Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

SaNTo

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    152
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İletiler gönderen: SaNTo

  1. Sevgili Zıplayan Dana,

     

    Bu konuda seninle absürt bir tartışmaya girmek gerçekten istemiyorum. Bilginede saygım var ne derece

    "aşağılar" bir edayla bunu paylaşsanda.

     

    Yalnız bu konuda gerçekten ikna olmadım.

     

    Hiç bir muhalif grup veya güç, "devleti yıkacağız" diyerek yola çıkmamıştır ki.

    Ya "rejimi değiştireceğiz" veya "yönetime geçeceğiz" diyerek yola çıkar ihtilalciler. Sorun devletle değil, yönetenler ve sistemledir.

     

    Çok da önemli değil, rejim-devlet ayrımı ama bana terminolojik ve yapısal olarak, hala edici gelmedi yazdıkların.

     

    Belkide dediğin gibi "okumak ve anlamak zor zenaat"..

  2. Zıplayan Dana yazmış ;

    Santo ise "rejim"den dem vurmuş...

    Demek daha önce Devlete karşı silahlı mücadele duymadın kardeş..

    Kızıl Ordu'nun kime karşı savaştığını anımsıyor musun?Ya da İran Devrim'i sana bir şey hatırlatıyor mu?

    Devletin sürme zorunluluğu yoktur...Eğer,Devlet'i ele geçirirsen buna "İHTİLAL" diyorlar;Devlet'i yıkıp yerine başka bir sistem getirirsen buna da "DEVRİM" diyorlar.Bunun üzerne iyi okumalar dilerim.

     

    Silahlı mücadele, Yönetime veya mevcut rejime karşı olur - devlete değil. Devlet mekanizması, bir araba gibi sürücüsüne hizmet eden bir mekanizmadır. Mevcut rejimin korunması için sistemi işletir. Yöneten, "direksiyondaki" değişirse, onun istediği şekilde yoluna devam eder.

     

    Ne Kızılordu, ne de İran devrimi, devlete karşı olmamış, mevcut rejime karşı olmuştur. Devlete karşı olması için, devlet sistemini reddeden "anarşist bir devrim" olması gerekirdi.

    İkiside, rejimi değiştirmişler ama devleti ve bürokrasi çarklarını aynen kullanmışlardır. Bu sefer "devlet mekanizması" tüm kurum ve kuruluşlarıyla, mevcut rejimin, korunması ve sürdürülmesine koşullanır.

     

    Bolşevik Devriminin ilk yılları, yönetimdeki Bolşevik bakanların, devlet bürokrasisinden yakınmalarıyla doludur.

     

    İhtilal gene devlete karşı olmaz. Hükümete karşı yapılır. Yani "hükmeden" kesime karşı. Yönetim ele geçirilir ve devletin çarklarında "hükmedenler" değişir.

     

    Bence bunun üzerinde sende biraz oku...

     

     

    SaNTo...

  3. Sevgili Zıplayan Dana,

     

    Benim yazılarımın karşısına yazdığın yargılarına katılmamak mümkün değildir.Son kelimen hariç .

     

    Bizde bir b.sayar var, temelde bunun işleyişinden bahsediyoruz. Sen dönem dönem içine giren "virus"leride

    yazmışsın, doğrudur. Yalnız ne yapalım, bundan sonrası için, korunma programlarını sağlamlaştırıp, daha iyi çalışmasını sağlamaktan öte yol yokki.

     

    Eldeki malzeme budur. Ortalama eğitimin, ilkokul 5 olduğu bir ülkede, ne yazıkki fazla "b.sayar mühendisi" çıkmıyor.

     

    Selamlar,

     

    SaNTo...

  4. Hayata siyah-beyaz bakan TV’ler vardı eskiden. Sonra renklileri çıktı. Konu, siyah-beyaz bakandan, renkleri algılamaya uzanan yolda yatıyor aslında.

    Fikirler ve ideolojiler gözleri kör etmemeli. Gerçek, her zaman, en doğru sandığımızda olmuyor. Eğer, “salt doğru” diye bir nokta olsaydı, toplumsal gelişim ve evrim olmazdı.

     

    Kuba devriminin çıkış noktası, Batista rejiminin devrilmesi, Amerikan emperyalizminin, yıllar yılı dünya ve Latin Amerika’da oynadığı oyunlar, seçilmiş sosyalist Allende iktidarının darbeyle devrilmesi ayrı konulardır.Ekonomik ve sosyal birlik üyeliğini destekliyor olmak veya olmamak ayrı.

     

    Bir insan sosyalizmin, enternasyonalliğine inanıyorsa, Amerikan halkına da, güvenmesi lazım. Demokratik her toplumda yönetimler geçicidir. Kötü yöneten seçimle gider, geldiği gibi. Sorun evrensel değerler anlamında, demokratik hukuk sisteminin doğruluğuna inanmakta yatıyor. İnsan haklarına inanmakta yatıyor.

     

    Castro gerçekten düzgün biri olabilir. Emperyalizme karşı haklı mücadele de sergilemiş olabilir. Yalnız bu bir toplumu, fakir bıraktığı, insan hakları ihlalleri yaptığı gerçeğini değiştirmez. Hiç kimse, bir halk adına, şahsen “en doğru kararları ben veririm” deme hakkına sahip değildir. Sosyalizm, hiçbir yönetime bu hakkı vermez. Demokratik parlamento ve hukuk düzeni içinde, isterse ölene kadar seçilsin bu ayrıdır. Yalnız belinde silahla, seçilmeksizin bir toplumun kaderini belirleme yetisinin, “haklı veya haksız” bir şahsın elinde olması kabul edilemez.

     

    “İnsan hakları”nı kaybedersek insanlığımızı nasıl koruyacağız ?

     

    Düşüncelerimde benim temel çıkış noktamı “insan hakları”na bakış oluşturuyor. Bir ülkenin, kendi halkına sağladığı temel “haklar” ve “insan hakları” oluşturuyor.

    Bizim yönetimimizin, bize sağladığı “temel haklar” ile Pakistan yönetiminin halkına sağladığı “temel haklar” çok farklıdır. Çünkü biz, bilgi birikimi sağlamış, demokratik, hukuk, cumhuriyetiz. Ben, buna paralel olarak, şu veya bu ülke ilişkilerini de bu “ortak nokta” açısından değerlendirmek gerektiği kanısındayım.

     

    Karikatür konusunda yargım nettir. Provake eden değil, olanda da suç aramak lazım gelir. Şimdi, bunu provakasyon olarak değerlendirenler o halde Sivas’ta Madımak otelinde yakılanlarında haklı gerekçeyle yakılmış olduğunu kabul etmeliler.

     

    Aydınlanma çabasında bir İslam dünyası vardır. Bu direk İslam dünyasının içinden gelmektedir. Bu kaçınılmazdır çünkü ;

    Bugün, bütün dünyada, Katoliği, Protestanı, Ortadoksu, Yahudisi, Hindusu, Budisti, Şintoisti vb. yüzlerce din birlikte, barış içinde yaşayacak. Müslüman cemaatler, bunun dışında bir kin ve ortak nefretle, fakirlik ve yalnızlıklarını yaşayacaklar.

     

    Bu “fakirlik ve yalnızlık” sadece kinlerini törpüleyecek. Bunu sınıf ayrımı görmeyip, en basit yabancı düşmanlığı olarak terörize edecek gruplara destek verecekler..ve bu terörden güç alanlarca bu daha da kullanılacak..Ben bunu kabul etmiyorum. Sorun islamda değil insandadır.

     

     

    Her toplum gibi, İslam dünyası da, büyük bir çoğunlukla, aydınlanma, barış içinde yaşama ve ekonomik gelişme yanlısıdır. Bu coğrafya demokrasiye ve bilgi birikimine açtır. Aydınlanma, İslam halklarını, dünyaya açacak ve evrensel kültürde, geçmişten gelen bağlarıyla, hak ettikleri yeri alacaklardır. İbni Sina’lardan, İbni Rüşt’lere kadar bu dinamikler, evrensel bilgi birikimine zaten katkıda bulunmuşlardır. Bu uzun uyuma sürecinin, başlangıç ve bitiş noktalarını iyi tahlil etmek gerekmektedir.

     

    Karikatür, kendi içinde, kapalı halde yaşayan, İslam toplumlarını provake etmiştir.

    Ben artık, erken ve olanlara değmezdi diye düşünüyorum.

    Yalnız, her kötüden bir iyi çıkacağı gibi, diliyorum ki bu, dikta rejimlerinden bıkmış, terörize edilmekten usanmış müslüman halklara daha açık ve net çizgide, gelişmelerini sağlayacak zemini hazırlasın. Aydınlanmanın ivmesini arttırsın.

     

    Gün gelecek ne kafa kesen, ne canlı bomba ne de bunların karikatürü kalacak.

     

     

    Saygılarımla,

     

    SaNTo...

  5. Cunta yönetimlerini savunanan sensin, ben değil. Demokratik, parlamenter hukuk düzeni olan hiç bir ulus,

    mümkün değildir ki, dikta rejimlerine yenilsin veya ekonomik olarak geçilsin.

    Kuba, bir dikdatörlüktür. Ben bildim bileli, Castro tarafından yönetilir. Halk, enerji sorunu olmayan bir ülke olmasına rağmen fakirdir.

     

    Dünyada hiç bir şekilde örnekleyemezsin ki, bir dikta rejimi olsun, demokratik parlamenter hukuk toplumunun ilersine gitmeyi başarsın.

    İnsan hakları olmayan hiç bir yer ve toplum, ne özgür bilim altyapısı kurabilir ne de sağlam bir ekonomik sistem. Böyle birşey asla olamaz.

     

    Japonya için bunu yazacağını biliyordum. Gücünü sürdürmekte güç ve emek gerektirir. Kuzey Kore- Güney Kore farklarıda, Japonya farkını aratmıyor.

     

    Üstelikte beni amerikancı olarak sürekli itham edeceğine, fikir bazında çıkarımlar yap. Küba gibi zavallı ülkeleri, örnek göstermen, aslında fikir çaresizliğindendir. Konu AB iken, rahat "slogan edebiyatını" sürdürebilmek adına hemen "Hamas metinlerine" sarılıp, Amerikaaaaa, İsrailllllllllll etc. deme. Bu işler bayatladı artık.

     

    Fikrin varsa efendi gibi "slogansız" yazabilirsin. Ben sana sloganlarla cevap vermiyorum.

     

    SaNTo...

  6. Vatanseverlik, haklçılık, vatanının ve halkının çıkarlarını korumak, onların refah ve ilerlemesi için

    çalışmaktır.

     

    Japonya, ABD tarafından 2. Dünya Savaşı sonrası, nükleer saldırıya uğradıktan sonra iki tip görüş ortaya çıkmıştır. Birincisi senin gibi "klasik sosyalist milliyetçiler" Amerikaya kin ve husumet içinde, Japon toplumunu yalnızlığa itip, dikta rejimi ile bu kinle ilerlemeye çalışanlar.

     

    İkinci kesim, aydınlanmacı, çağdaş, sosyal ve ekonomik refah, kalkınma yolu ile tüm dünya ile barışık,

    demokrasi ve hukuk düzeni yanlısı kesim.

     

    Japonya, hukuk ve demokrasi rejimi içinde, sosyal refahı seçmiş ve senin gibi düşünenler, yönetimden tasviye edilmişlerdir. Bu o zamanki koşullarda çok zor olmuştur çünkü nükleer saldırıya uğramış olmanın acısı ve yıkıntısı içinde, kinleri körüklemek çok prim yaptığı halde tasviye başarılmıştır.

     

    Bugün Japonya bir dünya devidir. Sosyal ve hukuksal anlamda, gerek uluslararası platformlarda, gerekse

    ekonomik anlamda.

     

    Kuzey Kore ise senin gibi düşünenler tarafından idare edilmektedir. En büyük politik malzemesi Amerikan düşmanlığı olmuştur. Vatandaşları açlıktan ve sefillikten ölmektedir.

     

    İkiside günümüz manzarasıdır. Bunu görmeni beklemiyorum.

     

    Sen tartışmaları bile kişisel hakaret ötesine götürmekten acizsin.

     

    SaNTo...

  7. CYRANO, bana “sefil” diyecek kadar seviyeni düşürmüşsün. Bu noktanın biraz ilerisi herhalde seninle bir yerlerde buluşup kozlarımızı paylaşmamız olur.

     

    Bu, bulunduğun nokta itibarıyla senin yerinin gerçek teyididir. Sen, kendini burada “kuvayı milliyeci” görecek kadar hayalcisin ki beni de “mandacı” yapmışsın. Kurtlar vadisini izledin sanırım. Sana böyle bir coşku verdi.

     

    Aslında kültürler ve altyapı sorunu temel sorunlardandır. Senin gibi, yarı aydın o kadar çok insan var ki. Ülkemiz, doğu- batı arasında köprüdür. Yarı aydında ne doğudan ne batıdan sıyrılabilir. Milliyetçi ve dinci bir “halkçı perspektif” kurar aklınca ama halktan da kopuktur. İçten içe halkın değerlerini de yadırgar ve küçümser. Sen bu noktadan, sanal destek yaratıyorsun kendine ki, aslında senin fikirlerine asla böyle bir halk desteği de yoktur.

     

    Sen vatanseversin demek !. Onu da tekeline aldın. Vatansever çözümlerini sürekli okuduk burada. Halk, senin ve senin gibilerin fikirlerine hiçbir zaman prim vermemiştir ve vermeyecektir de. Bilgi birikimi ve demokratik parlamentosu ve hukuk düzeni olan hiçbir toplumu senin çarpık fikirlerin yönlendiremez.

     

    İnsan hayata net bakmalıdır. Çizgisi ve görüşleri düzgün, su gibi berrak olmalıdır. Dinci terör örgütlerince ve diktatörlüklerce idare edilen sistemleri, adalet anlayışı ve eşitlik adına savunurken, bilgi birikimi olan, demokratik sistemlere saygı duymayı da bilmelidir. Yoksa, yazdığın sloganların tümü “hamas metinlerinde” zaten var. Yeni bir şey demiyorsun.

     

     

    SaNTo...

  8. CYRANO sen ırkçı ve dincisin. Ben değilim.

    Seninle benim, hayatı algılayış noktasında hiç bir benzer noktamız olamaz. Ben özgürlükçüyüm, ben sanatın ve bilimin önünde hiç bir kutsal tanımam.

     

    Artık bu anlamsız tartışmayı, seninle sonlandıralım.

     

    İlk başlarda seni daha demokratik sanmıştım yanılmışım. Bunu artık daha iyi görüyorum.

    Hele son yazılarından sonra.

    Almanya'daki sağcının - Türkiye'deki halisin.

    İsrailde'ki dinci yahudinin - islamcı halisin.

    Ortalama ırkçı ve ortalama şeriatçısın. Kalbini rahatlatmak içinse bunlara, sosyalist ekonomik

    modelle bakıyorsun. Zaten sosyalizmde sana göre siyasal değil -ekonomik- bir sistem.

     

    Bugün olsa yerin, Hitler'in "nasyonal sosyalist" partisidir. Bak hem milliyetçi - hem de ekonomik anlamda sosyalist. Tam senin çizgin ama biraz da dincilik içerse daha şık olurdu.

    O üç unsuru barındıran akımıda sen çıkartırsın artık.

     

    Trabzon kilisesi papazı, Andreo Santoro öldürüldü. Yetersiz bir intikamdır ama devamı gelir belki.

    En azından içine su serpen olaylarda oluyor. Gerçi yetersiz ve yavaş ama..

     

    SaNTo...

  9. Bu ufo resimleri gerçek midir, değilmidir kestirmek zor ama uzayda bizim dışımızda yaşamların aktığı ve bir kısmının bir şekilde geldikleri mümkün gibi.

     

    UFO, Tanımlanamayan gök cisimleri demektir.

     

    Nasa israrla bunu inkar etsede size bir kaç olay hatırlatmak istiyorum.

    Amerika'da resmi çekilen garip yaratıklar var CIA ajanlarının yakaladığı. Sonradan yalanlandı.

    Moscova'da gündüz vakti, herkesin gözü önünde, parkta görünen yaratıklar var. Sonradan, Rus Hükümeti açıklamadan kaçındı.

    Uğur Dündar'ın bir programınada konu olmuştur. İki THY pilotu, ki biriyle çok sonraları, tanışma şansım olmuştu. Yanlarında uzun süre uçmuş bir Ufo'dan bahsettiler.

    Nevşehir - Niğde civarı gene Ufo'lardan bahsedilmişti uzun süre. Buna ilişkin Nasa araştırma ekibi yolladı. Uydudan, tarama şansı varken, nedensiz bir şey için, Amerika kalkıp bir ekip yolllasın ilginçtir.

     

    Yalnız bu konuda enteresan bir şekilde tüm hükümetler, anlaşmış gibi, ya sessiz kalıyorlar yada yalanlıyorlar.

     

    Evren çok geniş bir boyut. Evrenin en dış merkezindeki Samanyolu Galaksisinde, en dışlarında yeralan bir

    Güneş sisteminde yeralıyoruz. En yakın Galaksi olan Andromeda'dan - Samonyoluna, ışık hızı ile bile ulaşmak, insan ömürlerini aşıyor. Teorik olarak bizim galaksimiz dışından gelmeleri, bizdeki canlılık formu için mümkün gözükmüyor. (Gelen formlar her ne ise, tanımlanmaları aşağı yukarı insan gibi formlar, kafa, bacak kol vb. olduğu söyleniyor.)

     

    Daha farklı bir enerji ve bizim bildiğimiz en büyük hız "ışık hızından" daha öte şeylerde belki var.

     

    Belkide insanlar toplu olarak bir halisinasyona açık. Bu sonsuz, karanlık ve soğuk evrende, bir küçücük mavi gezegende, sıkışmış bir yalnızlığı yaşamayı, içten içe reddetmekten kaynaklanıyor.

     

    SaNTo...

  10. Barajın aşağı inmesinin bence bir olumlu bir olumsuz yanı vardır.

     

    Olumlu yanı ; Halkın temsil ve oyları Parlamentoya daha iyi yansır. Bir takım oylar "çöpe" gitmemiş olur. Her kesim temsil edilir.

     

    Olumsuz yanı ; Ülkemiz halen, ekonomik gelişme ve gücünü sağlayamadığından, koalisyon yönetimleri başarısız oluyor. Bunun engellenip, güçlü iktidarlar sağlaması açısından baraj faydalıdır.

     

    Anketlerdeki Oy oranlarına baktığımda şunu görüyorum ki, herkes hakettiğini alıyor.

     

    Gerçektende herkes, birey olsun, partiler olsun, spor klüpleri olsun, ektiğini biçiyor.

     

     

    SaNTo...

  11. Sayın ying yang,

     

    Denetim ve teftiş kurulları konusundaki yazdıklarınıza elbette katılıyorum. Zaten seçimin amacı ve anlamı, seçilen kişi ve kişileri denetleyebilmekte. Yokse tamam seçildin artık, "yağmala devleti"

    değil elbet.

     

    Hukuk konusunda da size hak veriyorum. Bende sadece bu yazdıklarımı "hukuk çerçevesi içinde" olarak düzeltiyorum.

     

    Saygılarımla,

     

    SaNTo...

  12. CYRANO

     

    1- O karikatürü ben çizmedim. Burada yaşadığım için, müslümanların rahatsızlıklarını biliyorum bu konuda.

     

    2- Karikatür bir sanattır, hayata bakış tarzıdır, eleştireldir. Sanatın sınırı olmaz. Ne dinler, ne hükümetler, ne liderler bundan sıyrılamaz. Hayat nerede akıyorsa, sanat oraya bir şekilde girer. Eleştirisini de yapar. Dogmaların, dokunulmazlığı olmalı diyorsun. Bu senin görüşün.

     

    3- Tüm müslümanları aynı kefeye koymaktan bahsetmişsin. Neden karikatüristin sadece o tip müslümanlara eleştirel bakış getirebileceğini görmüyorsun. Kafa kesen veya canlı bomba müslümanlar hayal ürünü değil sonuçta.

     

    4- Isa Mesih için zaten çiziliyor bir sürü karikatür de hatta Madonna klip oynattı. Hoşlanmıyorum bende ama sanattır sonuçta saygı duymak zorundayız. Diyorum ya müslüman cemaatler daha aydınlanmanın çok başındalar. Zaten aydınlanma sürecinde, ne kafa kesenler kalacak nede bu tip karikatürler.

     

    5- Yasakçı, günahçı, tabucu olman seni bağlar. Ben hayat boyu düz bir insan oldum. Doğru gördüğüm herşeyi, dünyada yalnızda olsam derim.

    Hayatta ne yalakalık, ne de sürü psikolojine kapıldım.

     

    SaNTo...

  13. Ürdün'de Hz. Muhammed karikatürlerini basan haftalık gazete El Şihan'ın yayın yönetmeni sordu: 'Bu karikatürler mi, yoksa insanları kameralar önünde boğazlayanlar mı İslama daha çok zarar veriyor?'

     

    Karikatür bir eleştiri metodudur. Adam karikatüristse alır eline iğneyi, herkese batırır.

     

    Tanrıyı bile gökte bulutlar arasında, "yaşlı bir dede" gibi betimleyen çizerler var. Ha keza sanatın dokunmadığı hiç bir kutsal değer yok dünyada.

     

    Şimdi Hz.Muhammed bir karikatürde terörist olarak betimlenmiş.

     

    Bence, buna kızanların daha çok bu imajı yaratan müslüman kesine kızması lazımdı. Zaten, islam camiasında bu bilinç geliştiği zaman, ne terör kalacak ne de bu tip karikatürlere tepki.

     

    Aydınlanma yolunun daha çok başında müslüman cemaatler.

     

    SaNTo...

  14. Allahaşkına CYRANO,

     

    Senin kadar "ajitasyon" kelimesini kullanıpta ortamı gerçekten ajite eden başka birini tanımadım.

     

    Sosyalizm bir siyasal modeldir. Sen devletçiliği savuna dur, o Rusya liberalleşti. Çin liberalleşti. Sen kendi dünyanda yaşamaya devam et.

    Hayallere "paranga" vurulmazmış.

     

    Sana göre ekonomik bir model. Bana göre değil. Siyasal, sosyal bir sistemdir.

     

    Ben o sıfır bilgimle, salt ekomomik modeldir ifaden hakkında uyarıyorum gene de seni. Kendinle çelişmezsin en azından.

     

    İnsan, hatalarını kabul edebildiği ölçüde gelişmeye açıktır.

     

    SaNTo...

  15. Sorun şudur aslında atanmışlarla - seçilmişlerin güç dengesi.

     

    Gerek Askerler, gerek valiler, gerek müsteşarlar devletin kilit bürokrasisi atama yoluyla gelirler. Emekli olana dekte bu görevlerini sürdürürler.

    Devletin ve ekonominin çarkları tıkanma noktasına gelir. Hükümetler, başbakanlar değişir. Onlar kolay kolay yerlerinden oynamazlar.

     

    Atanmışları kimse tanımaz. İlişkilerini, menfaat çevrelerini kimse bilmez. Seçimle gelmediklerinden çalışıp-çalışmamak tamamen şahsi yapılarına bağlıdır. Seçilmişlerse hep gözönündedir.

    Politikacı diye küçümsenir. Kimi zaman "gizli devlet" tarafından, özellikle seçilmişler yıpratılır.

     

    Yasalardaki, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması konuşulurken, atanmışların dokunulmazlığından bahsedilmez. Atanmış bir yetkilinin şahsına ilişkin söyleyeceğiniz her olumsuz konuda, ağır cezalar alabilirsiniz. Seçilmişlerde demokrasi işlediğinden istediğini diyebilirsiniz.

    Biri forumda başbakanımız için "allah b... versin başka bişey demiyorum" yazmış. Bunu bir atanmışa yazsa tesbit edilip hakkında dava açılabilir.

     

    Biz, Cumhuriyet çocuklarıyız. Demokrasi çocuklarıyız. Seçimlerimiz ve seçilmişlerimizin hepsi kıymetlidir.

    Kıymetli olmayanları zaten değiştirmek elimizdedir.

    Kutsal Parlamentomuz, Demokrasimizin temel direği, halkımızın sesi ve nefesidir.

    Sesiniz, nefesiniz olmazsa ölürsünüz.

     

    Parlamento bütün kurumların üstündedir. Çünkü bizler oradayız. Köylüsü, işcisi, yazarı, çizeri, aydını, öğretmeni, emeklisi ile Türk Halkı oradadır.

     

    Türk Halkının, Yüce Parlamentonun, demokrasinin üstünde hiç bir kurum ve kuruluş yoktur.

     

    Silahlı Kuvvetlerimiz karşıt bir güç değil, aksine Halkının parlamentosunun emrinde, demokratik Cumhuriyetin koruyucusudur.

     

    Bunun dışında düşünenler hastalıklı beyinlerdir.

     

    SaNTo....

  16. Sosyalizm bir siyasal model değildir ! Herhalde biri bunu, herhangi bir “sosyalist enternasyonal” de söylese salon kahkahalara boğulur. Bir komedi programı gibi.

     

    Siyasal Model olmayan bir sosyalizm !

    Salt ekonomik. Devletleştirdin mi en iyi sosyalistsin.

    Artı değeri kaldırdın mı iş bitti.

    Yaw ne kadar basit bir reçeteymiş bu iş.

     

    Ekonomisinde, devletci politika izleyen her ülke batmıştır. Lenin bile, döneminde “yarı Pazar” ekonomisine izin vermiştir..Stalin’in, kolhozlara girmeleri için asla köylüleri zorlamayın mesajı açıktır. Sosyalizmin “en koyu devletçi ve merkeziyetci” iki efsane liderinin bizzat uygulamaları böyle. Buna rağmen açlık ve kıtlığı engelleyememişlerdir.

    Ki onların döneminde ilk defa denenmektedir “artı değeri kaldırmak”. Toplumsal

    getirilerinin sonuçlarını tahlil etmek için bir insan ömrü kısadır. 1917’den beri çok kuşak geçti.

     

    Kuzey Kore’de 6-7 milyon vatandaşını bu “devletleştirmelerle” açlıktan öldürmüştür.

    Bunun yanında, nükleer bir güce sahiptir. Artı değeri başarıyla yok etmiş, askeri bir cunta

    ve açlıktan kırılan milyonlarca Kuzey Koreli.

     

    Çin ve Küba bugün bunlardan ders almış, kendi eliyle liberalleşme ve özgürleşme ortamına girmiştir.

     

    Sosyalizmi, sırf bir ekonomik “artı değer” modeli olarak algılıyorsanız ; Günaydın beyler o zaman size söyleyeyim bu iş çoktan bitti. Hiçbir ülke halkına, demokrasi ve özgürlük ortamında bunu kabul ettiremezsiniz. Tek yolunuz diktatörlüktür bu “ekonomik” modelinizde.

    Biz zaten onu yapacağız. Tek yol “proleterya diktatörlüğü” diyorsanız, yolunuz açık olsun.

     

    Ben bambaşka bir dünya ve bambaşka bir “Sosyalizm” den bahsediyorum. Özgürlüğün, insan haklarının, planlı üretim ve tüketimin, doğanın korunduğu, sosyal devlet anlayışlı, liberal bir sosyalizm diyorum. Ekonomik özgürlüğü olmayan bireylerin, sosyal özgürlükleri de olamaz. Haksız kazancı engelleyebilirsiniz ama insanların özel mülkiyet hakkını engelleyemezsiniz.

     

    Fakirliğin değil zenginliğin paylaşıldığı bir “sosyalizm” diyorum.

     

    Size belki birşey ifade etmeyecektir ama “özgürlük, kardeşlik, eşitlik” sizin artı değerili "proleter diktatörlük" lerinizden çok daha eski bir felsefesidir sosyalizmin..

    İnsanoğlu bunun peşinde olmuştur, cuntacı iktidarların değil.

     

    SaNTo...

  17. Sevgili Bozan bey,

     

    İnan ne demek istediğini, çıkarımını anlamış değilim. Senin yazdıklarına istinaden kimi cevaplar yazılmış ama kasdettiğinin bu olduğunu sanmıyorum.

     

    Devleti kelime itibarıyla açıklamışsın ama "silahlı mücadele" devlete karşı değil rejime karşı yapılır.

    Sonuçta devlet bir mekanizmadır bir sistemdir. Halkın, Sosyal hizmetlerini, güvenliğini, ülkenin alt yapısını düzenler ve koordinasyonunu yapar.

     

    Mevcut rejim sürdüğü sürece rejimi korur ama rejim değişirsede devlet sürer. Devletin tasviyesi, bugünkü anlamda olmaz. Örneği yoktur. Sadece "anarşizm" denilen bir görüş, rejiminde "devlet" mekanizmasına yer vermez. Bunun dışında hiç bir rejim yokki, sistem kurmasın.

     

    Mücadele edilen, rejimdir. Osmanlı yıkılıp, Cumhuriyet ilanından sonra da devlet sürmüştür.

    Rejim, rejimler değişebilir. Bu ikisi çok farklı kavramlardır.

    Devlet mekanizmasının yeri belirlenebilir ve değişebilir. Kimi ülke, bizde de olduğu gibi, genel ağırlığı belediyelere verir. Devleti temsil eden kurumlar değişmez. Hangi ülke, hangi rejim olursa olsun bu işler.

     

    Sizin ifadenizden ben aslında, rejim düşmanlarını, demokrasi ve cumhuriyet düşmanlarını ve bölücü akımları kasdettiğinizi anlıyorum..

     

    Bilmem yanılıyor muyum ?

     

    SaNTo...

  18. Sosyalizm ama Nasıl bir Sosyalizm..

     

    Sosyalizm, “sosyalistlere rağmen” geleceğin, aydınlanmanın son hedefi, insanlığın ve insanlık tarihinin taşlarını taşıdığı, bilgi birikimini yaptığı, “insan olmanın” gereğidir.

     

    Dünya tarihinde sosyalist ideoloji, hep olagelmiştir. Yalnız bilimsel sosyalizmin şekillenmesi

    19.YY sonlarına rastlar. İnsanlar, sömürüden, savaşlardan, dinsel zorbalıklardan, tabu ve yasaklardan, ezilmekten, bunalmış, temiz bir hava gibi sarılmıştır sosyalizme.

     

    Halkların kardeşliği ve ortak türküleridir sosyalizm. Özgürlüğün ve özgürleşmenin penceresidir. Yeşilin ve doğanın korunması, hayvan neslinin yok olmaması, ekonomik uçurumun olmaması, sömürünün olmaması, bu bağlamda insan egolarının törpülenmesi,

    buna karşın, kişisel özgürlük ve yaratıcılıktır. İnsan haklarıdır.

     

    Bugün sosyalizm dediğinizde, çok sayıda fraksiyon ve çeşitleri çıkar. Despot, faşist, devletçi ideolojilerde kendini “sosyalist” olarak tanımlar. Totaliter, “etnik dinci” ülkelerde.

    Bu bir çeşit “halka karşı” kendi iktidarını, haklı ve yasal gösterme çabasıdır.

     

    Sosyalist deneyim yaşamış Rusya, sonuçta “salt devletçi” yapısı ve “merkeziyetçi” zihniyeti yüzünden, zamanla kendi halkına karşı bir iktidara dönüşmüş, istihbarata dayalı, militer bir devlet olarak “sosyalist ideolojiye” yabancılaşmış, sonuçta da “egemen politbüro” yıkılmıştır.

     

    Faşizmin zaten olduğu bir dünyada, sosyalizmin bu çeşidine gerek yoktur.

     

    Faşizmin olduğu bir dünyada, daha liberal, daha özgürlükçü, daha eşit, daha barışçı, daha adil bir sosyalist düzene ihtiyaç vardır. Halka ve insanlara güvenmekle başlamalı bu da. İstihbarat birimleriyle değil.

     

    Geleceğin sosyalist teorisyenleri, mutlaka böyle bir dünya yörüngesinde şekillendirecekler “yeni dünya sosyalizmini”. İnsan ve insanlık olduğu sürece de, sosyalizm hep varolacaktır.

     

     

    SaNTo...

  19. Amerikan düşmanlığı, Yahudi düşmanlığı, ülkemizde demokrasi karşıtı “gizli güçlerin” pompaladığı “kızıl elma” ırkçılığının zeminini oluşturur. Gizli bir kamuoyu oluşturulmaktadır hızla. Kısır sosyalist, ülkücü ve şeriatçı güçleri, demokrasi, parlamenter sistem, aydınlanma ve ekonomik kalkınma ülküsünden - ırkçı, dinci, Arapçı- bir ideolojik merkeze toplamaktır amaçları. Tüm bu “kurtlu” filmler, mafya dizileri bunun açık propagandasıdır. Bu demokratik, parlamenter sistemimize karşı açılmış bir savaştır.

     

    Suni “komplo teorileri” ne gerek yoktur. Hayat net ve açıktır. İsrail bizden toprak alacakmış. Bu deli saçmasıdır. Adamlar, bugün Filistin’de bir çok bölgeyi terk edip çekiliyorlar.

    Hangi dönemde yaşıyoruz artık ? Israil bizi alacak zırvasının, 2 saatte Atina’dayız zırvasından farkı yoktur. Ben buna cevap yazmaya bile imtina ediyorum.

     

    Ne büyük bir kin ve nefrettir bu böyle diğer demokratik uluslara duyulan. Terör örgütü liderini paketleyip veren kimdi bize ? Karşılıksız Marshall yardımını yutarken alkışlayan kimdi ? Rus tehdidine karşı daha dün yardım istediğimiz kimdi ? Kore’de birlikte savaştığımız kimdi ? Bir toplum tarihsel ortaklarına bu derece mi kin duyar ?

     

    İsrail tüm terör olaylarında istihbarat bilgisi veren ülkedir bize. Askeri işbirliğimiz vardır. Kim bilir o bilgiler kaçımızın bugün tek parça yaşıyor olmamıza neden olmuştur. Binlerce yıllık Ortadoğu tarihini, bir çırpıda “İsrail bizi işgal edecek”e dönüştürmek mantıksızlığını asla kabul etmem. İsrail binbaşımızı öldürmüş ne demek bu ? Bir Cyrano efendi duymuş aferin ona.Yemen çöllerinde Arapların kaç subayımızı kestiğini yazmak istemiyorum.Suriye’nin PKK ya açık yataklık ettiğini de. Aydınlarımızı katletmiş İran’ı da. Daha dün bize “Scud” atmakla tehdit eden Saddam’ıda. Daha dün bizim şehirlerimizi vurmuş El kaide terörünüde.

    Tarih akar. Düşmanlıklara kitlenmek ilkelliktir. Biz gene dostluk elimizi uzatmak, ekonomik ve sosyal ilişkiler kurmak zorundayız komşularımızla. Bu çağdaşlık ve aydınlanmanın gereğidir.

     

    Hangi devirde yaşıyoruz ? Ortadoğulu olmak bu derece mi zor ? Bu derece mi kısırız düşüncelerimizde ? Bin Ladin’in yazdıklarına amma istekli ve çok imza var !

    Aynı ikiz kuleler vurulduğunda, “ölenler anısına saygı duruşunda” ıslıklayan bir gizli nefreti kusuyor herkes. Kendi adıma utanç verici buluyorum. Ben, asla böyle olmayacağım.

    Eğer bu forumda bir kişi dahi varsa ; “beni haklı gören” ki asla ve asla böyle olmayacağım.

    Tek başıma olsamda. Bu dünyada yalnız ölsemde. Ne ruhumu ne aklımı satmayacağım.

    Ne nazi ırkçılarına, ne kafatasçılara, ne kanlı şeriatçılara, nede kısır Pol Pot’çu primat kominist nefrete.

     

     

    SaNTo...

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.