş çırçıplak etin vahşetini esirî bir tılsıma götüren örtü sırrı, münhasır (estetik) göziyle de yalnız İslâmdadır. · İslâmda kadın, içtimaî vazifeler arasında yalnız iki tanesinin ehliyetine malik değildir: Biri imamlılık, öbürü hâkimlik... Bunda da son derece ince bir hilkat sırrı güden İslâmiyet, her şeyden evvel hissîlik ilcaîlikten uzak bir erkek seciyesi isteyen bu iki işten başka kadına hiçbir içtimaî vazifeyi yasak etmemiş, fakat kadının en yüksek ve ulvî mevkiini, onun ve erkeğinin yuvası olarak göstermiştir. · Kadın; anne, hemşire, zevce; güzellik bakımından kadın, içtimaî vazife noktasından kadın; hilkat sırrının maddî ve mânevî bütün tecelli şekillerini İslâmda arasın ve yalnız onunla övünsün! BD-külliyat
-
ŞERİHAT VE KURAN'A GÖRE KADIN...
sevgili ali0_1... sen islama göre ve onun kadına verdiği haklara göre evlenme ve yaşama kardeşim,hem ALLAH``SİZİN İÇİN EN İYİ OLAN TEK EŞ`TİR``demiş sanane takma kardeşim..a-aa sen cumhuriyet kanunlarına göre al-kullan-bık ve at..hem adın çapkın olur,televole cumhuriyetinde söz sahibi olursun,ha,yok benim mali gücüm buna yetmiyorki ama..diyorsan,cumhuriyet kadınlarının yine cumhuriyet erkeklerine pazarlandığı``MAL``pazarları var,yani pes ali0_1 kardeşim düşünemiyormusun bunları..? bekaretmiş-kadınmış-kızmış..bunlar için hepsi zamazingo şeyler,bir cumhuriyet kızını gözüne kestir(hangi cumhuriyetçi din düşmanının kızkardeşi olduğu önemli değil)kullan,yani bunların deyimiyle ihtiyaç gider(sex,vazgeçilmez bir ihtiyaçtır..Y.yılmaz özdil-hürriyet 22/11/2004)bunlar sebiliyete döktüler işi:)hadi kola gelsin
-
BÜYÜKLERE MASALLAR... PEYGAMBERLERİN MUCİZELERİ... (YORUMSUZ)
işte bahsettiğim buydu..sevgili cyrano sgosh umarım beni daha iyi anlamışsındır:)kimin hangi kılıfla neler yaptığı.. obejktivist..imanın şartı altıdır 1-ALLAH`a iman 2-meleklere iman 3-peygamberlere iman 4-kitaplara iman 5-hayrın ve şerrin ALLAH tan geldiğine iman 6-ahret gününe iman ........görüldüğü üzere,sen tamamını red ederek kafirliğini tescilledin:)ebu cehil ve ebu leheb fikriyatından beslendiğin ve gıda aldığın belli kumandan S.M nin dediği gibi``EY EBREHELER GELİN,EBABİLLERİNİZ SİZİ BEKLİYOR..!!``buda mucizeydi ama neyse artık yazmış olduk:)
-
"TÜRKÇE EZAN" ve TÜRKÇE EZAN okunmasına en çok KİMLER KARŞI GELİR...
cyrano,saçmalayan sensin... türkçe ibadet diyorsun,türkçe dua demiyorsun..sen ALLAH a hangi dilde dua edersen et mutlaka anlar.. lakin,ben kur`anı türkçeleştireceğim dersen,ve bu nasıl oacak bilmiyorum ama,büyük bir ihtimalle türk aydınının(!)bununda içine deceğine eminim.. şu türkçe iadeti biri açsın yaw..!! yok ezan türkçe olsun,bununla ne kast ediliyor..?ezanı şu anki boktan türkçen ilemi tercüme edeceksin..? devşirme bir dille..?kurduğun 5 kelimelik bir cümlede en az 3 dil var,neyin varda neyle uygulayacaksın..? itikad-akaid-amel-ictihad-fıkıh-usul-icma-i ümmet-sünnet-farz-vacib-caiz-mustehab-mekruh-haram..vs.ne olduğunu bilmediğin şeyler hususunda nasıl ahkam keseceksin..şu anki adına diyanet denen İHANET İŞLERİ mi yapacak bunu.?saçmalamayın,bu din 1400 yıldır nasıl yaşandıysa o şekilde yaşanmaya devam edecek b`iznillah..ilede türkçe ibadet diyorsan,önce türkçeni asilleştirirsin ve sonra istediğin şeyi türkçeleştirirsin.. saçma sapan devrimle bir gecede icad ettiğin bir dille bir halt edemezsin.. teknoloji adına türkçe bir yaptırımın varmı..?kolay olan yolu seçip,üç beş allahsız yahudi dönmesinin türk dili adına makatından yellendirdiği bir din anlayışı olamaz..
-
CUMHURİYETÇİ KEMALİSTLERİN İSLAM DÜŞMANLIĞI
kemalizmin t.c nde isla düşmanlığı ilkten başlar,yani bunlar aslında dedelerinin tohumlarını biçenlerdir("Kemalizm" derken, kimsenin mânevî şahsiyetiyle bir alıp veremediğimiz yok; Moiz Kohen adlı dönmenin -dönerek Tekin Alp adını almıştı- bu isimli kitabına göndermede bulunuyoruz. İlk defa “Kahrolsun Ş...” sloganını ortaya koyarak, İstiklâl Harbi’nin; Hilâfet’in kaldırılması, Ayasofya’nın kapatılması, Lozan Antlaşması vesaire gibi sonuçlara doğru hedeflendirilmesine bu şahıs yol açmıştı. Türkler’e -İslâmiyet’in yerine- "Türkçülük" akımını öğreten hızlı Türkçülerin hepsi gibi, Türk değildi. Bunlar, Türk ırkının üstünlüklerini öve öve bitirememiş, onun "temel ırk” olduğu iddiasına kadar varmış ve bir “yeni ulus yaratma” projesi geliştirmiş -Batı’dan getirmiş- "bir araba çıfıt”tı. Ellerinde "Bozkurt", "Avrupa ve Asya arasında” gibi kitablar, Çankaya çevresinde bir avuç şakşakçıyla beraber, “temel ırk”a şöyle bir yön tayin ediyorlardı: "Batılılaşmak, Muasırlaşmak, vesaire...” Hattâ efsaneye göre, "temel ırk”ın ikinci Cumhurbaşkanlığı makamını İngiliz büyükelçisine teklif etmişler, "Beraberce kurduğumuz Cumhuriyeti beraberce yaşatalım!” demişler, ancak menfî cevab almışlardı. Bu akılalmaz ve inanılmaz hadise, İngiliz arşivlerinin mühürleri ilk defa açılarak, 1970’lerde açıklandı. O günlerde Türk basınına da yansıdı. Ancak "hadisenin vahameti" sebebiyle, daha sonra İslâmcılar’dan başka kimse tarafından tekrar gündeme getirilemedi. (Araştırmacılar, 1976-78 dönemindeki Milliyet’i tarayabilir! Veya “Time” arşivlerini!) “TANZİMAT - JÖNTÜRK - İTTİHAT TERAKKİ MİSYONU’nun eseridir; hesabı, “TANZİMAT - JÖNTÜRK - İTTİHAT TERAKKİ MİSYONU’nun devletleşmiş hâli olan “(TC=) Dönmeler Cumhuriyeti”nden sorulmalıdır! Jöntürk liderlerinin Balkan kökenli “Sabetaistler”den oluştuğu; Talat, Enver, Cemal, Bahaddin Şakir ve Nizam’ın “dönme” olduğu; çalışmaların merkezinde yer alan Selanik’teki Grand Orient Locası’nın, Yahudi Rothschild tarafından, Yahudilerin bütün Ortadoğu’yu kontrol altına alabilmesi gayesiyle Yahudi Emanuel Karaso’ya kurdurtulduğu; Jöntürk öncülerinin, Karaso’nun üstadı olduğu bu locaya bağlı oldukları mâlûmun mâlûmu! Schiller Enstitüsü’nden Joseph Brewda, 1994 tarihli konferans metinlerinde, İspanya’dan kaçan Yahudilere kucak açan Osmanlı’nın, 400 yıl sonra bu kişiler tarafından yıkılmasına dikkat çekiyor ve şöyle diyor: «ZAFERLERİNİ, İMPARATORLUK İÇİNDEKİ HRİSTİYANLARI, ERMENİLERİ, RUMLARI VE ÂSURÎLERİ (ARÂMÎLERİ) ÖLDÜREREK KUTLADILAR; …1982’DE, İSRAİL ORDUSUNUN LÜBNAN’I İŞGÂL ETMESİNİN ZAFERİ DE SABRA VE ŞATİLLA KATLİAMIYLA KUTLANMIŞTI.» «“Jöntürk” gazetesinin editörü, Rus Siyonist lider Vladimir Jabotinsky idi ve bu kişi İtalya’da eğitilmişti.» kaynak-s.gurselgil pardon..türkiye türklerinmidir,yada türkiyeyi türklermi kurmuştur..? bir ara ankara valisi..BU ÜLKEYE KOMÜNİZM GELECEKSE,ONUDA BİZ GETİRİRİZ..!!!demişti,o ``BİZ``kim yada kimler,merak edilebilirmi..? bu mustafa kemal,masonları huzurundan def edip localarınıda kapatmamışmıydı..?şimdilerde laiklik adına islama saldıran bu dönme güruhu açıkca BİZ KEMALİSTİZ diyor...muğla-bodrum-ortakentte bu adamlar,sırf m.kemal çok seviyordu diye 10 kasımlarda onu tuzlu leblebi ve rakıyla yad ediyorlar,kemalcilik eşittir islam düşmanlığımı.? bu şeye benzedi,hani hristiyanlık içinde REFORM adı altında bir mezheb türetildi ya,protestanlık(luther ve kalvin)şimdi bu adamlar bu mezhebi icad etmişler,hristiyanlığı ********* görüp türetilen bu protestocu akım,LÜTUF VE KAYRA DİNİ olduğu için musevileri(genelde yahudi)hoş görür,kendi peygamberleri olan hz.isaya küfretselerde bu olur..ve reform olan bu hareket,şimdi kendi protestan kiliselerinde kadın ve erkek eşcinsellerin nikahlarını kıymakla iştigal etmekte.. türkiyedeki şu anki akım,geçmişte dedelerinin başlattığı akımı yeni türkçedeki yeni kelimelerle dewam ettirme sürecidir piyasaya en son fırlayan beyza isminde bir dönme,camide üryani halde namaz kılmayı modernlik ve reform kabul ediyor.. lakin ne yapılırsa yapılsın,bu ülkede bazı kalpler ve kafalar artık bunları yemiyor o yapılanlar lozanda kaldı,şimdi MAİDE/33 işleme griyor ``BU ÜLKEDE ALLAH`TAN VE AHLAKTAN BAHSETMEK YASAKTIR``diyen şükrü saracoğlu gibiler olsada(aynı zewat,hasta halinde gebermek üzereyken,ALLAH diye böğürüyordu)
-
"TÜRKÇE EZAN" ve TÜRKÇE EZAN okunmasına en çok KİMLER KARŞI GELİR...
ya ben anlamıyorum,yada anlatamıyorum...!? arapçayı sevmiyorum arapça olmasın derken neyi ima ediyorsun..? kur`an arapça ama,senin dilinde yani türkçe dediğin dille yazılmış binlerce tefsir var,işine geleni alır okur ve uygularsın..ha,yok ben kendim anlayacağım diyorsan kusura bakma,kur`anı arap entellektüelleri ve alimlerden hariç,arapça konuşan bir suud,lübnanlı,ıraklı,filistinli yada herhangi bir arap asıllı avam anlayamaz..bunun için,kelam-fıkıh ve usul ilmini öğrenmen gerekir..türkiyede din zaten türkçe anlatılıyor,sorun ne ozaman..?senin faşizm derecesinde anti arapçı olman bu dini ve onun koyduğu kuralları bağlamaz kadeşim.. cyrano sgosh,tanrı kelimesinin manasını bende biliyorum,lakin bu dile çevrilen karşılığı bu..askerde bile ALLAH demek yasak asli türkçede ise ALLAH-çalab-demek,buyrun böyle hitab edin
-
"TÜRKÇE EZAN" ve TÜRKÇE EZAN okunmasına en çok KİMLER KARŞI GELİR...
benim deyimimle be geyik.. sen,kullandigin esyaya bile kendi lisaninla bir isim veremeyip,devsirme lisanla anlasiyorsun..su an kullandigin toplami 500 u bulan kelimelerlemi kur`ani meallestirip türkce ibadeti uygulayacaksin..?ben demekki dogru anlamisim cyrano sgosh.. bana anladigim dilden``MERHABA``bile diyemezeken..ALLAH`in kelami olan yani ilahi bir kelam olan kur`ani,beseri(insani)lisanla nasil cözeceksin..? namaz kiliyorsan eger..?malezyaya gittin say,adam malay dilinde bagirip duruyor,e seninde namaz vaktin gidiyor(malayca bilmiyorsun)4 sat geri,5 saat ileri bilemem,ama nasilki ticari olarak ingilizce evrensel bir dil ise,din olarakta islam ve onun dili evrenseldir..!!ALLAH heryerde ALLAH- sen illede,yok ben tanri diyecegim diyorsan de.. hekimoglu ismailin dedigi gibi``EY TANRILAR,ALLAH BELANIZI VERSiN..!!`` ve sen kazy kafkasyalisin cyrano..bizde dendigi gibi..THA RAZIM GUPGHUH..!!
-
"TÜRKÇE EZAN" ve TÜRKÇE EZAN okunmasına en çok KİMLER KARŞI GELİR...
sevgili kardesim,iyi guzel yazmissinda senin cumhuriyetin 82 yildir hala dil,sakal,biyik,turban vesaire ile ugrasirken,elin adami(almanya)42 den bugune ve abd ye 60 milyar dolar tazminat vermesine ragmen,sen ona kulluk etmektesin.. asil super guc japonya,2000 yillik alfabeyle hayatini surdurmekte..82 yil oncesine git ve su dunya uzerinde yap1lan tüm devrimlere bak,en dangalak 2 devrim/BOLSEVIK VE CUMHURIYET DEVRIMI..!!gerci senin cumhuriyetinde elin adamindan araklama ama olsun..rotschfild destekli bir devrim,ha ayrica bu rotschfild denen adam,marks ve lassaleyide desteklemisti:)kapitalizmin kalesi olan rotschfild.!!! bide marks soyle der..TARIH TEKERRURDEN IBARETTIR,BIRINCISI TRAJIK-IKINCISI KOMIKTIR..!! simdi birileri o komediyi bekleye dursun
-
CUMHURİYET VE LAİSİZM ADI ALTINDA-DİN VE IRK OLARAK ASİMİLEMİ EDİLİYORUZ..?
İspanyollar, topraklarından İslâmiyet’i silme çalışmalarına 1200’lü ilk yıllarda başladılar. 1492’ye gelindiğinde, çalışmalar hedefe ulaşmıştı. Sıra, Yahudiler’e – Musevîler’e gelmişti. Bilindiği gibi; Yahudilik ırk, Musevîlik ise dindir. Ancak Yahudi ırkı ile Musevî dini özdeşleşmiştir. Birlikte anılırlar. Yahudiler, 1490 ‘lı yıllara kadar İspanya’da altın çağlarını yaşadılar. Bu tarihlerde başlayan asimilâsyon, sindirme ve göçe zorlama amaçlı baskılar, dayanılmaz hâle gelmişti. Yahudiler, Osmanlı Devleti’nden gelen dâveti kabul ederek 1492 yılında İspanya’yı terk etmeye başladılar. Göçmenler: İstanbul, İzmir ve Selânik’e yerleştirildiler. Huzur dolu, sâkin bir hayat yaşıyorlardı. İzmir’de, Kadifekale semtinin fakir Musevî ailelerinden oluşan alt kesimlerinde, l6 Eylül l626 tarihinde bir erkek çocuk dünyaya geldi. Adını ‘Sabetay’ koydular. Aile soyadları ‘Sevi’ idi. Sabetay Sevi, din adamı olarak yetiştirildi. O, 39’uncu yaşının eşiğinde yoğun bir mistisizme saplandı. Toplumu kurtarabilecek ilâhi bir güce sahip olduğunu söylemeye başladı. 31 Mayıs 1665 tarihinde Mesih olduğunu ilân etti. Yahudi inancına göre Mesih (kurtarıcı), kendilerine bu günkü İsrail topraklarında bağımsız bir devlet kuracak ve dünyanın dört bir yayına dağılmış olan Yahudiler’i bir araya toplayacaktır. Sabetay Sevi, haham olarak sinagoglarda ateşli konuşmalar yapar. Taraftarlarının sayısı her gün artmaktadır. Avrupa’dan Yemen’e, Kuzey Afrika’dan Anadolu’ya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında dalgalanmalar, kaynaşmalar olur. Heyecan kasırgası ile Yahudiliğin resmî tutumundan ayrı, yeni ve radikal bir akım doğar. Bu akım, Hıristiyanlar arasında etkileşimlere, Müslümanlar arasında ise sert ve ciddî tartışmalara yol açmıştır. İnsanlar, Sabetay Sevi’ye tapmaya, sinagoglardaki konuşmalarından sonra taşkınlıklar yapmaya başladılar. Kimse, neler olabileceğini kestiremiyordu. Taraftarlar: “Efendimiz, Türk’ü tahtından indirecek ve dünyayı 18 krallığa bölecek.” Diyorlardı. Sabetay Sevi, oluşmasına yol açtığı heyecan seline kapıldı. Taraftarlarıyla birlikte Osmanlı Devleti’nin başşehri İstanbul’a doğru yürüyüşe geçti. Bu olay üzerine Sevi tutuklandı ve yargılandı. Sultan Dördüncü Mehmet, çok uzun süren yargılamayı perde arkasından takip etti. Yargılama sonunda Sabetay Sevi’nin önüne iki seçenek kondu: İddialarından vazgeçmezse öldürülecek, Müslümanlığı kabul ederse, hayatı bağışlanacaktır. Sevi: “Bu can bu bedende olduğu sürece Müslüman’ım.” Der, Aziz Mehmet Efendi adını alır. Taraftarlarının bazıları bu ihaneti kabullenmez ve intihar ederler. Çoğunluk ise Müslümanlığı kabul eder. Mesih, yâni kurtarıcı, kendisini kurtarabilmek için dinini değiştirmiştir. Bir müddet sonra da taraftarları arısındaki intiharları durdurabilmek ve insanları kendisine çekebilmek için bir atraksiyon yapar: Cübbesinin içine bir kuş yerleştirerek topluluğunun huzuruna çıkar. Burada cübbesinin önünü açarak sakladığı kuşu uçurur. “Can bedenden çıktı.” Diyerek, eski dinine döndüğünü îma eder. Sabetay Sevi ve yandaşlarına, dinlerinden döndükleri için, ‘dönme’ veya ‘avdeti’ denilir. Fakat onlar, İslâmiyet’i kabul ettiklerini söylemelerine, görünüşte Müslüman gibi hareket etmelerine rağmen, gerçekte Musevîliğe inanmaktadırlar. Bu durum, yetkililerin gözünden kaçmaz. 1676 yılında Arnavutluk’a sürgüne gönderilirler. Sabetay Sevi aynı yıl Arnavutluk’ta ölür. Sabetay Sevi’nin hayattaki iddiaları kadar ölümü de fırtınalara yol açtı. Ona inananlar, Mesih olarak Müslüman olduğunu fakat Musevî olarak gökyüzüne uçtuğunu söyleyip, günün birinde tekrar dünyaya döneceğine ve bütün Yahudiler’i kurtaracağına inanırlar. Bu inançlarını korumak ve yaymak için teşkilâtlanırlar. Gizli, içine kapanık bir cemaat olarak Mesih’lerini beklemektedirler. Sabetaycılar, daha sonra Selânik’e yerleşirler. ‘Selânik Dönmesi’ isimlendirmesi böylece oluşur. Oradan da 1924 yılında topluca İstanbul’a gelirler. TOPLUMUMUZDAKİ KONUMLARI Sabetaycılar’ın; Mesih’lerini beklemeleri, çoğunluğu muhafazakâr olan insanlarımız için bir problem oluşturmuyor. Ancak kendilerini gizleyen Sabetaycılar’ın sıkıntıları var. Birincisi, kendi aralarında üç ana gruba ayrılmış durumdalar: 1- Yâkubiler, 2- Kapancılar, 3- Karakaşlar . Her grubun alt kolları var. Gruplar ve kollar arasında çetin bir mücadele yaşanıyor. Asıl mücadele ise, Sabetaycılar ile Musevîler arasındadır. Sabetaycılar, Müslüman gibi yaşamalarına rağmen Müslüman değiller. İbadetlerini sinagoglarda yapmak istiyorlar. Musevîler ise, Müslüman gibi yaşadıklarından ve Musevîliğin gerekli ritüellerini yerine getirmediklerinden onları Musevî saymıyorlar ve ibadethanelerine kabul etmiyorlar, birlikte dua etmeyi reddediyorlar. Aralarındaki bu çekişmelerin oluşturduğu huzursuzluk, toplumumuzu olumsuz olarak etkiliyor. Hele bir de Türk vatandaşı olmaları sebebiyle, İsrail hükümeti nezdinde haklarının aranıp verilmesini devletimizden istemiyorlar mı ?... Anlaşmazlıklar böylece milletlerarası boyutlara ulaştırılıyor. Yarın neler olabileceğini kestirmek mümkün değil. Sabetaycılar gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet döneminde asimilâsyonist baskılar (!) altında bulunduklarını iddia ediyorlar. Fakat bu nasıl bir baskı ise, her iki dönemde paşalık, vezirlik, baş vezirlik, genel müdürlük, milletvekilliği ve bakanlık gibi devletin çok önemli makamlarına gelebiliyorlar. İş hayatında, sanat ve basın alanında bir numara olabilenler var. Sabetaycılar’ın, insanlarımıza ters gelen davranışları şöylece sıralanabilir: -Sabetay Sevi’ye tapanlar olmuş. Kendisine ‘Allah’lık izafe edilmiş. İtiraz etmemiş. Müslüman Türk halkının anlayışına göre bu sapkınlıktır. -Devlete karşı ayaklanmış, yürüyüşe geçmiş. Bu hareket anarşi ve terördür. -Sabetaycılar, “Salt mantık açısından bakıldığında, Sabetay Sevi öğretilerinin kavranamayacağını” söylüyorlar. Akla ve mantığa uygun olmayan bir felsefe ciddiye alınamaz. -Sabetaycılar, 300 yıllık kültürlerini gizlice yaşamaktan şikâyetçiler. Türkiye’de, 4000 yıllık kültürlerini yaşamak ve yaşatmak isteyenler var. Onları fundamentalist ve çağ dışı olmakla suçluyorlar. -İstekleri, Devletimiz tarafından karşılanmadığı için “Türkiye bu gün, Osmanlı Devleti’nin çok gerisindedir. Bu şartlar altında hiç kimse, Türkiye’ nin Avrupalı sayılmamasından gocunmamalıdır.” Diyorlar. Bu davranışlar, milletimize haksızlıktır. AZINLIĞIN ÇOĞUNLUĞA DAYATMASI Türkiye’deki akl-ı selim sahipleri, Sabetaycılar’a, ‘Ya sev, ya da git’ demiyor. Yukarıda bir kısmı özetlenen olumsuzluklara rağmen Sabetaycılar, kültürümüzün alt zenginliklerini oluşturan bir grup olarak saygın insanlar halinde aramızda yaşama hakkına sahipler. Kimse varlıklarından rahatsız olmaz. Saygınlığın devamını güçleştiren davranışlar, Sabetaycılar’dan geliyor. -Milliyetçi ve muhafazakâr aydınlarımıza batıcı bir hayat tarzını dayatıyorlar. Millî ve manevî değerlere önem vermeyen kozmopolit insanlar olarak tanınıyorlar. Kendilerinin bu şekilde tanımlanmasından rahatsız olmadıklarını açıkça belirtiyorlar. -“Elhamdülillah Müslüman’ım” Diyorlar. Fakat değiller. Bu durum, onlar için sadece bir dinî tercih olarak kalsa, kimsenin bir diyeceği olmaz. Olması gerekenin bu olduğunu söylemeleri insanı tedirgin ediyor. -Sağ-sol, lâik-dindar, Alevî-Sünni ve Türk-Kürt sürtüşmelerinde gizliden gizliye kışkırtıcı roller üstlendikleri sezinleniyor. -Kimlik bunalımı içerisinde olmaları sebebiyle yaşadıkları huzursuzluk, giderek topluma yayılıyor. Sabetay Sevi, kendi cemaatine; “Benzet, fakat benzeme !” emrini vermişti. Onlar, bu emir gereği, kendilerini Müslüman’a benzetiyorlar. Türkiye’de Türk ve Müslüman olduklarını söylüyorlar. Milletlerarası platformlarda ise, Yahudi – Musevî olduklarını iddia ediyorlar. Bu iki yönlü söylem, Müslüman-Türk imajımızı zedeliyor. SABETAY LİST SİYASET A Ali Fuat Cebesoy, Altemur Kılıç, Ahmet Ağaoğlu, Aydın Köymen, Atilla Mutman, B Bülend Ulusu, Bülent Akarcalı, Bülent Tanla, Besim Tibuk, Behçet Bilgin, Bahattin Yücel, Bekir Sami Kunduh, Besim Üstünel, Burhan Özfatura, C (Mahmut) Celal Bayar, Celal Tevfik Karasapan, Cihat İren, Cemal Madanoğlu, Cemal Bardakçı, D Dr. Nazım, Daniş Koper, E Emre Gönensay, Ercan Karakaş, Erdoğan Berktay, Ercüment Konukman, F Fahri Korutürk, Fuat Bulca, Fatin Rüştü Zorlu, Feridun Cemal Erkin, Fahrettin Kerim Gökay, Fethi Tevetoğlu, (General) F. Türüng, G Gökberk Ergenekon, Güneş Öngüt, H Hayrettin Erkmen, Hüsrev Gerede, Hasan Menemencioğlu, Hasan Esat Işık, Haluk Ülman, Haluk Bayülken, Hulusi Köymen, Hızfı Oğuz Bekata, İ İsmail Cem, İttihatçı Rahmi Bey, İbrahim Deriner, İlhan Öztrak, İbrahim Deriner, İhsan Gürsan, İhsan Alyanak, İrfan Özaydınlı, K Kemal Derviş, Kılıç Ali, Korel Göymen, Kasım Gülek, L Lütfi Kırdar, M Mustafa Kemal, Mehmet Ali Aybar Mithat Şükrü Bleda, Mehmet Ali Bayar Maliyeci Cavit Bey, Mükerrem Berk, Muhittin Üstündağ, Memduh Şevket Esendal, Mekki Sait Esen, Murat Sökmenoğlu, Mucip Ataklı, Muammer Çavuşoğlu N Naim Talu, Nevzat Yalçıntaş, Nazlı Ilıcak, Nazım Hikmet, Numan Menemencioğlu, Neşet Akmandor, Nihat Karaveli, O Osman Kapani, Orhan Öztrak, Osman Kibar, Orhan Eren, Ö Ömer Seyfettin, Ömer Lütfi Tunçay, R Ragıp Gümüşpala, Rauf Orbay, Reşat Fuat Baraner, Reşat Muhlis Erkmen, S Sedat Celasun, Suat Hayri Ürgüplü, Sarp Kuray, Sadrettin Celal Antel, Suat Baban, Sebati Ataman, Selim Sarper, Serbülent Bingöl, Samet Ağaoğlu, Sebati Ataman, Selim Sırrı Tarcan, Suphi Gürsoytrak, Ş Şükrü Sina Gürel, Şükrü Kaya, Şaban Karataş, Şefik Hüsnü Değmer, Şehabettin Kocatopçu, T Tansu Çiller, Talat Paşa, Turhan Kapanlı, Turan Güneş, Tevfik Rüştü Aras, Tayfur Sökmen, Tezcan Yaramancı, Tunca Toskay, Tayyibe Gülek V Vedat Nedim Tör, Vedat Dalokay, Vahit Halefoğlu, Y Yılmaz Ergenekon, Z Ziya Selışık, Ziya Gökalp, Zeki Baştımar, Zeki Erataman --------------------------------- ---------------------------------------- SANAT DÜNYASI: A Abdülhak Hamit Tarhan, Altan Erbulak, Aziz Üstel, Ayşe Kulin, Ayten Gökçer, Aliye Berger, Azra Erhat, Ayten Alpman, Ayşe Gencer, Attila İlhan, Ajda Pekkan, Ali Rıfat Çağatay, Ali Uras, Arsen Gürzap, Aysel Gürel, Ahmet Adnan Saygun, Alpay, Arif Mardin, Ahmet Ertegün, Aziz Basmacı, Asuman Tuğberk Ahmet Say B Bülent Ersoy, Bülent Fenmen, Bora Gencer, Barış Manço, Bülent Ortaçgil, Bülent Tarcan, Behzat Butak, C Cüneyt Gökçer, Cem Davran, Celal Sahir Erozan, Cenk Eren, Cem Mansur, Can Gürzap, Cemil İpekçi, Cüneyt Tanman, Ç Çolpan İlhan, Çetin Tekindor, Çiğdem Talu, D Duygu Aykal, Doğa Rutkay, Derya Alabora, Deniz Gökçer, E Erman Kunter, Enis Fosforoğlu, Erdem Buri, Emin Ongan, Engin Noyan, Eser Noyan, Erkan Özerman, F Filiz Ali Lazlo, Fazıl Say, Füreyya Koral, Faiz Kapancı, G Gönül Yazar, Günseli Başar, Gürer Aykal, H Hüseyin Kutman, Haldun Dormen, Halikarnas Balıkçısı, Halit Ziya Uşaklıgil, Halit Refiğ, Hüseyin Saadettin Arel, Hande Ataizi, Hüseyin Baradan, Hulusi Kentmen, I Işıl Yücesoy, İ İdil Biret, K Kerem Alışık, Kenan Kalav, Köksal Engür, L Levent Kırca, Leyla Saz, Leyla Gencer, Levent Yüksel, M Müşfik Kenter, Mustafa Alabora, Mehmet Ali Alabora, Mehveş Emeç, Munis Faik Ozansoy, Mehmet Ali Erbil, Mete İnselel, Muazzez Tahsin Berkant, Müjde Ar, Mehtap Ar, Melih Kibar, Mısırlı İbrahim, Mahmud Celalettin Paşa, Mustafa Altıoklar, Meral Orhonsay, Mehmet Fehmi Tokay, Mükerrem Berk, Melike Demirağ, Mithat Fenmen, Metin Serezli, Metin Erksan, Muzaffer İlkar, Metin Bükey, Mustafa Denizli, Murat Özaydınlı, Meltem Hakarar, Muhip Arcıman, N Neşe Erberk, Nevra Serezli, Nisa Serezli, Nermin Bezmen, O Orhan Pamuk, Oya Başar, Orhan Gencebay, Osman Nihat Akın, Oya Küçümen, Okan Karacan, Okan Bayülgen, Oktay Rifat, Ö Ömür Göksel, Özlem Savaş, Ömer Karacan, P Peride Celal, Pakize Suda, Perran Kutman, R Rutkay Aziz, Reşat Nuri Güntekin, Renan Fosforoğlu, Refik Kemal Arduman, Refik Talat Halman, Rakım Elkutlu, Rüçhan Çamay, S Sevgi Soysal, Saltuk Kaplangı, Samim Değer, Semiramis Pekkan, Sibel Egemen, Selahattin Pınar, Selanikli Ahmet Efendi, Suna Kan, Semiha Berksoy, Sertap Erener, Selin Dilmen, Selin Toktay Samih Rifat, Ş Şinasi, Şerif İçli, Şekip Memduh, Şanar Yurdatapan, Şemsi İnkaya, T Tarkan, Turgut Boralı, Turgut Demirağ, Tülay German, Talat Artemel, Tuncel Kurtiz, Tuğrul Dağcı, U Uğur Akdora, Ulvi Cemal Erkin, Ü Ümran Baradan, Ülkü Kuranel, Y Yıldız Kenter, Yusuf Atılgan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yasemin Kozanoğlu, Yıldırım Gencer, Yesari Asım Arsoy, Yıldız Sertel, Yasemin Baradan, Yasemin Kumral, Z Zeki Müren, Zeki Alasya, Zeliha Berksoy, Zihni Küçümen ------------------- ------------------------MEDYA-HALKLA İLİŞKİLER-REKLAM A Ali Kırca, Altan Öymen, A. Emin Yalman, Ali Sirmen, Ali Gevgili, Adnan Düvenci, Abdi İpekçi, Aydın Sevgel, Ali İhsan Göğüş, Alev Coşkun, Altan Erbulak, Ali Ulvi, Ali Baransel, Argun Berker, Ayla Selışık Tamar, Ayşe Arman, Aydın Boysan, Ali Canip Yöntem, Abdülkadir Yücelman, Ali Naci Karacan Aladdin Baydar (Fenerbahçeli ilk milli futbolculardan, gazeteci) B Bilgin Ailesi (Sabah, ATV) Bekir Coşkun, Bekir Kutmangil (Günaydın’ın öldürülen sahibi) Bedii Faik, C Cengiz Çandar, Cüneyt Ülsever, Coşkun Kırca, Can Ataklı, Cenk Koray, Canan Arıtman, Cüneyt Arcayürek, Cihat Baban, Cüneyt Koryürek, Cehdi Şahingiray, Ç Çetin Emeç, D Defne Samyeli, Doğan Koloğlu, E Erkan Göksel, Ecvet Güresin, Emil Galip Sandalcı, Ebuziyyad Ziya, Ekrem Uşaklıgil, Emine Uşaklıgil, Erdal Atabek, Eşfak Aykaç, Enis Tahsin Til, Ercan Arıklı, Emre Kongar Engin Baydar (Nazikioğlu, soyadını kullanmıyor- Türk Basın Birliği Başkanı idi) Ertuğrul Soysal (Nail Keçili’nin üvey babası, eski İSO bşk,TİSK Kurucusu, Atlı Zincir'in sahibi) F Fikret Bila, Ferai Tınç, Faik Akın, Füsun Özbilgen, Fikret Otyam, Fazıl Ahmet Aykaç, G Gülgün Feyman, Güngör Mengi, Güneri Cıvaoğlu, Gündüz Vassaf, Gündüz Kılıç (GS’li Baba Gündüz-Kılıç Ali’nin oğlu, Altemur Kılıç’ın kardeşi) Gülçin Telci, H Hüseyin Cahit, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Hamdi Nüzhet Çançar, Halit Deringör, Hakkı Tarık Us (gazeteci) I Işıl Özgentürk, İ İsmet Berkan, İsmet Solak, İsmail Hüsrev Tökin, İsmet Binark: Yazar K Karacanlar Kahraman Bapçum, Kamil Masaracı, L Leyla Umar, M M. A. Birand, Mehmet Ali Önel, Murat Sertoğlu, Murat Birsel, Mecbure Canan Barlas, Münir Berik, Mekki Sait Esen, Mahmut Ekrem Talu, Muvaffak Talu, Mükerrem Sarol, Mithat Perin, Murat Belge, Muammer Yaşar Bostancı, Mahmut Esat Bozkurt, Metin Yalman (A. N. Sezer’in Basın Danışmanı) N Naim Tirali, Nuri Çolakoğlu, Necmettin Sadak, Nezih Demirkent, Nasuh Mahruki, Necati Zincirkıran, Nail Güreli, Necmi Tanyolaç, O Orhan Koloğlu, Okay Gönensin, Osman Kavala (İletişim’in sahibi), Osman Kapani, Osman Saffet Arolat, Osman Ulagay, Oğuz Tongsir, Orhan Erinç, Oğuz Aral Ö Örsan Öymen, Özcan Ergüder, Ömer Madra, P Piyale Madra, Pakize Suda, R Reha Muhtar, Refik Erduran, Ruhat Biliktan Mengi, Recaizade Mahmut Ekrem, Rasih Nuri İleri, Rana Pirinççioğlu S Simaviler Sedat Sertoğlu, Sedat Ergin, Seçkin Türesay, Suphi Nuri İleri, Sabiha Sertel, Selim Ragıp Emeç, Selçuk Erez, Semih Poroy, Semra Somersan, Semih Balcıoğlu- Ş Şiar Yalçın, T Tahsin Öztin, Talat Sait Halman, Talay Erker, Turhan Selçuk Tekin Aral U Uzanlar Uğur Dündar, Umur E. Talu, V Vedat Nedim Tör, Y Yalçın Bayer, Yılmaz Çetiner, Yavuz Gökmen, Yalım Eralp, Z Zekeriya Sertel, Zeynep Göğüş ------------------------------ ------------------------------------- AKADEMİSYEN- ÜNİVERSİTE-İLİM A Ali Doğramacı (Bilkent Rektörü) Aykut Barka, Asaf Savaş Akat, Aydın Aybay, Ali Fuat Berkman Ali Fuat Başgil, Ali Yar :Yazar, matematik Ord. Profesörü, Fen Fakültesi Dekanı A.Korhan Binark: Dr, Marmara Üniversitesi Ayhan ÇAVDAR (TÜBA Kurucu Üyesi) AHMET TANER KIŞLALI B Bülent Berkarda, Bülent Tanör, Bedri Ruhselman, Bülent Daver, Bedii Şehsuvaroğlu, Bülent Tarcan, Burak ERMAN (TÜBA Kurucu Üyesi) BÜLENT BARADAN BERNA MORAN C Celal ŞENGÖR (TÜBA Kurucu Üyesi) Celal Göleli, A.M. Celal Şengör, Celal Esat Arseven, Cemil Sena Ongun, Cemal Arkon, Cihat İren, CEMİ DEMİROĞLU CEMİL TOPUZLU (Tıp Prof. İstanbul Belediye Bşk) Ç Çağlar Keyder, Çetin Özek, Çiğdem Kağıtçıbaşı, Çiğdem KAĞITÇIBAŞI (TÜBA Kurucu Üyesi) D Duygun Yarsuvat, E Ender Berker Erdoğan Alkin, Emre Kongar (medyada var aslında) Enver Ziya Karal Erdoğan ŞUHUBİ (TÜBA Kurucu Üyesi) Engin BERMEK (TÜBA Kurucu Üyesi) F Fatmagül Berktay, Faruk Erem, Fahir Erman, Faik Reşit Unat, Feza Gürsey, F. Mutlu Binark: Dr., Gazi Üniversitesi Fahri Arel FETHİ İDEMAN (Rektör) G Gazi Yaşargil, H Hamdi Peynircioğlu, Halil Berktay, Hayrullah Örs, Haluk Şehsuvaroğlu, Hamit Dilgan, Hüsnü Göksel, Hasan Boduroğlu, Hasan Tahsin Ayni, Hasan Köni , HULUSİ BEHÇET (Behçet hastalığını bulan, soyadını Atatürk verdi, Aşiyan) HURŞİT GÜNEŞ İ İhsan Doğramacı, İlter Turan, İlhan Lüten, İbrahim Necmi Dilmen, İbrahim Hoyi, İSMET HİKMET ERTAYLAN İlhan Tekeli K Kemal Gürüz, KERİM ERİM KADRİ RAŞİT ANDAY (Tıp Prof.,Melih Cevdet'in babası, Eczacı Mehmet Raşit Paşa'nın oğlu, Aşiyan) L LEYLA NEYZİ M Murat Belge, Mehmet Kiciman, Mete Tunçay, Mustafa Hulki Erem, Macit Gökberk, Metin Özek, Mustafa Santur, Münci Kapani, Mina Urgan, Muvaffak AKBAY (eski Ankara Hukuk Fakültesi Dekanı, şarkıcı Hümeyra’nın babası) Mustafa Hulki Erem, Metin HEPER (TÜBA Kurucu Üyesi) Murat SERTEL (vefat etti- TÜBA Kurucu Üyesi) MUAMMER AKSOY MAZHAR OSMAN USMAN (UZMAN) N Nilüfer Göleli, Nermin Abadan, O Orhan Alsaç, Orhan Aldıkaçtı, Ö Ömer Lütfü Barkan, Ömer İrdelp, ÖZDEMİR NUTKU (Sevgi Soysal'ın ilk kocası) R Reşat Garan, Ratip Berker, Razi Bel, Reşat Kaynar, Reşat D. Tesal, Rona Aybay, REHA OĞUZ TÜRKKAN S Sulhi Dönmezer, Sıddık Sami Onar, Sahir Erman, Süheyl Ünver, Selçuk Erez, Selahattin Tandal, Suphi Ziya Özbekkan, Sami Gönensay, SENCER AYATA Ş Şerif Mardin T TAHİR TANER (Hukuk Fak. Dekanı, Neşet Paşa'nın damadı) TOKTAMIŞ ATEŞ U Uğur Alacakaptan, Ufuk ESİN (TÜBA Kurucu Üyesi) Ü Üstün Ergüder, V Vehbi Eralp, Y Yavuz Abadan, Yavuz NUTKU (TÜBA Kurucu Üyesi) KAYNAK-http://www.sabetay.50g.com/Liste/liste.html----------------------------- ---------------------------------- yanlış anlaşılma yada yapaycılık varmıdır bilmiyorum ama,galiba genelimiz bu kadrolaşmanın hedefiyiz.. herkes hangi tencereye kulp olduğuna dikkat etsin,bu sadece bunlarla sınırlı olmayabilir(!?)ve burada tek kurtarıcı yine ``DİN``gibi görünüyor..?hani buda gidip şuradaki şıh`a biat etmek yada falanca yerdeki hocaya üfletmekle olmaz..öncelikle akideni öğreneceksin,çünkü aradığının ne olduğunu bilmezsen,bulduğununda ne olduğunu bilemezsin...
-
ARMAGEDDON-KIYAMET
Gog ve Magog mefhumlarının İslâmî terminolojideki karşılıkları ‘Yecüc ve Mecüc’dür (Yejooj u Mejooj). Ebu Hureyre (radıyallahu anh) diyor ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdu ki: "Ye'cuc ve Me'cuc (seddi) her gün kazarak nihâyet güneşin ışığını görmeye yakın, başlarındakı adam onlara: "Sabah kazmaya davam ederiz!" der. Allah Teâla hezretleri, sabaha kadar seddi evvelki muhkem hâline getirir. Bu hâl onların müddetleri dolana kadar davam edecektir. Vakit dolduğunda Allah onları insanların üstüne göndermek istediği vakit, aynı şekilde yine kazacaklar, güneşin ışığını görecekleri delik açılacağı zaman, başlarındaki " İnşaallah sabah kazmaya devam ederiz" diyecek. Onlar da "inşaallah!" deyecekler; ertesi gün gelecekIer. Bu defa seddi bıraktıkları gibi bulacaklar. iene kazacaklar, bu defa insanların üzerine çıkacaklar ve (gördükleri) suyu içip kurtulacaklar. İnsanlar, onlara karşı kala’larına çekilecekler. Bu defa onlar da oklarını göğe atacaklar. Okları, üzeri kanlı olarak geri gelecek. Bundan sonra Yecüc ve Mecüc: "Biz yeryüzündeki insanları mahvettik ve göktekilere de galebe çaldık" diyecekler. Sonra Allah, onların çenelerine yapışan deve kurtlarını gönderecek, bunlarla onları öldürecek." Resûlullah aleyhissâlatu vesselam davamla dedi ki: "Nefsim elinde olan Zât-ı Zülcelâl'e and olsun ki, yerdeki hayvanlar onların etlerini yemekle elbette ki, güzelce paylaşacak ve memeleri sütle dolacaktır." Abdullah İbni Mes'ud (radıyallahu anh) der ki: "Mirâc gecesinde, Resûlullah aleyhissalâtu vesselam Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İyşâ ile karşılaştı. Qıyâmeti aralarında müzâkere ettiler. Evvelce Hz. İbrahim Aleyhisselâm'dan başlayıp ona Qıyâmetten sordular. Onun Qıyâmet haqqında hiç bir mâlumâtı yoktu. Sonra Hz. Musa Aleyhisselâm'a sordular. Qıyâmet haqqında onun da bir mâlûmâtı yoktu. Söz Hz. İyşâ Aleyhisselâm'a geldi. O: "Qıyâmetin kopmasına yakın şeyler (alâmetler) haqqında bana mâlûmat verildi. Ama Qıyâmetin kopma (vaktini) Allah'dan başka hiç kim bilmez" dedi. Sonra (Qıyâmetin alâmetlerinin en birincisi olarak) Deccâl’in çıkmasını dedi. Bunları söyledi: "Sonra ben inip onu öldüreceğim ve bundan sonra halq yurtlarına dönecek. Bu defa onların karşısına Ye'cuc ve Me'cuc çıxacak ve her tepeden sür’âtle hücûm edecekler. Onlar giderken rastladıkları her suyu içip kurtaracaklar ve çattıkları her şeyi dağıtıp tüketecekler. Bundan sonra halq feryâd ederek Allah’tan yardım isteyecek. Ben de Ye'cuc ve Me'cuc’u öldürmesi için Allah'a dua edeceğim. (Duam kabul olunacak) ve yer onların(leşleri ile çok pislenecek. Ben yine Allah'a dua edeceğim! Allah da bir su gönderecek ve o su, onları taşıyıp denize atacak. Daha sonra dağlar küçültülüp dağıtılacak ve yer, derinin yarılıp genişletildiği gibi yayılıp genişletilecek”. Söylenen bu hadise başladığında, insanlara yakınlığı itibârıyla Qıyâmetin, ev halqının, doğumu ile ne vakit (âniden) karşılaşacaklarını bilmedikleri hâmile kadın gibi olacağı bana bildirildi." Ravi el-Avvam demiştir ki: "Bunun tasdiqi Kitâbullah'da vardır. (Meâlen): "Nihâyet, Ye'cuc ile Me'cuc’un karşısındaki sedd açıldığında, her tepeden hücûm etmeye başlarlar" (Enbiyâ 96). Qıyâmet’in Büyük Alâmetleri 1-Bir Duhan’ın (azâb verici bir duman) ortaya çıkması. 2-Deccâl’in gelişi 3-Dabbe’t-ül Arz’ın çıkması 4-Güneş’in Batı’dan doğması 5-Ye’cüc ve Me’cüc kavminin ortaya çıkması 6-Hz. İyşâ’nın yeryüzüne inmesi 7-Hz. Mehdî’nin gelmesi 8-Yemen tarafından dehşetli bir ateşin çıkması 9-Dünya’nın muhtelif yerlerinde bazı kara parçalarının kopması ve ortadan kalkması Hattâ idzâ fütihat ya’cucu wa ma’cucu wahum min kulli hadabin yansilûne (Enbiyâ Sûresi, 21:96). İngilizce okursak: Until the Gog and Magog (people) are let through (their barrier), and they swiftly swarm from every hill. Türkçe meâli: Ye’cüc ve Me’cüc (ün seddleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler; Fransızca okuyalım: Jusqu'à ce que soient relâchés les Yajuj et les Majuj et qu'ils se précipiteront de chaque hauteur; Almanca: Bis dann, wenn Gog und Magog freigelassen werden, sie von allen Höhen herbeieilen. İspanyolca: Hasta que se suelte a Gog y Magog y se precipiten por toda colina abajo. Yunanca: Mehris otu i diodis anihthi ya tus Gog ke Magog i opii katespefmenos tha katevenun apo ola ta ipsomata) Abdullah İbnü Amr radiyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Ümmetimde hasf, mesh ve kazf olacaktır." Kazf: Kuvvetle atmak, sözü ağzından atıvermek, dokundurmak, iffetine iftira etmek. İffetli bir kadına zinâ isnâdında bulunmak. Büyük günahlardandır. Taşlanma azâbı. Mesh: Hayvan sûretine çevrilme. Hasf: Yere batma. DABBETU'L-ARZ... Neml 82- Söylenen başlarına geleceği vakit, bunlar için yerden bir "dâbbe" çıkarırız ki bu, onlara insanların âyetlerimize kesin bir imân getirmemiş olduklarını söyler. Neml 82- İnsanlara yönelttiğimiz o tehdidin gerçekleşme günü yaklaşınca karşılarına yerden bitme bir hayvan (dabbe) çıkarırız. Bu dabbe dile gelerek insanların âyetlerimize inanmadıklarını açıklar. Burada sözü edilen dabbenin ortaya çıkışını anlatan pek çok hadisler de vardır. Bu dabbenin uzunluğunun 60 arşın olması, hem tüyleri hem kılları, hem de kanadının bulunması, üstelik sakallarının olması ne anlam ifâde edebilir! Başının öküz başı gözlerinin domuz gözü, kulağının fil kulağı, boynuzunun geyik boynuzu, boynunun deve kuşu boynu, göğsünün aslan göğsü, renginin kaplan rengi, böğrünün kedi böğrü, kuyruğunun koç kuyruğu, ayaklarının deve ayakları... olmasından bahsedilir. Dabbenin çıkması qıyâmet alâmetlerinden biridir. İnsanların cezâyı hak edip bundan sonra tevbelerinin kabul edilmediği, o ânda üzerinde bulundukları hâl ile durumlarına hüqmedildiği sırada... İşte tam bu sırada Allah bir dabbe çıkaracak, bu dabbe onlarla konuşacaktır. Ve onun qıyâmetin yaklaştığını haber veren bir mucize olduğunu öğrenecekler. Neml Suresi’ndeki sahneler, genellikle cînler, kuşlar ve böcekler ile Hz. Süleyman -selâm üzerine olsun- arasında geçen diyalogun ve konuşmaların sahnelerine de benzemektedir. Sûrenin akışı qıyâmetin yaklaştığını gösteren alâmetten sonra mahşer sahnesine geçmektedir! Neml 82- O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim âyetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler. ''Biz ise, qıyâmet gününe aid duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefs hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesab görücüler olarak Biz yeteriz.'' (Enbiya Suresi, 47) "O söz" kelimesinin Arabcadaki karşılığı "kavl"dir ve Qur’an'da "anlaşma ve söz" anlamlarında kullanılmaktadır. Bu iki anlamın dışında aynı kelimenin "görüş, inanç, düşünce ve akide" gibi anlamları da bulunmaktadır. Kavl kelimesi bazı âyetlerde mü’minlerin güzel ve maruf sözleri, insanlara yaptıkları tebliğ ve konuşmalar anlamında kullanılmaktadır. Örneğin Bakara Suresi'nde Allah, mü’minlere "Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır..." (Bakara Suresi, 263) şeklinde buyurmaktadır. Nisâ Suresi'ndeki bir ayette ise yetimlere ve yoksullara "... güzel (maruf) söz..." (Nisa Suresi, 8) söylenilmesini emretmektedir. Bu anlamının yanısıra, "kavl" kelimesi âyetlerde doğrudan Qur’an anlamında da kullanılmaktadır. Allah'ın resûlullah’a vahyi ile insanlara ulaştırdığı haqîm sözleri birçok âyette "söz" kelimesiyle ifâde edilmektedir. Bu âyetlerden bazıları şu şekildedir: "Şübhesiz o (Qur'an), ayırt eden bir sözdür." (Tarık Suresi, 13). "Şübhesiz o (Qur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür" (Tekvir Suresi, 19). "O (Qur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir" (Tekvir Suresi, 25). "Kavl" kelimesi Secde Suresi'nin 13. âyetinde Allah'ın sözünün –vâ’dinin- gerçekleşmesi olarak kullanılmaktadır". Eğer biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidâyetini verirdik. Fakat Ben’den çıkan şu söz gerçekleşecektir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkâr edenlerle) tamamıyla dolduracağım" (Secde Suresi, 13). Saffat Suresi'nin 31. âyetinde ise ‘kavl’ kelimesi Allah'ın yıkımı ve azâbı olarak ifâde edilmiştir: "Böylece Rabbimizin sözü (yıkım ve azâb vâ'di) üzerimize hak oldu. Şüphesiz, (azâbı) tadıcılarız" (Saffat Suresi, 31). Allah'ın vâ’dettiği ettiği sözü, cehennemin inkâr eden insan ve cinlerle tamamen doldurulması, azabın insanlar üzerine hak olmasıdır. "O söz" gerçekleştiğinde inkâr edenler sonsuz cehennem azâbıyla karşılaşacaklardır. Üzerine "söz hak olmuş" olan kimseler için bir kurtuluş, çıkış ya da kaçış yolu yoktur. Onlar hem dünyada hem de âhirette büyük bir azâba uğrayacak, bu azâbdan hiçbir şekilde uzaklaşamayacaklardır. Çünkü bu, Allah'ın vâ’didir ve Allah vâ’dinden dönmez. Qıyâmetin gelişi ise pek çok alâmetle anlaşılacaktır. İşte âhir zamanda meydana gelecek olan bu alâmetlerden biri de Neml Suresi'nde bildirilen "dabbe"nin çıkışıdır. Dabbe kelimesi "Debbe" kökünden türemiş bir isimdir. "Debbe", ‘hafif yürüme, debelenme’ demektir. Hayvanlar ve haşereler için kullanılır. Bunun yanı sıra içilen ‘sıvının bedene yayılması ve bir çürüklüğün etrafına sirâyeti (bulaşması, sarması) gibi hareketi gözle fark edilemeyen şeyler’ için de kullanılır. Qur’an'da "Dabbe" kelimesinin geçtiği pek çok âyet vardır, ancak âhir zamanda gerçekleşen bu özel olayı anlatan tek âyet – bilinebildiği kadarıyla - Neml Suresi'nin 82. âyetidir. "Dabbe"nin bu âyette ifâde edilen özelliklerini tahlil ettiğimizde şunları görürüz: 1. Dabbe, "debb" eden; yani hareketli, canlı, bir varlıktır. 2. Dabbe, yerden, topraktan mamûldür. 3. Dabbe, "konuşan" ve belli bir mesaj veren bir şey ya da varlıktır ve bu konuşması tüm insanlara ve insanlığa yöneliktir. Ünlü müfessirlerden Elmalılı Hamdi Yazır'ın ifâde ettiğine göre, dabbe kelimesinin yaygın kullanımı canlı hayvanlar için olsa da; "Dabbe" kelimesi asıl lûgâtte "debbeden, hafif yürüyen, debelenen, kımıldayan" olarak açıklanır. Ayrıca, "dabbe" kelimesinin Arabcada "nekire" denilen, yani belirsiz kelime şeklinde kullanılmış olması, bunun bilinmeyen, tanınmayan bir varlık olduğunu ifâde etmektedir. Elmalılı Hamdi Yazır bu noktaya şöyle işâret etmektedir: "Bu âyette "dâbbe" diye nekre (belirsiz isim) olarak geldiğinden bunun bildiğimiz dâbbelerden bambaşka bir dâbbe olması akla gelir...". İbranîce ‘Dabbe’ (בבד: Dalet, Beth, Beth) fiili Arabca’daki ‘Deb’ (بد , de, be) fiiliyle eşanlamlıdır. Akad ve Kalde lisânında ‘Dababu’ fiili ‘Konuşmak, söylemek’ mânâsınadır. Ayrıca İbranîce ‘Dabah’ (הבד, Dalet, Beth, Heh) fiili ‘beklenmedik ve istenmedik bir haber yaymak, kara haber yaymak, kötü haber yaymak’ mânâsını haizdir. Bu açıdan bakıldığında ‘Dabbe’nin bir insan olduğu düşüncesi belirginleşir. Meselâ, Enfal suresi 22. ve 55. âyetlerde geçen dabbe kelimesinin çoğulu devabb kelimesinden kasd inkârcı insanlardır. ‘Ehrecnâ’ fiili ‘Dabbe’nin ‘insan’ olabileceği ihtimâlini daha da güçlendirmektedir. Son olarak "dabbe"nin âyette belirtilen temel bir özelliği de bunun yerden çıkartıldığı veya "yerden mamûl" olduğudur. Doğrusunu ALLAH bilir. Sebe Suresi’nin 14. âyetinde Hz. Süleyman’ın yaslanmakta olduğu âsâsını kemirerek aşındırmak suretiyle bedeninin yere düşmesine ve vefât ettiğinin anlaşılmasına vesile olan bir kurt mevcuddur. Sebe 14- Sonra onun ölümüne hüqmettiğimizde onlara onun ölümünü sezdiren olmadı, yalnız bir güve (böceği) dayandığı âsâsını yiyordu. Bu sebeble yere yıkıldığında besbelli oldu ki, eğer cinler gaybı bilselerdi, o horlayıcı azâb içinde bekleyip durmazlardı. Sebe 14- Mukadder ölümünü hükmettiğimiz zaman da sopasını yiyen kurttan başka hiçbir mahlûk, öldüğünü bildirmedi onlara; yere yıkılınca anlaşıldı ki cinler, gizli olan şeyleri bilselerdi aşağılatıcı azâb içinde kalıp durmazlardı. ‘Mevtihi illâ Dabbe’t-ül Ardz’ biçiminde geçiyor surede. Neml suresi 82’de de, ‘Ve idzâ veqâhâ’l kavlu âleyhim ehrecnâ lehum dabbeten min el ardz...’ biçiminde... Dîyânet, ‘Dabbe’yi ‘hayvan’ olarak anlarken, Ömer Rıza Doğrul ‘Mahlûq’ biçiminde anlıyor. Bazı yazarlar, peygamberi ve vatanı koruyup savunan âlim ve salih kullar ‘Dabbe’yi Vatan da ‘Ardz’ı temsil etmektedirler. Abdullah İbnu Bureyde radiyallahu anhuma babası (Bureyde)'den naklediyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm beni, Mekke'ye yakın badiyedeki bir yere götürdü. Burası kuru bir yerdi, etrafı da kumdu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Dabbetu'l-arz bu yerden çıkacak" buyurdu. İşâret edilen yerin eni ve boyu birer karıştı" İbnu Bureyde dedi ki: "Bundan yıllar sonra haccettim. Babam (o sahanın en ve boy uzunluğunda bir âsâsını bize gösterdi. Baktım ki, o âsâ benim bu âsâm ile şu ve bu kadardır." Beğavî, Müslim kanalıyla Abdullah b. Amr'dan şöyle rivayet eder: Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Kıyametin alametlerinden birincisi güneşin batından doğuşu ve kuşluk vaktinde Dabbet-ul Arz'ın çıkışıdır." Kimi otörlere nazaran; Dabbe yaşamaktadır, hiç kimse tarafından tanınmaz, korkunç bir şekli vardır. Saçı ve kılı vardır. Bütün renklerden oluşmuş olup dört ayağı var. Bulutlara ulaşan uzunca bir boynu var. Doğuda olan batıda olan gibi onu görür, âhir zamanda hacılar Mina'ya çıktığı akşam Sefa dağından ve bir rivâyete göre de, Teşrik günleri Ciyad denilen dağdan çıkacaktır. Ona ulaşmak isteyen ulaşamaz, kaçan ondan kurtulamaz, insanlara imân ve küfürden bahseder. Mü’minin iki kaşının ortasına alâmet bırakır ve "mü’mindir" yazar. Kâfirin iki kaşının ortasına alâmet bırakır ve "kâfirdir" yazar. Dabbet-ul Arz'ın yüzü insan yüzü gibi, gövdesi ise kuş gövdesi gibidir. O, fasih Arabca'yla bağırabildiğince "İnsanlar, âyetlerimize içtenlikle inanmıyorlardı..." (Neml, 82) diye haykırır. Onun yanında Musa'nın âsâsı ve Süleyman'ın yüzüğü vardır. Bu ikisiyle mü’minlerle kâfirleri birbirinden ayırır. Mü’minin yüzüne yüzükle bir nokta vurur; böylece mü’minin yüzünde beyaz bir nokta oluşur ve bu beyaz nokta onun yüzünü tamamen aydınlatacak kadar yayılır. Âsâyla kâfirin burnunu mühürler; böylece kâfirin yüzünde siyah bir nokta oluşur ve o nokta kâfirin yüzünü tamamen siyahlaştıracak kadar yayılır. Şeyh Kuleynî kendi senediyle İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle nakleder: Emir’ül mü’minin Âlî buyurmuştur ki: "(Düşmana) ard-arda saldıran, devletlerin devletinin sâhibi benim. Âsâ ve kızgın demir sâhibi ve insanlarla konuşan Dabbe benim." Şeyh Âlî b. İbrahim kendi senediyle İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle nakletmiştir: "Biri Ammar b. Yasir'e, ey Ammar! Allah'ın Kitabı’ndaki bir âyet huzurumu kaçırdı ve beni şübheye düşürdü, dedi. Ammar, hangi âyet? diye sordu. Adam, "O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o onlara insanların, âyetlerimize içtenlikle inanmadıklarını söyler" âyetidir; âyetteki Dabbet-ul Ardz nedir? dedi. Ammar, Allah'a andolsun onu sana gösterinceye kadar oturmayacağım, yemeyeceğim ve içmeyeceğim, dedi ve o adamla birlikte Hz. Âlî'nin (a.s) evine gitti. O sırada Hz. Âlî hurma ve tereyağı yiyordu. Ammar'ı görünce, buyur, dedi. Ammar da oturarak o hazretle birlikte yemeye başladı. Adam bunu görünce şaşırdı. Ammar kalkınca adam, Sübhanallah! Ey Ammar! Sen, onu (dabbeyi) bana gösterinceye kadar yemeyeceğine, içmeyeceğine ve oturmayacağına dair yemin etmiştin, dedi. Bunun üzerine Ammar, eğer aklını çalıştırırsan onu sana gösterdim, cevabını verdi". Yine İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivâyet edilmiştir: "Resûlullah (s.a.a), Âlî'nin (a.s) mescidde bir mıqdar kum toplayarak başını onun üzerine bırakıp uyuduğunu görünce eliyle Âlî'yi (a.s) hareket ettirerek, "Kalk ey Dabbet-ul Arz" dedi. Ashabdan bir kişi, ‘Ya Resûlullah! Birbirimizi bu isimle çağırabilir miyiz?' diye sordu. Resûl, ‘Hayır! Bu isim Âlî'ye hastır. Âlî, Allah'ın Qur'an'da, "O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız..." şeklinde andığı Dabbe'dir' buyurdu. Esbağ b. Nebate'den şöyle nakledilir: Emir’ül mü’minin Âlî'nin huzuruna çıktım. O sırada ekmek, sirke ve zeytin yağı yiyordu. Ben, ey Emir’ül mü’minin! Allah Teâla "O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız..." buyuruyor; bu âyetteki "Dabbe" nedir? diye sordum. Hz. Âlî, "O, ekmek, sirke ve zeytin yağı yiyen bir canlıdır" cevabını verdi! Geçen rivâyetlerdeki, "Dabbe"nin, kuvvet ve mucizenin göstergesi olan Musa'nın âsâsına ve ilâhî hüqümetin göstergesi olan Süleyman'ın yüzüğüne sâhib olduğunun vurgulanması, onun, insanlara âyet ve nişâne olacak yüce ilâhî güce sâhib bir insan olduğunu göstermektedir; ayrıca âyetteki "onlarla konuşur" tâbiri de onun bir insan olduğunu onaylamaktadır. İbnu Amr İbnu'l-As radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Çıkış itibârıyla, Qıyâmet alâmetlerinin ilki güneşin battığı yerden doğması, kuşluk vakti insanlara dabbetu'l-arzın çıkmasıdır. Bunlardan hangisi önce çıkarsa, diğeri de onun hemen peşindedir". Ebu Hüreyre (r.a)den rivâyet edilen bir hadiste Resûlullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Dâbbetü'l-arz, Musa'nın âsâsı, Süleyman'ın mührü yanında olarak çıkacak, mühür ile mü’minin yüzünü parlatacak, âsâ ile kâfirin burnunu kıracak, insanlar sofraya toplanacak, mü’min ve kâfir tanınacak". İbnü Cerir'in Huzeyfe b. Esîd'den rivâyet ettiğine göre: "Dâbbe'nin üç çıkışı vardı: Birisinde bazı çöllerde çıkar, sonra gizlenir. Birisinde de, emirler kan dökerken bazı şehirlerde çıkar, yine gizlenir. Sonra insanlar mescidlerin en şereflisi, en büyüğü ve faziletlisi içinde iken yeryüzü kendilerini fırlatmaya başlar. Derken halq kaçışır, mü’minlerden bir grup kalır, bizi Allah'tan hiç bir şey kurtaramaz derler. Dâbbe de onların üzerine çıkar, yüzlerini parlak yıldız gibi parlatır. Sonra hareket eder, artık ne tâkib eden yetişebilir, ne de kaçan kurtulabilir. Bir adama varır, namaz kılıyordur, vallahî sen namaz ehli değilsin der. Yakalar, mü’minin yüzünü ağartır, kâfirin burnunu kırar" dedi. "O zaman insanlar ne hâlde olur" dedik. "Arazide komşu, malda ortak, yolculuklarda arkadaş olurlar" dedi. İlim ehlinden bir çokları dâbbenin ortaya çıkması, emir bi'l-ma'rûf (iyilikleri emir), ve nehiy ani'l-münker (kötülüklerden menetme) terkedildiği vakittir demişler. İbnü Ömer (r.a) den rivâyet edilir ki, âyeti emir bi'l-ma'ruf ve nehiy ani'l-münker terk olunduğu vakittir, demiştir. Buna göre "Müslümanlar da bozulup aleyhlerinde hüqüm hak olduğu vakit" demek oluyor. İnsanlar dîn konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar" âyeti ile işâret edildiği ve sahih hadislerde de bildirildiği üzere, bu ümmette de ayrılıklar çıkacak; aralarında emir parçalanarak memleketler elden çıkacak; bununla beraber yine de Peygamber ve ashabının yolunda giden bir fırka-i nâciye (ehl-i sünnet ve'l cemaat yani kurtuluşa eren bir grup), bir iyiler grubu eksik olmayacak; zamanlar gelecek dîn garib olacak, iyi insanlar garib kalacak; sonra yine dîn, başlangıçta olduğu gibi dönüp yeniden ortaya çıkacak; peygamberlik iddiasında bulunacak olan otuz kadar Deccal'dan sonra ilâhlık davasına kalkışacak olan büyük Deccal, İyşâ Mesih'in yeryüzüne inmesiyle helâq olacak; derken Ye'cûc ve Me'cûc çıkacak, yeryüzünde görülmedik fesadlar, tasvire sığmaz savaşlar yaptıktan sonra Allah'ın emriyle yok olacaklar. Artık sâlib (haç) kırılacak, domuz öldürülecek, Müslümanlar hâqim olacak, Resûlullah’ın getirdiği şeri’atın her tarafa yerleşmesiyle insanlık bir mutluluk dönemine girecektir. Nihâyet küçük ve orta nice qıyâmetlerden sonrada Dâbbetü'l-arz'ın çıkması, güneşin batıdan doğması ve Sûr'un üflenmesiyle büyük qıyâmet kopacak ... Yukarıda yazılanların üzerine fazla eklenecek birşey yok, yahudî de biz de ‘Armageddon’u, İyşâ Mesih’i, Hz. Mehdî’yi, Dabbe’t-ül Ardz’ı, Zulkarneyn’i, Duhan’ı, Deccâl’i bekliyoruz, hazırız çünkü K var... DR.Hakkı AÇIKALIN
-
ARMAGEDDON-KIYAMET
İtikâda nazaran, 12 İsrael kabilesine mensub toplam 144.000 bâkir erkek âhir zamanda Iysâ Mesih’e tâbî olacaklar (herbir kabileden 12.000’er kisi). Bunlara Incil’e sâhib çikacaklar. Rus isgâlinden sonra 144.000’i de Allah yoluna girecekler. Dünya bundan haberdâr olmayacak. Allah, bunlarin kalblerini imânla dolduracak. Bunlar Yuhanna’da yazili olarak kabul ediliyor. Yuhanna (John) arzin 4 kösesinde duran 4 melek rüyet eder. Herbiri bir yöne isâret etmektedir. Bunlar arzin 4 rüzgârini da temsil etmektedirler. Bu melekler hakkinda spesifik bilgi yoktur. Sâdece rüzgârlari denetledikleri belirtilmektedir. Ilâh bunlarin baslarinin üzerinde oturur. ‘Ve, bir Melegin Sark istikâmetinden yükseldigini gördüm, Diri olan Ilâh’la rabita hâlindeydi : 4 büyük melege dönerek kuvvetli bir nidâyla seslendi ; kendisine yeryüzünün ve denizlerin kötülügü verilmisti’ (Apokalyps 7 : 2). ‘Ilâhimizin hizmetkârlari alinlariyla rabt olana (mühürlenene) kadar Arza, denizlere, agaçlara zarar vermeyin dedi’ (Apokalyps 7 : 3). 5. Melek tesbit edilemedi. Bazilari onun Iysâ Mesih oldugunu düsünüyor. Muqaddes yazilar, büyük zararin arzin 4 rüzgârindan (4 istikâmet) gelecegini söylüyor. Denizler, agaçlar ve Arz çok büyük bir felâketle (katastrofi) ortadan kalkacak. Bunun mânâsini Hristiyan ulemâsi, Ilâh’in hizmetkârlarinin mührü, Israel’in Rusya tarafindan isgâl edilmesinin öncesinde gerçeklesecegi konusunda ittifak ediyorlar. Inanca nazaran, Israel bu melekler tarafindan korunacaktir. Ilâh’in öfkesi (gadabi) o birakilanin (Satan-Seytan) üzerine olacak fakat emrolunmus bazi melâike muhafaza edilecek. Kimi yazarlara göre, bu meleklerin hayati (kudreti) Hz. Iysâ’ya verilecek, hattâ gelmis geçmis bütün azizlerin ruhâniyeti ve mânevî kudretleri de Hz. Iysâ’nin sahsinda birlesecek. Bazi otörler ise, bunlarin (azizler ve melâike) Hz. Iysâ’nin ordusu olacagini belirtiyorlar. Mührün türü de çok net degil. Savas kesin olarak dillendirildigine göre, onun (Hz. Iysâ) güçlü bir biçimde korunmasi da kaçinilmaz olmaktadir. Bu mühür mülk sâhibligine de isâret ediyor. Mülkün Allah’a aidiyetini vurguluyor. Diger bir görüse nazaran, mühür Muqaddes Ruh’a aiddir fakat görünmez ve bilinmezdir. Yani, mânevîdir ve ehlinin anlayabilecegi bir statüsü vardir. ‘Ve, mühürlenmis olanlarin sayisini isittim: Ve, Israel’in evlâdindan bütün kabilelerden 144.000 kisi mühürlendi’ (Apokalyps 7 :4). Bunlar yahudîlerdir. Her kabileden 12.000 kisi mühürlenmis durumda. Bu kabileler sunlardir: 1-Juda (Yudah, Y’hudah), 2-Reuben (Re’uven), 3-Gad, 4-Asher, 5-Nepthalim (Naftali), 6- Manasse, 7-Simeon (Shimun), 8- Levi (L’vi), 9- Issahar (Yissashar), 10- Zabulon (Zebulun, Z’vulun), 11- Joseph (Yusuf), 12- Benjamin (Binyamin). (Apokalyps 7:5-8). Bir de kayib oldugu varsayilan Dan kabilesi var. Bir iddaya göre, Antichrist (Anti-Hristos, Deccâl) bu kabileden çikacak. Karsit görüs sâhibleri ise, Millenium’da (3. Bin, 2000’li seneler) Dan kabilesinin de mühürlenecegini savunuyorlar. Bu arada, Yusuf’un 2. oglu Efraim de kayibdir. Ona Deccâliyet atfeden müfessirler de mevcud. Muqaddes Yazilar, bu yahudîlerin bâqir olacagini israrla belirtiyor. Onlarin agizlarindan çikmayacagi kesindir deniliyor (Apokalyps 14: 4, 5). 144.000 yahudî üzerine tefsirler… 144,000 yahudî Ilâh’in mührüyle mühürlenmis durumdalar. Alinlarinda babalarinin ismi yazilidir (Apokalips 14:1). Hepsi erkektir, bâqirdir. Bunlar kadin görmemislerdir; agizlarindan yalan çikmaz. Ilâh’in tahtinin önünde hatasiz bir biçimde dururlar. Inanç odur ki, bunlar Ilâh’in tahtini koruyan meleklerdir ve ayni zamanda Israel’i de korumaktadirlar ve her 12.000 Arsh melegi bir İsrael kabilesinin ruhaniyetini temsil etmektedir. Bunlar, Ilâh’in mührüyle mühürlenmislerdir. Bunlar, isgâl güçlerini tasfiye edecekler ve Muqaddes Kitâb’in arz üzerinde hâqimiyetini kuracaklardir. Ilâh’dan korkmakla övünecekler, Ilâh’i sanlandiracaklar, onun kurtarici mesajini getirecekler ve onun hüqümlerini yeryüzünde uygulayacaklar. Onlar, Ilâh’in meshettigi varliklardir. Bazilari bu yolda baslarini kaybedeceklerdir. Bunlarin büyük kismi bilâhare ortadan kaybolacaklar (göge dönecekler) ve onlardan hiçbir isâret kalmayacaktir. Bunlara ’Allahin Hizmetkârlari’ adi da verilir. ‘Ve bu Göklerin Kralligi’nin Muqaddes kitâbi bütün milletlerin üzerine bir sahâdet olarak övülecek (ilân edilecek) ve daha sonra hersey hitâm bulacak’ (Matta 24:14). ‘Ve, Cennet’in ortasinda uçan bir baska melek gördüm. Elinde, arzdaki hayati, her milleti, her kabileyi, her lisâni ve her halqi öven sonsuz (bilgi) Muqaddes Kitâb vardi’ (Apokalyps 14:6). Bu melegin de kimligi belli degildir. Bu melek de yüksek bir nidâ ile seslenmektedir. Âdeta, gâfil ve sagir olanlari uyandirmak gibi bir misyonu da vardir. 1-Ilâh Korkusu, ‘Mânâ buuduyla Savas’tir’ (Spiritual warfare). Ilâh korkusu nâdir bir biçimde Laodikyalilar tarafindan isitilmistir. Laodikyalilar, ilimli bir nesil olarak bilinirler. Bu halq Allah Korkusu’yla övünmektedirler. Sunlari da okuyoruz: ‘Ilâh, azizler meclisinde kendisinden korkulmasi gerekendir’ (Psalmlar – Ilâhîler 89:7) . ‘Kimden korkmaniz gerektigi konusunda sizi uyaracagim: Ondan korkun ; o ki, ölümü getirdikten sonra cehennemde kaliba sokma gücüne sâhib oldu; evet, size söylüyorum, ondan korkun’ (Luka 12:5). Bazi tefsirciler, ‘korku’ kelimesinin ‘Reverans – Önünde egilme/selâmlama’ olarak anlasilmasi gerektigini belirtiyorlar. Kimileri ise, ‘titremek, sarsilmak’ mânâsini haiz oldugunu söylüyorlar. Burada Laodikya’dan bahsetmek gerekiyor: Laodhia (Laodicea) Kelime Yunanca. Laos: Halq ve Diki: Adâlet, Haq. Laodihia: Halq’in Adâleti mânâsina. Yeni ismi ‘Eskihisar’. Laodikia I.Ö. 261 ilâ 253 tarihleri arasinda 2. Antiohos tarafindan kurulan Diospolis sehridir. 2. Antiohos, Selefkis (Silifke) krallarindan biridir ve Büyük Iskender’den (Megas Alexandros) sonra Suriye’de hüqüm sürmüstür. Antiohos, sehri karisi Laodiki’ye ithaf etmistir. Bu sehir daha ziyâde ‘Likion’ (Lise) olarak taninir. Site, I.Ö. 192’de Pergamum (Bergama) kralligina ve I.Ö. 133’de de Roma imparatorluguna baglanmistir. Sehirden iki mühim yol geçer: Biri, Efes ve Miletos limanlarindan gelip Suriye’ye giden yol, ve digeri Pergamum’dan gelip Akdeniz’e sevâhiline ulasan yol. Bu site, Likus Nehri vâdisinde bulunan 3 mümbit sehirden biridir. Diger ikisi ise, Kolosse ve Hierapolis’tir (Pamukkale). I.S. 26 yili itibâriyla Laodihia, Asya’da imparator Tiberius onuruna mâbed kuran nâdir sehirlerden biridir. Halqin bu mâbede karsi tavir aldigini Savvas Aliagözoglu’ndan okuyoruz. Laodihia Kilisesi, Paul’ün Efes’de bulundugu dönemde kuruluyor. Kuran kisi de muhtemelen Paul’ün yoldaslarindan Epafras. I.S. 1. asir itibâriyla sitede çok sayida yahudî yasiyor, bunlarin bir kismi Erken Hristiyan toplulugun çekirdegini olusturuyorlar. Paul, her ne kadar Kolosseliler 4:15,16’da ‘Laodikya’daki kardesler’den bahsediyorsa da, sahsen onlari hiç ziyâret etmedigi biliniyor. Paul’ün Laodihia Kilisesi’ne yazdigi bir mektubdan bahsediliyor fakat bu mektub kayib. Bu mektubda sunlar yaziyor: "Sevgili arkadasimiz Doktor Luka ve Sam selâmlarini gönderiyor. Benim de selâmlarimi Laodihia’daki ve Nymfa’daki kardeslere gönderin" (Kol. 4: 14-16). Laodihia Kilisesi, Yuhanna’nin Vahyi’nde bahsettigi Asya’daki kiliselerden sonuncusudur. E, o kilise hakkinda iyi bir kelâm yoktur: ‘Laodihia Kilisesi melegine: Bunlar Amen’in kelimeleridir, sâdik ve hakikî sâhid, Ilâh’in hulqunun kaidesi. Sizin akitlerinizi biliyorum, siz ne soguk ne de sicaksiniz. Dilerim biri veya digeri olasiniz. Çünkü, siz iliksiniz. Tam da üzerinize tükürmek üzereyim. Siz, ‘BENIM’in zenginleriyiz diyorsunuz ; Ben, zenginligi kazandim ve baska birseye ihtiyacim yok; Fakat, sefâletinizin, zavalliliginizin, yoksullugunuzun, körlügünüzün ve çiplakliginizin farkinda degilsiniz’. Sehir, I.S. 60’da bir zelzeleyle imhâ oldu. Halq, Roma’nin yardimini reddetti ve kendi olanaklariyla sehri yeniden insâ etti. Laodihia halqina atfedilen meshur kelâm sudur: ’Ben zenginim; refahi kazandim ve hiçbirseye ihtiyacim yok’. Yuhanna, Laodihia’yi ziyâret eden Hristiyanlar’a, orada dokunan müqemmel beyaz dokumalardan satin almalarini da istemistir. 4. asir itibâriyla, Laodihia Frigya bölgesinin Hristiyan merkezi konumundadir ve ’Asya Metropolü’ olarak adlandirliyor. I.S. 494’de büyük bir deprem daha yasar ve yerle bir olur. Türkçe karsiligi Ladik’tir. I.S. 13. asirda terk edilmistir. Kostantinos Prodromos’un K ile alâkali rüyâsi: (Sahis K’i Hristos olarak kabul ediyor ve Hristiyanligin kurtaricisi oldugunu düsünüyor. Islâm’a inanmiyor). Kendisiyle evimin bahçesinde oturuyoruz, ona ’40 Sehidler’in nerede oldugunu soruyorum, bu arada onu denemis oluyorum çünkü ben biliyorum. Bunlar, Hristiyanligin Anadolu’daki ilk sehidleri kabul ediliyor. O, Sewas’in kuzeyinde simdi kurumus olan bir gölün kenarinda bulundugunu ve bu göle ‘40 sehidler gölü’ adinin verildigini söylüyor. Sonra, bir sual daha soruyorum, diyorum ki, ‘7 Kilisenin ortak noktasi neresidir?’ O da, cevâben, ‘Arkadia’da diyor’. Ben, ‘Ama, Arkadia Peloponisos (Moria-Mora) yarimadasinda bulunan bir bölgedir, kiliseler ise Anadolu’da bulunuyor’ diyorum. O, Ben de Arkadiali’yim’ diyor ve devamla, isâret parmagini yukari kaldirip yavas yavas asagi dogru indirerek, ‘Anadolu’da iki tâne Palu vardir, kuzeyde Ukrayna üzerinden çizilen bir hat Anadolu’yu ikiye böler ve doguda kalan bölümde bildigimiz Palu vardir. Bati tarafinda kalan Palu, Laodikya’da kuruludur. Orada oturan halqlar hep solgun yüzlüdür, kanlari çekilmistir. Uzun yasamazlar. Burasi, ‘ölüm vâdisi’ diye anilir, Sen oraya gitme, burada kal’ diyor. Onun Hristiyanligin kurtaricisi olduguna inandim, diyor. 2 – Ve, San ve söhreti ona ver; Hüqmünün saati geldigi için. 3 – Ve, Cennetleri, arzi, denizleri ve su kaynaklarini yapana tap (Apokalyps 14:7). Laodikya kilisesi döneminde, Ilâh’in yaraticiligi, Seytan’in ‘Evrim’ yalaniyla çarpitilmistir. Seytan gerçegi örtmüstür. Melek, bunlari tasdiken tekrarliyor. Fakat Seytan bunu reddediyor. Bunlari yaratanin kendisi oldugunu iddia ediyor. Bu, Deccâl’in ve Seytan’in yüceltilip kutsanmamasi için bir uyaridir. Melegin mesaji gelir: ‘Eger, herhangi biri hayvana veya onun resmine tapip, alnina veya eline ondan bir isâret (onun isâreti) koyarsa (Apokalyps 14:9)’. Ve devamla; ’O kisi Ilâh’in öfkesinin sarabindan içecektir’ (Apokalyps 14:10). Armageddon’a dogru… ‘Cennet’ten gelen bir melek gördüm. Elinde, Abis’ten (Denizin en derin yerinden) getirdigi bir anahtar ve büyük bir zincir vardi. Ve, onu ejderin üzerine serdi. Bu ihtiyar yilan, Seytan’di ve melek onu 1000 yilligina zincirledi ve onu denizlerin dibine atti ve onu kapatti ve bagladi. Bu 1000 yil boyunca, kimseyi saptiramayacakti’ (Apokalips 20:1-3). ‘Ve sonra, kisa bir dönem Seytan serbest kaldi’ (Apokalips 20 :3). ’Ve, 1000 yil geçtiginde, Seytan serbest birakildi’ (Apokalyps 20:7). Iste bu dönemde, insanoglunun zihni bulanmaya, sapkinlasmaya, ruhlari kirlenmeye basliyor. Bu gelismeler çok ânîdir. Böylelikle bu insanlar, Deccâl’in pesinden gitmeye baslarlar. Fakat, SEYTAN’I IZLEYENLER YAHUDI DÜSMANLARI IKEN ILÂHIN YOLUNU IZLEYENLER YAHUDILER olmaktadir. Apokalyps 20:8 sunlari yaziyor: ‘Seytan, Arz’in 4 bir yaninda bulunan milletleri, Gog ve Magog’u (Yecüc – Mecüc) mücâdeleye katilma temelinde saptiracak: Onlar, denizin kumlari gibi sayisizdir’. Laodihia halqi ise baska konusur: ‘Seytan bizi saptiramaz’… ‘Âhir zamanda, Armageddon öncesi, “Seytanî güçler” yani “Müslümanlar!!! Ve digerleri, Qudüs’e gelirler. Apokalyps 20:9’a nazaran; ‘Ve, Arz’in konsey yaylasina kadar gittiler (yürüdüler) ve azizlerin kampini ve sevgili sehir Qudüs’ü kusattilar’. Ezekiel28:18-19 Seytan’in sonunun ‘Ates Gölü’ oldugunu bildiriyor. Bu âyat, yahudîleri ve seriklerini rahtalatiyor. Tek umutlari Ezekiel. ‘Ilâh dedi: Seninle (Seytan) Kadin (Israel) arasina ve senin tohumunla (Deccâl) kadinin tohumu (Mashi’ah) arasina düsmanlik koyacagim. Ve O, kafani ezip parçalayacak’ (Genesis/Tekvin/Olus 3:15). Yahudî itikadina göre, Büyük Beyaz That yeniden kurulacak, yeni cennet ve yeni Qudüs ortaya çikacak. Sonsuza kadar devam edecek. Çöküs süreci bir anlasma ile baslayacak. Deccâl, Israel ve digerleri bu anlasmanin içinde olacaklar. Anlasma, Deccâl’in gelisiyle paralel olacak. Evvelâ, ’Ekstasi’ (rapture, gaflet dönemi) baslayacak. Bu dönem birkac hafta sürecek. Yahudî-Hristiyan ulemâsina nazaran süreç takvimi… 1-Ekstasi (Gaflet, Rapture)… 2-Panige kapilma dönemi 3-Deccâl’in gelisi 4-Deccâl ile Israel (ve digerleri) arasinda bir anlasmanin imzalanmasi. Bu anlasma ile beraber Çöküs’ün baslamasi. Bu dönem 7 sene sürer ve ikiye ayrilir. 5-Rusya ve diger milletler Israel’i istilâ ve isgâl ederler. 6-Ilâh YHWH (Jehova), Israel’i müdafâ eder ve isgâlci güçleri imhâ eder. 7-Bu savasin neticesinde dünya nüfusunun 1/3’ü ilâ ¼’ü ölür. Reddiyecilik ve büyük bir hüzn baslar. Bunu kabilelesme tâkib eder. Anti-Christ’in (Deccâl) isâreti olarak 666 belirir. Kitleler, Deccâl’in isâretine tapmaya baslarlar. Kabilelesme geriler ve hemen bunu tâkiben Armageddon savasi patlar. Iysâ Mesih, azizleriyle birlikte zuhur eder. Savasta Iysâ Mesih, Deccâl’i alteder ve Seytan zincirlenir ve ‘Ates Gölü’ne atilir. Millenium baslar. İysâ Mesih, Krallar Krali ve Efendiler Efendisi olarak hüqüm sürer. Ekstasi (Rapture, animus exultans, furor) devri baslar. Nuh (Noah) ve Lut (Lot) peygamberin günlerindekine benzer bir konjonktür hâqim olur. Laodihia halki da bu süreci yasamistir ve o nedenle Yuhanna tarafindan uyarilmistir. Iki defâ depremle imhâ olmaslarina ragmen ‘Bize birsey olmaz’ mantigiyla yasamaya devam etmisler ve neticede 13. asirda metruk bir cografya birakip, millet olarak ortadan kalkmislardir. Bu ekstasiden kurtulanlarin sayisi çok azdir. Insanlar hiçbir üretim aracini kullanamaz hâle gelirler, suur seviyesi çok düser ve bu, üretimi bitis noktasina getirir. Hilqat garibeleri artar. Panik devam eder, cinnetler rekor düzeye ulasir. Çocuklar öksüz ve yetim kalirlar. Kisirlik katsayisi çok yükselir. Ekstasie (gaflete düsmüs) bedenler birer birer ortadan kalkmaya baslar. Sinir hastaliklari ortaligi kasip kavurur. Insanlik tarihinin görmedigi bir sefâlet alip yürür. Apokalyps 17:10 söyle der: ‘Ve, 7 kral vardir: Onlardan 5’i düser, 1’i ayaktadir ve digeri de henüz gelmemistir (Bu Deccâl’dir); Ve, O geldiginde kisa bir dönem hüqmeder. Qudüs’te 42 ay hüqüm sürer (3,5 sene). 7 kral(lik) şunlardir: Düşen 5 krallik: 1. Misir 2. Asur 3. Babil 4. Med-Pers 5. Yunan Devam eden 6. Roma Gelecek olan : 7. Roma’nin devami (Avrupa Birligi) 8. Anti-Hristos (Deccâl), Roma-AB sürecinin en üst düzeyde temsilcisi ve devâmidir. Bazi otörler, 7 kralin aslinda 7 Roma krali oldugunu belirtiyorlar. 5’I ölü, 1’i mevcud ve 1’i de gelecek. Baska yazarlar ise 7 kraldan kasdin, 7 tür hüqümet biçimini anlattigini iddia ediyorlar. Deccâl, Hz. Ibrahim’in, Hz. Ishâk’in ve Hz. Yakub’un soyundan (tohumundan) gelmeyecek. Iysâ Mesih ile Deccâl arasindaki farklar-benzerlikler Iysâ Mesih Ilâh’in ogludur Anti-Hristos (Deccâl) Seytan’in ogludur. Iysâ Mesih tektir (bekârdir) Deccâl’da da kadin arzusu yoktur, yalnizdir. Iysâ Mesih yahudî soyludur Deccâl de yahudî soyludur. Iysâ Mesih’in arkasinda yahudî-Hristiyan destegi vardir Deccâl, Israel’le anlasma yapar. Iysâ Mesih ölmeden evvel halefini ilân eder Deccâl’in de halifesi olacaktir Iysâ Mesih, babasinin gücüne sâhibdir Deccâl de babasi Seytan’in gücüne sâhibdir. Otoritesi babasindan ileri gelir Otoritesi babasindan ileri gelir Iysâ Mesih babasini onurlandirir Deccâl de babasini onurlandirir Iysâ Mesih’in büyük mucizeleri vardir Deccâl sahte mucizeler ve isâretler gösterir Iysâ Mesih’in tâkibcileri Ilâh’a taparlar Deccâl’in tâkibcileri Seytan’a taparlar Iysâ Mesih, Qudüs’e girer Deccâl de Qudüs’e girer Iysâ Mesih çarmiha gerilir Deccâl Atese atilmak suretiyle öldürülür Iysâ Mesih’in ölümü kutsamalari sona erdirir Deccâl de kutsamalari durdurur Iysâ Mesih ölümden dogar Deccâl de hayata yeniden gelebilir Iysâ Mesih ete kemige bürünmüs ilâhtir Deccâl kendisini ilâh olarak ilân eder. Iysâ Mesih’e inananlar ona ibâdet ederler Deccâl’e inananlar ona ibâdet ederler Teslis sudur: Patir (ilâh-baba) , Gios (Fili-Ogul ilâh / Iysâ Mesih) ve Agia Pnevma (Spiritum Sancti-Muqaddes Ruh) Teslis sudur: Seytan (Baba), Anti-Hristos (Anti-Christ, Deccâl / ogul) ve sahte peygamber. Iysâ Mesih dünyaya nizâm verir Deccâl 42 ay dünyaya nizâm verir Iysâ Mesih dünyayi Qudüs’ten idâre eder Deccâl de Qudüs’ten idâre eder. Iysâ Mesih mâbedde olacaktir Deccâl de mâbed de olacaktir Iysâ Mesih hakikattir Deccâl sahte ve yalandir Iysâ Mesih asktir Deccâl’in nefrettir Iysâ Mesih hayat verir Deccâl ölüm getirir Muqaddes Ruh insanligi hakikate götürür Sahte peygamber insanligi sefâlete götürür Muqaddes Ruh, Iysâ Mesih’i söhretlendirir, sanlandirir Sahte peygamber Deccâl’i sanlandirir Azizler, Muqaddes Ruh tarafindan mühürlenmislerdir Lânetliler, Deccâl’in isâretini tasirlar. Muqaddes Kitâb’da Deccâl’in isimleri Apokalyps 13:18 666 Yuhanna 5:43 Bir baskasi 1 Yuhanna 2:18 Antichrist Isa 30:31 Asurî Apok. 13:1 Hayvan Apok. 17:12 Hayvan Apok.17:11 Hayvan Apok 17:11 Hayvan Apok 17:8 hayvan Apok 13:12 hayvan Dan 7:19 hayvan Isa 28:20 yatak Isa 28:20 örtü Isa 28:15 ölüm Dan 9:27 Yikilmis olan Isa 28:15 Hata Apok 16:13 kurbaga Dan 9:27 O Isa 28:15 cehennemlik Isa 28:17 Gizli yer Apok 13:5 O Apok 6:2 O 2 Thes 2:9 O yuhanna 5:43 e O Dan 7:8 Küçük boynuz Dan 7:20 T Sapka boynuzu Dan 7:11 boynuz Dan 7:20 boynuz Dan 7:21 boynuz Dan 7:8 boynuz Dan 2:33 demirden Dan 8:23 kral Dan 7:24 kral Dan 11:36 kral Dan 7:17 kral Apok 17:10 kral Isa 28:15 yalanlar Isa 28:17 yalanlar Apok 13:18 Bir adam Dan 7:8 Adamin gözleri 2 Thes 2:3 Günah adami Ezek 21:25 Israel’in günahkâr prensi Dan 9:26 Gelecek olan prens Gen 3:15 tohum 2 Thes 2:3 Yitigin oglu Apok 16:14 Seytanin ruhu Apok 16:13 Kirli ruh 2 Thes 2:8 Kötü Deccâl’in kimligi 30-50 yaslar arasi (Luka 3:23) Seytan’in oglu (Genesis-Tekvin/Olus 3:15) Kendi gerçek ismini kullanir (yuhanna 5:43) Isminin sayisi (gematria/ebced) 666’dir (Apok. 13:17-18) Roma (AB) ülkelerinde ikâmet eder (Daniel 9:26) Roma’da (AB) mühim bir rolü vardir, AB adina Israel ile anlasma yapar. Yakisiklidir (Ezekiel 28:12) Karizmatik ve dinamitir Diplomatik misyonu vardir Bekârdir (Dan. 11:37) Asurî-Süryanî kökenli olabilir (Mic 5:6; Isa 30:31) Yahudî olabilir (Dan 11:37) Daniel kabilesinden köken alabilir (Genesis 49:17, Apok. 7) Yasayan Roma (AB) kökenli olabilir (Dan 9:26) Dehâdir (Ezek 28:12) Dürüst ve güvenilirdir (Dan 8:25; 11:37) Isâreti vardir Utangaç bir görünümü vardir (Dan 7:20) etkileyicidir kitleleri sürükleme yetenegi vardir (Apok. 13:8) kitleler onun güvenilir ve müqemmel olduguna inanirlar Kitleler onun Iysâ Mesih olduguna kolaylikla inanirlar (Apok. 13) Kitleler onun ilâh olduguna inanirlar (2 Thess. 2:4; Apok. 13) Erkektir (Apok. 13:18) Beyaz bir atin üzerinde temsil edilir (Apok. 6:2) Yayi vardir ama oku yoktur (Apok. 6:2) Kendi ismiyle gelir (yuhanna 5:4) Asurî ismini tasir (Isa 30:31; Mic 5:6) 10 tane boynuzu (veya kralligi veya milleti) vardir (Dan 7:7) Ondan sonra bir baska boynuz daha çikar (Dan. 7:24) Bu boynuzun gözleri vardir (Dan. 7:20) Deccâl’e bagli kralliklar… Dört büyük hayvan olarak temsil olunurlar… 4 krallik (Dan. 7:17). 4 hayvan Arz’dan çikar (Dan. 7:17). 4 hayvan denizden çikar (Dan. 7:17). 1. krallik, Altun baslidir (Altun’un basindadir); Nabuhodnosor (Nebukadnezar)-Babil imparatorlugu (Dan. 2:32,38). 1. krallik, Arslan gibi ve kartal kanatli (Dan. 7:14). 2. krallik, gögsü ve kollari gümüstendir (Dan. 2:33. Müfessirler iki kolu, Medler ve Persler olarak veriyorlar). 2. krallik, Onlarin altinda (asagi) bir krallik (Dan. 2:39). 2. krallik, Ayi gibi (Dan. 7:5). 3. krallik, kalçalari pirinçtendir (Dan. 2:32). 3. krallik, bütün dünyada destek bulur (Dan 2:39. Yunan imparatorlugu-Makedon imparatorlugu-Büyük Iskender). 3. krallik leopar gibi, 4 kanatli, 4 basli (Dan. 7:6. Büyük Iskender’in ölümünden sonra imparatorlugun 4 kanada ayrildigi tefsir ediliyor). 4.krallik, bacaklari demirden, ayaklari (2:33) ve ayak basparmaklari (2:42) demirden ve pismis balçiktan. (Müfessirler Roma imparatorlugunun 2 parçaya ayrildigini belirtiyorlar. Yaklasik olarak 476 tarihinde Roma düser fakat onun milleti Avrupa’da yasamaya devam eder. Roma’nin 10 tane ayak parmagi gibi olurlar. Bu durum Deccâl devrinde de böyle olacaktir. 10 parmak ve 10 boynuz ayni seye isâret eder. AB, Deccâl’in çikacagi en son Roma devletidir). 4. krallik gece karanliginda görür (Dan. 7:7). Ejder (Dragon)... Ejder, Seytan’in sinonimidir. 7 basi vardir (Apok. 12:3). 10 boynuzu vardir (Apok. 12:3). Baslarinin üzerinde 7 taç vardir (Apok. 12:3). Kuyrugu Cennet Yildizlarinin 3. parçasini çizer (Apok. 12:4). Kadinin önünde yer tutar/durur (Apok.12:4). Kadinin çocugu dogar dogmaz onu parçalamak ister (Apok. 12:4). Mikhail (A.S) ve ona bagli melâike Ejder’e karsi savasir (Apok. 12:7). Hüqüm sürmez (Apok. 12:7,8). Ejder’e cennette yer yoktur (Apok.12:8). Büyük Ejder (oradan) firlatilip atilir (Apok. 12:9), Büyük Ejder’e ‘Ihtiyar Yilan’ denir (Apok. 12:9, Apok.20:2). Büyük Ejder’e ‘Seytan’ denir (Apok. 12:9). Büyük Ejder’e Iblis denir (Apok.12:9). Büyük Ejder kardeslerimizi suçlayicisidir (Apok. 12:9,10). Büyük Ejder bütün dünyayi ifsâd eder (Apok.12:9). Büyük Ejder’e bagli melekler cennetten kovulmuslardir (Apok.12:9). Büyük Ejder kadini devirir (Apok.12:13).Yilan agzindan su akitir (Apok.12:15). Büyük Ejder kadinla birlikte yazilmistir (kaderi birdir) (Apok. 12:17). Ejder, tohumundan (soyundan) geri kalanlarla savasmaya gider (Apok. 12:17). Ejder vahsî hayvana güç verir (Apok.13:4, 13:2). Ejder, tahtini vahsî hayvana verir (Apok.13:2). Ejder vahsî hayvana büyük yetki verdi (Apok.13:2). Dünya Ejder’e tapti (Apok. 13:3,4). Bir baska vahsî hayvan Ejder gibi konustu (Apok.13:11). Ejder’in agzindan kirli bir ruh çikti (Apok.16:13). Ejder’de Iblis ruhu mevcuddur (Apok.16:13,14). Ejder’in ruhu mucizeler gösterir (Apok.16:13,14). Ejder’in ruhu yeryüzünün krallarinin üzerine gider (Apok.16:13,14). Ejder’in ruhu, Armageddon savasinda krallari birlestirir (Apok.16:13,14,16). Ejder, denizlerin dibine atilir (Apok.20:3). Ejder’in üzerinde isâret vardir (Apok.20:3). Ejder 1000 sene boyunca milletleri ifsâd edemeyecek (Apok.20:3). Onlari Armageddon savasi için birlestirecek (Apok.20:8). Mevcud Kiyâmet Savasi, Armageddon’dan manzaralar (yahudî-Hristiyan tefsiri)… Iysâ Mesih, zulmette, ayaklarinin altinda bulutlar oldugu hâlde cennetten çikip gelir. Beyaz bir atin üzerindedir ve azizler onunla beraberdir. Bu beyaz at bir kerub’dur. Birçok araçlarla, âdeta bir girdab gibi gelir. Dünyayi isledigi günahlardan dolayi cezalandirmaya gelir. Uzun süredir sabirla beklemektedir. Efendinin etkisi bütün milletlerin üzerindedir. Insanlar körler gibidirler o gün. Çünkü ilâha karsi günah islemislerdir. Bu korkunç savas, Efendi’nin günüyle ’bir’ gün sürer. Deccâl ve dünya krallari, ordulariyla berâber, Iysâ Mesih’e karsi savasmak için birlesmislerdir. Çogu karar vâdisindedir. Efendi oraya gider. Iysâ Mesih intiqâmini icrâ eder. Bu intiqâm hayâlleri zorlayacak türden olur. Dünya aydinlanir. Büyük yildirimlar gelir. Çok kisi bu yildirimin etkisiyle ölür. Iysâ Mesih’in ayagi Zeytindagi’ndadir. Dag ikiye sak olur. Bati ve doguya bölünür. Büyük bir vâdi meydana gelir. Dagin bir kismi kuzeye bir kismi da güneye dogru hareketlenir. Efendi, Zion Tepesi için savasir. Deccâl, Iysâ Mesih’e dogru kalkar fakat onun mânevî gücü karsisinda yikilir. Iysâ Mesih, Deccâl’in nefesini tüketir ve kendi nûruyla onu imhâ eder. Hem Deccâl hem de sahte peygamber diri diri Ates Gölü’ne atilir. Güçleri alinir ve tamamen imhâ olurlar. Iysâ Mesih, evvelâ Yudah ve bilâhare Qudüs yerlesimini korumaya alir. Efendi onlari korur. Qudüs’e karsi savasanlar lime lime dogranirlar; etleri saga sola dagilir. Gözleri yuvalarindan firlar ve dilleri agizlarindan disari çikar. Daha sonra olanlar akillara sezâ gelismelerdir. Iysâ Mesih bütün imhâ vasitalarina basvurur. Tabiî güçler de ona katilir. Netice devâsa bir yikimdir. Zion’dan nidâ eder. Siddetli bir darbeyle dünyayi sallar. Ortaligi atese verir. Dünya ve Iysâ Mesih’in düsmanlari atesin içinde kalirlar. Efendi’nin kilici kan içinde kalir. Daglar, ölülerin kanlariyla erir. Insanlar büyük bir panige kapilirlar. Birbirlerini öldürmeye baslarlar. Develer, atlar, katirlar ve diger hayvanlar da ayni seyi yapmaya baslarlar ve birbirlerine saldirirlar. Pandemonium (Her tarafin cehenneme dönmesi) tablosu ortaya çikar. Ahali çildirir. Hiçbir araç çalismaz. Dünyanin dört bir yanindaki volkanlar patlamaya baslar ve her taraf lavlarla dolar. Yaygin depremler meydana gelir. Bütün dünya besik gibi sallanmaya baslar. Tepeler düzlesir. Iysâ Mesih’in talimatiyla daglar denizlere dökülür. Bilâhare, insanlik varoldugundan bu yana en büyük zelzele meydana gelir. Dünyanin her tarafinda, sehirler, kasabalar, evler, daglar ve agaclar yerle bir olur. Qudüs 3 parçaya bölünür. Adalarin hepsi havaya uçarlar. Her taraf dümdüz olur. Gökten sicak (ates) taslar yagmaya baslar. Bu taslarin herbiri 35 ilâ 50 kg. civarindadir. Ölen insanlar ilâha küfreder. Kudretli rüzgârlar esmeye baslar ve dünyayi bir daha harab ederler. Bunlar olurken Iysâ Mesih insanlari üzüm salkimlari gibi sallar ve sarab yapar gibi ezer. Kanlari etrafa toz zerreleri gibi dagilir. Ayni ânda dünya krallari ve ordulari Israel’de birlesirler ve Efendi’ye karsi savasa geçerler. 250 milyon kisilik bir ordudur bu. Günahlari büyüktür. 300 mil çapinda bir sarab canagi gibidirler. Kanlari, 300 mil çapli alan boyunca atlarin boyunlarina kadar yükselir. Insanlar cinnet geçirmeye baslarlar. Ilâh’in düsmanlari topyekûn tasfiye edilir ve savas durur. Insanligin büyük bir bölümü ölür. Kuslar, ölülerin etlerini yemek üzere birlesirler. Dünya nüfusu, bir çocugun sayabilecegi kadar azalir. Putlarin ismi, yeryüzünden silinir. Cennetten gelen bir melek Seytan’i yakalar ve onu 1000 yilligina baglar. Denizlerin en derin yerine hapsedilir. Agzi kapatilir ve üzerine bir isâret vurulur. 1000 yil boyunca milletleri ifsâd edemez. Krallar ve kötü ruhlar cezâlandirilirlar. Savas biter. Sâdece bir (Efendi) gün(ü) geçmistir. Iysâ Mesih 1000 sene boyunca hüqüm sürer ve sulh olur. Birçok kimse Efendi’nin intiqâmina anlam veremez. Akillarindan, Iysâ Mesih’in böyle birsey yapabilecegini geçiremezler. Adâlet anlayisini anlayamazlar. Oysa Efendi, binyillardir insanin isledigi günahlari tolere etmistir. Vakit gelmistir. Halq, Deccâl’in yolundan gitmeyi tercih etmistir. Ona ve hayâline tapmislardir. Günah asilamaz noktaya ulasmistir. Insanoglu, kendini yaratana karsi baskaldirmistir. Peki, bütün bu olup bitenlerden sonra ne beklemektedir?! Evet, Armageddon’un, yahudî-Hristiyan zaviyesinden tefsiri bu... Gelen Armageddon, yani Kiyâmet Savasi... DR.Hakı AÇIKALIN
-
MORO DESTANI..
MORO DESTANI "Yeni biten savaş ertesi beraber geçen bir günün batımında -henüz silahları çatmadan sessizliği duyamadan orman çocuk sarılamadan babaya baba yiğidine kavuşamadan kadın erini karşılamadan yavuklular göremeden birbirini çiçeği burnunda delikanlıların analar sırtını sıvazlayamadan- Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız birlik oldu birlikte savştıklarımızla -bedeli ihanet oldu kanımızın- kara bir bulut gibi kapkara düşünceyle -kiralık düşünceleriyle- "giydiler çıkardıkları çizmeleri" emperyalistlerin. -efendi olma hevesiyle silahları bize döndü- (gözardı olurken çürüten, iyiyi, doğruyu, güzeli çelik örgülü canavar çenesi.) canavar ki engizisyon kültürlü -dişleri çağımı dişleyen -dişleri birbirini dişleyen -dişleri MORO'yu dişleyen kendi için kendi benzerine -çağdaş uygar- Marcos'a bıraktı çizmelerini. (farketmez zaman ve yer ismi ister Ferdinant Marcos ister TATÜR olsun köpekler birbirine benzer) böyle başladı anlatmaya -unutulmuş sesizliği dinlerken- kurşunların türküsünü. böyle başladı anlatmaya bağımsızlık için savaşın -bir uçtan bir uca örnek kükreyen yüreklerin- destansı öyküsünü. ...Ferdinant Marcos "Mutlak Fikir" düşmanı Ferdinant Marcos celladı insanımın -ülkemin hali ayna- yüzünü gör gerçeğin: -Bangsa Mora'da kanlı kırım ...şen kahkahalar -Amerikan emperyalizminin ...kayıtsız bakışlar -dökülen kanı kardeşimin ...ahmak tebessüm işi var fahişe yüzlü devlerin -birleşmiş milletler toplantıları silahsızlanma konferansları ve anlatmak barış masalları- cücelerse kuyrukçusu devlerin. sandılar yanlızlığımız suskunluğumuz olacak suskunluğumuzun bahanesi olacak yalnızlık. sandılar sesi soluğu çıkmaz kolu kanadı kırık insanımın. bilemediler dağın, taşın açan tomurcuk, uçan kuşun ak öfke kesileceğini... bilemediler her inançlı bir kıvılcım taşır böyle günlere... bilemediler yalnız "mutlak hakim"e bağlılığımızı -yalnız ona kul ona eğileceğimizi- bilemediler oy kadın, ihtiyar genç, çocuk her can bir siper olup burç burç direneceğimizi!.. uşaklık eskimedi eskimesine kölelik eskimedi eskimesine "aşkta", "bağlılıkta", "yiğitlikte"... sürüyor; sürecek zaman sahnesinde iyi ve kötünün başlayan savaşı ve zafer mutlak iyinin bu dünmya ve ötesinde sigara dumanı... kelimeler... Hayal tekrar canlanan canlar diken döşeli yollar ve imkanın ihanetinde moroda savaşanlar. sigara dumanı... hayal... kelimeler hayali aşkın gerçek gerçeğe ayna haber ışıyor elçinin dilinden çözüyor bilinen kördüğümü korkunun kurduğu kördüğümü: sabır ve savaş... savaşla zafer korkağa kaçıştır sabır AKINCI'ya savaşta sabır ve yürekler arındı mı pastan kılıçlar arındı mı pastan kördüğümler çözülür. savaş ve sabır sabır ve umut umut ve zafer savaşla zafer duman... hayal... kelimeler... düşmanın üstüne gidemiyorsan eğer eğer "yaradandan" çok korkuyorsan ondan kölece de olsa yaşama tutkun aşkınsa yaradana sevginden ve fikir dediğin eğer kaçanın can simidi kuş tüyünden bir yataksa öfkeden ıraksa sığınaksa ve inanç dediğin yürüyeni durdurmaksa sen! kötü kadından beter git kuyruk salla düşmanına yaran, zararsızlığını göster ve seyret elde silah döğüşeni ülkeme utanç... ülkeme işaretler savaşın sıcağından, sıcağına bir haber heberde canlar kardeşim canlar sondan başa doğru baştan sona doğru: ...yeni başlıyor savaş -hem dünya akıncılarına katkı- yeni başlıyor savaş -bir günün doğumunda- tohum çatladı çürümeden kıvılcım tutuştu sönmeden -bakış aşka döndü- inanç eyleme döndü mindanao adasından -başladı ölümsüzlük sınavımız- geç kalmışlığımız olmayacak ne yaldızlı tasmalar; kul sistemleri -ne doğrusu doğru ne iyisi iyi ne güzel güzeli köstebek tünelleri-olmayacak geleceğe mirasımız... onlar yükselecekler eylem birikimimizden işte çekildi isyan bayrağı "gemileri yakmışız isteyerek mümkünü yok dönüşümüzün çizgimize gelen gelsin" köy köy dağ dağ ve şehir şehir yankı gelir bu kutsal çağrıya. akınlarda besteliyor, -tellerde ses dudaklarda söz gibi- kula kulluğa karşı silahlı isyanını. bilen geldi "aşkına" ölesiye savaşmaya "bilen" bildi suskunluğun kurtuluş olmadığını bir yürek, bir bilek, bir seste BİRleşti BİRler... artık ne gam yeryüzünün şeytana utanç zebanilerinden ateş de olsa yürüyecekler. ateş de olsa yürüyecekler ateşe kalmamak için; insan olma bedeli için, iyi için, doğru için, güzel için yeni bir dünya, yeni insan için yüzlerinde aydınlığı kurtulmuşluğun. "sonsuzluk kazancı çileden" bir taze havayla ürperdi orman açtı kucağını yüreklere, nasırdan arınmış yüreklere, ve gök sardı sarmaladı hayat bağrına aldı gelenleri. doğru ve yanlış arasında -insan- hayat va gaye?!.. karanlık zıddına gebe kaldı!. haykırmak kurşun gibi haykırmak inançla: ey karaya bulanmış çağ ey marcoslar doğuran çağ palet yürekli yaratıkların artık çiğneyemeyecek insan onurumuzu çiğneyemeyecek yabancı adam toprağımızı çiğneyemeyecek yabancılaşmış adam... ey karaya bulanmış çağ ey marcoslar doğuran çağ -insanı gerçeğe yaban kılınmış- tutuşturduk buradan da meş'alemizi yüzün ağartmaya geldik. çiçekler açıyor unutulmuş bahar ilk aşka benzer ilk heyecan ilk duyar gibi toprağın kokusunu ilk gider gibi ilk savaşa alevleniyor damarlarda kan bu incecik kız gelinlik yaşta bu desen oyun yaşında çocuk bu ihtiyar-delikanlı. ateş önü çatılmış tüfekler ve ölüme hazır binler: çiğneyemeyecek yabancı adam toprağımızı çiğneyemeyecek yabancılaşmış adam. bu ses kan ter ve gözyaşı içinde -en son nefese kadar- yüzyıllardır durmadan duraksamadan savaşanların -öz akıncının- (ingiltere, hollanda, ispanya en son amerikayı dize getiren kuyrukçularına baş eğmeyen) bu ses çağa vurulmuş mührü taşıyan bin tufan yaşamış bin engel aşanların bu ses -insanı kobay- dünyaya kafa tutuş hesap soruşun bu ses o mana: inançtan işlemez kurşun. bu ses gönül gönül ülke ülke yayılsın her cephesi bir vatan -başağa gelişen tohum- her cephesi bir bütün bu ses moro akıncısının -aydınlık savaşçısının- ...aydınlık savşçısı -önderin seriyyesi- gelen bir iz pembe şafaktan -altın nesilden- (her biri bir gökkubbeydi kutba güneş çöle vaha taşıyan) akıncı o zaman bu zamandır -bu zamandır- zulmün dumanı tüten yerde akıncı o zaman bu zamandır -bu zamandır- "ne uzlaşma, ne teslim ne hiçlik yalnız mutlak fikirde birlik yalnız mutlak fikrin iktidarı" dehşetin soluğu er ya geç silinir hıncın gökgürültüsünde ışık sütunlarından kurulur hayat bilinir "yaşanmaya değer hayat" sönük kalır deyişler: ufuk açan leyla dağlar delen ferhat... ve silinir ne varsa unutulmuş insanlıktan. kanım yoluna... harcına kanım moro dağları başkaldıranlar bu manayı yaşatanlar: bırak haksıza boyun eğeni sıcak odalardan seyretsin soğuktan ciğeri delinenleri açları, çıplakları unutsun ipe çekilenleri kurşunlananları... malı azalmasın onun teni incinmesin tek. bırak karışmayıp seyredeni candan geçen gelsin safımıza kavga kaçkını fistan giysin dolaşsın... gizli inançsız için değil kılıçların gölgesindeki yer. moro dağları gibi dik moro dağlarında başkaldıranlar onlar, bu manayı yaşatanlar: çölde susuz nasıl yürürse suya öylesine bir akıştır bizimki kararlı inançlı inatçı ister bozkır olsun ister çöl ister yemyeşil vadi senin vatanın benim vatanım özüm sen oradan kıracaksın zinciri ben buradan bir gün mutlaka kavuşacak ellerimiz her şey aydınlığa çıkmak için her şey "mutlak bir" için... bu yol bu uğurda ne yasası, ne ilkesi ne polis, ne askeri ne topu-tüfeği marcosun ne zulüm ne işkencesi durduramadı onları ne onu oynatan eller... onlar -mutlak hakimin hükmüyle hükmetmeyene itaat etmeyenler- onlar -zafere kadar- savaşın sabır heykeli. onlar hıncını savaşta bileyenler nefsini yenen savaştan dönmeyenler- işte jolo işte mindanao işte bajlban -adaları- onlar -her biri- cesaretin rengini giyinmiş onlar şehitler safında yer arayan onlar tek kalsamda dönmem diyenler (dönmemek için tek kalmayı bekleyenler değil) kaçkınların -seyredenin- tersine savaş alanında gösterenler -ölüm pahası- dönmeyeceklerini. moro dağları başkaldıranlar gerçeğe esirler onlar gerçeği iletenler çelik dişliler arası dünyaya (ki manzarası varlıkta açlık toklukta açlık açlığa çözüm çözümde can sıkıntısı sürünenlerle sürüngenler arası bir dünya.-) dur demeli bu gidişe herşey "mutlak bir" için herşey "mutlak fikir"le sen oradan kıracaksın zinciri ben buradan işte jolo işte mindanao işte bajlban. bir yudum su kısa bir durak sürüyor kükreyen yüreklerin öyküsü... sürüyor hayali aşkın gerçek gerçeğe ayna haber elçinin dilinden heberde canlar kardeşim canlar... gelecek aydınlık ellerinde aydınlık savşçılarının geleceğe ışık tutuyor bacalod grande de dökülen kanlarımız. yas tutanımız yok, akıncıyız yok içimizde sızlayanımız "oyuncak tanımadan tüfeği tanıdı kurşunu tanıdı gerçek dostu düşmanı tanıdı konuşamadan öğrendi özgürlüğün ne olduğunu yürümeden daha ölümü tanıdı çocuklarımız. öğrendiler onlar için olmadığını insan hakları beyannamesinin öğrendiler birleşmiş milletler domuzlar diktatoryasını ve tanıdılar parçalanmış göğüslerinde annelerinin çağdaş uygarlığın sırtlan yüzünü filipin ordusu amerikan uydusu ya moskof ayısı ya çin işi var fahişe yüzlü devlerin. İKİ ateşler ötesinde gece -karanlığı yırtan şimşekler parlamakta- gece -cephe gerisi- yalanlar çıplak, gerçekler yalın... "birazdan sesler kesilir, birazdan nefesine karışır duanın en içlisi birazdan boşanır zincirler, birazdan karanlıkta gezer sırların en gizlisi" -biri sefere uyumlu değil (güçsüzlük içinde savrulan... korku yılgınlığa yeşermesin bir yeşermesin yılgınlık umursamazlığa bir kez zincirler paslandımı bir kez alıştın mı kula kulluğa hiç bir çağrı döndüremez geri geri giden adımları hiç bir çağrı döndüremez yürekler bir pörsümeye görsün...) -biri toplar yüreği buruk gündüz serdiği süslü engelleri (güçsüzlük içinde savrulan) -birinde kabaran öfke sıcaklığı "yeni akıncı" sefere hazır (bir gül için bin kötüyü yakmalı) bir gül için bin kötüyü yakmalı işte bu heykel duruş -dünyaya tepeden bakış- bu eda bu tavır bu ateş hattına çılgın koşu -ateş hattında sabır- müjdecisi zaferin... mademki uğrunda döğüşen var -bu eda, bu tavır, bu koşu- mademki yeniler sefere hazır yurdumunda geleceği aydınlık. gelecek aydınlık ellerinde aydınlık savaşçılarının ...gece -cephe gerisi- karanlığı yırtan şimşekler parlamakta -eski akıncı- dede duada ağlamakta. -"elim kolum tutmaz oldu kaldım çoluk çocuk kız kızan arası yüz karası desen değil bin ölümden beter yürek yarası hakkını verdim vermesine "mutlak bir" için savaşın gördüm devrilişini koçyiğit oğulun kardeşin arkadaşın durmak şöylr dursun duraksamak geçmez er yüreğinden ama neylersin kalakaldım... son çağ tenim bana ihanette... varsın yaşamak zor olsun ölümden varsın bin ölümlü geçmesin gün mahzun böyle köşemde geçmesin bin ölümlü gece -akınsız- "cephede döğüşenin yüreği pek nişanı keskin olsun düşmesin nefsin pususuna. bilsin can tende emanet bilsin gören göz tutan elin ne büyük nimet olduğunu "bozulsun neronların oyunu bozulsun uşakların pususu uyansın "kardeş" dediklerimiz gamsız uykularından." ...sonra -oynaşan alevler gibi- hülyalar içinde yine dalgın seferler içinde uzak diyar geçmiş zamanlar içinde -"geçmiş zaman -birkaç yüzyıl- henüz dün desem yeri adına hutbe okuduğumuz hünkârın ülkesi... o devlet -kıtadan kıtaya ırktan ırka kardeşliğin- ve çalı çırpıya nisbet çınar ağacı. o, dörtbiryana akıncı salan hissettiren ulaşamdığı yerde adaletinin gölgesini... uzaklıklar kısaldı zamanla ve uzadı ayrılıklar o ülke bize biz ona yabancı şimdi düşünmemeyi düşündü dibe düşüşü bitmez inişi orada şimdi yarasalar bayramı söylenen enternasyonal kardeşlik (!) şarkıları türeyen istek boyunduruk değiştirmek ve mazluma gülmek (işte moro, türkistan kırım, azerbeycan, ortadoğu eritre... bir milyar insan) ve onlara yavan tepki ırkçı kaygı. daldı kaybolanın peşinden iz sürdü tarihe törpüsünde acının -"savaşırken habersizdiler yılan koyunlarında savaşırken habersizdiler savaşsız esir düşeceklerine ve savaşırken habersizdiler ihanete uğrayacaklarından şehitler dirilselerdi bir bir kalanlar gibi görselerdi utanırlardı şüphesiz kanları üstüne kurulan manzaradan cins cins "ahbes"in çocukları mutlak fikire düşman kiminde fikirsiz bez parçası bayrak kiminin gırtlak hela arası gerçeğinin alt yapısı çağdaş medeniyete doğru kimi diskotek yollarından nerde o dağ gibi insanlar nasıl doğdu bu fareler uçan köprüler nesiller arası uçan köprüler ülkeler arası uçan köprüler..." -"bir hatıra gölgesinde neden böyle düşünürsün iç çekişle geçmişi anar titrer üşürsün" irkildi koca reis uyandıran sesle döndü geldi bozgun yolundan (yaşamak ölümden beter...) güneşi kaybolmuş ufuklar sürünürken gülenler dayak yedikçe... ve batı artığı lokmaların bayrama döndüğü yer bando mızıkada nurlu ufuklar kavgalar "biz sizdeniz, bizde sizden" ya amerikancı, ya marksist karardıkça ruhlar soyundukça insanlıktan. satıldı satılıyor şehitlerimizin kanları... -"nasıl anmayım yiğidim yasamız birdi sevinci sevincimiz tasası tasamızdı nasıl yanmayım bir gün yinede bir gün -ya tam olmak, ya hiç- son gün son hesaplaşmada (bir ümit) bir kıvılcım akışı tersine çevirecek..." -"koca reis boşa gözlerin yorgun sessiz gelir haberci geçti bildiğin rüzgar o -hatırayla- durgun bu sessizlik bu sessizlik bıçak yarası gibi derin..." -"bir ülke düşün bu ülkede bir düzen askerine babasını biçtiren bir ülke düşün bu ülkede bir düzen temeli ihanet temelinde vahşet gözyaşı kan darağacında kurulmuş sarhoş buyruğuyla yok olmuş insan bir ülke düşün insanlıktan kurtulmuş kardeş kardeşe düşman. anılmaz oldu adımız kanıksadılarmı ne utanç yükünü koptu gönülden gönüle geçen bağ unutuldu ölümsüz duygu "aynı haramiler koparttı dağıttı bizi" -"diyeyimki haklısın duymak varken haksızsın demenin sevincini. burada akan kanımız oluk oluk oradan ne ses gelir ne soluk haklılığına lanet." koca reis... bu yüz tunçtan iradenin ne acılar gördü bu asırlık gözler yılgınlığı duymadı bu heybet hiç bir yara acımadı akıncı yurdunun suskunluğu -o sese hasret- kadar koca reis gerçekleşmez hayalden -hayalden yorgun- geçerken mevsimler alnına çizgi çizgi... -"eskittim bunca yılın yapraklarını... kardeşlerimiz var zincirli kardeşlerimiz var gamsız uykuda ne gelen var ne iç açıcı bir haber ve haramiler uşaklarıyle pusuda. desemki yeridir bu dert o hasret ölsem toprağım saklayacak" yankısıydı gözlerinde gördüğüm sükuna hasret geçen günlerimin -"yıllarca ayakta ben yerde gölgem süründü yıllarca hem güneş hem gölge hüzne büründü dört mevsimin tek rengine dalmış bir hayat sonu gelmez dertlere aşina göründü" bekler... yine de bekler hayali ufku emercesine hayali akar vadisinde dileklerinin. -"ağlamak günü değil mutong katliamına yas tutmak hiç değil bacolod grande ye ağlamak yas tutmak günü değil ticalo kenti katliamına döğüş günü bugün er günü döğüş günü kadına yas tutmak yaraşır -yaraşmaz- er olana unutmamak. ama mümkünmü kahrolmamak "o" suskunluğa... biz döğüştük bunca yıl yüce tuttuk inancımızı başımızdan silah bizi bırakana kadar döndük geldik geriye döğüşene yük olmamak için" -hep aynı düşünce o akıncı - o ülke -"evet, hep aynı düşünce o akıncı doğuya can mazluma hayat getirecek akıncı - o ülke -" eridi -sanki- mum gibi anda uzaklık haykırdı nabzının haykırdığını bir milyar insan gibi: -"yıkıldık yıkık gördükçe halini vurulmuşa döndük beynimizden yırt at hiçe geçen günlerini doğrulda gel hatıralar içinden sancak yine salınsın o burçta devir putlarını çağın bir vuruşta yaman ol yine yaman -dileyene kadar aman- hesap soruşta." -"hiç görmediğim hiç tanımadığım kimbilir hangi şehir hangi köydesin hangi köy, hangi dağda karargâhın toprağın altından nasıl fışkırırsa tohum bir bahar ansızın çıkacak arsız otlar arasından düzenli ve örgütlü yağmurda büyütür onu güneşte doğruldu yerinden dimdik şanlı akıncıyı karşılar gibi gördü yüzlerini... gördü hepsi tanıdık ve bildik yırtıldı dünyayı karartan peçe ve -biran- sandı bir an doğan isyan ağaran gece o an yaklaştı yer gök birbirine -"gördüm şarkımı kazınmış gördüm yerin göğün can yerine işte o -hayal ufkunu yırtan gerçek- engeller -önünde- tül gibi ince dizginliyor başıboş gidişi: -bu adalet buda kuvvet -bu tek doğru tek gerçek buda köre, sağıra haramiye yumruk-" belki hakikat olacak belki... sonra dualar döküldü ağzından -ya rab... sen ümitlerimi kayır. Aydınlık Savaşçıları-kumandan ÜÇ -"elbirlik olmak gayesine ermemiş savaş bitmemiştir diyenlerle omuz omuza dayanmak kalelerine emperyalizmin ne dur ne durak ne rahat yükseğe daha yükseğe en yükseğe dikilsin bu bayrak bu bayrak yükselen mücadelemizin düşenler varmış düşenler olurmuş düşsün aralık kalmaz bu saflar işte küçük akıncı kim bu kaçıncı sefer tüfeği boyundan büyük yüreği büyükten şu yiğit kadın sesine bak: -"şahin bakışlı dağ duruşlum er dediğine doruk yaraşır kalma bir an bakma geri ateşte olsa yürü-ki ateşe kalmayasın evleri koru-ki evimi koruyasın yiğidim evinde ben can yoldaşın savaşta ben can yoldaşın "umut dediğin savaşan için savaşan için zafer dediğin. kalma geri doğru için güzel için iyi için ileri senin ellerinde yükselecek güzel günler. sen yeniden fethe memur sen kutlu asker -karagözlüm yiğidiyle öğünsün kaçar isem saçın yolsun döğünsün ölüm bir kez doğmak hergün doğan aydınlığında dünyanın kurtulmuş canlarla... bu yürek vurulmaz zincire bu yürek ölüme hazır biliriz zafer mutlak inananın yani savaşanın yani sırtüstü yatanın değil yani inanmayanın." bu destan suların akışı gibi küfrün surlarına tırmanışın ve ilklerden başka örnek tanımaksızın savaşanların sen! anadolunun sahibi sen! beklenen sen! kurtulacak ve kurtaracak olan duy milyonlarca hasretin sesini sen eryürek nasipli beklenen sensin özlenen sensin gözlenen sen... kumandan-Salih mirzabeyoğlu
-
"TÜRKÇE EZAN" ve TÜRKÇE EZAN okunmasına en çok KİMLER KARŞI GELİR...
kendi başlığımdan alıntı(ezan türkçe olursa,yumurtalar soğuyacakmı..?) Εlin adamı sormaz mı; bre “geyik” senin neyin Türkçe ki, Ezan Türkçe okunsun. Meselâ senin çiçeklerin-bitkilerin-otların-meyvaların-sebzelerin Türkçe mi? dese, biz de şöyle bir baksak: Çiçek: Farsça (Çeçek), Nebât: Arapça, Sebz: Farsça; yeşil anlamında, Hububat: Ar, Bakla: Ar, Bakliyat: Ar, Baklava: Ar, Gül: Farsça, Karanfil: Yunanca (Garifalo), Müge: Fr; Muguet, Menekçe: Farsça-Kürtçe; Binevş, Sümbül: Farsça, Fulya: Yunanca, Krizantem: Yunanca, Ortanca: Yun (Hortensia), Glayöl: Fr-İng, Lâle: Farsça, Manolia: Yun., Anemon: Yun; Dağ lâlesi, Kâkûle: Farsça, Zencefil: Arapça; Zencebil, Tarçın: Ar, Domates: Meksika yerlilerinin dilinden, Çay: Çince, Kahve: Ar, Şeker: Hint-Avrupa dillerinden, Açalya: Yun; Azalea, Barbunya: Yun, Reyhan: Arapça-Farsça, Fesleğen: Vasilikos (Krallara lâyık yiyecek anlamında), Turunç: Farsça, Portakal-Mandalin: Hint-Avrupa dillerinden, Narenc-Narenciye: Fars.Greyfurt: İng; Grape-fruit, Brokoli: İt, Şebboy: Farsça (Şeb: Gece kelimesinden mülhem), Papatya: Yun; Papadia, Kaktüs: Amerika yerli dilinden, Safran: Farsça, Nişasta: Farsça, Limon: Hint-Avrupa dilleri’nden, Kivi: Avustralya yerli dili, Avokado: Güney Amerika yerli dili, Ökaliptus: Yun; Ev-Kalips: Hoş, güzel gonca anlamında, Gonca: Farsça, Şeftali: Farsça (Şeftalû), Gülnâr: Farsça; Nar çiçeği anlamında, Köknar: Yun; Kukunari, Zeytin: Ar; Zeytûn, Meşe: Farsça, Kiraz: Yun; Kerasi (Giresun ismi de oradan, Kirazlık), Vişne: Yun; Visine, Lahana: Yun, Pırasa: Yun. Ve daha binlercesi yabancı! Peki hayvanların? Hayvan: Arapça, "Ayakta kalan, diri kalan, hayy kalan anlamında, Akreb: Ar, Fâre: Ar, Kedi: Hint-Avrupa dillerinden, Beygir: Farsça-Kürtçe: Bergir, Akbaba: Farsça-Arapça: Uqab, Öküz: Hint-Avrupa dillerinden, Zürafa: Ar, Fil: Ar, Timsah: Ar, Krokodil: Yun, Piton: Yun, Boa: Güney Amerika yerli dili, Jaguar: Güney Amerika yerli dilinde “Orman’ın Hayâleti” anlamında, Kukumav: Yun; Kukuvaya, Papağan: Latin Amerika yerli dilleri, Kalkan: Yun, Kefal: Yun, Lüfer: Yun, İzmarit-İstavrit-İspari-İspendik-Levrek-İspermeçet-İspinoz-İskorpit: Yun. Hepsini buraya çağırsam sığmazlar! Yemeklerin-tatlıların-içkilerin ne âlemde? Çorba; Farsça; Zırbe (Sarmısak çorbası anlamında), Yahnî: Farsça, Lahmacun: Ar, Kebab: Ar, Biryan-Büryan (Püryan): Farsça; Kebab, pişmiş et anlamında, Lokum: Ar, Peş Melba: Fr; Pêche Maelba (Melba Şeftalisi anlamında, Avusturya’daki Maelba düşesine ithaf edileb şeftalili bir tatlı), Lalanga: Yun; Lalaga (Kızartma anlamında), Nuriye: Ar, Şŭbiyet: Ar, Makarna: İtalyanca Makaroni, Spagetti: İt, Pizza: İt, Pasta: İt, Hamburger; İng-Alm, Bira: İt, Şarab: Ar, Konyak: Fr, Whisky: İng, Keşkül: Farsça (dilenci kabı anlamında), Milfőy (Mille-feuilles): Fr (Bin yaprak, bin tabaka anlamında), Şerbet: Ar, Şurub: Ar, Şıra (Şire): Farsça, Şirden (Şirdan): Farsça, Likőr (Liqueur Fr, Liquor-Lat), Krem Karamel: Fr, Palamut: Yun; Palamida, Gulaş (Guyaş); Macarca. Daha neler var! Senin şehirlerin-kasabaların-semtlerin? İstanbul; Yun Constantinopoli, Edirne: Yun; Adrianopoli, Çanakkale: Yun; Dardanos, İzmir: Yun; Smyrni, Antalya: Yun; Atalya, Manisa: Yun; Magnisia (Magnezyum alanı anlamında), Mudanya: Latince; Montanya (Dağlık anlamında), Bursa: Yun; Brusa, İzmit: Yun; Nikomidia, Sakarya: Yun; Sangario, Malatya: Yun; Meleti, Tarsus: Yun; Tarsos, Mersin: Yun; Mirthos, Mirsini, Antakya: Yun; Antiohia, Adana: Yun; Âdana, Ordu: Yun; Kotioro, Trabzon: Yun; Trapezunda (Yamuk, trapez biçiminde olan), Rize: Yun; Riza (Kök anlamında), Giresun: Yun; Kerasunda (Kirazlık), Amasya: Yun; Amatia, Tokat: Yun; Evdoksia (Güzel kanaat anlamında), Urfa: Kürtçe; Rıha, Siirt: Kürtçe; Sêrt, Kars: Kürtçe; Qers, Erzurum: Arapça; Arz-ı Rum, Galata: Yun; Galatas (Sütçü), Pera: Yun, Afyon: Yun-Lat; Opion-Opium (Esrar anlamında), Muğla: Yun; Mugla, Faroz: Yun; Faros (Fener), Yoroz: Yun; Giros (Dönen anlamında), Bartın; Yun; Parthena (Bâkire), Balıkesir: Yun; Paleokastro (Eski Kale), Kastamonu: Yun; Kastromoni (Keşişler kalesi), Ankara: Yun-Lat; Angyra-Anchyre (Çapa anlamında), Fatih: Arapça, İcâdiye: Arapça, Kayseri: Yun; Kiseriya (Kayserler’in, Kisralar’ın yeri), Sivas: Yun; Sewastia (Sevasmos: Saygı kelimesinden mülhem, saygın şehir mânâsına), Keşan: Yun; Kesani, Enez: Yun; Ainos (Enos), Assos: Yun; Asos, Efes: Yun; Efesos, Ladik: Yun; Laodikya (Yun. Laos: Halk kelimesinden mülhem), Beytüşşebab: Ar, Beşiri: Ar, Halfeti: Ar, Nevşehir: Farsça, Uludağ: Yun; Olimpos’tan mülhem-bozma), Haznedar: Ar-Farsça, Ayasofya: Yun; Ağia-Sofia (Aziz Hikmet anlamında), Mühürdar; Ar-Farsça, Üsküdar: Yun; Skudari, Bakırköy: Yun; Makri Hori (Uzun köy), Ortaköy: Yun. Mezo Hori (Orta Köy’den çevirme), Foça: Yun; Fokia (Foklar), Elazığ: Ar; El-Aziz, Konya: Yun; İkonium (İkonalar şehri), İmroz: Yun; İmbros, Antep: Ar; Ayntab, Bolu: Yun; Poli (Şehir anlamında), Safranbolu: Yun-Farsça, Silifke: Yun; Silifkis ve daha sayısız yerleşim! Çoluk çocuğuna verdiğin isimler: Ahmet, Mehmed, Mahmud, Hasan, Hüseyin, Ali, Veli, Zeki, Akil, Hatice, Besim, Ayşe, Fatima, Leyla, Sema, Zehra, Nur, Sumeyye, Nazan, Asuman, Bulend, Hudai, Hakkı, Hűsameddin, Necmeddin, Nureddin, Nasreddin, Zulfikar, Samed, Affan, Mustafa, Halil, Kűbra, Esra, Selma, Sűha, Reha, Baha, Handan, Cavidan, Ceyda, Salih, Hayreddin, Burak, Mervan, Berivan, Baran, Necmi, Műbeccel, Mukadder, Mahsun, Mazlum, Abdullah, Berfe-Berfin, Helin, Mahir, Erkan, Műzeyyen, Muhtar, Őmer, Bekir, Osman, Medar, Halim, Halis, Bermal, Segbetullah, Nasuh, Nadir, Numan, Şükrü, Şükran, Şeref, Adem, Ídris, Serab, Kemal, Kamil, Hazal, Şevval, Şakir, Şahab, Zakir ve daha binlerce isim Arapça-Farsça-Kűrtçe değil mi? Melisa (Yunanca: Bal arısı anlamında), Műge (Fransızca Muguet-bir çiçek), Fulya (Yunanca-bir çiçek), Demet, Sibel (Demati, Kibele. Yunanca) ve daha onlarca Hristiyan ismini neden kullanıyorsun? Sonra, yine aynı elin adamı sormaz mı, senin Tıbbî terminolojinin tamamı Yunanca-Latince, senin felsefe terminolojin de öyle, ekonomi terminolojin de aşağı kalmaz, ticârî kurumların isimlerine de dönüp bir bak, yabancı dille eğitim yapan (lise-üniversite) kurumlara karşı muhteşem teveccüh ne ola ki? Yurtdışına eğitim amaçlı gidenlerin sayısı kaç ve ne kadar para ödüyorlar, onların muhasebesini bir yap, 1920’lerden beri yürütülen resmî politikalara rağmen neden uydurma dilin neden halk tarafından benimsenmediğini anlamaya çalış demez mi? Haydi elin adamını bırak, öz be öz resmî ideolojinin temsilcisi, neferi ve en önemli isimlerden bir olan ve bazı Kemalist-solcular tarafından “Sözlükler ilâhı” olarak anılan Orhan Hançerlioğlu’na kulak verelim: "Genellikle Türkçe sanılan ve Türkçe kökenli olmayan sözcüklerin sayısı inanılmayacak kadar çoktur. Bir sözcüğün gerçekten Türkçe olup olmadığını saptamak için yorucu bir çalışmayı göze aldım" Orhan Hançerlioğlu, Türk dili Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 1992. Yine aynı kitaptan örnekler: "C" harfi: Doğada yansıma (onomatope, bu da Yunanca) seslerden türeyen sözcükler dışında bu harfle başlayan Türkçe sözcük yoktur. "F" harfi: Türkçe’de bu harf yoktur "H" harfi: " " "J" harfi: " " "L" harfi: " " "M" harfi: " " "N" harfi: " " "P" harfi: " " "R" harfi: " " "Ş" harfi: " " "V" harfi: " " "Z" harfi: " " Evet, inanmayan kaynağından tâkib eder. Hançerlioğlu’na göre, Türkçe’de kullanılan 29 harften 12’sinin mevcud olmadığını söylüyor. Geriye kalıyor 17 harf. Yine isteyen araştırabilir, bu 17 harfle başlayan kelimelerin içinde Arapça, Farsça, Fransızca, Yunanca, İngilizce, Rusça, İtalyanca, Çince, Sırpça, Bulgarca, Arnavutça, İspanyolca, Almanca, Portekizce, Ermenice, Sanskritçe, Aramîce, İbrânîce ve daha birçok dilden kelimeleri toplarsanız akılalmaz bir rakama ulaşılıyor. Yunanca ve Ermenice kökenli kelimelerin 6000’nin üzerinde olduğu biliniyor. Diğer “yabancı” kaynaklı kelimeleri de eklediğiniz vakit Türkçe’nin %70’inden fazlası “yabancı” kökenli oluyor. Ama ne hikmetse sadece Arapça-Farsça (Íslâmî röflesi olanlar) menşeli olanlara karşı bir husumet var, diğerleri ağam paşam! Gömüt (Mezar), Sayrı (Hasta), Sayrılık (Hastalık), Umar (Çâre), Ekin (Kültür), Yazın (Edebiyat), Uzam (Mekân), Us (Akıl), An (Zihin), Tin (Ruh), Uslamlama (Akıl yürütme), Dirger (Hekim), Savunman (Avukat), Dilgibilim (Anatomi), Dirimbilim (Biyoloji), Minidirimbilim (Mikrobiyoloji) gibi zorlamaları, Evren-sel (Batı dillerindeki Universel’in “sel”i alınıp Evren’e ekleniyor, al sana evrensel!), İkilem (Batı dillerinde kullanılan ve aslı Yunanca olan Dilima: Di-lima: yani iki kılıf, iki örtü, iki hat anlamına gelen kelimenin “Di”sini alıp çevirip “iki” yapıyorsun, haydi onu anladık peki “lem” neyin nesi? Onun yerine koyacak bir şey bulamıyor ve yurdum insanının da umurunda olmadığı için, al sana Türkçe kelime! İkilem! Bu ne biçim ikilem usta!), “Fiziksel" (Fizik, Yunanca bir kelime olan "Fisis": Tabiat, doğa kelimesinden geliyor. Fransızca’da “Physique” kelimesi hem Fizik bilimini tanımlamak için hem de sıfat olarak kullanılır, İngilizce’de ise “Physics” kelimesi Fizik bilimi için, “Physical” (Fisikıl) ise onun sıfatı olarak kullanılır. Yunanca’daki “Fisiki” ya da “Fisiko” sıfatı aynı anlamı yüklenir. Bizim aslanlar önce Yunanca “Fisiki”yi alıp “Fizikî” yapıyorlar ki, bu anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir uyarlamadır fakat daha sonra kompleksler devreye giriyor ve Yunan’ınkini alacağıma İngiliz’inkini alırım diyor, yani “Fisikıl”ı istiyor ama o Türkçe’ye tam uymuyor. Eh, ne yapacak? Fransız’ın “Fizik”ini, İngiliz’in de sel-sal ekini alıyor, al sana “Fiziksel”!), Musiki (Bu kelimenin aslı Yunanca; Musiki. Güzel sanat perileri olan “Musa”lardan mülhem. Önceleri kelime benimseniyor, meselâ “Türk Musikisi” deniyor sonra yine kompleksler başgösteriyor ve hooop, Fransız’ın “Musique”i (Müzik) imdada yetişiyor. Onun sıfatını da İngilizler’den apardığı meşhur sel-sal’la yapıyor: Müziksel!), Terim (Almış Fransız’ın “Terme” (Term)ni, hiç yorulmamış), Öz (Almış Yunan’ın Ousia (Usia)sını, hooop, öz. Öz be öz derken halkımız ne kadar da kendi malı gibi benimsiyor değil mi, ya bir de ‘has’, ‘hâlis’ gibi İslâmî (gerici!) kelimelerin eline kalsaydık. Bunun sıfatı daha da berbat, “Özsel!”), “Savun-man" (Savunan Man-Savunan Adam. Meselâ Super-man, fire-man, ombuds-man, bad-man, bar-men vs. gibi. Bir de utanmadan, salağın biri “Man”in Türkçe olduğunu oradan İngilizce’ye geçtiğini iddia etmekle, ettiğini çomakla karıştırıp ‘boncuk’ arıyor. Savun-man: Savunan-adam!) ve daha binlerce zırvayı halka kabul ettirme yolundaki zevât! Ezanı Türkçe okutabilirsiniz fakat ben daha parlak bir öneri getireceğim: Nasıl olsa, orijinal bir çeviri yapamıyorsunuz, meselâ “Felah”ın yerine koyacak birşeyiniz yok, “Ekber”, “Allah”, “Şahâdet”, “Râsul”, “Salâ” gibi kelimeleri karşılayamıyorsunuz ve Arapça’yla ilgili de bir kompleksiniz var bence onları da, İngilizce, Fransızca, Almanca, Yunanca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Rusça, Keltçe, Flamanca, Felemenkçe, İsveççe, Sırpça, Arnavutça vs. gibi dillere çevirip “Arapça” engelinden de kurtulursunuz! Hattâ, sabah ezanını italyanca, öğleyi fransızca, ikindiyi sırpça, akşamı ingilizce ve Yatsı’yı da yunanca okutup daha sonra farklı olasılıkları dener, olayı dönüşümlü hâle getirerek zenginleştirebilir, halkın muhtelif yabancı dillerin ahengini yakalamasına önayak olabilirsiniz, zâten mülti-kültür de bunu gerektirir. Ancak, sakın ha Arapça olmasın zira o çok mürtecî bir dildir, o dil dünyanın en karanlık dilidir! Aslında pek de anormal değil Bülend’in devrinde bu tür şeyler. Adı şaire çıkmış bir başbakan hem de Robert College mezunu. Ben, 1973 seçimlerinden beri Ecevit ismini hatırlarım yani aşağı yukarı 30 yıldır. O zamanlar onu önemli bir adam zannediyordum. Benim akrabalarım arasında CHP’nin âzâları vardı ve onu öve öve bitiremezlerdi. Sonraları gözlemledim ki, bırak mühim bir adam olmayı, sıradan biri kadar bile ideolojik-siyâsî-edebî-kültürel-san’atsal-dinî-felsefî-ilmî birikimi yok. Böyle birinin ve benzerlerinin bir ülkeyi yönetmesi ne kadar ısdırab verici. Aynı şahıs “Türkçe!” konuşmaya da özen gösteriyor, “şiir!” yazıyor. Şiirlerini okudum, diğer şairler adına utanç duydum, ilkokul öğrencisi ondan daha kötü yazamaz. Sonra şöyle düşündüm; bu kişi bu halkın başbakanı ise, o halkın yiyecek çok fırın ekmeği var. O nedenle, Ecevit ve âvânesinin Türkçe Ezan dayatmasını anlayabiliyorum. Onlar ancak “anlamsız metinler”le anlaşabiliyorlar ve Üst Dil-Üst Mânâ ikliminden çok ama çok uzaktalar, onların ve daha binlercesinin hakikâten nasibi yok! Yumurtalarınızı soğutacaksa Ezan’ı Türkçe okuyun / okutun! Başarılar… Dr.Hakkı AÇIKALIN(ibda külliyat)
-
ŞERİHAT VE KURAN'A GÖRE KADIN...
sayın objektivist sizin çelişki olarak gördüğünüz şeyler aslında tamamen birbirine bağımlı ilkeler(burada kadınları hakir gördüğüm sanılmasın,benide bir kadın doğurdu) yukarıdaki ayet ve hadis tefsirlerinde,kadının sanki uğursuz,tamamen bela ve habis bir yaratık olduğu zannedilebilir..anlayan ancak zekası ve bilgisi kadar çıkış yapabilir hadisler sahih olabilir,mütevatir olabilir yada uydurma olabilir(şia,sahabeye tamamen düşmandır..islamdan saymayınız) günümüzde müslümanların genelinde fıkıh,kelam,usul ve hadis ilmi olmadığı için mukallid olmak durumundalar ve buda mezhebler aracılığıyla çözülmüş(içtihadlar icma ile sabit) dünyadan ve kadınlardan sakının..eğer ben evli isem,yani dinin bana helal kılmış olduğu kendi eşimden hariç bir başkasının kadınına bakmam haramdır (daha önceki yazımda belirttiğim gibi,bugün kadın rüşvet aracı olmuştur) evet kadın fitnedir..yada kolay bir fitne aracıdır,namusun kadına bağlı olduğunu düşünürsek eğer,çok klay bir şekilde istediğimiz yeri karıştırabiliriz.(1945-57 yılları arasında,ortadoğu coğrafyasına baktığımız zaman bütün ülke liderlerinin tamamının eşleri sarışın birer avrupalıdır-böl-parçala-hükmet ideoloçyasının bir sahnesi) mezheb imamlarının içtihadları,kesinlikle kur`an dışında değildir..te`vil edilecek ayetler bellidir,hadisler için ise durum daha başkadır..te`vil edilebilir,yani abdestli bir şafi(mezheb)erkek,kendi hanımı dahi olsa ona dokunduğu zaman abdesti bozulur..hanefilerde ise durum böyle değildir(mezhebe tabi olmak zorunlumdur..?hayır,eğer kelam-hadis ilmin varsa zorunlu değilsin,aksine bu yani mukallidilik haramdır) hayırlı evlat yetiştiren dul kadınların direkt olarak yani sorgusuz cennete konulacağına dair ayetlerde var.. evet,bende bana namahrem olan bayanlarla tokalaşmıyorum ve hiçbir zararını görmedim(takdir edildim-karşı fikir tarafından) bugün hayatta olanislamın dışındaki dinlerin ve sistemlerin hiçbirinde,kadına islamın verdiği değeri veren yoktur..hatta tamamında kadın genel olarak kapital ve fitne aracıdır,judaizmin tabiriyle-KADIN DÜNYADA SADECE ERK VE İSTİKBAL ARACIDIR..!!-dikkat..araç cumhuriyetin kadına verdiği değerleri yazmışsın..yani şimdi,bugün kadının genelevlerde etini pazarlaması mewcut sistemin kadına verdiği değermi oluyor..?ewet buda ilginç.!! ve şu an fahişelik bir meslek olarak kabul ediliyor(buna meslek diyen veya onları savunanların,kızkardeşleri yada eşleri meslek olarak fahişeliği seçerse tepkileri ne olur..?) oysa islam ahkamında kadın,yemek yapmak-temizlik yapmak-çamaşır yada bulaşık yıkamak zorunda değildir..kocası,eğer kadın isterse eve bir gündelikçi bayan getirmek zorundadır..hatta çocuğunu dahi emzirmek zorunda değildir,yine koca bu durumda bir süt anne bulmak zorundadır(tüm din kitaplarında ve ku`r anda mewcut olan bir konu) son bir sahih hadis--KIZ ÇOCUKLARINIZA KIZMAYIN VE ONLARI DÖVMEYİN,ÇÜNKÜ ONLAR BİRGÜN BİRİNİN GELİP SİZDEN ALACAKLARI BİRER EMANETTİR..!!! ravisi/-abdurrahman b.avf-hz.ayşe