Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

seREnaDE

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    740
  • Katılım

  • Son Ziyaret

seREnaDE tarafından postalanan herşey

  1. BU HABER,2 YIL ÖNCE MAİL OLARAK GELMİŞTİ BANA BİRDE RESİMLER VAR BERABERİNDE,GERÇEKTEN İNSANIN İÇİNİ SIZLATAN GÖRÜNTÜLER FİLİSTİNLİ ÇOCUKLAR,CESETLER O ÜRÜNLERİ BİRKAÇ KİŞİNİN TÜKETMEMESİ İLE BİR YERE VARILMIYOR ARKADAŞIM... Kİ ALTERNATİF ŞEYLER DE ÜRETİLMİYOR ÜLKEMİZDE YADA ÜRETİLSEDE İYİ OLMUYOR... KONUDAN HABERSİZ MİLYONLARCA İNSAN VAR, HABERİ OLUP UMRUNDA OLMAYANLARI DA UNUTMAMAK LAZIM
  2. nerden katılıyorsunuz foruma siz... erivandan mı bağlandınız... yoksa berlin ant.nın 61.maddesini yazanlarla akrabalığınızmı var... ordaki tarihçilere diyiverinde arşiv falan varsa( gerçi yok sanırım,tarihinde arşivlenecek bişi lazım önce bir devlete) açsınlar gelsinler koyalım ortaya kim ne yapmış çıksın... tarihi bilgi verirken "herhalde" derseniz ben sadece gülerim size... sözde ermeni soykırımını kabul edelim,kıbrısı verelim,hatta duuur yetmez batı anadoluyu da verelim,güneydoğuyu da... AMANNN DEĞERLERİMİZİ DIŞLAMAYALIM DEMİ
  3. seREnaDE

    İZMİR

    arkadaşlar ayrıca bir konu açmak istemedim... ARAMIZDA 3. KUŞAK LOZAN MÜBADİLLERİ VARMI... BURDAN HABERLEŞİP FİKİR ALIŞ-VERİŞİNDE BULUNABİLİRİZ...
  4. bu başlığı açan arkadaşım gerçekten inanarak yazmış olamazsın bunları bir alternatif sunabilirmisin bize , cumhuriyete karşı.... ama gerekçeleri ile lütfen...
  5. SIZLASA DA GÖNÜLLER DÜŞENLERİN YASINDAN KOŞAR ADIM GİTMELİ ONLARIN ARKASINDAN. KAHRAMANLIK; İÇEREK ACI ÖLÜM TASINDAN İLERİYE ATILMAK VE SONRA DÖNMEMEKTİR." CEPHELERDEN HABER GELİR NİCE KAHRAMANIN YURT VE ULUS UĞRUNA KARA TOPRAĞIN BAĞRINA DÜŞTÜĞÜNE DAİR. CEPHELERDEN HABER GELİR, GELİR DE TUTULUR GÖZYAŞLARI, YOK SAYILIR YÜREK SANCILARI...VE DEVAM EDER SAVAŞ KALDIĞI YERDEN. ETMELİDİR DE ZATEN! ***************************************************** 18 ARALIK 2002 GÜNÜ KAYBETTİĞİMİZ DEĞERLİ HOCAMIZ,KEMALİZMİN DÜŞÜNSEL ÖNDERLERİNDEN NECİP HABLEMİTOĞLU’NU 3. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE SAYGI VE ÖZLEMLE ANIYORUZ. DÜŞÜNMEK VE ARAŞTIRMAKTAN BAŞKA BİR SUÇU (!) OLMAYAN, AYDINLANMA YOLUNA CANINI FEDA ETMİŞ ONLARCA DEMOKRASİ ŞEHİDİMİZDEN BİRİDİR NECİP HABLEMİTOĞLU…
  6. o bulunmadık hint kumaşı sıfatı birçoğumuza yüklenmiş sanırım vakt-i zamanında... e bulaydın o zaman daha önce nerdeydi aklın
  7. seREnaDE

    İZMİR

    BU KONUDA SANA KATILIYORUM ARKADAŞIM... BENDE İZMİRLİYİM VE BU ŞEKİLDE İZMİR DENİLİNCE AKLA GELEN İLK KONUNUN BU OLMASINDAN RAHATSIZLIK DUYUYORUM
  8. birde "BEN SANA LAYIK DEĞİLİM" diyenler var.. TÜRKÇESİ:(YANİ İÇSESİ ERKEĞİN BU) YAW BEN BÖYLE DÜŞÜNMEDİYDİM...ÇOK KONUŞUYO BU,ÇOK ŞEY BİLİYO... HAY ALLAH AİLESİYLE YAŞIYOMUŞ...GECEYİ DIŞARDA GEÇİREMİYORDA ZATEN...SANKİ AZCIK AKILLI MI NE.... İŞTE BUNUN DIŞA VURUMU "BEN SAN ALAYIK DEĞİLİM"
  9. SÖYLEDİKLERİMDEN PİŞMANLIK DUYMADIM ASLA KÖTÜ BİRŞEY Mİ BU BİLMİYORUM DA,BEN PİŞMAN OLMUYORUM YA, KÖTÜ BİŞİ DE YAPSAM OLMUYORUM.. SADECE İZMİRE DÖNMEDİĞİM VE BU ŞEHİRDE KALDIĞIM İÇİN BİRAZ PİŞMANIM,ONU DA EN KISA ZAMANDA DEĞİŞTİRİCEM UMARIM.AİLEMİ ÖZLÜYORUM ÇÜNKÜ
  10. seREnaDE

    Nazım Hikmet

    Sen Sen esirliğim ve hürriyetimsin Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin, Sen memleketimsin. Sen ela gözlerinde yeşil hareler, Sen büyük,güzel ve muzaffer, Ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin
  11. deep purple dinliyorum soldier of fortune çok özel bir şarkı bu
  12. türki cumhuriyetlerin türkiyeyi sevmemesi gibi bir durum olduğuna ihtimal vermiyorum... ancak 19.yy ortalarından 20. yy sonlarına kadar istilalara maruz kalmış insanların kültürel anlamda farklı özellikler göstermesi normaldir. bence bunu tartışmak yerine;türkiye cunhuriyeti ve türki cumhuriyetler arasındaki kültürel bağ nasıl geliştirilebilir, türkiye ne yapmalıdır... bunu konuşalım
  13. hoşgeldiiinn
  14. VAKANA VE AYŞEGÜL HOŞGELDİNİZ
  15. Hiçbir pedagoji veya eğitim kitabında,hiçbir eğitim felsefesi kitabında ,milli dil dururken yabacı dilde eğitim yapılması tavsiye edilmemiştir. Ayrıca ilim yoluyla da yabancı dilde eğitimin faydalı ve doğru olduğu ispatlanmamıştır.buna rağmen tarihte ve günümüzde yabancı dille eğitim yapılmıştır ve yapılmaktadır. Selçuklular zamanında, iran ve Abbasiler yoluyla Farsça, ırak ve İslam dünyası vasıtasıyla da Arapça anadoluya giriyor,Farsça kısa zamanda resmi dil haline geliyordu.11.yy dan itibaren şuurlu bazı türk aydınları türkçeyi tehdit eden bu gelişmelere tepki göstermişlerdi. İlk olraka 1072 de kaşgarlı Mahmut divan-ı lugat-ı türk adlı eseri yazarak,türkçemizin Arapça kadar zengin olduğunu,ikinci olarakta ali şir nevai muhakemet’u-l lugateyn adlı eseri yazarak türkçemizin Farsça kadar güzel olduğunu ispata çalışmışlardır. Yazılı edebiyat ürünlerimizin en önemlilerinden olan bu esere baktığımız zaman Türkçe ile yabancı dillerin mücadelesinin çok eskilere dayandığını görmekteyiz. Buna rağmen Arapça ve farsçanın etkisi eğitim kurumlarında, bürokrasi de artmıştır. Nitekim Osmanlı devletinde arap.a ilim dili,Farsça edebiyat dili Osmanlıca resmi dil olarak kabul edilmiştir.arapça ve Farsça medrese vasıtasıyla ön plana geçer ve hakimiyet kurarlar. Artık eğitim Arapça ve Farsça dillerinde yapılmaktadır. Fatih medresesi ve süleymaniye medresesi bu eğitim kurumlarının başında gelmektedir. Ana dili Türkçe olan aydın medrese de Arapça ve Farsça dillerini de öğreniyordu. Sonuçta bu üç dilin karışımından ibaret olan Osmanlıca dediğimiz hem yazı dili hem resmi dil ortaya çıktı. Temiz Türkçe halk ve ordu dili olarak konuşulmaya devam etti. Arapça ve farsçanın medresedeki hakimiyeti türkçenin gelişmesini engelledi. Bu durum 1924 yılına kadar devam etti Medresedeki eğitim sisteminin çökmesi ve batılılaşma ile birlikte, Osmanlı devleti 19.yy da yeni arayışlara yöneldi. Bunun sonucu yeni eğitim kurumları kurulması yoluna gidildi. Bunların başında devletin kurduğu resmi okullar ile,yabancı devletlerin kurduğu misyoner okulları ve azınlık okulları gelmektedir. Devletin resmi okullarından bazılarında eğitim dili Fransızca olurken,misyonerler vasıtasıyla İngilizlerin,İtalyanların,amerikanın kurduğu okullarda da yabancı dilde eğitim yapılmaya başlandı. Eğitiminin kaliteli olması, mezunlarının iş bulabilmesi gibi çeşitli nedenlerle yabancı okulların cazip hale gelmesiyle zengin türk ve Müslüman aileleri de çocuklarını bu okullara göndermeye başladılar. Zaten asırla boyu Arapça ve farsçanın saldırısına ma’ruz kalan Türkçe,bu kez yabancı okullar vasıtasıyla Fransızca ve ingilizcenin istilasıyla karşıkarşıya kalmıştır. 1924 yılına gelindiğinde Mustafa Kemal milli kültürün ancak dille gelişeceğini bildiğinden , tevhid-i tedrisat kanunu ile dilimizi Arapça ve farsçanın etkisinden kurtarmaya çalıştı.1926 da yabancı okullar kontrol altına alındı. Mustafa Kemal’in yabancı okulları kontrol altına almasının iki nedeni vardı.bunların ilki yabancıların okulları vasıtasıyla yaptığı propagandaya son vermektir.gerçekten de yabancı okullaradn mezun olan türk gençleri , o okulun kurucusu olan ülkeye sempati duymaktaydılar.bunun en ilginç örneği amerikan kıs lisesinden mezun olup amerikan mandası savunan Halide dip adıvardır. İkinci neden ise eğitimin laikleştirilmesi çabasıdır. Laik eğitim sistemi kurmak amacıyla sadece medresler değil,, misyonerlerce finanse edilen ve Hıristiyanlık propagandası yapan okullarda kapatıldı yada kontrol altına alındı. Bunun en ilginç örneği de bursa amerikan kolejinde iki kız öğrencinin Hıristiyan olmalarıdır. Mustafa kemalin yabancı okullara ve yabancı dilde eğitime karşı takındığı tavır ve takip ettiği politika 1954 te terk edildi. Ankara maarif koleji 1954 yılında İngilizce eğitime başladı,bunu üniversiteler ve yabancı dil eğitimi veren liseler izledi. Bir taraftan küreselleşme adınaanglo-sakson kaynaklı amerikan kütürü ve İngiliz dili dayatılırken,Türkçe eğitim ihmal ediliyor.öbür taraftan ana dilde eğitim tartışmaları dilimizi olumsuz etkiliyor. PEKİ TÜRK DİLİNİN YERİ NERESİDİR. BATININ BU İKİ YÜZLÜ POLİTİKASINI GÖREN ANLAYAN BİR HÜKÜMETYOKMUDUR.MUSTAFA KEMALİN “TÜRK DEMEK TÜRKÇE DEMEKTİR” SÖZÜNÜ NE ZaMAN ANLAYACAĞIZ. YAKIN GELECEKTE DE SORUN ÇÖZÜLECEĞE BENZEMİYOR.BAŞBAKAN YARDIMCISININ “NO SURPRİSE NO COMMENT” DİYE CVP VERDİĞİ, BAŞBAKAN VE CUMHURBAŞKANININ MAKAM UÇAKLARINDA REPUBLİC OF TURKEY YAZDIĞI BİR DURUMDA BİZ DİL KAVGAMIZI ZATEN KAYBETMİŞİZ
  16. ZİRA TARİH BİLİMİNİN EN BELİRLEYİCİ ÖZELLİĞİ; OLAYLARI DEĞERLENDİRİRKEN GERÇEKLEŞTİĞİ GÜNÜN ŞARTLARINDA ELE ALMAKTIR... BU DURUM OSMANLI İÇİN DE BÖYLEDİR.700 YILLIK SÜREÇTE YAŞANAN HER OLAYIN BİR SEBEBİ,DOĞURDUĞU SONUÇLAR VE BU SONUÇLARIN YOL AÇTIĞI BAŞKA OLAYLAR SİLSİLESİ ORTAYA ÇIKMIŞTIR... TARİHSEL OLAYLAR SEBEP-SONUÇ ÖRGÜSÜ İLE BAĞLANTILIDIR.ANCAK BU ÖRGÜYÜ GÜNÜMÜZ KOŞULLARINDA "FARAZİ" YORUMLARLA DEĞERLENDİREMEYİZ.EN AZINDAN TARİH BİLİMİ BUNA MÜSADE ETMEZ... OSMANLININ YIKILIŞ SEBEPLERİ İÇİN DE SİYASİ,EKONOMİ,ASKERİ VE SOSYAL GELİŞMELERİ SAYABİLECEĞİMİZ GİBİ " DEVLETİN DOĞAL SÜRECİNİN SONA ERDİĞİNİDE" SÖYLEYEBİLİRİZ... OSMANLIYI BİR GRAFİK ÜZERİNDE ELE ALDIĞIMIZI DÜŞÜNÜRSEK BU TABLO DAHA AÇIK OLACAKTIR.BU SADECE OSMANLI İÇİN DEĞİL TARİH SAHNESİNDEN ÇEKİLMİŞ BÜTÜN SİYASİ TEŞEKKÜLLER İÇİN GEÇERLİDİR.. ÖRNEĞİN KANUNİ DEVRİNİ ELE ALALIM; OSMANLININ ZİRVEDE OLDUĞU DÖNEMDİR,YADA ALLADDİN KEYKUBAT DÖNEMİ ANADOLU SELÇUKLULARININ EN PARLAK ÇAĞIDIR... MELKİŞAH DÖNEMİ BÜYÜK SELÇUKLULARIN.... VE BU ÖRNEKLER ÇOĞALTILABİLİR..ANCAK BU DÖNEMLERİN HEMEN ARDINDAN HEP DURAKLAMA VE GERİLEME DÖNEMLERİ BAŞLAR.BU DOĞAL BİR SONUÇTUR. TARİH BİLİMİNİ GÜNÜMÜZE AKTARACAK OLURSAK, GÜNÜMÜZDE ZİRVE DÖNEMİNİ YAŞAYAN DEVLETLERİN DE BU DÖNEMİN HEMEN SONRASINDA DURAKLAMA VE GERİLEME DÖNEMİNE GİRECEĞİNİ soyleyebiliriz.
  17. yeryüzünde bilgiyi-teknolojiyi elinde bulunduran büyük devletler yanında,orta ve küçük çaplı milletler-milli ve üniter devletler vardır.A.B.D ve A.B kendilerini,21.yy dünyasının patricileri,ortaçağın feodal beyleri,yeniçağın aristokratları,baronlarıgibi görürken; Asya , Afrika ve G.amerikadaki milletlere,toplumlara ve devletlere ise yönetilmye muhtaç ve sömürülmeye mahkum,köleler,plepler,esirler,köylüler ve işçiler nazarıyla bakmaktadır. özellikle A.B.D dünyanın patronluğuna soyunmuştur ve dünyaya kendi patronluğunu sürdürebilecek bir düzan verme çabasındadır. bunun için de milli kimliğe sahip millet ve devletleri çeşitli yollarla çocuklaştırmak,parçalamak,şahsiyetlerini bozmak,düşünce merkezlerini dumura uğratmak suretiyle ufalamak,asimile etmek peşindedir. bu işi IMF ,dünya bankası,dünya ticaret örgütü BM yi arkasına alarak yapabileceğine inanmaktadır. bu oyunu bozmak şuurlu politikalarla mümkündür. alternatifsiz bir küreselleşme devletleri kaosa sürükler... Özel sektörü ekonomik büyümenin temel motoru haline getirmek, Enflasyon oranını düşük tutmak ve fiyat istikrarını sağlamak, Devlet bürokrasini azaltmak, Bütçe fazla sağlamasa bile olabildiğince dengeli bir bütçe yürütmek, İthal ürünler üzerindeki gümrük tarifelerini kaldırmak veya düşürmek, Kotalardan ve yerel tekellerden kurtulmak, İhracatı artırmak, Devlete ait sanayi kuruluşlarını ve kamu iktisadi teşebbüslerini özelleştirmek, Sermaye piyasalarını serbestleştirmek, Para birimini konvertibil hale getirmek, Ülkedeki sektörleri, hisse senedi ve tahvil piyasalarını doğrudan yabancı mülkiyete açmak, Rekabeti artırmak üzere ekonomideki kamusal düzenlemeleri azaltmak, Bankacılık ve telekomünikasyon sistemlerini özel mülkiyete ve rekabete açmak. Yukarıda sayılan küreselleşmenin olmazsa olmaz kuralları milli-devlet yapısını tehdit eden unsurları da içinde barındırmaktadır. Meseleye eleştirel olarak yaklaşıldığında örneğin, "ithal ürünler üzerindeki gümrük tarifelerini kaldırmak veya düşürmek", "ihracatı artırmak" gibi unsurlara gelişmekte olan bir milli-devlet açısından bakıldığında, bir tezat ortaya çıkmaktadır. Zaten, üretim yapmakta zorlanan ve hatta üretebildiğini de zorla ihraç etmeye çalışan gelişmekte olan ülkelerin, gümrükler kaldırıldığında gelişmiş ülkelerin ürettikleriyle rekabet etmesi mümkün gözükmemektedir. Durum tersinden okunursa, bu düzenlemeler gelişmiş ülkelerin ürettikleri malların satılması için, gelişmekte olan ülkeler iyi pazardır sonucu çıkmaktadır. Bu sebeple, yapısal reformların istilanın başlaması ve bir direnişle karşılaşılmaması için acilen hayata geçirilmesi, gelişmiş ülkelerin "stoklarının" tüketilmesi açısından önem taşımaktadır. Araya sıkıştırılmış olan ve milli-devletlerin lehine gibi görünen bazı maddelerin aslında, bir kerede "tersinden" okunmasında fayda vardır. Küreselleşmenin ilerleyen olumsuz etkilerinin daha da ağırlaşacağı yönünde önemli göstergeler vardır. Özellikle, sermaye çekme arzusundaki ülkeler (Güney'in yoksul ülkeleri) için piyasaların diktatörlüğünün daha baskın bir hale gelmesi; ikili kutuplaşma sürecinin sonucu olarak ülkeler içinde ve ülkeler arasında daha büyük bir sosyal eşitsizlik, çalışma koşulları ve sosyal güvenlik düzeyinin düşmeye devam etmesi; ekolojik tahribat ve kötüye gidiş; kontrol edilemeyen uluslararası örgütlerin ve blokların artan rolü ve demokrasinin altının oyulmaya devam edilmesi. Küreselleşme sürecinin sona ermesi belki başladığı gibi bir ekonomik krizle (sermaye birikimi sürecindeki darboğazla başlamıştı), belki yine bir kaosla, belki de kapitalizmin tezatları yüzünden sona erecektir.
  18. Ayrılık İki rayı gibiyiz Bir tren yolunun Yakın olması Neyi değiştirir Son istasyonun sunay akın İKİ BIÇAK İki bıçak seç kendine Biri yaralamak için Biri öldürmek Pusu kur gözlerinin Karanlık gölgesine Biri sevmek için Biri ihanet İki yürek seç kendine Biri yaşamak için Biri gizlenmek Bir korkak, bir kaçak, bir firar Kaç kişisin sen sevdiğim, çocuk İçimdeki bıçak bir kere daha dönüyor Olduğu yerde Kalırsan sel basar yataklarımı Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde Kimi zamanlar olur sevgilim İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme MURATHAN MUNGAN
  19. ELLERİNE SAĞLIK ARKADAŞIM,HERZAMANKİ GİBİ SAĞLIKLI ,FAYDALI BİR DEĞERLENDİRME.... TÜRKİYE DE SOL NASIL ALGILANIYOR... BEN SOL GÖRÜŞLÜYÜM DİYEN BİRİ BU SÖZÜN İÇİNİ NE KADAR DOLDURABİLİYOR... SOSYAL DEMOKRATLARIN SOLCU OLDUĞU, HAKSIZLIĞA İSYAN EDİP DAHA İYİ BİR ÜLKE İÇİN ÖMRÜNÜ ADAYANLARIN ANARŞİST SAYILDIĞI , GÖZ GÖRE GÖRE BÖLCÜLÜK YAPANLARIN MİLLİYETÇİ( BAĞIMSIZLIK SAVAŞÇISI) OLDUĞU BİR DÜZENDE SOL NERDE ARKADAŞLAR TÜRKİYEDE SOL BUNDAN 24-25 YIL ÖNCE ÖLDÜRÜLDÜ... ARTIK İDEOLOJİLERLE İDARE EDİLMİYOR ÜLKELER.. BELKİ DE O YÜZDEN BU DURUMDAYIZ
  20. seREnaDE

    İZMİR

    izmirde olsam daha neşeli yazardım sanıyorumm ama çoook uzaktayım memleketime...
  21. Bu ülkeyi kim yönetiyor, hükümet mi yoksa IMF mi? Bırakalım genel olarak ülkeyi yönetmeyi, bu ülkede işçinin, memurun ne kadar ücret ve maaş alacağını, kimden hangi verginin alınacağını, neye ne kadar zam yapılacağını kim belirliyor; hükümet mi, IMF mi? Başbakan, “20 günde akaryakıta üç kez zam olamaz; müdahale ederiz” diye gürledi. Ama IMF kaşlarını çatınca kös kös arkalarını dönüp ortalıktan toz oldular. Bırakın 20 günü, akaryakıt zamları günlük olarak gelmeye başladı. Peki Türkiye’yi hükümetin değil de IMF’nin yönetmesi olup bitende hükümetin sorumluluğunu azaltır mı? ülkeyi kim yönetiyor??? soru açık ama bunun cevabı çok zor arkadaşım...şöyle bir düşünüyorum da nasıl dallanıp budaklanır bu konu...BENİM VERDİĞİM ÖRNEK BİR PARÇASI SADECE... IMF AB DÜNYA BANKASI ABD ORDAN GEÇ... İSRAİL YOK ÇOK KARIŞIKK TEK BİLDİĞİM BU ÜLKEYİ AKP HÜKÜMETİ YÖNETMİYOR,SÖYLENENLERİ YAPIYOR
  22. seREnaDE

    İZMİR

    sanırım anlatamam.... anlatılmaaaz izmir kayıtları ilk sigarayı alsancak - karşıyaka vapurunda içmişsen artık ne zaman sigara içsen rüzgar esecek sanırsın. izmir'de büyümüşsen yolların er ya da geç denize çıkacağını... sanırsın. herkesin öyle ya da böyle lafın bir yerinde şaka yapacağını, gülüşeceğinizi, kızların hep şen şakrak olacağını... sanırsın. efelenen kadınları bildiğin için kadın olarak, ondan sonra hep efelenebileceğini sanırsın. paçan ilk kez aşağıya alındığında, omuz atacağım bu hayata derken fena halde omuz yediğinde koşup alsancak - karşıyaka vapuruna o ilk sigarayı yeniden içmek, izmir'e "ama sen bana böyle dememiştin" demek ister canın. dolmuşlarda, otobüslerde yanında oturanla konuşmaya başlayacağını, en mahrem dertlerini anlatıvereceğini, onun da sana hakikaten dinleyip işleri kolaylaştırıcı bir şeyler söylemeye gayret edeceğini... sanırsın. asfalya salataların hep ışıl ışıl zeytinyağlı olacağını, çekirdeğe herkesin çiğdem diyeceğini, sinirlenenlerin "asfalyalarının atacağını", balık yerken terenin unutulmayacağını, her şehirde sabahları boyoz bulabileceğini, gevrek deyince simit demek istediğini herkesin anlayacağını, gevreğin yanında da mutlaka tulum peyniri olacağını... sanırsın. kumru dediğinde simit ekmeğine yapılmış domatesli - biberli - peynirli küçük sandviçleri kastettiğinin anlaşılacağını filan... sanırsın. her şehirde çocukken gidilen ve çok hayret edilen fuarların olduğunu, "pavyon" denince ülkelerin standlarının bulunduğu neşeli hangarların kastedildiğini, sosisli sandviçin ve şıranın fuarla ilgili bir mesele olduğunu, lunapark denen şeyin fuarın mütemmim cüzü olduğunu, fuar denen yerde yürüyünce çocukların çok yorulduğunu ve yorulmuş çocukların hep kucakta taşınacağını... sanırsın. karın dağlarda olan bir şey olduğunu, herkesin ahtapot yediğini, herkesin biraz rumca bildiğini, dünyadaki bütün kadınların yaz olunca mini etek giydiğini, rakı içilince oynandığını, rakı içilmese de oynandığını, her fırsatta oynandığını.... sanırsın. şöyle söyleyeyim: hiçbiri olmaz halbuki. İZMİRLİ ARKADAŞLAR YAZILARINIZI MERAKLA BEKLİYORUMMM
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.