Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

Ana ekranınızda anlık bildirimler, rozetler ve daha fazlasıyla tam ekran uygulama.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

halukgta

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  1. Günümüzde bizlerin öyle bir İslam anlayışımız var ki, Kur’an’ı anladığı dilden dikkatle okuyan ve ayetler üzerinde düşünen bir Müslümanın, bunu kabul etmesi asla mümkün değil. İslam toplumunun genel çoğunluğu, İnancını yaşarken delili ve kanıtının KUR’AN+SÜNNET olarak bir denklem kurup, inancımızı Kur’an ve Allah’ın Resulünün rivayet hadisleri, yani sünneti ile ancak doğru yaşayabiliriz diye inanır. Peki, Allah Kur’an'da böyle bir ortaklıktan bahsediyor ve İSLAM’I YAŞARKEN, SİZ YALNIZ KUR’AN‘DAN DEĞİL, RESULÜMÜN KUR’AN DIŞINDAN VERDİĞİ HÜKÜMLERDEN, İBADET KONUSUNDA VERDİĞİ DETAYLARDAN DA İSTİFADE EDİP, BENİM İNDİRDİĞİM DİNİ YAŞAMALISINIZ MI DİYOR? YOKSA…..? Yoksa’nın doğru cevabını, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an’ı anlayarak ve tarafsız ve ÖN YARGISIZ üzerinde dikkatle düşünerek okuyup almalıyız, yoksa kaybedenlerden oluruz. Allah Kur’an’ın hiçbir ayetinde, İslam’ı Kur’an ve Resulün sünneti/hadisleri ile yaşayın demediği gibi, tam tersini söylüyor ve diyor ki Resulüne. SANA İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET. Kur’an’ı açıklamak bizim görevimizdir. Yemin olsun ki anlayasınız diye Kur’an’ı kolaylaştırdık. Biz Kur’an’ı nice örneklerle açıkladık ki anlayasınız ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız. Resulüm senin görevin sadece tebliğ etmektir. Resule düşen, apaçık tebliğden başka bir şey değildir. YALNIZ KUR’AN’IN İPİNE SARILIN. GERÇEK HAK OLAN RABBİNDEN GELENDİR. Buna benzer onlarca ayeti görmezden gelerek, ayetlerde geçen kelimelere Kur'an'ın onaylamayacağı anlamlar verip, Allah’ın emrettiği hükümlerin tam tersini yaşıyoruz, sırf atalarımızın inancını yaşayabilmek için. Rabbimiz Kur'an'ı ben koruyorum diyor. Bu durumda bizler Allah'ın korumasının dışına çıkıp, İslam'ı doğruluğundan emin olamayacağımız, RESULE AİT OLDUĞU İDİA EDİLEN RİVAYETLER IŞIĞINDA MI YAŞAYACAĞIZ? iNANILMAZ TEHLİKELERLE DOLU BİR DÜŞÜNCE. Hatırlatırım Allah, emin olamayacağımız bilgilerin ardına düşmemizi, yasaklamıştır Kur'an'da. Allah’ın Resulüme uyun, ona uymak bana uymak gibidir emirlerine, Kur’an’ın asla bahsetmediği, hatta tam tersi anlamlar yükleyip, bakın Allah Resulüme uyun diyor, demek ki Resulün rivayet hadislerine de Allah uymamızı emrediyor, şeklinde bir anlam yükleniyor ayetlere. Hâlbuki Allah birçok ayette Resulüne verdiği görevini açıklarken, Resulüm sizlere yalnız benim vahyim Kur’an’ı tebliğ edecek, onun sınırları dışına çıkmayacak, onun görevi sadece tebliğdir, diye onlarca kez uyardığı halde, ne yazık ki batılı ayetlere monte etme çabaları ile günümüzde İslam, Allah’ın indirdiği şekliyle değil, atalarının batıl inançları yaşanmaktadır. BU TUZAĞI MÜSLÜMANLARA KURANLARIN, YAHUDİLER OLDUĞUNU UNUTMAYALIM. BU YOLLA İÇİMİZE GİRİP, İNANCIMIZI BOZMUŞLARDIR. Bu hurafe inançlara inananlara, Hakka suresinde Allah Resulünü nasıl uyardığını, Allah'ın emretmediği bir sözü/ayeti, Resulünün asla dine ilave edemeyeceğini, bakın nasıl bildiriyor bizlere. “EĞER ELÇİM BİZE ATFEN BAZI SÖZLER UYDURMAYA KALKIŞSAYDI, ELBETTE ONU BUNDAN DOLAYI KISKIVRAK YAKALARDIK; SONRA DA ONUN ŞAH DAMARINI KESER ATARDIK. HİÇBİRİNİZ BUNA ENGEL DE OLAMAZDINIZ." Bizler önce SÜNNET kelimesinin anlamını doğru anlamalıyız. Sünnet kelime anlamı, izlenecek yol yöntem demektir. Sizce Rabbimiz Kur'an'da, bizlerin izleyeceği yolu yöntemi açıklamayıp Resulüne bırakıp, bizlerin bunları rivayetlerden öğrenmemizi istemiş olabilir mi? Cevabı çok açık, bunu anlayamayanlar lütfen önce ön yargılardan kurtulup, kaplerinindeki mührü, gözlerindeki perdeyi önce Kur'an ile temizlesinler, yoksa gerçekleri görmeleri mümkün olamaz. Allah’ın bunca uyarı ikaz ayetlerinden sizler, indirdiğim İslam dinini KUR’AN ve RESULÜN SÜNNETİ HADİSLERİ İLE Mİ YAŞAYIN emrini anladınız? Yoksa yalnız sizlere vah yettiğim Kur’an’a mı sarılın emrini anladınız. Aslında yüzlerce ayette Allah, bizlerin yalnız Kur’an’a sarılmamızı emrediyor ama batılı yaşamakta ısrar edenler, Allah’ın ayetlerini işte böyle görmezden gelip, anlamlarını tahrif ederek üstünü örtüyorlar. Allah bunu yapanlara kâfir oldular diyor, hatırlatırım. Aslında Zuhruf 44. Ayet tek başına, Kur’an’a iman eden bir Müslüman’ın bizlerin yalnız Kur’an’ı dinde delil kanıt kabul edip, Yalnız Kur’an’a uymamız gerektiğini bilir. Çünkü Allah nasıl hüküm vermişti bu ayette. “ŞÜPHESİZ Kİ O ZİKİR/ KUR’AN, SENİN VE KAVMİN İÇİN GERÇEĞİ HATIRLATAN ÖĞÜTTÜR. İLERDE ONDAN SORGULANACAKSINIZ.” Haşa Allah'ın sözünden dönüp, bizleri Kur'an dışından bizlere rivayet yollarla ulaşmış, Resulün hadisleri dedikleri sözlerden, bilgilerden de hesap sorar mı? Kime güveneceğiniz size kalmış. Ama güvende olmak isteyen, YALNIZ ALLAH'A GÜVENİR. Bu ve benzeri inançlar Kur’an’a aykırı olduğu gibi, bunların doğruluğuna inanmak Kur’an'da çelişki yaratır. Hatırlayınız Allah bizlerin yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamız emrini veriyor. Eğer bizler Allah’ın bu emirlerinin tam tersi, Kur’an’ın ipinin yanında bir başka ip koyar, buda Resulün ipidir, buna da sarılmalıyız dersek, ALLAH’A VE ONUN KİTABINA ŞİRK KOŞMUŞ OLURUZ. Onun için Allah kullarımın çoğu, Allah’a şirk koşmadan bana iman etmezler uyarısını yapıyor bizlere. İslam dininde, söylendiği gibi din adına başka bir kaynak olsaydı, Allah onu da elbette açıkça bizlere bildirirdi ve korumasına alırdı. Gelelim günümüz İslam anlayışında çok kabul gören İSLAM= KUR’AN+SÜNNET İLE YAŞANIR SÖYLEMİNE. Tekrar hatırlatmak isterim, Kur’an bu inanca asla onay vermediği gibi, tam tersini söylüyor ve sakın emin olmadığınız sözlerin/hadislerin ardına düşmeyin, Kur’an’ın sınırlarını aşmayın, hesabını sorarım diye uyarıyor. Günümüzde Resulün Sünneti dedikleri bilgilerin tamamı, Resule ait olduğu iddia edilen RİVAYET HADİSLERDİR. Elbette bunların hepsi uydurmadır demek yanlış olabilir. Bizlere düşen hangilerinin doğru olup olmadığını anlamak, araştırmak için, Kur’an’ın onayını almamız gerekir. Kur’an onay veriyorsa, ancak bizler şunu söyleyebiliriz. EVET, BU HADİSİ/SÖZÜ ALLAH’IN RESULÜ SÖYLEMİŞ OLABİLİR. Çünkü söylediğini asla kanıtlayamayız. Bakın yine de dikkatli davranıp, söylemiş olabilir diyorum. Çünkü Allah’ın Resulü söylemediği halde, bu Resulün sözüdür dersem, Allah’ın Resulüne iftira atmış olurum. Mahşer günüde bunun hesabını veremem. Bizler rivayet edilen Hadislere karşı çok dikkatli yaklaşmalıyız. Çünkü Allah’ın Resulüne karşı bizlerin coşkun sevgisini bilenler, Onun adını kullanılarak bu yolla batılı, hurafeyi İslam dinine çok rahatlıkla sokmuşlardır. Tekrar etmek istiyorum. HADİS, ALLAH’IN RESULÜNÜN SÖYLEDİĞİ İDDİA EDİLEN SÖZLERİDİR. Ona ait olduğu konusunda kesinlik asla yoktur, nakledilen hadisin başında zaten bir rivayete göre diye başladığından, bunun zan içerdiğini lütfen unutmayalım. Bu hadisleri eğer Allah’ın Resulü sağlığında yazdırmış olsaydı, hadisler bir rivayete göre başlamaz, direk Resul ümmetine hitap ederdi. Rivayet zan, sanı, söylenti anlamında olup doğruluğu kanıtlanmamış söz, bilgi demektir. İslam dini böyle bilgilerle yaşanmaz, Allah bunu yasaklamıştır. ALLAH KUR’AN’I BEN KORUYORUM DEDİĞİ İÇİN, BİZLERİN ONUN İPİNE SARILMAMIZI VE ONDAN HESABA ÇEKECEĞİNE HÜKMETMİŞTİR. Ama rivayet edilen Hadisler, Kur’an gibi Allah’ın korumasında olmadığından, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların, din düşmanlarının, hatta iyi niyetli insanların bile kendi nefislerinde iyi yapıyorum diye uydurmalarının, aslında ne kadar dine zarar vereceklerini fark etmeye bilirler. Onun için Allah, sakın emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim, güveneceğiniz kitapta yalnız Kur’an’dır, yalnız onun ipine sarılın emrini vermiştir. Hadisleri nakledenlerde bir insandır ve hata yapma ihtimalleri her zaman vardı. Hadisleri nakledenlerin nakillerinde yaptığı hataları, hiç kimse düzeltmiyordu. Ama Allah, Resulüne vah yettiği ayetler kontrol altında ve gerektiğinde Resulü ikaz ediliyordu. MÜSLÜMANLAR DAHA RESULÜN SAĞLIĞINDA, ONUN BİR SÖZÜNÜ/HADİSİNİ BİRBİRLERİNE NAKLEDERKEN, ACABA ÖYLE MİYDİ, ŞÖYLE MİYDİ, ŞU ANLAMDA MI SÖYLEDİ DİYE İHTİLAFA DÜŞÜYORLARMIŞ. Günümüzde de buna benzer örneklerle, hayatımızda karşılaşmışızdır. Mezhepleri şöyle bir araştırınız, her mezhebin doğru kabul ettiği ya da tam tersi batıl, hurafe diye kabul etmediği Resulün hadisleri vardır. Hadis konusunu araştırdığınız da, toplumları istedikleri gibi yönetebilmek adına birçok hadis uydurulduğunu görürsünüz. Bunların Allah’ın Resulüne iftira olduğunu lütfen unutmayalım. Resule ait olduğu iddia edilen hadisleri nakledenlerin, anlamını değiştirmeden nakletme ihtimalleri, neredeyse mümkün değildir. Böyle bir yöntemle, yolla Allah ve Resulü bizlerin İslam’ı yaşamasını ister mi? Elbette asla istemez. KİTAP EHLİ BU YOLLA ALLAH’IN DİNİNDEN UZAKLAŞTI. NE YAZIK Kİ BİZLER DERS ALMADIĞIMIZ İÇİN, AYNI YANLIŞI BİZLERDE YAPARAK, ALLAH’IN DİNİNDEN UZAKLAŞTIK. Lütfen hadis konusunu düşünürken, şunu aklımızdan çıkarmayalım. Allah’ın Resulü dinde Allah’ın hüküm ortağı değildir. Çünkü Allah, HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYOR KUR’AN’DA. Onun için bizler hadis nakledenlere karşı tavrımız, nakledilen hadisin Kur’an’ın onay verip vermediğine bakmalıyız. Kur’an onay veriyorsa, bu hadisi Allah’ın Resulü söylemiş olabilir diyebiliriz. Eğer bizlere her bilgi Kur’an'da yok, bu durumda Kur’an’dan nasıl onay alalım diyorlarsa, onları kendi inançları ile baş başa bırakıp, Allah’ın Resulünü siz Allah’ın hüküm/din ortağı mı yaptınız diyerek, Kafirun 6. Ayette örneği verildiği gibi, “SİZİN DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANADIR” diyerek, Allah’ın önerdiği yöntemle onlara cevap vermeliyiz. Lütfen unutmayalım, Allah sizleri Kur’an’dan, zikrimden sorumlu tutuyorum, hesaba çekeceğim onun için emin olmadığınız sözlerin değil, Kur’an’ın ipine sarılın emrini verdiyse bizlere, ALLAH SÖZÜNDE DURANDIR, NE EMRETTİYSE ONU HAYATIMIZA GEÇİRELİM. BİZLERİN YAPTIĞI EN BÜYÜK YANLIŞ, KUR'AN'I HERKESİN ANLAYAMAYACAĞINA, KUR’AN’IN BİZLERE YETERLİ OLMADIĞINA, ONUN ÖZET BİLGİLER VERDİĞİNE VE DETAYLI AÇIKLANMADIĞINA İNANDIK. Buna inandığınızda, Kur’an devre dışı kalıyor ve ataların, mezheplerin batıl FIKIH inancı, Kur’an’ın önüne geçiyor. Sizce Allah, kulunun anlamadığı detaysız bir kitap gönderip, daha sonra ondan hesaba çeker mi? Karar sizin. Bu yanlışa inanan Müslümanlar, demek ki yalnız Kur’an ile İslam yaşanmıyormuş, bakın şunlar ya da bunlar Kur’an'da var mı? Yok. Demek ki yalnız Kur’an ile ne namaz kılınıyormuş ve ne de oruç tutuluyormuş deme gafletine düşüyoruz. ASIL YAPMAMIZ GEREKEN, KUR'AN'IN BAHSETMEDİĞİ BİR BİLGİYİ, DETAYI DİNİN EMRİ KABUL ETMEMEMİZ GEREKİRKEN, KUR'AN DIŞI BİLGİYİ KANIKSADIĞIMIZDAN, YAŞADIĞIMIZ BATILI KUR'AN'DA GÖREMEDİĞİMİZDE, KUR'AN'I ADETA YETERSİZ GÖRÜYORUZ. Akıl ve mantık dışı ama akleden olmayınca, bunu anlatmak çok zor. Tüm bunlara inandığımızda ise şöyle bir mantıksız inanç ortaya çıkıyor. Allah Kur’an’ı açıklamak bizim görevimiz, Kur’an’ı nice örneklerle açıkladık, kolaylaştırdık dediği halde, Allah gereken açıklamayı Kur'an'da yapmamış. Allah yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, sizleri Kur’an’dan sorumlu tutacağım diye hüküm vermiş ama yalnız Kur’an’ın ipine sarılsak, namazın kaç rekât olduğunu bile öğrenemezdik, deme yanılgısına, gafletine düşmüşüz. Daha da kötüsü, Allah açıklamadığı halde bizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğine hükmetmiş anlamını vererek, Allah’ın yolundan saptığımızın bile farkında olamıyoruz. Bu yanlış inancın sonunda, elbette şu hatayı da yapmaya devam ediyoruz. “İYİKİ ALLAH’IN RESULÜNÜN RİVAYET HADİSLERİ VAR. ONLAR OLMASAYDI KUR’AN KAPALI KALIR ANLAŞILAMAZDI. BİZLERDE İMANIMIZI DOĞRU YAŞAYAMAZDIK, İMTİHANIMIZI VEREMEZDİK”, DEDİĞİMİZİN FARKINDA MISINIZ? Farkında olanlara ne mutlu. Ama genel çoğunluğumuzun farkında olmadıklarını, üzülerek görüyorum. Dilerim farkında olmayan kardeşlerim, Yüce Rabbimize isnat ettiğimiz bu adaletsizliklerin farkında olur. UNUTMAYALIM ALLAH KUR’AN’DA NE EMRETİYSE, BİZLERDEN ONU İSTER. EMRETMEDİĞİ, AÇIKLAMADIĞI, DETAY VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ SİZCE İSTERMİ? Hatırlatırım Allah, Yemin olsun ki Kur'an'ı kolaylaştırdık diyor. Peki atalarının inancını yaşıyanlar, Allah'ın bu sözüne ne diyorlar. KOLAYDA NE KADAR KOLAY KUR'AN'I HERKES ANLAYAMAZ İLİM SAHİBİ OLANLAR ANLAR. RESULÜN RİVAYET HADİSLERİ OLMASAYDI, KUR'AN ANLAŞILMAZ KAPALI KALIRDI DEMİYOR MUYUZ? İşte bizler İslam'ı böyle yaşamaya devam ediyoruz. Karar sizlerin, ama lütfen bu adaletsizliği Allah’a nispet etmeyelim, inanın dualarımız karşılık bulmayacağı gibi, mahşer günü bunun hesabını da veremeyiz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  2. Kur’an'ı her okuyuşumda, sanki ilk defa okuyormuş gibi, ondan yeni feyizler yeni ışıklar alıyorum çok şükür. Beni her okuyuşumda daha çok bilgilendirdiğine ve düşünmeye sevk ettiğine şahit oluyorum. Aşağıdaki ayetleri paylaşmak ve sizleri üzerinde birlikte düşünmeye davet etmek istiyorum. Düşünmenizi ve ayetlerle karşılaştırmanızı istediğim konu, bizlere geleneksel İslam'ın öğrettiği gibi, acaba Allah Elçisine, topluma Kur’an'ın hiç bahsetmediği konularda, hüküm koyma yetkisi vermiş midir? Resuller, toplumu yalnız ne ile uyarmak ve hüküm vermekle görevlendirilmiştir, sanırım bu soruların cevabını bu ayetlerde bulacağız. Önce ayetleri yazalım ve dikkatle okuyalım. Maide 41: Ey Resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla “inandık” diyenlerden ve Yahudilerden inkârda yarışırcasına koşanlar seni üzmesin. ONLAR DAİMA YALANA VE SANA GELMEYENLERE KULAK VERİRLER. KELİMELERİ YERLERİNDEN DEĞİŞTİRİRLER. “Eğer size şu verilirse hemen alınız, o verilmezse sakınınız” derler. Allah bir kimseyi fitneye düşürmek isterse, Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın, kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik, âhirette de büyük bir azap vardır. 42: ONLAR YALANI CAN KULAĞI İLE DİNLERLER; HARAMI TIKA BASA YERLER. Sana geldiklerinde, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adâletle hükmet! Allah, âdil davrananları sever. 43: ONLAR, ALLAH'IN HÜKÜMLERİNİ İÇEREN TEVRAT'A SAHİP OLDUKLARI HALDE, NASIL SENDEN HÜKÜM VERMENİ İSTERLER ve ondan sonra da senin verdiğin hükümlerden yüz çevirirler? Onlar inanmış kimseler değildir. 44: Gerçekten Tevrat'ı biz indirdik; onda yol gösterme ve nûr vardır. ALLAH'A TESLİM OLMUŞ NEBİLER, ONUNLA YAHUDİLERE HÜKÜM VERİRLERDİ; kendilerini Tanrı'ya vermiş zâhid ve âbidler de Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden onunla hüküm verirlerdi ve onu gözetleyip kollarlardı. “Ey Allah'ın kitabına tanık olanlar, insanlardan korkmayınız, benden korkunuz ve benim âyetlerimi az bir paraya satmayınız! Kimler ALLAH'IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEZSE İŞTE KÂFİRLER ONLARDIR!” (Bayraktar Bayraklı mealleri) Yukarıdaki ayetleri anlamak için, lütfen Kur’an'ın bütününü düşünelim. Acaba Allah bu ayetlerde bizlere ne anlatmak istiyor? Maide 41. ayetten başlayarak düşünmeye başlayalım. Bu ayeti okuduğumda Allah'ın Elçisinin İslam'ı tebliğ etmeye, tanıtmaya çalıştığı günlerde, bazı Yahudiler onu ziyaret ediyor olmalılar ki, kendi cemaat ve toplulukları adına Allah'ın Elçisine gelenlerden bahsediyor. Bu insanların sırf art niyetle Allah'ın Elçisinin huzuruna çıktıklarını anlaşılıyor. ONLAR DAİMA YALANA VE SANA GELMEYENLERE KULAK VERİRLER. KELİMELERİ YERLERİNDEN DEĞİŞTİRİRLER ve kendi topluluklarına, kendilerince yönler verip yanılttıklarını söylüyor. DEMEK Kİ HAK DİN, YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENMİŞ. Günümüze kadar Yahudiler ne yazık ki bu görevlerini, sinsice içimize girip sürdürmüşler ve bizlerinde inançlarımıza batılı, urafeyi sokmuşlardır. Bizler, Kur’an'dan uzak hurafelerle, Kur’an'ın hiç bahsetmediği öyle hükümlere iman ediyoruz ki, yaptığımız yanlışın farkında bile değiliz. Ayetleri anlamaya devam edelim. “ONLAR YALANI CAN KULAĞI İLE DİNLERLER; HARAMI TIKA BASA YERLER.” Şimdi sizlere soruyorum, burada geçen HARAMI TIKA BASA YERLER sözünden sizler ne anlıyorsunuz? Yenilen, içilen gerçekten boğazımızdan geçen yiyecek mi, yoksa başka bir şeyden mi bahsediyor Rabbimiz? Bakın sizlere Kur’an dan bir ayet hatırlatmak istiyorum, sanırım bu ayeti okuduğunuzda, tıka basa yenen şeyin ne olduğunu, daha iyi anlayacaksınız. Araf 33; De ki: “Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak koşmanızı ve ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ HARAM KILMIŞTIR.” (Bayraktar Bayraklı meali) Allah gönderdiği kitaplarda, açıklamadığı izah etmediği konularda fikirler yürütüp, uydurma sözler söylememizi HARAM KILDIĞINI SÖYLÜYOR. Ayette bahsedilende, Allah'ın Kur'an'da açıklamadığı, izah etmediği rivayet sözlere inanıp, ardına düşenlerin durumundan bahsediyor ve onlar için ne diyor du tekrar edelim. “ONLAR YALANI CAN KULAĞI İLE DİNLERLER, HARAMI TIKA BASA YERLER.” Demek ki yalana, hurafeye, rivayete kulak verip, onlara inanmak açıkça haramı tıka basa yemekmiş, bu sözlerden çok net anlaşılıyor. Yoksa burada yenen yiyecek değil, yalana iyice kulak verenler, can kulağıyla dinleyenler, yani hurafeye, batıla inananlardan bahsediliyor. Allah indirdiği kitapta bahsetmediği halde, Resullerinin adı kullanılarak Allah'a isnat edilen, Onun açıklamadığı uydurma sözlere inanmak olduğunu anlıyoruz. Şimdide bu ayette anlatılanları, günümüzde bizlere öğretilenlerle karşılaştırarak düşünün lütfen. Kur’an'da hiçbir hüküm verilmediği halde, bunlar Allah katındandır dediklerinde, bunlara inananların durumunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Şimdide 43. ayeti düşünelim, Allah'ın Elçisinin yanına gelen Yahudiler bir konuda Elçinin hakemliğine başvuruyor ve ondan bu konuda karar vermesini istiyorlar. Bakın Allah'ın böyle bir olay sonucunda söyledikleri, gerçekten çok düşündürücüdür. “ONLAR, ALLAH'IN HÜKÜMLERİNİ İÇEREN TEVRAT'A SAHİP OLDUKLARI HALDE, NASIL SENDEN HÜKÜM VERMENİ İSTERLER.” Demek ki o devirde ellerinde bulunan Tevrat'ta, Allah'ın hükmü açıkça belli olan bir konuda, Allah'ın Elçisine müracaat edilmiş. Allah'ın verdiği cevap çok düşündürücü. Demek ki Allah'ın gönderdiği diğer kitaplarda da, birçok konuların değişmediğini anlıyoruz. İnandıklarını söyledikleri Tevrat'a bakma zahmetini göstermeyen, ya da kendilerince değiştirip, rivayetlere iman ettiklerinden, Allah kullarını adeta uyarırcasına, SEN ÖNCE SANA GÖNDERDİĞİM, İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEDİĞİN KİTABA BAK, ONDAN SONRA BAŞKASINDAN YARDIM İSTE dercesine, o toplumu uyarıyor. Düşünebiliyor musunuz Allah, Elçisine gelen topluluğu nasıl uyarıyor? Bunu sizce neden yapıyor ve bu sözlerle acaba Allah bizlere ne anlatmak istiyor olabilir diye düşündüğünüzde, daha sonra gelen ayetlerden bunu daha iyi anlıyoruz. Rabbimiz Tevrat'ı biz indirdik ve tıpkı Kur’an için söylediği sözleri tekrarlayarak, O sizleri iyiliğe güzele kılavuzlar, O sizler için ışıktır diyor. Devamında söyledikleri ise, sanırım çok daha iyi anlatıyor anlatılmak isteneni. “TESLİM OLMUŞ NEBİLER, ONUNLA YAHUDİLERE HÜKÜM VERİRLERDİ.” Demek ki Allah Kitabını gönderdikten sonra, toplumu uyarması için görev verdiği Nebilerine, Elçilerine yalnız ve yalnız gönderdiği, tebliğ edilmesini istediği kitap la uyarma ve onunla hakemlik yapma görevi vermiş. YANİ HİÇBİR RESULÜN, KENDİNCE DİNE BİR ŞEY EKLEYEMEYECEĞİNİ, İLAVE EDEMEYECEĞİ AÇIK BİR DİLLE ANLATIYOR. Bunun tersini yapan ve bunlar Allah katındandır diyerek söylenen, ama Allah'ın gönderdiği kitaplarda hiç bahsedilmeyenlere inananlara, ne diyordu Rabbimiz? “ONLAR YALANI CAN KULAĞI İLE DİNLERLER, HARAMI TIKA BASA YERLER.” Sanırım bu konuda çok dikkatli ve titiz olmamız gerekiyor. Bugün günümüze kadar gelen Tevrat ve İnciller ne yazık ki o kadar ilave ve eklemeler yapılmış ki, kendileri bile hangisine inanacakları konusunda, karar veremez olmuşlar. Allah gönderdiği kitaplarda, birçok konuda hiçbir değişiklik yapmadığını açıkça belirtiyor bizlere. Bazı konularda ise hükmünü değiştirdiğini ve bizlere çağın gerektirdiği ölçülerde, daha iyisini gönderdiğini açıklar Kur’an'da. Maide suresi 44. ayetin sonunda ise, bakın ne diyor Rabbim? “ALLAH'IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER, KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR.” Demek ki Allah'ın Elçileri, yaşadıkları dönemlerde yalnız Allah'ın indirdiği kitapla hükmetmişler. Onun dışına çıkmalarının mümkün olmadığını, ayetlerden anlıyoruz. Daha sonra ki dönemlerde toplumu din adına yönetenler, din ve iman adına Allah'ın indirdiği ile hükümler verenler, Allah'ın indirdiği ile yetinmeyip ilaveler yaptığı için onlar, açıkça KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR diyor. Maide suresi 44. ayetinde kendilerini Allah'a adamış zâhid yani maddiyata önem vermeyen ve âbidler yani hizmet eden Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden onunla hüküm verirlerdi ve onu gözetleyip kollarlardı diye geçiyor. Ayette RABBANİLER diye geçer, bunun anlamıda Rabbin kanunlarını bilen, onun dışına çıkmayan, Allah'ın kanunları ile hükmeden anlamındadır. Burada çok önemli bir konuyu hatırlatmak isterim, Kur'an'ı Allah ben koruyorum diyor. Hatırlatırım Allah, ben ruhban sınıfı emretmedim, onlar önce iyi niyetleri ile kendileri oluşturdular ama daha sonra işi paraya dökerek (Hadid 27-Tevbe 34) yoldan saptılar diye Kur’an’da örnekler verir. Ama bu kişilerin O gün yani vahyin indirildiği zaman Resulün yakınlarında, vahyin indirilişine şahit olanlar. Resulün yanında tebliğ konusunda, ona yardım edenler. ÇÜNKÜ ALLAH’IN RESULÜ BİZLEREDE ALLAH’IN TEMBİH EDİP UYARDIĞI GİBİ, ONLARADA SAKIN VAHYİMİN DIŞINA ÇIKMAYIN, GÖNDERDİĞİM VAHYE SARILIN ONU KORUYUN BATIL İLE KARIŞTIRMAYIN DİYE UYARMIŞ, ONLARDA İMAN ETTİK DİYE SÖZ VERMİŞLERDİ. ONUN İÇİNDE TOPLUMA, YALNIZ ALLAH’IN VAHYİNİ YANİ İNDİRİLEN TEVRATI, İNCİLİ TEBLİĞ EDİP ONUNLA ARALARINDA HÜKÜMLER VERİYORLARDI DİYOR. Allah bundan böyle başka bir kitap ve Nebi göndermeyeceğim diyorda bizleri, en son gönderdiği kitaptan Kur'an'dan hesaba çekeceğini söylüyorsa ve Kur'an'ın korumasını üstlendiğini açıklıyorsa, bizlere düşen yalnız Kur’an'ı iyice anlayarak ve düşünerek okuyup, onun koyduğu kurallara, hükümlerine uyup, ona göre yaşamak olmalıdır. Tüm bu yazdıklarımdan sonra, lütfen bizlere din ve iman adına söylenenleri, öğretilenleri düşünün birde Kur’an'ı anlayarak defalarca okuyun, gerçekleri o zaman göreceksiniz. Günümüz din adına, birçok konuda bizlere öğretilenler, Kur’an'da asla bahsedilmediği YANİ ALLAH'IN HÜKMÜ OLMADIĞI HALDE, söylenen sözlere inandığımızda, HARAMI TIKA BASA nasıl yediğimizi, çok daha iyi anlayacaksınız. Allah cümlemizin yardımcımız olsun. Yaşadığımız İslam, haramı tıka basa yediren batıl ve hurafelerle dolu. Lütfen doğruluğundan asla emin olamayacağımız rivayetlere değil, SORUMLU OLDUĞUMUZ Allah'ın vahyi KUR'AN'A sarılalım. Bizleri en doğru yola ulaştıracak, Allah'ın vahyi Kur'an dır. Unutmayalım, Resullerde yalnız Allah'ın vahyini tebliğ etmiş ve yalnız vahye uyulması uyarısını yapmıştır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  3. Bizlerin Allah'ın dini İslam'ı yaşayabilmek adına KUR'AN'I yeterli görmeyerek, İslam'ı doğru öğrenebileceğimizi zannettiğimiz veliler, gavslar edinip ardına düşmemizi, onlardan medet umarak yardım istememizi, Rabbimiz yasaklamış ve güvenilecek yardım istenecek VELİNİZ yalnız benim diyede bakın nasıl uyarmıştı. “ŞİMDİ ONLAR ALLAH İLE ARALARINA BİR TAKIM VELİ/EVLİYA/OTORİTELER Mİ KOYUYORLAR? HÂLBUKİ GERÇEK VELİ ALLAH’TIR. ZİRA ÖLÜLERİ DİRİLTEN O’DUR, HER ŞEYE GÜCÜ YETEN DE O’DUR.” ( Şura 9 ) Yine aynı konuda Allah biz kullarını uyarıp bakın nasıl ikaz ediyor ki, bu büyük hataları yapmayalım. Ders alana ne mutlu. Bakar mısınız lütfen, Allah benim vahyim yani Kur’an dışından hiç kimsenin sözlerine/HADİSLERİNE uymayın, inanmayın yalnız Resulümün sizlere tebliğ ettiği Kur'an'a uyun diyor ve bizlerin dikkatini çekerek, yalnız Kur’an'a yönlendiriyor. Ayette Velinin çoğulu Evliya diye geçer ve kendimizce güvenilir insanlar seçip, sorgusuzca onların sözleri ile imanınızı yaşamayın diye Allah uyarıyor. Bundan daha açık bir ikaz/uyarı olur mu? Peki, bizler neler yapıyoruz? İman ettik Allah'ım, senden başka Veli edinmeden yalnız Kur'an'ın ipine sarılarak mı İslam'ı yaşayacağız diyoruz? ne yazık ki hayır. Doğruluğundan asla emin olmadığımız, Kur’an'da asla bahsedilmeyen dinin emri dedikleri konulara, edindiğimiz VELİ/Evliya dediğimiz kişilerin sözlerine hiç şüphelenmeden inanmakta hiç bir sakınca görmüyoruz. Rabbimiz bu konuda bizleri uyarıp, nasıl bir ayet indirmişti hatırlayalım. "ŞÜPHESİZ İNSAN, RABBİNE KARŞI ÇOK NANKÖRDÜR.” (Adiyat 6) “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A ANCAK, ORTAK/ŞİRK KOŞARAK İNANIRLAR.” (Yusuf 106) İşte biz insanların, Allah'ın kitabı Kur'an'a karşı, nasıl bir tavır içinde olduğumuza, çok açık kanıt, hatırlatırım bu bir şirktir. Kur’an bizlere, gerekli her konudan bahsettiğini ve ibret almamız için nice örnekler verdiğini söyler. Şimdi yazacağım ayet üzerinde dikkatle düşünmenizi rica ediyorum. Din ve iman adına başka velilere/Evliyalara uyduğumuzda, ne olacağımıza ait nasılda ibretlik bir örnek veriyor Allah ve ikaz ediyor bizleri. Aklını kullanan, bu ayetten gereken dersi çıkaracaktır. Kullanmayana zaten sözümüz yok. “ALLAH'IN DIŞINDA BAŞKA VELİLER/EVLİYALAR EDİNENLERİN ÖRNEĞİ, KENDİNE EV EDİNEN DİŞİ ÖRÜMCEK ÖRNEĞİNE BENZER. GERÇEK ŞU Kİ, EVLERİN EN DAYANIKSIZ OLANI DİŞİ ÖRÜMCEK EVİDİR. BİR BİLSELERDİ.” (Ankebut 41) Bu ayeti okuduğunuzda acaba Allah ne demek istiyor diye hemen düşündünüz değil mi? Bu ayetin yüzlerce yıl önce, gerçek anlamının anlaşılmadığı çok açıktır. Bilim dişi örümcek hakkında, detaylı bilgi edindikten sonra ancak bu ayetin gerçek mucizesi anlaşılmıştır. İŞTE KUR'AN DÜŞÜNENE, ARAŞTIRANA BÖYLE MUCİZE BİR REHBER. Yüce Rabbimiz, bizlere böyle ibretlik ama bir o kadarda bilimsel örnekler veriyor. Bizler hala Kur’an'ı yeterli görmeyip, emin olamadığımız rivayetlerin ardına düşüp Kur'an dışından, Allahtan başka din ve iman adına velilere/Evliya, gavs dediğimiz kişilere uymaya devam ediyoruz. HALBUKİ ALLAH, SAKIN BU YANLIŞLARI YAPMAYIN, PİŞMAN OLURSUNUZ DİYE UYARIYOR. Şimdide ayette geçen örümcek hakkında sizlere, bilimsel bilgiler aktarmak istiyorum ki, Allah'ın yanında kendisine güvenilecek, yardım isteyecek VELİ edinmenin ne kadar büyük bir yanlış olduğunu, doğru anlayabilelim. "Halk arasında ‘’ KARADUL‘’ denilen yuvayı yapan özellikle dişi örümcek, kendisine sevgi ve dostlukla teslim olanları, ağına yaklaşanları, kullanıp yok eden tipik bir yaratıktır. Çiftleşmeden sonra eğer kaçamazsa, eşini dahi öldüren DİŞİ ÖRÜMCEĞİN EVİ, EN YAKIN DOSTUNA BİLE BİR FELAKET YERİ OLDUĞU GİBİ, ORAYA GİREN SİNEKLER VE BÖCEKLER İÇİN DE ÖLÜM AĞIDIR. YANİ GÜVENSİZ BİR YERDİR. Canlılar genelde evlerini sıcaktan, soğuktan, düşmanlardan ve her türlü zarardan korumak için inşa ederler. OYSA DİŞİ ÖRÜMCEK EVİNİ YOK ETMEK, ZARAR VERMEK, EVİNE YANLIŞLIKLA UĞRAYANLARI DAHİ YEMEK İÇİN İNŞA EDER. BU YÜZDEN EVLERİN EN GÜVENİLMEZİ, ÖRÜMCEĞİN EVİDİR. Dişi örümcek, cinsel ilişkiye girdikten sonra eğer kaçamazsa, kendi erkeğini de yemektedir. Bu yüzden dişi örümceğin evi bırakın başkalarını, kendi eşi için bile güvenilmezdir." Allah’tan başka veliler/Evliyalar "koruyucu, yardımcı dostlar" edinenlerin durumunu, bu derece önemli bir örnekle bizlere anlatan Allah, kendisinden başka veliler edinenleri, onların ardına düşenleri, dişi örümceğin evine sığınanlara benzetiliyor. Bu örnekle sizlerin de tüyleri diken diken oldu değil mi dostlar. Tabi gözlerde perde yoksa, gönüller mühürlenmemiş ise. Allah veliler konusuna dikkatimizi çekmek ve bizleri bir kez daha uyarmak için, bakın neler söylüyor. "GÖZÜNÜZÜ AÇIP KENDİNİZE GELİN! ARI-DURU DİN YALNIZ VE YALNIZ ALLAH'INDIR! ONUN YANINDA BİRİLERİNİ DAHA VELİLER/EVLİYALAR/DOSTLAR EDİNEREK, "BİZ ONLARA, BİZİ ALLAH'A YAKLAŞTIRMALARI DIŞINDA BİR ŞEY İÇİN KULLUK ETMİYORUZ." DİYENLERE GELİNCE, HİÇ KUŞKUSUZ, ALLAH ONLAR ARASINDA, TARTIŞIP DURDUKLARI KONUYLA İLGİLİ HÜKMÜ VERECEKTİR. ŞU BİR GERÇEK Kİ ALLAH, YALANCI VE NANKÖR KİŞİYİ İYİYE VE GÜZELE KILAVUZLAMAZ. (Zümer 3) Rabbimizin tüyler ürpertici verdiği bu örnekten sonra, sanırım Kur’an'ı anlayarak bolca okumaya ve ayetler üzerinde dikkatle düşünmeye, onun istediği yoldan gitmeye çaba harcarız sanırım. Bu gerçekleri bizlerden saklayanlar, Rabbin huzurunda hesap vereceklerdir. Hala anlamayanlara da, sözümüz meclisten dışarı demekten başka, ne gelir elden. Bizler bu ayetleri hiç anlayarak, üzerinde düşünerek okumadığımızdan, Kur’an'ın ardından değil, ne olduğunu bilmediğimiz emin olamadığımız edindiğimiz VELİLERİN ve kitaplarının ardından gidiyoruz. İşin ilginci Kur’an ile uyarıldığımızda, Kur’an'dan yana tavır olacağımıza, velilerin/Evliya dediğimiz kişilerin, yani batılın yanında olmayı seçiyoruz. Çünkü Kur’an ile aramıza girilmiş, yüksek duvarlar örülmüş de ondan. HATIRLATMAK İSTEDİĞİM BİR KONU VAR. BİZLERE RESULÜN HADİSLERİ DİYE, NAKLETTİKLERİ RİVAYET SÖZLERİN HİÇ BİRİSİNDEN, ALLAH'IN RESULÜNÜN HABERİ BİLE YOK. ONUN KONTROLÜNDEN DE GEÇMİŞ BİLGİLER ASLA DEĞİLDİR. ALLAH KUR'AN'I BEN KORUYORUM DİYOR AMA RİVAYETLERİN BİZLERE DOĞRU ULAŞMASINI KORUYAN HİÇ KİMSE YOK. BU SİZCE ÇOK TEHLİKELİ VE RİSKLİ DEĞİL Mİ? HESAP GÜNÜ ALLAH'IN RESULÜ, ŞAHİT OLARAK ÇAĞRILDIĞINDA, SİZLERİ KUR'AN'IN İPİNE SARIILMAYA DAVET ETTİM, SAKIN KENDİNİZE ALLAH'TAN BAŞKA VELİ EDİNMEYİN DİYE UYARDIM, SİZLERİN İNANDIĞINIZ BU RİVAYET HADİSLERDEN BENİM HİÇ HABERİM YOK, BANA İFTİRA ATMIŞLAR DERSE, HALİMİZ NE OLUR? LÜTFEN BU KONUYU PİŞMAN OLMAK İSTEMİYORSAK, DİKKATLE BİR KEZ DAHA DÜŞÜNELİM. Şunu lütfen unutmayalım, hesap günü yanımızda hiç kimseyi bulamayacağız ve önümüze açılan bizlerin yaptıkları kitabımız ve yalnız KUR'AN olacak. Yani Kur'an'dan sorgulanacağız bu Allah'ın apaçık bir hükmüdür. Kur’an bizlerin yol haritası, rehberi ve güneşi olduğunu Rabbimiz söylüyor, artık buna inanalım ve güvenelim. Birileri Kur’an'ı siz anlayamazsınız diyorsa, bilelim ki onların bizlerden sakladıkları bir şeyler var demektir. Onlar güvenmeyelim ve Kur’an'a davet edelim, ama bunun için Kur’an'ı anlayarak bizler bolca okumalıyız ve üzerinde düşünmeliyiz, daha doğrusu Kur'an ile buluşmalıyız. Bu yolu ve yöntemi izlememizi öneren, Allah'tır bunu da unutmayalım. Bunu yapmadığımız takdir de, Allah'ın Kur’an'da söylediği gibi, yalnız sanıya, rivayetlere inanmaya devam ederiz ve aldanırız. Allah bu kitaptan sorumlusunuz diyorsa, bu kitap zor anlaşılır asla olamaz. Bunu söylemek ve inanmakla, Rabbin adaletine saygısızlık yaptığımızı da unutmayalım. Allah bakın, yalnız veli olarak kimi edinmemizi, ardı sıra gitmemizi, ondan yardım istememizi istiyor ve dikkatimizi çekiyor. Araf 196: BENİM VELİ'M, O KİTAP'I İNDİREN ALLAH'TIR. O, HAYIR VE BARIŞ SEVEN KULLARI KORUYUP GÖZETİR. Kehf 102: KÜFRE SAPANLAR, BENİ BIRAKIP DA KULLARIMI VELİLER EDİNECEKLERİNİ Mİ SANDILAR. BİZ CEHENNEMİ BİR KONUK EVİ OLARAK İNKÂRCILAR İÇİN HAZIRLADIK. Şura 46: ONLARIN ALLAH'TAN BAŞKA KENDİLERİNE YARDIM EDECEK VELİLERİ YOKTUR. ALLAH'IN SAPTIRDIĞI KİMSE İÇİN ARTIK HİÇBİR YOL YOKTUR. Casiye 10: ARKALARINDAN CEHENNEM! KAZANMIŞ OLDUKLARI DA ALLAH DIŞINDA EDİNDİKLERİ VELİLER DE ONLARA HİÇBİR YARAR SAĞLAMAYACAKTIR. ÇOK BÜYÜK BİR AZAP VARDIR ONLAR İÇİN. Aklını kullanana, batıldan ve hurafeden uzak Kur’an'ın ipine sarılana, yalnız Allah'ı veli edinip ondan yardım isteyene ne mutlu. Dilerim Rabbimden Kur’an'a yaptığımız bu saygısızlığın artık farkında oluruz. Yine dilerim yardım istenecek, ardı sıra gidilecek velinin, yalnız Allah olduğu bilincinde olan, kullarından oluruz. Saygılarımla. Haluk GÜMÜŞTABAK
  4. Bizler yaşadığımız İslam'ı, ne yazık ki Kur’an'dan hiç araştırma gereği duymadan yaşıyoruz. Bizlere öğretilen, mezheplerin öğretisi FIKIH bilgilerinin doğruluğunu, Kur’an'dan asla araştırmıyoruz. Çünkü fıkıh bilgilerinin Kur’an'ı tamamlayan, hatta Kur’an ayetlerinin anlaşılmasını sağlayan, açıklayan şüphe duyulmayacak doğru bilgiler olduğuna inanıyoruz. Şunu unutuyoruz FIKIH VE MEZHEPLER BEŞERİDİR, ASLA DİN DEĞİLDİR. Ne yazık ki bu inançla bizler, Kur’an'a şirk koştuğumuzun, hatta Allah'ın uyardığı gibi şirk koşarak Allah'a iman ettiğimizin, Allah'a ve Elçisine de iftiralar attığımızın farkında bile değiliz. Allah'ın Resulü ümmetine, Kur’an'ın dışından asla hiç bir şey tebliğ etmediğini, dine ilaveler yapmasının zaten mümkün olamayacağını, ayetlerle Allah bizlere apaçık anlatmıştır. Allah'ın Elçisinin din adına ilaveler yapmasının mümkün olamayacağını, Kur’an çok dikkat çekici bir ayetinde, bakın nasıl bizlerin gözlerinin önüne seriyor ve düşünmemizi istiyor. Şura 52: İŞTE BİZ BÖYLECE SANA DA EMRİMİZDEN KUR'ÂN'I VAHYETTİK. YOKSA SEN KİTAP NEDİR? İMAN NEDİR BİLMİYORDUN. FAKAT BİZ ONU BİR NUR KILDIK. ONUNLA KULLARIMIZDAN DİLEDİĞİMİZİ DOĞRU YOLA İLETİYORUZ. ŞÜPHESİZ Kİ SEN DE İNSANLARI DOĞRU BİR YOLA GÖTÜRÜYORSUN. (Elmalı meali) Allah'ın Elçisi, o devirde yoldan sapmış hiçbir ehli kitaba tabi olmadığı, arayış içinde olduğunu çok iyi anlayabilmemiz için, bakın ne diyor Allah elçisine. "SEN KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMİYORDUN." DAHA ÖNCE İNDİRİLEN KİTAPLAR VE DİN KONULARINDA FAZLA BİR BİLGİSİ OLMAYAN ALLAH'IN ELÇİSİNİN, KUR’AN'IN VAH YETTİKLERİNE İLAVELER YAPABİLECEĞİNE NASIL İNANIRIZ. DİN ADINA BAŞKA BİLGİSİ YOKTUK Kİ İLAVELER YAPSIN. Unutmayın lütfen, Allah'ın Resulü ÜMMİYDİ yani ümmi Kur’an'a göre, ehli kitaba tabi olmayan anlamındadır. Ama bugün, bu gerçeği gizlemeye çalışanlar, Onun adına uydurdukları yalanların anlaşılmasını istemeyenler, ÜMMİ kelimesine Kur’an'ın asla vermediği bir anlamı vererek, ümmi okuma yazma bilmeyen anlamındadır, deme hatasına düşmüşlerdir. O devrin en güvenilir ve her konuda danışılan şahit gösterilen bir kişinin, okuma yazma bilmediğini söylemek ve inanmak, gafletten başka bir şey değildir. Allah'ın Elçisi ayetleri geldiği gibi, ümmetine tebliğ etmiş, asla tek bir ilave dahi yapmamıştır. Bunları söyleyen, Kur’an'ın bizzat kendisidir. Hatta bir ayetinde Allah, biz vah yetmediğimiz halde, bunlarda Allah katındandır demiş olsaydı elçimiz, Onun şah damarını keserdik diyerek, bizlerin bu konuda yanlış bilgilere inanmamızın da önünü kapatmıştır. Allah'ın Resulü Kur’an'ın dışından, hiçbir bilgiyi kayda geçirmemiştir. Bugün bu gerçekleri görmek istemeyenler, öyle yanlış bilgilere inandırılmış ki Müslümanları, Kur’an yeterli görülmeyen, gereken açıklamaların yapılmadığı, herkesin anlayamayacağı bir konuma getirilmiştir. BÖYLECE MEZHEPLERDE FIKIH ANLAYIŞI, KUR’AN'IN ÖNÜNE GEÇMİŞTİR. Şunu lütfen unutmayalım. Allah sizleri Kur'an'dan sorumlu tutuyorum, yalnız Kur'an'ın ipine sarılın hükmünü verdiyse Kur'an'da, bizlere düşen yalnız Kur'an hükümlerine güvenip hayatımıza geçirmek olmalıdır. ÇÜNKÜ ALLAH, SÖZÜNDE DURANDIR. İslam'ı yaşayabilmek adına, Kur’an'ı yeterli görmeyenler, Resulün rivayet hadisleri ve mezheplerin fıkıh bilgileri olmasaydı, İslam'ın yaşanamayacağını anlatanların söyledikleri, bizlerin Kur’an'a değil, rivayet ve sanı inançlara iman ettiğimizi açıkça göstermektedir, BUDA ŞİRKTİR. Bu kardeşlerimiz şunu iddia ediyorlar. "Resulün rivayet hadisleri ve mezheplerin fıkıh bilgileri olmasaydı, ne namazımızı kılabilirdik, ne orucumuzu tutabilirdik, ne zekât verebilirdik, nede Hacca gidebilirdik.” Lütfen Allah'ın şu uyarı ve ikazını unutmadan inancımızı yaşayalım. “GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!” (Bakara 147) Bunca açık ayete gözlerini yumarak kulaklarını tıkayıp, batıl mezhep inançlarını yaşamak isteyenlere, asla Kur'an gerçeklerini anlatamazsınız. Onlar Allah'ı bile duymak istemiyorlarsa, SİZİ HİÇ DUYMAZLAR. Buna inandığımız takdirde, Allah Kur’an'da yapmamızı emrettiği konularda, gerekli açıklamayı yapmayan, detaylı bilgi vermeyen ama bu bilgilerden hesap soran konumuna düşer ki, Kur’an'ın yüzlerce ayetine bu inanç ters düşer. Tüm bunları anlattığımda verilen cevap, mezheplerin dine yaptığı ilavelerin ne derece etkisinde olduğumuzun, din adına Kur’an'ı rehber almadığımızın kanıtıdır. "Siz Kur’an'da her bilgi var diyorsunuz, NAMAZIN KAÇ REKÂT OLDUĞU, HANGİ DUALARIN OKUNACAĞI NEREDE YAZIYOR. Oruç konusunda detay yok. Zekâtımızı nasıl vereceğimiz konusunda açıklama yapılmamış. Hac konusunda gereken bilgiler verilmemiş. Tüm bunları hadislerden ve fıkıh kaynaklarından öğreniyoruz." Çok ilginçtir, Allah'ın sorumlu tutacağını söylediği ibadet ve emirlerinin, Kur’an'da gerektiği ölçüde açıklanmadığını söylemekten çekinmiyoruz. Bunu söylemek Allah'a iftiradır. Bizler salatın/namazın içini öyle boşalttık ki, asıl amacını özünü göremiyoruz. Namaz(salât) Allah'ın huzuruna huşu ile durduğumuz, Onun önünde saygıyla eğilerek, Rabbimizden istekte bulunduğumuz, Yaradan'a dertlerimizi açtığımız, yardım istediğimiz bizlerin huzur bulduğumuz anlarımızdır. Bu güzel anı, zamanı Allah belirli REKÂT SAYILARI İLE SINIRLAMAMIŞSA, nasıl olurda beşeri ilaveleri Kur’an'da göremediğimizde, işte bak kaç rekât olduğu Kur’an'da yazmıyor, onun için Kur’an yalnız başına yeterli değildir, nasıl deriz. Değerli din kardeşlerim, Allah'ın Kur’an da böyle bir sınırlaması yok, onun koymadığı bir sınırı da hiç kimse zaten koyamaz. Namazın kısaltılmış halini tarif eden Yaradan, eğer namazın normal halinde bir sınırlama olsaydı, bizlere açıklamaz mıydı? Allah'ın hükmetmediğini, sınırlamadığını nasıl olurda, bir eksiklik gibi görürüz. Bakın Allah'ın Resulü ne diyor. Rad 40: ONLARA VA’DETTİĞİMİZ AZABIN BİR KISMINI SANA GÖSTERSEK DE, (GÖSTERMEDEN) SENİN RUHUNU ALSAK DA, SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. HESAP GÖRMEK İSE BİZE AİTTİR.(Diyanet meali) Enam 50: DE Kİ: “BEN SİZE, ‘ALLAH’IN HAZİNELERİ BENİM YANIMDADIR’ DEMİYORUM. BEN GAYBI DA BİLMEM. SİZE ‘BEN BİR MELEĞİM’ DE DEMİYORUM. BEN SADECE, BANA GÖNDERİLEN VAHYE UYUYORUM.” DE Kİ: “GÖRMEYENLE GÖREN BİR OLUR MU? SİZ HİÇ DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ?” (Diyanet meali) Bu iki ayete ve bunlara benzer yüzlerce ayete iman ettiğimizi söylüyorsak, Allah'ın elçisinin Kur’an dışından dine ilaveler yaptığını, Allah'ın bahsetmeyip açıklamadıklarını elçi açıklamıştır Kur'an dışından, asla diyemeyiz. Allah elçine bakın apaçık ne diyor. Senin görevin sadece tebliğ etmektir. Diğer ayette de Allah elçisine seslenerek, bakın bizlere ne söylemesini istiyor. BEN SADECE BANA GÖNDERİLENE, YANİ KUR’AN'A UYARIM. Peki, bizler ne diyoruz ve inanıyoruz? Ne yani peygamberimiz postacımıydı diye başlıyor ve neredeyse Allah'ın Resulünü, Allah'ın dinde hüküm ortağı yaparak, Allah'ın Resulünün de dine, tıpkı Kur’an gibi hüküm koyma yetkisi vardır diyoruz. Siz yukarıdaki ayetlerden, bunlarımı anladınız? Eğer anlamadıysanız, lütfen Kur’an'ı anlayarak ve içimize girmiş batılı inancımızdan çıkartarak İslam'ı yaşamaya özen gösterelim. Bu dünyada emanetimizi teslim etmeden, geri dönüşü olmayan vakit gelip çattığında, pişmanlığımızın hiçbir önemi kalmayacaktır. Lütfen unutmayalım, Allah hükmüme, hiç kimseyi ortak etmem diyor ayetinde. Namazı öyle bir sınırların içine hapsettik ki, her rekâtta nelerin okunacağına bile, mezhepler/fıkıh karar verdi. Allah asla böyle bir sınırlama yapmadığı halde, bunu Allah'ın Resulünün yaptığına nasıl inanırız. Şunu da hatırlatmak isterim, Kur'an'da geçen SALAT yalnız namaz anlamında değildir. Bizler salatı yalnız namaza indirgediğimiz için, SALATIN özünden ne yazık ki uzaklaştık, ne söylediğimizi bile bilmeden Allah'ın huzuruna duruyoruz. NAMAZLARIMIZDA HUŞUYLA RABBİMİZE ŞÜKRANLARIMIZI SUNARAK, AYETLERDE DE ÖRNEKLERİNİ OKUDUĞUMUZ GİBİ, ONUN ŞANINI YÜCELTEREK ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUYACAĞIMIZ DUAYA KİM KARIŞABİLİR? YARADAN'A SUNACAĞIMIZ İSTEKLERİMİZE, DUYDUĞUMUZ ÜZÜNTÜ, HASTALIK VE ACILARIMIZ KARŞISINDA, ALLAH'TAN İSTEYECEĞİMİZ YARDIMA, KİM MÜDAHALE EDEBİLİR? Ne yazık ki namaz gibi önemli bir ibadet, bugün mezhepler/fıkıh tarafından özünden uzaklaştırıldı. Beşeri Fıkıh inancı, Kur’an'ın önüne geçirildi. Öyle yanlış bilgilere inandırıldık ki, Allah oruç, zekât ve Hac konusunda, yeterli bilgileri Kur’an'da verdiği halde, bu konularda bizlere öğretilen fıkıh bilgilerini Kur’an'da göremediğimizde, Kur'an'dan yana çıkacağımıza, rivayetlerden mezhep inançlarımızdan yana çıkıp aynı yanlışı yapıyoruz ve bakın ne diyoruz. “BAKIN ZEKÂTIMIZI NASIL DAĞITACAĞIMIZ, KAÇ TA KAÇ VERECEĞİMİZ, BU BİLGİLER NEREDE YAZIYOR KUR’AN'DA?” Kur’an'ın İslam'ı yaşamak için yeterli olmadığı, bu eksikliği rivayetler ve beşeri fıkıh bilgilerinin tamamladığını söylemekten çekinmiyoruz. Hatta hadisler ve fıkıh olmasaydı, Kur’an kapalı kalırdı anlaşılmazdı, diyecek kadar Kur’an'dan uzak yaşıyoruz İslam'ı. Hani Allah, hadi bir benzerini getirin bakalım diye meydan okuyordu, unuttuk mu bu ayeti. UNUTMADIK, MEZHEP İNANÇLARIMIZA NE YAZIK Kİ KURBAN ETTİK. Hâlbuki Allah yapacağımız hayır ve iyilik yolunda harcama yapacaklarımız konusunda, Bakara suresi 219 ayetinde gereken açıklamayı yapmış ve KENDİ İHTİYACINIZDAN FAZLASINI, ARTANI ALLAH YOLUNDA HARCAYIN, verin demiştir. İmtihanın gereği malını, paranı gönülden verebilmek, Allah yolunda harcamaktır. Allah yemin ederek birçok kez, bu kitabı sizler için kolaylaştırdım dediği halde, Allah'ın kolaylaştırmış olduğu kitabın ardı sıra gitmek yerine, doğruluğundan emin olamayacağımız bilgilerin ardından gitmeyi seçiyoruz. Ondan sonrada, bizlere öğretilenleri Kur’an'da göremediğimizde, bakın gördünüz mü demek ki yalnız Kur’an ile her şey olmuyormuş, deme gafletine düşüyoruz. Değerli din kardeşlerim, lütfen bu ve buna benzer hatalara düşerek, Resule ait olduğu iddia edilen rivayetlerin, mezheplerin dışarıdan dine yapılan ilavelerini, Kur’an'da göremediğimizde, bakın şunlar ya da bunlar Kur’an'da yok, demek ki yalnız Kur’an ile olmuyormuş demeyelim bu küfürdür, saygısızlıktır. KUR’AN'DA OLMAYANLAR MEZHEPLERİN, FIKIH İNANÇLARININ YANİ BEŞERİN İLAVELERİDİR. BU BİLGİLER EKSİK TAMAMLAYAN BİLGİLER DEĞİL, TOPLUMLARIN GELENEKLERİNİN, YA DA KÜLTÜRLERİNİN DİN ANLAYIŞLARIDIR DİYELİM VE KUR’AN İLE ÇELİŞMEYENLERİ HOŞ GÖRELİM AMA ŞUNU ASLA UNUTMAYALIM. KUR'AN'IN EMRETMEDİĞİ HİÇ BİR ŞEY, İSLAM DİNİNİN EMRİ DEĞİLDİR. İsteyen Kur'an'a ters düşmediği sürece yaşamaya devam eder, isteyende Allah'ın emrettiği, Resulünün tebliğ ettiği kadarıyla İslam'ı yaşar, onu da lütfen yadırgamayalım. Allah aşağıdaki ayetlerde, bizlere bir hüküm verdiyse, sizce Kur’an'ın emretmediği, detayını vermediği bir konudan da sorumlu tutar ve bizleri başka kaynaklara yönlendirir mi? Zuhruf 44: DOĞRUSU KUR'AN, SANA VE KAVMİNE BİR ÖĞÜTTÜR. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ. (Diyanet vakfı meali) Enbiya 10: ANDOLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR. HÂLÂ AKLINIZI KULLANMAYACAK MISINIZ? (Diyanet meali) Rabbimiz sizleri Kur’an'dan hesaba çekeceğim diyor, ama birileri yalnız Kur’an ile olmaz diyerek, toplumu Kur'an'dan uzaklaştırarak, Kur’an'da olmayan bilgilerden de sorumlu olacağımızı inatla söylüyor. BUNU SÖYLEMEK ALLAH'A İFTİRADIR HATIRLATIRIM, BUNU HANGİMİZ YAPMAK İSTER? Devamında ki ayette de açıkça hükmünü veriyor Allah ve size öyle bir kitap indirdim ki diyor, sizin bütün şeref ve şanınız tüm ihtiyacınız ondadır diyerek, düşünmemizi emrediyor bizlerden. Yunus suresi 100. Ayetinde de, aklını kullanmayanların üzerine, azabı, pisliği vereceğini de belirtiyor Allah. Karar ve seçim sizlerin. Bir Müslüman'a düşen, din kardeşini yalnız Kur’an ile uymaktır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  5. Kur’an'ı tercüme edenler bazen bilerek kasıtlı yada bilmeyerek, öyle yanlış kelimelerle tercüme ediyorlar ki, Kur’an'ın diğer ayetleri ile taban tabana zıt anlamlar ortaya çıkıyor. Böyle olunca da, Kur’an/İslam düşmanlarına gün doğuyor. Bu yazımda, çok bahsedilen ve yine İslam düşmanlarını sevindiren, yaptığımız yanlışlara bir örnek ayet sunmak istiyorum sizlere. Nisa suresi 34. ayet. Önce farklı iki mealden yazalım. Daha sonra üzerinde birlikte düşünelim. Nisa 34: Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta) dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb” korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) ONLARI (HAFİFÇE) DÖVÜN. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür. (Diyanet meali) Nisa 34: Erkekler kadınları, Allah'ın kendilerine onlardan daha fazla bağışladığı nimetler ve sahip oldukları servetten yapabilecekleri harcamalarla koruyup gözetirler. Dürüst ve erdemli kadınlar, gerçekten Allah'ın korunmasını buyurduğu mahremiyeti koruyan, sadık ve itaatkâr kadınlardır. SERKEŞLİKLERİNDEN ENDİŞE ETTİĞİNİZ KADINLARA GELİNCE, ONLARA ÖNCE NASİHAT EDİNİZ, SONRA YATTIKLARI YATAKTA YALNIZ BIRAKINIZ; YİNE DE İTAAT ETMEZLERSE ONLARI GEÇİCİ OLARAK EVDEN UZAKLAŞTIRINIZ. Bundan sonra itaat ederlerse, onları incitmekten kaçınınız. Allah gerçekten yücedir; büyüktür. (Bayraktar Bayraklı meali) Aynı ayet ve bir birinden çok farklı iki tercüme. Böylemi anlayacağız Allah ın ayetlerini? Ne yazık ki atalarımızın sanı ve hurafe rivayetlere göre ayetleri anlamaya çalıştığımız içindir ki, böyle yanlışlar yapıyoruz. Bu hatayı yapmamızın nedeni, Kur'an'ı ancak Resulün rivayet hadislerinden anlayabiliriz düşüncesi çok etkili olmuştur. Bu batıl kapısını bizlere açan, içimize girmiş Yahudilerin bizlere kurduğu bir tuzaktır, lütfen bu tuzağa düşmeyelim. Gelin bu ayeti Kur’an'dan yardım alarak, birlikte anlamaya çalışalım. Ayet erkeklerin kadınları koruyup, kollayıcı olması konusuna açıklık getiriyor ve diyor ki, Allah bazılarınızı, bazılarınızdan üstün/farklı kılmıştır. Buradan da anlaşılıyor ki, erkek kadına göre daha güçlü ve kuvvetli yaratıldığından, kadınları korumak, evin geçimini sağlamak erkeğin görevidir. Tabi bu sözlerden, kadın çalışmaz anlamını çıkaramayız. Çünkü Allah böyle bir hüküm, yasak özellikle vermemiştir. Böylece kadına yaşamında, büyük kolaylık sağlamıştır. Erkekler, kadınları koruyup kollayıcıdır diyen Rabbimiz, acaba aynı ayetin sonunda, gerektiğinde eşlerinizi dövün der mi? Yeri gelmişken hatırlatmak isterim, bu sözlerden yola çıkarak, şöyle tercüme yapılıyor ve ERKEKLER KADINLARIN ÜZERİNDE YÖNETİCİDİR DENİYOR. Elbette bu sözler Allah'ın değil, uslanmaz nefislerin arzularıdır. Ayette bazılarınızın, bazılarına üstün/farklı yaratılmasından bahsedilmesi, dikkat ediniz lütfen, kimin hangi konuda kimden üstünlüğü söylenmiyor. Bazı konularda erkekler kadından üstün/farklı bazı konularda, kadınlar erkeklerden üstün/farklı diye anlamalıyız. ÜSTÜNLÜK KONUSU, KİŞİYE AYRICALIK GETİRMEZ, TAM TERSİNE SORUMLULUK GETİRİR. Örneğin bir kadın, dünyaya bir çocuk getirebilecek özelliğiyle, erkekten bu konuda üstün/farklı yaratılmıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir. İki ya da üç yaşındaki erkek ve kız çocuklarını uzaktan izleyiniz, onların oynadığı farklı oyuncaklardan tutun davranış ve hareketlerinin farklılığından, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Tüm bu üstünlükler, farklılıklar o kişiye Allah tarafından verilmiş olup, yaradılışında/yaşamında ona verilen görev ve sorumlulukları ile ilgilidir. Kadın erkek arasında, üstünlük yoktur, iş bölümü vardır. Üstünlük Allah'a karşı sorumluluklarımızda, takvadadır. İyi kadınların itaatkâr ve saygılı olması, Allah'ın kanunlarına karşı takındığı tavırla ilgilidir. İtaatkâr sözüyle namusunu, iffetini koruyan kadın anlamındadır. Yoksa her ne şartta olursa olsun, kocasına itaat eden, onun sözünden çıkmayan anlamında değildir. Bunu da yanlış tercüme ederek, erkeğin kadına baskısının, nasıl inanılmaz boyutlara ulaştığının örneğidir. Gelelim en çok tartışılan ve inanılmaz büyük bir yanılgıyla tercüme edilen Nisa 34. ayetteki ONLARI DÖVÜN KISMINA. Ayetin bu bölümünde, aile içinde geçimsiz olan, BAZI KONULARDA ERKEĞİN, KADININ HALİNDE UYGUNSUZLUK, SADAKATINDAN ŞÜPHE, TOPLUM TARAFINDAN HOŞ GÖRÜLMEYEN DAVRANIŞLAR GÖRMESİ HALİNDE, nasıl bir yol izlenmesi gerektiği anlatılıyor ve diyor ki, böyle bir durumda erkek önce karısını, bu hoş olmayan konularda uyarmalıdır, dikkatini çekmelidir. Fayda etmediği takdirde, böyle devam ederse, artık evlilik koşullarımız devam edemez anlamında, YATAKLARINIZI AYIRIN DİYOR. Bir aile için en son çare olarak, bu yönteme başvurulması isteniyor. Buda fayda etmiyorsa, siz olsanız ne yaparsınız? Evet, bu durumda ne yapar sanız, Allah'ta onu ayetin devamında istiyor ve diyor ki, artık seni evimde bu davranışlarına devam ettiğin için istemiyorum ve birlikte oturamayacaklarını belirterek, evinden çıkartılması/gönderilmesi seçeneğini öneriyor. ZATEN ÇİFTLER ANLAŞAMAYINCA, GÜNÜMÜZDE DE BÖYLE YAPILIYOR. BİR MÜDET AYRI KALARAK, YAPTIKLARIMIZI KENDİ NEFSİMİZDE SORGULUYORUZ. Peki, Diyanet mealinde neden onları, birde parantez açarak, HAFİFÇE DÖVÜN diyor. Ayette geçen "VADRİBUHÜNN" kelimesine, ne yazık ki batıl inançlarımıza kanıt olacak bir anlamının seçilmesi ve topluma bu şekilde anlatılması, Kur’an'a ve onun öğretisine yapılacak, en büyük saygısızlıktır. Bu kelime (daraba-darb) kökünden türetilmiş (darabe fiili) VURMAK, UZAKLAŞTIRMAK, GÖNDERMEK, SEFERE ÇIKMAK, ÖRNEK VERMEK, KAPATMAK, MUAF TUTMAK, ÖRTMEK….. anlamlarına geldiği halde, Kur’an'ın öğretisine ve adalet hükümlerine tamamen ters düşen bir anlamı seçerek, toplum arasında kuşkular yaratılmış, hatta Kur’an düşmanlarının eline, koz verilmiştir. Bu ayette, DÖVÜNÜZ anlamını vermek ve kabul etmek, hem devamındaki ayete ters düşüyor, hem de Kur’an'ın diğer ayetlerine. Sad suresi 44. ayetinde, Hz. Eyyub ün bir kıssasından bahsedilir. Hz. Eyyup bir konuda yakınlarına kızarak, döveceğine dair yemin ediyor ve Allah yemin etrmesine rağmen dövme iznini vermiyor ve bizlere örnek olacak bir yol gösterip, madem bu konuda yemin ettin, sırf yeminini yerine getirmen adına, göstermelik olarak, eline bir demek ot/sap al ve onunla vur diyerek, aslında Allah hiç kimsenin bir diğerini dövemeyeceğini, açıkça bizlere verdiği örnekle bildiriyor. KUR’AN'IN HİÇBİR AYETİNDE, BİR SUÇ İŞLENDİĞİNDE, KİŞİLERE BİZZAT CEZASINI VERME YETKİSİ VERİLMEMİŞTİR. Önce bunu lütfen asla unutmayalım. Araştırılıp, şahitler tespit edildiğinde, yani yargılandığında ceza verilir. Ayrıca Allah bir hüküm veriyorsa, onu açıkça verir, kişilerin insafına asla bırakmaz. Diyanetin mealini tercüme edenler, kendi nefislerince, birde hafifçe dövüleceği notunu düşmüş. Bunu kim tespit edecek? KADINA KARŞI, ELİNİN AYARININ İNSAFINI, ERKEĞE Mİ BIRAKMIŞTIR SİZCE ALLAH? Bu koskoca bir iftiradır. Böyle bir adaletsizliği Rabbime isnat etmekten, yine Yaradan'a sığınırım. Burada geçen zina değildir, zaten bunun cezası şahitler yoluyla tespit edilirse, Kur’an'da açıkça belirtilmiştir. Bahse konu ayetin devamına bakalım şimdide. Nisa 35: EĞER KARIKOCA ARASININ AÇILMASINDAN ENDİŞEYE DÜŞERSENİZ, BİR HAKEM ERKEĞİN TARAFINDAN, BİR HAKEM DE KADININ AİLESİNDEN KENDİLERİNE GÖNDERİN. BU ARABULUCU HAKEMLER GERÇEKTEN BARIŞTIRMAK İSTERLERSE, ALLAH KARIKOCA ARASINDAKİ DARGINLIK YERİNE GEÇİM VERİR. ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH HAKKIYLA BİLENDİR, HER ŞEYİN ASLINDAN HABERDARDIR. (Elmalı meali) Sanırım Nisa 34. ayetin, en son kısmında geçen kelime dövmek mi, yoksa evden uzaklaştırmak anlamında mı olduğu, çok daha iyi anlaşılmıştır. Karı koca arasına dargınlık girip, ayrılma noktasına gelmiş, evinden uzaklaşmış kadını tekrar bir araya getirmek için erkek ve kadın yakınları tarafından, ara bulucular oluşmasını öğütlüyor Allah. Aynı konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, bir başka örnek verelim şimdide, hem de tam tersi konumunda. Bu sefer kadın aynı konuda, eşinden şikâyetçi durumunda. Nisa 128: EĞER BİR KADIN, KOCASININ HUYSUZLUĞUNDAN, YAHUT KENDİSİNDEN YÜZ ÇEVİRMESİNDEN KORKARSA, ANLAŞMA İLE ARALARINI DÜZELTMELERİNDE İKİSİNE DE GÜNAH YOKTUR. BARIŞ DAİMA İYİDİR. KISKANÇLIK NEFİSLERE YARATILIŞTAN KONMUŞTUR. EĞER GÜZELCE GEÇİNİR VE ALLAH'TAN SAKINIRSANIZ, ŞÜPHESİZ ALLAH YAPTIKLARINIZDAN HABERDARDIR. (Bayraktar Bayraklı meali) Dikkat ederseniz bu ayette de, kadın kocasından şikâyetçi oluyor ve onun sadakatsizliğinden, huysuzluğundan kendisini terk etmesinden, yüz çevirmesinden endişe ederse diyor. Nisa 34. ayette de erkek, eşi için aynı sorunları yaşarsa diyordu ve açıklama getiriyordu. Bakın eğer erkek aynı şartlarda kadını dövebilir dersek, erkek aynı davranışı eşine yaptığında, aynı şeyi söylememiz gerekir ki söylemiyoruz. Bu durumda Kur’an'da bu sözlerimizle, kadın erkek arasında ayrım yapmış oluruz. Dikkat ederseniz Kur’an aynı şartların oluşması durumunda, yine aynı çözümler getiriyor ve eşlerin barışması, uzlaşması önerisinde bulunanlara uyması önerisinde bulunuyor. Çok ilginçtir Nisa 34. ayette geçen, aynı kelimeye DÖVÜNÜZ anlamı verildiği halde, Nisa 94. ayette kullanılan aynı kelimeye ÇIKMAK, gitmek anlamı verilmiştir. İşte bizler Allah'ın ayetleriyle böyle oynuyoruz. Bunları yapanları Allah, asla affetmeyeceğini de bildiriyor. Aşağıdaki ayette Allah, elçisinin eşleri arasındaki sorunların giderilmemesinden dolayı, bakın en son nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini kendisine bildiriyor. Eğer son çare dövmek olsaydı, bu ayette de aynı yöntemi kullan derdi Allah. Allah elçisinin eşleri için başka, diğer kullarının aile sorunlarını çözmek adına , daha farklı bir hüküm verdiğini nasıl söyleriz. Hiç mi ayetlerden ders almıyoruz. "EY NEBİ. EŞLERİNE ŞÖYLE DE: “EĞER DÜNYA HAYATINI VE ONUN SÜSÜNÜ İSTİYORSANIZ, GELİN SİZE BOŞANMA BEDELLERİNİZİ VEREYİM DE, SİZİ GÜZELLİKLE SERBEST BIRAKAYIM." (Ahzab 28) Bakın bu ayette, Nebi nin eşleri arasında geçen geçimsizlik konusundan bahsediliyor ve Nebinin eşlerine ne söylenmesi isteniyor. Bu konuyu daha iyi aydınlatacak, çok dikkat çekici, Nur suresinden bazı örnekler vermek istiyorum. Tabi anlamak istememekte ısrar edenlere, sözüm meclisten dışarı. Nur 6: EŞLERİNE ZİNA İSNADINDA BULUNUP DA, KENDİLERİNDEN BAŞKA ŞAHİTLERİ OLMAYANLARA GELİNCE, ONLARIN HER BİRİNİN ŞAHİTLİĞİ KENDİSİNİN DOĞRU SÖYLEYENLERDEN OLDUĞUNA DAİR DÖRT DEFA ALLAH ADINA YEMİN EDEREK ŞAHİTLİK ETMESİDİR. 7: BEŞİNCİ DEFA DA, EĞER YALAN SÖYLEYENLERDEN İSE, ALLAH'IN LANETİNİN KENDİ ÜZERİNE OLMASINI DİLEMESİDİR. (Elmalılı meali) Bu ayette erkek, eşi ile ilgili zina suçlamasında bulunuyor, ama kendisinden başka şahit olmadığını iddia ediyor. Dikkat ederseniz bu durumda bile dayaktan, dövmekten bahsedilmiyor. İşte Kur’an'ın adaleti böyle. Araştırılacak, soruşturulacak ve daha sonra gereken yapılacak. Kendisinden başka şahit bulamayan erkek, adaletin önünde dört kez yemin edecek, böyle bir zinanın yapıldığını gördüğüne dair. Peki, erkek bunu yaptıktan sonra, kadın suçlanacak, cezalandırılacak mı? Elbette hayır. İncir çekirdeği kadar hak yerini bulacaktır diyen Yaradan, erkeğin güç gösterisini her zaman kullanacağını bildiği için, bakın Allah kadından yana, nasıl çıkıyor ve ne diyor. Nur 8: KADININ, KOCASININ YALAN SÖYLEYENLERDEN OLDUĞUNA DAİR DÖRT DEFA ALLAH ADINA YEMİN VE ŞAHİTLİK ETMESİ, 9: BEŞİNCİ DEFA DA, EĞER (KOCASI) DOĞRU SÖYLEYENLERDEN İSE, ALLAH'IN GAZABININ KENDİ ÜZERİNE OLMASINI DİLEMESİ KENDİSİNDEN CEZAYI KALDIRIR. (Elmalılı meali) İşte Yüce Rabbimizin adaleti. Kadın, kocam yalan söylüyor diye yemin etmesi ve Allah'ı şahit göstererek, eğer kocam doğru söylüyorsa, Allah'ın gazabının kendi üzerinde olmasını dilemesi halinde kadına inanılarak, KADINA CEZA VERİLEMEYECEĞİNİ SÖYLÜYOR. Ama bizler Kur’an'ın bunca açık ayetlerine gözlerimizi yumarak batıl ve hurafe inançlarımıza kanıt aramak adına Allah'ın ayetlerine, kelime oyunları ile farklı anlamlar vermekten çekinmiyoruz. BÖYLECE KÂFİRLERDEN OLUYORUZ, farkında bile değiliz. DİLERİM CÜMLEMİZ, KUR'AN GERÇEKLERİNİN FARKINDA OLARAK, ALLAH'IN HUZURUNA ÇIKAN, ALLAH'IN AZINLIK SEVGİLİ KULLARI ARASINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  6. ALLAH BİZ KULLARINI KUR’AN’DA, RESULÜNE Mİ YÖNLENDİRİYOR, YOKSA RESULÜN TEBLİĞ ETTİĞİ KUR’AN’A MI? Bu sorumuzun cevabını Kur’an, yüzlerce ayetinde çok açık veriyor. Önyargısız düşünerek Kur’an’ı okuyan, Allah’ın HAK olan gerçekleri ile buluşur. Önyargılardan kurtulamayan ise, şeytanlaşmış insanların tuzağından, asla kurtulamaz. Kur’an birçok ayetinde bizlerin düşünmemizi aklımızı kullanmamızı emreder, çünkü akıl devre dışı kaldığında BATILI HAK, HAKKI BATIL görürsün de ondan. Küçük bir örnek. Bir arkadaşımız benim bir yazıma bakın nasıl cevap vermiş. »RABBİM EHLİSÜNNETTEN, ZERRE KADAR AYIRMASIN. BÖYLE ŞEYTANA MASKARA OLURSUNUZ. KUR’AN SİZE YETSEYDİ, DİREKT PEYGAMBER EFENDİMİZE YÖNLENDİRİR MİYDİ, YALANCILAR SİZİ.» Kur’an’ı tarafsız ve düşünerek ön yargısız okusaydı bu kardeşimiz, Allah’ın biz kullarını direk RESULÜN TEBLİĞ ETTİĞİ KUR’AN’A YÖNLENDİRDİĞİNİ, Kur’an’ın yüzlerce ayetinden anlayabilirdi. Yüce Rabbimizin biz kullarını, nereye yönlendirdiğine dair örnek bazı ayetleri Kur’an’dan sizlere hatırlatmak ve sizlerin üzerinde, dikkatle Kur’an bütünlüğünde düşünmenize vesile olmak istiyorum. Çok değil zerre kadar düşünen bir Müslüman, Allah’ın Ümmi olan Resulü dâhil tüm kullarını, YALNIZ RESULÜNÜN TEBLİĞ ETTİĞİ KUR’AN’A YÖNLENDİRDİĞİNİ APAÇIK GÖRECEKTİR. Bu örnek ayetlerden sonra hala göremeyen varsa, onlara elbette söyleyecek sözüm olamaz. Tavsiyem önce ön yargılardan kurtulup, tarafsız kendisini Kur’an’ın nuruna, ışığına teslim etmesidir. Kur’an ışığı ile aydınlanmayanın gönül gözleri açılmaz. Kalpleri mühürlü, gözleri perdeli kalır. Bakın Rabbimiz bizleri ve Resulünü yalnız Kur’an’a nasıl yönlendiriyor. “ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” (Casiye 6) “HEP BİRLİKTE ALLAH’IN İPİNE SIMSIKI YAPIŞIN; BÖLÜNÜP PARÇALANMAYIN.” (Ali İmran 103) “ŞÜPHESİZ BU KUR’AN, SANA VE KAVMİNE BİR ÖĞÜT VE BİR ŞEREFTİR, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ.” (Zuhruf 44) “ALLAH’TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ?” (Maide 50) “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” (Ankebut 51) “BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) “RASULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!” (Bakara 147) “RABBİNİN HÜKMÜNE SABRET! BİL Kİ SEN, BİZİM GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDESİN/GÖZETİMİMİZ ALTINDASIN. KALKTIĞINDA RABBİNİ HAMD İLE TESBİH ET.” (Tur 48) “ONLAR, SANA VAHYETTİĞİMİZDEN BAŞKASINI BİZE KARŞI UYDURMAN İÇİN AZ KALSIN SENİ ONDAN ŞAŞIRTACAKLARDI. (EĞER BÖYLE YAPABİLSELERDİ) İŞTE O ZAMAN SENİ DOST EDİNİRLERDİ. (İsra 73) “EY NEBİ! ALLAH SANA DA, SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER.” (Enfal 64) “TOPLUCA ALLAH’IN İPİNE SIMSIKI SARILINIZ, AYRILIĞA DÜŞMEYİNİZ. (Ali İmran 103) “O, HÜKMÜNE HİÇBİR KİMSEYİ ORTAK ETMEZ.” (Kehf 26) “İŞTE BU KUR’AN, BİZİM İNDİRDİĞİMİZ MÜBAREK BİR KİTAPTIR. BUNA UYUN VE ALLAH’TAN KORKUN Kİ SİZE MERHAMET EDİLSİN.” (Enam 155) “İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER ve KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR.” (Bakara 5) “ANDOLSUN, BİZ BU KUR’AN’DA İNSANLARA HER TÜRLÜ MİSALİ DEĞİŞİK ŞEKİLLERDE AÇIKLADIK.” (İsra 89) “SİZ, HADDİ AŞAN KİMSELER OLDUNUZ DİYE, SİZİ KUR’AN’LA UYARMAKTAN VAZ MI GEÇELİM?” (Zuhruf 5) “YİNE DE YÜZ ÇEVİRİRLERSE, ARTIK SANA DÜŞEN GÖREV, ANCAK APAÇIK TEBLİĞDİR.” (Nahl 82) “AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ?” (Enbiya 10) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) “SİZE NE OLUYOR, NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ? YOKSA SİZE AİT BİR KİTABINIZ VAR DA (BU BATIL HÜKÜMLERİ) ONDAN MI OKUYORSUNUZ?” (Kalem 36-37) “ANDOLSUN Kİ BİZ, KUR’AN’I DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALMAK İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. VAR MI DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALAN?” (Kamer 22) “RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİN HAK OLDUĞUNU BİLEN KİŞİ, KÖR OLAN BİRİ İLE AYNI MIDIR? SADECE AKIL SAHİPLERİ DÜŞÜNÜRLER.” (Rad 19) Değerli dostlarım bunca apaçık gerçekler varken, atalarımızın rivayet batıl inançlarını yaşayabilmek için, hala Rabbimizin ayetlerini görmezden, duymazdan gelmeye devam ediyor ve Allah’ın Resulünün adını kullanarak batılı, hurafeyi dine sokmaya çalışanlara inanmaya devam ediyorsak, bizler mahşer gününde, pişmanlığımızı anlatmak için beyhude çırpınmayalım. Çünkü Allah bizlere Kur’an’ı indirip, onun ipine sarılmamızı emredip, aklımızı kullanmamızı boşuna istememiş. Tekrar hatırlatırım Allah, SİZLERİ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTARIM DİYOR. Sizce Haşa Allah sözünden dönüp, Kur’an’da tek kelime bile geçmeyen ve Resule ait olduğu iddia edilen rivayet hadislerden de sorumlu tutar mı? DİLERİM İÇİMİZDEKİ BATILIN ZİNCİRİNİ KIRIP yalnız Allah’a güvenerek Allah’ın ipine, emanetimizi teslim etmeden önce sıkı sıkı sarılan, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  7. Bizler İslam’ı yaşarken, sorumlu olduğumuz Kur’an’dan habersiz her söyleneni sorgulamadan, araştırmadan yaşıyoruz. Gerçi bu hatayı yapmamızın nedeni, siz Kur’an ayetlerini anlayamazsınız onu âlim, veli insanılar anlar sözlerine inanmamız çok etken olmuştur. Eğer aklımıza gelip de, iman ettiğimiz kitabı anladığımız dilden birkaç kez dikkatle düşünerek okumuş olsaydık, yaptığımız yanlışın farkına varırdık. Bizlerin dikkatinden kaçan büyük hatamız, Allah Kur’an’da ne emretmişse, yaşadığımız yanlış inancımızın etkisiyle, Kur’an’ın açıklamaları ile yetinmediğimiz için İLAVELER YAPARAK, Allah’ın yemin ederek kolaylaştırdığı dini ELLERİMİZLE ZORLAŞTIRMIŞIZ. Şimdide neyin HAK neyin BATIL olduğunun ayrımını yapamıyoruz. Bunun nedeni Kur’an’ın sınırlarını aşarak, dinde bölünmemiz ve her bölünen mezhebin, cemaatin dine yaptığı ilaveleri, sorgusuz kabul etmemiz etken olmuştur. Hâlbuki Rabbimiz çok açık nasıl uyarıyordu bizleri? “GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!” (Bakara 147) Allah’ı duyan, işiten olmayınca, bu hükmün tam tersi olan, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz sözünü rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Farkında olmadan daha o kadar büyük yanlışlar yapıyoruz ki, sanırım CAHİL OLMAK İŞİMİZE GELİYOR. Çünkü cahiller, gerçeklerin farkında olmadığından, düşünme gereği de duymuyor ve üzülmüyorlar da. İşin kötüsü de tüm anlatılan batılın hurafenin, Allah’ın Resulü üzerinden anlatılması ve topluma inandırılmasıdır. Farkında olmadan Allah’ın Resulü söylemediği halde, ona iftira atanların oyununa geldiğimizin farkında bile olamıyoruz. Allah Kur’an’da, Kamer suresinde birçok kez aynı şeyleri tekrar ederek, bakın bizlerin dikkatini hangi konuya çekiyor. “ANDOLSUN BİZ, KURAN’I ÖĞÜT ALMAK İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. ÖĞÜT ALAN YOK MUDUR?” (Kamer 17) “YEMİN OLSUN Kİ, BİZ, KURAN’I ÖĞÜT VE İBRET İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. FAKAT DÜŞÜNEN Mİ VAR?” (Kamer 22) Rabbimiz bu sözleriyle bizlerin dikkatini çekerek, aslında yapacağımız büyük hatalar konusunda bizleri uyarıyor ve diyor ki, öğüt almanız için sizlere kolaylaştırılmış bir rehber kitap gönderdim. Bizler ne yazık ki Allah’ın bizlere vermek istediği bu bilinci kavrayamadık. Allah’ın dinine yaptığımız ilavelerle kolaylaştırılmış dini zorlaştırdık, şimdide işin içinden çıkamaz olduk. Size küçük bir örnek vermek istiyorum. Allah namaz kılmadan önce bizlerin abdest almamızı ister. Ayrıca cinsel ilişkiden sonra cünüp olduğumuzda da, yine bizlerin boy abdesti değimiz abdesti almamız gerektiğini belirtir. Bunu da çok açık kolay basit bir şekilde bizlere tebliğ eder. Önce bu konuda ki örnek bir ayeti yazalım. Maide 6: EY İMAN EDENLER! [SALÂT]A (NAMAZA) KALKTIĞINIZ ZAMAN YÜZLERİNİZİ VE DİRSEKLERİNİZE KADAR ELLERİNİZİ KOLLARINIZI YIKAYIN; BAŞLARINIZI VE AŞIK KEMİKLERİNE KADAR AYAKLARINIZI [MESH] EDİN! CÜNÜP OLDUYSANIZ TEMİZLENİN, YIKANIN! …. Bu ve benzeri ayetlere iman ettiğimizi söylüyorsak, onları hayatımıza geçirip yaşamalıyız. Sözde kalıyorsa, ancak kendimizi aldatmış oluruz. Ayetin devamını yazmadım. Salata/namaza kalkmadan önce Rabbimiz bizlerin nasıl ön temizlik yapmamız gerektiğini, yani nasıl abdest almamızın tarifini çok basit bir şekilde yapıyor. Yüzünüzü ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın, başınızı ve ayaklarınızı da topuklara kadar mesh edin yani sinin diyor. Çok açık ve basit bir tarif. Peki, bizler günümüz de abdesti böylemi alıyoruz namazdan önce? Elbette hayır. Neler ilave edildiğini sizler biliyorsunuz. Cünüp olduğumuzda nasıl yıkanıp abdest alınması gerektiğini, bizlere uzun uzun anlatan fıkıh bilgilerini hatırlıyorsunuz eminim. Peki, Allah bu konuda ne diyor ayetinde? TERTEMİZ YIKANIN. İşte Allah’ın dini kolay ve basit, işte insanların zorlaştırarak toplumu sıkboğaz edip, dinden uzaklaştırdıkları inancı da ortada. Ne yazık ki bizler, her konuda bu hataları yapıyoruz. Allah’ın emirlerine ilaveler yaparak, adeta Allah’ın dinini Haşa, Allah’a öğretmeye çalışıyoruz. Hangi birisine örnek vereyim. Ondan sonrada geleneklerimizin, mezhep inançlarımızın öğretisini Kur’an’da göremediğimizde, BAKIN ŞUNLAR YA DA BUNLAR KUR’AN’DA YOK, DEMEK Kİ YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMIYORMUŞ DEYİP, İŞİN İÇİNDEN ÇIKIYORUZ. Biz kendimizi, mezhep inançlarımızı kusurlu göreceğimize, haşa Allah’ın kitabını ne yazık ki eksik görüyoruz. Halbuki Allah’ın Kur’an’da açıkladığı örnek verdiği dinin emridir, diğerleri dinin emri değildir dememiz gerekme mi? Unuttuğumuz çok önemli bir konu, Allah elçisine sana indirdiğime uy dedikten sonra, bakın nasıl çok sert bir şekilde, sakın böyle bir şey yapma diyerek uyarıyor. “EĞER RESUL BİZE İSNAT EDEREK BAZI SÖZLER UYDURMUŞ OLSAYDI, MUTLAKA ONU KUDRETİMİZLE YAKALARDIK. SONRA DA ONUN ŞAH DAMARINI MUTLAKA KESERDİK.” (Hakka 44–45–46) Sizce yukarıdaki ayet, Allah’ın Resulünün Rabbin hükümlerine ilaveler yapmış olabileceğini mi gösteriyor? Yoksa onlarca ayetinde söylediği gibi, yalnız sana indirdiğimle onlara hükmet, tebliğ et mi diyor? Yorum ve karar sizin. Bunları yazarken, Hz. Musa’nın Kur’an’dan bir kıssası geldi aklıma. Allah bir kurban kesilmesini emrediyordu kullarına, Hz. Musa aracılığıyla. Atalarının hurafe itikatlarından kurtulamayan toplum, Yaradan’a lüzumsuz, gereksiz sorularıyla, öyle sorular soruyorlardı ki, istendiğinde bulamayacakları, zor tedarik edilecek bir kurbanlık hayvan haline dönüştürdüler. Lütfen bu kıssayı okuyunuz.(Bakara 67–71. ayetler) Ne yazık ki bizlerde, aynı yanlışları her zaman yapıyoruz. Size tertemiz yıkanın diyen bir insana, nereden başlayayım önce yıkanmaya diye sorar mısınız? Bunu sorsanız gülerler. Ama bizler bunu ne yazık ki soruyoruz. Ne kadar acı değil mi? Sorgusuzca iman ederek, Allah’ın dininden nasıl saptığımızı bir fark edebilsek, inanın akşam yattığımızda, yaptığımız büyük hataların acısı ile uyumamız mümkün olmayacaktır. Allah farkında değiliz bizleri, yaşadığımız bu dünyada sürekli sınıyor, imtihan ediyor. Hatırlar mısınız bilmiyorum, yakın geçmişte büyük bir su sıkıntısı olmuştu, gerçi uyarılara kulak asmadığımız için aynı su sıkıntısı günümüzde de var. Herkes önlemler aldı, barajlar kurudu. Diyanete fetva verdirerek, su tasarrufu yapma çağrısında bulunuldu. Peki, ne dedi biliyor musunuz Diyanet. ABDEST ALIRKEN ALLAH’IN KUR’AN’DA EMRETTİĞİ FARZLARINA GÖRE ABDESTİMİZİ ALALIM. BÖYLECE BİNLERCE TON SU TASARRUFU YAPARIZ, DEDİLER. Zora geldiğimizde, Allah’ın kanunu hatırlamak ne kadar acı değil mi dostlarım. Allah’ın bizlere verdiği dersi görüyor musunuz? Sıkıştığımızda suda tasarruf yapacağız, Allah’ın farz emirleriyle abdest alacağız, daha sonra bol bol harca öylemi? Allah’ın Resulünün, abdest konusunda bu şekilde Rabbin emirlerine ilave yapacağına, nasıl inanırız? Bu konu mutlaka farklı yaşanmış ve bizlere çok daha farklı anlatıla gelmiştir. Resulün abdest almadan önce, kirli yerlerimizi yıkayın demiştir ama bizler bu uyarıları öyle farklılaştırarak uygulamışız ki, şimdide işin içinden çıkamıyoruz. Bizlerin ders alması mümkün değil. Çünkü Kur’an devre dışı bırakılmış, rivayetlerle İslam yaşanıyor da ondan. Bizler dinimizi, Allah’ın yemin ederek kolaylaştırdığı kitabına uygun yaşamayıp, sakın dinde bölünenler gibi olmayın uyarısına kulak asmayıp, dinde mezheplere cemaat ve tarikatlara bölünerek yaşıyorsak, nasıl bir yolun yolcusu olacağımızı da asla bilemeyiz. Dilerim bu gerçeğin farkına varan, Allah’ın halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  8. Bir arkadaşımız Nebi Resul kavramlarını açıkladığım makalemi okumuş ve bana çok güzel bir soru soruyor ve bakın ne diyor. “NEBİ RESUL KAVRAMLARI YAZINIZDA, “RESULÜME UYUN EMRİNİ VERİYOR, ÇÜNKÜ O, YALNIZ VAHYİ SİZLERE TEBLİĞ EDECEK DİYOR”. AHZAB 59 DA NEBİ OLARAK TEBLİĞ OLMUYOR MU?” Çok dikkat çekici güzel bir soru. Önce kısaca şunu söylemek isterim. ALLAH EĞER NEBİYE HİTABEN İNDİRDİĞİ BİR AYET VARSA, BU AYETTE ALLAH ÖZELLİKLE ÖNCE NEBİNİN DİKKATİNİ ÇEKİYOR, ONU İKAZ EDİYOR YA DA ONU BİLGİLENDİRİYOR, EĞİTİYOR. BAĞLAMINDA DA BİZLERİN BUNDAN DERS ALMAMIZI VE UYMAMIZI EMREDİYOR. Yani böyle ayetlerle Allah, Nebinin üzerinden anlatılmak istenen konuyu anlatıyor. Allah Kur’an’da birçok ayetinde, Allah’a ve Resulüne uyun emrini veriyor. Ama neden Allah’a ve Nebiye uyun demiyor? Bu konuyu doğru anlayabilmemiz için, ayetlerde geçen NEBİ, RESUL kelimelerinin geçtiği ayetleri çok dikkatle okumalı ve ayetler üzerinde Allah’ın önerdiği gibi dikkatle düşünmeliyiz. Önce arkadaşımızın bahsettiği ayete birlikte bakalım. Daha sonra üzerinde benzer ayetlerle birlikte düşünelim. “EY NEBİ! HANIMLARINA, KIZLARINA VE İNANANLARIN HANIMLARINA, DIŞARIYA ÇIKARKEN “ÜSTLERİNE ÖRTÜ ALMALARINI” SÖYLE. BU, ONLARIN TANINMASINI VE İNCİTİLMEMESİNİ SAĞLAYAN EN UYGUN YOLDUR. ALLAH ÇOK BAĞIŞLAYICIDIR; MERHAMET SAHİBİDİR.” (Ahzab 59) Bu ayete dikkat ettiyseniz, Allah özellikle ilk emrinde Nebinin eşleri ailesi ile ilgili hüküm veriyor. Devamında da bu emri diğer iman eden kadınlara da söyle diyerek, özellikle Nebinin dikkati çekiliyor ve ailesinin ÖRNEK olmasını istiyor. Yani bir ayet Nebiye hitap edilerek başlıyorsa, Allah bu ayetle önce Nebinin dikkatini çekiyor, ona hitap ediyor ama konunun mahiyeti, özü tüm iman edenleri ilgilendiriyor. Bu ayette de Allah özellikle Nebi ye hitap ederek önce sen ve ailen hükümlerimi, ikazlarımı dikkatle hayatına geçir ki, sana uyanlarda senden ibret, örnek ders alsın demek istiyor. Eğer Allah Kur’an’da birçok ayetinde, Resulüme uyun diyorsa, ayette ilk hitap Nebiye bile olsa indirilen ayet Kur’an’a geçtiği için, tüm Müslümanları ilgilendiriyor demektir. Çünkü Allah, sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum diyor. Birkaç örnek verelim. “EY NEBİ! ALLAH, SANA DA SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER.” (ENFAL 64) “EY NEBİ, BİZ SENİ ŞAHİT, MÜJDECİ VE UYARICI ELÇİ OLARAK GÖNDERDİK. (AHZAB 45) “SEN EY NEBİ! İNKÂRI ISRARLA SAVUNANLARLA VE İKİYÜZLÜLÜĞÜ TABİAT HALİNE GETİRENLERLE MÜCADELE ET VE ONLARA KARŞI ÖDÜNSÜZ DAVRAN! SONUNDA KARAR KILACAKLARI YER CEHENNEMDİR VE O NE BERBAT BİR SON DURAKTIR.” (TEVBE,9/73) “EY NEBİ! EŞLERİNE ŞÖYLE DE: “EĞER DÜNYA HAYATINI VE ONUN SÜSÜNÜ İSTİYORSANIZ, GELİN SİZE BOŞANMA BEDELLERİNİZİ VEREYİM DE, SİZİ GÜZELLİKLE SERBEST BIRAKAYIM.” (AHZAB 28) Bakın yazdığım ayetlerde ilk hitap, ikaz ve uyarı NEBİYE. Onun üzerinden Allah biz tüm kullarına, anlatmak istenen konuyu anlatıyor. Örneğin ilk ayette Allah, EY NEBİ ALLAH SANADA, SANA UYANLARADA YETER diyor. Bu uyarı ile Allah Nebi yi ilk önce uyarıyor hatta eğitiyor, doğru olan gerçeği önce ona gösteriyor, onun tebliğine inananlar da aynı yolda gitmesini istiyor. Çünkü Kitap Ehli, kendilerine indirilen Kitaplarla yetinmeyip, başka kaynaklar edinip, Allah’ın yanında şefaatçiler edinmişlerdi. YANİ NEBİYE ALLAH YETİYORSA, BİZLER ALLAH’IN VAHYİNİ YETERLİ GÖRMEYİP, KENDİMİZE BAŞKA KAYNAKLAR ASLA ARAYAMAYIZ. Allah Nebinin dikkatini çekerek, sakın senide geçmişte yapılanlar gibi yüceltmesinler, ben sana da sana uyanlara da yeterim diyor. İkinci yazdığım ayette de, yine Allah Nebiyi uyarıp biz senin görevini Kur’an’da açıkladık, sen tebliğ edicisin, şahitsin uyarıcısın, BUNUN DIŞINA SAKIN ÇIKMA diyor. Bakın burada da Allah Nebinin üzerinden bizleri de uyarıyor ve sakın Nebimi, benim ile birlikte ilahlaştırmayın, sakın nebimi benim hükmüme ortak etmeye çalışmayın, onun görevini ve yetkisini sizlere Kur’an’da açıklıyorum diyor. Tevbe suresinde de yine ilk uyarı ve ikaz bizzat Nebinin kendisine. İnkârcılarla sabırla, ödün vermeden mücadele et diyor. Devamında yazdığım ayette Nebi ile eşlerinin arasındaki sorun ile ilgili yani hitap özellikle Nebiye. Peki, bu hitap yalnız Nebi ve eşlerine ait neden Kur’an a geçmiş derseniz, bizlerin de aile içinde yaşayacağımız aynı konulara bu ayet ders olması adına Kur’an’a geçmiş ve bizlere örnek oluyor. Dikkat ettiyseniz ayetlerde ilk hitap NEBİYE. Onu bilgilendiriyor, uyarıyor ve ne yapılması gerekirse önce Nebim hayatına geçirsin ki, ona inananlarda aynı şeyi yapsınlar diyor Allah. Peki, neden yapıyor bunu Rabbimiz sizce? Çünkü Allah bize, Resulünü örnek göstermiş. Bakın burada Resul dedim. Peki neden? Çünkü Allah Nebim sizler için örnektir demeyip, özellikle Resulüm sizler için güzel bir örnektir diyor. Bunun aslında çok önemli bir nedeni var. ÇÜNKÜ RESUL, TÜM İMAN EDENLERE TEBLİĞ EDİLEN VE MÜSLÜMANLARIN UYMASI GEREKEN AYETLERİ HAYATINA GEÇİRMİŞ, ALLAH TARAFINDAN HER ANI KONTROL EDİLDİĞİ İÇİN, ALLAH RESULÜNÜ BİZLERE ÖRNEK GÖSTERİYOR. Ahzab 30 ve 32. ayetleri de bu bağlamda anlamalıyız. Bu iki ayetin tam ortasında geçen Ahzab 31. ayetinde ise Allah özellikle bakın nasıl ve hangi konuda RESUL kelimesini kullanıyor. “SİZDEN KİM DE, ALLAH VE RASÛL’ÜNE İTAAT EDER VE YARARLI İŞ YAPARSA, ONA ÖDÜLÜNÜ İKİ KAT VERİRİZ. ONA BOL RIZIK HAZIRLAMIŞIZDIR.” Bakın bu ayette özellikle Allah’a ve Resulüme itaat edin yani uyun diyor, peki neden çünkü Resulüm benden aldığı vahyi sizlere iletecek, onun tebliğine uyarsanız bana uymuş olursunuz diyor. Yine konumuza açıklık getirecek, bir ayeti daha hatırlatmak istiyorum. “EY İMAN EDENLER! YEMEK İÇİN ÇAĞRILMAKSIZIN VE YEMEĞİN PİŞMESİNİ BEKLEMEKSİZİN (VAKİTLİ VAKİTSİZ) NEBİNİN EVLERİNE GİRMEYİN, ÇAĞRILDIĞINIZ ZAMAN GİRİN. YEMEĞİ YİYİNCE DE HEMEN DAĞILIN…… (Ahzab 53) Dikkat ettiyseniz bu ayette de Allah, özellikle NEBİ kelimesini kullanıyor ve Nebinin özel sorununu çözmeye yönelik ayet indiriyor. Dikkatle düşünen ancak bu ve benzeri ayetlerde kullanılan NEBİ ve RESUL kelimelerini, neden farklı ayetlerde ne amaçla kullandığını çok kolay anlayacaktır. Yeter ki kafamızdaki o batıl ve hurafe bilgilerden kurtulalım batılı, rivayetleri aklayabilmek içinde ayetlere yanlış anlamlar vermeyelim. Allah birçok ayetinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı ondan istiyor. Ayetler arasında bir bağ kurmadan, ayetler üzerinde dikkatle düşünmeden okuyorsak, bu ayrımı anlayamayız. Allah bana ve Resulüme uyun diyorsa, anlıyoruz ki bu ikaz uyarı ve bilgilendirme genel anlam taşımaktadır ve Resul Allah’ın vahyini tebliğ edecek demektir. Ey nebim diye başlıyorsa ilk uyarı ve ikaz nebiyedir, bizlerde o ikazlardan ders alıp hayatımıza geçirmeliyiz, yani bizler için örnek olmalıdır. Bir başka şekilde söylemek gerekirse Allah, görev verdiği Nebinin eğitimine çok önem veriyor ve önce bazı konularda onun dikkatini çekiyor. ÇÜNKÜ NEBİ ÜMMİYDİ. DAHA ÖNCE HİÇ BİR EHLİ KİTABA TABİ OLMAMIŞTI. DİN ADINA NE ÖĞRRENDİYSE KUR’AN’DAN ÖĞRENDİ. HATTA ALLAH, SEN DAHA ÖNCE DİN İMAN NEDİR BİLMEZDİN, SENİ DOĞRU YOLA BİZ İLETTİK DER. KUR’AN’DA ALLAH HEM NEBİSİNİ HEMDE BİZLERİ EĞİTİYOR, DOĞRU YOLA DAVET EDİYOR. BU FARKLI HİTAPLARI DOĞRU ANLARSAK, KUR’AN’IN NE DEMEK İSTEDİĞİNİ DE, DOĞRU ANLARIZ. Dilerim Kur’an gerçekleri ile buluşabilen, Allah’ın azınlık HALİS kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  9. Kur’an’ı anlayarak ve düşünerek her okuduğumda, çok farklı gerçekleri görüyorum, şükürler olun. Sanki ayetler günümüzde yaşanan olaylar için indirilmişçesine, bizlere rehberlik yapıyor yol gösteriyor tabi batılın ve hurafenin baskısı altında değilsek. Kur’an’ı okurken bir ayet özellikle dikkatimi çekti ve ayeti okurken, Atatürk ün mecliste yaptığı ve çok yanlış anlamlar yükledikleri, bir konuşma geldi aklıma. Ondan bahsetmeden önce okuduğum ve dikkatimi çeken ayeti önce sizlerle paylaşmak istiyorum. Nisa 153: EHL-İ KİTAP SENDEN, KENDİLERİNE GÖKTEN BİR KİTAP İNDİRMENİ İSTİYORLAR. ONLAR BUNDAN DAHA BÜYÜĞÜNÜ MÛSÂ’DAN İSTEMİŞLER, “BİZE ALLAH’I APAÇIK GÖSTER” DEMİŞLERDİ DE BU HAKSIZ DAVRANIŞLARI YÜZÜNDEN ONLARI HEMEN YILDIRIM ÇARPMIŞTI. BİLÂHARE KENDİLERİNE AÇIK DELİLLER GELDİKTEN SONRA BUZAĞIYI (TANRI) EDİNDİLER; BİZ BUNU DA AFFETTİK. VE MÛSÂ’YA APAÇIK BİR DELİL VERDİK. (Kur’an yolu Diyanet işl.) Dikkat ettiyseniz, Allah’ın elçisi, kendisine gelen ayetleri bir bir tebliğ ederken, Allah’ın Resulünden bir istekte bulunuyorlar ve diyorlar ki; GÖKTEN ALLAH KATINDAN SANA BİR KİTAP İNDİRİLSEYDİ YA. Daha önce ki Ehli kitapta, bundan daha büyük isteklerde bulunduklarını, Hz. Musa’dan Allah’ı göstermesini istedikleri örneğini veriyor. Peki bu ayette, Ehlikitabın gökten bir kitap indirilmesini istemelerinden, ne kast ediliyor olabilir? Önce şunu hatırlatmak isterim, Allah yalnız gökte değil, her yerdedir zamandan mekandan münezzehtir. Kur’an’da Allah’ın yalnız gökte olduğuna dair, tek bir bilgi yoktur. TAM TERSİNE GÖKTE VE YERDE YAŞAYANLARIN İLAHIDIR DER KUR’AN. ALLAH’IN YALNIZ GÖKTE OLDUĞUNA İNANALAR, CAHİLİYE TOPLUMU İNANCI OLDUĞU GİBİ, BUGÜN İSLAM’I TARİKAT EKSENLİ YAŞAYANLARIN BİR KISMI, ALLAH ARŞIN ÜSTÜNDE, YANİ KÂİNATIN TAVANINDADIR DİYEBİLMEKTEDİRLER. Ehli kitap her şeyiyle hazır, tüm ayetlerin içinde bulunduğu bir kitabın indirilmesini istiyorlardı. Ama Allah ayetlerini sindire sindire anlayıp, hayata geçirebilmeleri için ayetlerini yavaş yavaş sözlü bir şekilde indiriyor ve elçisi de kayda alıyor, insanlara tebliğ edip ezberletiyordu. Onların, gözleriyle Allah’ı görmek istedikleri gibi, Allah katından gelen bir kitap şeklini de görmek istemeleri nedeniyle, Allah’tan uyarı alıyorlar. Ayete dikkat ettiyseniz, Ehli kitaba daha öncede ayetlerini apaçık Allah gönderdiğimiz halde, onlar bu kanıtları göz ardı ederek, hayatlarına geçirmediklerini, hala atalarının yanlış inançlarını yaşamaya, bunlarda Allah katından gelmiştir demeye, yani ataların inancını yaşamaya devam ettikleri bilgisini, özellikle bizlere bildiriyor. Tabi aralarından, iman edenlerin günahlarını affettiğini de söylüyor. Şimdide Kur’an’ın diğer ayetlerinden faydalanarak, bu konuda ehli kitabın yaptığı yanlışları düşünelim. Neler yapıyorlardı da, Allah onları uyarıyordu? Önce unutmamamız gereken bir gerçek var, bu uyarılar Allah’ı inkâr edenlerden bahsetmiyor. Tam tersine Allah’ı tek ilah olarak kabul ettikleri halde, Allah’ın yanına adeta ilahlaştırdıkları varlıkları ve onların elleriyle yazdıkları kitaplarına inananlardan bahsediyor. Peki bu bilgileri, hangi kaynaklardan almışlardı da, inançlarına geçirmişlerdi? Atalarının rivayetler yoluyla kendilerine ulaşmış bilgileri, BUNLARDA GÖKTEN, ALLAH IN KATINDAN İNDİRİLEN AYETLERİDİR demeleri, onları Allah’ın yolundan saptırmıştı. Ayetin sonunda Allah, bakın çok net bir hüküm veriyor ve diyor ki, biz Musa ya apaçık bir kanıt, yani kitabı indirdik ve bu kitapla kullarıma hükmetme yetkisini, gücünü verdik diyor. Hz. Muhammed içinde, aynı hükümler zaten Kur’an’da geçiyor ve ne diyordu Allah elçisine hatırlayalım. “SANA İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET.” Kur’an’da birçok ayette Allah, bizleri uyarıyor ve diyor ki, sakın emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin. Sizleri Allah ile aldatacak insanlar çıkacak ve Allah’ın hükmü olmadığı halde, BUNLARDA ALLAH KATINDAN İNDİRİLEN AYETLERDİR DİYENLER OLACAK, SAKIN ONLARA İNANMAYIN UYARISINI YAPIYOR. Benim katımdan indirilen ve sizlerin sorumlu olduğunuz yalnız Kur’an’dır diyerek, Zuhruf suresi 44. ayette, açıkça noktayı koymuştur Rabbimiz. Onun içindir ki bizlere düşen, Allah’ın bu uyarılarından yola çıkarak, Alak suresi 1. ayetinde olduğu gibi, “YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU” hükmünün gereğini yapıp, önce Rabbimizin yarattığı tabiat mucizelerinin ayetlerini okuyup, onları aklımızda, nefsimizde değerlendirip, hayatımıza geçirdiğimizde, Allah’ın en doğru yolunda olabiliriz. Yani önce hayatın, tabiatın, yaşamın ayetlerini gözlemleyerek okumalıyız ki, Allah’ın indirdiği yazılı, sözlü vahyi doğru anlayabilelim. Şimdide gelelim, Atatürk’ün mecliste yaptığı konuşmasına. Bu konuşma ne yazık ki, bazı art niyetli kişiler tarafından farklı şekilde yorumlanarak, Atatürk dinsiz ilan edilmiştir. Kimin dinsiz olduğunu bizler değil, Allah bilir onun için bizler kişilerin inancı hakkında asla yorum yapamayız. Sözlerini yazmadan önce şunu hatırlatmak isterim. Atatürk, İslam’ı bilen batıldan ve hurafeden uzak, gereği gibi halkın İslam’ı öğrenmesi içinde çaba harcayan bir liderdi. Kur’an’ı Türkçeye tercüme ettirmesi, bunun kanıtıdır. İnancı olmayan bir insan, Kur’an’ın anlaşılması için çaba harcar mı? Lütfen unutmayalım, bu konuşmanın geçtiği mecliste, çok değerli din âlimleri vardı. İslam’a saygısızlık adına söylenecek tek bir sözü kabul etmeyeceklerini lütfen unutmayalım. Bakın Atatürk konuşmasında ne söylüyor. Lütfen art niyetle değil, Kur’an bütünlüğünde, kimseye iftira atmadan söylenenleri anlamaya çalışın. “FAKAT BU PRENSİPLERİ, GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN DOĞMALARI İLE ASLA BİR TUTMAMALIDIR. BİZ İLHAMLARIMIZI GÖKTEN VE GAİPTEN DEĞİL, DOĞRUDAN DOĞRUYA HAYATTAN ALMIŞ BULUNUYORUZ.” Bu sözleriyle Atatürk, gökten indirildiği sanılan kitaplar sözünden, eğer Kur’an’ı kast etmiş olsaydı, bu konuşmasının sonunda TÜM MECLİS, ALKIŞLAR MIYDI? Hepsi ayakta alkışladı. Lütfen bu konuyu göz ardı etmeyelim ve o meclisteki çok değerli insanları da, töhmet altında bırakmayalım. Daha önce belirttiğim gibi, Allah gökyüzünde değil ki gökten Kur’an indirilsin, O her yerde. Ama dine batıl ve hurafe karıştıran tüm ehli kitap, buna günümüzde yaşayan bir kısım Müslümanlar da dâhil, bu yanlışı yapıyor ve sanki Allah yalnız gökyüzündeymiş gibi anlatıyorlar. Bakın ayette, ilhamlarımızı gaipten almayız diyor. Gaip kaynağı bilinmeyen, emin olmadığımız demektir. Kur’an’ın geldiği yer bellidir. Gaip yani bilinmez değildir. Ama Kur’an dışından, emin olmadığımız rivayetlerin kaynağı belli değildir. Adı üstünde rivayet. Sizce bu sözleri kime ve ne maksatla söylemiş olabilir? Atatürk ün burada bahsettiği, gökten indiği sanılan sözleri, Saidi Nursi nin kendisine, Allah katından indirildiğini iddia ettiği söylemleri üzerinedir. Saidi Nursi, Risalei Nur da yazılanlar için, onlar Allah katından kalbime indirildi, benim düşüncelerim değildir diye iddia etmiş ve kitabında bu bilgilerin bakın nereden indirildiğini söylüyor. ““RESAİL-İN NUR DA AYNI ŞEKİLDE, NE DOĞUNUN KÜLTÜRÜNDEN VE İLİMLERİNDEN, NEDE BATININ FELSEFE VE FEN BİLİMLERİNDEN GELMİŞ BİR MAL VE ONLARDAN İKTİBAS EDİLMİŞ (ALINTILANMIŞ) BİR NURDUR. AMA SEMAVİ OLAN KUR’AN’IN, DOĞU VE BATI NIN ÜZERİNDE OLAN ARŞ’ DA Kİ YÜKSEK YERDEN ALINMIŞTIR.” Bunu söylemek ve inanmak şirktir, onun için Atatürk mecliste buna karşı çıktığı için ayakta alkışlanmıştır. Geçmişte de günümüzde de, bizleri Allah ile aldatmak isteyen, hatta Allah’ın kitabının önüne kitaplar koyarak, bizleri kendilerine bağlamaya çalışanlar olmuş ve her zaman olmaya devam edecektir. Onun için Rabbimiz bizleri uyarıyor ve sakın sizlere indirdiğim Kur’an’ın sınırlarını aşmayın, yalnız Onun ipine sarılın. Allah’a güvenen beşeri kitaplara değil, Kur’an’a sarılır. O günkü toplumu düşünün lütfen. Atatürk hangi konularda çaba gösteriyordu İslam dini adına? Batıldan, hurafeden uzak, gerçek İslam ile toplumun buluşmasını istiyordu. İşte bu konuşmayı da, bu düşünce ekseninde lütfen düşünelim. DİNİ HURAFELERLE YAŞAYAN, TARİKATLAR, CEMAATLER, ATATÜRK ÜN SAYESİNDE UZUN BİR SÜRE, ZEHİRLERİNİ TOPLUMA AKITAMAMIŞLARDIR. Ama Atatürk düşmanlığını topluma, sinsice işte böyle yaymışlardır. Atatürk, batılı ve hurafeyi din haline getirenlere, KUR’AN DIŞINDAN KİTAPLARI, BUNLARDA ALLAH KATINDAN İNDİRİLMİŞTİR DİYENLERE, CEVAP VERİYOR MECLİSTE BU KONUŞMASINDA. Bakın Atatürk bu sözlerini nasıl açıklıyor. Dikkat ederseniz, bir kitaptan yani Kur’an’dan bahsetmiyor, tam tersine gökten indiği sanılan KİTAPLAR diyor, birçok kitaptan bahsediyor. Yani Kur’an’ı yeterli görmeyen, bunlarda Allah katındandır diyen, ciltlerce dolusu mezheplerin ve FIKIH inancının dine ilave yaptığı kanun ve kuralların DOĞMASI, delilsiz dayatması yani, sorgulamadan kabul edilmesine asla müsaade etmeyiz, Allah’ın kanunları ile eş tutmayız diyor. Devamında ise bizlerin, günümüzde hala anlayamadığı bir gerçeğe dikkat çekiyor Atatürk. Biz ilhamlarımızı, gaipten değil, yani emin olmadığımız kaynaklardan değil, doğrudan doğruya hayattan, yani apaçık Allah’ın yarattığı yaşamın gerçeklerinden alırız diyor. Bu söylediklerinin, Kur’an okumuş herkes ne anlama geldiğini çok iyi anlayacaktır. Allah, Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla oku emrini verirken, işte kullarının önce bu yaradılış gerçeğini tabiattan okumamızı istiyor bizlerden. Yoksa indirilen bir kitap ilk önce yok ki insanlar okusun. Allah’ta bizlere bu konuda, bakın bazı ayetlerinde neler söylüyor. “ALLAH, ORADA GENİŞ YOLLAR EDİNİP DOLAŞABİLESİNİZ DİYE, YERYÜZÜNÜ SİZİN İÇİN BİR SERGİ YAPMIŞTIR.” (Nuh 19–20 :“ “O ALLAH Kİ, YERYÜZÜNÜ SİZİN İÇİN BİR DÖŞEK, GÖKYÜZÜNÜ BİR BİNA YAPTI. O, GÖKTEN SU İNDİRİP ONUNLA ÇEŞİT ÇEŞİT MEYVELERİ SİZE RIZIK OLARAK ÇIKARDI. O HALDE, BİLE BİLE ALLAH’A EŞLER KOŞMAYINIZ.” (Bakara 22) “ALLAH’IN GÖKTEN YAĞMUR YAĞDIRDIĞINI VE BU SEBEPLE YERYÜZÜNÜN YEMYEŞİL OLDUĞUNU GÖRMEZ MİSİN? ŞÜPHESİZ ALLAH, LÜTUF SAHİBİDİR; HER ŞEYDEN HABERDARDIR.”(Hac 63) Atatürk’ün toplumları yönetmek için aldığı ilham, hayatın ta kendisidir, yani yüce Rabbimizin hepimizin gözleri önünde yarattığı ayetleridir diyor. Lütfen dikkat edelim söylenen söze. Atatürk bakın nereden ilham aldığını söylüyor. İlham, üstün bir örnek güçten alınır. ATATÜRK DE BİZLER EMİN OLAMAYACAĞIMIZ BİLGİLERDEN İLHAM ALMAYIZ, BİZLERİN İLHAMI ALLAH’IN YARATTIĞI, BİZLER İÇİN ÖRNEK OLAN, HAYAT VE YAŞAMDIR DİYOR. Atatürk toplumun gerçek İslam’ı öğrenebilmesi için, Diyanet İşleri Başkanlığını özellikle kurmuştur. Dinsiz bir insan bunu yapar mı? Camilerde hutbe veren bir insan, nasıl dinsiz olur. İlk Diyanet işleri Başkanı Rifat Börekçi, bakın Atatürk ü nasıl anlatıyor. Bu sözler Diyanet arşivinden. “Atanın huzuruna girdiğimde, beni ayakta karşılardı. Utanır ezilir, büzülür, ‘Paşam beni mahcup ediyorsunuz’ dediğim zaman, ‘ DİN ADAMLARINA SAYGI GÖSTERMEK, MÜSLÜMANLIĞIN İCAPLARINDANDIR.’ buyururlardı. Atatürk şahsi çıkarları için, kutsal dinimizi siyasete alet eden, cahil din adamlarını sevmezdi.” Not: Atatürk ve din eğitimi- Ahmet Gürtaş- Diyanet İşleri başkanları yayınları. S- 12 Bunun dışında, mecliste yapılan bu konuşmaya bir anlam veren kişi, ancak art niyetlidir ve o mecliste bu konuşmayı alkışlayan tüm milletvekillerine, zerre kadar saygısı olmayan, aldatılmış insanlardır diyebilirim. Atatürk, bu ülkenin birliğini ve bütünlüğünü sağlamış bir liderdir. Onun ya da herhangi bir kişinin, imanını yargılamak bizlere düşmez. Eğer din ve imanı adına bir yanlışı varsa, hesabını Allah’a verecektir. Kişileri inançları konusunda yargılamak, bizlerin haddi değildir. Lütfen emin olamayacağımız yalanlara, iftiralara inanmayalım. Ehli kitapta, kendilerine tabi olmayan örnek insan Hz. Muhammed’e neler söylüyorlardı lütfen hatırlayınız. Elimizde Kur’an, onun ışığıyla aydınlanalım. Allah Hucurat 6. ayetinde bu konuda bizleri uyarıyor ve bakın ne diyor. Kur’an’a iman eden bir Müslüman, asla emin olmadığı bir söze inanmaz ve bu sözü, bilgiyi topluma dağıtmaz. “Ey inananlar! Eğer bir fâsık/yalan haber taşıyan size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırınız. YOKSA BİLMEDEN BİR TOPLULUĞA KÖTÜLÜK EDERSİNİZ DE, SONRA YAPTIKLARINIZA PİŞMAN OLURSUNUZ.” (Hucurat 6) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  10. Makalemin konusu, iman ettiğimiz Kur’an’ı neden anladığımız dilden mutlaka okumalıyız konusu üzerine olacak. İsterseniz önce şöyle düşünelim. Kur’an’dan önce gelen kutsal kitaplar, hangi dilden indirilmişti? Cevap çok açık, O gün indirilen toplumun diliyle inmişti. Allah Kur’an’da bu konuda açıklama yapıyor ve neden Kur’an’ın Arapça indirdiğini söylerken, özellikle Fussilet 44. Ayetinde şunu söylüyor. “EĞER BİZ BU KUR’ÂN’I YABANCI BİR DİLDE İNDİRSEYDİK, ONLAR KESİNLİKLE, “ÂYETLERİNİN AÇIKLANMASI GEREKMEZ MİYDİ? BİR ARAP’A YABANCI BİR DİLLE SÖYLENİR Mİ?” DİYECEKLERDİ” Bu ayetten de anlaşılıyor ki, her Müslüman Kur’an’ı anladığı dilden okumalıdır, Allah’ın vahyini aracısız Kur’an’dan tebliğ almalıdır, bu Kur’an’ın emridir. Örneğin İncil, o günkü toplum Aramice konuştu için Aramice indirildiği halde, hiçbir Hristiyan İncil Aramice indirildi, onun için indirildiği dilden okumalıyız. Tercümesinden okursanız, ona İncil diyemeyiz demiyor. Çok ilginç değil mi? Peki bizler neden bu yanlışı yapıyor ve Kur’an’ı okuyacaksanız indirildiği dilden Arapçasından okuyacaksınız, tercümesinden okursanız ona Kur’an diyemeyiz neden diyoruz? Toplumca bizler bu aldatmacanın farkında olamadığımız sürece, BİZLERİ ALLAH İLE ALDATMAYA DEVAM EDECEKLERDİR. Geçmiş tüm toplumlar, Allah’ın indirdiği dini Resulleri hayattayken özünde yaşamışlar, onların vefatından sonra ne yazık ki, vahiyden uzaklaşarak batıla, hurafeye çeşitli nedenlerden sapmışlardır. Onun içinde Allah en son olarak Kur’an’ın gönderdiğini ve bir daha ne uyarıcı Resul, neden başka bir kitap göndermeyeceğini açıkça bildirmiştir. Aslında Hristiyanlarda PAPALIK, İncilin tercüme edilmesini istemiyor ve Allah’ın dinini istedikleri gibi yönetmeye, hatta kendi çıkarlarına uydurmaya çalışıyorlardı. Papa ve kilise yüzlerce yıl bu gücünü kullandı, hatta dünya tarihine baktığımızda, Kralları devlet yöneticilerini bile Hristiyan din adamlarının yönettiğini, onlara istediklerini yaptırdıklarını biliyoruz. Bu gücü ellerinden bırakmak istemeyen PAPALIĞA karşı, MARTİN LUTHER gördüğü acı gerçekler sonucunda adeta isyan etmişti. Luther GERÇEKLERİN DOĞRULARIN ARAYIŞINDA, REFORMİST AKILCI BİR KİŞİLİĞE SAHİPTİ. Hatırlayınız Kur’an’da Allah ben ruhbanlığı emretmedim onlar kurdu, önceleri iyi niyetle başladıkları bu yolda, daha sonra paraya, gümüşe yani maddiyata yönelerek, yoldan saptılar bilgisini veriyor. Martin Luther hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum sizlere. Kendisi dini konularda eğitimler almış, araştırmalar yapmış, yanlış gördüğü konularda hiç çekinmeden uyarılarda bulunmuş. Başından geçen olayların sonunda, kendisini dine adamış bir bilim adamı olduğu söyleniyor. Luther’in düşünce ve inancı konusunda bir bölüm paylaşmak istiyorum, kendi kayıtlarından. “1505 yılında Martin Luther’in bulunduğu manastır, kendisini bir toplantı için Vatikan’a gönderdi. Vatikan’a varan Luther, orada gördüklerinden pek hoşnut kalmamıştı. LUTHER’E GÖRE KİLİSE VE ETRAFI YOZLAŞMIŞTI VE BU DURUMDAN OLDUKÇA RAHATSIZDI. KİLİSE RUHSAL BİR OTORİTE OLMAKTAN ÇOK SİYASİ VE EKONOMİK BİR GÜCE DÖNÜŞMÜŞTÜ. Bu ziyaretin dönüşünde bağlı olduğu manastır, Martin Luther’i eğitim ve çalışmalarına devam etmesi için Wittenberg’deki manastıra göndermiştir. Buradaki eğitim sonrasında profesörlük unvanı alıp, hem öğretmeye hem de çalışmalarına devam ediyordu. Bu çalışmaları sırasında özellikle Aziz Pavlus ve Aziz Augustin’in İMAN vurgusu onun için dönüm noktası haline gelmişti. Kutsal Kitap’ta özellikle “Tanrı’nın insanı akladığı, Müjde’de açıklanır. Aklanma yalnız imanla olur. Yazılmış olduğu gibi, “İmanla aklanan yaşayacaktır.” (Romalılar 1:17), “Tanrı katında hiç kimsenin Yasa’yla aklanmadığı açıktır. Çünkü İmanla aklanan yaşayacaktır.” (Galatyalılar 3:11), “Doğru adamım, imanla yaşayacaktır. Ama geri çekilirse, ondan hoşnut olmayacağım.” (İbraniler 10:38) gibi ayetlerdeki imanla gelen kurtuluş ya da imanla aklanma kavramları vurgusu Martin Luther’in kilisenin uygulamalarına karşı, bakış açısını temelden değiştirmeye başlamıştır. KURTULUŞ İYİ İŞLERLE, DUAYLA, ORUÇLA, HACLA, İKONLARLA, YARDIMLARLA, SAKAMETLERLE VEYA HERHANGİ BİR EYLEMLE DEĞİL, İMANLA GELİR. Eylemelerimiz veya düşüncelerimizle kurtuluşu hak edemeyiz, bu kadar iyi olamayız. Sadece iman edebiliriz. Dolayısıyla Latince şu mottoyu kullanmıştır: “Sola Fide” yani “YALNIZ İMAN”. Son bölümünü okuduğunuzda, belki söylediklerine katılmayan arkadaşlarım olacaktır. Gelin O bölüm üzerinde birlikte düşünelim. Luther kurtuluş iyi işlerle, duayla, hacla, yardımla, ikonla yani Hz. İsa’nın heykeli yani benzeri resim ya da yazılarla, yapmayı düşündüğümüz eylemlerle olamayacağını söylüyor. BAKIN DOĞRU CEVABI VERİYOR VE KUR’AN’IN DA ONAYLADIĞI, GERÇEK KURTULUŞ YALNIZ İMANLA GELİR DİYOR. Bu konu üzerinde, gelin Kur’an merkezli düşünelim. İnsanlara karşı görünüşte iyi işler yapabilirsiniz, Allah’ın emrettiği hacca birçok kez gidebilir, sürekli oruçta tutabilirsiniz, gösterişli dikkat çeken resim ve heykellerle bu düşüncelerimizi güçlendirebilir, hatta insanlara yardımcıda olabilirsiniz, ama tüm bunları ÇEVRENİZE ETKİLEMEK YANİ GÖSTERİŞ İÇİN YAPMIŞ OLABİLİRSİNİZ. Kur’an’da bu konuda ikaz ve uyarışlarda bulunup, yazıklar olsun O salat edenlere ve gösteriş için çevresine yardımda bulunanlara diyerek, uyarıyordu hatırladıysanız. Peki, İMAN ne demek bu durumda? İman hiçbir etki altında kalmadan, çıkarsız gönülden/kalpten gelen bir duyguyla, yalnız Allah’ın hükümlerine boyun eğmek ve hayatına geçirmek anlamındadır. Demek ki Martin Luther, O gün Kilisenin ALLAH’IN KİTABINDA EMRETTİKLERİNİN ÖZÜNDE YAŞANMADIĞINI GÖRMÜŞ VE BU ÇOK ÖNEMLİ UYARIDA BULUNMUŞ. Eğer bizler yapacağımız iyiliği yardımı ve Allah’ın emrettiklerini bu duygularla yapıyorsak, İMAN KALPLERİMİZE YERLEŞMİŞ DEMEKTİR. Rabbimiz de Kur’an’da bu konuda bir örnek veriyor ve iman ettik diyerek, bazı şeyleri dış görünüşte yapanlar, ama ÖZÜNDE yapmayanlar hakkında, bakın ne diyordu hatırlayalım. Hucurat 14: BEDEVÎLER “İMAN ETTİK” DEDİLER. DE Kİ: “İMAN ETMEDİNİZ. (ÖYLE İSE, “İMAN ETTİK” DEMEYİN.) “FAKAT BOYUN EĞDİK” DEYİN. HENÜZ İMAN KALPLERİNİZE GİRMEDİ. EĞER ALLAH’A VE ELÇİSİNE İTAAT EDERSENİZ, YAPTIKLARINIZDAN HİÇBİR ŞEYİ EKSİLTMEZ. ALLAH, ÇOK BAĞIŞLAYANDIR, ÇOK MERHAMET EDENDİR.” (Diyanet meali) Bakara 82: İMAN EDİP SALİH AMELLER İŞLEYENLER İSE CENNETLİKLERDİR. ONLAR ORADA EBEDÎ KALACAKLARDIR. (Diyanet meali) Maide 17: ANDOLSUN, “ALLAH, MERYEM OĞLU MESİH’TİR”, DİYENLER KESİNLİKLE KÂFİR OLDULAR. DE Kİ: “ŞÂYET ALLAH, MERYEM OĞLU MESİH’İ, ONUN ANASINI VE YERYÜZÜNDE OLANLARIN HEPSİNİ YOK ETMEK İSTESE, ALLAH’A KARŞI KİM NE YAPABİLİR? GÖKLERİN, YERİN VE BUNLARIN ARASINDA BULUNAN HER ŞEYİN HÜKÜMRANLIĞI ALLAH’INDIR. DİLEDİĞİNİ YARATIR. ALLAH, HER ŞEYE HAKKIYLA GÜCÜ YETENDİR.” (Diyanet meali) Bakın Allah Kur’an’da, iman ettiklerini söyledikleri halde, nasıl yanlış yapanların KAFİR olduklarını söylüyor. Bakara 82. ayetinde, önce iman edecek yani iman sözde değil özde kalplerimize yerleşecek, ondan sonrada Salih amel işlediğimizde Allah, bunun karşılığını bizlere vereceğini söylüyor YANİ ÖNCE GERÇEK İMAN ŞART. Kitap Ehlide iman ettik demişti ama lütfen buraya dikkat, Elçisini Allah’ın oğlu yaparak, şirk koştular ve yaptıkları birçok Salih amel boşa gitti ve onlar KAFİR oldular diyor. Sizce bizler İslam’ı yaşarken Allah2a şirk koşmadan yalnız Kur’an>’a sarılarak imanımızı yaşıyor muyuz? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Gerçekten de Martin Luther, çok doğru tespitte bulunmuş. Günümüzde bizlerde aynı yanlışı yapıyor İMAN ETTİK diyoruz, ama sizce İMANMIZ kalbimize yerleşiyor ve YALNIZ ALLAH’IN HÜKÜMLERİNE Mİ BOYUN EĞİYORUZ? Bu yanlışı, günümüzde yaşayan tüm Kitap Ehli bizlerde dahil yapıyor, hepsi de kendi yaptığı yanlışları görmezden gelerek, hatalarını aklayabilme çabasıyla, Allah’ın ayetleri ile oynayıp anlamlarını saptırıyorlar. Yalnız Allah’ın hükümlerine boyun eğmediğimiz için, iman kalplerimize yerleşmiyor ve örneğini verdiklerini yaptığımız halde, bir sonuç ne yazık ki alamıyoruz. Martin Luther bu düşüncelerini topluma anlatmasıyla, Papalık arasında büyük sorunlar yaşamış. Martin Luther ve Katolik Kilisesi arasında bu düşüncelerinden dolayı tartışmalar başlar. Martin Luther kilisenin özellikle iki öğretisine karşı çıktığını görüyoruz ARAF VE ENDÜLJANS. Bu iki terimi inceleyelim. Kendi kayıtlarından alıntı yapıyorum. ARAF: ARAF İNANCI KATOLİK KİLİSESİNDE, İMANLILARIN ÖLDÜKTEN SONRA, CENNETE GİTMEDEN ÖNCE GÜNAHLARININ BEDELİNİ ÖDEDİKLERİ, GEÇİCİ BİR ARINDIRMA MEKÂNI OLDUĞUNA İNANILAN YER. ASLINDA İLK KİLİSENİN ARAF KONUSUNDA ÇOK NET BİR DOKTRİNİ OLMAMASINA RAĞMEN ÖZELLİKLE 12. YY’DA KATOLİK DOKTRİNİNİN ÖNEMLİ BİR PARÇASI HALİNE GELMİŞTİR. ENDÜLJANS: ENDÜLJANS PAPA’NIN YANİ KİLİSENİN YETKİSİYLE, BU ARINDIRMA CEZALARININ HAFİFLETİLMESİ BELGESİ VERMESİNE DENİR. İMANLILAR BU BELGEYİ PARA KARŞILIĞI SATIN ALABİLİYORLARDI. BU ŞEKİLDE SEVDİKLERİNİN ARAF’TAKİ SÜRESİNİN KISALTILMASI İÇİN VARINI YOĞUNU KİLİSEYE VERİYORLARDI. ENDÜLJANS UYGULAMASI DA İLK KİLİSEDE BÖYLE BİR UYGULAMA OLMAMASINA RAĞMEN, ORTA ÇAĞ’DA ORTAYA ÇIKMIŞTIR. ÖZELLİKLE, 11. VE 12. YY’DAKİ PAPALAR, HAÇLI SEFERLERİ’NDE SAVAŞACAK ASKERLERE HİZMETLERİNİN KARŞILIĞI OLARAK VERMEYE BAŞLADILAR. SONRASINDA GELEN PAPA’LAR BU UYGULAMANIN ÇERÇEVESİNİ GENİŞLETİP DEVAM ETMİŞTİR. Bunları okuduğunuzda sanırım biz Müslümanların içinde de, bu yolla toplumu kandırmaya çalışan, CENNETİN TAPUSUNU SATMAYA KALKANLARI HATIRLADINIZ. Martin Luther, Hristiyan toplumu içinde papalığı adeta Protesto etmiş ve onu izleyenlerde Hristiyan toplumunda PROTESTAN mezhebini kurmuşlardır. Tabi bunu yapmak bilinçli toplumlar gerekir, yapabilmek içinde Allah’ın vahyinden haberdar olması ve sorgulaması gerekir. Sorgusuz itaat bizleri Allah’a değil şeytana götürür. Bir insan kim olursa olsun, İMANINI kalbine yerleştiremediyse ki, bu imanın yolu günümüzde BATIL VE HURAFEDEN UZAK YALNIZ KUR’AN’DAN GEÇER, O kişinin yapacağı hiçbir şey Allah katında makbul olamaz. Allah’ın Resulleri aracılığıyla gönderdiği tüm dinin adı İSLAM’DIR. İslam yalnız Allah’a, onun indirdiği Kitaba BOYUN EĞMEK VE İTAAT ETMEK anlamındadır. Allah ile aramıza Resulü dâhil hiç kimseyi koyamayız, Allah’ın hükümlerinin dışına da asla çıkamayız. Çünkü tüm Resuller, yalnız Allah’ın vahyine uymuş ve yalnız onu tebliğ etmekle görevlendirilmiştir. Allah ben hükmüme, hiç kimseyi ortak etmem diye hükmünü verdiyse, Allah’ın dışında hüküm koyucular ediniyorsak, bizlerde Kitap Ehli gibi Resulünü İLAHLAŞTIRMIŞIZ demektir. Hatırlatmak isterim Allah’ın Resulü, bakın yalnız nereye iman ettiğini ve bizleri yalnız neyle uyardığını Kur’an’da apaçık söylüyor, bu ayeti görmezden geliyorsak, inanın İMAN HALA KALPLERİMİZE YERLEŞMEMİŞ DEMEKTİR. “DE Kİ: “ŞAHİTLİK BAKIMINDAN HANGİ ŞEY DAHA BÜYÜKTÜR?” DE Kİ: “ALLAH BENİMLE SİZİN ARANIZDA ŞAHİTTİR. İŞTE BU KUR’AN BANA, ONUNLA SİZİ VE ERİŞTİĞİ HERKESİ UYARAYIM DİYE VAHYOLUNDU. (Enam 19) Bakın Allah’ın Resulü, yüce Rabbimizi şahit göstererek ne söylüyor. Lütfen artık imanımızı Kur’an ile sorgulayalım ki, yaptıklarımız boşa gitmesin. Hz. Muhammed Allah şahittir ki diyor, Bu Kur’an bana vahyolundu ki, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM DİYOR. Bu gerçekleri görebilmemiz için, ALLAH’IN KİTABI KUR’AN’I MUTLAKA ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUMALIYIZ. Bu gerçeği görmeyelim diye, bizlerin Kur’an’ı anladığımız dilden okumamızı istemiyorlar ve Kur’an’ı tercümesinden okuyan Kur’an okumamış sayılır diyebiliyorlar. Lütfen unutmayalım, bizler Kur’an’ı okuduğumuzda Allah’ın vahyini tebliğ alamıyor ayetler üzerinde düşünemiyorsak, BU DURUMDA BİZLER KUR’AN’I OKUMUŞ SAYILMAYIZ. Ancak Kur’an’ı seslendirmiş oluruz. Sizce haşa Resul Allah’ı şahit gösterip, Kur’an’da olmayan detay verilmemiş bir konuda da hükümler verip, bunlarda Allah’ın dini, İslam’ın emirleridir demiş olabilir mi? Lütfen unutmayalım, KİMİN HÜKMÜNE BOYUN EĞİYORSAN, ONU İLAH EDİNİYORSUN DEMEKTİR. Değerli kardeşlerim özellikle tekrar etmek istiyorum, bizler önce İMANIMIZI kalbimize yerleştireceğiz, bunu yapmak içinde hurafeden, batıldan, atalar dininden uzaklaşıp, gönülden çıkarsız Rabbimizin vahyine uyacağız, boyun eğeceğiz. Dilerim Kur’an gerçekleri ile yaşayarak, Allah’ın Resulünü örnek alan, azınlık halis kulları arasında oluruz. Bakara 147: GERÇEK, RABBİNDEN GELENDİR; O HALDE SAKIN ŞÜPHEYE DÜŞENLERDEN OLMA! ( Kur’an yolu Diyanet işl.) ZUHRUF 78-79: BİZ SİZE ELBETTE GERÇEĞİ GETİRMİŞTİK, FAKAT ÇOĞUNUZ GERÇEKLERDEN HOŞLANMIYORSUNUZ. YOKSA (MÜŞRİKLER) BİR İŞE KESİN KARAR MI VERDİLER! DOĞRUSU KARARLI OLAN BİZİZ! (Mehmet Okuyan) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  11. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, ACABA ALLAH TÜM RESULLERİNİ YALNIZ ORTA DOĞUYA MI GÖNDERİŞTİR, konusu üzerine olacak. Çünkü Kur’an’ı dikkatle bir bütün üzerinde okuyup düşünmediğimizde, bizlerin bildiği Resullerin orta doğuya gelmiş olması, bizleri yanıltabiliyor ve zannediyoruz ki, Allah en azgın toplumlar bu bölgeden çıktıkları için, Rabbimiz bu toplumlara yalnız Resul/Elçi gönderip onları uyarmıştır diyenleri duyarsınız. Gelin birlikte bu konuyu Kur’an’dan araştıralım. Mümin 78: DOĞRUSU BİZ, SENDEN ÖNCE DE SAYISI BELİRSİZ ELÇİLER GÖNDERMİŞTİK; ONLARIN KİMİSİNDEN SANA SÖZ ETTİK, KİMİSİNDEN SANA HİÇ SÖZ ETMEDİK. AMA ŞU KESİN Kİ, HİÇBİR ELÇİ ALLAH’IN İZNİ OLMADAN İLÂHÎ KUDRET DELİLİ GETİREMEZ. NİTEKİM ALLAH’IN EMRİ GELDİĞİ ZAMAN, HAK TECELLİ ETMİŞ OLACAK; İŞTE O ANDA VE ORADA, HAYATI ANLAM VE AMACINDAN YOKSUN BIRAKANLAR HÜSRANA UĞRAMIŞ BULUNACAKLAR. (Mustafa İslamoğlu) Bakın bu ayette aslında sorumuza Allah kısmen cevap veriyor ve diyor ki Resulüne, biz senden önce sayısını sizlere açıklamadığımız birçok Elçiler/Resuller gönderdik. Bunların kimisinden sana söz ettik, kimisinden söz etmedik yani sana bildirmedik diyor. Demek ki bizlerin bildiği, Kur’an’da açıklananlar, bilmediğimiz çok fazla olduğunu anlıyoruz. Ayette Rabbimiz çok önemli bir konuya açıklık getiriyor ve diyor ki, “AMA ŞU KESİN Kİ, HİÇBİR ELÇİ ALLAH’IN İZNİ OLMADAN, İLÂHÎ KUDRET DELİLİ GETİREMEZ.” Yani görevlendirdiğim Elçilerim ancak, benim vahyimi iletebilir sizlere diyor. Rabbimiz zaten bu konuda bizleri birçok ayetinde uyarıp ne diyordu? YALNIZ KUR’AN’IN İPİNE SARILIN, KUR’AN’IN SINIRLARINI AŞMAYIN, ÇÜNKÜ SİZLERİ YALNIZ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTUYORUM. Kur’an’dan bu konuyu araştırmaya devam edelim. Nahl 36: YEMİN OLSUN Kİ BİZ “ALLAH’A KULLUK EDİN VE [TAĞUT]’TAN (AZGINLIK EDENDEN) KAÇININ!” DİYE (EMRETMELERİ İÇİN) HER ÜMMETE BİR ELÇİ GÖNDERMİŞTİK. ALLAH ONLARDAN BİR KISMINI DOĞRU YOLA ULAŞTIRMIŞTIR; BİR KISMI DA SAPKINLIĞI HAK ETMİŞLERDİ. YERYÜZÜNDE DOLAŞIN; SONRA YALANLAYANLARIN SONUNUN NASIL OLDUĞUNA BAKIN! (Mehmet Okuyan) Sanırım bu ayetten, sorumuzun cevabını kesinlikle aldık. Ne diyor ayetinde? “HER ÜMMETE BİR ELÇİ GÖNDERMİŞTİK” Ümmet kelimesinin anlamı, kendilerine Elçi/Resul gönderilen geniş büyük topluluk, kavim anlamlarına gelir. Elbette Allah çağın gerektiği şartlar ölçüsünce uyarıcı Elçiler göndermiş ki her kuluna uyarı, ikaz ulaşabilsin. Allah Hz. Muhammedi son olarak göndermesinin nedeni de, sanırım ileri çağın getirdiği iletişim kolaylığından olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Çünkü günümüz çağında Allah’ın en son gönderdiği Kitabı Kur’an’ın ulaşmadığı neredeyse hiçbir toplum yok diyebiliriz. Peki, günümüzde bu gelişmiş çağımızda, Kur’an’ın ulaşmadığı yerler ya da kişiler olmaz mı? Elbette olabilir ama bakın O konuda da Allah ne diyor. İsra 15: KİM DOĞRU YOLA GELİRSE, SADECE KENDİSİ İÇİN GELMİŞ OLUR; KİM DE SAPARSA, SADECE KENDİ ALEYHİNE SAPMIŞ OLUR. HİÇBİR (GÜNAH) YÜKLÜSÜ, BAŞKASININ (GÜNAH) YÜKÜNÜ YÜKLENEMEZ. BİZ BİR ELÇİ GÖNDERİNCEYE KADAR (KİMSEYE) AZAP EDİCİLER DEĞİLİZ. (Mehmet Okuyan) Ayetin son cümlesi çok önemli, bakın Rabbimiz ne diyor. “BİZ BİR ELÇİ GÖNDERİNCEYE KADAR (KİMSEYE) AZAP EDİCİLER DEĞİLİZ” Bu demektir ki, vahyimizin tebliğimizin, uyarımızın ulaşmadığı hiç kimseyi, sorumlu tutmayız diyor. Tabi bu ayeti işimize geldiği gibi anlamaya kalkarsak, kendimizi aldatmış olur. Müslüman olmadığımız halde, eğer Hz. İsa’dan bir Resulün geldiğini duyduysak ve onun bir uyarıcı Kitabı topluma tebliğ ettiğini işittiysek, onu mutlaka okumak için çaba harcamalıyız, çünkü bir Resulün Hz. İsa dan sonra geleceği bilgisini İncil veriyor. Çevremizin ve atalarımızın etkisinde kalıp ilgilenmiyorsak, kesinlikle sorumlu oluruz. Konumuzla ilgili birkaç ayet daha hatırlatmak istiyorum. Ali İmran 137: SİZDEN ÖNCE (NİCE MİLLETLER HAKKINDA, İLAHİ) KANUNLAR ELBETTE GELİP GEÇMİŞTİR. (ONUN İÇİN) YERYÜZÜNDE DOLAŞIN; SONRA YALANLAYANLARIN SONUNUN NASIL OLDUĞUNA BAKIN! (Mehmet Okuyan) Yusuf 109: SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ RASULLER, KENTLERİN AHALİSİNDEN (SEÇİP) KENDİLERİNE VAHYETTİĞİMİZ ADAMLARDAN BAŞKASI DEĞİLDİ. HEM ONLAR YERYÜZÜNDE GEZİP DOLAŞMAZLAR MI? ÖYLE YAPSALARDI, KENDİLERİNDEN ÖNCEKİLERİN BAŞINA GELEN FECİ AKIBETİ GÖRMÜŞ OLURLARDI! VE ALLAH BİLİNCİNE ULAŞANLAR İÇİN ÂHİRET YURDU ELBETTE DAHA HAYIRLIDIR: BUNU DAHİ AKLETMİYOR MUSUNUZ? (Mustafa İslamoğlu) Rum 9: ÖNCEKİLERİN SONUNUN NASIL OLDUĞUNU GÖRMEK İÇİN YERYÜZÜNDE HİÇ Mİ DOLAŞMADILAR? ONLAR KENDİLERİNDEN DAHA GÜÇLÜYDÜLER; YERİ KAZIP ALTÜST ETMİŞ, ONU (TOPRAĞI) BUNLARIN İMAR ETTİKLERİNDEN DAHA ÇOK İMAR ETMİŞLERDİ. ELÇİLERİ DE ONLARA APAÇIK DELİLLER GETİRMİŞTİ. ALLAH ONLARA HAKSIZLIK EDECEK DEĞİLDİ FAKAT ONLAR KENDİ KENDİLERİNE HAKSIZLIK ETMEKTEYDİLER. (Mehmet Okuyan) Tüm bu ayetleri, Kur’an bütünlüğünde birlikte düşündüğümüzde, Allah geçmişte her topluma, ümmete biz bir Elçi/Resul uyarıcı olarak gönderdik diyor. Sizlere bir kısmını anlattık ama birçoğundan hiç söz etmedik diye de belirtiyor. Daha da net hükmünü veriyor ve biz Elçi/Resul göndermediğimiz yani vahyimizin uyarımızın ulaşmadığı hiçbir topluma da azap edecek değiliz diye de belirtiyor. Aslında Dünya üzerinde ki farklı inançları aştırdığınızda, örneğin Hindistan da geniş bir toplumun inandığı Hinduizm, Budizm gibi inançların içinde, Allah’ın gönderdiği Kitap ehlinin inançlarını görebilirsiniz. Yani Kur’an’a göre geçmiş zamanlarda Allah, onlara da uyarıcı Resuller gönderdiğini anlıyoruz. Dilerim batıldan hurafeden uzak, Allah’ın kitabı ile buluşabilen ve onu doğru anlayabilmek için çaba harcayan ve en az hata yapan, Allah’ın sevgili kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  12. Biz Müslümanların inancını etkileyen, EN ÖNEMLİ UNSUR SİZCE KUR’AN’MI? YOKSA ALLAH’IN RESULÜNE AİT OLDUĞU İDDİA EDİLEN RİVAYET HADİSLERDE VAR MI? Ne dersiniz? Bu sorunun doğru cevabını bulmak istiyorsak, rivayetlerin etkisinde kalmadan önce, Kur’an’ı dikkatle Kur’an bütünlüğünde düşünerek okumamız gerekir. Bizler bu sorunum doğru cevabını, bu yöntemle Kur’an’dan öğrenip yaşayamadığımız için, ne yazık ki imanımızdan da emin olamıyoruz. Emin olamadığımızdan, dini konuşurken bir birimize hiç ama hiç tahammül edemiyoruz, saygısızlık yapmayı tıpkı kitap ehlinin yaptığı gibi kendimize ,HAK olarak görebiliyoruz. Kendi inancından emin olan bir insan, asla karşısındaki bir insanın farklı inancından rahatsız olmaz. İnancından emin olmayan ise tedirgin olduğundan, HIRÇIN OLUR karşısındaki insana hakaret etmekten çekinmez. Bir Müslüman önce sorduğum sorunun doğru cevabını, Kur’an’dan arayıp bulmalıdır. Gelin bu soruyu kendimize soralım ve cevabını Kur’an’dan tarafsız ön yargısız arayalım. Allah Kur’an’da birçok ayetinde ne diyordu hatırlayalım. “ALLAH’A VE RESULÜNE UYUN.” Peki, bu ne demek? Biz Müslümanlar Allah’a nasıl uyacağız, burası önemli? Resulüme uyun derken, benim vahyim dışında oda dinde hükümler koyacak, onun sözlerine/hadislerine de mi uyun diyor Allah? Bakın bu sorunun cevabını Rabbimiz Kur’an’da nasıl veriyor. “DE Kİ: “HANGİ ŞAHİDİN ŞAHİTLİĞİ DAHA GÜVENİLİRDİR?” DE Kİ: “BENİMLE SİZİN ARANIZDA ALLAH ŞAHİTTİR. BU KUR’AN BANA, HEM SİZİ HEM DE ULAŞTIĞI HERKESİ ONUNLA UYARMAM İÇİN VAHYEDİLDİ.” (ENAM 19) “EĞER SİZ YALANLARSANIZ BİLİN Kİ, SİZDEN ÖNCE GEÇEN BİRTAKIM ÜMMETLER DE YALANLAMIŞLARDI. RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “DE Kİ: “BEN TÜREDİ BİR RESUL DEĞİLİM. BANA VE SİZE NE YAPILACAĞINI DA BİLMEM. BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.”( AHKAF 9) Sanırım sorumuzun cevabını aldık. Tabi Allah’ın HAK gerçekleri ile buluşmak isteyenler ne yazık ki bu gerçekleri görebilir, batılı atalarının inancını yaşayabilmek için inat edenlerin Allah, gözlerine perde çekerim, gönüllerini mühürlerim diyor. Allah’ın Resulü, bu Kur’an bana hem sizi, hem de ulaştığı herkesi onunla uyarmam için vah yedildi diyor. Demek ki Allah’ın Resulüne uymak ALLAH’IN VAHYİNE UYMAK MIŞ, DOLAYISIYLA ALLAH’A UYMAK OLDUĞUNU ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. Onun için Rabbimiz Allah’a ve Resulüne uyun tamlamasını yapıyor. Yani Allah Resulüme uyun derken, aslında onun tebliğine uyun, çünkü O sizi benim vahyim Kur’an ile uyaracak, onun dışına asla çıkmayacak demiş oluyor. Buradan şunu anlıyoruz, Allah’ın Resulünün görevini Allah açıklıyor ve diyor ki, RESULÜMÜN GÖREVİ SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR, KUR’AN İLE UYARMAKTIR. “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Bu bilgilerden sonra şunu söylememiz, çok büyük yanlış olur. “NE YANİ ALLAH RESULÜNÜ, POSTACI DİYEMİ GÖNDERDİ?” Allah Resulünü, elbette postacı diye görmedi ama Allah Resulünü, kendi hükmüne ortak olsun diye de göndermedi. ALLAH HZ. MUHAMMED’İ, GÜVEN ELÇİSİ OLARAK ÖZELLİKLE SEÇMİŞTİR. Bundan daha güzel, onur verici şerefli bir görev olabilir mi? Elçi aldığı mesajı asla eksiltmeden veya ilave etmeden ulaştırması gereken yere ulaştırana denir. O örnek insan Hz. Muhammet’te elçiydi ve Allah’ın vahyini bizlere iletmişti. Bu konuda hatırlamamız gereken, çok önemli birkaç ayet daha var özet olarak hatırlayalım. Allah, ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyorsa ayetinde, sizce Allah’ın Resulüne ait olduğu iddia edilen rivayet hadisler, Kur’an’da tek kelime bile geçmediği halde Allah’ın Resulü, KENDİ SÖZLERİNİ DİNİN ASLİ UNSURU YAPILARAK, DİNE İLAVE EDİLEBİLİR Mİ? Allah’ın kitabı Kur’an’a göre, asla mümkün değil, çünkü bunu yapmaya çalışanlara bana şirk koştular diye örnek veriyor. Aynı konu üzerinde Kur’an’dan örnek vermeye devam edelim. Allah Zuhruf 44. Ayetinde, özellikle bizlere bir hatırlatma yapıyor ve diyor ki, SİZLERİ KUR’AN’DAN HESABA ÇEKECEĞİM. Bir başka ayetinde de YALNIZ KUR’AN’IN İPİNE SARILIN diyorsa, sizce Kur’an’ın yanında sarılacak başka kitaplar koyabilir miyiz? Kur’an’ın bir başka ayetinde, SAKIN ALLAH’IN KOYDUĞU HADDİ, SINIRLARI AŞMAYIN uyarısını da unutmayalım. Sanırım bu örneklerden sonra şunu çok açık söyleyebiliriz. BİR MÜSLÜMAN’IN İMANINI, İNANCINI ETKİLEYEN TEK KAYNAK VARDIR, ODA YALNIZ KUR’AN’DIR. Bunun aksini söyleyen, Allah’ın dinine şirk koşmuş olur lütfen unutmayalım. Allah’ın dinine hükümler koyanların olduğuna inanıyorsak, onları da Allah’ın yanında İLAH ediniyoruz demektir. Tüm bu bilgilerden sonra, şunu söyleyebilir miyiz? Resulün hadisleri olmasaydı Kur’an’ı yaşayamazdık diyebilir miyiz? Bunu da söylememiz asla mümkün olamaz. Yapılan çok büyük yanlışa bir örnek vermek istiyorum, bakın şöyle söyleyenler var. “Eğer Resulün sünneti hadisleri olmasaydı, namazımızı bile kılamazdık. Hadi gösterin bakalım Kur’an’da, sabah namazın kaç rekât olduğunu, hangi ayetleri okuyacağımızı.” Bu ve buna benzer onlarca örnekler verip, Kur’an’ı yetersiz gösterme çabasında olan kardeşlerimizin KUR’AN’IN DEĞİL RESULE AİT OLDUĞU İDDİA EDİLEN RİVAYET HADİSLERİN ETKİSİNDE KALDIKLARI VE KUR’AN’I ADETA İKİNCİ DERECEDE DİNİN KAYNAĞI YAPTIKLARINI SÖYLEYEBİLİRİZ. Allah salat edin derken, salatı tüm açıklığıyla detayıyla bizlere bildirmeden, sizce kullarını sorumlu tutar mı? Elbette tutmaz. O halde bizler şunu asla unutmamalıyız, Allah ne emretmişse o konuyu açıkladığı, verdiği örneklerden sorumlu olacağımızı bilmeliyiz ve kendi mezhep inançlarımızı aklayabilmek için, Kur’an’ı yetersiz ve detay sız görme hatasını yapmamalıyız. Düşünebiliyor musunuz Allah, sakın emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin, yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum dediği halde, bizler çok üzgünüm ama bunu söylemek zorundayım, İSLAM’I YAŞARKEN ALLAH’IN RESULÜNE AİT OLDUĞU İDDİA EDİLEN HADİSLERE İNANDIĞIMIZ, GÜVENDİĞİMİZ KADAR, ALLAH’IN AYETLERİNE GÜVENMİYORUZ. Bu sözlerime itiraz eden arkadaşlarıma küçük ama çok üzücü bir örnek vermek isterim rivayet kaynaklardan. “BİR RİVAYET HADİS İLE AYET ÇELİŞİYORSA, RİVAYET HADİSİN SIHHATİNE BAKILIR, HADİS SAHİH İSE HADİSE GÖRE AMEL EDİLİR. ÇÜNKÜ ALLAH RESULÜNE, KUR’AN’I SANA BİZ İNDİRDİK, KURAN’I ONLARA SEN AÇIKLA DİYOR. DEMEK Kİ KUR’AN’IN TEFSİRİNİ, ALLAH’IN RESULÜ YAPIYORMUŞ, ONUN İÇİN HADİS ÖNCELİKLE ÖNEMLİDİR.” Soruyorum sizlere bu söylenenler, Allah’ın kitabının tamamına ters düştüğü halde, nasıl inanmakta sakınca görmüyoruz? Çünkü biz Müslümanların yüzde 90’ı Allah’ın kitabını anladığı dilden hiç okumadık da ondan. Bu Kur’an dışı söylenenlere inananlar ALLAH’A VE ONUN VAHYİ KUR’AN’A GÜVENMİYOR DEMEKTİR. Gerçekten Allah Kur’an’ı sana indirdik dedikten sonra, Kur’an’ı biz açıklamıyoruz, onu sen mi açıkla demiş Kur’an’da? Bunu söylemesinin mümkün olmadığını, biraz önce yazdığım ayetlerden anlaşılıyor. Allah sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim, yalnız Kur’an’ın ipine sarılın diye uyarmadı mı? Sizce Allah’ın Resulü açıklanmamış bir şekilde Kur’an’ı yazdırıp, bizlere ulaştırmış olabilir mi? Resulün Kur’an’ı açıkladığını iddia ettikleri rivayet hadisler, bu kadar gerekli olsaydı Resul ve onunla birlikte yaşadığı ashabı neden Kur’an gibi onları da yazdırmasın. Tam tersine hadisleri yasakladığına dair rivayetler var. Resulün vefatından yaklaşık 200 yıl sonra, birilerinin aklına gelip rivayetlerden akıllarda kalanları toplayıp, bizlerin imanımızı mı kurtarmışlar, Allah aşkına nelere inandığımızın farkında mısınız? Kur’an’ı çok değil bir kez dikkatle Kur’an bütünlüğünde düşünerek okuyan bir Müslüman, Kur’an’ı açıklayanın bizzat Allah olduğunu tebliğ alır ve bu aldatmacaya inanmaz. Bakın Kur’an’ı kim açıklamış kimin göreviymiş. Enam 105: BÖYLECE BİZ AYETLERİ GENİŞ GENİŞ AÇIKLIYORUZ Kİ, “SEN DERS ALMIŞSIN” DESİNLER DE, BİZ DE ANLAYAN TOPLUM İÇİN KUR’AN’I İYİCE AÇIKLAYALIM. Kıyame 18-19: O HALDE, BİZ ONU OKUDUĞUMUZ ZAMAN, SEN ONUN OKUNUŞUNU TAKİP ET. SONRA ONU AÇIKLAMAKTA BİZE AİTTİR. Nahl 89: (EY MUHAMMED!) HER ÜMMETİN KENDİ İÇİNDEN ÜZERLERİNE BİR ŞAHİT GÖNDERECEĞİMİZ, SENİ DE ONLARIN ÜZERİNE BİR ŞAHİT OLARAK GETİRECEĞİMİZ GÜNÜ DÜŞÜN. SANA BU KİTABI; HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, DOĞRU YOLU GÖSTEREN BİR REHBER, BİR RAHMET VE MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR MÜJDE OLARAK İNDİRDİK. Bu ayetleri okudunuz, siz bu ayetlerde Kur’an’ı biz açıklamadık özet gönderdik, sen kullarıma açıklarsın mı diyor Resulüne Allah? Kesinlikle hayır. Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, Kur’an’ı açıklayanın bizzat Kur’an’ın kendisi olduğunu görüyoruz. Örnek verdikleri yani Resulüm Kur’an’ı onlara sen açıkla diye tercüme ettikleri ayet, NALH suresi 44. Bu ayeti ne yazık ki tercüme edenler, kendi batıl inançlarına kanıt yaratabilmek için, KUR’AN’DA ÇELİŞKİ YARATMAYI BİLE GÖZE ALIYORLAR. Hâlbuki ayette Kur’an’ı sen açıkla değil, KENDİLERİNE İNDİRİLENİ İNSANLARA AÇIKÇA BİLDİRESİN YA DA AÇIK SEÇİK TEBLİĞ EDESİN, BEYAN EDESİN. BİR BAŞKA ŞEKİLDE SÖYLEMEK GEREKİRSE, ONLARA AÇIK AÇIK ANLATASIN DİYE GEÇİYOR. Söyledikleri gibi Allah’ın Resulü Kur’an’ı tefsir etmiyor, tefsiri açıklamayı bizzat Allah kendisi yapıyor. Tefsir açıklanmamış okunduğunda anlaşılmayan bir söz için yapılır. Allah bizlerin sorumlu olduğu ayetleri MUHKEM, yani şüphe duymayacak şekilde gönderdim ki, hiç kimseye muhtaç olmayasınız diyor. ÇÜNKÜ KUR’AN’DA ALLAH TEK TEK KULLARINA HİTAP EDER UYARIDA BULUNUR VE RUHBAN SINIFININ OLMADIĞINIDA AÇIKÇA BELİRTİR. Çok daha önemlisi, sakın kendinize veliler edinmeyin, güvenilecek Veliniz yalnız benim der. Değerli dostlarım, lütfen bu can bu bedenden ayrılmadan batılın ve hurafenin etkisinden inancımızı kurtaralım ve ALLAH’IN RESULÜNÜN YAPTIĞI GİBİ, YALNIZ ALLAH’A ONUN KİTABINA TABİ OLALIM. Yoksa bizleri, daha çok Allah ile aldatanlar olacaktır. Şeytanlaşmış insanların tuzağına düşmek istemeyen ALLAH’A GÜVENİR VE YALNIZ ALLAH’IN İPİNE SARILIR. Enam 116: YERYÜZÜNDEKİ İNSANLARIN ÇOĞUNLUĞUNA UYARSAN, SENİ ALLAH YOLUNDAN SAPTIRIRLAR. SADECE SANIYA UYARLAR ONLAR VE SADECE SAÇMALARLAR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  13. Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim çok önemli ayet var. Allah bizden önceki Kitap Ehlini uyardığı gibi, bizleri de aynı konuda uyardığı ama ne bizlerin nede Kitap Ehlinin, atalarımızın batıl inancından kurtulamadığımız için, yaptığımız çok büyük bir yanlışımıza dikkatimizi çekiyor. Ayeti yazalım, üzerinde birlikte düşünelim. Bakara 93: “HANİ, BİR ZAMAN DA (SİNA) DAĞI(NI) ÜZERİNİZE YÜKSELTEREK SİZDEN KESİN SÖZ ALMIŞTIK: “SİZE GÖNDERDİĞİMİZ MESAJI HAYATA UYGULAYIN VE ARTIK HAKİKATİ DUYUN!” BUNA KARŞIN “İŞİTTİK VE İTAÂT ETTİK/İSYAN ETTİK” DEDİLER. KÜFÜRLERİ SEBEBİYLE BUZAĞI (HEYKELİ) GÖNÜLLERİNDE TAHT KURDU. DE Kİ ONLARA: İMANINIZ SİZE NE FENA ŞEYLER YAPTIRIYOR? TABİİ Kİ GERÇEKTEN İNANIYORSANIZ! (Mustafa İslamoğlu) Ayetin ilk cümlesi çok önemli. SİZDEN SAĞLAM KESİN BİR SÖZ ALMIŞTIK diyor. Bu söz sizce ne olabilir? Çünkü aynı sözü bizlerde verdik Allah’a, ama inanın hiç farkında değiliz. Devamında nasıl bir söz verdiklerine açıklık getiriyor ve bakın ne diyor. “SİZE VERDİKLERİMİZE SIMSIKI SARILIN, SÖYLENENLERE KULAK VERİN DEMİŞTİK.” Bu satırları okuduğunuzda, aynı konuda Allah’ın bizleri de uyarıp, SİZE İNDİRDİĞİMİZ KUR’AN’IN İPİNE SARILIN, İNDİRDİĞİMİZ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ, diye uyarmamış mıydı? Bizlerde iman ettik Allah’ım diye kabul etmiştik. Peki, sözümüzde durduk mu? Demek ki Allah, bizden önce Resuller aracılığıyla gönderdiği Kitaplara, kullarının sarılmasını onun sınırını aşmamaları gerektiği konusunda, onlarıda uyarmış ve onlarda önce iman ettik Allah’ım diye söz verdikleri halde, daha sonra bu sözlerinde durmadıklarını açıkça görüyoruz. Bakara 93. Ayetinde, önce söz verdikleri halde, sözlerinde durmadıkları kulak vermedikleri için, bakın Allah bunu neye benzetiyor. “İŞİTTİK VE İSYAN ETTİK!” Hatırlatırım bu cümleden şunu sakın anlamayınız. Kitap Ehlinin, iman etmeyenlerinden bahsediyor zannetmeyelim lütfen. Burada bahsedilen işittik yani duyduk ve uyacağımıza dair söz verdik dedikleri halde, atalarının inancını haklı çıkarabilmek için, Allah’ın vahyine karşı adeta, İSYAN ETTİKLERİNİN ÖRNEĞİ VERİLİYOR. Çünkü ayetin başında, bu yanlışı yapanların iman ettiklerine dair söz verdiklerini söylüyor. Demek ki iman sözle olmuyor, icraatla oluyormuş. Kur’an Bedevi, göçebe Arapların Müslüman oluşundan örnek verirken şöyle diyor Hucurat 14. Ayetinde. “GÖÇEBE ARAPLAR “İMAN ETTİK!” DEDİLER. DE Kİ: “SİZ HENÜZ İMAN ETMEDİNİZ, ‘TESLİM OLDUK!’ DEYİN!“ Bu ayette verilen örnekle Bakara 93. Ayette verdiği örnek aynı konuya açıklık getiriyor ve Rabbimiz YALNIZ ALLAH’IN VAHYİNE BİZLERİN TESLİM OLMASINI İSTİYOR. Kitap Ehlinin, buna çok üzgünüm biz Müslümanlarda dâhiliz, Allah’a verdiğimiz İMAN ETTİK Allah’ım, sözümüzde hiç duramadık. Çünkü İMAN sözle olmaz, İMAN ETTİĞİN KİTABI HİÇ EKSİKSİZ, HAYATA GEÇİRMEKLE OLUR. Yani iman ettim demekle bir Müslüman, Allah’ın kitabının asla sınırlarını aşmadan, yalnız onun ipine sarılarak ondan hesaba çekileceği bilinciyle yaşar. DAHA DOĞRUSU BUNU YAPABİLENLERİN, İMANI KALPLERİNE YERLEŞMİŞ VE ALLAH’A VERDİĞİ SÖZÜNDE DURMUŞ DEMEKTİR. Allah’ta biz kullarının, yaptığı bu yanlışa dikkatimizi çekiyor. Bakara suresi 93. Ayetinde, yine Yahudilerin özellikle batıl bir inancına dikkat çekiyor. İnkârları yüzünden yani Allah’a verdikleri sözü yerine getirmeyip, ATALARININ BATIL BUZAĞI İNANCINDA ISRAR ETMELERİNDEN DOLAYI, O İNANÇLARI ONLARA DOĞRU GİBİ GÖSTERDİK DİYOR. Değerli dostlarım burası çok ama çok önemli. Rabbimiz bizleri, geçmiş Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlar ve bunun karşılığında Allah’ın onlara karşı nasıl bir tavır aldığından örnek veriyor. Peki, bu yanlıştan bizler, nasıl bir kıssadan hisse almalıyız? Bakın Rabbimiz, Kitap Ehlini ve bizleri uyardığı gibi, yalnız Allah’ın vahyine uyacağımıza, Allah’ın ayetlerine kulak vereceğimize, onun sınırlarını aşmayacağımıza söz verdiğimiz halde, kitap ehli Allah’ın vahyine kulak vermeyip göz ardı ettiği için, Allah onlara İŞİTTİK İSYAN ETTİK dercesine yaşadılar diyor. Peki, bizler bu yanlışı yapmıyor muyuz? Elbette aynı yanlışı yapamaya devam ediyor ve yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyerek, Allah’ın dinine hem Resulünü, hem de veli âlim dedikleri kişileri ortak ederek, onlar olmadan Kur’an’ı anlayamazdık, İslam’ı yaşayamazdık diyorsak, Allah mahşer günü bu yanlışı yapanlara da şunu söyleyecek, ayette verdiği örnekte olduğu giibi. YAHUDİLERİN HRİSTİYANLARIN YAPTIĞI YANLIŞLARI KUR’AN’DA ÖRNEK VERDİĞİM HALDE, MÜSLÜMANLARDA VERDİĞİ SÖZLERİNDE DURMADILAR. BENİM VAHYİMLE YETİNMEDİLER. BENİM AYETLERİME KARŞILIK İŞİTTİK İSYAN ETTİK DERCESİNE YAŞADILAR DİYECEK, HATIRLATIRIM. Bu ayetten alacağımız, bir başka kıssadan hisseye gelince. Ayetin son bölümünde yalnız benim vahyime sarılmamaları gerekirken, atalarının batıl inançlarına inanmakta ısrar ettiklerinden, bakın batıla ısrarla uymaları nedeniyle, sonlara ne oldu diyor. “KÜFÜRLERİ SEBEBİYLE BUZAĞI (HEYKELİ) GÖNÜLLERİNDE TAHT KURDU.” Allah’ın bu uyarısından ve örneğinden bizler ders almazda, Allah’a verdiğimiz sözümüzde durmayıp, yalnız Allah’ın ipine sarılacağımız yerde atalarımızın ve mezheplerin batıl inançlarına sarılırsak, KÜFRE SAPMIŞ OLACAĞIMIZDAN O BATIL VE HURAFE İNANCIMIZ, KALPLERİMİZDE TAHT KURUP, BATILI HAK GİBİ GÖSTERECEĞİNDEN, ASLA ALLAH’IN HAK OLAN VAHYİYLE BULUŞAMAYACAĞIMIZI, RABBİMİZ ÇOK AÇIK BİZLERE BİLDİRİYOR. Ders alabilene ne mutlu. Sanırım günümüz İslam yaşantısında, bu uyarı gerçek oldu. Müslümanların çoğunu artık Kur’an ile uyarmak hoşlarına gitmiyor. Rivayetler, ayetlerin önüne geçmiş. İmanı Kalbine yerleşmeyip batıl ve hurafeyi din edinenlere, asla ALLAH’IN BATILDAN, RİVAYETLERDEN UZAK HAK OLAN KUR’AN İNANCINI, ONUN İÇİN KABUL ETTİREMİYORUZ. Çünkü rivayetler o kadar baskın çıkıyor ki kalplerinde ve ayetin son cümlesi böyle insanlarda gerçekleşiyor. “İMANINIZ SİZE NE FENA ŞEYLER YAPTIRIYOR?” İnşallah cümlemiz bu hataları yapmayarak, Kur’an gerçeklerini fark edenlerin safında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  14. Değerli dostlarım bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim, çok önemli bir ayet var. Bu ayet üzerinde düşündüğümüzde, gerçekten biz insanların SORUMLULUK BİLİNCİNDE olmadığımızda, neler yapabileceğimize çok güzel bir örnek. İnsanların Allah’ın verdiği emanetin bilincinde olmadığında, nasıl ZALİMLEŞECEĞİ hatta akıl ve şuurdan yoksun hayvandan daha beter nasıl CAHİL olacağını bizlere anlatıyor. Makalemin konusu Ahzab suresi 72. Ayet. Bu ayeti iki farklı tercümeden özellikle yazmak istiyorum. Ahzab 72: BİZ EMANETİ (SORUMLULUĞU) GÖKLERE, YERE VE DAĞLARA SUNMUŞTUK DA ONLAR BUNU YÜKLENMEKTEN ÇEKİNMİŞLER, (SORUMLULUĞUNDAN) KORKMUŞLARDI. ONU İNSAN YÜKLENMİŞTİ. ŞÜPHESİZ Kİ O (İNSAN), ÇOK ZALİMDİR, ÇOK CAHİLDİR. (Mehmet Okuyan) Ahzab 72: İŞİN GERÇEĞİ BİZ EMANETİ GÖKLERE, YERE VE DAĞLARA SUNDUK VE ONLAR EMANETİ TAŞIMAKTAN KAÇINDILAR, ONDAN DOLAYI TEDİRGİN OLDULAR, NİHAYET ONU İNSAN YÜKLENDİ: NE VAR Kİ, O DA ZALİM VE CAHİL BİRİ OLUP ÇIKTI. (Mustafa İslamoğlu) Rabbimiz bu ayetinde, bizlerin çok önemli bir konuda dikkatimizi çekiyor ve biz emaneti göklere yere ve dağlara sunmuştuk da onlar bunu kabul etmek istemediler diyor. Ayetin verdiği bu örnekler elbette mecazi anlamda bir benzetmeyle anlatılarak verilen bir örnek. Boyutu ve yüceliği belki de sonsuz olan güçlerin bile kabul etmek istemediği bir emanetten bahsediliyor. Bizim anlamaya çalışmamız gereken önemli konu, BU EMANETİN NE OLDUĞUDUR. Çok ilginç olan ve üzerinde düşünmemiz gereken konu ise bu emaneti, insanın yüklendiği konusudur. Özellikle iki tercümeden yazmak istememin nedeni bu kısmıydı. İlk yazdığım ayette şüphesiz insan çok zalimdir ve cahildir diye tercüme edilmiş ikincisinde ise ne var ki Oda zalim, cahil biri olup çıktı diye tercüme edilmiş. Bu ayetin bizlere neler anlattığını doğru anlayabilmemiz için, her zaman yaptığımız gibi yine emin olmadığımız bilgilere değil en emin kaynak Kur’an’dan yardım alarak ayeti anlamaya çalışalım. Şunu önce söylemek isterim. Allah bizlere emaneti teslim ederken zorla vermedi. Bizler kabul ettik. Hangi konuda olduğunu anlamaya çalışalım. Rabbimiz biz insanları yaratırken, imtihanımız gereği hangi özelliklerde yarattığımız konusunda bizlere bilgi verirken, hangi bilgileri veriyordu, önce onları hatırlayalım. 1-TARTIŞMAYA MEYİLLİDİR. 2-ACELECİ TABİATTA YARATILMIŞTIR 3-ZAYIF YARATILMIŞTIR. Bu özelliklerde yaratılan bir insanın çok önemli özellikleri olmalı ki, bu yanlışları yapmasın. Biz insanları Allah, diğer canlılardan farklı ve daha üstün yaratmış, hatta cinleri ve melekleri insana saygı duymasını istemişti hatırlarsanız, Hz. Âdem kıssasında. Sırası gelmişken Hz. Âdem ve eşini, İblisin nasıl kandırdığını hatırlayınız. Allah Âdem’e sen ve eşin cennet bahçesine girin ve dilediğinizi yiyin için ama şu ağaca yaklaşmayın, zalimlerden olursunuz demişti. İblis Âdem ve eşini nefsi ile aldatıp sonsuzluk, ebedilik bir yaşamın, bu ağacın meyvesinden yemektir diyerek aldatmıştı. Sanırım insanoğlunun en önemli imtihanı burada başlıyor. NEFSİNİN, İRADESİNİN YÖNETİMİ, ÇOK DAHA ÖNEMLİSİ SORUMLULK BİLİNCİ. Allah yasaklıyor ama o yasağı insanın nefsi delebiliyor. Onun için Allah Ahzab suresi 72. Ayetinde, bizleri çok önemli bir konuda uyarıyor ve hiç kimsenin kabul etmediği EMANETİ İNSANOĞLUNA VERİYOR AMA BU EMANETİ BİZLER GÖNÜLLÜ ALIYORUZ. Peki, bu emanet ne olabilir? Genelleme yaparsak, ALLAH’IN BİZLERE VERDİĞİ BU CANDA BİZLERE EMANETTİR. BU EMANETİ NASIL KULLANACAĞIMIZ DA ÇOK ÖNEMLİDİR. Çünkü bu emanetle Allah, insanoğlunu yaratılmış tüm canlılardan daha üstün kılıyor. Çok kısaca söylemek gerekirse AKIL, ÖZGÜR İRADE, NEFİS VE VİCDAN’IN GETİRDİĞİ SORUMLULUK BİLİNCİ diyebiliriz. Tabi tüm bu özelliklerle birlikte, fıtratımızın gerektirdiği gerçekleri görmek çok önemli. Çünkü aklı, özgür iradesi olmayan bir kişiye EMANET verilmez. Şunu da söylemek isterim, dikkat ettiyseniz Allah EMANET diyor. Emanet geçici verilen bir şeydir. Demek ki öyle bir zaman gelecek ki, bunun hesabını soracak ve diyecek ki Rabbimiz, emanetimi sapasağlam bana getirdin mi? LÜTFEN BU KONUYU HİÇ AMA HİÇ UNUTMAYALIM. O çetin gün, Allah’a emanetini geri vereceğiz. ACABA ALDIĞIMIZ GİBİ, SAPA SAĞLAM VEREBİLECEK MİYİZ? Emanet kelimesini Kur’an’a baktığımızda iki anlamda kullanıldığını görüyoruz. Birisi maddi, görsel, beşeri anlamında diğeri de manevi verilen söz yapılması gerekenler anlamında kullanılıyor. Konumuzla ilgili örnekleri hatırlayalım. Nisa suresi 58. Ayetinde bakın ne diyor. “ALLAH SİZE, MUTLAKA EMANETLERİ EHİL OLANLARA VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDER.” Bu ayette çok açık beşeri anlamda bir emir verip, kendi yöneticilerinizi seçerken, bu görevi yapabilecek beceriye sahip olan ehil insanları seçin sizleri yönetme EMANETİNİZİ, onlara öyle verin diyor. Şimdide manevi konuda bahsedilen EMANETE gelelim. Bakın Allah bu konuda bizleri nasıl uyarıyor. “EY İMAN EDENLER! ALLAH’A VE ELÇİ’YE İHANET ETMEYİN; (SONRA) BİLEREK KENDİ EMANETLERİNİZE İHANET ETMİŞ OLURSUNUZ.” (Enfal 27) “ONLAR, EMANETLERİNE VE SÖZLERİNE UYANLARDIR. ONLAR, BÜTÜN İBADETLERİNİ KORUYANLARDIR. İŞTE ONLAR, GERÇEK MİRASÇILARIN TA KENDİLERİDİR. ONLAR FİRDEVS CENNETLERİNE VARİS OLURLAR. ONLAR ORADA EBEDÎ KALACAKLARDIR.” (Müminun 8-9-10-11) “ONLAR, EMANETLERİNE VE SÖZLERİNE UYANLARDIR.“ ( Müminun 8 ) Ayetlerden de çok açık anlaşıldığı gibi, bu ayetlerde bahsedilen EMANET, biz iman edenlerin iman ederken verdiğimiz sözü yerine getirmemiz ile ilgilidir. Yani bizler iman ettik Allah’ım, senin bizlere Resulün aracılığıyla emanet ettiğin Kur’an’ı her zaman baş tacı yapacağız, onun asla sınırlarını aşmadan yalnız onun ipine sarılarak batıl ve hurafeden uzak senin dinini yaşayacağız diye söz vermiş ve gönüllü olarak ALLAH’IN EMANETİ KUR’AN’I TESLİM ALMIŞTIK. Biz Müslümanlar bu SORUMLULUK BİLİNCİYLE yaşarsak, Allah’ın emanetine de ihanet etmemiş oluruz. İman eden bir Müslüman, inancının gereğini yerine getirip sözünde durursa, Ahzab suresi 72. Ayette, insanoğlunun üstlendiği bu emaneti gereği gibi korumuş olur. Yok, eğer Allah’ın EMANETİ KUR’AN’I ATALARININ İNANCINA FEDA EDEREK SINIRINI AŞAR, BATILA YÖNELİRSE, Ahzab suresi 72. Ayetin sonunda bahsedilen ZALİM VE CAHİLLERDEN OLMAMIZ, KAÇINILMAZ OLACAKTIR. Şunu tekrar söylemek isterim, biz iman edenler Allah’ın emaneti Kur’an’ı zorla almadık. GÖNÜLLÜ OLARAK ALDIK VE İMAN ETTİK. Değerli dostlarım, Allah biz insanlara çok önemli bir EMANET olarak KUR’AN’I vermesinin nedeni, imtihanımız gereğidir. Bu emaneti vermesinin de elbette bir nedeni amacı vardır. Rabbimiz her topluma böyle emanetler vermiş ve sınamıştır. Örneğin geçmişte Allah, Yahudilere verdiği emaneti taşıyamadıkları için yoldan sapmışlardı. Bugünde Yahudiler, atalarının izinden gitmeye devam ediyorlar ve ALLAH’IN EMANETİNİ TAŞIYAMADIKLARINDAN, EMANETE İHANET EDEREK NASIL ZALİM OLDUKALRINA, ÇOK ACIKLI BİR ÖRNEĞİNİ GÖRÜYORUZ. Lütfen bizlerde aynı yanlışları yapmayalım ve Allah’ın EMANETİ KUR’AN’I baş tacı yapalım, onun yanına başka emanetler koymayalım. İnanın hem zalimlerden olacağımız gibi, CAHİL VE NE YAPTIĞINI BİLMEYEN, YAPTIĞI YANLIŞLARI FARK ETMEYEN ADETA ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARDAN OLURUZ. Bu hatayı bizler ne yazık ki çok fazla yapıyor ve Allah’ın emanetine ŞİRK koşuyor, rivayetleri sanı bilgileri adeta Kur’an’ın önüne geçirip, bunlar olmadan Kur’an anlaşılamaz deme cehaletini gösteriyoruz. Allah boşuna, emanetini taşıyamayanlara onlar ZALİM ve CAHİL oldular demiyor. Gerçekten de bizler hem zalim hem de cahil olduk ama bunun hala farkında değiliz. Dilerim bu yanlışımızın farkında olan ve ALLAH’IN EMANETİNE SIKI SIKI SARILAN, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  15. Allah’ın dini İslam’ı yaşayabilmek adına Kur’an’ın açık, detaylı ve yeterli olamayacağını ısrarla savunanlar, ayetleri Kur’an bütünlüğünden ayırıp, adeta kelimelere öyle farklı anlamlar veriyorlar ki, farkında olmadan Kur’an’da elleriyle çelişki yaratmaya çalışıyorlar. Lütfen batılı, atalarının dinini aklamak ve yaşayabilmek adına bu yanlışı yapmayalım, hesap günü inanın çok pişman olanların safında oluruz. Kur’an’ın açıklanmaya muhtaç olduğunu savunanlar, rivayet inançlarını yaşayabilmek için birçok ayete yaptıkları tahrifatı, yanlış mana verme çabalarını, NAHL suresi 44. ayete de yapıyorlar. Bu ayeti birçok makalemin konusu yaptım ve anlatmaya çalıştım. Bu makalemde de tekrar gündeme getirmek istiyorum. Çünkü bu yanlış inancımız bizleri, büyük hatalara sürüklüyor. Bu ayeti üç farklı mealden özellikle yazmak istiyorum. Daha sonra birlikte düşünelim. Nahl 44: (O peygamberleri) APAÇIK BELGELER VE KİTAPLARLA GÖNDERDİK. İNSANLARA, KENDİLERİNE İNDİRİLENİ AÇIKLAMAN VE ONLARIN DA (ÜZERİNDE) DÜŞÜNMELERİ İÇİN SANA BU KUR’AN’I İNDİRDİK. (Diyanet meali) Nahl 44: [Onlar size, kendilerini] APAÇIK DELİLLERLE VE HİKMET DOLU İLAHÎ KİTAPLARLA [DESTEKLEDİĞİMİZ PEYGAMBERLERİN ÖLÜMLÜ ADAMLARDAN BAŞKA KİMSELER OLMADIĞINI SÖYLEYECEKLERDİR]. VE BİZ SANA DA BU UYARICI KİTABI İNDİRDİK Kİ, İNSANLARA, BAŞINDAN BERİ İNDİRİLE GELEN MESAJIN ASLINI OLANCA AÇIKLIĞIYLA ULAŞTIRASIN VE ONLAR DA BÖYLECE BELKİ DÜŞÜNÜRLER. (Muhammed Esed meali) Nahl 44: AÇIK DELİLLERLE, KİTAPLARLA GÖNDERDİK. SANA DA BU ZİKİRİ/KUR’AN’I VAHYETTİK Kİ, KENDİLERİNE İNDİRİLENİ İNSANLARA AÇIK-SEÇİK BİLDİRESİN DE DERİN DERİN DÜŞÜNEBİLSİNLER. (Yaşar Nuri Öztürk) Bu ayet örnek gösterilip, bakın Allah Elçisine indirilen Kur’an’ı AÇIKLAYASIN diyor, demek ki Kur’an açık ve detaylı değil, demek ki Resulün ayetleri açıklama görevi var. Resulün hadisleri olmasaydı Kur’an anlaşılamazdı deme gafletine düşüyorlar. Buna inandığımızda, bu konuyla ilgili Kur’an’da ki yüzlerce ayete iman etmiyoruz, görmezden geliyoruz demektir, hatırlatmak isterim. Çok ilginçtir ayetin daha başında Allah, böyle akıl dışı söylemlere inanmasın kullarım diye, APAÇIK BELGELERLE KİTABI GÖNDERDİK DİYOR. Ayetin devamında bu bilginin tam tersi olan bir düşünceden bahsedip açıklanmamış, açık olmayan Kur’an’ı sen açıkla kullarıma der mi? Devamında ise kullarım ayetlerin üzerinde düşünsünler diyor. Demek ki Resul görevi gereği, neden görevi gereği dedim? Çünkü Allah Resulünün görev tanımını yaparken ne diyordu? “RASULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) Demek ki Allah’ın Resulü Allah’tan, muhkem bir şekilde aldığı vahyi, olduğu gibi açık seçik tebliğ edecek ki, biz Allah’ın kulları ayetler üzerinde düşünüp hayatımıza geçirebilelim. Demek ki ayette geçen, indirileni açıklaman için gönderdik sözünden, açık olmayan bir konuyu açık hale getir anlamında değil AÇIKÇA, KUR’AN’DA DETAYLI AÇIKLADIĞIMIZ ŞEKLİYLE, ULAŞTIR AÇIK SEÇİK TEBLİĞ ET ANLAMINDADIR. Ali İmran 187. ayetinde Allah, kendilerine kitap verilenlerden şöyle bir söz almıştı diyerek bir ayet indiriyor. Lütfen ayete dikkat edelim, aynı kelimeyi burada da kullanıyor ama hangi anlamda. Ali İmran 187: HANİ ALLAH, KENDİLERİNE KİTAP VERİLENLERDEN, “ONU (KİTABI) MUTLAKA İNSANLARA AÇIKLAYACAKSINIZ, ONU GİZLEMEYECEKSİNİZ” DİYE SAĞLAM SÖZ ALMIŞTI. FAKAT ONLAR VERDİKLERİ SÖZÜ, ARKALARINA ATIP ONU AZ BİR KARŞILIĞA DEĞİŞTİLER. YAPTIKLARI BU ALIŞVERİŞ NE KADAR KÖTÜDÜR! (Diyanet meali) Bu ayet tüm iman edenlere sesleniyor, Resule değil hatırlatırım. Bakın bu ayette, aslında açıklamak sözüyle Allah, ne anlatıyor daha iyi anlaşılıyor. Demek ki Allah’ın kitabı açık ve anlaşılır ki, mutlaka çevrenize bu açıklığıyla anlatacaksınız diyor, yoksa ben açıklamadım iman edenler kendileri açıklayıp, çevresine anlatsın demiyor. Bizler iman eden Allah’ın kulları olarak, Allah’a şu sözü veriyoruz. Allah’ım senin bizleri sorumlu tuttuğun ve bizlere apaçık detaylı yol gösterdiğin kitabı, atalarımızın sanı inançlarının etkisinde kalmadan, TÜM AÇIKLIĞI İLE ÇEVREMDEKİ İNSANLARA ANLATACAĞIM, KİTABIN İÇİNDEKİ HİÇ BİR BİLGİYİ, BAŞKA İNANÇLARIMIZIN ETKİSİYLE GİZLEMEYECEĞİM, ONLARA KUR’AN’IN TÜMÜNÜ TEBLİĞ EDİP ULAŞTIRACAĞIM DİYE SÖZ VERİYORUZ. KUR’AN’A İMAN ETTİM DERKEN, ALLAH’A BU SÖZÜ BİZLER VERİYORUZ. Yoksa biz iman edenler olarak, Allah’ın kitabı açık ve anlaşılır değil de, bizler ya da Allah’ın Resulü açıklayıp, anlaşılır hale getiriyor değil. Aynı konuya Maide suresi 15. ayeti de örnek verebiliriz. Ayette kitap ehline seslenilerek, “KİTAPTAN GİZLEDİKLERİNİZİN ÇOĞUNU, AÇIKLAMAK ÜZERE SİZE GELDİ” DİYE GEÇER. BU ATYETTE DE BAHSEDİLEN AÇIKLAMA, ELÇİMİZ SİZE GEREKEN TÜM BİLGİLERİ BENİM VAHYİMDEN TEBLİĞ EDİYOR, KİTAPTA SİZLERE BİLDİRİYOR ANLAMINDADIR. Şimdide Kur’an’a göz atalım, bakalım Allah Kur’an’ı açıklanmamış, detaysız bir şekilde gönderip, onu Elçisinin mi açıklamasını detaylandırmasını istemiş, onu Kur’an’ın diğer ayetlerinden anlamaya çalışalım. “BİZ ANLAYAN BİR TOPLUM İÇİN AYETLERİ, AYRI AYRI AÇIKLAMIŞIZDIR.” Enam 98 “BİZ KİTAPTA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK.” Enam 38 “AND OLSUN Kİ, SANA APAÇIK AYETLER İNDİRDİK.” Bakara 99. “ANDOLSUN, BİZ AÇIKLAYICI AYETLER İNDİRDİK.” Nur 46. “SANA BU KİTABI; HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, DOĞRU YOLU GÖSTEREN BİR REHBER, BİR RAHMET VE MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR MÜJDE OLARAK İNDİRDİK.” Nahl 89. “ANDOLSUN BİZ, KUR’AN’I DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALMAK İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK.” Kamer 17. “ONLAR SANA HİÇBİR MİSAL GETİRMEZLER Kİ (BUNA KARŞILIK) SANA GERÇEĞİ VE EN GÜZEL AÇIKLAMAYI GETİRMİŞ OLMAYALIM.” Furkan 33. “SONRA KUR’AN’I AÇIKLAMAK DA BİZE AİTTİR.” Kıyame 19. “İŞTE ALLAH SİZE AYETLERİNİ BÖYLE APAÇIK BİLDİRİYOR Kİ, DOĞRU YOLA ERESİNİZ.” Ali İmran 103. “EĞER DÜŞÜNÜRSENİZ, SİZE AYETLERİ AÇIKLADIK.” Ali İmran 118. Tüm bu gerçeklerden sonra, bunca ayeti görmezden gelip, Kur’an açık ve anlaşılır değildir, Kur’an’ı Allah’ın Resulü açıklamıştır demek, ALLAH’IN BİZLERE EMANET ETTİĞİ KUR’AN’A İHANET ETMEKTİR. Bizleri Allah ile aldatıcılar, Kur’an’ın dışından dine öyle ilaveler yapmışlardır ki, onları Kur’an’da göremediklerinde, bakın bu detay Kur’an’da yok diyerek, adeta Kur’an eksik ve detaysız gösterilmiştir topluma. Halbuki Allah sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim, Kur’an’ın sınırlarını sakın aşmayın dememiş miydi? Zikir ehli şunu çok açık bilir ve iman eder. ALLAH’IN KUR’AN’DA EMRETTİKLERİ ALLAH’IN DİNİ İSLAMDIR, BAHSETMEDİKLERİ DİN DEĞİLDİR. EĞER KUR’AN’A TERS DÜŞMÜYORSA, GELENEKTİR DİYEBİLİRİZ. TÜM BU ALDATMACALAR YAHUDİ OYUNLARIDIR VE DİNİMİZE SOKTUKLARI NİFAK TOHUMLARIDIR. FARK EDEBİLENE NE MUTLU. Lütfen hatırlayınız, Allah’ın Elçisi Kaf suresi 45. ayetinde yoldan sapanlara, KUR’AN İLE ÖĞÜT VERME GÖREVİ ALMIŞ. Enam 50. ayetinde, BEN BANA VAHYEDİLENE UYARIM DİYEREK, YALNIZ KUR’AN İLE YAŞADIĞINI GÖRÜYORUZ. Allah’ın elçisi ümmiydi, lütfen unutmayalım. Daha önce ehli kitaba tabi olmadığı için din ve iman adına ne öğrendiyse Kur’an’dan öğrendi, hayatına geçirdi ve yalnız Kur’an’ı tebliğ etti. Aynı surenin 51. ayetinde de, YALNIZ KUR’AN İLE UYARDIĞINI DA GÖRÜYORUZ. Maide 49. ayetinde de tüm Müslümanlara, Allah’ın Resulünün KUR’AN İLE HÜKMETTİĞİNİ de açıkça tebliğ aldığımız halde, hala nasıl olurda Kur’an açık anlaşılır değil, her bilgi Kur’an’da yoktur deriz. AÇIK VE ANLAŞILIR OLMAYAN, DETAYSIZ OLAN BİR KİTAPLA NASIL HÜKMEDİLİR? ALLAH DETAYSIZ VE ANLAŞILMASI ZOR BİR KİTAPTAN, NASIL SORUMLU TUTAR BİZLERİ, BUNUDAMI AKIL EDEMİYORUZ? İsterseniz konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, neredeyse her yazımda hatırlattığım Allah Elçisine nasıl yetki ve sorumluluk vermiş ona bakalım. Acaba indirdiğim ayetleri sen açıkla öylemi tebliğ et demiş yoksa….? İsterseniz bu sorumuzu da Kur’an’a danışalım. Bunca açık kanıtı gördüğümüz halde, lütfen inkâra devam etmeyelim. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) Diyanet meali. “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56) Diyanet vakfı meali “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Diyanet meali. “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9 ) Diyanet meali. Allah’ın Elçisine verdiği görev ve yetkiyi bunca açık ayetlerle gördüğümüz ve iman ettiğimizi söyleyip, Kur’an’ın hiçbir gerçeğini gizlemeyeceğimize söz verdiğimiz halde, hala Kur’an’ı herkes anlayamaz açık ve anlaşılır detaylı değildir, onu Resulün rivayet hadisleri açıklamıştır demeye devam ediyorsak, lütfen şunu unutmayalım, ALLAH’A VERDİĞİMİZ SÖZÜ, RİVAYETLERİ YAŞAYABİLMEK VE AKLAYABİLMEK ADINA TUTMUYORUZ, ALLAH’IN EMANETİNE SAYGISIZLIK YAPARAK, ALLAH’IN AYETLERİNİ GİZLİYORUZ DEMEKTİR. Enam 114: ALLAH, SİZE KİTAB’I (KUR’ÂN’I) AÇIKLANMIŞ OLARAK İNDİRDİĞİ HALDE, ONDAN BAŞKA BİR HAKEM Mİ ARAYAYIM? KENDİLERİNE KİTAP VERDİKLERİMİZ, O KUR’ÂN’IN, GERÇEKTEN RABBİN KATINDAN HAK OLARAK İNDİRİLMİŞ OLDUĞUNU BİLİRLER. O HALDE SAKIN ŞÜPHE EDENLERDEN OLMA. (Elmalı Hamdi meali) Değerli kardeşlerim, lütfen bu ayet üzerinde çok ama çok dikkatle düşünelim ve görmezden gelmeyelim. Allah sizlere Kur’an’ı açıklanmış, detaylı olarak indirdiği halde ondan başka bir hakem mi arayayım dememizi istiyor. Yani diğer ayetlerde uyardığı gibi, bizlerin yalnız Kur’an’a sarılmamızı istiyor. Ama bizler bunca açık ayetleri gördüğümüz ve iman ettiğimiz halde, batıl inançlarımızı yaşayabilmek adına bu ayetleri görmezden geliyoruz. ALLAH KUR’AN’DAN BAŞKA, HAKEM ARAMANIN YANLIŞ OLDUĞUNU SÖYLEDİĞİ HALDE, BİZLER KUR’AN’I DETAYSIZ VE AÇIKLANMAMIŞ BİR KİTAP İLAN EDİP, KENDİMİZE RİVAYET VE SANIDAN OLUŞAN KİTAPLARI İNANCIMIZDA HAKEM, KANIT, DELİL KABUL EDİYORUZ. BU YANLIŞLARI YAPMAMIZIN VE KUR’AN’I DOĞRU ANLAYAMAMAMIZIN ASIL NEDENİ, NAHL SURESİ 98. AYETİ HAYATIMIZA GEÇİRMEDİĞİMİZ İÇİNDİR. Tüm bu yanlışlar küfre sapmak, Allah’ın yolundan çıkmaktır hatırlatmak isterim. İSLAM DİNİNDE HAKEM, ALLAH’IN UYARDIĞI GİBİ, YALNIZ KUR’AN’DIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Tarayıcı push bildirimlerini yapılandırın

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.